Esas No: 2021/82
Karar No: 2022/289
Karar Tarihi: 21.04.2022
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2021/82 Esas 2022/289 Karar Sayılı İlamı
Ceza Genel Kurulu 2021/82 E. , 2022/289 K."İçtihat Metni"
Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi
Sanık ...'nın kasten öldürme suçundan TCK'nın 81/1, 62/1, 53, 54, 63. maddeleri uyarınca 25 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, mahsuba ve müsadereye ilişkin ... 4. Ağır Ceza Mahkemesince kurulan 25.09.2014 tarihli ve 546-472 sayılı resen temyize tabi olan hükmün, sanık müdafisi ile katılanlar vekili tarafından da temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 07.03.2017 tarih ve 416-676 sayı ile;
"...Oluşa ve dosya kapsamına göre; aynı köyde ikamet eden sanıkla maktulün arasında, sanığın akrabası olan tanık ... ile sanık arasında meydana gelen bir olayda maktulün, tanık ...in yanında yer alması nedeniyle anlaşmazlık bulunduğu, olay günü maktul tarafından takip edildiğini anlayan sanığın yanına av tüfeğini aldığı, saat 11:00 sıralarında sanığın yoluna çıkan maktulün üzerindeki tabancayı ona doğrulttuğu, bu sırada aracının içinden av tüfeğiyle üç kez ateş eden sanığın maktulü sol çene, sağ göğüs ve sırt bölgelerinden yaralayarak aracıyla olay yerini terkettiği, yaklaşık yarım saat sonra kendisini durduran ve uygulama yapmakta olan kolluk görevlilerine kendisine silah doğrultan maktule ateş ettiğini söylediği, olay günü saat 21.00’de düzenlenen muhafaza altına alma tutanağına göre tanık ...ın maktule ait olduğunu söylediği tabancayı teslim ettiği, tanığın bu silahın kendisine, maktulün kaldırıldığı hastanede tanık ... tarafından verildiğini söylediği, aynı gün beyanı alınan ve maktulün akrabası olan tanık ...’un maktulün yaralandığını haber alınca olay yerine gittiğini, yerde gördüğü tabancayı aldıktan sonra maktulü hastaneye götürdüklerini, burada silahı akrabası olan ...a verdiğini beyan ettiği, ...’la birlikte olay yerine giden kardeşi ...’un da onu doğrulayarak Durmuş’un, maktulün yanında yerde olan tabancayı aldığını ifade ettiği olayda, sanığın kendisine yönelmiş, gerçekleşen ve tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anki hal ve şartlara göre, saldırıyla orantılı bir şekilde defetme zorunluluğunda bulunmasına rağmen, meşru müdafaa sınırını mazur görülebilecek bir heyecan, korku ve telaşla aştığı anlaşıldığı halde, TCK’nun 27/2 ve CMK’nun 223/3-c maddeleri uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi yerine, yazılı şekilde delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek, TCK’nun 81, 62. maddeleri uyarınca mahkumiyet kurulması,..." isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
... 4. Ağır Ceza Mahkemesi ise 08.06.2017 tarih ve 203-244 sayı ile bozmaya direnerek sanığın önceki hüküm gibi mahkûmiyetine karar vermiştir.
Direnme kararına konu ve resen temyize tabi olan mahkûmiyet hükmünün sanık müdafi ile katılanlar vekili tarafından da temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 20.07.2018 tarih ve 41674 sayılı "bozma" istemli tebliğnamesiyle dosya, 6763 sayılı Kanun'un 36. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK'nın 307. maddesi uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Diaresince 11.01.2021 tarih ve 3960-33 sayı ile direnme kararının yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık ...’nın maktul ...’ya karşı gerçekleştirdiği eylem nedeniyle kurulan mahkûmiyet hükmünün, Özel Dairece sanığın eylemini o anki saldırıyı def etmek için meşru savunma sınırını mazur görülebilecek panik, korku ve heyecanla aştığı gözetilerek ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiğinden bahisle bozulmasının isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de; Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle, direnme hükmü kurulmadan önce usulüne uygun olarak Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşünün alınıp alınmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık ... hakkında meşru savunma şartları altında işlenen kasten öldürme suçundan açılan kamu davasında sanığın eyleminin kasten öldürme suçunu oluşturduğu kabul edilerek sanığın TCK’nın 81/1 ve 62/1, 53, 54 ve 63. maddeleri uyarınca 25 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, mahsuba ve müsadereye ilişkin ... 4. Ağır Ceza Mahkemesince 25.09.2014 tarih ve 546 – 472 sayı ile kurulan ve resen temyize tabi olan hükmün, sanık müdafisi ve katılanlar vekilince temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 07.03.2017 tarih ve 416 - 676 sayı ile;
"...Sanığın kendisine yönelmiş, gerçekleşen ve tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anki hal ve şartlara göre, saldırıyla orantılı bir şekilde defetme zorunluluğunda bulunmasına rağmen, meşru müdafaa sınırını mazur görülebilecek bir heyecan, korku ve telaşla aştığı anlaşıldığı halde, TCK’nun 27/2 ve CMK’nun 223/3-c maddeleri uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi yerine, yazılı şekilde delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek, TCK’nun 81, 62. maddeleri uyarınca mahkumiyet kurulması..." isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bozma üzerine Yerel Mahkemece yargılamanın 08.06.2017 tarihli 1. oturumunda, hazır bulunan sanığın yüzüne karşı bozma ilamı okunarak Cumhuriyet savcısı ile katılanlar vekilinden de bozmaya karşı diyeceklerinin sorulduğu, sanığın bozma ilamına uyulmasını, katılanlar vekili ile Cumhuriyet savcısının bozma ilamına karşı direnilmesini talep ettikleri, Cumhuriyet savcısının “Usul ve yasaya uygun olması nedeni ile mahkemenin önceki kararında direnilmesi kamu adına talep ve mütalaa olunur.” şeklinde beyanda bulunduğu ancak Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşü sorulmadan ve hazır bulunan sanık müdafisine esasa ilişkin savunma yapma imkânı tanınmadan sanığa son sözü sorularak yargılamaya son verilip direnme kararına konu hükmün kurulduğu,
Anlaşılmaktadır.
Ceza muhakemesinin amacı olan somut gerçeğin ortaya çıkarılması için delillerin duruşmada ortaya konulmasından sonra, bu delillerden sonuç çıkarma, yani tartışma safhası başlamaktadır. Böylece ortaya konulan delillerle ilgili taraflara 5271 sayılı CMK'nın 216/1. maddesinde belirtilen sıraya göre söz hakkı verilecek ve tartışma imkânı sağlanacaktır.
Delillerin tartışılmasında hazır bulunan taraflardan kimin hangi sıra ile söz alacağı, cevap haklarını nasıl kullanacakları ve duruşmanın en son kimin sözü ile bitirileceğine ilişkin CMK'nın "Delillerin tartışılması" başlıklı 216. maddesi;
“1) Ortaya konulan delillerle ilgili tartışmada söz, sırasıyla katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine veya kanunî temsilcisine verilir.
2) Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafii ya da kanunî temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir.
3) Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir. ” şeklinde düzenlenmiş iken, 25.08.2017 tarihli ve 30165 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 694 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmündeki Kararname'nin 148. maddesi ile üçüncü fıkraya “Bu aşamada zorunlu müdafiin hazır bulunmaması hükmün açıklanmasına engel teşkil etmez.” cümlesi eklenmiştir.
Buna göre; delillerin tartışılmasında ilk önce söz katılana veya vekiline, daha sonra Cumhuriyet savcısına ve en son olarak da sanığa ve müdafisine veya kanunî temsilcisine verilir. Görüldüğü üzere kanun koyucu, önce iddia, daha sonra da savunma makamında bulunan kişilerin söz alıp görüşlerini açıklaması gerektiğini kabul etmiştir. Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafisinin veya kanuni temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafisi ya da kanuni temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir. Bu kurallar tez (iddia) ile antitezin (savunmanın) çatışmasıyla sonuca (karara) ulaşılan bir sürecin karşılığı olan muhakeme sonunda sağlıklı bir karara ulaşabilmenin gerekli ve zorunlu şartıdır.
1412 sayılı CMUK’nın 251. ve 5271 sayılı CMK’nın 216. maddeleri benzer şekilde düzenlenmiş olmalarına rağmen her iki Kanunda da, Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasının ne şekilde olacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak ceza yargılaması kurallarının her konuyu ayrıntısıyla düzenlemesi beklenmemelidir. Bu nedenle usul yasalarının düzenlemediği alanlar kişi hak ve özgürlüklerine aykırı olmamak ve yasanın ruhuna uygun olmak koşuluyla yorum ve kıyasla doldurulmakta ve bu uygulamalar benimsendikçe teamüle dönüşmektedir. Uygulamada esas hakkındaki görüşün mahkûmiyet yönünde olması durumunda, uygulanması talep edilen yasa ve maddelerinin açıkça belirtilmesi yerleşik ve benimsenmiş bir yöntemdir.
Öte yandan, iddia makamının esasa ilişkin görüşünü anlaşılır ve açık bir biçimde sunmasının savunma hakkının kullanılmasıyla da ilintili olduğunda kuşku yoktur. Zira sağlıklı bir savunma ancak sağlıklı bir iddia üzerine oturtulabilir.
Kamusal iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısı, karar verilmeden önce, toplanan kanıtlara göre esasa ilişkin görüşünü açık ve anlaşılır bir biçimde ve eğer görüşü mahkûmiyete ilişkin ise mevzuatta yer alan yasa ve maddelerini de göstermek suretiyle açıklamak zorundadır.
Bu konuda öğretide; “İddia makamı, muhakeme boyunca, mütalaa mahiyetindeki hükümleri ile hâkime ışık tutacak, muhakemede tez ileri sürüp sentez elde edilmesine çalışacaktır... Savcılık son kararın nasıl olması gerektiği hakkındaki görüşünü esas hakkındaki mütalaası ile açıklayacak ve artık şüphesi kalmayıp mahkûmiyet kararı verilmesini düşünüyorsa o zaman, sanığın cezalandırılmasını isteyecektir... Tartışma sadece maddi meseleye taalluk etmez; muhakeme hukuki meseleyi de çözeceğinden, bu mesele hakkındaki görüşler de iddiada yer alacaktır. ” (Prof. Dr. Nurullah Kunter, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınları, 9. bası, ..., ....193, 936-937); “Ceza muhakemesi hükmünün kollektif olması gerekmesi sebebiyle, savcının son soruşturma safhasının sonuç çıkarma devresinde düşüncelerini bildirmesi yani esas hakkındaki mütalâasının serd etmesi, vazgeçilmez bir zarurettir. Diğer ilgililerin bir şey söylemeksizin işi mahkemenin kararına terk etmeleri mümkün görülebilmekle beraber, savcı bakımından böyle bir şey söz konusu olamaz; savcı her halde en son iddialarını söylemelidir. Bu itibarla, savcılık talep veya iddia durumunda olduğu konularda keyfiyeti hâkime (veya hâkimin takdirine) bıraktığını beyan ile yetinemez... Savcının esas hakkındaki mütalâasının alınması mecburî olmakla beraber, yargıcın bu ödevini yerine getirmekten kaçınan savcıyı zorlamak yetkisi bulunmadığından, bu gibi hallerde son kararın esas hakkındaki mütalâa alınmadan verilebilmesi de kabul edilmektedir. Ancak böyle bir durum ceza muhakemesi hükmünün kollektif olmasına engel teşkil edeceğinden, yargıç veya mahkeme başkanı hiç olmazsa makamın başı olan savcıya müracaat edebilmeli ve esas hakkındaki mütalâasını vermeyi red eden yardımcı yerine bir başkasının duruşmaya çıkarılmasını talep edebilmelidir... Esas hakkındaki mütalaanın sadece sübuta yani maddi meseleye değil, hukuki meseleye de taalluk etmesi gerekir. Muhakemenin aynı zamanda hukuki meseleyi de halletmek zorunda olması, savcının bu konudaki düşüncelerini de bildirmesini gerektirmektedir.” (Dr. Selahattin Keyman, Ceza Muhakemesinde Savcılık, ...Matbaası, ..., 1970, ....258-262) şeklinde görüşler bulunmaktadır.
Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasının alınmasından sonra yine CMK’nın 216. maddesinde yer alan sıralama gözetilerek taraflara söz hakkı tanınacağından, Cumhuriyet savcısının, davanın esasına ilişkin görüşü alınmaksızın ve hazır bulunan sanığa esas hakkında savunma yapma imkânı tanınmaksızın hüküm kurulması, ceza muhakemesinde sanığın en önemli haklarından biri olan savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracaktır.
Bu açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde;
Kamusal iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısı, esas hakkındaki görüşünü açık ve anlaşılır bir biçimde ve uygulanması talep edilen yasa ve maddelerini de göstermek suretiyle açıklamak zorunda olduğundan, incelemeye konu dosyada 08.06.2017 tarihli oturumda Cumhuriyet savcısı tarafından beyan edilen ve CMK’nın 216. maddesinin 1. fıkrası uyarınca duruşmada ortaya konulan delillere yönelik olan “Usul ve yasaya uygun olması nedeni ile mahkemenin önceki kararında direnilmesi kamu adına talep ve mütalaa olunur.” şeklindeki sözlerin esas hakkında mütalaa olarak geçerli ve yeterli kabul edilmesi olanağı bulunmamaktadır. Dolayısıyla Yerel Mahkemece Cumhuriyet savcısının esasa ilişkin görüşü alınmadan ve hazır bulunan sanık müdafiine esasa ilişkin savunma yapma imkânı tanınmadan direnme kararına konu hükmün kurulduğu kabul edilmelidir.
Yukarıda açıklanan bu usule aykırılık nedeniyle Yerel Mahkemenin sanık hakkında kurduğu direnme kararına konu hükmün, Cumhuriyet savcısından esas hakkındaki görüşü sorulmadan ve hazır bulunan sanık müdafisine esasa ilişkin savunma yapma imkânı tanınmadan yargılamaya son verilip hüküm tesis ve tefhim edilmesi isabetsizliğinden, diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- ... 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 08.06.2017 tarihli ve 203 - 244 sayılı direnme kararına konu hükmünün, Cumhuriyet savcısından esas hakkındaki görüşü sorulmadan ve hazır bulunan sanık müdafisine esasa ilişkin savunmaları tespit edilmeden yargılamanın bitirilmesi isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 21.04.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.