Esas No: 2017/844
Karar No: 2022/144
Karar Tarihi: 03.03.2022
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2017/844 Esas 2022/144 Karar Sayılı İlamı
Ceza Genel Kurulu 2017/844 E. , 2022/144 K."İçtihat Metni"
Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi
Sanıklar ..., ... ve ... hakkında katılan ...’e yönelik kasten yaralama suçundan açılan kamu davasında, yapılan yargılama sırasında, Pasinler Asliye Ceza Mahkemesince 01.07.2014 tarih ve 178-244 sayı ile; sanıkların eylemlerinin kasten öldürme suçuna teşebbüsü oluşturabileceği gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmesi üzerine dosyanın gönderildiği ... 1. Ağır Ceza Mahkemesince 03.03.2015 tarih ve 294-90 sayı ile; sanıklar ... ve ...’ın eylemlerinin kasten yaralama suçunu oluşturduğu kabul edilerek bu sanıkların TCK’nın 86/2, 86/3-e, 29, 62, 52/2, 63 ve 54. maddeleri uyarınca 4.200 TL adli para cezası ile cezalandırılmalarına, taksitlendirmeye, mahsuba ve müsadereye; sanık ...’ın ise kasten öldürme suçuna teşebbüsten TCK’nın 81, 35, 29, 62, 53, 63 ve 54. maddeleri uyarınca 7 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, mahsuba ve müsadereye karar verilmiştir. Hükümlerin sanıklar müdafileri ve katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 20.09.2016 tarih ve 3920-3300 sayı ile;
“...a) Oluşa ve tüm dosya kapsamına göre, tarlalarını sulamakta olan ve ellerinde kürekler bulunan sanıklarla katılan arasında suyun paylaşımı konusunda çıkan tartışmanın kavgaya dönüştüğü, sanıkların küreklerle katılana vurarak onu yere düşürdükleri, sanık ...'ın yerden kalkmak isteyen katılanın kafasına bir kez daha vurduğu ve eylemlerine devam etmelerine herhangi bir engel bulunmayan sanıkların birlikte olay yerinden kaçtıkları, katılanın sağ temporoparietalde hayat fonksiyonlarını orta derecede etkiler nitelikte kemik kırığına, subdural hematoma, sol frontoparietaldeki kemik defekti nedeniyle sürekli organ işlev zayıflamasına ve hayati tehlike geçirmesine neden olacak şekilde yaralandığı, tüm sanıkların bu şekilde fiil üzerinde müşterek hâkimiyet kurdukları anlaşılan olayda; katılanı nitelikli yaralama suçundan fail sıfatıyla sorumlu tutulmaları suretiyle hükümler kurulması gerektiği gözetilmeden, oluşa uygun düşmeyen gerekçeler ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde sanıklar ...ve ... hakkında basit kasten yaralama suçlarından, sanık ... hakkında ise öldürmeye teşebbüs suçundan mahkûmiyet kararları verilmesi,
b) 24.11.2015 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 tarih, 2014/140 esas ve 2015/85 sayılı kararı ile 5237 sayılı TCK'nın 53. maddesinin iptal edilen bölümleri doğrultusunda sanıkların hukuki durumlarının yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,” nedenleriyle bozulmasına karar verilmiştir.
(b) bendinde belirtilen bozma nedenine uyan ... 1. Ağır Ceza Mahkemesi ise 22.12.2016 tarih ve 250-357 sayı ile;
“...İştirak iradesinin fiilden önce ya da fiil sırasında oluşması mümkündür. Her üç sanığın sulama meselesi yüzünden çıkan tartışmada müdahil ile ellerinde bulunan küreklerle karşılıklı kavga ettikleri esnada fiili birlikte işleyen fail durumunda oldukları konusunda bir tartışma bulunmamaktadır. Zaten Mahkememizce müdahilde oluşan ancak ağır olmayan yaralanmalar için sanıklar ...ve ... suça iştirak eden asli fail olarak sorumlu tutulmuşlardır. Ancak 25.12.2014 tarihli duruşma tutanağında geçtiği gibi müdahil her üç sanığın saldırısı karşısında kendisinin yere düştüğünü, kendisi yere düşünce ...ve ...'in kaçtığını ancak İsmail'in geri dönerek kendisinin kafasına kürekle vurduğunu belirtmiştir. Bu durumda sanıklar ...ve ...'in sanık ...'in yenilenen kasıtla ve yere düşmüş olup etkisiz hâle gelen müdahile karşı kürekle müdahilin başına vurmak şeklindeki eylemlerinden sorumlu tutulmalarının mümkün olmayacağı, sanıklar ...ve ...'in iştirak iradelerinin TCK'nın 86/2. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gereken yaralanmalara ilişkin olduğu kabul edilmelidir. Bu sebeplerle sanıklar ...ve ... açısından önceki hükümde ısrar edilmesi gerekmiştir.
Diğer yandan Yargıtay bozma ilamında sanık ...'in eyleminin nitelikli yaralama olarak değerlendirilmesi gerektiği ve öldürmeye teşebbüs suçunun oluşmayacağı belirtilmiş ise de küreğin demir kısmıyla müdahilin kafasına vurulup kemik defekti oluşacak ve sürekli duyu ve organlarda işlev zayıflamasına sebep olunacak şekilde yaralanma meydana gelmesi, sanık ...'in müdahilin yerdeyken kafasına kürekle vurmuş olması, tanık ...'in geldiği sırada müdahilin baygın olduğunun ve kendisi tarafından hastaneye yetiştirildiğinin anlaşılması, Yargıtay içtihatlarına göre failin artık mağdurun öldüğünü düşünerek eylemine devam etmediği durumlarda suç kastının yaralama olduğunun kabul edilmesinin mümkün olmadığının belirtilmesi ve özellikle mağdurdaki yaralanmanın ağırlığı ile suçta kullanılan aletin öldürme için elverişli olması ve hayati bölgenin hedef alınması ve mağdurun ancak tıbbi müdahale sonucunda hayatta kalmış olması karşısında eylemin öldürmeye teşebbüs olarak değerlendirilmesi gerektiği kabul edilmelidir. Zira olayda eğer mağdur kendisinin imdadına yetişen tanık olmasa ve hastaneye kaldırılmasa ve bunun sonucunda vefat etse kastı aşan öldürmeden bahsedilmeyecek neticeye göre kasten öldürme suçundan hüküm kurulacaktı. Dolayısıyla Mahkememizce sanık ...'in müdahile karşı olan eyleminin öldürmeye teşebbüs suçu olduğu konusunda önceki hükümde ısrar edilmesine karar verilmiştir.” şeklindeki gerekçeyle bozmaya direnerek ilk hükümler gibi sanıkların mahkûmiyetlerine karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükümlerin de sanıklar ... ve ... müdafileri ve katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 28.02.2017 tarihli ve 9736 sayılı "bozma" istekli tebliğnamesiyle dosya 6763 sayılı Kanun'un 36. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK'nın 307. maddesi uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 16.05.2017 tarih ve 858-1724 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1- Sanık ...’ın katılan ...’e yönelik suçunun kasten öldürme suçuna teşebbüsü mü yoksa kasten yaralama suçunu mu oluşturduğunun,
2- Sanıklar ... ve ...’in, sanık ...’ın katılana yönelik suçuna fail olarak iştiraklerinin bulunup bulunmadığının,
Belirlenmesine ilişkindir.
T.C. Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığınca katılan ... hakkında düzenlenen 01.03.2013 tarihli raporda; “Darp edildiği ifadesiyle yapılan muayenesinde; genel durum kötü, GKS 13-14, çekilen BBT de subdural hematom, sağ temporaoparietal lineer fraktür izlendiği, sağ göz altında ve çevresinde yaygın kızarıklık ve ekimoz, kollarda iç kısımlarda kızarıklık bulunduğu, çekilen grafilerinde patoloji bulunmadığı, 11.01.2013 tarihinde 71 protokolle Adli Tıp Anabilim Dalında yapılan muayenesinde; yaklaşık beş ay önce kavga ettiğini, kafasına kürekle vurulduğunu, Bölge Eğitim Hastanesinde tedavi gördüğünü, şu an için olayla ilgili olarak başının döndüğünü, hafıza kaybı olduğunu beyan eden şahısta; sol frotoparietal hilal şeklinde 18 cm’lik operasyona sekonder skatris bulunduğu gözlendi. Adli Tıp Anabilim Dalının 11.01.2013 tarih ve 64 sayılı yazısı ile konsültasyon amacı ile Radyoloji Anabilim Dalına gönderilmiş olup adı geçen Anabilim Dalının 16.01.2013 tarihli raporunda, çekilen 11.01.2013 tarih ve 529918 protokol no’lu üç yönlü kafa grafisinde; sol frontoparietalde 4X2 cm ebatlarında kemik defekti görüldüğü kayıtlıdır. Yukarıda tıbbi evrak tetkik, konsültasyon ve muayene bulguları yazılı ...’in 15.08.2012 tarihinde maruz kaldığı iddia olunan darp eylemi neticesinde meydana gelen yaralanması nedeni ile; yaşamsal tehlike geçirdiği, yaralanmasının basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olmadığı, duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına neden olduğu, vücuttaki kemik kırıklarının hayat fonksiyonlarını orta (2.) derecede etkileyecek nitelikte olduğu,” tespitlerine yer verildiği,
Pasinler İbrahim Hakkı Devlet Hastanesince sanık ... hakkında düzenlenen 16.08.2012 tarihli raporda; sanığın sol el bileği üzerinde 2x2 cm ebadında yüzeysel cilt sıyrığı ve hafif kızarıklık bulunduğu; sanık ... hakkında düzenlenen 16.08.2012 tarihli raporda; sol ayak iç molleol üzerinde 2 cm’lik yüzeysel cilt sıyrığı ve sağ ön kolda 4 cm’lik 1 adet yüzeysel cilt sıyrığı bulunduğu; sanık ... hakkında düzenlenen 16.08.2012 tarihli raporda ise; şahsın sağ dizinde ağrı bulunduğunu belirttiği, muayenesinde herhangi bir patoloji ve ize rastlanılmadığı; sanıklardaki mevcut yaralanmaların basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olduğunun ifade edildiği,
Anlaşılmaktadır.
Katılan ... Kollukta; “Ben olay günü olan 15.08.2012 tarihinde patates ektiğim tarlayı sulamaya gittim. Suyun çıktığı yer benim tarlamın içerisindedir. Biz sulama yaparken suyu alıp diğer zamanlarda suyu Taşkaynak köyüne bırakmaktayız. Suyu çevirerek patateslerimi sulamaya başladım. Yaklaşık yarım saat sonra Taşkaynak köyünden ..., ... ve ... isimli şahıslar yanıma geldiler. Bana suyu neden kestiğimi sordular. Ben de kendilerine suyun bize ait olduğunu ve patatesleri suladığımı, işim bittiğinde suyu vereceğimi söyledim ancak ... isimli şahıs bana suyu almadan gitmeyeceğini, suyu kullanmam için Taşkaynak köyü muhtarından izin almamı, benim PKK’lı olduğumu söyleyince aramızda tartışmaya başladık. Tartışma esnasında şahısların hepsi ellerinde bulunan küreklerle vücudumun çeşitli yerlerine vurmaya başladılar. O esnada dengemi kaybettim ve yere düştüm. Yere düştükten sonra kalkmaya çalışırken ... isimli şahıs elinde bulunan küreğin metal kısmı ile kafama bir defa vurdu ve tekrar yere düştüm. Ondan sonra şahıslar Taşkaynak köyüne doğru kaçmaya başladılar. Yaklaşık 3-5 dakika sonra köyümüzün çobanı yanıma geldi ve beni sırtına alarak köye doğru götürmeye başladı. O andan sonrasını hatırlamıyorum. Gözümü açtığımda hastanedeydim. Olay esnasında ben kimseye küfür ve hakaret etmedim, vurmadım. Kimse de bana küfür ve hakaret etmedi. Köyümüzün çobanı bulunduğumuz yere yaklaşık 200 metre mesafede köyün hayvanlarını otlatıyordu. Ayrıca olay esnasında ... yanımızda değildi. ...’in olay sonrasında yanımıza geldiğini hatırlamıyorum. Ben meydana gelen bu olayda beni yaralayan ..., ... ve ...’dan şikâyetçi ve davacıyım.”,
Asliye Ceza Mahkemesinde; “Bizim tapulu çayırımızdan su gözesi çıkmaktadır, bu su eskiden beri bize aitti, biz kullanıyorduk, olay günü de sanıkların suyu kesmesi üzerine niye kestiklerini sordum, bana hitaben ‘Siz nereden geldiniz, siz PKK’sınız’ diyerek bana küreklerle vurdular, vücudumun değişik yerlerine küreklerle vurdular, ben bu esnada yere düşmüştüm, arkadan İsmail'in gelip kafama vurduğunu gördüm, o zaman bayılmışım, gerisini hatırlamıyorum, bayıldıktan sonra bana kimin ve nereme vurulduğunu bilmiyorum, olay yerine en yakın, 3 km ötede köyümüzün çobanı ... vardı, beni de hastaneye bu çoban sırtında götürmüş.”,
Mahkemede; “Sanıkları önceden tanımıyorum, herhangi bir husumetimiz yoktu, olay tarihinde ikamet etmekte olduğum Acı köyü, Göl mevkisindeki tapulu tarlamdan çıkan su ile tapulu tarlamı suluyordum. Üç sanık gelerek benden izin almadan ve bir şey söylemeden suyu kesip kendi tarlalarına doğru verdiler. Ben, benim işim bittikten sonra kendilerinin sulaması gerektiği konusunda uyarı yapınca bana küfrettiler, arkasında üçü birlikte küreklerle bana vurdular, vücudumun değişik yerlerine gelen kürek darbeleriyle yere düşmem üzerine, sanık ... ben yerdeyken arkamdan bir defa kürekle başıma vurdu, bunun etkisiyle kendimden geçtim, 50 metre kadar ileride olan çoban Rıza beni görüp köye götürmüştü, o olmasaydı kimse görmezdi, kendimden geçmiştim, sonra hastaneye kaldırıldım, bir hafta kadar yoğun bakımda olmak üzere bir ay kadar hastanede yattım, yaranın izi hâlen üzerimde bellidir, kafatasımda çökme söz konusudur, şikâyetim devam etmektedir, davaya katılmak istiyorum. ‘İlk hepsi vurunca ben yere düşünce ...ve ... kaçmıştı, son olarak kalan İsmail bana yerdeyken arkamdan vurduğu için İsmail'in vurduğunu net olarak hatırlıyorum. Bayıldıktan sonra bana kimin nereme vurduğunu bilmiyorum.’ dediğimi sordunuz, ancak hatırladığım kadarıyla üçü birden vurunca ben yere düşünce ...ve ... kaçtı, son olarak İsmail'in kafamdan vurduğunu biliyorum, gerisini hatırlamıyorum.”,
Tanık ... Kollukta; “Olay günü olan 15.08.2012 tarihinde köy içerisinde işlerle ilgilenirken amcam ... beni telefonla arayarak köy çobanının kendisini aradığını ve amcam ...'in kavga ederek yaralandığını ve gidip getirmemi istedi. Ben de hemen olay yerine doğru gitmeye başlayınca yolda köy çobanı ... ile karşılaştım ve amcam ... çobanın sırtındaydı. Hemen çobana yardım ettim ve amcamı köye getirdik. Daha sonra köyden araç bularak Pasinler Devlet Hastanesine götürdük. Ben olay esnasında olay yerinde olmadığım için kavganın neden çıktığını ve kiminle kavga ettiğini bilmiyorum. Olayla hiçbir alakam bulunmamaktadır.”,
Asliye Ceza Mahkemesinde; “Müşteki benim amcam olur, ben olayı ve kavgayı görmedim, olay sırasında olay yerine gitmedim, köy çobanı müştekiyi sırtında köye yakın bir yere kadar getirmiş, köye yakın bir yerde çobanın sırtında müştekiyi gördüm, ben olay yerinde yoktum, kimseyle kavga etmedim.”,
Mahkemede; “Müdahil amcam olur, sanıkları önceden görmemiştim, olay yerinde ben yoktum, amcam Mihrali telefon açtı ve amcam Alattin'in kavga ettiğini söyledi, bundan dolayı amcamın bulunduğu araziye doğru gittiğimde köyümüzün çobanı olan Rıza'nın amcamı sırtına almış getirmekte olduğunu gördüm, böylece köye götürdük, ardından hastaneye götürdük, aklı başında değildi, kan kusuyordu, böylece konu hakkında bilgi sahibi oldum, olay yerinde olmam ve sanıklarla benim de kavga etmem mümkün değildir.”,
Tanık ... Asliye Ceza Mahkemesinde; “Olay yerinde huzurda bulunan sanıklar ile müşteki haricinde kimse yoktu, olay yeri ile aramızda 250-300 metre mesafe vardı, birbirleri ile tartışıyorlardı ama ne dediklerini duymuyordum, her 3 sanığın ve müştekinin ellerinde kürekler vardı, sanıklar müştekiye küreklerle vurduklarında yere düştüğünü gördüm, koşarak geldiğimde müştekinin suyun içerisinde olduğunu gördüm, bu arada sanıklar olay yerinden gittiler, olay yeri Acı köyüne yakın Göl mevkisindedir, olay yerinde ...'i görmedim.”,
Mahkemede; “Ben Acı köyünde büyükbaş hayvan çobanlığı yapıyordum, sanıkları ve müdahili bizzat tanımıyorum fakat isimlerini duymuştum, ben gündüz saatlerinde hayvanlarımın başındayken Alattin arazisini suluyordu, 3 şahıs küreklerle gelerek suyu kestiler, daha sonra aralarında tartışma çıktı, yani 3 şahıs ile Alattin tartışıyorlardı, ben bunları uzaktan görüyordum fakat sesleri bana gelmiyordu, tartışmalarından sonra aynı yerde yani tartıştıkları yerde kavga ettiler, sonradan 3 şahsın kürekleriyle kaçtıklarını gördüm, ben müdahilin olduğu yere gittiğimde kendisi suyun içerisinde baygın bir şekilde yatıyordu ve kusuyordu, müdahilin abisi ...'in telefonu ben de vardı, az önce yanlış anlaşıldı, Alattin'in köyünde çobanlık yaptığım için onu tanıyordum, bundan dolayı onun abisi ...'e telefon açtım durumu anlattım, sonra yaralı olan Alattin'i alarak köyüne doğru götürmeye başladım, yolda ... yetişti, hayvanlarım sahipsiz olduğu için yaralıyı abisi ...'e bırakıp hızla hayvanlarımın başına döndüm, arkasından gelenler vardı, ancak kim olduklarına dikkat etmedim, sorduğunuz üzere ben Hakan'la değil önce ...'le karşılaştığımı hatırlıyorum, yine sorduğunuz gibi olay yerinde benden başka olayı gören olmadı, Alattin'in yanında benden başka kimse yoktu, Alattin'in elinde de kürek vardı. Ben Allah rızası için gerçekleri söylüyorum, Alattin su kesilince diğer üç kişinin yanına gidince içlerinden ikisinin Alattin'e kürekle vurduğunu, uzun boylu olup saçlarını arkaya tarayan kişinin vurmadığını hatırlıyorum, ... yoktu, Hakan'ı tanırım, vurmayan kişi olarak dediğim uzun boylu kişinin adını bilmiyorum ancak daha önce onu kamyon sürerken görmüştüm. Şu anda ayağa kaldırarak gösterdiğiniz kişi (...) benim vurmayan diyerek söylediğim kişidir. Benim tahminime göre kavga yeri ile köyün arasındaki mesafe 500 mete kadardı, Alattin'in sulama yaptığı yer köye yakındı, fakat ben bir 150 metre kadar daha ilerdeydim. Benim ismimi de biliyorlar, bana para da teklif ettiler ancak ben kabul etmedim.”,
Tanık ... Asliye Ceza Mahkemesinde; “Müştekinin kardeşi olurum, olaydan sonra Pasinler Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyet dilekçesi vermiştim, o dilekçemi aynen tekrar ederim, ben olay yerinde yoktum, benim olaya ilişkin görgüm bilgim yoktur, Acı köyü çobanı telefonla kardeşimin yaralı olduğunu köye götürmemi istedi, ben olay yerine gitmedim.”,
Mahkemede; “Ben olayı görmedim, müdahil kardeşim olur, köyün üst tarafında ben balya yapıyordum, Rıza bana telefon açtı, kardeşimin Taşkaya köyünden kişilerle kavga ettiğini, yaralı olduğunu ve baygın olduğunu söyledi, böylece ben onun tarif ettiği yere doğru gittim, ben gittiğimde Rıza kendisini getiriyordu, Hakan sonradan geldi, Hakan'ın Rıza'dan kardeşimi teslim aldığı hususu doğru değildir. Olayın geçtiği yer Göl mevkisi diye bilinir, köyümüze 1 km kadar uzaktadır, kardeşimi hastaneye kaldırdığımızda beyin kanaması geçirmişti, ameliyata alınmıştı 22 gün kadar yattı, benim bildiğim kadarıyla olay sırasında Hakan köydeydi, arkamdan sadece Hakan değil başka kişiler de geldi, Rıza köye belki de 100 metre kadar yaklaşmıştır.”,
Şeklinde ifade vermişlerdir.
Sanık ... Kollukta; “Olay günü olan 15.08.2012 tarihinde sabah saat 10.00 sıralarında köyden arkadaşlarım ... ve ... ile birlikte ...'ın tarlalarını sulamaya gittik. Saat 11.00 sıralarında tarlaya gelen suyun kesilmesi sonucu biz de suyu kimin kestiğine bakmaya gittik. Suyun gözüne gittiğimizde Acı köyünden ... isimli şahsın olduğunu gördük. ...'e suyu neden kestiğini sorduğumuzda suyun gözünün kendi köyü sınırlarında olduğunu ve buradan su alamayacağımızı söyledi. ... da bugüne kadar su bizim köye aktı şimdi ne oldu dedim. Bunun üzerine ... bize ‘Sizin ananızı avradınızı sinkaf ederim. Defolun gidin buradan.’ diye küfürler etmeye başladı. Biz de kendisine küfretmemesini söyledik. O esnada ...'in yeğeni olan ... yanımıza geldi ve olayı bilmeden ‘Sizin ananızı sinkaf ederim, şerefsizler.’ diye küfürler etmeye başlayınca ellerimizde bulunan küreklerle birbirimize vurmaya başladık. Olay esnasında herkesin elinde kürek vardı ve herkes birbirine vurdu. Yaklaşık 5 dakika kadar küreklerle birbirimize vurduktan sonra işler daha kötüye gitmesin diye olay yerinden uzaklaştık. Daha sonra köye gittiğimizde ...'in hastaneye götürüldüğünü ve durumunun kötü olduğunu öğrendik. Kavga esnasında herkes birbirine vurdu. Ancak birbirimizin nerelerine vurduğumuzu hatırlamıyorum. Kavgayı ateşleyen olaya sonradan gelen ... isimli şahıstır. Bizim kavga etmek gibi düşüncemiz yoktu. ... isimli şahıs bizim büyüğümüzdür. Kendisiyle herhangi bir husumetimiz yoktur. Ancak ... olayı bilmeden küfürler etmeye başlayınca kavga bir anda çıktı. Kavga esnasında ... ve ... isimli şahıslar bana da küreklerle vurdular. Ancak ben meydana gelen kavga ile ilgili olarak kimseden şikâyetçi ve davacı değilim.”,
Cumhuriyet Başsavcılığında; “Olay tarihinde ben ...ve İsmail olay mahallinde sulama işi ile uğraşır iken ... gelerek üçümüze birden ana avrat sinkaflı sözlerle hakaretlerde bulundu. Biz kendisini uyarmamıza rağmen hakaretlerine devam etti. Daha sonra olay yerine ... geldi ve kavga başladı. Kavgada kime vurduğumu hatırlamıyorum. Olay esnasında hepimizin elinde kürek vardı. Bana yaşanan kavgada benim ayağıma taş değdi. Fakat şu an herhangi bir darp cebir izi yoktur. Adli rapor alınmasına da rızam yoktur. Olay bu şekilde meydana geldi. Olay nedeniyle herhangi bir şikâyetim yoktur.”,
Asliye Ceza Mahkemesinde; “Olay günü suyun kesilmesi üzerine suyun gözesine vardığımızda suyun kesilmiş olduğunu gördük, bu sırada müşteki bulunduğu yerden küfrederek üzerimize doğru geldi, aramızda tartışma yaşandı, ben kendisine küfretmedim, vurmadım, ben alttan aldıkça üsteledi, diğer iki sanığı alarak olay yerinden alarak uzaklaşmaya çalıştım, yaklaşık 100 metre kadar aşağı gittik, daha sonra ... kürekle yanımıza geldi, taş da atıyordu ben, ..., ..., ..., ... ve ismini bilmediğim Acı köyü çobanı vardı, ben kimin kime vurduğunu görmedim, ben de kimseye vurmadım, ... ile tartışma yaşadığımız sırada sonradan ... ve çoban geldiler. Hazırlık ifademde 'Küreklerle birbirimize vurmaya başladık' ifadesi doğru değildir, şimdiki ifadem doğrudur, ben kürekle müştekiye vurmadım, sadece birbirimizin yakasından tuttuk, şu anki beyanımda ısrarlıyım.”,
Mahkemede; “Sanıklar komşum ve köylüm olurlar, müdahili de komşu köyden olduğu için tanıyorum, hatta öncesinde arkadaşlığımız ve dostluğumuz vardı, olay tarihinde sabah 09.30-10.00 sıralarında diğer sanıklar ...ve İsmail ile beraber tarla sulama için araziye gittik, hatta ben İsmail ve Cüneyt'e siz karışmayın diyerek müdahilin köyü olan Acı köyünden çok tanıdığım olduğu için suyu benim açacağımı söyledim ve suyun başına gittim, bizim köyün arazisine doğru suyu biraz açtım, suyun tamamını kesmemiştim, müdahilin arazisine doğru yine su gidiyordu, biz suyun başında beklerken müdahil yanımıza geldi, bizimle tartışmaya başladı, ben baktım ki olay büyüyecek, diğer sanıkları alarak oradan iniş aşağıya doğru gitmeye başladık, ancak sonradan müdahilin yeğeni olan Hakan geldi, bir de kendilerinin çobanı vardı, Hakan gelince Alattin ve Hakan bize taş attılar, hatta bu taşların etkisiyle İsmail'in telefonu cebinde kırılmıştı, ...ise ayağından yaralanmıştı, aynı zamanda karşılıklı küfürleşme de oldu, sonra aramızda karşılıklı kavga başladı, bizim tarafta üç kişi vardık, diğer tarafta da 3 kişi vardı, ben Hakan’la kavgaya tutuşmuştum, ben Hakan’la kavga ederken ...de benimle birlikte Hakan’la kavga ediyordu, Alattin ile de İsmail kavga etti, ben Alattin'e kürekle vurmadım, kavga dediğim 2 dakika kadar sürdü ve bitti. Başından yaralandığını görmedim, kendim müdahilin başına vurmadım, eğer müdahil ve kendisinin yeğeni olan Hakan karşımızdan gelip önümüzü kesmeseydiler bu kavga çıkmayacaktı, zaten biz uzaklaşırken gelip önümüzü kestiler ve taş attılar, biz de kendimizi savunmak zorunda kaldık, kendimizi savunmayalım mı? Normalde herkesin elinde kürek olduğu hâlde 2 dakika kadar kavga sürdü, ben müdahilin yaralandığını dahi görmedim. Önceki ifademde herkesin birbirine vurduğunu söylediğimi sordunuz, doğrudur karşılıklı kavga çıktı ancak ben Hakan’la kavga hâlindeydim, kavganın başlamasının sebebi Hakan'dır.”,
Sanık ... Kollukta, sanık ... gibi beyanda bulunduktan sonra Cumhuriyet Başsavcılığında; “Olay tarihinde ben İsmail ve ... olay mahallinde sulama işi ile uğraştığımız esnada ... gelerek üçümüze birden ana avrat sinkaflı sözlerle hakaretlerde bulunarak ‘Size bugün su yok’ dedi. Biz de kendisine hakaret etmemesini, buradan uzaklaşmasını, olay çıkmamasını söyleyerek ikazda bulunduk. Ancak şahıs hakaretlerine devam ederek ...'a taş ve kürek ile ...'ın sağ el ve baş bölgesine vurdu. Bunun üzerine olay yerine ... de geldi. Karşılıklı kavga başladı. Karşılıklı olarak birbirimize vurduk. Olayda bana da taş ile ... vurdu. Bana kürek ile vuran olmadı. Ben olay nedeniyle davacı ve şikâyetçi değilim. Şu anda vücudumda herhangi bir darp ve cebir izi yoktur. Yaşanan kavgada ...'e vurup vurmadığını hatırlamıyorum. Ben ... ile kavga ettim. Ona da elimle vurdum. Üzerime atılı suçlamayı bu hâliyle kabul ediyorum.”,
Asliye Ceza Mahkemesinde; “Tarlayı sularken suyun kesilmesi üzerine suyun kaynağına geldiğimde su kesikti, suyun önündeki taşı kaldırdım, müşteki ... bunun üzerine sinkaflı küfürler ederek tarlasından çıkıp yanımıza geldi, küfretmeye devam etti, bu esnada ... ve adını bilmediğim Acı köyünün çobanı geldiler, onlar bize taş atmaya başladılar, biz de olaya müdahil olup kendimiz savunmak amacıyla olaya girdik, ben ... ile kavgaya tutuştuk, birlikte dereye yuvarlandık, ben müşteki Alattin'e vurmadım, ... ile tartışma yaşadığımız sırada sonradan ... ve çoban geldiler. hazırlık ifademde küreklerle birbirimize vurmaya başladık ifadesi doğru değildir, şimdiki ifadem doğrudur, ben kürekle müştekiye vurmadım, şu anki beyanımda ısrarlıyım.”,
Mahkemede; “Suç tarihinde köy olarak geçen sonradan mahalle sıfatını alan Taşkaynak Mahallesi'nde sanık ...'in anlattığı gibi arazimizi sulamaya üçümüz gitmiştik, ilk gittiğimizde tarlanın baş tarafında su vardı, aşağıya indiğimizde suyun kesildiğini anladık. Suyun kaynağına gidip beraber baktığımızda suyun bize akan kısmının kapatılıp yönünün değiştirildiğini anladık. Ancak biz suya dokunmadan müşteki Alattin küfrederek yanımıza geldi. ‘Suyu kesmeyeceksiniz’ dedi, biz kesmediğimizi söyledik ancak yine küfrederek ...'i çağırdı, Hakan kürekle geldi, arkasında da çoban olduğunu öğrendiğim Rıza isimli kişi elinde değnek olduğu hâlde geldi, böylece bizim üçümüzün ve müdahil ile Hakan'ın elinde kürek, Rıza'nın elinde değnek olduğu hâlde karşılıklı birbirimize girdik, tam olarak kimin kime vurduğunu ayırt edemem, zaten 10 saniyelik bir olay oldu, ben müdahilin yere düştüğünü de görmedim, komşu köyümüz olan Acı köyünde oturdukları için ve orası köylerine yakın olduğu için uzaklaştık, bize de taş attılar, darp raporlarımız bulunmaktadır, kürek de isabet etti ancak ufak tefek yaralar oluşmuştu. Daha önceki ifadelerimizde de çobandan bahsetmiştik, ancak geçmemiş olabilir, bugün suya dokunmadığımızı savcılık ifademde suyun önündeki taşa el attığımda küfrettiğini söylediğimi sordunuz, ancak suyun yönünü değiştirmemiştik, ancak suyun yanına gidip taşa elimizi attığımızda direkt müdahil küfretti.”,
Sanık ... Kollukta diğer sanıklar ... ve ... ile benzer şekilde beyanda bulunduktan sonra Cumhuriyet Başsavcılığında; “Olay tarihinde ben ...ve ... olay mahallinde sulama işi ile uğraşır iken ... gelerek üçümüze birden ana avrat sinkaflı sözlerle hakaretlerde bulundu. Biz kendisini uyarmamıza rağmen hakaretlerine devam etti. Daha sonra olay yerine ... geldi ve kavga başladı. Kavgada ben kesinlikle hiç kimseye vurmadım. Olay esnasında hepimizin elinde kürek vardı. Yaşanan kavgada bana ... ve ... kürek ile el ve baş bölgeme vurdular. Şu an yalnızca sol el bileğimde ...'in vurmasından dolayı ağrı vardır ayrıca hafif bir sıyrık izi vardır. Adli rapor aldırılmasına rızam vardır. Olay bu şekilde meydana geldi. Olay nedeniyle herhangi bir şikâyetim yoktur.”,
Asliye Ceza Mahkemesinde; “Tarlada sulama yaparken suyun kesilmesi üzerine suyun kaynağına geldiğimde su kesikti, suyun önündeki taşı kaldırdım, müşteki ... bunun üzerine sinkaflı küfürler ederek tarlasından çıkıp yanımıza geldi, küfretmeye devam etti, ayrıca bana karşı tehditlerde bulundu, ben müştekiye vurmadım, sadece ittim, su gözesinde sulama sırası yoktu, tartışma bunun üzerine başladı, olay yerinde ben, ..., ..., ..., ... ve ismini bilmediğim Acı köyü çobanı vardı, Alattin ile ben karşılıklı birbirimize vurduk, diğer sanıkların ne yaptıklarını görmedim, ... ile tartışma yaşadığımız sırada sonradan ... ve çoban geldiler. Hazırlık ifademde küreklerle karşılıklı birbirimize vurduk ifadesi doğrudur, önceki ifademde ısrar ediyorum.”,
Mahkemede; “Müdahili önceden tanımıyordum, olay tarihinde sabah kuşluk vakti saatlerinde ben, ...ve ... köyümüzün yakınındaki tarlayı sulamaya gittik, gittiğimizde su kesikti, o sırada bizim gittiğimiz tarlanın biraz ilerisinde tarlasını sulamakta olan müdahil küfrederek bizim üzerimize geldi, olayın ne olduğunu anlamamıza fırsat vermeden yine bize küfretti ve yeğeni Hakan'ı çağırdı, yanlarında köylerinin çobanı olan ... da vardı, zaten oradaydı, böylece 3 kişiye 3 kişi herkesin elinde kürek olduğu hâlde birbirimize girdik, müdahil ile ben kavga hâlindeydim, bundan dolayı kendisinin yaralanmasına sebep olan darbeyi benden almıştır, ancak söz konusu yer kendilerinin köylerine yakın olduğundan kaçma taraftarıydık, müdahil yere düşünce yaralanıp yaralanmadığını anlamadan kaçtık, zaten bir süre sonra tahminimiz gibi etraf kalabalıklaştı. Okuduğunuz Jandarma Komutanlığındaki ifadem doğrudur, yanlış ifade etmiş olabilirim ya da siz yanlış anlamış olabilirsiniz, biz gittiğimizde su kesilince müdahilin yanına gidip suyu sorduğumuzda, suyun kendi köylerinin sınırında olduğunu söyledi, müdahil küfürle karşılık verdi, kavga bundan sonra çıktı. Cumhuriyet savcılığındaki ifademde kimseye vurmadığımı beyan etmiş isem de ilk etapta öyle düşünmüştüm, ancak sonradan düşündüğümde vurduğumu hatırladım. Mahkemedeki ifademde sadece iteklediğimi, vurmadığımı söylediğimi sordunuz, bu konuyu hatırlamıyorum, şu an size anlattığım şekliyle doğrudur ”,
Şeklinde savunmalarda bulunmuşlardır.
Tüm uygar hukuk düzenleri insan yaşamını en üstün değer kabul etmişlerdir. Gerek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde gerek Anayasa'da mutlak, en üstün değer olarak algılanan insan hayatı, korunmasında sadece bireyin çıkarı olduğu için değil, aynı zamanda toplumun da menfaati olduğu için ceza himayesinin konusu yapılmıştır. Bu bağlamda, 5237 sayılı TCK'nın “Kişilere Karşı Suçlar” başlıklı ikinci kısmının “Hayata Karşı Suçlar” başlıklı birinci bölümünün 81. maddesinde “Kasten Öldürme” suçu;
"Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır" şeklinde düzenlenmiştir.
Teşebbüs ise TCK'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında; “Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur" şeklinde tanımlanmıştır. Teşebbüsün varlığından söz edilebilmesi için;
1- Kasıtlı bir suç işleme kararı olmalı,
2- Elverişli hareketlerle suçun doğrudan doğruya icrasına başlanmalı,
3- Failin elinde bulunmayan nedenlerle suç tamamlanamamalı ya da amaçlanan sonuç gerçekleşmemelidir.
Suça teşebbüste fail, suçu tamamlamak amacıyla hareket etmesine karşın, elinde olmayan nedenlerden dolayı fiilini gerçekleştirememekte, bu durumda kişiye tamamlanmış suça oranla daha az ceza verilmektedir.
Sanığın eyleminin belirlenmesi açısından "elverişli hareketlerle suçun doğrudan doğruya icrasına başlama" şartı da değerlendirilmelidir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 35. maddesinin gerekçesinde; 765 sayılı Kanun'daki "eksik - tam teşebbüs" ayrımına son verildiği, bu ayrımın objektif bir ölçütünün bulunmadığı ve uygulamada bir takım tereddütlere yol açtığı belirtildikten sonra, getirilen diğer bir yeniliğin icra hareketlerinin başlangıcına ilişkin olduğu, "failin kastının şüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya çıkmasıyla icranın başlayacağı" yolundaki subjektif ölçütün kabul edilmesi durumunda kişinin düşüncesi ve yaşam tarzı dolayısıyla cezalandırılmasına varabilecek bir uygulamaya yol açılacağı, çünkü hazırlık hareketleri aşamasında da kastın varlığının şüpheye yer vermeyecek biçimde tespit edilebilmesinin mümkün bulunduğu, suçun icrasıyla ilgisiz davranışların dahi suç kastını ortaya koyduğu gerekçesiyle cezalandırılabileceği, o nedenle tasarıdaki "kastı şüpheye yer bırakmayacak" kriterinin madde metninden çıkartılarak "doğrudan doğruya icraya başlama" ölçütünün kabul edildiği, böylece işlenmek istenen suç tipiyle belirli bir yakınlık ve bağlantı içindeki hareketlerin yapılması hâlinde suçun icrasına başlanılmış sayılacağı açıklanmış; ayrıca kullanılan aracın suçun kanuni tanımında öngörülen fiili meydana getirmeye elverişli olması gerektiği, ancak elverişliliğin sadece kullanılan araç bakımından değil, suçun konusu da dâhil olmak üzere bütün fiil yönünden bulunması gerektiği, bu nedenle maddeye, suça teşebbüsün bu unsurunu tam anlamıyla ifade eden "uygun hareketler" kavramının dâhil edildiği belirtilmiştir.
Görüldüğü gibi 765 sayılı Kanun’da icra hareketlerinin başlangıcı konusunda açık bir ifadeye yer verilmezken, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda doğrudan doğruya icraya başlama ölçütü kabul edilmiştir. Ancak soyut olan bu kavramın nasıl anlaşılması gerektiği konusu açık olmayıp cezalandırılabilen davranışın ne zaman başladığını belirlemek her zaman kolay değildir.
Genel olarak suçun dış dünyada oluşmaya başladığı süreç, "hazırlık hareketleri" ve "icra hareketleri" olmak üzere birbirinden farklı iki aşamaya ayrılmaktadır. Suçu işlemek için kullanılacak aletlerin üretilmesi ya da temin edilmesi, eylem yerinin araştırılması veya gözetlenmesi, eylemle ilgili çeşitli bilgiler toplanması, suç işlendikten sonra sorumlu tutulmayı önleyici tedbirler alınması, suçtan elde edilecek eşyalar için güvenli bir yer ayarlanması gibi fiiller hazırlık hareketleri olup, suç tipini oluşturan icra hareketlerinden önce gerçekleştirilen ve cezalandırılmayan davranışlardır.
Teşebbüs ise, suçun tamamlanmasından önce, fakat hazırlık hareketleri aşamasından sonra gelen, başlanmış ancak bitirilememiş bir eylemli aşamayı ifade eder. Bu kapsamda cezalandırılabilir davranışların, yani suça teşebbüsün sınırlarının saptanması, diğer bir ifadeyle suç yolunda ilerleyen sanıkla ilgili olarak hangi andan itibaren ceza hukukunun devreye gireceği sorununun çözülmesi gerekmektedir.
Öğretide; 5237 sayılı TCK'nın 35. maddesinde teşebbüs açısından, "doğrudan doğruya icraya başlama" ölçütünün kabul edilmesiyle "objektif teori"nin benimsendiği, suçun kanuni tanımında unsur veya nitelikli hâl olarak belirtilmiş hareketlerin gerçekleştirilmesi hâlinde icra hareketlerinin başladığının kabul edilmesi, örneğin öldürmek için silahını hasmına doğrultarak nişan alınmasının icra hareketleri sayılması gerektiği, ancak öldürmek için silah veya zehir satın alınmasının belirleyici bir niteliğe sahip bulunmaması nedeniyle hazırlık hareketi sayılabileceği belirtilmiştir. (M. Koca–İ. Üzülmez; Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 6. Baskı, 2013, s. 393.).
Özetle; bir kimsenin suça teşebbüsten dolayı cezalandırılabilmesi için, yapılan hareketlerin objektif olarak suçun kanuni tanımında öngörülen sonucu meydana getirmeye elverişli olmasıyla birlikte, aracın fail tarafından bu sonucu gerçekleştirmeye uygun biçimde kullanılması, ancak failin elinde olmayan nedenlerle icra hareketlerinin tamamlanamaması ya da tamamlanmasına karşın sonucun gerçekleşmemesi gerekir.
Öte yandan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda suça iştirakte, faillik ve şeriklik ayrımı öngörülmüş, azmettirme ve yardım etme şeriklik kavramı içinde değerlendirilmiştir.
TCK'nın 37. maddesinde;
"(1) Suçun kanuni tanımında yer alan fiili birlikte gerçekleştiren kişilerden her biri, fail olarak sorumlu olur.
(2) Suçun işlenmesinde bir başkasını araç olarak kullanan kişi de fail olarak sorumlu tutulur. Kusur yeteneği olmayanları suçun işlenmesinde araç olarak kullanan kişinin cezası, üçte birden yarısına kadar artırılır" şeklindeki hüküm ile maddenin birinci fıkrasında müşterek faillik, ikinci fıkrasında ise dolaylı faillik düzenlenmiştir.
Kanunda suç olarak tanımlanan fiilin, birden fazla suç ortağı tarafından iştirak hâlinde gerçekleştirilmesi durumunda TCK’nın 37/1. maddesinde düzenlenen müşterek faillik söz konusu olacaktır.
Öğretideki görüşler de dikkate alındığında müşterek faillik için iki şartın birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir:
1- Failler arasında birlikte suç işleme kararı bulunmalıdır.
2- Suçun işlenişi üzerinde birlikte hâkimiyet kurulmalıdır.
Müşterek faillikte, birlikte suç işleme kararının yanı sıra fiil üzerinde ortak hâkimiyet kurulduğu için her bir suç ortağı “fail” konumundadır. Fiil üzerinde ortak hâkimiyetin kurulup kurulmadığının belirlenmesinde, suç ortaklarının suçun icrasında üstlendikleri rolleri ve katkılarının taşıdığı önem göz önünde bulundurulmalıdır.
Kişinin eyleminin, bir suça katılma aşamasına ulaşıp ulaşmadığı, ulaşmışsa da suça katılma düzeyinin belirlenmesi için, eylemin bir aşamasındaki durumun değil, eylemin yapılması için verilen kararın, bu kararın icra ediliş biçiminin, olay öncesi, sırası ve sonraki davranışların da dikkate alınıp, tüm delillerin birlikte değerlendirilmesi gerekir. Zira "yardım etme"yi müşterek faillikten ayıran en önemli unsur, kişinin suçun işlenişi sırasında fiil üzerinde ortak hâkimiyetinin bulunmamasıdır.
Müşterek faillik, suçun birden fazla suç ortağı tarafından "birlikte suç işleme kararına bağlı olarak" ve "fiil üzerinde ortak hâkimiyet kurulmak suretiyle" müştereken gerçekleştirilmesidir. Müşterek faillikte, birlikte suç işleme kararının yanı sıra fiil üzerinde ortak hâkimiyet kurulduğu için, her bir suç ortağı "fail" statüsündedir. Müşterek faillerin hareketleri bir bütün olarak adeta tek kişinin fiili gibi değerlendirilir (Hamide Zafer, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayınları, Kasım 2013, s. 440.).
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konuları birlikte değerlendirildiğinde;
... ilinin Pasinler ilçesine bağlı komşu iki köyde ikamet eden sanıklar ve katılanın olay günü tarla sulaması nedeniyle tartışmaya başladıkları, tartışmanın kavgaya dönüşmesiyle her üç sanığın ellerinde bulunan küreklerle katılana vurdukları, katılanın vücuduna aldığı darbelerin tesiri ile yere düştüğü, sanıklardan ...’ın katılanın başına kürekle bir kez daha vurduktan sonra sanıkların olay yerinden kaçtıkları, katılanın başında oluşan kafatası çatlağının hayat fonksiyonlarını orta (2.) derecede etkileyecek nitelikte olduğu, subdural kanamaya yol açan yaralamanın katılanın yaşamsal tehlike geçirmesine ve kemik defekti nedeniyle duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına neden olduğu anlaşılan olayda; her üç sanığın tartışma sırasında aldıkları suç işleme kararı ile fiil üzerinde ortak hâkimiyet de kurarak katılanı küreklerle darbedip birlikte yaralamış olmaları, müşterek faillerin hareketlerinin bir bütün olarak adeta tek kişinin fiili gibi değerlendirilmesi ve her birinin suçun nitelikli hâlleri ile ağırlaştırıcı sebeplerinden de sorumlu tutulması gerekmesi karşısında;
Birbirlerini önceden tanımayan katılan ve sanıklar arasında bir husumet bulunmaması, yaşamsal tehlike doğuran başa yönelen darbenin tek oluşu, başta meydana gelen lineer fraktürün yaşamsal fonksiyonlara orta derecede etkili çatlak boyutunda kalması, arazide meydana gelen kavga sırasında sayıca üstün olan sanıkların herhangi bir engel hâl bulunmamasına karşın, savunmasız durumdaki katılana yönelik eylemlerine kendiliklerinden son vererek olay yerinden ayrılmış olmaları bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde, kasten yaralama suçunun kanuni tanımında yer alan fiili birlikte gerçekleştirdikleri, bu nedenle sanıklardan her birinin neticesi sebebiyle ağırlaşmış kasten yaralama suçundan fail olarak sorumlu oldukları kabul edilmelidir.
Bu itibarla direnme kararına konu hükümlerin sanıkların eylemlerinin katılana yönelik neticesi sebebiyle ağırlaşmış kasten yaralama suçunu oluşturduğunun gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- ... 1. Ağır Ceza Mahkemesince 22.12.2016 tarihli ve 250-357 sayılı direnme kararında; suçun nitelendirilmesine ve sanıklar arasında iştirak iradesinin bulunmadığına ilişkin direnme gerekçesinin İSABETLİ OLMADIĞINA,
2- ... 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 22.12.2016 tarihli ve 250-357 sayılı hükümlerinin, sanıklar ..., ... ve ...'in eylemlerinin katılana yönelik neticesi sebebiyle ağırlaşmış kasten yaralama suçunu oluşturduğunun gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
3- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 03.03.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi