Esas No: 2019/275
Karar No: 2022/261
Karar Tarihi: 12.04.2022
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2019/275 Esas 2022/261 Karar Sayılı İlamı
Ceza Genel Kurulu 2019/275 E. , 2022/261 K."İçtihat Metni"
Yargıtay Dairesi : (Kapatılan) 14. Ceza Dairesi
Sanık ...’ın sarkıntılık suretiyle çocuğun basit cinsel istismarı suçundan TCK’nın 103/1-2. cümle, 103/3-d, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 3 yıl 9 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin ... 10. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 23.12.2016 tarihli ve 501-389 sayılı hükmün katılan ... Hizmetler Bakanlığı vekili ve sanık müdafisi tarafından istinaf edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen ... Bölge Adliye Mahkemesi 17. Ceza Dairesince 14.06.2017 tarih ve 686-1270 sayı ile yargılama sonucunda, Yerel Mahkemece kurulan hüküm kaldırılarak, sanığın zincirleme biçimde çocuğun basit cinsel istismarı suçundan TCK'nın 103/1-1.cümle, 103/3-d, 43/1, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 12 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna karar verilmiştir.
Bu kararın sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince 30.10.2018 tarih ve 6375-6318 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 05.12.2018 tarih ve 52278 sayı ile;
"..Dava dosyası kapsamına göre, suç tarihleri itibarı ile sanık ... Gençlik ve Spor Bakanlığı ... İli ... Gençlik Hizmetleri ve Spor İlçe Müdürlüğünde P.11-13021 sicil numarası ile bekçi-bakıcı olarak görevlidir. Masa tenisi antrenörlük belgesi sahibidir. Gönüllü olarak masa tenisi ile ilgilendiği, masa tenisi antrenörlüğü ve masa tenisi hakemliği yaptığı, mağdure çocuk ... ve ailesini 2009 yılından beri tanıdığı, mağdure çocuk ile birlikte başka çocuklara da masa tenisi eğitimi verdiği anlaşılmaktadır.
Mağdure çocuk ... ... Cumhuriyet savcısı tarafından alınan 30.11.2015 tarihli ifadesinde özetle, sanık ...'tan 2 haftadır masa tenisi dersleri aldığını, genelde arkadaşları da olduğu halde 16.00-18.00 saatleri arasında ... Spor Salonu'nda ders aldığını, derslerini aksattığı için 1 hafta önce hocası sanık ile 29.11.2015 günü saat 16.00 da antreman için sözleştiklerini, saat 15.30 sıralarında mesajlaşarak ... Belediyesi Spor Salonu önünde buluştuklarını, konuşmalarında başka arkadaşlarının da olacağını söylemesine rağmen, başka gelen olmadığını, spor salonunda çalıştıklarını, mola verdiklerinde sanığın yanına yaklaştığını, arkadaşlarından, hocalarından annesinden bahsedildiğinde duygulandığını, hocası olan sanığın beline sarıldığını, dudaklarını eliyle tutup 'koparayım mı?' dediğini, 10 ... kadar dudaklarından öptüğününü, kendisini çekince özür dileyerek çalışalım dediğini, çalışmaya devam ettiklerini, bir süre sonra çıkmak istediğinde kapının kilitli ve anahtarının üzerinde olduğunu gördüğünü, sanığın kapıyı açtığını ve salondan çıktıklarını, sanığın çikolata alma teklifini kabul etmediğini, yolları aynı olmasına rağmen yolunu değiştirerek eve gittiğini, evde ağladığını, annesine olayı anlattığını, 1 hafta önce de çalışma bitiminde sanığın yanına gelip önce dudağının kenarından sonra da yanağından öptüğünü, daha önce de arkadaşlarına olduğu gibi yanağından öptüğü için yanlışlıkla olduğunu düşündüğünü şikayet ve iddia etmiştir.
İtiraz konusu öncelikli olarak sanığın eylemlerinin çocuğun basit cinsel istismarı suçunu mu yoksa sarkıntılık suçunu mu oluşturduğu noktasındadır. Gerek 765 sayılı TCK'da ve gerekse 5237 sayılı TCK'da sarkıntılığın tanımı ile ilgili bir hüküm bulunmamaktadır. Uzun süre yürürlükte kalan mülga 765 sayılı TCK uygulamalarında sarkıntılık suçu ile hakaret, hayasızca hareketler, söz atma, ırz ve namusa tasaddi suçları arasındaki ayrım içtihatlarla belirlenmeye çalışılmıştır. Sarkıntılık cinsel amaçla kişinin rızasına aykırı olarak edep ve iffetine yönelen, diğer bir ifade ile söz atma niteliğini aşan ırz ve namusa tasaddi ve buna teşebbüs aşamasına ulaşmamış söz ve davranışlar olarak tarif edilmiştir. Mülga 765 sayılı TCK uygulamalarıda sarkıntılık belli bir kimseye karşı edep ve iffete dokunacak nitelikte , aralıklı olarak devam eden saldırıdır. Belli bir kişiye karşı işlenmesi sarkıtılık ile hayasızca hareketleri birbirinden ayıran unsurdur. Söz atmada özel kast aranırken sarkıntılıkta genel kast yeterlidir. Fiilin sırnaşıkça bir mahiyette olması sarkıntılığın diğer bir unsurudur. (Dr.ıur.A.P.Gözübüyük Türk Ceza Kanunu Açılaması genişletilmiş 4.bası c.lV sh.190-192). Irza tasaddi bir kimse üzerinde , ırza geçme niteliğinde olmayan zaman bakımından devamlı,ve hareketler yönünden zincirleme (müteselsil) şehvani hareketlerdir. Mesela bir küçüğün şehveti tahrik edici yerlerini tutmak, kucağına oturtmak, dudaklarını veya baldırını öpmek gibi dereceli ve zincirleme hareketlerdir. Sarkıntılık ise zaman bakımından âni ve hareketler yönünden kesik, ayrı ayrı bir kimse üzerinde icra edilen şehvani hareketlerdir. Mesela bir küçüğün göğsüne veya baldırına çimdik atmak veya onun aynı maksatla dudağından veya kol, yanak gibi yerlerinden öpmek veya vücudunun bir yerini sıkmak gibi. (a.g.e sh.156-157).
Bilindiği üzere sarkıntılık suçu mülga 765 sayılı TCK'da 421. madde içerisinde söz atma ile birlikte düzenlendiği halde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK'da çocuğun cinsel istismarı ve cinsel saldırı suçu ile birlikte 102 ve 103. maddelerinde olmak üzere iki ayrı maddede düzenlenmiştir.5237 sayılı TCK'da 103/1-a-b maddelerinde çocuğa karşı yapılan her türlü cinsel davranış (bedensel temas içeren eylemler) cinsel istismar olarak tanımlanmıştır. 5237 sayılı TCK'daki düzenlemeden sarkıntılık suçunun mülga 765 sayılı TCK'daki düzenlemeye göre daraltıldığı söylenebilir. Sözlü olarak yapılan cinsel amaçlı eylemlerin cinsel taciz kapsamında değerlendirilmesi gerekir. Örneğin evli bir kadına devamlı olarak mektup yazmak, devamlı olarak sırnaşık şekilde aşk mektubu göndermek gibi eylemler mülga 765 sayılı TCK uygulamasında sarkıntılık olarak kabul edilmesine rağmen, 5237 sayılı TCK uygulamasında zincirleme cinsel taciz olarak kabul edilecektir.
6545 sayılı Kanunla yapılan değişiklik öncesinde, çocuğa karşı bedensel temas içeren her türlü cinsel davranışların çocuğun cinsel istiasmarı suçunu oluşturacağı belirtildiğine göre, mülga 765 sayılı TCK uygulamasında sarkıntılık olarak nitelendirilen bazı eylemlerin 5237 sayılı TCK uygulamasında çocuğun basit cinsel sitismarı suçunu oluşturduğu barizdir.Yine eski TCK uygulamasında sarkıntılık olarak nitelendirilen sırnaşıkca hal alan bedensel temas içermeyen söz atma eylemlerinin de yeni TCK uygulamasında cinsel taciz suçunu oluşturacağı kabul edilmelidir.
Bu bilgiler ışığında sanığa isnat edilen eylemler değerlendirildiğinde sanığa isnat edilen masa tenisi antremanı sırasında verdikleri molada sohbet ederlerken hocası olan sanığın öğrencisi mağdurenin beline sarılarak eliyle dudaklarından tutup 'koparayım mı?' şeklinde söz sarf ettikten sonra 10 ... kadar mağdure çocuğu dudaklarından öpmek biçimindeki eyleminin sarkıntılık suretiyle çocuğun basit cinsel istismarı olarak değerlendirilmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Mahkemenin kabul ve uygulamasına göre, sanığın eyleminin 5237 sayılı TCK'nın 103/1(2.cümle) maddesinde düzenlenen sarkıntılık suretiyle çocuğun basit cinsel istismarı suçunu oluşturduğu, ayrıca mağdure çocuğun ifadesinde geçen olaydan 1 hafta öncesi çalışma bitiminde de diğer arkadaşlarına da yaptığı gibi yanağından öperken dudağının kenarından da öptüğünü, yanlış anlamış olabileceğini ifade etmesi karşısında ayrıca olayda suçun zincirleme şekilde işlendiği hususu sabit olmadığından TCK'nın 43 maddesinin uygulanmaması gerektiği anlaşılmakla 5271 sayılı CMK'nın 308 maddesi gereğince Yargıtay 14.Ceza Dairesi'nin kararına karşı itiraz kanun yoluna başvurulmuştur..," görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince 26.03.2019 tarih ve 10199-8502 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık hakkında mağdureye karşı kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan verilen beraat kararına yönelik istinaf isteminin reddine dair karar temyiz edilmeksizin kesinleşmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme; sanık hakkında mağdureye yönelik çocuğun basit cinsel istismarı suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın mağdureye yönelik eyleminin TCK'nın 103/1. maddesinin birinci cümlesinde yer alan çocuğun basit cinsel istismarı suçunu mu yoksa ikinci cümlesinde yer alan sarkıntılık suretiyle çocuğun basit cinsel istismarı suçunu mu oluşturduğunun ve sanık hakkında TCK’nın 43. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının belirlenmesine ilişkin ise de Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) bilişim sisteminden alınan güncel nüfus kaydında, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazından sonra sanığın 23.10.2020 tarihinde öldüğü bilgisine yer verilmesi karşısında, Yargıtay İç Yönetmeliği'nin 27. maddesi uyarınca öncelikle bu hususun değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) sisteminden alınan güncel nüfus kaydına göre sanık ...’ın, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazından sonra 23.10.2020 tarihinde öldüğü anlaşılmıştır.
Ön sorun bakımından isabetli bir çözüme ulaşılabilmesi için karar tarihinden sonra sanık veya hükümlünün ölmüş olmasına bağlanan hukuki sonuçlarla ilgili yasal düzenlemeler üzerinde durulmasında fayda bulunmaktadır.
TCK’nın "Sanığın veya hükümlünün ölümü" başlıklı 64. maddesi;
"Sanığın ölümü hâlinde kamu davasının düşürülmesine karar verilir. Ancak, niteliği itibarıyla müsadereye tabi eşya ve maddi menfaatler hakkında davaya devam olunarak bunların müsaderesine hükmolunabilir.
(2) Hükümlünün ölümü, hapis ve henüz infaz edilmemiş adlî para cezalarını ortadan kaldırır. Ancak, müsadereye ve yargılama giderlerine ilişkin olup ölümden önce kesinleşmiş bulunan hüküm, infaz olunur." şeklinde düzenlenmiştir.
5352 sayılı Adlî Sicil Kanunu’nun "Adlî sicil ve arşiv bilgilerinin silinmesi" başlıklı 12. maddesinin (a) bendinde, ilgilinin ölümü üzerine arşiv bilgilerinin tamamen silineceği hüküm altına alınmış, 5352 sayılı Adlî Sicil Kanunu’nun "Adlî sicil bilgilerinin silinmesi" başlıklı 9. maddesinin 2. fıkrasında da aynı yönde düzenlemeye yer verilmiştir.
Görüldüğü gibi, TCK’nın 64. maddesinde; sanığın ölümü durumunda kamu davasının düşürüleceği, sadece niteliği itibarıyla müsadereye tâbi olan eşya ve yararlar hakkında yargılamaya devam edileceği; hükümlünün ölümü hâlinde ise cezanın ortadan kaldırılmasına karar verilmekle birlikte, müsadere ve yargılama giderlerine ilişkin hükmün infaz edileceği belirtilmek suretiyle hükümlü ile sanığın ölümüne farklı sonuçlar yüklenmiştir.
Buna göre, kamu davası açılmadan önce şüphelinin ölmesi hâlinde kovuşturma imkânının bulunmaması nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığı kararı, kamu davası açıldıktan sonra sanığın ölmesi hâlinde ise mahkemece düşme kararı verilecektir. Ölüm, ceza ilişkisini sadece ölen kişi bakımından sona erdirdiğinden iştirak hâlinde işlenen suçlarda diğer sanıklar hakkında davaya devam edilecek, sanığın ölümü, niteliği itibarıyla müsadereye tâbi eşya ve maddi menfaatler hakkında davaya devam olunarak müsadere kararı verilmesine engel olmayacaktır. Sanığın ölümü ceza ve infaz ilişkisini düşürürken, hakkındaki mahkûmiyet hükmü kesinleşmiş olan hükümlünün ölümü sadece hapis ve henüz infaz edilmemiş adli para cezalarının infaz ilişkisini ortadan kaldıracaktır. Buna bağlı olarak ölümden önce tahsil edilmiş bulunan para cezaları mirasçılarına iade edilmeyecek, buna karşın tahsil edilmemiş bulunan para cezaları da mirasçılardan istenmeyecek, bunun yanında müsadereye ve yargılama giderlerine ilişkin hükümler ölümden önce kesinleşmiş olmak kaydıyla infaz olunacaktır.
Suç teşkil eden bir fiilin işlenmesiyle fail ile devlet arasında doğan ceza ilişkisi, bu fiili işleyen sanığın ya da hükümlünün ölümüyle cezaların şahsiliği ilkesi nedeniyle başkası sorumlu tutulamayacağından, düşmektedir. Ölüm, bir vakıa olan suçu ortadan kaldırmayacak, fakat ortada suçtan sorumlu tutulacak kişi olmadığından, devletin suçla birlikte ortaya çıkan cezalandırma sorumluluk ve yetkisini sona erdirecektir.
Ceza Genel Kurulunun istikrar kazanmış kararlarında da açıklandığı üzere, temyiz aşamasında sanığın öldüğüne ilişkin bir iddianın ortaya çıkması ya da Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi vasıtasıyla alınan nüfus kaydında öldüğü bilgisinin yer alması veya sanık adına tebliğnamenin tebliğ edilmesi için çıkarılan evrakın öldüğünden bahisle iade edilmesi gibi durumlarda, ölümün kamu davasının düşmesini gerektiren bir neden olduğu göz önüne alınarak, ölüm nedeniyle düşme kararının temyiz merciince dosya üzerinde yapılan inceleme sırasında verilmesi yerine, ölüm bilgisi nedeniyle diğer yönleri incelenmeyen hükmün bozulmasına karar verilerek, yerel mahkemelerce mahallinde yapılan araştırma sonucunda sanığın öldüğünün kesin olarak saptanmasından sonra düşme kararı verilmesinin sağlanması gerekmektedir.
Gelinen aşamada itiraz olağanüstü kanun yoluna başvurulmasına ilişkin esaslar ve başvuru amaçları ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz tarihinden sonra hükümlünün ölmesi durumunda nasıl bir karar verilmesi gerektiği üzerinde de durulmalıdır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazı kurumu, 1412 sayılı CMUK'da temyize ilişkin hükümler içerisinde düzenlenmişken, 5271 sayılı CMK'da olağanüstü kanun yolları kısmında yer almıştır. 1412 sayılı CMUK’nın 322/4. maddesi; "Ceza dairelerinden birinin kararına karşı Cumhuriyet Başmüddeiumumisi, ilamın kendisine verildiği tarihten otuz gün içinde Ceza Umumi Heyetine itiraz edebilir." biçiminde iken, 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesi; "Yargıtay ceza dairelerinden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, re'sen veya istem üzerine, ilâmın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kuruluna itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz." şeklinde düzenlenmiştir.
Görüldüğü üzere, 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesinde yer alan "lehe itirazda süre aranmayacağına" ilişkin cümle dışında madde metinleri benzerlik arz etmektedir.
05.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun'un 99. maddesiyle, 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesine;
"2- İtiraz üzerine dosya, kararına itiraz edilen daireye gönderilir.
3- Daire, mümkün olan en kısa sürede itirazı inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderir." şeklindeki (2) ve (3) numaralı fıkralar eklenmek suretiyle madde son şeklini almıştır.
Temyiz incelemesi sonucu Yargıtay ilgili Ceza Dairesince hükme ilişkin karar verilmesiyle olağan kanun yolları sona ermektedir. Bu aşamadan sonra ancak 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesi uyarınca olağanüstü kanun yolu olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazı gündeme gelebilecektir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisi, Yargıtay Ceza Daireleri kararlarına karşı başvurulan olağanüstü bir kanun yolu olup bu yetki sadece Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına aittir. Yargıtay Cumhuriyet Savcıları, Yargıtay Kanunu'nun 28. maddesi uyarınca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı adına bu yetkiyi kullanır.
İtiraz, daire kararında gerek maddî ve gerek usul hukukuna aykırı olduğu saptanan hususlara yönelik olabilir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı itiraz yasa yoluna başvurusunu "itirazname" denilen belgeyi düzenleyerek yapar. İtiraz başvurusunda itiraz nedenlerinin açık ve gerekçesiyle birlikte yazılı olarak bildirilmesi gerekir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu, itiraz üzerine incelemeyi dosya üzerinden yapar ve düşme sebebi varsa davanın düşmesine karar verir. İtiraz nedenlerini yerinde görmezse itirazı reddeder, yerinde görürse, kararı ıslah eder. İtirazın reddedilmesi hâlinde Ceza Dairesinin kararı konusunda bir karar vermesi gerekmez (... Centel, Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Basım Yayım Dağıtım, 19. Bası, ... 2020, ....956).
5271 sayılı CMK’nın olağanüstü yasa yolları bölümünde yer alıp 308. maddesinde düzenlenen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazının, Özel Ceza Daire kararlarındaki hukuka aykırılıkların, Ceza Genel Kurulu tarafından giderilmesini isteme ve bu yolla içtihat birliğini sağlama işlevi de bulunmaktadır. Kanun yollarının ortak amacı, temyiz edilen kararların hukuka ve maddi gerçeğe uygunluğunun denetlenmesi olup Yargıtay Ceza Dairelerinin temyiz incelemesi sonucunda verdikleri kararların da, temyiz incelemesinin kapsamı gözetilerek gerek maddi gerekse muhakeme hukukuna aykırı olduğu gerekçesiyle itiraz kanun yoluna başvurulabileceğinde bir tereddüt bulunmamaktadır.
Bununla birlikte, kanun yolu davası açabilmek için korunan hukuki yararın ihlâl edilmiş olması gerekir. Kanun yolu başvurusunun temel şartlarından biri karardan zarar görme şartıdır (Feridun Yenisey, ... Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin Yayıncılık, 9. Baskı, ..., 2021, ....894-899). Olağanüstü kanun yollarının genel amacı, kesin hükmün otoritesinin ancak çok ciddi boyutta hukuka aykırılıkların bulunması hâlinde hukuk düzenince kabul görmeyerek ortadan kaldırılmasıdır. Yargısal kararın güvenirliği ve hukuki kesinlik ilkeleri de dikkate alındığında, ancak hukuki yararın bulunması kaydıyla olağanüstü kanun yollarına başvurulabileceği kabul edilmelidir.
Bu açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde;
Sanık ...'ın çocuğun basit cinsel istismarı suçundan cezalandırılması istemiyle açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, sanığın sarkıntılık düzeyinde kalan çocuğun basit istismarı suçundan mahkûmiyetine karar verildiği, ... Bölge Adliye Mahkemesi 17. Ceza Dairesince duruşma açılarak yapılan yargılama sonucunda, 14.06.2017 tarih ve 686-1270 sayı ile ... 10. Ağır Ceza Mahkemesinin hükmü kaldırılarak sanığın zincirleme biçimde çocuğun basit cinsel istismarı suçundan mahkûmiyet hükmü kurulduğu, Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince 30.10.2018 tarih ve 6375-6318 sayı ile onanmasına karar verildiği, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının ise 05.12.2018 tarih ve 52278 sayı ile, sanığın eyleminin sanığın eyleminin sarkıntılık düzeyinde kalan çocuğun basit cinsel istismarı suçunu oluşturduğu ve sanık hakkında TCK'nın 43. maddesinin uygulanmaması gerektiği görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurulmasından sonra güncel nüfus kaydına göre sanığın 23.10.2020 tarihinde öldüğü anlaşılan olayda;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının konusu, hakkında çocuğun basit cinsel istismarı suçundan verilen mahkûmiyet hükmü Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleşen ve itiraz sırasında hayatta olan sanığın eyleminin sarkıntılık düzeyinde kalan çocuğun basit cinsel istismarı suçunu oluşturduğu ve hakkında TCK'nın 43. maddesinin uygulanma koşullarının oluşup oluşmadığı olup bu itibarla sanığa atılı onanmak suretiyle kesinleşen suçun unsurları itibarıyla oluşmadığı yönünde hükmün hukuka uygunluğunun denetlenmesi ve bu yolla içtihat birliğinin sağlanması amacını taşımakla birlikte, sanığın, itiraz tarihinden sonra ölmesi nedeniyle ceza mahkûmiyeti ve mahkûmiyete bağlı tüm sonuçlar ortadan kalkmış bulunacağından mahkûmiyet kararından zarar görme şartının gerçekleşmesi artık söz konusu olmadığı gibi sadece sanık açısından sonuç doğuracak olan hükmün, maddi ceza hukuku veya muhakeme hukukuna uygun olup olmadığının denetlenmesinde de hukuki bir yarar kalmadığı anlaşıldığından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının konusunun kalmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Ulaşılan bu sonuç karşısında asıl uyuşmazlık konusu değerlendirilmemiştir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 12.04.2022 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.