Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2018/197 Esas 2022/281 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2018/197
Karar No: 2022/281
Karar Tarihi: 19.04.2022

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2018/197 Esas 2022/281 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2018/197 E.  ,  2022/281 K.

    "İçtihat Metni"

    Yargıtay Dairesi : (Kapatılan) 16. Ceza Dairesi
    Mahkemesi :Asliye Ceza
    Sayısı : 275-642
    Cumhurbaşkanına hakaret suçundan sanık ...’nın TCK’nın 299/1, 299/2, 43/1 ve 53. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna, ilişkin ... 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 16.10.2015 tarihli ve 427-541 sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesince 27.05.2016 tarih ve 2380-3415 sayı ile;
    “1- Psikolojik sorunları nedeniyle tedavi gördüğünü, ilaç kullandığını ve buna dair raporunun bulunduğunu beyan eden sanığın; savunmasının doğrulunun tespiti bakımından, akıl sağlığı hususunda rapor alınması ve sonucuna göre hukukî durumunun tayin ve takdir edilmesi gerektiği gözetilmeden eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
    2- Kabul ve uygulamaya göre de;
    TCK'nın 53. maddesinde düzenlenen hak yoksunluklarının uygulanması bakımından, Anayasa Mahkemesi'nin 24.11.2015 tarihli ve 29542 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarihli ve 140-85 sayılı iptal kararının gözetilmemesi” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
    Bozmaya uyan ... 1. Asliye Ceza Mahkemesince 30.11.2016 tarih ve 501-1107 sayı ile sanığın ilk hüküm gibi cezalandırılmasına karar verilmesi üzerine hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi sonucu dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesince 25.04.2017 tarih ve 849-3836 sayı ile;
    “1- Sanık tarafından olay günü paylaşılan mesajlardan sadece saat 14:28 deki mesajda hakaret suçunun unsurlarının bulunduğu diğer mesajların Cumhurbaşkanına hakareti içermediği, dolayısıyla TCK'nın 43. maddesinin uygulanma koşulları bulunmadığı gözetilmeden, yazılı şekilde kabul ve uygulama ile sanık hakkında fazla ceza tayini,
    2-Kabul ve uygulamaya göre de;
    Temel cezanın belirlenmesinde TCK'nın 61/1. maddesinde gösterilen ölçütler nazara alınmak suretiyle, TCK'nın 3/1. maddesi uyarınca işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı olacak şekilde, suçun işleniş biçimi, işlendiği yer ve zaman, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı göz önünde bulundurularak alt ve üst sınırlar arasında hakkaniyete uygun bir ceza tayin olunması gerektiği gözetilmeden, bu ölçütlere uymayacak şekilde alt sınırdan fazla uzaklaşılmak suretiyle yazılı şekilde fazla ceza tayini" isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
    ... 1. Asliye Ceza Mahkemesi ise 23.10.2017 tarih ve 275-642 sayı ile;
    “...mesajların tamamında hakaret suçunun unsurlarının gerçekleştiği, ayrıca Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı için ‘çakal’, ‘insan olmayan, zavallı, kanun tanımaz, vatanı, milleti bayrağı tanımaz, vatanı bölücülere peşkeş çeken kişi’ olarak ithamda bulunulduğundan, gerek sanığın kastının yoğunluğu, gerekse hakaret içeren sözcüklerin manası dikkate alınarak...” şeklindeki gerekçesiyle bozmaya direnerek sanığın mahkûmiyetine karar vermiştir.
    Bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 22.01.2018 tarihli ve 2890 sayılı "onama" istekli tebliğnamesiyle dosya 6763 sayılı Kanun'un 36. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK'nın 307. maddesi uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesince 13.03.2018 tarih ve 552-675 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
    1- Sanık hakkında TCK'nın 299/1. maddesinde düzenlenen ve 1 yıldan 4 yıla kadar hapis cezası öngören Cumhurbaşkanına hakaret suçundan hüküm kurulurken temel hapis cezasının 2 yıl olarak tayin edilmesinin isabetli olup olmadığının,
    2- Zincirleme suç hükümlerinin uygulanması koşullarının bulunup bulunmadığının,
    Belirlenmesine ilişkindir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    Emniyet Genel Müdürlüğü Daire Başkanlığı ... Emniyet Müdürlüğü ...@egm.gov.tr adresine, sanığa ait ... numaralı telefon hattından 21.03.2015 tarihinde;
    Saat 18.39'da “Bu ülke ...'ın bölücüleri terörüzlere vermek için mi bunca şehitlerimiz can verip toprağa düştüler”,
    Saat 12:21 sıralarında “Bölücü hırsız vatanını satan Ak Parti'den uzak durun insan olmayan ...”,
    Saat 12:43 sıralarında “Vatanını bayrağını milletini adaletini tanımayan ...'a hizmet etmeyin”,
    Saat 14:27 sıralarında “Bu ülkede ... çakalına yer yok” şeklinde hakaret içerikli mesajlar gönderildiği;
    ... Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü'nün 21.05.2015 tarihli ve 2626-33235 sayılı “Olur” yazısının gönderildiği,
    ... Dr. Ekrem Tok Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesinin sanık hakkında düzenlenen 28.10.2016 tarihli ve 67971284/160018429/21302 sayılı ... kurulu raporunun "Müsnet suça karşı suç tarihinde davranışlarını yönlendirme yeteneğini kısmen ve ileri derecede etkileyecek akıl hastalığı yoktur, cezai ehliyeti tamdır. TCK'nın 32/1 ve 32/2 maddelerinden yararlanamaz" şeklinde olduğu,
    Anlaşılmaktadır.
    Sanık aşamalarda; “Ben Ak Partiye oy vermiş bir insanım, psikolojik tedavi görüyorum, dört aydır gitmiyorum, bakmakta olduğum iki çocuğum var, doktor beni hastaneye yatıracak diye tedaviye gitmiyorum, tutanakta belirtilen mesajları ben attım, mesajları attığım gün haberleri seyrettim, Bakanların hırsızlık yaptığından bahsediyordu, Recep Tayyip ...'da bakanlara arka çıktığı için kızdım, mesajı attım, pişmanım” şeklinde savunma yapmıştır.
    Uyuşmazlığın esasını oluşturan kanuni düzenlemelerin açıklanması gerekmektedir.
    765 sayılı mülga TCK’nın 158. maddesinde düzenlenen, Cumhurbaşkanına hakaret suçunun öğeleri ve bu doğrultuda genel, bu suç açısından da özel bir hukuka uygunluk nedenini oluşturan eleştiri hakkı üzerinde durulmalıdır.
    Doğal haklardan kabul edilen ifade hürriyeti, çoğulcu demokrasilerde, vazgeçilemez ve devredilemez bir niteliğe sahiptir. Öğretide değişik tanımlara rastlanmakla birlikte, genel bir kabulle ifade/düşünce hürriyeti, insanın özgürce fikirler edinebilme, edindiği fikir ve kanaatlerinden dolayı kınanmama, bunları meşru yöntemlerle dışa vurabilme imkân ve özgürlüğüdür. Demokrasinin “olmazsa olmaz şartı” olan ifade hürriyeti, birçok hak ve özgürlüğün temeli, kişisel ve toplumsal gelişmenin de kaynağıdır.
    İşte bu özelliğinden dolayı ifade hürriyeti, temel hak ve hürriyetler kapsamında değerlendirilerek, birçok uluslararası belgeye konu olmuş, T.C. Anayasası’nda da ayrıntılı düzenlemelere tabi tutulmuştur.
    Bu bağlamda;
    İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin
    19. maddesinde;
    “Herkesin görüş ve anlatım özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak, karışmasız görüş edinme ve herhangi bir yoldan ve hangi ülkede olursa olsun bilgi ve düşünceleri arama, alma ve yayma özgürlüğünü içerir”,
    İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nin;
    10. maddesinin 1. fıkrasında;
    “Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir”
    Hükümlerine yer verilmiş,
    Anayasa’nın;
    25. maddesinde düşünce ve kanaat hürriyeti başlığı altında;
    “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne amaçla olursa olsun kimse düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz. Düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz”,
    26. maddesinde, İHAS’nin 10. maddesinin 1. fıkrasındaki düzenlemeye benzer şekilde;
    “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir”,
    Hükümleri yer almış,
    Ancak, ifade hürriyetinin sonsuz ve sınırsız olmadığı, kısıtlı da olsa sınırlandırılmasının gerekeceği, uluslararası ve ulusal alanda normlara konu edilmiştir.
    Bu cümleden olarak uluslararası alanda;
    İHAS’nin;
    10. maddesinin 2. fıkrasında,
    “Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda, gerekli tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, nizamın sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlâkın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı merasime, koşullara, sınırlamalara veya yaptırımlara bağlanabilir”,
    17. maddesinde ise;
    “Bu sözleşme hükümlerinden hiçbiri, bir devlete, topluluğa veya kişiye, Sözleşme’de tanınan hak ve özgürlüklerin yok edilmesine veya burada öngörüldüğünden daha geniş ölçüde sınırlamalara uğratılmasına yönelik bir etkinliğe girişme ya da eylemde bulunma hakkını sağlar biçimde yorumlanamaz”
    Şekline düzenlemeler yapılmış,
    Ulusal alanda ise Anayasa’nın;
    2. maddesinde;
    “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve ... anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir”,
    13. maddesinde;
    “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz”,
    14. maddesinde;
    “Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.
    Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz.
    Bu hükümlere aykırı faaliyette bulunanlar hakkında uygulanacak müeyyideler, kanunla düzenlenir”,
    26. maddesinin 2 ve devamı fıkralarında ise;
    “Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.
    Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek kaydıyla, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz.
    Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir”
    Hükümlerine yer verilmiştir.
    Anayasa’nın 2, 13, 14 ve 26/2. maddeleri ile İHAS’nin 10/2 ve 17. maddeleri birlikte değerlendirildiğinde; hürriyetlerin demokratik bir toplumda, zorunlu tedbirler niteliğinde olarak; ulusal güvenlik, toprak bütünlüğü, kamu güvenliği ve düzeninin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlâkın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli kalması gereken haberlerin yayılmasına engel olunması veya yargı gücünün otorite veya tarafsızlığının korunması için kanunla öngörülen bazı biçim koşullarına, sınırlama ve yaptırımlara tabi tutulacağı anlaşılmaktadır. Ancak, ifade özgürlüğünün sınırlandırılmasına ilişkin düzenlemelerin dar yorumlanması gerektiği, sınırlandırma için, önemli bir toplumsal ihtiyaç veya zorunluluğun bulunması, bu sınırlandırmanın meşru bir amacı gerçekleştirmek için yapılması, sınırlandırmada aşırıya gidilmemesi ve her halükârda gelişimi zedelemeyecek ölçüde yapılması görüşü genel bir kabul görmüştür.
    Sınırlama veya müdahale için; yasal bir düzenleme, sınırlamanın meşru bir amacı, fıkrada sayılan sınırlama nedenlerinin bulunması, sınırlamanın meşru amaçla orantılı ve önlemin demokratik toplum bakımından “zorunlu” olması gerekmektedir.
    İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne göre;
    “Sınırlama için belli bir sınırlama nedeninin varlığı yeterli olmayıp, aynı zamanda demokratik bir toplum bakımından zorunluluk bulunmalıdır. Zorunluluk, ölçüsüz bir sınırlamaya olanak tanımaz. Üye devletlere sınırlamada bir takdir alanı tanınmakla birlikte, ifade özgürlüğünün önemi nedeniyle devletler üzerindeki denetim sıkı olmalı, sınırlandırma zorunluluğu inandırıcı bulunmalıdır. Dolayısıyla, sınırlamalar dar ve sınırlayıcı bir ölçüde yorumlanmalıdır. ‘Kamu düzeni’ genel hükmünde düşünülebilecek sınırlama nedenleri, genel çıkarların, yargı gücünün otorite ve yansızlığının ve başkalarının ünü ya da haklarının korunması amacıyla sınırlamaya konu olabilir.
    Anılan önlemin izlenen meşru amaçla sınırlı olması şeklinde ifade edilen ölçülülük ilkesi, demokratik bir rejimin dayandığı ‘değerler’, (çoğulcu, hoşgörülü, hukuka ve bireysel özgürlüklere saygılı) öne çıkarılarak titiz ve derinleştirilmiş bir denetime tâbi tutulmalıdır” (Prof. Dr. İ.Özden Kaboğlu; İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nde İfade Özgürlüğü, sh. 111 ve 112.),
    “Demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden birini ve toplumun ilerlemesi ve bireyin özgüveni için gerekli temel şartlardan birini teşkil eden ifade hürriyeti, sadece kabul gören veya zararsız veya kayıtsızlık içeren bilgiler veya fikirler için değil aynı zamanda kırıcı, şok edici veya rahatsız edici olanlar için de geçerlidir. Bunlar demokratik bir toplumun olmazsa olmaz tölerans ve hoşgörünün gerekleridir” (Prof. Dr. D.Tezcan, Yrd. Doç. Dr. M. R. Erdem, Yrd.Doç.Dr.O.Sancaktar, Türkiyenin İnsan Hakları Sorunu, 2.Baskı, sh.462.).
    Günümüz özgürlükçü demokrasilerinde, istisnaları dışında, geniş bir yelpazeyle düşünceyi açıklama korunmakta ve ifade hürriyeti kapsamında değerlendirilmek suretiyle özgürlüğün sağladığı haklardan en geniş şekilde yararlandırılmaktadır.
    Ne var ki; iftira, küfür, onur, şeref ve saygınlığı zedeleyici söz ve beyanlar, müstehcen içerikli söz, yazı, resim ve açıklamalar, savaş kışkırtıcılığı, hukuk düzenini cebir yoluyla değiştirmeye yönelen, nefret, ayrımcılık, düşmanlık ve şiddet yaratmaya yönelik bulunan ifadeler ise düşünce özgürlüğü bağlamında hukuki koruma görmemekte, suç sayılmak suretiyle cezai yaptırımlara bağlanmaktadır.
    Bu kapsamda, Cumhurbaşkanına hakaret ve sövme fiillerini yaptırıma bağlayan 765 sayılı mülga TCK’nın 158 ve aynı eylemleri yaptırıma bağlayan 5237 sayılı TCK’nın 299. maddeleri incelendiğinde;
    765 sayılı mülga TCK’nın 158. maddesinde “Reisicumhura muvacehesinde hakaret ve sövme fiillerini işleyenler... cezalandırılır.
    Hakaret ve sövme Reisicumhurun gıyabında vaki olmuş ise faili, bir seneden üç seneye kadar hapis olunur. Reisicumhurun ismi sarahaten zikredilmeyerek ima veya telmih suretiyle vaki olsa bile mahiyeti itibariyle Reisicumhura matufiyetinde tereddüt edilmeyecek derecede karineler varsa tecavüz sarahaten vuku bulmuş addolunur” hükmüne yer verilmiş,
    Aynı fiiller 5237 sayılı TCK’da hakaret ve sövme ayrımının kaldırılması nedeniyle, Cumhurbaşkanına hakaret suçlarını yaptırıma bağlayan 299. maddesinde,
    “(1) Cumhurbaşkanına hakaret eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
    (2) Suçun alenen işlenmesi hâlinde, verilecek ceza altıda biri oranında artırılır” şeklinde düzenleme yapılmıştır.
    Her iki maddedeki suçun maddi unsuru, “hakaret ve sövme” teşkil edecek herhangi bir harekettir. Söz konusu hareketler söz, yazı, resim, işaret veya benzeri vasıtalarla gerçekleştirebilir, ancak hakaret ve sövme içeren bu eylemlerin Cumhurbaşkanına matufiyeti şarttır. Maddedeki hakaret ve sövme terimleri 765 sayılı mülga TCK’nın 480 ve 482, 5237 sayılı TCK’nın 125. maddelerine göre belirlenecektir.
    Bu suçla Cumhurbaşkanlığının fonksiyonları değil Cumhurbaşkanının şeref varlığı korunmaktadır. Genel hakaret ve sövme suçlarında olduğu gibi Cumhurbaşkanına hakaret ve sövme suçunun oluşması için de; onun sosyal değeri konusunda kendisinin veya toplumun sahip olduğu düşünce ve duyguları sarsıcı fiil veya sıfatlar isnat veya izafe edilmelidir. Ne tür hareketlerin şeref ve itibarı ihlal edici olduğu, toplumda hâkim olan ortalama düşünüş ve anlayışa göre belirlenmelidir, bunu tayinde ölçü bireyin özel duyarlılığı değildir, bu itibarla basit bir saygısızlık hakaret ve sövme olarak nitelendirilemez. (Erman S.Hakaret ve Sövme Suçları, s.80 vd.)
    Suçun işlenmesi için genel kast yeterlidir, failde siyasi veya Devlet Başkanlığı sıfat ve görevi ile ilgili saik aranmasına gerek bulunmamaktadır.
    Bir eylemin hukuk düzeni tarafından cezalandırılması ancak onu hukuka uygun kılan diğer bir anlatımla hukuka aykırılığı ortadan kaldıran bir nedenin bulunmamasına bağlıdır. Bu kapsamda, basın yoluyla işlenen suçlarda hukuka uygunluk nedeni oluşturan haber verme ve eleştiri hakkı üzerinde de durulmasında yarar bulunmaktadır. Temelini Anayasa'nın 28 ve devamı maddelerinden alan haber verme ve eleştirme hakkının kabulü için, açıklama veya eleştiriye konu olan haberin gerçek ve güncel olması, açıklanmasında kamu ilgi ve yararının bulunması, açıklanış şekliyle konusu arasında düşünsel bir bağ bulunması gerekir. Düşünce özgürlüğü ve dolayısıyla eleştiri, demokratik toplumlarda vazgeçilmez bir haktır. Toplumun ilerlemesi ve yararı için zorunludur. İfade özgürlüğü sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız veya ilgilenilmeye değmez görülen haber ve düşünceler için değil, devletin veya nüfusun bir bölümünün aleyhinde olan, onları rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanır. Bu demokratik toplum düzeninin ve çoğulculuğun gereğidir. Eleştiri de kaynağını bu özgürlükten alır, eleştirinin doğasından kaynaklanan sertlik suç oluşturmaz, eleştiri övgü olmadığına göre, sert, kırıcı ve incitici olması da doğaldır.
    Ancak, eleştiri hak ve görevi kötüye kullanılmamalı, yazıda küçültücü, incitici, abartılı sözlerden kaçınılmalıdır. Sayılan öğelerden birisinin olmaması hâlinde, haber verme ve eleştiri hakkından söz edilemeyecek, eylem hukuka aykırı olacaktır.
    Bu kapsamda, Devletin birliğini temsil eden Cumhurbaşkanlığı makamının da diğer anayasal ve yasal kurumlar gibi eleştiriye açık olması doğaldır.
    Gelinen noktada temel cezanın belirlenmesine ilişkin ilkelerden de bahsedilmesi gerekmektedir.
    TCK’nın 61/1. maddesinde;
    “(1) Hâkim, somut olayda;
    a) Suçun işleniş biçimini,
    b) Suçun işlenmesinde kullanılan araçları,
    c) Suçun işlendiği zaman ve yeri,
    d) Suçun konusunun önem ve değerini,
    e) Meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını,
    f) Failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını,
    g) Failin güttüğü amaç ve saiki,
    Göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler” şeklinde düzenlenmiştir.
    TCK’nın “... ve Kanun Önünde Eşitlik İlkesi” başlıklı 3. maddesinin 1. fıkrasındaki, “Suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur” biçimindeki hüküm ile de, işlenen fiil ile hükmolunan ceza ve güvenlik tedbirleri arasında orantı bulunması gerektiği vurgulanmıştır.
    Kanun koyucu, cezaların kişiselleştirilmesinin sağlanması bakımından hâkime, olayın özelliği ve işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı bir şekilde gerekçesini göstererek iki sınır arasında temel cezayı belirleme yetki ve görevi yüklemiştir. Hâkimin temel cezayı belirlerken dayandığı gerekçe, TCK’nın 61/1. maddesine uygun olarak, suçun işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araçlar, işlendiği zaman ve yer, suç konusunun önem ve değeri, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığı, failin güttüğü amaç ve saiki ile ilgili, dosyaya yansıyan bilgi ve belgelerin isabetle değerlendirildiğini gösterir biçimde kanuni ve yeterli olmalıdır.
    Öte yandan; TCK'nın 43/1. maddesi düzenlemesinden anlaşılacağı üzere, zincirleme suç hükümlerinin uygulandığı hâllerde aslında işlenmiş birden fazla suç olmasına karşın, fail bu suçların her birinden ayrı ayrı cezalandırılmamakta, buna karşın bir suçtan verilen ceza belirli bir miktarda arttırılmaktadır.
    5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 43/1. maddesinde düzenlenen zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için;
    a) Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi,
    b) İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,
    c) Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.
    765 sayılı TCK’da yer alan “muhtelif zamanlarda vaki olsa bile” ifadesi karşısında, aynı suç işleme kararı altında birden fazla suçun aynı zamanda işlenmesi durumunda diğer şartların da varlığı hâlinde zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi mümkündür. Nitekim, 765 sayılı TCK’nın yürürlüğü zamanında bu husus yargısal kararlarla kabul edilmiş ve uygulama bu doğrultuda yerleşmiştir.
    5237 sayılı TCK'nın 43/1. maddesinde bulunan, “değişik zamanlarda” ifadesinin açıklığı karşısında, zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için suçların farklı zamanlarda işlenmesi gerektiği konusunda öğreti ve uygulamada tam bir görüş birliği bulunmaktadır. Bunun sonucu olarak, aynı mağdura, aynı zamanda, aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda tek suçun oluşacağı kabul edilmiştir. Bu hâlde zincirleme suç hükümleri uygulanarak artırım yapılamayacak, ancak bu husus TCK’nın 61. maddesi uyarınca temel cezanın belirlenmesinde gözönüne alınabilecektir.
    Ayrıca, Kanun'da “aynı zaman” ve “değişik zaman” kavramları konusunda bir açıklık bulunmadığından ve önceden kesin saptamaların yapılması da mümkün olmadığından, bu husus her somut olayın özelliği göz önüne alınarak değerlendirilmeli ve eylemlerin “değişik zamanlarda” işlenip işlenmediği belirlenmelidir.
    Aynı suç 5237 sayılı TCK’nın 43. maddesinde; “Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır.” denilmek suretiyle açıklığa kavuşturulmuştur. Öğretide de “aynı suçtan anlaşılması gerekenin, aynı suç tipi olduğu”, kanunda düzenlenen suçların ismi aynı ise aynı suçtan söz edileceği, suçun ismi farklı ise artık aynı suçtan bahsedilemeyeceği kabul edilmektedir. Buna göre suçların ismi aynı ise aynı suçtan söz etmek mümkün iken, suçun ismi değiştiğinde artık aynı suçtan bahsetmek mümkün değildir. Örneğin dolandırıcılık ile nitelikli dolandırıcılık eylemleri aynı suç sayılır iken, dolandırıcılık ile güveni kötüye kullanma, hırsızlık ile dolandırıcılık, hırsızlık ile suç eşyasını satın alma aynı suç kavramı içerisinde değerlendirilemeyecektir. Aynı suç kavramına, suçun teşebbüs aşamasında kalmış hâli de dahildir. Zincirleme suç oluşturan eylemlerden bir kısmı tamamlanmış, bir kısmı da teşebbüs aşamasında kalmış olsa bile, işlenen suçların isimleri değişmediği sürece, aynı suç sayılacaktır (Nevzat Toroslu, Ceza Hukuku Genel Kısım, Savaş Yayınevi, 18. Baskı, ..., 2012. s. 339; ... Yaşar - ... Tahsin Gökcan-... Artuç, Türk Ceza Kanunu, 1. Cilt, ..., 2014, s. 1241-1242; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümleri, 8. bası, ..., 2015, s. 492-493; Türkan Sancar Yalçın, Yeni Türk Ceza Kanununda “Zincirleme Suç”, TBB Dergisi, sayı 70, Mayıs/Haziran 2007, s. 253.).
    Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konuları birlikte değerlendirildiğinde;
    ... Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü'nün 21.05.2015 tarihli ve 2626-33235 sayılı “Olur” yazısı ile hakkında kovuşturma izni verilen sanığın, Emniyet Genel Müdürlüğü Daire Başkanlığı ... Emniyet Müdürlüğü ...@egm.gov.tr adresine kendisine ait ... numaralı telefon hattından 21.03.2015 tarihinde; saat 18.39'da “Bu ülke ...'ın bölücüleri terörüzlere vermek için mi bunca şehitlerimiz can verip toprağa düştüler”, saat 12:21 sıralarında “Bölücü hırsız vatanını satan Ak Parti'den uzak durun insan olmayan ...”, saat 12:43 sıralarında “Vatanını bayrağını milletini adaletini tanımayan ...'a hizmet etmeyin”, saat 14.27 sıralarında “Bu ülkede ... çakalına yer yok” şeklinde hakaret içerikli mesajlar gönderildiği;
    Demokratik bir toplumda kişilere, siyasetçileri, hükûmet mensuplarını ve kamu görevlilerini eleştirme ve onlar hakkında yorum yapma hakkı tanınmış olduğu, seçmenlerini temsil eden, onların taleplerini, endişelerini ve düşüncelerini politik alana aktaran ve çıkarlarını savunan, seçilmiş kimseler için ifade özgürlüğünün özellikle değerli olduğu, bu sebeple müdahale eğer bir siyasetçinin ifade özgürlüğüne yönelik ise başvuruların çok daha sıkı bir denetimden geçirilmesi gerektiği ancak sanığın “Bu ülkede ... çakalına yer yok” şeklindeki mesajında yer alan “Çakal” ibaresinin mağdurun onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyuta ulaştığı ve atılı Cumhurbaşkanına hakaret suçundan cezalandırılmasının isabetli olduğu ancak suçun niteliği de dikkate alındığında meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı; Cumhurbaşkanına hakaret suçu bakımından üst sınırdan ceza tayini için temel cezanın alt sınırdan fazlaca uzaklaşılarak belirlenmesinin oluşa ve dosya kapsamına uygun, ..., hak ve nasafet kuralları ile orantılılık ilkesiyle bağdaşacak şekilde isabetli olmadığı ve ayrıca diğer mesajların kaba ve rahatsız edici sözler olmakla birlikte suç oluşturmayacağından sanık hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanamayacağına karar verilmelidir.
    Bu itibarla usul ve yasaya Yerel Mahkeme direnme hükmünün Cumhurbaşkanına hakaret suçundan hüküm kurulurken temel hapis cezasının 2 yıl olarak tayin edilmesinin isabetli olmadığı ve zincirleme suç hükümlerinin uygulanması koşullarının bulunmadığı gerekçeleriyle bozulmasına karar verilmelidir.
    Birinci uyuşmazlık bakımından çoğunluk görüşüne katılmayan iki Ceza Genel Kurulu Üyesi; "Cumhurbaşkanına hakaret suçundan hüküm kurulurken temel hapis cezasının 2 yıl olarak tayin edilmesinin isabetli olduğu" düşünceleriyle,
    İkinci uyuşmazlık bakımından çoğunluk görüşüne katılmayan bir Ceza Genel Kurulu Üyesi; "Zincirleme suç hükümlerinin uygulanması koşullarının bulunduğu" görüşüyle,
    Karşı oy kullanmışlardır.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- ... 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 23.10.2017 tarihli ve 275-642 sayılı direnme kararına konu hükmünün; sanık hakkında TCK'nın 299/1. maddesinde düzenlenen ve 1 yıldan 4 yıla kadar hapis cezası öngören Cumhurbaşkanına hakaret suçundan hüküm kurulurken temel hapis cezasının 2 yıl olarak tayin edilmesinin isabetli olmadığı ve zincirleme suç hükümlerinin uygulanması koşullarının bulunmadığı isabetsizliklerinden BOZULMASINA,
    2- Dosyanın, mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 19.04.2022 tarihinde yapılan müzakerede her iki uyuşmazlık bakımından oy çokluğuyla karar verildi.

    Hemen Ara