Esas No: 2017/840
Karar No: 2022/165
Karar Tarihi: 10.03.2022
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2017/840 Esas 2022/165 Karar Sayılı İlamı
Ceza Genel Kurulu 2017/840 E. , 2022/165 K."İçtihat Metni"
Yargıtay Dairesi : 12. Ceza Dairesi
Sanık ... hakkında şantaj suçlarından açılan kamu davalarının birleştirilerek yapılan yargılaması sonucunda, sanığın eylemlerinin zincirleme şekilde şantaj suçunu oluşturduğu ve inceleme dışı olmakla birlikte zincirleme suç kapsamında kabul edilen ... 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 2012/856 esas dosyasında 10 ay hapis ve 100 gün adli para cezası tayin edildiği gözetilerek inceleme konu dosyada sanığın yalnızca zincirleme suç nedeniyle yapılacak artırım oranında ve bu kapsamda takdiren ¼ artırım sonucu belirlenen 2 ay 15 gün hapis ve 25 gün adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin ... (Kapatılan) 5. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 02.11.2012 tarihli ve 42-120 sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 14.10.2015 tarih ve 2307-15381 sayı ile;
"...Sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1- Dosya arasında celbedilen ... 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 2012/856 esas sayılı imzasız karar celsesi tutanağının incelenmesinden, sanığın ... bu davaya konu eylemlerin tarihinden kısa süre önce yine katılana yönelik, bahse konu fotoğrafları yayınlayacağına dair beyanları nedeniyle, sanığın şantaj suçundan kamu davası açılarak hakkında bu suçtan 10 ay hapis ve 2000 TL adli para cezasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiğinin anlaşıldığı, sanığa isnat edilen her iki eylemin birbirinden farklı olduğu ve sanık hakkında birbirinden bağımsız ve farklı eylemleri nedeniyle iki farklı dava açıldığı gözetilip, incelemeye konu bu dava ile ilgili olarak sanık hakkında şantaj suçundan temel ceza tayin edilerek hüküm kurulması gerekirken, sanığın katılana yönelik daha önce gerçekleştirdiği benzer eylemleri nedeniyle, şantaj suçundan yargılandığı ... 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 2012/856 esas sayılı dosyasında hükmedilen mahkûmiyet kararı gerekçe gösterilerek, sanık hakkında '1- Sanığın üzerine atılı şantaj suçunu müteselsilen işlediği ve mahkum olduğu ancak hakkında teselsül nedeniyle artırım hükümleri uygulanmadığından kendisine tayin edilen 10 ay hapis ve 100 gün adli para cezasının takdiren ¼ artırımıyla bulunan birlikte karar verilse idi bu cezanın üstüne eklenmesi gereken süre olan 2 ay 15 gün hapis ve 25 gün adli para cezası ile cezalandırılmasına,' karar verilmesi,
2- Hükmün esasını teşkil eden kısa kararda ve gerekçeli kararın hüküm kısmında, şantaj suçundan temel cezanın tayini sırasında, uygulanan kanun maddesinin, gösterilmemesi suretiyle CMK'nın 232/6. maddesine aykırı hareket edilmesi," isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
... Anadolu 29. Asliye Ceza Mahkemesi ise 10.03.2016 tarih ve 619-142 sayı ile;
"...Sanığın yakın tarihlerde gerçekleştirdiği üç ayrı şantaj eylemin müteselsilen işlenmiş tek suçu oluşturduğu, hakkında bir mahkumiyet kararı verildiği ve fakat bu mahkumiyet kararında teselsül nedeniyle hakkında artırım hükümlerinin uygulanmadığı dikkate alındığında, şantaj suçu yönünden sanık hakkında sadece temel ceza üzerinden teselsül artırımı yapılması gerektiği," şeklindeki gerekçeyle önceki hükmünde direnilmesine karar vermiştir.
Direnmeye konu bu hükmün de sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 27.04.2016 tarihli ve 149759 sayılı "Bozma" istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 tarih ve 713-639 sayı ile; 6763 sayılı Kanun'un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun'a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 24.05.2017 tarih ve 601-4267 sayı ile; direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık hakkında özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan verilen mahkûmiyet hükmü Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleşmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme, sanık hakkında şantaj suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın sabit kabul edilen şantaj eylemlerinin ayrı ayrı suçları mı yoksa zincirleme biçimde şantaj suçunu mu oluşturacağı ve 06.08.2012 tarihinde açılan kamu davasının mükerrer olup olmadığı bu bağlamda söz konusu davanın reddine karar verilmesi gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkin ise de; Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle, eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
... Cumhuriyet Başsavcılığının 14.07.2012 tarihli ve 4861-2070 sayılı iddianamesiyle sanık ... hakkında mağdur ... ...’a yönelik “03.07.2012” tarihinde işlediği şantaj suçu nedeniyle “Şüphelinin, müştekinin kendisine gönderdiği çıplak resimlerini kendisi ile ilişkide bulunması, aksi halde ailesine göndereceğini söyleyerek şantajda bulunduğu facebook hesabında bu resimleri yayınladığı, böylece atılı suçu işlediği” hususlarına yer verilerek kamu davası açıldığı¸ açılan bu kamu davasının ... 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 2012/954 esas sırasına kaydedildiği,
... Cumhuriyet Başsavcılığının 06.08.2012 tarihli ve 5183-2195 sayılı iddianamesiyle sanık hakkında, mağdura yönelik “23.07.2012 ve sonrası”nda işlediği iddia edilen şantaj ve özel hayatın gizliliğini ihlal suçları nedeniyle “Şüpheli ile müştekinin bir dönem arkadaşlık yapıp ayrıldıkları, şüphelinin müştekiden ayrıldıktan sonra müştekiyi rahatsız etmeye başladığı, müştekinin özel hayatına ilişkin görüntüsünü içerir resimlerini internette yayınlayarak ifşa ettiği yine müştekiye hitaben 'unutma ileride evleneceksin fotoğraflarını ailene göstereceğim konuş benimle ya benimle olursun yada ömrünün sonuna kadar rezil ederim seni' şeklinde yazıları internette yayınlayarak şantaj da bulunduğu, müştekinin olay nedeniyle şüpheliden şikâyetci olduğu, şüpheliye ilişkin taraf dosyalarının incelenmesinde; ... 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 2012/954-Esas sayılı ve ... 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 2012/856 sayılı dosyaları üzerinden şantaj suçuna ilişkin derdest dosyaların bulunduğunun tespit edildiği” hususlarına yer verilerek kamu davası açıldığı ve söz konusu kamu davasının incelemeye konu ... 5. Asliye Ceza Mahkemesinin 2012/42 esas sırasına kayıt edildiği, anılan kamu davalarının ... 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 12.09.2012 tarihli ve 954-1030 sayılı kararıyla ... 5. Asliye Ceza Mahkemesinin 2012/42 esas sayılı dosyasında birleştirildiği,
... 5. Asliye Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sırasında ilgisi sebebiyle dosyaya celp edilen ... 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 2012/856 esas sayılı dosyası incelendiğinde; ... Cumhuriyet Başsavcılığının 16.07.2012 tarihli ve 4873-2074 sayılı iddianamesiyle sanık hakkında mağdura yönelik “Temmuz 2012” tarihinde işlediği iddia edilen şantaj ve kişilerin huzur ve sükûnunu bozma suçlarından “Şüpheli ile müştekinin bir dönem arkadaşlık yapıp ayrıldıkları, şüphelinin müştekiden ayrıldıktan sonra olur olmaz zaman ve yerde müştekinin önüne çıkarak müştekiyi rahatsız etmeye başladığı, şüphelinin, müştekinin kendisine yolladığı resimleri değiştirip internette yayınlamakla ve ailesine göndereceğini söylemekle ona şantajda bulunduğu gibi yine müştekiye ait resimleri, müştekinin ikametinin önüne ve ikametinin yakınlarındaki araçların üstlerine bırakıp onu yine daha fazlasını yapacağını belirterek müştekiyi korkuttuğu” hususlarına yer verilerek kamu davası açıldığı, açılan bu kamu davasının ... 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 2012/856 sırasına kayıt edildiği ve anılan Mahkemece yapılan yargılama neticesinde 18.10.2012 tarih ve 856-1386 sayı ile sanığın her iki suçtan mahkûmiyetine ve mahkûmiyet hükümlerinin açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği,
Yerel Mahkemenin bozma kararında önce verdiği 02.11.2012 tarihli ve 42-120 sayılı kararda; yukarıda sözü edilen her üç kamu davasına değinilerek sanığın yakın tarihlerde gerçekleştirmiş olduğu şantaj eylemlerinin müteselsilen işlenmiş tek bir şantaj suçunu oluşturduğu, ... 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 18.10.2012 tarihli ve 856-1386 sayılı kararında sanık hakkında şantaj suçundan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmekle birlikte teselsül hükümlerinin uygulanmadığı, bu nedenle yargılamaya konu dosyada sanığın yalnızca teselsül artırım oranında cezalandırılması gerektiği sonucuna ulaşıldığı ve bu kapsamda özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan mahkûmiyetin yanı sıra sanık hakkında ... 4. Asliye Ceza Mahkemesince hükmedilen 10 ay hapis ve 100 gün adli para cezasının ¼ oranında artırılmasıyla 2 ay 15 gün hapis ve 500 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına karar verildiği,
Bu hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Özel Dairece; özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan verilen mahkûmiyet hükmünün onanmasına, şantaj suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün ise, sanık hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına konu şantaj eylemi ile inceleme konusu dosyadaki şantaj eyleminin birbirinden bağımsız ve farklı oldukları gerekçesiyle inceleme konu dosyada sanık hakkında temel ceza tayin edilmesi gerekirken yazılı şekilde teselsül artırım oranında cezalandırılmasına karar verilmesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözülebilmesi için öncelikle "Zincirleme suç" hükümleri üzerinde durulmalıdır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'na hâkim olan ilke gerçek içtima olduğundan, bunun sonucu olarak, "Kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza" söz konusu olacaktır. Nitekim bu husus ... Komisyonu raporunda da; "Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, 'kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır' şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır." şeklinde ifade edilmiştir. Bu kuralın istisnalarına ise, TCK’nın "Suçların içtimaı" bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir.
TCK'nın 43. maddesinin birinci fıkrasında; "Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır." biçiminde zincirleme suç, ikinci fıkrasında; "Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır." denilmek suretiyle aynı neviden fikri içtima düzenlemesine yer verilmiş, üçüncü fıkrasında da zincirleme suç ve aynı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanmayacağı suçlar belirtilmiştir.
TCK'nın 43/1. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için;
a- Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi,
b- İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,
c- Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.
TCK’nın 43/1. maddesinde bulunan, "Değişik zamanlarda" ifadesi nedeniyle zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için, suçların mutlaka değişik zamanlarda işlenmesi gereklidir ki, bunun sonucu olarak, aynı mağdura, aynı zamanda, aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda tek suçun oluşacağı kabul edilmiştir. Bu hâlde zincirleme suç hükümleri uygulanarak artırım yapılamayacak, ancak bu husus TCK’nın 61. maddesi uyarınca temel cezanın belirlenmesinde göz önüne alınabilecektir.
TCK'nın 43/1. maddesinin açıklığı karşısında öğretide de zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için suçların farklı zamanlarda işlenmesi gerektiği konusunda görüş birliği bulunmaktadır.
Öte yandan, kanunumuz zaman konusunda olduğu gibi, suçların işlendikleri yer bakımından da bir sınır koymamıştır. Ancak, suçların aynı yerde işlenmeleri, suç işleme kararındaki birliğin bir işareti olarak kabul edilebilir.
Suç kastından daha geniş bir anlamı içeren suç işleme kararı, suç kastından daha önce gelen genel bir karar ve niyeti ifade etmektedir. Önce suç işleme kararı verilmekte ve bundan sonra bu genel kararın icrası farklı zamanlardaki suçlarla gerçekleştirilmektedir. Kararın gerçekleştirilmesi için gerekli suçların her birinde ayrı suç kastları, bir başka deyişle bir suç için gerekli olan maddi ve manevi unsurlar ayrı ayrı yer almaktadır.
Suç işleme kararının yenilenip yenilenmediği, birden çok suçun aynı karara dayanıp dayanmadığı, aynı zamanda suçlar arasındaki süre ile de ilgilidir. İşlenen suçların arasında kısa zaman aralıklarının olması suç işleme kararında birlik olduğuna; uzun zaman aralıklarının olması ise suç işleme kararında birlik olmadığına karine teşkil edebilecektir. Yine de suçlar arasında az veya çok uzun zaman aralığının var olması, bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlendiğini ya da işlenmediğini her zaman göstermeyecektir. Diğer bir anlatımla, sürenin uzunluğu kararın yenilendiğini düşündürebileceği gibi, kısalığı da her zaman kararın yürürlükte olduğunu göstermeyebilecektir. Diğer taraftan, hukuki veya fiili kesintiler olduğunda farklı değerlendirmeler yapılması mümkündür. Ancak bu değerlendirme her olayda ayrı ayrı ve diğer şartlar da dikkate alınarak yapılmalıdır. Bu nedenle, başlangıçta belirli bir süre geçince suç işleme kararı yenilenmiş ya da değişmiş olur demek, soyut ve delillerden kopuk bir değerlendirme olacaktır. Failin iç dünyasını ilgilendiren bu kararın varlığının her olayın özelliğine göre suçun işleniş biçimi, suçun işlenmesindeki özellikler, fiillerin işlendikleri yer ve işlenme zamanı, fiiller arasında geçen süre, korunan değer ve yarar, hareketin yöneldiği maddi konunun niteliği, olayların oluşum ve gelişimi ile dış dünyaya yansıyan diğer tüm özellikler değerlendirilerek belirlenmesi gerekecektir.
Zincirleme suça ilişkin bu genel açıklamalardan sonra uyuşmazlığın çözümüne katkısı bakımından "Hukuki kesinti" kavramı üzerinde de durulması gerekmektedir.
Yapılmakta olan soruşturma sonucunda toplanan delillerin failin suçu işlediği yönünde yeterli şüphe oluşturması üzerine Cumhuriyet savcısınca şüpheli hakkında CMK'nın 170. maddesi uyarınca iddianamenin düzenlenmesiyle hukuki kesinti oluşmaktadır. İddianamenin düzenlenmesiyle olaylar arasında hukuki kesinti oluştuğundan iddianamenin düzenlenmesinden sonra devam eden eylemler ise başka bir ceza soruşturmasının konusunu oluşturacaktır. Başka bir anlatımla sanık hakkında iddianame düzenlendikten sonra, sanık tarafından aynı suçun tekrar işlenmesi durumunda, yeni ve ayrı bir suç söz konusu olacaktır.
Buna karşın işlemiş olduğu suçtan dolayı henüz hakkında iddianame düzenlenmeden, sanığın aynı suç işleme kararıyla ve aynı mağdura karşı yeniden suç işlemesi durumunda, hukuki kesinti gerçekleşmeden aynı suçun işlenmesi söz konusu olduğundan sanık hakkında zincirleme suç hükümleri uygulanacaktır. Bu ahvalde sanığın her suçtan ayrı ayrı cezalandırılması yoluna gidilmeyecek, sanığa bir suçtan ceza verildikten sonra hakkında zincirleme suç hükümleri uygulanmak suretiyle cezasından artırım yapılacaktır.
Buna göre, soruşturma aşamasında sanığın aynı suç işleme kararıyla, aynı mağdura karşı değişik zamanlarda aynı suçu işlediğinin tespit edilmesi durumda, soruşturma dosyalarının birleştirilerek kamu davası açılması, bu hususa riayet edilmeden kamu davalarının açılması halinde ise hukuki kesintinin oluşmasından önce sanığın aynı mağdura karşı bir suç işleme kararıyla aynı suçu değişik zamanlarda işlediğinin anlaşılması durumunda dava dosyalarının birleştirilerek sanık hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının değerlendirilmesi isabetli bir uygulama olacaktır.
Bu aşamadan sonra zincirleme suç hükümlerinin uygulanma şartlarının mevcudiyeti halinde cezanın nasıl belirlenmesi gerektiği üzerinde durulmalıdır.
Bir suçun zincirleme biçimde işlendiğinin kabulü halinde, faile her bir suç için ayrı ayrı ceza verilmeyecek, tek bir ceza verilip bu ceza üzerinden TCK'nın 43/1. maddesi gereğince artırım yapılacaktır.
Zincirleme suçlardan biri hakkında açılan kamu davası sonucunda zincirleme suç hükümleri uygulanmadan hüküm kurulmuş ve kesinleşmiş ise, henüz sonuca bağlanmayan zincirleme suça tabi diğer suç hakkında nasıl hüküm kurulması gerektiği meselesine gelince;
Zincirleme suça dâhil olan suçlardan biri hakkında beraat kararı verilmiş ya da zamanaşımı, genel af, şikâyetten vazgeçme gibi ceza ilişkisini ortadan kaldıran bir sebebe dayalı olarak hüküm kurulmuşsa artık o suç bakımından zincirleme suç ilişkisi kalkacağından henüz sonuca bağlanmayan suçla ilgili kesinleşen hükme konu fiil gözetilmeksizin bağımsız hüküm kurulmalıdır.
Zincirleme suça dâhil olan bir suçtan bu durum gözetilmeksizin mahkûmiyet kararı verilmiş ve bu karar kesinleşmiş ise, zincirleme suça konu ikinci suçla ilgili olarak mahkemece; kesinleşen hükme konu eylem de göz önüne alınarak zincirleme suç hükümlerinin uygulanması suretiyle hüküm kurulmalı, kesinleşen hükümdeki ceza sonuç cezadan indirilmeli, böylece yargılaması devam eden suça ilişkin ceza belirlenmelidir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 15.03.2016 tarihli ve 847-128 sayılı ve 25.12.2018 tarihli ve 732-678 sayılı kararlarında da bu şekilde yapılan uygulamanın isabetli olduğu belirtilmiştir.
Bu noktada, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumuna da değinmek gerekmektedir.
5271 sayılı CMK'nın 231. maddesinde düzenlenen ve Ceza Genel Kurulunun birçok kararında açıkça belirtildiği üzere, sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibarıyla karma bir özelliğe sahip olan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması hâlinde, açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı CMK'nın 223/8. maddesi uyarınca düşmesi sonucunu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır.
Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden hükmün açıklanmasının geri bırakılması, esas itibarıyla bünyesinde iki karar barındıran bir kurumdur. İlk karar teknik anlamda hüküm sayılan, ancak açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi nedeniyle hukuken varlık kazanamayan bu nedenle hüküm ifade etmeyen, koşullara uyulması hâlinde düşme hükmüne dönüşecek, koşullara uyulmaması hâlinde ise varlık kazanacak olan mahkûmiyet hükmü, ikinci karar ise, bu ön hükmün üzerine inşa edilen ve önceki hükmün varlık kazanmasını engelleyen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararıdır. Bu ikinci kararın en temel ve belirgin özelliği varlığı devam ettiği sürece, ön hükmün hukuken sonuç doğurma özelliği kazanamamasıdır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının dayanağını oluşturan mahkûmiyet hükmü ise hükmün açıklanması, düşme kararının verilmesi veya yeni bir mahkûmiyet hükmünün tesisinden sonra hukuken varlık kazanacağından ancak bu hâlde istinaf ve temyiz incelemesine konu olabilecek, istinaf ve temyiz kanun yoluna başvurulmadan kesinleşmesi hâlinde ise koşulları bulunduğu taktirde kanun yararına bozma olağanüstü kanun yolu ile denetlenebilecektir.
Diğer taraftan ceza muhakemesi yapılabilmesi için bir takım "olmazsa olmaz" (sine qua non) şartlar aranır. Bu bağlamda muhakeme yapılabilmesinin şartlarından birisi de "Non bis in idem" olarak ifade edilen, aynı fiilden dolayı verilmiş bir hükmün veya açılmış bir davanın bulunmamasıdır.
"Non bis in idem" ilkesi evrensel hukukun temel ilkelerinden biri olup doktrinde de kabul edildiği gibi yazılı kural hâline getirilmemiş olsa bile uygulanması gereken bir kuraldır. 1412 sayılı CMUK'nın 253. maddesinin üçüncü fıkrası; "Aynı konuda, aynı sanık için evvelce verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava var ise davanın reddine karar verilir.", 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK'nın "Duruşmanın sona ermesi ve hüküm" başlıklı 223. maddesinin yedinci fıkrası ise "Aynı fiil nedeniyle, aynı sanık için önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa davanın reddine karar verilir." şeklinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerden anlaşılacağı üzere, aynı fiil nedeniyle, aynı sanık hakkında önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa, sonradan açılmış olan davanın reddine karar verilecektir.
"Non bis in idem" ilkesine uluslararası sözleşmelerde de yer verilmiş olup konu İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nin 7 numaralı Ek Protokolünün "Aynı suçtan iki kez yargılanmama ve cezalandırılmama hakkı" başlıklı 4. maddesinin ilk fıkrasında; "Hiç kimse bir devletin ceza yargılaması usulüne ve yasaya uygun olarak kesin bir hükümle mahkûm edildiği ya da beraat ettiği bir suçtan dolayı aynı devletin yargısal yetkisi altındaki yargılama usulleri çerçevesinde yeniden yargılanamaz veya mahkûm edilemez." şeklinde ifade edilmiştir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
... Cumhuriyet Başsavcılığının 14.07.2012 tarihli iddianamesiyle sanık ... hakkında mağdur ... ...’a yönelik “03.07.2012” tarihinde işlediği şantaj suçu nedeniyle açılan kamu davasının ... 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 2012/954 esas sırasına kaydedildiği, ... Cumhuriyet Başsavcılığının 06.08.2012 tarihli iddianamesiyle sanık hakkında, mağdura yönelik “23.07.2012 ve sonrası”nda işlediği iddia edilen şantaj ve özel hayatın gizliliğini ihlal suçlarından kamu davası açıldığı ve söz konusu kamu davasının ... 5. Asliye Ceza Mahkemesinin 2012/42 esas sırasına kayıt edildiği, anılan kamu davalarının ... 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 12.09.2012 tarihli ve 954-1030 sayılı kararıyla ... 5. Asliye Ceza Mahkemesinin 2012/42 esas sayılı dosyasında birleştirildiği, ... 5. Asliye Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sırasında ilgisi sebebiyle dosyaya celp edilen ... 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 2012/856 esas sayılı dosyası incelendiğinde; ... Cumhuriyet Başsavcılığının 16.07.2012 tarihli iddianamesiyle sanık hakkında mağdura yönelik “Temmuz 2012” tarihinde işlediği iddia edilen şantaj ve kişilerin huzur ve sükûnunu bozma suçlarından açılan kamu davasının ... 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 2012/856 sırasına kayıt edildiğinin ve anılan Mahkemece yapılan yargılama neticesinde 18.10.2012 tarih ve 856-1386 sayı ile sanığın her iki suçtan mahkûmiyetine ve mahkûmiyet hükümlerinin açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiğinin belirlendiği anlaşılmaktadır.
Direnme kararına konu dosyada Yerel Mahkeme olan ... 2. Asliye Ceza Mahkemesinin bozma kararından önce verdiği 02.11.2012 tarihli ve 42-120 sayılı kararda; yukarıda sözü edilen her üç kamu davasına değinilerek sanığın yakın tarihlerde gerçekleştirmiş olduğu şantaj eylemlerinin müteselsilen işlenmiş tek bir şantaj suçunu oluşturduğu, ... 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 18.10.2012 tarihli ve 856-1386 sayılı kararında sanık hakkında şantaj suçundan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmekle birlikte teselsül hükümlerinin uygulanmadığı, bu nedenle yargılamaya konu dosyada sanığın yalnızca teselsül artırım oranında cezalandırılması gerektiği sonucuna ulaşılmış, bu kapsamda özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan mahkûmiyetin yanı sıra sanık hakkında ... 4. Asliye Ceza Mahkemesince hükmedilen 10 ay hapis ve 100 gün adli para cezasının ¼ oranında artırılmasıyla 2 ay 15 gün hapis ve 500 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiş ve bu hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Özel Dairece özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan verilen mahkûmiyet hükmünün onanmasına, şantaj suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün ise sanık hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına konu şantaj eylemi ile inceleme konusu dosyadaki şantaj eyleminin birbirinden bağımsız ve farklı oldukları gerekçesiyle inceleme konu dosyada sanık hakkında temel ceza tayin edilmesi gerekirken yazılı şekilde teselsül artırım oranında cezalandırılmasına karar verilmesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verildiği anlaşılmış ise de;
Direnme kararına konu yargılamaya ilişkin 14.07.2012 ve 06.08.2012 tarihli iddianamelerde gerek suç tarihlerinin gerekse sanığın mağdura yönelik eylemlerinin net bir şekilde belirlenmesi, bu kapsamda sanık hakkında 03.07.2012 tarihli şantaj suçu nedeniyle açılan kamu davasına konu 14.07.2012 tarihli iddianamenin 23.07.2012 tarihinde işlenen şantaj suçu bakımından hukuki kesinti oluşturması, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verildiği ... 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 2012/856 esas sayılı yargılamasına konu iddianamede suç tarihinin ve sanığa yüklenen şantaj eyleminin diğer iddianamelerde yer verilen eylemlerden farklı olup olmadığının net bir şekilde ortaya konulmaması ve CMK’nın 231. maddesinin beşinci fıkrası uyarınca sanık hakkında hukuki bir sonuç doğurmayan 18.10.2012 tarihli hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile belirlenen denetim süresi sonunda nasıl bir karar verildiğinin belirlenmemiş olması karşısında;
Sanığa yüklenen şantaj eylemlerinin ayrı ayrı suçları mı yoksa zincirleme biçimde işlenen şantaj suçunu mu oluşturacağı ve sanık hakkında mükerrer açılan kamu davası olup olmadığı hususlarının tespiti bakımından hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verildiği ... 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 2012/856 esas sayılı yargılamasına konu iddianamede suç tarihinin ve sanığa yüklenen şantaj eyleminin diğer iddianamelerde yer verilen eylemlerden farklı olup olmadığının net bir şekilde ortaya konulup, 18.10.2012 tarihli hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile belirlenen denetim süresi sonunda nasıl bir karar verildiği belirlendikten sonra sanığın hukuki durumunun tayini yerine eksik araştırmayla hüküm kurulmasının usul ve kanuna aykırı olduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün eksik araştırma ile hüküm kurulması isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- ... Anadolu 29. Asliye Ceza Mahkemesinin 10.03.2016 tarihli ve 619-142 sayılı, sanık hakkında şantaj suçundan kurulan direnme kararına konu mahkûmiyet hükmünün, eksik araştırmayla hüküm kurulması isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 10.03.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.
...