Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2018/301 Esas 2022/182 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2018/301
Karar No: 2022/182
Karar Tarihi: 17.03.2022

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2018/301 Esas 2022/182 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2018/301 E.  ,  2022/182 K.

    "İçtihat Metni"




    Yargıtay Dairesi : (Kapatılan) 13. Ceza Dairesi

    Sanık ...'ın hırsızlık suçundan yedi kez olmak üzere TCK'nın 142/1-a, 143 ve 53. maddeleri uyarınca 2 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin ... 6. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 17.07.2014 tarihli ve 37-472 sayılı hükümlerin, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 13. Ceza Dairesince 03.04.2018 tarih ve 14641-4917 sayı ile;
    "Diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
    Ancak,
    1- Hukuki teklikle doğal anlamda teklik kavramlarının farklı olduğu, sanığın olay tarihinde tek bir fiille, birden farklı mağdura karşı hırsızlık suçunu işlediğinin anlaşılması karşısında; sanık hakkında TCK'nın 142/1-a maddesinden bir kez ceza verilip TCK'nın 43/2. maddesi ile artırım yapılması yerine mağdur sayısınca (yedi kez) ceza verilmesi,
    2- Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 tarihli ve 140-85 karar sayılı, 24.11.2015 tarihli ve 29542 sayılı Resmî Gazete'de yayınlanan kısmî iptal kararı uyarınca, TCK'nın 53. maddesinin 1. fıkrasının b. bendinde düzenlenen 'seçme ve seçilme ehliyetinden ve diğer siyasi hakları kullanmaktan yoksun bırakılmasına' hükmünün iptal edilmesi nedeniyle uygulanamayacağının gözetilmemesi" isabetsizliklerinden bozulmasına oy çokluğuyla karar verilmiş,
    Daire Üyeleri ... ve https://.../?hl=tr; “Ceza Genel Kurulunun yerleşik içtihatları doğrultusunda, sanığın, soyunma odasında yedi ayrı kişiye ait olduğunu bildiği ya da en azından bilmesi gerektiği kıyafetler içerisinden suça konu eşyayı çaldığı, dolayısıyla mağdur sayısınca suç oluşacağı" açıklamasıyla karşı oy kullanmışlardır.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 03.05.2018 tarih ve 346430 sayı ile;
    "...TCK'nın 43. maddesinin ikinci fıkrası; 'Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır.' hükmünü içermekte olup zincirleme suçtan farklı bir müessese olan ve aynı neviden ... olarak kabul edilen bu durumda, fiil yani hareket tektir ve bu fiille aynı suç birden fazla kişiye karşı işlenmektedir. Burada, hareket tek olduğu için, fail hakkında bir cezaya hükmolunacağı, ancak bu cezanın Kanun'un 43/1. maddesine göre artırılacağı öngörülmüştür. Ancak, olayımızda sanık birden fazla kişiye ait olduğunu bildiği eşyayı, birden fazla hareket icra ederek hırsızladığından eylemlerinin ayrı ayrı suçları oluşturacağı," düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
    CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece, 29.05.2018 tarih, 2779-8324 sayı ve oy çokluğu ile itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Sanık hakkında kamu malına zarar verme ve ... yeri dokunulmazlığının ihlâli suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümleri Özel Dairece düzeltilerek onanmak suretiyle kesinleşmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme hırsızlık suçundan kurulan hükümlerle sınırlı olarak yapılmıştır.
    Eylemlerin sübutuna ilişkin bir uyuşmazlık ve bu kabulde dosya kapsamı itibarıyla da herhangi bir isabetsizlik bulunmayan somut olayda, Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; soyunma odasında bulunan mağdurlara ait kıyafetlerden cüzdan, cep telefonu ve para çalan sanık hakkında, yedi ayrı hırsızlık suçundan mı hüküm kurulması, yoksa TCK'nın 43/2. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin mi uygulanması gerektiğinin belirlenmesine ilişkindir.
    İncelenen dosya içeriğinden;
    Sanık ...’ın, 06.12.2012 tarihinde gece saat 21.00 sıralarında ... Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü’ne ait olan https://.../?hl=tr Spor Salonuna hırsızlık amacıyla gelerek soyunma odasının kilitli olan kapısının demirlerini ve camını kırmak suretiyle içeriye girdiği, Yenişehir spor kulübünde futbolcu olan mağdurların askıda asılı hâlde bulunan kıyafetlerini karıştırdığı, mağdur ...’e ait pantolon cebinden içinde 60 TL, kimlik ve banka kartları olan cüzdanını; mağdur ...’a ait pantolon cebinden cep telefonunu; mağdur ...’e ait pantolon cebinden iki adet cep telefonunu; mağdur ...’a ait pantolon cebinden içinde 30 TL ve kimlik kartı bulunan cüzdanını; mağdur ...’na ait pantolon cebinden içinde 40 TL ve kimlik kartı bulunan cüzdanını; mağdur ...’e ait pantolon cebinden cep telefonu ile içinde 130 TL ve kimlik kartı bulunan cüzdanını; mağdur ...’a ait pantolon cebinden içinde 250 TL, kimlik ve banka kartları bulunan cüzdanını çalarak olay yerinden ayrıldığı, mağdurlar ... ve ...’den çalınan telefonların olayın hemen sonrasında ilk kez sanık adına kayıtlı hat ile kullanıldığının tespit edilmesi üzerine yakalanan sanığın suçlamaları kabul etmediği, bahse konu telefonları yol kenarında poşet içinde bulduğunu savunduğu anlaşılmıştır.
    Uyuşmazlığın isabetli bir biçimde çözümlenebilmesi için "zincirleme suç" hükümleri üzerinde durulmalıdır.
    5237 sayılı Türk Ceza Kanununa hâkim olan ilke gerçek içtima olduğundan, bunun sonucu olarak, "kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza" söz konusu olacaktır. Nitekim bu husus ... Komisyonu raporunda; "Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır’ şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır." şeklinde dile getirilmiştir. Bu kuralın istisnalarına ise, 5237 sayılı TCK'nın "suçların içtimaı" bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (...) maddelerinde yer verilmiştir.
    Ceza hukukunda kanundaki suç tanımına uygun şekilde gerçekleşen her netice ilke olarak ayrı bir suç oluşturur ve fail kaç netice meydana getirmiş ise o kadar suç işlemiş sayılarak her birinden dolayı ayrı ve bağımsız cezalandırılır. Ancak bazı hâllerde birden fazla netice meydana gelmiş olsa bile, faile meydana gelen netice kadar ceza verilmeyerek tek bir ceza verilmesi ile yetinilir. Birden fazla neticenin meydana gelmesine karşın faile tek ceza verilmesini gerektiren hâllerden biri de zincirleme suçtur.
    Zincirleme suç, 765 sayılı Kanun'un 80. maddesinde; "Bir suç işlemek kararının icrası cümlesinden olarak kanunun aynı hükmünün bir kaç defa ihlâl edilmesi, muhtelif zamanlarda vaki olsa bile bir suç sayılır. Fakat bundan dolayı terettüp edecek ceza altıda birden yarıya kadar artırılır." şeklinde düzenlenmiştir. Buna karşın 5237 sayılı Kanun'un 43. maddesinin ilk fıkrasında; "Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır." biçiminde zincirleme suç düzenlemesine yer verilmiş, ikinci fıkrasında; "Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır." denilmek suretiyle aynı neviden ... kurumu hüküm altına alınmış, üçüncü fıkrasında ise; "Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence ve yağma suçlarında bu madde hükümleri uygulanmaz." düzenlemesi ile zincirleme suç ve aynı neviden ... hükümlerinin uygulanamayacağı suçlar belirtilmiştir.
    5237 sayılı TCK'nın 43/1. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için;
    a- Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi,
    b- İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,
    c- Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.
    TCK'nın 43/1. maddesinin düzenlemesinden anlaşılacağı üzere, zincirleme suç hükümlerinin uygulandığı hâllerde aslında işlenmiş birden fazla suç olmasına karşın, fail bu suçların her birinden ayrı ayrı cezalandırılmamakta, buna karşın bir suçtan verilen ceza belirli bir miktarda arttırılmaktadır.
    Zincirleme suça ilişkin bu genel açıklamalardan sonra, öğretide aynı neviden ... olarak tanımlanan TCK'nın 43. maddesinin ikinci fıkrasının da değerlendirilmesi gerekmektedir.
    TCK'nın 43. maddesinin ikinci fıkrası; "Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır." hükmünü içermekte olup zincirleme suçtan farklı bir müessese olan ve aynı neviden ... olarak kabul edilen bu durumda, fiil yani hareket tektir ve bu fiille aynı suç birden fazla kişiye karşı işlenmektedir. Burada, hareket tek olduğu için, fail hakkında bir cezaya hükmolunacağı, ancak bu cezanın Kanun'un 43/1. maddesine göre artırılacağı öngörülmüştür.
    Uyuşmazlığın sağlıklı bir çözüme kavuşturulabilmesi bakımından Kanun'un 43. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen “tek bir fiil” ifadesi ile kast edilen hususun ne olduğunun irdelenmesi gerekmektedir.
    Doğal anlamda gerçekleştirilen her bedensel eylem ayrı bir hareketi oluşturmakta ise de, hukuki anlamda hareketin tek olması ile ifade edilmek istenen husus, doğal anlamda birden fazla hareket bulunsa dahi, bu hareketlerin, hukuki nedenlerden dolayı değerlendirmede birlik oluşturması suretiyle tek hareket olarak kabulüdür. Diğer bir anlatımla, doğal anlamda fiilin tek olduğu her hâlde hukuki anlamda da fiilin tek olduğu söylenebilirse de, doğal anlamda fiilin çok olduğu her hâlde hukuki anlamda da fiilin çok olduğu her zaman söylenemeyecektir. Bazen bir hareketler kümesi, hukuki açıdan tek bir fiil olarak kabul edilecektir. Bu hâlde suç tipinin birden fazla hareketle ihlâl edilebilir olması hareketin hukuken tekliğini etkilemeyecek, doğal hareketler hukuken tek kabul edilecektir. Buna göre Kanun'un 43. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen “tek bir fiil” ifadesi ile kastedilen fiil ya da hareketin doğal anlamda değil hukuki anlamda tek olmasıdır. Bir kısım suçların işlenmesi sırasında doğal olarak birden fazla hareket yapılmakta ise de, ortaya konulan bu davranışlar suçun kanuni tanımında yer alan hukuksal anlamdaki “tek bir fiili” oluşturmaktadır. Örneğin; failin mağduru birden fazla yumruk ve tekme vurmak suretiyle yaralaması, yalan tanıklık yapan failin birden fazla beyanda bulunması, kasten öldürme fiilinin herbiri tek başına öldürücü nitelikte beş bıçak darbesi ile işlenmesi gibi. Failin mağdura birden fazla yumruk vurması suretiyle yaralaması durumunda, failin birden fazla hareketi olmasına rağmen kastı bir kişiyi yaralamaya yönelik olduğundan ortada tek fiil ve neticesi itibarıyla tek suç vardır. Bazı suç tiplerinde ise, kanundaki tanımda belirtilen birbirinin alternatifi olan birden fazla hareketin gerçekleştirilmesiyle suç işlenebilmektedir. Öğretide "seçimlik hareketli suçlar" olarak isimlendirilen bu suç tiplerinde, sayılan seçimlik hareketlerin herhangi birisinin gerçekleştirilmesi suçun oluşumu açısından yeterlidir. Belirtilen seçimlik hareketlerden birkaçının ya da tamamının yapılması hâlinde de birden fazla suç değil, tek suç oluşacaktır. Ancak seçimlik hareketli suçtan söz edebilmek için kanunda sayılan seçimlik hareketlerin aynı konuya ilişkin olması gerekmektedir (..., Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, ... Yayınevi, 11. Bası, ..., 2015, s.169; https://.../?hl=tr, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, ... Yayınevi, 8. Bası, ..., 2015, s.114.). Doktrinde bir kısım yazarlarca, şayet bir olayın parçalarını teşkil eden çeşitli hareketler tek bir iradi karara dayanıyorsa, tarafsız bir gözlemcinin nazarında bu hareketler yer ve zaman bakımından tek bir fiil olarak nitelendirilebilecek kadar birbiriyle sıkı bir bağlantı içinde bulunuyorsa bu hareketlerin "tek bir fiil"i oluşturduğu söylenebilecektir. Buna göre, mal varlığına yönelik hukuki menfaatlerin ihlâli söz konusu ise suçun konusunu oluşturan mal varlığı değerlerinin sahibi olan kişi sayısı, fiil sayısını belirlemede herhangi bir önem taşımayacaktır. Yeter ki, tek bir iradi kararla, aralarında mekan ve zaman birliği bulunan hareketlerin tekrarlanması ve tekrarlanan hareketlerin objektif bakış açısıyla bir bütün olarak değerlendirilmesi mümkün olabilsin (..., ..., ... Yayınevi, ..., 2013, s.104 vd).
    5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda bazı suçlarda özel olarak aynı neviden ... hükmüne yer verilmiştir. Örneğin; belirsiz sayıda kişilerin sağlığını bozmak amacıyla ve bu amacı gerçekleştirmeye elverişli olacak surette, radyasyona tabi tutulması hâlinde, radyasyon yayma suçunun temel şekline nazaran daha ağır ceza öngörülmüştür. (TCK 172/2) Bu suçlar için özel bir aynı neviden ... kuralı öngörülmüş olduğundan, ayrıca TCK'nın 43/2. maddesi uyarınca cezanın arttırılması yoluna gidilmeyecektir.
    Aynı neviden fikri içtimadan söz edilebilmesi için;
    1- Hareket ya da fiilin hukuki anlamda tek olması,
    2- Birden fazla suçun işlenmiş olması,
    3- İşlenen birden fazla suçun "aynı suç" olması,
    4- Bu suçların mağdurlarının farklı olması gerekmektedir.
    Bu dört şartın birlikte gerçekleşmesi durumunda, faile tek ceza verilecek, ancak bu ceza artırılacaktır. Örneğin; bir sözle birden çok kişiye karşı cinsel tacizde bulunulması, bir mektupla birden çok kişiye hakaret edilmesi, bir odada bulunan çok sayıda kişinin üzerine kapının kilitlenmesi suretiyle hürriyetlerinden yoksun kılınmaları hallerinde aynı neviden ... söz konusu olup, TCK'nın 43/2. maddesi uyarınca uygulama yapılması gerekmektedir.
    Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26.11.2013 tarihli ve 7-535, 15.04.2014 tarih ve 282-192, 22.04.2014 tarihli ve 5-204 ve 06.06.2017 tarihli ve 566-317; 14.11.2019 tarihli ve 98-661 sayılı kararlarında da açıklandığı üzere, hukuki anlamda tek olarak kabul edilemeyecek fiil ile birden fazla mağdura karşı hırsızlık suçunun işlenmesi hâlinde TCK'nın 43/2. maddesinde düzenlenen aynı neviden ... hükümlerinin uygulanmasının mümkün olmadığı, mağdur sayısınca hırsızlık suçunun oluşacağı sonucuna ulaşılmış olmakla birlikte, bir suç işleme kararının icrası kapsamında, başka bir ifadeyle, tek bir iradi karara dayalı olarak aynı yer ve zaman birliği içinde birbirleriyle bağlantılı bulunan ve kendi aralarında bir bütün olarak değerlendirilebilecek hareketlerin, birden fazla fiil ya da birden fazla suçun varlığına rağmen hukuki anlamda tek bir fiili oluşturduğu, sanığın, eşyanın farklı kişilere ait olduğunu bilmesinin ya da somut olayın özelliğine göre bilebilecek durumda olmasının fiilin tekliği üzerinde etkili olmadığı, bu yöndeki kabulün, ceza ... sistemine de uygun olduğu kabul edilmelidir.
    Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Sanık ...’ın, mağdurların antrenman yaptıkları spor salonuna hırsızlık amacıyla gelerek soyunma odasındaki askıda asılı vaziyette bulunan mağdurlara ait kıyafetleri karıştırıp her bir mağdurun kıyafetleri üzerinden para ve cep telefonlarını çaldığı olayda; sanığın, tek bir iradi karara bağlı olarak soyunma odasına hırsızlık amacıyla gelip duvardaki askıda asılı bulunan mağdurlara ait kıyafetleri, aynı zaman ve mekan birliği içinde ve birbirini takip eden ardışık hareketlerle karıştırarak suça konu eşyayı çalması şeklindeki eyleminin, hukuki anlamda tek bir fiili oluşturduğu, sanık, kıyafetlerin farklı kişilere ait olduğunu bilebilecek durumda ise de, mağdur sayısının birden fazla olmasının, sanığın tekrarlanan her bir hareketi bir bütün olarak değerlendirildiğinde ayrı ayrı suçların oluşmasına sebebiyet vermeyeceği anlaşıldığından Özel Daire kararında herhangi bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
    Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
    Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi ...; "Yargıtay Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğu ile aramızdaki görüş ayrılığı, sanık ...'ın müştekilerin soyunma odasına girerek pantolonlarından cep telefonu, çeşitli kartlar, para, cüzdan, ehliyet ve birtakım eşyayı çalmaktan ibaret eyleminin, TCK'nın 43. maddesinde yazılı zincirleme suç hükümleri kapsamında, tek suç oluşturup oluşturmadığı ya da her müşteki hakkında ayrı hırsızlık suçunu oluşturup oluşturmayacağına ilişkindir.
    5237 sayılı Türk Ceza Kanununa hakim olan ilke gerçek içtima olduğundan, bunun sonucu olarak, 'kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza' söz konusu olacaktır. Nitekim bu husus ... Komisyonu raporunda; 'Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır’ şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır.' şeklinde dile getirilmiştir. Bu kuralın istisnalarına ise, 5237 sayılı TCK'nın 'suçların içtimaı' bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (...) maddelerinde yer verilmiştir.
    Ceza hukukunda kanundaki suç tanımına uygun şekilde gerçekleşen her netice ilke olarak ayrı bir suç oluşturur ve fail kaç netice meydana getirmiş ise o kadar suç işlemiş sayılarak her birinden dolayı ayrı ve bağımsız cezalandırılır. Ancak bazı hallerde birden fazla netice meydana gelmiş olsa bile, faile meydana gelen netice kadar ceza verilmeyerek tek bir ceza verilmesi ile yetinilir. Birden fazla neticenin meydana gelmesine karşın faile tek ceza verilmesini gerektiren hâllerden biri de zincirleme suçtur.
    Zincirleme suç, 765 sayılı Kanun'un 80. maddesinde; 'Bir suç işlemek kararının icrası cümlesinden olarak kanunun aynı hükmünün bir kaç defa ihlâl edilmesi, muhtelif zamanlarda vaki olsa bile bir suç sayılır. Fakat bundan dolayı terettüp edecek ceza altıda birden yarıya kadar artırılır.' şeklinde düzenlenmiştir. Buna karşın 5237 sayılı Kanun'un 43. maddesinin ilk fıkrasında; 'Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır.' biçiminde zincirleme suç düzenlemesine yer verilmiş, ikinci fıkrasında; 'Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır.' denilmek suretiyle aynı neviden ... kurumu hüküm altına alınmış, üçüncü fıkrasında ise; 'Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence ve yağma suçlarında bu madde hükümleri uygulanmaz.' düzenlemesi ile zincirleme suç ve aynı neviden ... hükümlerinin uygulanamayacağı suçlar belirtilmiştir.
    Öğretide 'seçimlik hareketli suçlar' olarak isimlendirilen suç tiplerinde sayılan seçimlik hareketlerin herhangi birisinin gerçekleştirilmesi suçun oluşumu açısından yeterlidir. Belirtilen seçimlik hareketlerden birkaçının ya da tamamının yapılması hâlinde de birden fazla suç değil, tek suç oluşacaktır. Ancak seçimlik hareketli suçtan söz edebilmek için kanunda sayılan seçimlik hareketlerin aynı konuya ilişkin olması gerekmektedir.
    Bu açıklamalar çerçevesinde, uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Olay tarihinde müştekiler, antrenman için https://.../?hl=tr Spor Salonu'nda üzerilerini değiştirerek elbise ve eşyalarını soyunma odasına bırakarak kapıyı kilitlemişlerdir.
    Sanık ..., soyunma odasında müştekilere ait ve ayrı ayrı bulunan giysileri karıştırarak,
    1- Müşteki ...'e ait cep telefonu, cüzdan ve 60 TL'yi,
    2- Müşteki ...'a ait cep telefonu, cüzdan ve 30 TL'yi,
    3- Müşteki ...'e ait cep telefonu, cüzdan ve 40 TL'yi,
    4- Müşteki ...'e ait cep telefonu, cüzdan ve 130 TL'yi,
    5- Müşteki ...'a ait cüzdan ve 250 TL'yi,
    6- Müşteki ...'a ait cep telefonunu,
    7- Müşteki ...'e ait 2 adet cep telefonunu çalmıştır.
    Mağdurlar antrenman bitimi soyunma odasına geldiklerinde odanın arkasında bulunan camın ve demir parmaklığının kırılarak içeriye girildiğini ve içeriden cep telefonları, çeşitli kartlar, para, cüzdan, ehliyet ve birtakım eşyalarının çalındığını görmüşlerdir. Daha sonra çalınan cep telefonlardan IMEI numarası bilinenlerinin arama ve kullanma kayıtlarının celbi ile yapılan inceleme sonucunda hırsızlık suçunu sanık ...'ın işlediği anlaşılmıştır.
    Tüm dosya kapsamından; sanık ...'ın soyunma odasında bulunan pantolonların ve eşyanın 7 ayrı kişiye ait olduğunu bildiği ya da en azından bilmesi gerektiği; sanığın her bir müştekiye yönelik ayrı ayrı hırsızlık eylemi gerçekleştirdiğinin kabulüyle sanık ...'ın sübuta eren kamu binası içerisinde muhafaza altına alınan eşya hakkında hırsızlık suçundan 7 kez cezalandırılmasına ilişkin ... 6 Asliye Ceza Mahkemesinin 17.07.2014 tarihli ve 37-472 sayılı ilamının onanmasına karar verilmesi gerektiği, Ceza Genel Kurulunun önceki içtihatlarının da mağdur sayısınca ceza verilmesi gerektiği yönünde olduğu, Yargıtay 13. Ceza Dairesinin 03.04.2018 tarihli ve 14641-4917 sayılı, sanığın eyleminin TCK'nın 43/2. maddesi gereğince tek suç olduğu gerekçesi ile bozma kararı verilmesinin isabetli olmadığı," görüşüyle,
    Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi ...; "İnceleme konusu olayda, sanık ...'ın müştekilerin antrenman için bulundukları spor salonuna müştekiler futbol antrenmanı yaparken gelerek soyunma odasının arkasında bulunan demir parmaklığı yerinden söküp camı kırıp içeriye girip odada müştekilerin ayrı ayrı bulunan giysilerini karıştırarak, müşteki ...'e ait cep telefonu, cüzdan ve 60 TL'yi, müşteki ...'a ait cep telefonu, cüzdan ve 30 TL'yi, müşteki ...'e ait cep telefonu, cüzdan ve 40 TL'yi, müşteki ...'e ait cep telefonu, cüzdan ve 130 TL'yi, müşteki ...'a ait cüzdan ve 250 TL'yi, müşteki ...'a ait cep telefonunu ve müşteki ...'e ait 2 adet cep telefonunu çaldığı hususu subüta ermiştir.
    Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 06.06.2017 tarihli ve 566-317 sayılı ilamında belirttiği gibi 'Ceza hukukunda kanundaki suç tanımına uygun şekilde gerçekleşen her netice ilke olarak ayrı bir suç oluşturur ve fail kaç netice meydana getirmiş ise o kadar suç işlemiş sayılarak her birinden dolayı ayrı ve bağımsız cezalandırılır. Ancak bazı hâllerde birden fazla netice meydana gelmiş olsa bile, faile meydana gelen netice kadar ceza verilmeyerek tek bir ceza verilmesi ile yetinilir.'
    Birden fazla neticenin meydana gelmesine karşın faile tek ceza verilmesini gerektiren hâllerden biri olan zincirleme suç TCK’nın 43. maddesinde düzenlenmiştir. Aynı neviden ... olarak tanımlanan TCK'nın 43. maddesinin ikinci fıkrası da; 'Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır.' şeklinde düzenmiştir. Aynı neviden ... olarak kabul edilen bu durumda, fiil yani hareket tektir ve bu fiille aynı suç birden fazla kişiye karşı işlenmektedir. Burada, hareket tek olduğu için, fail hakkında bir cezaya hükmolunacağı, ancak bu cezanın Kanun'un 43/1. maddesine göre artırılacağı öngörülmüştür.
    Somut olayımızda olduğu gibi TCK’nın 43/2. maddesinin uygulanmasında karşılaşılan en büyük sorun fıkrada belirtilen 'tek bir fiil' ifadesi ile kast edilenin ne olduğunu belirlemekte çıkmaktadır.
    Genel Kurulun 14.11.2019 tarihli ve 98-661 sayılı ilamında yer verildiği biçimde, 'Doğal anlamda gerçekleştirilen her bedensel eylem ayrı bir hareketi oluşturmakta ise de, hukuki anlamda hareketin tek olması ile ifade edilmek istenen husus, doğal anlamda birden fazla hareket bulunsa dahi, bu hareketlerin, hukuki nedenlerden dolayı değerlendirmede birlik oluşturması suretiyle tek hareket olarak kabulüdür. Diğer bir anlatımla, doğal anlamda fiilin tek olduğu her hâlde hukuki anlamda da fiilin tek olduğu söylenebilirse de, doğal anlamda fiilin çok olduğu her hâlde hukuki anlamda da fiilin çok olduğu her zaman söylenemeyecektir. Bazen bir hareketler kümesi, hukuki açıdan tek bir fiil olarak kabul edilecektir. Bu hâlde suç tipinin birden fazla hareketle ihlâl edilebilir olması hareketin hukuken tekliğini etkilemeyecek, doğal hareketler hukuken tek kabul edilecektir. Buna göre Kanun'un 43. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen 'tek bir fiil' ifadesi ile kastedilen fiil ya da hareketin doğal anlamda değil hukuki anlamda tek olmasıdır. Bir kısım suçların işlenmesi sırasında doğal olarak birden fazla hareket yapılmakta ise de, ortaya konulan bu davranışlar suçun kanuni tanımında yer alan hukuksal anlamdaki 'tek bir fiili' oluşturmaktadır. Örneğin; failin mağduru birden fazla yumruk ve tekme vurmak suretiyle yaralaması, yalan tanıklık yapan failin birden fazla beyanda bulunması, kasten öldürme fiilinin herbiri tek başına öldürücü nitelikte beş bıçak darbesi ile işlenmesi gibi. Failin mağdura birden fazla yumruk vurması suretiyle yaralaması durumunda, failin birden fazla hareketi olmasına rağmen kastı bir kişiyi yaralamaya yönelik olduğundan ortada tek fiil ve neticesi itibarıyla tek suç vardır. Bazı suç tiplerinde ise, kanundaki tanımda belirtilen birbirinin alternatifi olan birden fazla hareketin gerçekleştirilmesiyle suç işlenebilmektedir. Öğretide 'seçimlik hareketli suçlar' olarak isimlendirilen bu suç tiplerinde, sayılan seçimlik hareketlerin herhangi birisinin gerçekleştirilmesi suçun oluşumu açısından yeterlidir. Belirtilen seçimlik hareketlerden birkaçının ya da tamamının yapılması hâlinde de birden fazla suç değil, tek suç oluşacaktır. Ancak seçimlik hareketli suçtan söz edebilmek için kanunda sayılan seçimlik hareketlerin aynı konuya ilişkin olması gerekmektedir' (..., Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, ... Yayınevi, 11. Bası, ..., 2015, s.169; https://.../?hl=tr-https://.../?hl=tr Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, ... Yayınevi, 8. Bası, ..., 2015, s.114.). Doğal anlamda fiilin çok olduğu hâllerde hukuki anlamda da fiilin çok olup olmadığı her somut olayda da farklılık gösterebilecektir. İç içe geçmiş bu husunun belirlenmesi, suçun işleniş şekline, her bir hareketin doğurduğu sonuca, sanığın objektif anlamda ayrı ayrı mağdurlara karşı suç işleyip işlemediğini bilip bilemeyeceğine, eylemler arasında bağlantı olup olmadığına bakılarak tespit edilecektir. Birden fazla mağdura karşı suç işlerken yapılan eylemlerin hukuki anlamda tek olduğu söz konusu olduğu hâllerde TCK’nın 43/2. maddesi uygulanabilecektir. Diğer durumda yani doğal anlamda fiilin çok olduğu hâllerde hukuki anlamda da fiilin çok olduğu kabul edildiğinde mağdur sayınca mahkûmiyet kararı verilecektir.
    Bu açıklamalardan sonra somut olaya bakıldığında;
    Sanığın birden fazla sporcunun spor yapmak için soyunduğu odaya girerek yedi ayrı kişinin eşyası olduğunu objektif anlamda da bilebilecek durumdayken her bir hareketinin ayrı ayrı neticeleri olduğunu da gözetip giysilerden ayrı ayrı para ve cep telefonu alması eylemlerinin birbirleri ile sübjektif anlamda bir bağlantı bulunmadığı da değerlendirildiğinde sanığın hareketlerinin doğal anlamda bir fiil olmadığı, kastı ve gerçekleştiriliş biçimi gözetildiğinde hukuki anlamda da tek bir fiilden söz edilmeyeceği ve hakkında TCK’nın 43/2. maddesinde yazılı zincirleme suç hükümleri uygulanamayacağı, istikrar kazanmış Yargıtay Ceza Genel Kurulu ve ceza daireleri kararlarına uygun yönde bulunan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabul edilmesi gerektiği," düşüncesiyle,
    Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyeleri ... VE ...; "Suç tarihinde spor salonuna antrenman yapmak için gelen katılanların soyunma odasındaki askılara bıraktıkları ayrı ayrı kıyafetlerinden cep telefonu, çeşitli kartlar, para, cüzdan, ehliyet ve birtakım eşyaları çalan sanık hakkında, yedi ayrı hırsızlık suçundan mı hüküm kurulması, yoksa TCK'nın 43/2. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin mi uygulanması gerektiği hususunda Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğu ile aramızda uyuşmazlık doğmuştur.
    İncelenen dosya kapsamından;
    Sanık ...'ın, 06.12.2012 tarihinde saat 20:20 sıralarında ... Spor Salonuna hırsızlık amacıyla gelerek kapısı kilitli soyunma odası camının demir parmaklıklarını kırarak içeri girip odanın içinde askıda asılı hâlde bulunan katılanların kıyafetlerini karıştırıp katılanlara ait cep telefonları, çeşitli kartlar, para, cüzdan, ehliyet ve birtakım eşyaları çalarak olay yerinden ayrıldığı, daha sonra da çaldığı cep telefonlarını inceleme dışı sanıklara sattığı anlaşılmıştır.
    Uyuşmazlığın isabetli bir biçimde çözümlenebilmesi için 'zincirleme suç' hükümleri üzerinde durulmalıdır.
    5237 sayılı Türk Ceza Kanununa hâkim olan ilke gerçek içtima olduğundan, bunun sonucu olarak, 'kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza' söz konusu olacaktır. Nitekim bu husus ... Komisyonu raporunda; 'Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır’ şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır.' şeklinde dile getirilmiştir. Bu kuralın istisnalarına ise, 5237 sayılı TCK'nın 'suçların içtimaı' bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (...) maddelerinde yer verilmiştir.
    Ceza hukukunda kanundaki suç tanımına uygun şekilde gerçekleşen her netice ilke olarak ayrı bir suç oluşturur ve fail kaç netice meydana getirmiş ise o kadar suç işlemiş sayılarak her birinden dolayı ayrı ve bağımsız cezalandırılır. Ancak bazı hâllerde birden fazla netice meydana gelmiş olsa bile, faile meydana gelen netice kadar ceza verilmeyerek tek bir ceza verilmesi ile yetinilir. Birden fazla neticenin meydana gelmesine karşın faile tek ceza verilmesini gerektiren hâllerden biri de zincirleme suçtur.
    Zincirleme suç, 765 sayılı Kanun'un 80. maddesinde; 'Bir suç işlemek kararının icrası cümlesinden olarak kanunun aynı hükmünün bir kaç defa ihlal edilmesi, muhtelif zamanlarda vaki olsa bile bir suç sayılır. Fakat bundan dolayı terettüp edecek ceza altıda birden yarıya kadar artırılır.' şeklinde düzenlenmiştir. Buna karşın 5237 sayılı Kanun'un 43. maddesinin ilk fıkrasında; 'Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır.' biçiminde zincirleme suç düzenlemesine yer verilmiş, ikinci fıkrasında; 'Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır.' denilmek suretiyle aynı neviden ... kurumu hüküm altına alınmış, üçüncü fıkrasında ise; 'Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence ve yağma suçlarında bu madde hükümleri uygulanmaz.' düzenlemesi ile zincirleme suç ve aynı neviden ... hükümlerinin uygulanamayacağı suçlar belirtilmiştir.
    5237 sayılı TCK'nın 43/1. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için;
    a- Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi,
    b- İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,
    c- Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.
    TCK'nın 43/1. maddesinin düzenlemesinden anlaşılacağı üzere, zincirleme suç hükümlerinin uygulandığı hâllerde aslında işlenmiş birden fazla suç olmasına karşın, fail bu suçların her birinden ayrı ayrı cezalandırılmamakta, buna karşın bir suçtan verilen ceza belirli bir miktarda arttırılmaktadır.
    Zincirleme suça ilişkin bu genel açıklamalardan sonra, öğretide aynı neviden ... olarak tanımlanan TCK'nın 43. maddesinin ikinci fıkrasının da değerlendirilmesi gerekmektedir.
    TCK'nın 43. maddesinin ikinci fıkrası; 'Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır.' hükmünü içermekte olup zincirleme suçtan farklı bir müessese olan ve aynı neviden ... olarak kabul edilen bu durumda, fiil yani hareket tektir ve bu fiille aynı suç birden fazla kişiye karşı işlenmektedir. Burada, hareket tek olduğu için, fail hakkında bir cezaya hükmolunacağı, ancak bu cezanın Kanun'un 43/1. maddesine göre artırılacağı öngörülmüştür.
    Uyuşmazlığın sağlıklı bir çözüme kavuşturulabilmesi bakımından Kanun'un 43. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen 'tek bir fiil' ifadesi ile kast edilen hususun ne olduğunun irdelenmesi gerekmektedir.
    Doğal anlamda gerçekleştirilen her bedensel eylem ayrı bir hareketi oluşturmakta ise de, hukuki anlamda hareketin tek olması ile ifade edilmek istenen husus, doğal anlamda birden fazla hareket bulunsa dahi, bu hareketlerin, hukuki nedenlerden dolayı değerlendirmede birlik oluşturması suretiyle tek hareket olarak kabulüdür. Diğer bir anlatımla, doğal anlamda fiilin tek olduğu her hâlde hukuki anlamda da fiilin tek olduğu söylenebilirse de, doğal anlamda fiilin çok olduğu her hâlde hukuki anlamda da fiilin çok olduğu her zaman söylenemeyecektir. Bazen bir hareketler kümesi, hukuki açıdan tek bir fiil olarak kabul edilecektir. Bu hâlde suç tipinin birden fazla hareketle ihlâl edilebilir olması hareketin hukuken tekliğini etkilemeyecek, doğal hareketler hukuken tek kabul edilecektir. Buna göre Kanun'un 43. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen 'tek bir fiil' ifadesi ile kastedilen fiil ya da hareketin doğal anlamda değil hukuki anlamda tek olmasıdır. Bir kısım suçların işlenmesi sırasında doğal olarak birden fazla hareket yapılmakta ise de, ortaya konulan bu davranışlar suçun kanuni tanımında yer alan hukuksal anlamdaki 'tek bir fiili' oluşturmaktadır. Örneğin; failin mağduru birden fazla yumruk ve tekme vurmak suretiyle yaralaması, yalan tanıklık yapan failin birden fazla beyanda bulunması, kasten öldürme fiilinin herbiri tek başına öldürücü nitelikte beş bıçak darbesi ile işlenmesi gibi. Failin mağdura birden fazla yumruk vurması suretiyle yaralaması durumunda, failin birden fazla hareketi olmasına rağmen kastı bir kişiyi yaralamaya yönelik olduğundan ortada tek fiil ve neticesi itibarıyla tek suç vardır. Bazı suç tiplerinde ise, kanundaki tanımda belirtilen birbirinin alternatifi olan birden fazla hareketin gerçekleştirilmesiyle suç işlenebilmektedir. Öğretide 'seçimlik hareketli suçlar' olarak isimlendirilen bu suç tiplerinde, sayılan seçimlik hareketlerin herhangi birisinin gerçekleştirilmesi suçun oluşumu açısından yeterlidir. Belirtilen seçimlik hareketlerden birkaçının ya da tamamının yapılması hâlinde de birden fazla suç değil, tek suç oluşacaktır. Ancak seçimlik hareketli suçtan söz edebilmek için kanunda sayılan seçimlik hareketlerin aynı konuya ilişkin olması gerekmektedir (..., Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, ... Yayınevi, 11. Bası, ..., 2015, s.169; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, ... Yayınevi, 8. Bası, ..., 2015, s.114.).
    5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda bazı suçlarda özel olarak aynı neviden ... hükmüne yer verilmiştir. Örneğin; belirsiz sayıda kişilerin sağlığını bozmak amacıyla ve bu amacı gerçekleştirmeye elverişli olacak surette, radyasyona tabi tutulması hâlinde, radyasyon yayma suçunun temel şekline nazaran daha ağır ceza öngörülmüştür. (TCK 172/2) Bu suçlar için özel bir aynı neviden ... kuralı öngörülmüş olduğundan, ayrıca TCK'nın 43/2. maddesi uyarınca cezanın arttırılması yoluna gidilmeyecektir.
    Aynı neviden fikri içtimadan söz edilebilmesi için;
    1- Hareket ya da fiilin hukuki anlamda tek olması,
    2- Birden fazla suçun işlenmiş olması,
    3- İşlenen birden fazla suçun 'aynı suç' olması,
    4- Bu suçların mağdurlarının farklı olması gerekmektedir.
    Bu dört şartın birlikte gerçekleşmesi durumunda, faile tek ceza verilecek, ancak bu ceza artırılacaktır. Örneğin; bir sözle birden çok kişiye karşı cinsel tacizde bulunulması, bir mektupla birden çok kişiye hakaret edilmesi, bir odada bulunan çok sayıda kişinin üzerine kapının kilitlenmesi suretiyle hürriyetlerinden yoksun kılınmaları hâllerinde aynı neviden ... söz konusu olup, TCK'nın 43/2. maddesi uyarınca uygulama yapılması gerekmektedir.
    Yapılan bu açıklamalar göz önüne alındığında; hukuki anlamda tek olarak kabul edilemeyecek fiil ile birden fazla mağdura karşı hırsızlık suçunun işlenmesi hâlinde TCK'nın 43/2. maddesinde düzenlenen aynı neviden ... hükümlerinin uygulanması mümkün değildir ve mağdur sayısınca hırsızlık suçunun oluştuğunun kabulü gerekir.
    Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26.11.2013 tarihli ve 7-535, 15.04.2014 tarihli ve 282-192, 22.04.2014 tarihli ve 5-204 ve 06.06.2017 tarihli ve 566-317, 14.11.2019 tarihli ve 98-661, 01.12.2020 tarihli ve 247-494 sayılı kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
    Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Sanık ...'ın, katılanların antrenman yaptıkları spor salonuna hırsızlık amacıyla gelerek kapısı kilitli soyunma odası camının demir parmaklıklarını kırarak içeri girip odanın içindeki askıda asılı hâlde bulunan katılanların kıyafetlerini karıştırıp her bir katılanın kıyafetleri üzerinden cep telefonları, çeşitli kartlar, para, cüzdan, ehliyet ve birtakım eşyaları çaldığı olayda; 7 ayrı kıyafette bulunan para ve cep telefonlarının ayrı ayrı çalınması nedeniyle doğal anlamda tek bir fiilden bahsedilemeyeceği, kaldı ki eylemlerin gerçekleştiriliş şekli itibarıyla da hukuki anlamda tek bir fiilin söz konusu olmadığı, sanığın, ekonomik değeri olan ve kolayca paraya dönüştürebileceği bir şeyler bulabilmek amacıyla her bir kıyafeti ayrı ayrı karıştırarak ayrı ayrı hareketler ile suça konu para ve cep telefonlarını çaldığı, buna göre, soyunma odasında bulunan ve içinde para, kimlik ve cep telefonları olan kıyafetlerin farklı kişilere ait olduğunu da bilebilecek durumda olan sanık hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanmasının mümkün bulunmadığı anlaşıldığından, bu yönüyle yerel mahkemenin kabul ve uygulamasının isabetli olduğu ve sanık hakkında kurulan hükümlerin onanması gerektiği görüşüyle sayın çoğunluğun olayda zincirleme suç koşullarının oluştuğu ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddi gerektiği yönündeki düşüncesine iştirak edemiyoruz." görüşüyle,
    Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi ...; "Suç tarihinde mağdurların antrenman yapmak üzere geldikleri ... Spor Salonuna ait soyunma odasında üstlerindeki kıyafetleri değiştirip şahsi eşyalarını soyunma odasında bırakarak kapıyı kilitledikten sonra ayrıldıkları, antrenman bitiminde soyunma odasına döndüklerinde ise demir parmaklık kısmı kırılıp camdan içeri girilmek suretiyle pantolonlarının cebinde bıraktıkları cep telefonlarının, banka kartlarının, paralarının ve bazı diğer şahsi eşyanın çalındığını fark ettikleri, başlatılan soruşturma, HTS ve IMEI incelemesi ile diğer kanıtlardan hırsızlık eyleminin sanık ... tarafından işlendiği anlaşılan olayda;
    Sanığın yedi ayrı mağdurun soyunma odasında bıraktıkları pantolonlarının cebini ayrı ayrı karıştırarak gerçekleştirdiği hırsızlık eyleminde doğal anlamda tek bir fiilden veya hukuki teklikten bahsedilemeyeceği, olayın tümüyle TCK’nın 21/1. maddesindeki kast kavramının 'bilme unsuru' üzerinden ele alınması gerektiği, bu bağlamda sanığın bir suç işleme kararıyla değil, aksine soyunma odasındaki her bir mağdurun eşya ve paralarının kendilerine ait olduğunu bilerek ve her mağdura karşı oluşturduğu yeni ve bağımsız suç kararı altında atılı suçları işlediği, buna göre TCK’nın 43/2. maddesindeki zincirleme suç koşullarının oluşmadığı ve sanığın işlediği hırsızlık fiillerinin mağdur sayısınca oluştuğunun kabulünün gerektiği, öte yandan Yargıtay’ın uzun yıllardır istikrarlı şekilde sürdürdüğü 'ayrı suç' uygulamasına tümüyle tezat nitelikteki bu kararla hukuki güvenlik ve istikrar ilkesinin zedelenmiş olacağı, dosyanın Ceza Genel Kurulundaki görüşmesi sırasında dile getirilen 'mağdur sayısınca suç oluştuğunun kabulü hâlinde işlenen fiile göre verilen cezanın orantısız olacağı' yönündeki görüşün ise suç ihdas etme ve ceza belirleme yetkisine sahip yasama organının takdirine ilişkin bir durum olup, kanunları uygulamakla yükümlü bulunan yargı makamlarının bu kaygı altında karar vermesinin beklenemeyeceği, bu yönüyle yerel mahkemenin kabul ve uygulamasının isabetli olduğu ve sanık hakkında kurulan hükümlerin onanması gerektiği görüşüyle sayın çoğunluğun olayda zincirleme suç koşullarının oluştuğu ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddi gerektiği yönündeki düşüncesine iştirak edemiyorum." açıklamasıyla,
    Çoğunluk görüşüne katılmayan dört Ceza Genel Kurulu Üyesi de; benzer gerekçelere dayalı olarak itirazın kabulüne karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
    2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 01.03.2022 tarihinde yapılan müzakerede yasal ve yeterli çoğunluk sağlanamadığından 17.03.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.







    Hemen Ara