Esas No: 2017/34
Karar No: 2022/203
Karar Tarihi: 24.03.2022
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2017/34 Esas 2022/203 Karar Sayılı İlamı
Ceza Genel Kurulu 2017/34 E. , 2022/203 K."İçtihat Metni"
Yargıtay Dairesi : (Kapatılan) 21. Ceza Dairesi
Sanık ... hakkında resmî belgede sahtecilik ve resmî belgeyi bozma, yok etme veya gizleme suçlarından açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, sanığın, TCK'nın 38. maddesi delaletiyle 204/2-3, 43, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 6 yıl 3 ay, aynı Kanun’un 205/1-son cümle, 43, 62 ve 53. maddeleri uyarınca da 4 yıl 8 ay 7 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin ... 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 18.02.2011 tarihli ve 58-25 sayılı hükümlerin sanık müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 21. Ceza Dairesince 25.11.2015 tarih ve 13147-5469 sayı ile;
“...Sanık ...'in 08.05.2005 tarihli vekaletname ile ...Tekstil San. Tic. AŞ'nin vekili olarak tayin edildiği, adı geçen şirketin yetkililerinin haklarında ayrı soruşturma yürütülen ... ve Ünal ...olduğu, ... Asliye Ticaret Mahkemesinin 2004/266 Esas sayılı dosyasında davacı ...Teksil AŞ tarafından sanığın vekili olduğu ...Tekstil San. Tic. AŞ aleyhine itirazın iptali davası açıldığı, yargılama sonucunda 09.11.2005 tarihinde itirazın kısmen iptaline karar verildiği, kararın davacı vekili ve davalı vekili sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyanın Yargıtay 19. Hukuk Dairesine gönderildiği, davalı şirket yetkilileri olan ... ve ...nin dosyanın kendi lehlerine bozulması için arayış içine girdikleri, davacı firma ile aralarında davaya konu olan ve alacağın temelini teşkil eden pamuk teleflerinin teslim edildiği 2004 yılı itibariyle ayıplı olduğuna dair ...2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2004/161 değişik ... sayılı dosyası üzerinden sahte vekaletname ve bilirkişi raporu kullanılmak suretiyle sahte bir tespit dosyası oluşturdukları, sahte karar ve belgelerin, hakkında ayrı soruşturma yürütülen zabıt katibi ... Bozkurt tarafından mahkemeye ait gerçek mühürler ile mühürlendiği, sahte tespit dosyasını 20.06.2006 tarihinde 'Aslı Gibidir' kaşesi vurdurulmak suretiyle temyiz aşamasında bulunan dosyaya ibraz edilmek üzere ...'da avukatlık yapan Av. ... ve ...'e ilettikleri, ... Güneysi'nin 03.05.2006 tarihinde Av. ...'ü vekil olarak tayin ettiği, Av....da Av. ...'ın bilgisi ve talimatı doğrultusunda 04.09.2006 havale tarihli dilekçe ile sahte olarak oluşturulan tespit dosyasını Yargıtay 19. Hukuk Dairesi Başkanlığına ibraz ettiği, 19. Hukuk Dairesinde yapılan duruşmaya Av. ...'ın katıldığı ve kararın usulden bozulmasına karar verildiği, bozmadan sonra tarafların anlaşması üzerine davanın feragat nedeniyle reddine karar verildiği, bu şekilde sanık ...'in şirket yetkilisi .. ...ve zabıt katibi ... Bozkurt ile sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli belgelerden olan mahkeme tespit dosyasını sahte olarak düzenleyip ...'da bulunan avukatlar aracılığı ile Yargıtay'a ibraz ederek kullandıkları, ihbarcı ... tarafından şikayette bulunulması üzerine sanık ve şirket yetkililerinin delilleri ortadan kaldırmak amacıyla zabıt katibi .... yardım almak suretiyle ...2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2004/161 değişik ... sayılı kararını yok ettikleri, yine Yargıtay 19. Hukuk Dairesi'ne ibraz edilen dilekçe ekinde sunulan sahte tespit dosyasının dosya içerisinden alındığı, bu şekilde sanığın resmi belgede sahtecilik ve resmi belgeyi yok etme suçlarını işlediği iddiası ile açılan kamu davasının yargılaması sonucunda, mahkemece her ne kadar sanık hakkında her iki suçtan mahkumiyet kararı verilmiş ise de; yapılan incelemede, sanığın ... Barosuna kayıtlı iken 08.04.2005 tarihli vekaletname ile ...Tekstil San. Tic. AŞ'nin vekili olarak tayin edildiği, ancak iki şirket arasında ... Asliye Ticaret Mahkemesinin 2004/266 Esas sayılı dosyasında görülmekte olan davaya temyiz aşamasında vekil olarak katıldığı, anılan dosyanın yargılama safhasında başka bir avukatın görev yaptığı, sanığın sadece 20.12.2005 tarihli temyiz dilekçesi ile hükmü temyiz ettiği, bu aşamadan sonra dosyanın ...'da avukatlık yapan Av. ... ve ...'e devredildiği, suça konu sahte tespit dosyasının Av. ... tarafından 04.09.2006 tarihli dilekçenin ekinde Yargıtay 19. Hukuk Dairesi'ne ibraz edildiği, anılan davanın temyiz duruşmasına ise Av. ...'ın katıldığı, davanın esasına girilmeden usulden bozulmasına karar verildiği, adı geçen ve haklarında soruşturma izni verilmeyen Av. ... ve ...'ün beyanlarında suça konu belgelerin sanık tarafından kendilerine verilmediğini ve ne şekilde dosyaya ibraz edildiğini bilmediklerini beyan etmeleri karşısında, her iki suçtan da sanığın savunmasının aksine ihbar eden ...'nin soyut anlatımı dışında mahkumiyete yeterli her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı bir delil bulunmadığı dikkate alındığında, sanığın üzerine atılı suçları işlediğine dair yeterli delil olmaması nedeniyle beraatine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise 31.12.2015 tarih ve 377-399 sayı ile bozmaya direnerek önceki hükümler gibi sanığın mahkûmiyetine karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükümlerin de sanık müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 14.05.2016 tarihli ve 135369 sayılı "bozma" istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 tarih ve 808-1044 sayı ile; 6763 sayılı Kanun'un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun'a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay (Kapatılan) 21. Ceza Dairesince 08.02.2017 tarih ve 11323-565 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı resmî belgede sahtecilik ve resmî belgeyi bozma, yok etme veya gizleme suçlarının sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkin olup,
Uyuşmazlığın esasına geçilmeden önce bir kısım Ceza Genel Kurulu Üyesince; Yerel Mahkemece direnme kararına konu hükümler kurulmadan önce usulüne uygun olarak Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşünün alınıp alınmadığının ve CMK'nın 216. maddesine aykırılık bulunup bulunmadığının belirlenmesi gerektiğinin ileri sürülmesi üzerine, Yargıtay İç Yönetmeliği'nin 27. maddesi uyarınca öncelikle bu hususların değerlendirilmesi gerekmiştir.
İncelenen dosya kapsamından;
Resmî belgede sahtecilik ve resmî belgeyi bozma, yok etme veya gizleme suçlarından açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda TCK'nın 38. maddesi delaletiyle 204/2-3, 43, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 6 yıl 3 ay, aynı Kanun’un 205/1-son cümle, 43, 62 ve 53. maddeleri uyarınca da 4 yıl 8 ay 7 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin ... 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 18.02.2011 tarihli ve 58-25 sayılı hükümlerin sanık müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 21. Ceza Dairesince 25.11.2015 tarih ve 13147-5469 sayı ile; her iki suç yönünden de sanığın savunmasının aksine ihbar eden ...'nin soyut anlatımı dışında mahkûmiyete yeterli her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı delil bulunmadığından sanığın beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verildiği, bozmadan sonra Yerel Mahkemece 30.12.2015 tarihli oturumda bozma ilamı okunarak Cumhuriyet savcısı ile sanıktan bozmaya karşı diyeceklerinin sorulduğu, 31.12.2015 tarihli oturumda sanığın bozma ilamına karşı beyanlarının alındığı belirtildikten sonra Cumhuriyet savcısına söz verildiği ve Cumhuriyet savcısının Yargıtay bozma ilamına karşı direnilmesini talep ettiği, aynı oturumda söz verilen sanık müdafisi tarafından ise bozma ilamına uyulması talebinde bulunulduğu, Mahkeme heyeti tarafından duruşmaya 5 dakika ara verildiği, akabinde ise Cumhuriyet savcısından esas hakkındaki görüşü sorulmadan ve hazır bulunan sanık müdafisine esasa ilişkin savunma yapma imkânı tanınmadan duruşmaya son verilip direnme kararına konu hükmün kurulduğu anlaşılmaktadır.
Ceza muhakemesinin amacı olan somut gerçeğin ortaya çıkarılması için delillerin duruşmada ortaya konulmasından sonra, bu delillerden sonuç çıkarma, yani tartışma safhası başlamaktadır. Böylece ortaya konulan delillerle ilgili taraflara 5271 sayılı CMK'nın 216/1. maddesinde belirtilen sıraya göre söz hakkı verilecek ve tartışma imkânı sağlanacaktır.
Delillerin tartışılmasında hazır bulunan taraflardan kimin hangi sıra ile söz alacağı, cevap haklarını nasıl kullanacakları ve duruşmanın en son kimin sözü ile bitirileceğine ilişkin CMK'nın "Delillerin tartışılması" başlıklı 216. maddesi;
“1) Ortaya konulan delillerle ilgili tartışmada söz, sırasıyla katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine veya kanunî temsilcisine verilir.
2) Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafii ya da kanunî temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir.
3) Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir.” şeklinde düzenlenmiş iken, 25.08.2017 tarihli ve 30165 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 694 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmündeki Kararname'nin 148. maddesi ile üçüncü fıkraya “Bu aşamada zorunlu müdafiin hazır bulunmaması hükmün açıklanmasına engel teşkil etmez.” cümlesi eklenmiştir.
Buna göre; delillerin tartışılmasında ilk önce söz katılana veya vekiline, daha sonra Cumhuriyet savcısına ve en son olarak da sanığa ve müdafisine veya kanunî temsilcisine verilir. Görüldüğü üzere kanun koyucu, önce iddia, daha sonra da savunma makamında bulunan kişilerin söz alıp görüşlerini açıklaması gerektiğini kabul etmiştir. Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafisinin veya kanuni temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafisi ya da kanuni temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir. Bu kurallar tez (iddia) ile antitezin (savunmanın) çatışmasıyla sonuca (karara) ulaşılan bir sürecin karşılığı olan muhakeme sonunda sağlıklı bir karara ulaşabilmenin gerekli ve zorunlu şartıdır.
1412 sayılı CMUK’nın 251. ve 5271 sayılı CMK’nın 216. maddeleri benzer şekilde düzenlenmiş olmalarına rağmen her iki Kanun'da da, Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasının ne şekilde olacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak ceza yargılaması kurallarının her konuyu ayrıntısıyla düzenlemesi beklenmemelidir. Bu nedenle usul yasalarının düzenlemediği alanlar kişi hak ve özgürlüklerine aykırı olmamak ve yasanın ruhuna uygun olmak koşuluyla yorum ve kıyasla doldurulmakta ve bu uygulamalar benimsendikçe teamüle dönüşmektedir. Uygulamada esas hakkındaki görüşün mahkûmiyet yönünde olması durumunda, uygulanması talep edilen yasa ve maddelerinin açıkça belirtilmesi yerleşik ve benimsenmiş bir yöntemdir.
Öte yandan, iddia makamının esasa ilişkin görüşünü anlaşılır ve açık bir biçimde sunmasının savunma hakkının kullanılmasıyla da ilintili olduğunda kuşku yoktur. Zira sağlıklı bir savunma ancak sağlıklı bir iddia üzerine oturtulabilir.
Kamusal iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısı, karar verilmeden önce, toplanan kanıtlara göre esasa ilişkin görüşünü açık ve anlaşılır bir biçimde ve eğer görüşü mahkûmiyete ilişkin ise mevzuatta yer alan yasa ve maddelerini de göstermek suretiyle açıklamak zorundadır.
Bu konuda öğretide; “İddia makamı, muhakeme boyunca, mütalaa mahiyetindeki hükümleri ile hâkime ışık tutacak, muhakemede tez ileri sürüp sentez elde edilmesine çalışacaktır... Savcılık son kararın nasıl olması gerektiği hakkındaki görüşünü esas hakkındaki mütalaası ile açıklayacak ve artık şüphesi kalmayıp mahkûmiyet kararı verilmesini düşünüyorsa o zaman, sanığın cezalandırılmasını isteyecektir... Tartışma sadece maddi meseleye taalluk etmez; muhakeme hukuki meseleyi de çözeceğinden, bu mesele hakkındaki görüşler de iddiada yer alacaktır. ” (Prof. Dr. Nurullah Kunter, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınları, 9. bası, ..., s.193, 936-937); “Ceza muhakemesi hükmünün kollektif olması gerekmesi sebebiyle, savcının son soruşturma safhasının sonuç çıkarma devresinde düşüncelerini bildirmesi yani esas hakkındaki mütalâasının serd etmesi, vazgeçilmez bir zarurettir. Diğer ilgililerin bir şey söylemeksizin işi mahkemenin kararına terk etmeleri mümkün görülebilmekle beraber, savcı bakımından böyle bir şey söz konusu olamaz; savcı her halde en son iddialarını söylemelidir. Bu itibarla, savcılık talep veya iddia durumunda olduğu konularda keyfiyeti hâkime (veya hâkimin takdirine) bıraktığını beyan ile yetinemez... Savcının esas hakkındaki mütalâasının alınması mecburî olmakla beraber, yargıcın bu ödevini yerine getirmekten kaçınan savcıyı zorlamak yetkisi bulunmadığından, bu gibi hallerde son kararın esas hakkındaki mütalâa alınmadan verilebilmesi de kabul edilmektedir. Ancak böyle bir durum ceza muhakemesi hükmünün kollektif olmasına engel teşkil edeceğinden, yargıç veya mahkeme başkanı hiç olmazsa makamın başı olan savcıya müracaat edebilmeli ve esas hakkındaki mütalâasını vermeyi red eden yardımcı yerine bir başkasının duruşmaya çıkarılmasını talep edebilmelidir... Esas hakkındaki mütalaanın sadece sübuta yani maddi meseleye değil, hukuki meseleye de taalluk etmesi gerekir. Muhakemenin aynı zamanda hukuki meseleyi de halletmek zorunda olması, savcının bu konudaki düşüncelerini de bildirmesini gerektirmektedir. ” (Dr. Selahattin Keyman, Ceza Muhakemesinde Savcılık, Sevinç Matbaası, ..., 1970, s.258-262) şeklinde görüşler bulunmaktadır.
Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasının alınmasından sonra yine CMK’nın 216. maddesinde yer alan sıralama gözetilerek taraflara söz hakkı tanınacağından, Cumhuriyet savcısının, davanın esasına ilişkin görüşü alınmaksızın ve hazır bulunan sanığa esas hakkında savunma yapma imkânı tanınmaksızın hüküm kurulması, ceza muhakemesinde sanığın en önemli haklarından biri olan savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracaktır.
Bu açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde;
Kamusal iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısı, esas hakkındaki görüşünü açık ve anlaşılır bir biçimde ve uygulanması talep edilen yasa ve maddelerini de göstermek suretiyle açıklamak zorunda olduğundan, incelemeye konu dosyada 31.12.2015 tarihli oturumda Cumhuriyet savcısı tarafından beyan edilen ve CMK’nın 216. maddesinin 1. fıkrası uyarınca duruşmada ortaya konulan delile yönelik olan “Bozma ilamı usul ve yasaya uygun olmadığından önceki kararda direnilmesine karar verilmesi talep olunur.” şeklindeki sözlerin esas hakkında mütalaa olarak geçerli ve yeterli kabul edilmesi olanağı bulunmamaktadır. Dolayısıyla Yerel Mahkemece Cumhuriyet savcısının esasa ilişkin görüşü alınmadan ve hazır bulunan sanık müdafisine esasa ilişkin savunma yapma imkânı tanınmadan direnme kararına konu hükmün kurulduğu kabul edilmelidir.
Yukarıda açıklanan bu usule aykırılık nedeniyle Yerel Mahkemenin sanık hakkında kurduğu direnme kararına konu hükümlerin, Cumhuriyet savcısından esas hakkındaki görüşü sorulmadan ve hazır bulunan sanık müdafisine esasa ilişkin savunma yapma imkânı tanınmadan yargılamaya son verilip hüküm tesis ve tefhim edilmesi isabetsizliğinden, diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
Ulaşılan sonuç karşısında, sanığa atılı resmî belgede sahtecilik ve resmî belgeyi bozma, yok etme veya gizleme suçlarının sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkin uyuşmazlık konusu bu aşamada değerlendirilmemiştir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- ... 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 31.12.2015 tarihli ve 377-399 sayılı direnme kararına konu hükümlerinin, Cumhuriyet savcısından esas hakkındaki görüşü sorulmadan ve hazır bulunan sanık müdafisine esasa ilişkin savunma yapma imkânı tanınmadan yargılamanın bitirilmesi isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 24.03.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.