Esas No: 2020/332
Karar No: 2022/121
Karar Tarihi: 24.02.2022
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2020/332 Esas 2022/121 Karar Sayılı İlamı
Ceza Genel Kurulu 2020/332 E. , 2022/121 K."İçtihat Metni"
Yargıtay Dairesi : 11. Ceza Dairesi
..
Dolandırıcılık suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda sanık ...'in, TCK'nın 157/1, 50/1-a, 52/2 ve 53/1. maddeleri uyarınca 1 yıl hapis ve 2.400 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, adli para cezasının taksitlendirilmesine ve hak yoksunluğuna ilişkin ... 13. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 14.05.2013 tarihli ve 422-315 sayılı hükmün Cumhuriyet savcısı ve sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyanın gönderildiği Yargıtay (Kapatılan) 15. Ceza Dairesince 25.11.2014 tarih ve 19624-19673 sayı ile verilen görevsizlik kararı üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 27.01.2016 tarih ve 21927-635 sayı ile;
"1) Tekerrüre esas sabıkası nedeniyle sanık hakkında 5237 sayılı TCK'nın 58. maddesi gereğince mükerrirlere özgü infaz rejiminin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,
2) Dolandırıcılık suçundan hükmolunan hapis cezası takdiren asgari hadden tayin olunduğu hâlde hapis cezası yanında belirlenen adli para cezasına esas alınan tam gün sayısının aynı gerekçelerle alt sınırdan uzaklaşılarak 120 gün olarak tayini suretiyle çelişkiye düşülmesi,
3) Gün para cezasının adli para cezasına çevrilmesi sırasında uygulanma yeri bulunmayan TCK'nın 50/1-a maddesinin kararda gösterilmesi, yasaya aykırı,
4) 5237 sayılı TCK'nın 53. maddesine ilişkin uygulamanın Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 gün 2014/140 esas, 2015/85 sayılı iptal kararı ile birlikte yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması," isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmaya uyan Yerel Mahkemece 22.02.2017 tarih ve 163-92 sayı ile; sanığın, TCK'nın 204/1, 52/2, 53/1 ve 58. maddeleri uyarınca 1 yıl hapis ve 100 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verilmiştir.
Bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 27.02.2020 tarih, 14724-1903 sayı ve oy çokluğuyla;
"a) Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 22.04.2014 tarihli, 2013/11-397 E., 2014/202 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere, 5237 sayılı TCK'nın 'Kamu güvenine karşı suçlar' bölümünde düzenlenen ve belgenin gerçeğe aykırı olarak düzenlenmesi ile kamu güveninin sarsıldığı kabul edilerek suç sayılıp yaptırıma bağlanan 'resmî belgede sahtecilik' suçunun hukuki konusunun kamu güveni olduğu, suçun işlenmesi ile kamu güveninin sarsılması dışında, bir veya birden fazla kişi de haksızlığa uğrayıp, suçtan zarar görmesi hâlinde dahi, suçun mağdurunun toplumu oluşturan bireylerin tamamının, diğer bir ifadeyle kamunun olduğuna dair kabulünün etkilenmeyeceği,
24.10.2019 tarihli ve 30928 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanun'un 26. maddesi ile 5271 sayılı CMK'nın 253. maddesinin üçüncü fıkrasına 'birlikte' ibaresinden sonra gelmek üzere 'aynı mağdura karşı' ibaresi eklenmiş olup, anılan Yasa maddesinde yapılan değişiklikle uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte aynı mağdura karşı işlenmiş olması hâlinde uzlaşma hükümlerinin uygulanamayacağının düzenlendiği de dikkate alınarak, sanığın üzerine atılı resmî belgede sahtecilik suçunu mağdurunun kamu olduğu, dolandırıcılık suçunu ise ... Ltd. Şti'ye karşı işlediği, dolayısıyla sanığa isnat edilen resmî belgede sahtecilik suçu ile dolandırıcılık suçunun mağdurlarının farklı olduğu anlaşılmakla, sanığa yüklenen ve 5237 sayılı TCK'nın 157/1. maddesinde düzenlenen dolandırıcılık suçu nedeniyle, 24.10.2019 tarihli ve 30928 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanun'un 26. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK'nın 253 ve 254. maddeleri gereğince uzlaştırma işlemleri yapılmasından sonra sonucuna göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
b) Kabule göre de; kısa ve gerekçeli kararın hüküm kısmında yasa maddesinin TCK'nın 157/1 yerine TCK'nın 204/1 maddesi şeklinde yanlış yazılması," isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiş.
Daire Üyesi S. Bayındır; "Sayın çoğunluk ile aramızdaki görüş ayrılığı, uzlaştırma kapsamında olan dolandırıcılık suçu ile uzlaştırma kapsamında olmayan sahtecilik suçunun birlikte aynı gerçek kişiye karşı işlenmesi hâlinde dolandırıcılık suçu yönünden uzlaşma hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağına ilişkindir.
I- Belgede sahtecilik suçlarında mağdur kavramı ile ilgili değerlendirmemiz:
Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde, 'haksızlığa uğramış kişi' olarak tanımlanan mağdur, ceza hukukunda ise suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir.
'Mağdur' ve 'suçtan zarar gören' kavramları kanunda açıkça tanımlanmamış ise de Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26.06.2018-2017/21-2018/311 sayılı, 22.04.2014-2013/397- 2014/202 sayılı kararlarında 'TCK'nın hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdur, ancak gerçek bir kişi olabilecek, tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün ise de bunların mağdur olamayacağı' kabul edilmiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 22.04.2014 tarihli kararında belgede sahtecilik suçlarında zincirleme suç kavramını irdelerken '5237 sayılı TCK'nın belgede sahtecilik suçlarının düzenlendiği madde metinlerinde suçun mağdurunun kim olduğuna ilişkin bir düzenlemeye yer verilmemesi, belgede sahtecilik suçlarının hukuki konusunun kamunun güveni olması ve bu suçların kamu güvenine karşı suçlar bölümünde düzenlenmiş bulunması hususları birlikte değerlendirildiğinde, bu suçların mağdurunun toplumu oluşturan bireylerin tamamının, diğer bir ifadeyle kamunun olduğunun, eylemin belirli bir kişinin zararına olarak işlenmesi hâlinde bu kişinin mağdur değil, suçtan zarar gören olacağının kabulü gerekmektedir.' şeklinde tespitte bulunarak sahtecilik suçu zararına işlenen gerçek kişilerin 'suçtan zarar gören' olabileceğini kabul ederek 'somut olayda olduğu gibi birden fazla kişiye karşı işlenmiş olan sahtecilik suçlarında hükmolunacak sonuç ceza miktarları göz önünde bulundurulduğunda, 5237 sayılı TCK'nın '... ve kanun önünde eşitlik ilkesi' başlıklı 3. maddesinin gerekçesinde, 'Suç işlenmesiyle bozulan toplum düzeninde adaletin sağlanması için suç işleyen kimseye uygulanacak ceza hukuku yaptırımlarının haklı ve ölçülü olması gerekir. Çünkü ancak haklı ve suçun ağırlığıyla orantılı bir yaptırım ile suç işleyen kişinin bu fiilinden pişmanlık duyması sağlanabilir ve yeniden topluma kazandırılması söz konusu olabilir.' şeklinde tespitte bulunmuş ise de;
Yargıtay Ceza Genel Kurulu burada 'aynı suç işleme kararı ile 5 farklı gerçek kişi adına sahte belge düzenlenmesi hâlinde birbirinden bağımsız beş ayrı resmî belgede sahtecilik suçu oluşacağı' düşüncesinin 'ölçülülük ilkesine' aykırı olacağını vurgulamış ve bu gibi durumlarda zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gerektiğini benimsemiş olup, esasen 22.04.2014 tarihli kararın içeriğinde 'suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdurun gerçek bir kişi olabileceği' de kabul edilmiştir.
Kanaatimizce de topluma karşı suçlar arasında düzenlenen belgede sahtecilik suçlarında toplumu oluşturan bireylerin tamamının mağdur olacağı kabulü doğru ise de eylemin doğrudan doğruya belirli bir gerçek kişinin zararına işlenmesi ve gerçek kişilerin de haksızlığa uğraması durumunda bu gerçek kişinin de mağdur olacağını kabul etmek daha doğru bir yaklaşım olacaktır.
Örnek vermek gerekirse; adına sahte bir çek düzenlenen ve böylece haberi olmadan borçlandırılan gerçek kişi ile yine yapılan bir alışveriş sırasında kendisine sahte çek-bono verilen kişinin haksızlığa uğradığı bir gerçekliktir. Bu gibi durumlarda haksızlığa uğrayan, menfaatleri ihlal edilen gerçek kişilerin de sahtecilik suçunun mağduru olduğunu kabul etmek gerekir.
Nitekim Ceza Genel Kurulu 30.03.1992 tarihli ve 1992/80-98, 19.04.2005 tarihli ve 2004/221-2005/38 sayılı kararlarında 'Kamu güveni aleyhine işlendiklerinde kuşku bulunmayan belgede sahtekarlık suçlarında mağdurun rızası hukuka uygunluk sebebi sayılmasa da failin belgede sahtekarlıkta bulunma kastına etki yapacağını' belirterek sahtecilik suçlarında gerçek kişilerin de mağdur olacağını ancak mağdurun önceden verdiği rıza üzerine onun imzasını taklit ederek kullanan failde mağdura zarar vermek bilinci bulunmayacağından kastın varlığının ileri sürülemeyeceği belirtilmiştir.
Dairemiz uygulamalarında da belgede sahtecilik suçlarında kamunun yanı sıra gerçek kişilerin de mağdur olabileceği ve fiilin işlenmesinden önce mağdurun rızasının suç kastını ortadan kaldıracağı benimsenmiştir (11. CD. 14.01.2016 tarihli ve 2014/2083 esas sayılı, 17.10.2016 tarihli ve 2016/8445 esas sayılı, 11.11.2015 tarihli ve 2015/7094 esas sayılı vs.).
Ceza Genel Kurulu ve Dairemiz uygulamalarına baktığımızda mağdur kavramının 'haksızlığa uğramış kişi' olarak tanımlandığı ve sahtecilik suçlarında kamunun yanı sıra gerçek kişilerin de mağdur olabileceğinin kabul edildiği görülmektedir.
Bu bağlamda; belgede sahtecilik suçlarında suçun konusu belge olup korunan hukuki yarar kamu güvenidir. Suçun geniş anlamda mağduru toplumu oluşturan bireyler ise de adına sahte belge düzenlenen, imzası taklit edilen ya da kendisine karşı sahte belge kullanılan, haksızlığa uğrayan gerçek kişilerin de sahtecilik suçlarının mağduru olduğu ve davaya katılma haklarının bulunduğu kabul edilmelidir.
II- 5271 sayılı CMK'nın 253/3. maddesinde düzenlenen uzlaşma hükümleri yönünden değerlendirmemiz:
Uzlaşma hükümlerinin düzenlendiği 5271 sayılı CMK'nın 253. maddesinin 3. fıkrasının son cümlesinde 'Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte işlenmiş olması hâlinde de uzlaşma hükümleri uygulanmaz.' düzenlemesine yer verilerek, uzlaşma kapsamına giren bir suç ile uzlaşma kapsamına girmeyen bir başka suçun birlikte işlenmiş olması hâlinde uzlaşma hükümlerinin uygulanmayacağı kabul edilmiş ise de;
24.10.2019 tarihli ve 30928 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanun'un 26. maddesi ile 253. maddesinin 3. fıkrasının son cümlesine 'birlikte' ibaresinden sonra gelmek üzere 'aynı mağdura karşı' ibaresi eklenerek CMK'nın 253. maddesinin 3. fıkrasının son cümlesi 'Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte aynı mağdura karşı işlenmiş olması hâlinde de uzlaşma hükümleri uygulanmaz.' şeklinde değiştirilerek uzlaşma kapsamına giren bir suçun uzlaşma kapsamına girmeyen bir başka suç ile birlikte farklı gerçek kişiye karşı işlenmiş olması hâlinde uzlaşma hükümlerinin uygulanacağı düzenlenmiştir.
Kanaatimizce 7188 sayılı Kanun'un 26. maddesi ile eklenen 'aynı mağdura karşı' ibaresinden suçun konusunun ait olduğu 'aynı gerçek kişi' anlaşılmalıdır.
5271 sayılı CMK'nın 253. maddesinin 3. fıkrasının son cümlesinde değişiklik yapan 7188 sayılı Kanun'un 26. maddesinin gerekçesinin ise 'Maddenin üçüncü fıkrasında öngörülen değişiklikle uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen başka bir suç ile birlikte 'aynı mağdura karşı' işlenmiş olması hâlinde uzlaştırma hükümlerinin uygulanmayacağı kabul edilmektedir. Böylelikle farklı mağdurlara karşı işlenen suçlar bakımından bu kısıtlama kaldırılmakta ve uzlaştırma kapsamında olması hâlinde diğer mağdurların şüpheliyle uzlaşabilmelerine imkân tanınmaktadır.' şeklinde olduğu,
253. maddesinin 3. fıkrasındaki değişiklik gerekçesine de baktığımızda; bozulan toplumsal düzenin taraflar arasında sağlanan barış yoluyla yeniden tesis edilmesi, uyuşmazlıkların mağdur odaklı bir yaklaşımla giderilmesinin amaçlandığı ve uzlaştırma kapsamına giren bir suçun bu kapsama girmeyen bir suç ile birlikte farklı mağdurlara karşı işlenmesi hâlinde diğer mağdurun (uzlaştırma kapsamına giren suçun mağdurunun) şüpheli ile uzlaşabilme imkânının getirildiği, buna karşın uzlaştırma kapsamına giren bir suçun bu kapsama girmeyen bir suç ile birlikte aynı kişiye karşı işlenmesi hâlinde uzlaşma hükümlerinin uygulanmayacağının öngörüldüğü,
Kanun koyucunun bozulan toplumsal düzeni taraflar arasında sağlanan barış yoluyla yeniden tesis etmeyi ve uyuşmazlıkların alternatif usuller uygulanarak mağdur odaklı bir yaklaşımla giderilmesini amaçladığı düşünüldüğünde; uzlaştırma kapsamına giren bir suç (örn: dolandırıcılık, güveni kötüye kullanma, basit hırsızlık v.s.), bu kapsama girmeyen bir başka suçla (örn: sahtecilik, yağma, nitelikli yaralama v.s.) birlikte farklı gerçek kişiye karşı işlenmiş olması hâlinde uzlaşma kapsamına giren suçun (dolandırıcılık, güveni kötüye kullanma, basit hırsızlık v.s.) mağduru ile uzlaşma kapsamına girmeyen suçun (sahtecilik, yağma, nitelikli yaralama v.s.) mağduru farklı gerçek kişiler olacağı için uzlaşma kapsamında olan suçun mağduru ile failin uzlaşabilmesi, barışması mümkün olabilecektir.
Buna karşın sahtecilik ve dolandırıcılık fiillerinin birlikte ve fakat aynı gerçek kişiye karşı işlenmiş olması durumunda uzlaşma kapsamında olmayan sahtecilik suçu yönünden soruşturma devam ederken aynı tarafların uzlaşma kapsamında olan dolandırıcılık suçu yönünden uzlaşma yoluna gitmelerini düşünmek hukuki ve gerçekçi bir yaklaşım olmayacaktır.
Nitekim uyuşmazlıkların mağdur odaklı bir yaklaşımla barış yolu ile giderilmesini amaçlayan kanun koyucunun da birlikte işlenen fiillerin farklı gerçek kişilere karşı işlenmesi hâlinde uzlaşma hükümlerinin uygulanabileceğini kabul ettiği anlaşılmaktadır.
III- Somut olay ve kanaatimiz;
Sanık ...'in araç kiralama işlemi sırasında düzenlenen araç kiralama sözleşmesi ile 06.07.2010 tarihli bononun kefil kısmına ... olarak ismini yazıp imzalamak suretiyle sahte olarak oluşturduğu sözleşme ve bonoyu müşteki ... Ltd. Şirketi yetkilisine verdiği iddia ve kabul edilen olayda;
Müşteki ... Ltd. Şirketi yetkilisinin hem sahtecilik suçunun hem de dolandırıcılık suçunun mağduru olduğu ve 5271 sayılı CMK'nın 253. maddesinin 3. fıkrasında 'uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte aynı mağdura karşı işlenmiş olması hâlinde uzlaşma hükümlerinin uygulanmayacağı' düzenlemesine yer verildiği dikkate alındığında;
Uzlaştırma kapsamına giren dolandırıcılık suçunun, bu kapsama girmeyen sahtecilik suçuyla birlikte aynı müşteki-mağdur ... Ltd. Şirketi yetkilisine karşı işlenmiş olması nedeni ile somut olayda dolandırıcılık suçu yönünden de uzlaşma hükümlerinin uygulanmayacağı,
Dolandırıcılık suçu yönünden verilen mahkûmiyet kararının 'Onanması' gerektiği düşüncesi ile sayın çoğunluğun 'Bozma' düşüncesine katılmıyorum." düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 26.03.2020 tarih ve 18392 sayı ile;
"Dolandırıcılık ve resmî belgede sahtecilik suçlarını birlikte işleyen sanık hakkındaki dolandırıcılık suçunun uzlaşma kapsamında kalıp kalmadığı hususu itirazımızın özünü oluşturmaktadır.
Konunun açıklığa kavuşması bakımından mağdur kavramına değinmekte fayda vardır.
Mağdur; Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde, 'haksızlığa uğramış kişi' olarak tanımlanmaktadır. Ceza hukukunda ise mağdur kavramı, suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir. TCK'nın hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdur, ancak gerçek bir kişi olabilecek, tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün ise de bunlar mağdur olamayacaklardır.
Mağdurun belirlenmesi, suçun unsurlarının veya nitelikli hâllerinin gerçekleşip gerçekleşmediğinin tespiti ile özellikle TCK yönüyle zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının çözümü konusu başta olmak üzere birçok ceza hukuku hükmünün doğru ve isabetli uygulanabilmesi açısından önemli olmasına rağmen, TCK başta olmak üzere ceza kanunlarımızda mağdurun bir tanımı yapılmamıştır. Öğretide de kabul olunduğu üzere kanun koyucunun bu tercihi öncelikle kapsayıcı bir tanım yapmanın zorluğundan kaynaklanmakta, diğer taraftan kavramın bazen dar bazen de geniş yorumlanmasına duyulan ihtiyaç bu yönde bir tercihi zorunlu kılmaktadır.
Mağdur kavramı gibi kanunda açıkça tanımlanmamış olan 'suçtan zarar görme' kavramı ise, gerek Ceza Genel Kurulu, gerekse Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında; 'suçtan doğrudan doğruya zarar görmüş bulunma hâli' olarak anlaşılıp uygulanmış, buna bağlı olarak da dolaylı veya muhtemel zararların, davaya katılma hakkı vermeyeceği kabul edilmiştir. Nitekim bu husus, Ceza Genel Kurulunun 08.11.2016 tarihli ve 830-412, 03.05.2011 tarihli ve 155-80, 04.07.2006 tarihli ve 127-180, 22.10.2002 tarihli ve 234-366 ile 11.04.2000 tarihli ve 65-69 sayılı kararlarında; 'dolaylı veya muhtemel zarar, davaya katılma hakkı vermez' şeklinde açıkça belirtilmiştir.
Mağdur ile suçtan zarar gören kavramları aynı şeyi ifade etmemektedir. Mağdur suçun işlenmesiyle her zaman zarar görmekte ise de, suçtan zarar gören kişi her zaman suçun mağduru olmayabilecektir. Bazı suçlarda mağdur belirli bir kişi olmayıp; toplumu oluşturan herkes (geniş anlamda mağdur) olabilecektir (... Emin Artuk-... Gökcen-A. Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 9. Baskı, ... Yayınevi, ..., 2015, s. 289; İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. Baskı, Seçkin Yayıncılık, ..., 2015, s. 214-217; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Baskı, Seçkin Yayıncılık, ..., 2015, s. 106 - 107.).
Mağdurun kim olduğunun belirlenmesinde öncelikle madde metnine bakılmalı, madde metninin yeterli olmadığı durumlarda hükmün konuluş amacı, suçun düzenlendiği yer gibi hususlar birlikte değerlendirilerek sonuca ulaşılmaya çalışılmalıdır.
Bu bağlamda 5237 sayılı TCK'nın belgede sahtecilik suçlarının düzenlendiği madde metinlerinde suçun mağdurunun kim olduğuna ilişkin bir düzenlemeye yer verilmemesi, belgede sahtecilik suçlarının hukuki konusunun kamunun güveni olması ve bu suçların kamu güvenine karşı suçlar bölümünde düzenlenmiş bulunması hususları birlikte değerlendirildiğinde, bu suçların mağdurunun toplumu oluşturan bireylerin tamamının, diğer bir ifadeyle kamunun olduğunun, eylemin belirli bir kişinin zararına olarak işlenmesi hâlinde bu kişinin mağdur değil, suçtan zarar gören olacağının kabulü gerekmektedir. Aksinin kabulü hâlinde, somut olayda olduğu gibi birden fazla kişiye karşı işlenmiş olan sahtecilik suçlarında hükmolunacak sonuç ceza miktarları göz önünde bulundurulduğunda, 5237 sayılı TCK'nın '... ve kanun önünde eşitlik ilkesi' başlıklı 3. maddesinin gerekçesinde, 'Suç işlenmesiyle bozulan toplum düzeninde adaletin sağlanması için suç işleyen kimseye uygulanacak ceza hukuku yaptırımlarının haklı ve ölçülü olması gerekir. Çünkü ancak haklı ve suçun ağırlığıyla orantılı bir yaptırım ile suç işleyen kişinin bu fiilinden pişmanlık duyması sağlanabilir ve yeniden topluma kazandırılması söz konusu olabilir' şeklinde açıklanmış olan ölçülülük ilkesine aykırı davranılmış olunacaktır.
Öğretide, belgede sahtecilik fiilinin belirli bir kişinin zararına olarak işlenmesi hâlinde ilgili kişinin de mağdur sayılacağı yönünde bir kısım görüşler (Nevzat Toroslu, Ceza Hukuku Özel Kısım, Savaş Yayınevi, ... 2007, s. 205-206.) olmakla birlikte, çoğunluk itibarıyla, bu suçların mağdurunun kamu olduğuna ilişkin bir kabul vardır (Veli ... Özbek-... Nihat Kanbur-Koray Doğan-Pınar Bacaksız-İlker ..., Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 4. Baskı, 2012, s. 759.).
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 22.04.2014 tarihli ve 397-202 sayılı kararında da; belgede sahtecilik suçlarının mağdurunun kamu olduğu, eylemin belirli bir kişinin zararına olarak işlenmesi hâlinde bu kişinin mağdur değil suçtan zarar gören konumunda bulunduğu belirtilmiştir.
Bunlara rağmen somut olayda olduğu gibi eylemin belirli bir gerçek kişinin zararına işlenmesi durumunda da bu kişilerin de mağdur olarak kabul edilmeleri doğru bir yaklaşım olacaktır.
Belgede sahtecilik suçlarında korunan hukuki yarar kamu güvendir. Kendisine karşı sahte belge düzenlenen, haksızlığa uğrayan gerçek kişiler de suçun mağduru olup davaya katılma haklarının bulunduğu kabul edilmelidir.
Uzlaştırma kurumuna baktığımızda;
Uzlaştırma kurumu, uyuşmazlığın yargı dışı yolla ve fakat adli makamlar denetiminde çözümlenmesini amaçlayan bir alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemidir. Uzlaştırma; bu kapsama giren suçlarda, fail ve mağdurun suçtan doğan zararın giderilmesi konusunda anlaşmalarına bağlı olarak, devletin de ceza soruşturması veya kovuşturmasından vazgeçmesi ve suçun işlenmesiyle bozulan toplumsal düzenin barış yoluyla yeniden tesisini sağlayıcı nitelikte bir hukuksal kurumdur.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK'nın 73. maddesinin 8. fıkrasında, 'Suçtan zarar göreni gerçek kişi veya özel hukuk tüzel kişisi olup, soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı bulunan suçlarda, failin suçu kabullenmesi ve doğmuş olan zararın tümünü veya büyük bir kısmını ödemesi veya gidermesi koşuluyla mağdur ile fail özgür iradeleri ile uzlaştıklarında ve bu husus Cumhuriyet savcısı veya hâkim tarafından saptandığında kamu davası açılmaz veya davanın düşürülmesine karar verilir' hükmü ile uzlaşma kurumuna, aynı tarihte yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK'nın 253, 254 ve 255. maddelerinde ise, uzlaşmanın şartları, yöntemi, sonuçları, kovuşturma aşamasında uzlaşma ile birden fazla failin bulunması hâlinde uzlaşmanın nasıl gerçekleşeceğine ilişkin hükümlere yer verilmiştir.
19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun'un 2. maddesiyle, 5237 sayılı TCK'nın 73. maddesinin başlığında yer alan 'Uzlaşma' ibaresi metinden çıkarılmış, 45. maddesiyle de aynı maddenin 8. fıkrası yürürlükten kaldırılmış, yine 24 ve 25. maddeleri ile CMK'nın 253 ve 254. maddeleri değiştirilmiştir.
5271 sayılı CMK'nın 5560 sayılı Kanun'un 24. maddesi ile değiştirilen 253. maddesinde uzlaşmanın kapsamı;
'(1) Aşağıdaki suçlarda, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar gören gerçek veya özel hukuk tüzel kişisinin uzlaştırılması girişiminde bulunulur:
a) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlar.
b) Şikâyete bağlı olup olmadığına bakılmaksızın, Türk Ceza Kanununda yer alan;
1. Kasten yaralama (üçüncü fıkra hariç, madde 86; madde 88),
2. Taksirle yaralama (madde 89),
3. Konut dokunulmazlığının ihlali (madde 116),
4. Çocuğun kaçırılması ve alıkonulması (madde 234),
5. Ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerin açıklanması (dördüncü fıkra hariç, madde 239)suçları.
(2) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olanlar hariç olmak üzere; diğer kanunlarda yer alan suçlarla ilgili olarak uzlaştırma yoluna gidilebilmesi için, kanunda açık hüküm bulunması gerekir.
(3) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olsa bile, etkin pişmanlık hükümlerine yer verilen suçlar ile cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda, uzlaştırma yoluna gidilemez.' şeklinde belirlenmiş iken, 09.07.2009 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5918 sayılı Kanun'un 8. maddesiyle CMK'nın 253. maddesinin üçüncü fıkrasına 'Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte işlenmiş olması hâlinde de uzlaşma hükümleri uygulanmaz.' cümlesi eklenmiş,
02.12.2016 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun'un 34. maddesi ile yapılan değişiklikle madde başlığı 'Uzlaştırma' olarak değiştirilmiş ve;
'(1) Aşağıdaki suçlarda, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar gören gerçek veya özel hukuk tüzel kişisinin uzlaştırılması girişiminde bulunulur:
a) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlar.
b) Şikâyete bağlı olup olmadığına bakılmaksızın, Türk Ceza Kanununda yer alan;
1. Kasten yaralama (üçüncü fıkra hariç, madde 86; madde 88),
2. Taksirle yaralama (madde 89),
3. Tehdit (madde 106, birinci fıkra),
4. Konut dokunulmazlığının ihlali (madde 116),
5. Hırsızlık (madde 141),
6. Dolandırıcılık (madde 157),
7. Çocuğun kaçırılması ve alıkonulması (madde 234),
8. Ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerin açıklanması (dördüncü fıkra hariç, madde 239),suçları.
c) Mağdurun veya suçtan zarar görenin gerçek veya özel hukuk tüzel kişisi olması koşuluyla, suça sürüklenen çocuklar bakımından ayrıca, üst sınırı üç yılı geçmeyen hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlar.
(2) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olanlar hariç olmak üzere; diğer kanunlarda yer alan suçlarla ilgili olarak uzlaştırma yoluna gidilebilmesi için, kanunda açık hüküm bulunması gerekir.
(3) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olsa bile, cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda, uzlaştırma yoluna gidilemez. Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte işlenmiş olması hâlinde de uzlaşma hükümleri uygulanmaz.' şeklinde kapsamı genişletilmiştir.
Görüldüğü gibi, 6763 sayılı Kanun ile uzlaştırma kapsamındaki suçların sayıları artırılmış, TCK'nın 106. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen tehdit, aynı Kanun'un 141. maddesinde düzenlenen hırsızlık ve 157. maddesinde düzenlenen dolandırıcılık suçları uzlaştırma kapsamına alınmış, etkin pişmanlık hükümlerine yer verilen suçlara ilişkin sınırlama kaldırılmıştır. Mağdurun veya suçtan zarar görenin, gerçek veya özel hukuk tüzel kişisi olması koşuluyla, suça sürüklenen çocuklar yönünden ayrıca, üst sınırı üç yılı geçmeyen hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlar da uzlaştırma kapsamına dahil edilmiştir.
6763 sayılı Kanun ile getirilen yeniliklerden biri de uzlaştırmanın kimler tarafından ve nasıl yapılacağına ilişkindir. Anılan Kanun'la, CMK'nın 253. maddesine eklenen 24 ve 25. fıkralar;
'(24) Her Cumhuriyet başsavcılığı bünyesinde uzlaştırma bürosu kurulur ve yeteri kadar Cumhuriyet savcısı ile personel görevlendirilir. Uzlaştırmacılar, avukatların veya hukuk öğrenimi görmüş kişilerin yer aldığı, ... Bakanlığı tarafından belirlenen uzlaştırmacı listelerinden görevlendirilir. Uzlaştırmacı, hazırladığı raporu, tutanakları ve varsa yazılı anlaşmayı büroya gönderir. Uzlaştırma süreci sonunda soruşturma dosyaları, uzlaştırma bürosunda görevli Cumhuriyet savcıları tarafından sonuçlandırılır.
(25) Uzlaştırmacıların nitelikleri, eğitimi, sınavı, görev ve sorumlulukları, denetimi, eğitim verecek kişi, kurum ve kuruluşların nitelikleri ve denetimleri ile uzlaştırmacı sicili, uzlaştırmacılar ve eğitim kurumlarının listelerinin düzenlenmesi, Cumhuriyet başsavcılığı bünyesinde kurulan uzlaştırma bürolarının çalışma usul ve esasları, uzlaştırma teklifi ile müzakere usulü, uzlaştırma anlaşması ve raporda yer alacak konular ile uygulamaya dair diğer hususlara ilişkin usul ve esaslar, ... Bakanlığınca çıkarılan yönetmelikle düzenlenir.' hükümlerine yer vermiştir.
Anılan değişikliklere ilişkin madde gerekçesinde de, söz konusu değişikliklerin uzlaştırmanın yöntemine ilişkin olduğu ve bu değişiklikler ile uzlaştırma kurumunun başarısını olumsuz etkileyen sakıncaların giderilmesinin ve bu alanın disipline edilmesinin amaçlandığı vurgulanmaktadır.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren CMK'nın 'Mahkeme tarafından uzlaştırma' başlıklı 254. maddesi;
'(1) Kamu davasının açılması halinde, uzlaşmaya tâbi bir suç söz konusu ise, uzlaştırma işlemleri 253 üncü maddede belirtilen usule göre, mahkeme tarafından da yapılır.
(2) Uzlaşmanın gerçekleşmesi halinde davanın düşmesine karar verilir.' şeklinde iken,
19.12.2006 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun'un 25. maddesi ile;
'(1) Kamu davası açıldıktan sonra kovuşturma konusu suçun uzlaşma kapsamında olduğunun anlaşılması halinde, uzlaştırma işlemleri 253 üncü maddede belirtilen esas ve usûle göre, mahkeme tarafından yapılır.
(2) Uzlaşma gerçekleştiği takdirde, mahkeme, uzlaşma sonucunda sanığın edimini def'aten yerine getirmesi halinde, davanın düşmesine karar verir. Edimin yerine getirilmesinin ileri tarihe bırakılması, takside bağlanması veya süreklilik arz etmesi halinde; sanık hakkında, 231 inci maddedeki şartlar aranmaksızın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilir. Geri bırakma süresince zamanaşımı işlemez. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildikten sonra, uzlaşmanın gereklerinin yerine getirilmemesi halinde, mahkeme tarafından, 231 inci maddenin onbirinci fıkrasındaki şartlar aranmaksızın, hüküm açıklanır.' biçiminde değiştirilmiş,
02.12.2016 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun'un 35. maddesi ile CMK'nın 254. maddesinin birinci fıkrası;
'Kamu davası açıldıktan sonra kovuşturma konusu suçun uzlaşma kapsamında olduğunun anlaşılması halinde, kovuşturma dosyası, uzlaştırma işlemlerinin 253 üncü maddede belirtilen esas ve usûle göre yerine getirilmesi için uzlaştırma bürosuna gönderilir.' şeklinde yeniden düzenlenmiştir.
Bu düzenlemeler göz önüne alındığında, gerek 5560 sayılı Kanun'la yapılan değişiklikten önce, gerekse 5560 ve 6763 sayılı Kanun'larla yapılan değişiklikler sonrası uzlaştırmanın, asıl olarak soruşturma evresinde yapılması gereken bir işlem olduğu, ancak uzlaştırma usulü uygulanmaksızın dava açılması veya suçun uzlaştırma kapsamında olduğunun ilk defa duruşmada anlaşılması hâllerinde kovuşturma aşamasında da mümkün olduğu kabul edilmelidir.
Uzlaştırma usulü uygulanmaksızın dava açılması veya suçun uzlaştırma kapsamında olduğunun ilk defa duruşmada anlaşılması hâlinde uzlaştırmanın uygulanması gerekmekte olup uzlaşma başarıyla gerçekleşir ve edim bir defada yerine getirilirse kamu davasının düşmesine karar verilecektir.
CMK'nın 253. maddesinin 18. fıkrasında yer alan 'Uzlaştırmanın sonuçsuz kalması halinde tekrar uzlaştırma yoluna gidilemez.' şeklindeki düzenleme nedeniyle uzlaştırma girişiminin herhangi bir nedenle sonuçsuz kalması hâlinde ise tekrar uzlaştırma yoluna gidilemeyecektir.
Uzlaşma hükümlerinin düzenlendiği 5271 sayılı CMK'nın 253. maddesinin 3. fıkrasının son cümlesinde 'Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte işlenmiş olması hâlinde de uzlaşma hükümleri uygulanmaz.' düzenlemesine yer verilerek, uzlaşma kapsamına giren bir suç ile uzlaşma kapsamına girmeyen bir başka suçun birlikte işlenmiş olması hâlinde uzlaşma hükümlerinin uygulanmayacağı kabul edilmiş ise de;
24.10.2019 tarihli ve 30928 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanun'un 26. maddesi ile 253. maddesinin 3. fıkrasının son cümlesine 'birlikte' ibaresinden sonra gelmek üzere 'aynı mağdura karşı' ibaresi eklenerek CMK'nın 253. maddesinin 3. fıkrasının son cümlesi 'Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte aynı mağdura karşı işlenmiş olması hâlinde de uzlaşma hükümleri uygulanmaz.' şeklinde değiştirilerek uzlaşma kapsamına giren bir suçun uzlaşma kapsamına girmeyen bir başka suç ile birlikte farklı gerçek kişiye karşı işlenmiş olması hâlinde uzlaşma hükümlerinin uygulanacağı düzenlenmiştir.
7188 sayılı Kanun'un 26. maddesi ile eklenen 'aynı mağdura karşı' ibaresinden suçun konusunun ait olduğu 'aynı gerçek kişi' anlaşılmalıdır.
5271 sayılı CMK'nın 253. maddesinin 3. fıkrasının son cümlesinde değişiklik yapan 7188 sayılı Kanun'un 26. maddesinin gerekçesinin ise 'Maddenin üçüncü fıkrasında öngörülen değişiklikle uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen başka bir suç ile birlikte 'aynı mağdura karşı' işlenmiş olması hâlinde uzlaştırma hükümlerinin uygulanmayacağı kabul edilmektedir. Böylelikle farklı mağdurlara karşı işlenen suçlar bakımından bu kısıtlama kaldırılmakta ve uzlaştırma kapsamında olması hâlinde diğer mağdurların şüpheliyle uzlaşabilmelerine imkan tanınmaktadır.' şeklinde olduğu,
253. maddesinin 3. fıkrasındaki değişiklik gerekçesine de baktığımızda; bozulan toplumsal düzenin taraflar arasında sağlanan barış yoluyla yeniden tesis edilmesi, uyuşmazlıkların mağdur odaklı bir yaklaşımla giderilmesinin amaçlandığı ve uzlaştırma kapsamına giren bir suçun bu kapsama girmeyen bir suç ile birlikte farklı mağdurlara karşı işlenmesi hâlinde diğer mağdurun (uzlaştırma kapsamına giren suçun mağdurunun) şüpheli ile uzlaşabilme imkânının getirildiği, buna karşın uzlaştırma kapsamına giren bir suçun bu kapsama girmeyen bir suç ile birlikte aynı kişiye karşı işlenmesi hâlinde uzlaşma hükümlerinin uygulanmayacağının öngörüldüğü,
Kanun koyucunun bozulan toplumsal düzeni taraflar arasında sağlanan barış yoluyla yeniden tesis etmeyi ve uyuşmazlıkların alternatif usuller uygulanarak mağdur odaklı bir yaklaşımla giderilmeyi amaçladığı düşünüldüğünde; uzlaştırma kapsamına giren bir suç (örn: dolandırıcılık, güveni kötüye kullanma, basit hırsızlık v.s.), bu kapsama girmeyen bir başka suçla (örn: sahtecilik, yağma, nitelikli yaralama v.s.) birlikte farklı gerçek kişiye karşı işlenmiş olması hâlinde uzlaşma kapsamına giren suçun (dolandırıcılık, güveni kötüye kullanma, basit hırsızlık v.s.) mağduru ile uzlaşma kapsamına girmeyen suçun (sahtecilik, yağma, nitelikli yaralama v.s.) mağduru farklı gerçek kişiler olacağı için uzlaşma kapsamında olan suçun mağduru ile failin uzlaşabilmesi, barışması mümkün olabilecektir.
Buna karşın sahtecilik ve dolandırıcılık fiillerinin birlikte ve fakat aynı gerçek kişiye karşı işlenmiş olması durumunda uzlaşma kapsamında olmayan sahtecilik suçu yönünden soruşturma devam ederken aynı tarafların uzlaşma kapsamında olan dolandırıcılık suçu yönünden uzlaşma yoluna gitmelerini düşünmek hukuki ve gerçekçi bir yaklaşım olmayacaktır.
Nitekim uyuşmazlıkların mağdur odaklı bir yaklaşımla barış yolu ile giderilmesini amaçlayan kanun koyucunun da birlikte işlenen fiillerin farklı gerçek kişilere karşı işlenmesi hâlinde uzlaşma hükümlerinin uygulanabileceğini kabul ettiği anlaşılmaktadır.
Sanık ...'in araç kiralama işlemi sırasında düzenlenen araç kiralama sözleşmesi ile 06.07.2010 tarihli bononun kefil kısmına ... olarak ismini yazıp imzalamak suretiyle sahte olarak oluşturduğu sözleşme ve bonoyu müşteki ... Ltd. Şirketi yetkilisine verdiği iddia ve kabul edilen olayda;
Müşteki ... Ltd. Şirketi yetkilisinin hem sahtecilik suçunun hem de dolandırıcılık suçunun mağduru olduğu ve 5271 sayılı CMK'nın 253. maddesinin 3. fıkrasında 'uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte aynı mağdura karşı işlenmiş olması hâlinde uzlaşma hükümlerinin uygulanmayacağı' düzenlemesine yer verildiği dikkate alındığında;
Uzlaştırma kapsamına giren dolandırıcılık suçunun, bu kapsama girmeyen sahtecilik suçuyla birlikte aynı müşteki-mağdur ... Ltd. Şirketi yetkilisine karşı işlenmiş olması nedeni ile somut olayda dolandırıcılık suçu yönünden de uzlaşma hükümlerinin uygulanmayacağı, bu nedenle dolandırıcılık suçu yönünden de hükmün onanması gerektiği," görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurulmuştur.
CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 11. Ceza Dairesince 06.07.2020 tarih, 1175-4039 sayı ve oy çokluğu ile itiraz nedeni yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İnceleme dışı sanık Melih Ateşoğulları hakkında dolandırıcılık ve resmî belgede sahtecilik suçlarından verilen beraat kararı temyiz edilmeksizin, sanık ... hakkında resmî belgede sahtecilik suçundan verilen mahkûmiyet hükmü Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleşmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme sanık ... hakkında dolandırıcılık suçundan verilen mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; uzlaşma kapsamında olan dolandırıcılık suçu ile uzlaşma kapsamında olmayan resmî belgede sahtecilik suçunun birlikte işlenmesi hâlinde uzlaşma kapsamına giren dolandırıcılık suçu yönünden uzlaşma hükümlerinin uygulanıp uygulanamayacağının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
"VİS Renta Car ... Oto Kiralama Ltd. Şti." başlıklı araç teslim formuna göre; teslim edilen aracın plakasının 06 BU ...., teslim tarihinin 06.07.2010, dönüş tarihinin 18.07.2010, aracı teslim alanın inceleme dışı sanık Melih Ateşoğulları ve "... İlkan" olduğu, taahhütname ve araç teslim formunun iki ayrı imza ile imzalandığı, teslim formunda herhangi bir ücret belirtilmediği,
Dosyada mevcut 06.07.2010 düzenleme ve 18.07.2010 vade tarihli, 2.550 TL tutarındaki senedin alacaklısının ... Paz. Taah. ve Tic. Ltd. Şti, borçlularının inceleme dışı sanık Melih Ateşoğulları ve "... İlhan" olduğu,
... 32. İcra Müdürlüğünün 26.10.2010 tarihli ve 2010/16452 esas sayılı ödeme emrine göre; alacaklının ... Paz. Taah. ve Tic. Ltd. Şti, borçluların inceleme dışı sanık Melih Ateşoğulları ve şikâyetçi ... olduğu, takip dayanağının 06.07.2010 keşide ve 18.07.2010 vade tarihli, 2.550 TL tutarındaki senet olarak gösterildiği,
Grafoloji ve sahtecilik uzmanı bilirkişi tarafından düzenlenen 30.03.2011 tarihli bilirkişi raporuna göre; suça konu senetteki iki adet borçlu imzalarının inceleme dışı sanık Melih Ateşoğulları'nın eli ürünü olduğu, aynı senette "... İlhan" adına atılı borçlu imzalarının kısmi ve bölgesel benzerlikler göstermesi nedeniyle sanık ... elinden çıkmış olmalarının mümkün görüldüğü ve senedin iğfal kabiliyetini haiz olduğu,
Yerel Mahkemece yapılan yargılamada ... Paz. Taah. ve Tic. Ltd. Şti'nin adresinin tespit edilemediği ve davanın da ihbar edilemediği,
Anlaşılmaktadır.
Şikâyetçi ...; ... 32. İcra Müdürlüğünün 2010/16452 esas sayılı dosyasından 26.10.2010 tarihinde kendisine ödeme emri tebliğ edildiğini, icra takibine konu senetteki imzanın kendisine ait olmadığını, böyle bir senet imzalamadığını ve ... Paz. Taah. ve Tic. Ltd. Şti. yetkililerini tanımadığını, araç kiralamadığını, sanıklardan ...'i üniversiteden Muharrem isimli bir arkadaşının eniştesi olması nedeni ile tanıdığını, kendisini bir iki defa gördüğünü, sanığın MİT görevlisi olduğunu, işe girmede kendisine yardımcı olacağını söylediğini, bu nedenle kimlik fotokopisi, ... raporu ve ikametgâh belgesini sanığa verdiğini, aradan üç yıl geçtikten sonra annesine bir telefon geldiğini, bir şahsın Tarım ve Köy İşleri Bakanlığından aradıklarını, kendisini işe aldıracaklarını söyleyip yeni ikametgâh adresini öğrenmek istediklerini, iki hafta sonra da eve haciz geldiğini, bu şekilde olaydan haberdar olduğunu,
İnceleme dışı sanık Melih Ateşoğulları; sanık ...'in kendisini ... olarak tanıttığını ve TOKİ'de ... yapan müteahhit olduğunu söylediğini, sanığın ... ismi ile 2010 yılının Haziran ayında ablasının evini de kiraladığını, ablasına ve kendisine ev vereceğini, daha sonra Başbakanlık Özel Koruma Daire Başkanlığında iyi bir işe yerleştireceğini söylediğini, sanığa güvendiği için zaman zaman nakit para ve kredi kartını verdiğini, sanığın ... isimli firmaya araba kiraladığını ancak kira bedelini alamadığını, alacağını tahsil etmek için aynı firmadan koz olarak araba kiralamayı istediğini söylemesi üzerine suça konu senedi imzaladığını, senet altındaki Melih Ateşoğulları ismine atfen atılan imzanın kendisine ait olduğunu, senette ... İlhan adına atılan imzanın ise sanık tarafından kendisinin yanında bizzat imzalandığını, senetteki yazıların ... firmasının görevlisi tarafından yazıldığını, suça konu senetle 2010 model BMW marka bir araç kiraladıklarını, aracı sanığın kullandığını, teslim ederken de kendisinin aracın şoförü olduğunu, parayı kendisinden almaları gerektiğini söylediğini öğrendiğini, senet tutarını hâlen ödemeye devam ettiğini, sanığın isminin ... olduğunu sonradan öğrendiğini,
Sanık ... 14.07.2012 tarihinde Mahkemede; atılı suçlamayı kabul etmediğini, resmî belgede sahtecilik olayı ile bir ilgisinin bulunmadığını, kendisini Başbakanlıkta görevli olarak tanıtmadığını, TOKİ'de taşeron olarak çalıştığının doğru olduğunu,
Bozma üzerine 22.02.2017 tarihinde Mahkemede; olaydan dolayı pişman olduğunu,
Başka suçlardan hükümlü olarak bulunduğu ... H Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumundan gönderdiği 23.10.2017 tarihli dilekçesinde ise; olay tarihinde ... İlkan isimli şahsın kimliğini kendisine ... ... ilçesinde emniyet görevlilerinin verdiğini, emniyet adına ajanlık yaptığını, bir iki yıl kendisini bu şekilde kullanıp sonra vazgeçtiklerini, kimliği geri almadıklarını, bu kimliği isminin açığa çıkmaması için kullandığını, hakkındaki ceza gelince hem gerçek kimliğinin hem de ... İlkan adına olan kimliğin üzerinden çıktığını, ... Emniyet Müdürlüğünde "Bu kimlikten bir şey çıkmaz." dediklerini, yıllar sonra Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraznamesinin geldiğini, olayda bir suçunun olmadığını,
Savunmuştur.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir çözüme kavuşturulabilmesi için öncelikle mağdur ve suçtan zarar gören kavramları ile belgede sahtecilik ve dolandırıcılık suçlarında korunan hukuki yarar ve bu suçların mağdurları hususlarının açıklanmasında yarar bulunmaktadır.
Mağdur; Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğü'nde, "Haksızlığa uğramış kişi" olarak tanımlanmaktadır. Ceza hukukunda ise mağdur kavramı, suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir. TCK'nın hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdur, ancak gerçek bir kişi olabilecek, tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün ise de bunlar mağdur olamayacaklardır.
Mağdurun belirlenmesi, suçun unsurlarının veya nitelikli hâllerinin gerçekleşip gerçekleşmediğinin tespiti, TCK yönüyle zincirleme suç ve CMK yönüyle ise uzlaştırma hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının çözümü konusu başta olmak üzere birçok ceza ve ceza muhakemesi hukuku hükmünün doğru ve isabetli uygulanabilmesi açısından önemli olmasına rağmen, TCK'da ve diğer kanunlarımızda mağdurun bir tanımı yapılmamıştır. Öğretide de kabul olunduğu üzere kanun koyucunun bu tercihi öncelikle kapsayıcı bir tanım yapmanın zorluğundan kaynaklanmakta, diğer taraftan kavramın bazen dar bazen de geniş yorumlanmasına duyulan ihtiyaç bu yönde bir tercihi zorunlu kılmaktadır.
Mağdur kavramı gibi kanunda açıkça tanımlanmamış olan "Suçtan zarar görme" kavramı ise gerek Ceza Genel Kurulu, gerekse Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında; "Suçtan doğrudan doğruya zarar görmüş bulunma hâli" olarak anlaşılıp uygulanmış, buna bağlı olarak da dolaylı veya muhtemel zararların, davaya katılma hakkı vermeyeceği kabul edilmiştir. Nitekim bu husus, Ceza Genel Kurulunun 08.11.2016 tarihli ve 830-412, 03.05.2011 tarihli ve 155–80, 04.07.2006 tarihli ve 127–180, 22.10.2002 tarihli ve 234–366 ile 11.04.2000 tarihli ve 65–69 sayılı kararlarında; "Dolaylı veya muhtemel zarar, davaya katılma hakkı vermez." şeklinde açıkça belirtilmiştir.
Mağdur ile suçtan zarar gören kavramları aynı şeyi ifade etmemektedir. Mağdur suçun işlenmesiyle her zaman zarar görmekte ise de suçtan zarar gören kişi her zaman suçun mağduru olmayabilecektir. Bazı suçlarda mağdur belirli bir kişi olmayıp; toplumu oluşturan herkes (geniş anlamda mağdur) olabilecektir (... Emin Artuk-... Gökcen-A. Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 9. Baskı, ... Yayınevi, ..., 2015, s.289; İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. Baskı, Seçkin Yayıncılık, ..., 2015, s. 214-217; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Baskı, Seçkin Yayıncılık, ..., 2015, s.106 - 107.).
Mağdurun kim olduğunun belirlenmesinde öncelikle madde metnine bakılmalı, madde metninin yeterli olmadığı durumlarda hükmün konuluş amacı, suçun düzenlendiği yer gibi hususlar birlikte değerlendirilerek sonuca ulaşılmaya çalışılmalıdır.
Belgede sahtecilik suçları 765 sayılı TCK'nın "Cürümler" başlıklı ikinci kitabının, "Ammenin İtimadı Aleyhinde Cürümler" başlıklı altıncı babının, "Evrakta Sahtekarlık" başlıklı üçüncü faslında düzenlenmişken, 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK'nın ise "Özel Hükümler" başlıklı ikinci kitabının, "Topluma Karşı Suçlar" başlıklı üçüncü kısmının, "Kamu Güvenine Karşı Suçlar" başlıklı dördüncü bölümünün 204 ila 212. maddelerinde düzenlenmiş olup, her iki kanun yönüyle de belgede sahtecilik suçlarının hukuki konusu kamunun güvenidir.
Nitekim 765 sayılı Kanun döneminde Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 08.06.2004 tarihli ve 94-132 sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında istikrarlı olarak, suçla korunan yararın kamu güveni olduğu kabul edilmiş ve; "Evrakta sahtecilik suçlarının hukuki konusu kamunun güvenidir. Belgelerin gerçeğe aykırı düzenlenmesi, gerçek belgeye eklemeler yapılması, tamamen veya kısmen değiştirilmesi, eylemlerinin kamu güvenini sarstığı kabul edilerek suç sayılıp, yaptırıma bağlanmıştır. Bu nedenle de fiilen bir zararın ortaya çıkması aranmamakta, zarar olasılığı yeterli görülmektedir." denilmiştir. Hatta, 765 sayılı TCK'nın 339 ve 355. maddeleri ile ilgili olarak ceza miktarlarını belirlemede kanun koyucunun suçun kamu güvenini bozmadaki etkinliğini ölçü aldığı kabul edilmiştir (CGK'nın 06.11.2007 tarihli ve 223-224 sayılı kararı.).
Aynı şekilde Yargıtay bu görüşünü 5237 sayılı TCK'nın yürürlüğe girmesinden sonra da sürdürmekte olup, Ceza Genel Kurulunun 06.03.2007 tarihli ve 276-55 sayılı kararında bu husus; "Evrakta sahtecilik suçlarının hukuki konusu kamu güvenidir. Belgelerin gerçeğe aykırı olarak düzenlenmesi, gerçek bir belgeye ekleme yapılması, tamamen veya kısmen değiştirilmesi eylemlerinin kamu güvenini sarstığı kabul edilerek suç sayılmıştır." şeklinde ifade edilmiştir. Özel Daire kararları da aynı yöndedir, Örneğin; "Belgede sahtecilik … suçunun hukuki konusu kamunun güveni olup, suçun oluşması için genel kast ve zarar olasılığı yeterlidir." (Yargıtay 11. CD'nin 05.03.2008 tarihli ve 1232-1298 sayılı kararı.).
5237 sayılı TCK'nın belgede sahtecilik suçlarının düzenlendiği madde metinlerinde suçun mağdurunun kim olduğuna ilişkin bir düzenlemeye yer verilmemesi, belgede sahtecilik suçlarının hukuki konusunun kamunun güveni olması ve bu suçların kamu güvenine karşı suçlar bölümünde düzenlenmiş bulunması hususları birlikte değerlendirildiğinde, bu suçların mağdurunun toplumu oluşturan bireylerin tamamının, diğer bir ifadeyle kamunun olduğunun, eylemin belirli bir kişinin zararına olarak işlenmesi hâlinde bu kişinin mağdur değil, suçtan zarar gören olacağının kabulü gerekmektedir. Aksinin kabulü hâlinde, birden fazla kişiye karşı işlenmiş olan sahtecilik suçlarında hükmolunacak sonuç ceza miktarları göz önünde bulundurulduğunda, TCK'nın "... ve kanun önünde eşitlik ilkesi" başlıklı 3. maddesinin gerekçesinde, "Suç işlenmesiyle bozulan toplum düzeninde adaletin sağlanması için suç işleyen kimseye uygulanacak ceza hukuku yaptırımlarının haklı ve ölçülü olması gerekir. Çünkü ancak haklı ve suçun ağırlığıyla orantılı bir yaptırım ile suç işleyen kişinin bu fiilinden pişmanlık duyması sağlanabilir ve yeniden topluma kazandırılması söz konusu olabilir." şeklinde açıklanmış olan ölçülülük ilkesine aykırı davranılmış olunacaktır.
Öğretide, belgede sahtecilik fiilinin belirli bir kişinin zararına olarak işlenmesi hâlinde ilgili kişinin de mağdur sayılacağı yönünde bir kısım görüşler (Nevzat Toroslu, Ceza Hukuku Özel Kısım, Savaş Yayınevi, ... 2007, s. 205-206.) olmakla birlikte, çoğunluk itibarıyla, bu suçların mağdurunun kamu olduğuna ilişkin bir kabul vardır (Veli ... Özbek, ... Nihat Kanbur, Koray Doğan, Pınar Bacaksız, İlker ..., Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 4. Baskı, 2012, s. 759.).
Nitekim Ceza Genel Kurulunun 22.04.2014 tarihli ve 397-202, 17.06.2021 tarihli ve 911-291 ve 01.07.2021 tarihli ve 615-334 sayılı kararlarında da aynı husus vurgulanmıştır.
Diğer taraftan Ceza Genel Kurulunun 30.03.1992 tarihli ve 80-98 ile 19.04.2005 tarihli ve 221-38 sayılı kararlarında "Belgede sahtecilik suçlarında mağdurun rızası hukuka uygunluk nedeni sayılamazsa da, failin, belgede sahtekârlıkta bulunmak kastına etki yapmaktadır. Belgede sahtecilik suçlarında kast ise, zarar vermek bilinç ve iradesidir. Mağdurun önceden verdiği rıza üzerine onun imzasını taklit ederek kullanan failde mağdura zarar vermek bilinci bulunmayacağından kastın varlığı ileri sürülemez." şeklindeki tespitin, belgede sahtecilik eyleminin yöneldiği kişinin önceden vermiş olduğu rıza nedeniyle faildeki zarar verme bilincinin ve dolayısıyla kastının bulunmaması durumuna açıklık getirdiği ve bu bakımdan da belgede sahtecilik suçlarının mağdurunun kamu ve eylemin belirli bir kişinin zararına olarak işlenmesi hâlinde bu kişinin mağdur değil suçtan zarar gören olduğuna ilişkin yukarıda yapılan açıklamalar ile çelişmediği anlaşılmaktadır.
Dolandırıcılık suçunda ise korunan hukuki yarar mal varlığı ile birlikte kişilerin irade özgürlüğüdür. Birden çok hukuki yararın korunduğu bu suç işlenirken, sadece mal varlığı zarar görmemekte, mağdurun veya suçtan zarar görenin iradesi de hileli davranışlarla yanıltılmaktadır. Madde gerekçesinde de, aldatıcı nitelik taşıyan hareketlerle, kişiler arasındaki ilişkilerde var olması gereken iyiniyet ve güvenin bozulduğu, bu suretle kişinin irade serbestisinin etkilendiği ve irade özgürlüğünün ihlâl edildiği vurgulanmıştır.
Dolandırıcılık suçunda her gerçek kişi bu suçun mağduru olabilir. Dolayısıyla dolandırıcılık suçu mağdur bakımından bir özellik göstermez. Tüzel kişiler ise ancak suçtan zarar gören olarak kabul edilebilir. TCK'nın 157. maddesinde; "Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak," ibaresine yer verildiğine göre suçun eylem unsurunun gerçekleşmiş sayılması için aldatılan ile zarara uğrayanın aynı kişi olması zorunlu değildir. Ancak bu halde aldatılanın mal varlığı üzerinde tasarruf edebilme yetkisinin bulunması gerekir. Bu tür hallerde hileye maruz kalarak aldatılan kişinin mağdur, mal varlığında azalma meydana gelen kişi ise suçtan zarar gören olduğunu kabul etmek gerekmektedir (Veli ... Özbek-Koray Doğan-Pınar Bacaksız, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 15. Baskı, ... 2020, s. 712-713; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, ... Yayınevi, 7. Baskı, ... 2020, s. 734-735.).
Gelinen bu aşamada uzlaşma kavramı ile CMK'da uzlaştırmaya ilişkin düzenlemeler üzerinde durulması gerekmektedir.
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin 17.09.1987 tarihli 410. toplantısında alınan Ceza Adaletinin Sadeleştirilmesi Hakkında Üye Devletlere Yönelik 18 Sayılı Tavsiye Kararında;
"Ceza adaletinin işleyişini hızlandırma ve sadeleştirme işleminde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin özellikle 5. ve 6. maddelerinde öngörülen şartların dikkate alınması gerektiği göz önüne alınarak; Mahkemelere intikal eden ceza davalarının kabarıklığı ve özellikle hafif cezaları gerektirenler ile ceza yargılamasındaki uzunluğun neden olduğu sıkıntılara bakılarak ...yetkili makamlarca ceza işlerinde savcılık ve mahkeme dışı anlaşmalar sağlanması, bu tür ihtilafların uzlaşma yolu ile halledilmesinin tavsiye edilmesi" kabul edilmiştir.
Benzer düşünce ve ihtiyaçlar sonucu Türk Ceza Hukuku Sistemine dâhil edilen ve 02.12.2016 tarihli ve 29906 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun'un 34. maddesiyle yapılan değişikliğe kadar "uzlaşma" başlığı altında düzenlenen uzlaştırma kurumu, uyuşmazlığın yargı dışı yolla ve fakat adli makamlar denetiminde çözümlenmesini amaçlayan bir alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemidir. Uzlaştırma; bu kapsama giren suçlarda, fail ve mağdurun suçtan doğan zararın giderilmesi konusunda anlaşmalarına bağlı olarak devletin de ceza soruşturması veya kovuşturmasından vazgeçmesi ve suçun işlenmesiyle bozulan toplumsal düzenin barış yoluyla yeniden tesisini sağlayıcı nitelikte bir hukuksal kurumdur.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK'nın 73. maddesinin sekizinci fıkrasında, "Suçtan zarar göreni gerçek kişi veya özel hukuk tüzel kişisi olup, soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı bulunan suçlarda, failin suçu kabullenmesi ve doğmuş olan zararın tümünü veya büyük bir kısmını ödemesi veya gidermesi koşuluyla mağdur ile fail özgür iradeleri ile uzlaştıklarında ve bu husus Cumhuriyet savcısı veya hâkim tarafından saptandığında kamu davası açılmaz veya davanın düşürülmesine karar verilir." hükmü ile uzlaşma kurumuna, aynı tarihte yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK'nın 253, 254 ve 255. maddelerinde ise, uzlaşmanın şartları, yöntemi, sonuçları, kovuşturma aşamasında uzlaşma ile birden fazla failin bulunması hâlinde uzlaşmanın nasıl gerçekleşeceğine ilişkin hükümlere yer verilmiştir.
19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun'un 2. maddesiyle, TCK'nın 73. maddesinin başlığında yer alan "uzlaşma" ibaresi metinden çıkarılmış, 45. maddesiyle de aynı maddenin 8. fıkrası yürürlükten kaldırılmış, yine 24 ve 25. maddeleri ile CMK'nın 253 ve 254. maddeleri değiştirilmiştir.
Yapılan bu düzenlemeye göre uzlaştırmanın bir ceza muhakemesi kurumu olduğu açık ise de birey ile devlet arasındaki ceza ilişkisini sona erdirmesi nedeniyle maddi ceza hukukunu da ilgilendirdiği tartışmasızdır.
CMK'nın 5560 sayılı Kanun'un 24. maddesi ile değiştirilen 253. maddesinde uzlaşmanın kapsamı;
"(1) Aşağıdaki suçlarda, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar gören gerçek veya özel hukuk tüzel kişisinin uzlaştırılması girişiminde bulunulur:
a) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlar.
b) Şikâyete bağlı olup olmadığına bakılmaksızın, Türk Ceza Kanununda yer alan;
1. Kasten yaralama (üçüncü fıkra hariç, madde 86; madde 88),
2. Taksirle yaralama (madde 89),
3. Konut dokunulmazlığının ihlali (madde 116),
4. Çocuğun kaçırılması ve alıkonulması (madde 234),
5. Ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerin açıklanması (dördüncü fıkra hariç, madde 239)
suçları.
(2) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olanlar hariç olmak üzere; diğer kanunlarda yer alan suçlarla ilgili olarak uzlaştırma yoluna gidilebilmesi için, kanunda açık hüküm bulunması gerekir.
(3) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olsa bile, etkin pişmanlık hükümlerine yer verilen suçlar ile cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda, uzlaştırma yoluna gidilemez." şeklinde belirlenmiş iken, 09.07.2009 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5918 sayılı Kanun'un 8. maddesiyle CMK'nın 253. maddesinin üçüncü fıkrasına "Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte işlenmiş olması hâlinde de uzlaşma hükümleri uygulanmaz." cümlesi eklenmiş,
02.12.2016 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun'un 34. maddesi ile yapılan değişiklikle madde başlığı "Uzlaştırma" olarak değiştirilmiş ve;
"(1) Aşağıdaki suçlarda, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar gören gerçek veya özel hukuk tüzel kişisinin uzlaştırılması girişiminde bulunulur:
a) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlar.
b) Şikâyete bağlı olup olmadığına bakılmaksızın, Türk Ceza Kanununda yer alan;
1. Kasten yaralama (üçüncü fıkra hariç, madde 86; madde 88),
2. Taksirle yaralama (madde 89),
3. Tehdit (madde 106, birinci fıkra),
4. Konut dokunulmazlığının ihlali (madde 116),
5. Hırsızlık (madde 141),
6. Dolandırıcılık (madde 157),
7. Çocuğun kaçırılması ve alıkonulması (madde 234),
8. Ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerin açıklanması (dördüncü fıkra hariç, madde 239),
suçları.
c) Mağdurun veya suçtan zarar görenin gerçek veya özel hukuk tüzel kişisi olması koşuluyla, suça sürüklenen çocuklar bakımından ayrıca, üst sınırı üç yılı geçmeyen hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlar.
(2) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olanlar hariç olmak üzere; diğer kanunlarda yer alan suçlarla ilgili olarak uzlaştırma yoluna gidilebilmesi için, kanunda açık hüküm bulunması gerekir.
(3) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olsa bile, cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda, uzlaştırma yoluna gidilemez. Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte işlenmiş olması hâlinde de uzlaşma hükümleri uygulanmaz..." şeklindeki düzenlemeyle kapsamı genişletilmiş,
24.10.2019 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanun'un 26. maddesi ile yapılan değişiklerle;
"(1) Aşağıdaki suçlarda, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar gören gerçek veya özel hukuk tüzel kişisinin uzlaştırılması girişiminde bulunulur:
a) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlar.
b) Şikâyete bağlı olup olmadığına bakılmaksızın, Türk Ceza Kanununda yer alan;
1. Kasten yaralama (üçüncü fıkra hariç, madde 86; madde 88),
2. Taksirle yaralama (madde 89),
3. Tehdit (madde 106, birinci fıkra),
4. Konut dokunulmazlığının ihlali (madde 116),
5. ... ve çalışma hürriyetinin ihlali (madde 117, birinci fıkra; madde 119, birinci fıkra (c) bendi),
6. Hırsızlık (madde 141),
7. Güveni kötüye kullanma (madde 155),
8. Dolandırıcılık (madde 157),
9. Suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi (madde 165),
10. Çocuğun kaçırılması ve alıkonulması (madde 234),
11. Ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerin açıklanması (dördüncü fıkra hariç, madde 239),
suçları.
c) Mağdurun veya suçtan zarar görenin gerçek veya özel hukuk tüzel kişisi olması koşuluyla, suça sürüklenen çocuklar bakımından ayrıca, üst sınırı üç yılı geçmeyen hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlar.
(2) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olanlar hariç olmak üzere; diğer kanunlarda yer alan suçlarla ilgili olarak uzlaştırma yoluna gidilebilmesi için, kanunda açık hüküm bulunması gerekir.
(3) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olsa bile, cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda, uzlaştırma yoluna gidilemez. Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte aynı mağdura karşı işlenmiş olması hâlinde de uzlaşma hükümleri uygulanmaz..." şeklinde madde mevcut hâlini almıştır.
Görüldüğü gibi, 6763 sayılı Kanun ile uzlaştırma kapsamındaki suçların sayıları artırılmış, TCK'nın 106. maddesinin 1. fıkrasında düzenlenen tehdit, aynı Kanun'un 141. maddesinde düzenlenen hırsızlık ve 157. maddesinde düzenlenen dolandırıcılık suçları uzlaştırma kapsamına alınmış, etkin pişmanlık hükümlerine yer verilen suçlara ilişkin sınırlama kaldırılmıştır. Mağdurun veya suçtan zarar görenin gerçek veya özel hukuk tüzel kişisi olması koşuluyla, suça sürüklenen çocuklar yönünden ayrıca, üst sınırı üç yılı geçmeyen hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlar da uzlaştırma kapsamına dâhil edilmiştir.
7188 sayılı Kanun'la ise uzlaştırma kapsamına giren suçların sayısı bir kez daha artırılarak, TCK'nın 155. maddesindeki güveni kötüye kullanma, aynı Kanun'un 165. maddesindeki suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçu ve 117. maddesinin ilk fıkrasındaki ... ve çalışma hürriyetini ihlal suçu ile bu suçun birden fazla kişiyle birlikte işlenmesi nitelikli hâline ilişkin 119. maddenin birinci fıkrasının (c) bendi kapsam içerisine alınmıştır. Öte yandan bu düzenleme ile CMK'nın 253. maddesinin üçüncü fıkrasındaki "birlikte" ibaresinden sonra gelmek üzere "aynı mağdura karşı" ibaresi eklenmiş, böylece fail tarafından uzlaştırma kapsamına giren bir suçun bu kapsama girmeyen başka bir suçla beraber farklı mağdura karşı işlenmesi durumunda tarafların uzlaşabilmesinin önünde engel kalmamıştır.
Bu husus Kanun'un gerekçesinde "Maddenin üçüncü fıkrasında öngörülen değişiklikle, uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen başka bir suçla birlikte ‘aynı mağdura karşı' işlenmiş olması hâlinde uzlaştırma hükümlerinin uygulanmayacağı kabul edilmektedir. Böylelikle farklı mağdurlara karşı işlenen suçlar bakımından bu kısıtlama kaldırılmakta ve uzlaştırma kapsamında olması hâlinde diğer mağdurların şüpheliyle uzlaşabilmelerine imkân tanınmaktadır." biçiminde açıklanmıştır.
Diğer taraftan 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren CMK'nın "Mahkeme tarafından uzlaştırma" başlıklı 254. maddesi;
"(1) Kamu davasının açılması halinde, uzlaşmaya tâbi bir suç söz konusu ise, uzlaştırma işlemleri 253 üncü maddede belirtilen usule göre, mahkeme tarafından da yapılır.
(2) Uzlaşmanın gerçekleşmesi halinde davanın düşmesine karar verilir." şeklinde iken, 19.12.2006 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun'un 25. maddesi ile;
"(1) Kamu davası açıldıktan sonra kovuşturma konusu suçun uzlaşma kapsamında olduğunun anlaşılması halinde, uzlaştırma işlemleri 253 üncü maddede belirtilen esas ve usûle göre, mahkeme tarafından yapılır.
(2) Uzlaşma gerçekleştiği takdirde, mahkeme, uzlaşma sonucunda sanığın edimini def'aten yerine getirmesi halinde, davanın düşmesine karar verir. Edimin yerine getirilmesinin ileri tarihe bırakılması, takside bağlanması veya süreklilik arz etmesi halinde; sanık hakkında, 231 inci maddedeki şartlar aranmaksızın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilir. Geri bırakma süresince zamanaşımı işlemez. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildikten sonra, uzlaşmanın gereklerinin yerine getirilmemesi halinde, mahkeme tarafından, 231 inci maddenin onbirinci fıkrasındaki şartlar aranmaksızın, hüküm açıklanır." biçiminde değiştirilmiş,
02.12.2016 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun'un 35. maddesi ile CMK'nın 254. maddesinin birinci fıkrası;
"Kamu davası açıldıktan sonra kovuşturma konusu suçun uzlaşma kapsamında olduğunun anlaşılması halinde, kovuşturma dosyası, uzlaştırma işlemlerinin 253 üncü maddede belirtilen esas ve usûle göre yerine getirilmesi için uzlaştırma bürosuna gönderilir." şeklinde yeniden düzenlenmiştir.
Bu düzenlemeler göz önüne alındığında, uzlaştırma gerek 5560 sayılı Kanun'la yapılan değişiklikten önce, gerekse 5560 ve 6763 sayılı Kanun'larla yapılan değişiklikler sonrası asıl olarak soruşturma evresinde yapılması gereken bir işlem ise de her ne suretle olursa olsun uzlaştırma usulü uygulanmaksızın dava açılması veya suçun uzlaştırma kapsamında olduğunun ilk defa duruşmada anlaşılması hâlinde kovuşturma aşamasında da uzlaştırmanın mümkün olduğu kabul edilmelidir.
Uzlaştırma usulü uygulanmaksızın dava açılması veya suçun uzlaştırma kapsamında olduğunun ilk defa duruşmada anlaşılması hâlinde uzlaştırmanın uygulanması gerekmekte olup uzlaşma başarıyla gerçekleşir ve edim bir defada yerine getirilirse kamu davasının düşmesine karar verilecektir.
Ceza hukukunda genel kural, suçun işlendiği tarihte yürürlükte bulunan kanunun uygulanmasıdır. Sonradan yürürlüğe giren bir kanunun, yürürlük tarihinden önce işlenen suçlara tatbik edilebilmesi, ancak lehe sonuçlar doğurması durumunda mümkündür. Önceki ve sonraki kanunlara göre hükmedilecek cezalar ve güvenlik tedbirleri aynı ise, suç tarihinden sonra yürürlüğe giren kanunun uygulanmasına imkân bulunmamaktadır.
TCK'nın "zaman bakımından uygulama" başlıklı 7. maddesi, 765 sayılı Kanun'un 2. maddesine benzer şekilde düzenlenmiş olup, her iki maddede de ceza hukuku kurallarının yürürlüğe girdikleri andan itibaren işlenen suçlara uygulanacağına ilişkin ileriye etkili olma prensibi ile bu ilkenin istisnasını oluşturan, "failin lehine olan kanunun geçmişe etkili olması", "geçmişe etkili uygulama" veya "geçmişe yürürlük" ilkesine de yer verilmiştir.
Bu ilke uyarınca, suçtan sonra yürürlüğe giren ve fail lehine hükümler içeren kanun, hükümde ve infaz aşamasında dikkate alınmalıdır.
Uyuşmazlığa ilişkin olarak CMK'nın 253. maddenin üçüncü fıkrasının ikinci cümlesindeki düzenlemenin ayrıntılı olarak ele alınmasında fayda bulunmaktadır.
09.07.2009 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 26.06.2009 tarihli ve 5918 sayılı Kanun'un 8. maddesi ile 5271 sayılı CMK'nın 253. maddesinin 3. fıkrasına eklenen "Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte işlenmiş olması halinde de uzlaşma hükümleri uygulanmaz." şeklindeki cümle ile uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte işlenmiş olması hâlinde uzlaşma hükümlerinin uygulanmayacağı hüküm altına alınmış ve uzlaştırmaya tabi suçlar bakımından bir istisna getirilmiştir. Yapılan değişikliğin gerekçesi de; "Uygulamada çıkan bir takım tereddütleri gidermek amacıyla, uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçu işlemek amacıyla ya da bu suçla birlikte işlenmiş olması hâlinde de uzlaştırma yoluna gidilemeyeceği açıkça düzenlenmiştir." şeklinde açıklanmıştır.
Uzlaşma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte işlenmiş olması hâlinde, uzlaşma kapsamına alınmamış olması anayasal sınırlar içinde kanun koyucunun takdirindedir. Kanun koyucu, farklı hukuksal konumda olan kişileri farklı yaptırımlara tabi tutabilir. Ceza hukukunda kanun önünde eşitlik ilkesinin uygulanması da kuşkusuz, aynı suçu işleyen tüm suçluların kimi özellikleri göz ardı edilerek her yönden aynı kurallara bağlı tutulmalarını gerektirmemektedir. Uzlaştırma kapsamına giren suçlar, bu kapsama girmeyen suçlara göre daha hafif niteliktedir. Bu nedenle, uzlaştırma kapsamına giren bir suçu işleyen kişi ile uzlaştırma kapsamındaki bir suçu bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte işleyen kişi aynı hukuksal konumda değildir (Anayasa Mahkemesinin 03.04.2013 tarihli ve 20-50 sayılı kararı.).
CMK'nın 253. maddesinin üçüncü fıkrasına uzlaştırma kapsamını daraltmaya yönelik olarak 5918 sayılı Kanun'un 8. maddesi ile eklenen "Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte işlenmiş olması halinde de uzlaşma hükümleri uygulanmaz." hükmünün uygulanabilmesi için uzlaştırma kapsamındaki suç ile uzlaştırma kapsamına girmeyen suçun aynı fail tarafından işlenmesi tek başına yeterli görülmemiş söz konusu suçların birlikte işlenmesi gerektiği de hüküm altına alınmıştır.
Suçun birlikte işlenmesinden anlaşılması gerekenin ne olduğu ise Kanun'da tanımlanmamış, 05.08.2017 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Ceza Muhakemesinde Uzlaştırma Yönetmeliği'nin konu ile ilgili 8. maddesinin 5. bendinde de "Şüpheli ya da sanık tarafından uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte işlenmesi hâlinde, uzlaştırma yoluna gidilemez." şeklindeki düzenleme ile Kanun'da kullanılan ifadenin tekrarlanması ile yetinilmiştir.
TCK'da ise "birlikte işleme" kavramı bazı suçlar bakımından nitelikli hâl olarak düzenlenmiş olup bu kavram TCK'nın 37/1. maddesi kapsamında müşterek failliğe işaret etmektedir. Dolayısıyla TCK'da kullanılan "birlikte işleme" kavramı CMK'nın 253. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan istisna cümlesine ışık tutacak bir niteliğe sahip değildir (Olgun Değirmenci, Onarıcı ... Uygulaması Olarak Ceza Muhakemesinde Uzlaştırma, 2. Baskı, Seçkin Yayınevi, ... 2021, s. 178.).
CMK'nın bahse konu 253. maddesinin üçüncü fıkrasında kullanılan "Birlikte" sözcüğü, Türk Dil Kurumunca hazırlanan Büyük Türkçe Sözlüğünde; "Bir arada, beraberce, yanında, beraberinde" olarak tanımlanmıştır.
Öğretide ise birtakım yazarlarca; birlikte işlenen suçtan söz edilebilmesi için suçlar arasında zaman ve yer birlikteliği bulunması, bu çerçevede geniş bağlantıdan söz edilebilmesinin gerektiği, amaç birliği bulunan suçların da birlikte işlenen suçlar olduklarının kabulünün gerektiği ileri sürülmüştür (Erdal Yerdelen, ... Serdar Özbek, Şeyda Altuntaş, Burak Boz, Dilek Özge Erdem, Berna Ayşen Yılmaz, Ceza Muhakemesi Hukukunda Uzlaştırma, 1. Baskı, ... Yayınevi, ..., 2018, s. 160.). Bazı yazarlar; "Birlikte işlenen suçların", aynı kişiye karşı işlenen eş zamanlı suçlar olarak anlaşılması ve uygulamanın da bu yönde yapılmasının uygun olacağını, sanığın farklı zamanlarda farklı kişilere karşı işlediği uzlaştırma kapsamında olmayan suçların, uzlaştırma kapsamındaki bir başka suçtan dolayı yapılacak olan uzlaştırma yolunu kapatmaması gerektiğini savunmaktadırlar (Feridun Yenisey-... Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, 5. Baskı, Seçkin Yayınevi, ... 2017, s. 844.). Kimi yazarlar ise kanun koyucunun mağdur yönünden herhangi bir ayrım yapmaksızın "birlikte işlenen" suçlarda CMK'nın 253. maddesinin üçüncü fıkrasının ikinci cümlesindeki uzlaştırmaya ilişkin suçlara sınırlama getiren hüküm ihdas ettiğini savunmuşlardır (Meral Ekici Şahin-Kürşat Yemenici, 6763 Sayılı Kanunla Yapılan Değişiklikler Işığında Ceza Muhakemesi Hukukunda Uzlaştırma, Hakemli Makale.).
7188 sayılı Kanun'la CMK'nın 253. maddesinin üçüncü fıkrasındaki "birlikte" ibaresinden sonra gelmek üzere "aynı mağdura karşı" ibaresi eklenmek suretiyle uzlaştırmaya tabi suçlar bakımından getirilen istisnanın kapsamı daraltılmış, uzlaştırma uygulamasının kapsamı ise genişletilmiştir. Dolayısıyla, daha önce aynı mağdura karşı işlenmiş olmasa bile birlikte işleme istisnasından dolayı uzlaştırma uygulanamayan suçlar bakımından "aynı mağdura karşı" ibaresinin eklenmesi ile uzlaştırma uygulanabilmesi olanağı doğmuştur (Olgun Değirmenci, Onarıcı ... Uygulaması Olarak Ceza Muhakemesinde Uzlaştırma, 2. Baskı, Seçkin Yayınevi, ... 2021, s. 183.).
Öte yandan adil yargılanma hakkı, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 36/1. maddesinde; "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir." şeklindeki düzenleme ile Anayasal güvenceye kavuşturulmuş, bu anlayışa paralel olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin "Adil Yargılanma Hakkı" başlıklı 6/1. maddesinde de; "Herkes davasının, makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ... olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir." denilerek makul sürede yargılama hakkı teminat altına alınmıştır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de ilk kararlarından itibaren makul sürede yargılama hakkına açıklık getirmiş ve hakkın amacının hak arayanların, yargılama işlemlerinin sürüncemede kalmasından korunması ve suçlanan ya da herhangi bir nedenle yargı kararı bekleyen kişinin uzun süre, işin nasıl sonuçlanacağı endişesi ile yaşamasının önlenmesi olduğunu belirtmiştir (Başar Başaran s. 107-113.).
Bununla birlikte davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirleyen Anayasa'nın 141. maddesinin de Anayasa'nın bütünselliği ilkesi gereğince, makul sürede hakkaniyetle yargılanma hakkının kapsamında değerlendirilmesi gerektiği açıktır.
Kural, her bir davanın açıldığı aşamadaki konusuyla sürmesi ve muhakeme sonucu o uyuşmazlık konusunda hüküm verilmesidir. Ancak dava konuları arasında birbirlerine bağlantı kurulabilecek noktaların varlığı hâlinde davaların aynı muhakemede birleştirilmeleri de söz konusu olabilmektedir. Bağlantılı davalar konusunda CMK'nın "Bağlantılı Davalar" başlıklı üçüncü bölümü dikkat çekicidir. "Bağlantı kavramı" başlıklı CMK'nın 8. maddesine göre, bir kişinin birden fazla suçtan sanık olması (subjektif bağlantı) hâlinde davalar arasında bağlantı bulunduğu varsayılmaktadır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanık ...'in, kayınbiraderinin arkadaşı olan şikâyetçi ...'a kendisini MİT görevlisi olarak tanıtıp işe girmesinde yardımcı olacağını söyleyerek şikâyetçinin kimlik fotokopisini temin ettiği ve 2010 yılında kendisini TOKİ ile ... yapan müteahhit ... olarak tanıttığı inceleme dışı sanık Melih Ateşoğullarının ablasının evini yine aynı isimle kiraladığı, sanık ile inceleme dışı sanığın birlikte araç kiralama işi yapan ... Pazarlama Taahhüt ve Ticaret Ltd. Şti'den 06.07.2010 tarihinde bir araç kiraladıkları, kiralama bedeli olarak da 06.07.2010 düzenleme tarihli ve 2.550 TL tutarındaki senedi verdikleri, senedi sanığın "... İlhan" ismi ile imzaladığı, inceleme dışı sanığın senette ... İlhan adına atılan imzanın ise sanık tarafından kendisinin yanında bizzat imzalandığını ve sanığın isminin ... olduğunu sonradan öğrendiğini ifade etmesinin yanında bilirkişi raporuna göre de suça konu senette "... İlhan" adına atılı borçlu imzalarının kısmi ve bölgesel benzerlikler göstermesi nedeniyle sanığın elinden çıkmış olmalarının mümkün görüldüğünün belirtildiği, bozma öncesi suçlamayı kabul etmeyen sanığın bozma sonrası alınan ifadesinde olaydan dolayı pişman olduğunu beyan ettiği ve başka suçlardan hükümlü olarak bulunduğu ... H Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumundan gönderdiği 23.10.2017 tarihli dilekçesinde de şikâyetçi ...'ın ismini kullandığını kabul ettiği olayda; dolandırıcılık ve resmî belgede sahtecilik suçlarından açılan davalarda yapılan yargılama sonucunda ... 13. Asliye Ceza Mahkemesince, sanığın resmî belgede sahtecilik suçundan TCK'nın 204/1 ve 53. maddeleri uyarınca 2 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna, dolandırıcılık suçundan aynı Kanun'un 157/1, 50/1-a, 52/2 ve 53. maddeleri uyarınca 1 yıl hapis ve 2.400 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin verilen hükümlerin Özel Dairece bozulması üzerine bozmaya uyan ... 13. Asliye Ceza Mahkemesince sanığın resmî belgede sahtecilik suçundan TCK'nın 204/1 ve 53. maddeleri uyarınca 2 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna, dolandırıcılık suçundan aynı Kanun'un 204/1, 52/2, 53 ve 58. maddeleri uyarınca 1 yıl hapis cezası ve 100 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine hükmedilmiş olup, Özel Dairece resmî belgede sahtecilik suçundan verilen mahkûmiyet hükmünün onanmasına, dolandırıcılık suçundan verilen mahkûmiyet hükmünün ise uzlaştırma hükümlerinin uygulanması gerektiği gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiştir.
Olay tarihi itibarıyla TCK'nın 157. maddesinin 1. fıkrasında düzenlenen dolandırıcılık suçu henüz uzlaşma kapsamında bulunmamakta olup bozma üzerine verilen Yerel Mahkeme karar tarihinden önce yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun değişikliği ile dolandırıcılık (madde 157) suçu uzlaşma kapsamına alınmış ise de CMK'nın 253. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan "Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte işlenmiş olması halinde de uzlaşma hükümleri uygulanmaz." hükmü nedeniyle sanığın resmî belgede sahtecilik suçu ile birlikte işlediği dolandırıcılık suçu bakımından Yerel Mahkeme karar tarihi itibarıyla uzlaştırma hükümlerinin uygulanamayacağı anlaşılmaktadır.
Ancak;
Cumhuriyet Başsavcılıklarının ve mahkemelerin ... yükünü azaltmak gayesiyle, mağdurun ve toplumun zararının giderilmesi açısından da faydalı bir müessese olduğu kabul edilerek uyuşmazlığın yargı dışı yolla fakat adli makamlar denetiminde çözümlenmesini sağlamak amacıyla ilk kez 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK'nın 73. maddesinin 8. fıkrası ile Türk Ceza ... sistemine dâhil edilip aynı tarihte yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK'nın 253, 254 ve 255. maddelerinde de şartları, yöntemi ve sonuçları düzenlenen uzlaştırma kurumunun, uygulamada görülen ihtiyaçlar doğrultusunda zaman içerisinde önemli değişikliklere uğraması sonucunda, 09.07.2009 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5918 sayılı Kanun'un 8. maddesi ile 5271 sayılı CMK'nın 253. maddesinin üçüncü fıkrasına eklenen "Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte işlenmiş olması hâlinde de uzlaşma hükümleri uygulanmaz." şeklindeki cümle ile uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte işlenmiş olması hâlinde uzlaşma hükümlerinin uygulanmayacağı hüküm altına alınmış ise de bozma üzerine verilen Yerel Mahkeme karar tarihinden sonra 24.10.2019 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanun'un 26. maddesi ile yapılan değişiklikle CMK'nın 253. maddesinin üçüncü fıkrasındaki "birlikte" ibaresinden sonra gelmek üzere "aynı mağdura karşı" ibaresi eklenmek suretiyle uzlaştırmaya tabi suçlar bakımından getirilen istisnanın kapsamının daraltılması ve uzlaştırma uygulamasının kapsamının ise genişletilmesi, birlikte işlenmiş olsa da resmî belgede sahtecilik suçunun mağdurunun toplumu oluşturan bireylerin tamamı, diğer bir ifadeyle kamu olması, bu suçta eylemin belirli bir kişinin zararına olarak işlenmesi hâlinde bu kişinin mağdur değil, suçtan zarar gören olarak kabul edilmesinin gerekmesi, dolandırıcılık suçunun mağdurunun ise hileli davranışlarla aldatılan gerçek bir kişinin olması, davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirleyen Anayasal düzenlemeler ile makul sürede yargılanma hakkına ilişkin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi hükmü, uzlaştırmaya ilişkin suçlara önce sınırlama getirme kastıyla söz konusu düzenlemeyi yapan, ancak daha sonra ise "birlikte" ibaresinden sonra gelmek üzere "aynı mağdura karşı" ibaresi eklemek suretiyle uzlaştırma uygulamasının kapsamını genişleten kanun koyucunun kullanmış olduğu her sözcüğün özel bir anlamı ve amacının bulunduğu, bu bağlamda CMK'nın 253. maddesinin üçüncü fıkrasının ikinci cümlesindeki son düzenleme yönünden suçların farklı mağdurlara yönelik işlenmesi durumunda Kanun'daki bu sınırlayıcı düzenlemenin uygulanamayacağı hususları birlikte değerlendirildiğinde;
Sanık ..., kamuya yönelik uzlaştırma kapsamında bulunmayan resmî belgede sahtecilik suçu ile mağdur ... Ltd. Şti. görevlisine yönelik uzlaştırma kapsamında bulunan dolandırıcılık suçlarını zaman ve mekân birliği içerisinde birlikte işlemiş ise de; dolandırıcılık suçunun uzlaştırma kapsamına girmeyen resmî belgede sahtecilik suçu ile "aynı mağdura karşı" işlenmemiş bulunması karşısında, Yerel Mahkeme karar tarihinden sonra yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanun'un 26. maddesi ile yapılan değişikle CMK'nın 253. maddesinin üçüncü fıkrasındaki "Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte aynı mağdura karşı işlenmiş olması hâlinde de uzlaşma hükümleri uygulanmaz." şeklindeki uzlaştırma istisnasının sanık hakkındaki dolandırıcılık suçu bakımından uygulanma imkânının bulunmadığı ve dolandırıcılık yönüyle uzlaşma hükümlerinin uygulanması gerektiği kabul edilmelidir.
Bu itibarla; haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddine karar verilmelidir.
Öte yandan uygulama maddesinin TCK'nın 157/1. maddesi yerine TCK'nın 204/1. maddesi şeklinde yanlış yazılmasının mahallinde düzeltilmesi mümkün görülmüştür.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 24.02.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy birliği ile karar verildi.
..