Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2020/435 Esas 2022/285 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2020/435
Karar No: 2022/285
Karar Tarihi: 21.04.2022

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2020/435 Esas 2022/285 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2020/435 E.  ,  2022/285 K.

    "İçtihat Metni"

    Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi

    Sanık ... hakkında kasten yaralama suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sırasında ... 16. Asliye Ceza Mahkemesince 18.03.2015 tarih ve 648-237 sayı ile, eylemin kasten öldürme suçuna teşebbüsü oluşturabileceği gerekçesiyle verilen görevsizlik kararı üzerine dosyanın gönderildiği ... 1. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda 21.04.2016 tarih ve 424-137 sayı ile sanığın kasten öldürme suçuna teşebbüsten TCK’nın 81/1, 29, 62, 53, 63 ve 58. maddeleri uyarınca 6 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, mahsuba ve cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verilmiştir.
    Hükmün sanık ve müdafisi ile Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 23.06.2020 tarih ve 666-1423 sayı ile TCK’nın 53. maddesinin uygulanması bakımından ve teşebbüs hükmüne dair uygulama maddesinin karara eklenmesi suretiyle düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 16.09.2020 tarih ve 72570 sayı ile;
    “Suç tarihinde mağdur ...'nin, sanığın annesini aralarında çıkan tartışma sırasında elindeki demir boruyla darbetmesinin hemen akabinde olay yerine gelen sanık ...'ın da demir boruyla mağdurun kafasına vurarak yaşamsal tehlike geçirecek ve kafatası kemiğinde hayati fonksiyonlarını (3) orta derecede etkileyen lineer kırık (çatlak) oluşacak şekilde yaraladığı olayda; taraflar arasında öldürmeyi gerektirecek boyutta ciddi bir husumetin mevcut olmaması, kavganın hareketli ortamında hedef seçme imkânının olmadığı ve yaralamanın tek darbe ile gerçekleştirildiği gözetildiğinde, dosya kapsamına göre mağdurun özellikle hayati bölgelerinin hedef alındığına, etkili bir engel hâl nedeniyle eylemin tamamlanamadığına ilişkin somut delil bulunmaması karşısında, sanığın kastının öldürmeye yönelik olmadığı, eylemin kasten yaralama suçunu oluşturduğu gözetilmeden 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 44. maddesi dikkate alınarak silahla yaşamsal tehlike geçirecek şekilde kasten yaralama suçundan uygulama yapılması ve temel cezanın 5237 sayılı Kanun'un 86/1. maddesi uyarınca aynı Kanunun 3. ve 61. maddesindeki ilkeler gözetilerek neticeye etkili olacak biçimde alt sınırdan uzaklaşarak belirlenmesi suretiyle hüküm kurulması yerine, suç vasfında hataya düşülerek yazılı şekilde kasten öldürmeye teşebbüs suçundan hüküm kurulması; tanıklar ... ve ...'ın görevli mahkemece yeniden beyanları alınarak değerlendirilmesi ve gerekçeli kararda hangi tanığın beyanına üstünlük tanındığının nedenleriyle birlikte açıklanması gerektiğinin gözetilmemesinin yasaya aykırı bulunduğu” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
    CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 21.10.2020 tarih ve 3821-2476 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    İtirazın kapsamına göre inceleme sanık ... hakkında, mağdur ...'ye yönelik kasten öldürme suçuna teşebbüsten verilen mahkûmiyet hükmüyle sınırlı olarak yapılmıştır.
    Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
    1- Görevsiz Asliye Ceza Mahkemesinde dinlenen tanıklar ... ve ...’ın görevli Ağır Ceza Mahkemesince yeniden ifadelerinin alınması ve mağdur hakkında yeniden rapor aldırılması gerekip gerekmediği, bu bağlamda eksik araştırmayla hüküm kurulup kurulmadığı, ayrıca gerekçeli kararın Anayasa'nın 141 ve 5271 sayılı CMK'nın 34, 230 ve 232. maddelerinde öngörülen şekilde yasal ve yeterli gerekçe içerip içermediğinin,
    2- Tanıkların yeniden ifadelerinin alınması gerekmediği, eksik araştırmayla hüküm kurulmadığı ve hükmün yeterli gerekçeyi içerdiğinin kabulü hâlinde; sanık ...’ın eyleminin kasten öldürme suçuna teşebbüsü mü yoksa kasten yaralama suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkindir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    Gülhane Askeri Tıp Akademisi Komutanlığınca düzenlenen 02.06.2013 tarihli geçici adli muayene raporunda; mağdur ...'nin vücudunda sol parietal bölgede 5 cm'lik kesi, sağ parietal bölgede 4 cm'lik kesi, sol lomber bölgede 10 cm'lik ekimoz, sağ omuzda 4 cm'lik ekimoz, sağ ön kol dorsal yüzde 2 ve 3 cm'lik ekimoz olduğu, sağ parietal bölgede lineer kırık hattı izlendiği, hayati tehlikesi olduğunun belirtildiği,
    ... Adli Tıp Şube Müdürlüğünce düzenlenen 27.06.2013 tarihli raporda; ...'nin yaralanmasının, yaşamını tehlikeye sokan bir durum olduğu, basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olmadığı, kemik kırığına neden olan parietal kemik kırığının hayati fonksiyonlarını (3) orta derecede etkilediği ifadelerine yer verildiği,
    ... Adli Tıp Şube Müdürlüğünce düzenlenen 19.10.2015 tarihli raporda; ...’nin darp nedeni ile başvurduğu, sol parietal bölgede 5 cm'lik kesi, sağ parietal bölgede 4 cm’lik kesi, sol lomber bölgede 10 cm’lik ekimoz, sağ omuzda 4 cm’lik ekimoz, sağ ön kol dorsal yüzde 2 ve 3 cm’lik ekimoz saptandığı, BBT’de sağ parietal bölgede lineer kırık hattı izlendiği, hayati tehlikesinin olduğu, NRŞ konsültasyonunda her iki parietalde lasere alan, sol parietalde lineer fraktür saptandığı, acil NRŞ müdahale gerektirir patoloji saptanmadığı, takibi önerildiği kaydedildiğine göre; baş bölgesinde sol parietal bölgede 5 cm’lik kesi ve sağ parietal bölgede 4 cm’lik kesi tariflendiği, bu yaraların cilt altında kemik yapıda kafatası kemik kırığı oluşturduğu, yaralanmasının yaşamını tehlikeye sokan bir durum olduğu ve basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olmadığı, kemik kırığına neden olan parietal kemik kırığının hayati fonksiyonlarını (3) orta derecede etkilediği; sol lomber (bel) bölgede 10 cm’lik kesi (morluk), sağ omuzda 4 cm’lik ekimoz, sağ ön kol dorsal yüzde 2 ve 3 cm’lik ekimoz tariflendiği, bu yaralanmaların yaşamını tehlikeye sokan bir durum olmadığı ve basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olduğunun bildirildiği,
    Bayındır ... Grubu tarafından düzenlenen 03.06.2013 tarihli geçici adli raporda; inceleme dışı mağdur sanık ...'ın vücudunda sol ön kol arka iç kesimde yaklaşık 3x5 cm'lik ekimoz, sol ön kol arka dışı kısım ile ön alt kısımda yaklaşık 2-3 cm'lik hiperemik alan ile sol ön kol arka üst kısımda yaklaşık 0,5x2 cm'lik ekimoz olduğu, her iki omuz hareketlerinin ağrılı, sağ el 5. parmak distal falanks proksimal bölümde hassasiyet olduğu, hayati tehlikesinin olmadığı, kesin raporun adli tabiplik tarafından verileceğinin belirtildiği,
    ... Adli Tıp Şube Müdürlüğünce düzenlenen 05.09.2013 tarihli raporda; ...'ın sağ el iki yönlü grafi raporunda, yumuşak dokaların normal olduğu, 5. parmak distal falanks proksimal bölümünde kontur düzensizliği izlendiği, fraktür hattı izlenmediği, diğer kemik yapıların normal olduğu kaydedildiğine göre yaralanmasının yaşamını tehlikeye sokan bir durum olmadığı, basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olduğu ifadelerine yer verildiği,
    Anlaşılmaktadır.
    Mağdur ... Kollukta; “Yukarıda belirttiğim adreste 3 seneden beri ikamet etmekteyim. Dün yani 01.06.2013 tarihinde saat 23.30 sıralarında alt katım yani 6 numaralı dairede dekorasyon çalışması olduğu için sesten rahatsız oldum ve balkonumdan alt kata doğru sesten rahatsız olduğumu belirttim. Ancak 6 numarada ikamet eden isminin ... olduğunu bildiğim kişinin annesi balkondan bana ‘Oğluma söylersem gelir evinizi başınıza yıkar, oğlum mafya’ dedi. Ben de ‘Kim olursa olsun kimseyi rahatsız etmeye hakkınız yok’ dedim. Daha sonra gürültüye devam ettiler. Ben de 155'i aradım rahatsızlığımı belirttim. 02.05.2013 günü saat 13.00 sıralarında ikametime yemek yemeye geldim ve aynı gün saat 13.30 sıralarında ... yerime gitmek için ikametimden çıktım ve binanın binanın önüne geldiğimde plakasını bilmediğim bir arabada 6 numarada ikamet eden ... isimli şahıs, ...'ın ismini bilmediğim annesi, ...'ın ismini bilmediğim yan binamızda ikamet eden eniştesi, ...'ın ismini bilmediğim ablası ve ...’ın getirdiği isimlerini bilmediğim 4-5 kişi vardı. Bu şahıslar ellerinde demir borularla üzerime geldiler ve hiçbir şey söylemeden ... isimli şahıs kafama demir boruyla vurdu ve ...’ın eniştesi de elindeki demir boru ile kafama vurmaya başladı. Kaçmaya çalıştım ama vurmaya devam ettiler. Bu arada ...'ın yanında getirmiş olduğu diğer herkes beni araya alarak ellerindeki demir borularla vurmaya başladılar. Bu arada olay yerine gelen kaynım ... araya girerek engellemeye çalıştı ancak kalabalık oldukları için engelleyemedi. Bir süre sonra polis ve ambulans geldi ve beni ambulans görevlileri hastaneye götürdüler. Bu arada beni darbeden şahıslar kaçtılar. Beni ellerindeki demir borularla darbeden ... isimli şahıs, ... isimli şahsın tehdit ve darbeden annesi, ... isimli şahsın ablası, ... isimli şahsın eniştesi ve yanında getirdiği görsem tanıyabileceğim 4-5 kişiden davacı ve şikâyetçiyim. Uzlaşmak istemem.”,
    Asliye Ceza Mahkemesinde; “Ben suçlamaları kabul etmiyorum. ... isimli kişi gece geç vakitte TV ve radyonun sesini açıp müzik dinleyen etrafı rahatsız eden birisidir. Ben olay günü eve çay içmeye çıkmıştım. Evden çıktım merdivenlerden inerken müşteki ... beni taciz etmiştir. İddianameye konu olay ise bundan önce olmuştur. Buna ilişkin ifademi tekrar ediyorum. ... isimli kişi ile yanındaki 4-5 kişi araçla gelip beni darbettiler. ... elindeki demir boru ile kafama vurdu. Kafamda 8-9 tane dikiş olmuştur. Kafamda çatlak oluşmuştur. Sanıklardan davacı ve şikâyetciyim, davaya katılmak istiyorum. Bu olay sebebi ile evden çıktım, bu kişiler tarafından mağdur edildim. Ben hastanede bulunduğum süre zarfında dahi evimdeki baldızımı tehdit edip darbetmişlerdir. Suçsuzum beraatimi istiyorum. Şayet mahkemece aksi kanaate varılacak olursa hakkımda hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını ve lehime olan yasal hükümlerin uygulanmasını talep ediyorum.”,
    Mahkemede; “Biz o tarihte aynı apartmanda altlı üstlü oturuyorduk. Ben üstte oturuyordum, onlar altta oturuyorlardı. Ses yapmadan dolayı aramızda tartışmalar çıkmıştı. Olay günü kaynım olan ... bize gelmişti. Evde otururken ...'ın bağrışlarını duydum, hakaretli kelimeler söylüyordu. Daha sonra biz ... ile birlikte daireden çıktık, aşağıya indik. Bizim arkamızdan apartman içerisinde Bahriye'nin küfürlü yüksek sesli konuşmalarını duydum. Ben de kime küfrediyor diye ...'ye sordum. ... de ‘Boşver yaşlı bayandır aldırış etme’ dedi. ... ile birlikte apartmandan çıktık, parkın yanında bulunan aracıma gittiğimde bir anda aşağıda bir kalabalık oluştu, 15-20 kişiye yakın şimdi görsem dahi tanıyamayacağım bir grup benim üzerime doğru yürüdüler, kaçmak istedim, kaçarken bana ellerindeki demir sopalarla birkaç tane vurdular fakat kimin vurduğunu net görmedim. Tekrar kaçmak istedim, yere düştüm, yere düşünce bana vurmaktan vazgeçtiler. O arada ‘Polis geliyor’ denilince herkes dağıldı. Demir çubuklarla benim kafama vurmuşlardı. Bana saldıran grubun içinde kimler olduğunu bilemiyorum, tam göremedim. Bana saldıran grup içinde sanıklar Mikail, ..., Bahriye ve ...'nın olup olmadığını bilmiyorum. Ben sanıklardan şikâyetçi değilim, hâlen komşuluğumuz sürmektedir. Bahriye bana bağırdı, kötü sözler söyledi, tehdit etmedi, hakaret etmiştir fakat ben kendisinden şikâyetçi değilim.”, Asliye Ceza Mahkemesindeki ifadesi okunarak çelişki nedeniyle sorulduğunda; “O kalabalık ortamda ...'ın geleceği söyleniyordu, o kalabalık ortamda ... olduğunu düşündüğüm için öyle dedim yoksa bana vurduğunu görmüş değilim. Olaydan sonra ben hastaneden çıkınca aynı binada oturduğumuz kunduracı komşumuza sorduğumda ...'ın olay yerine daha sonra geldiğini söyledi. Bana vuranlar içinde ...'ın olmadığını bu şekilde anladım, Asliye Ceza Mahkemesinde yanlış ifade etmişim. Dediğim gibi ...'ın geleceği söylendiği için vuranlardan birinin ... olduğunu düşünmüştüm.”, Kolluktaki ifadesi okunarak çelişki nedeniyle sorulduğunda; “Kavga olayını görmedim. O ifade doğru değildir. Kızgınlık nedeniyle sinirle öyle ifade verdim. Şimdi sizin huzurunuzda verdiğim ifadem doğrudur.”,
    Tanık ... Kollukta; “... eniştem olur. Bugün yani 02.06.2013 günü saat 13.00 sıralarında eniştemle birlikte eniştemin ikametine yemek yemeye gittik ve işe gitmek için binadan dışarı çıktığınızda binanın önünde tanımadığım iki bayan vardı ve bu kişilerden ismini bilmediğim bir bayan bize ‘Adi şerefsizler, pezevenkler’ dedi. Biz karşılık vermeden yolumuza devam ettik arkamızdan tehdit etmeye başladı. Ben de ‘Gidin işinize’ dedim. Daha sonra bayanların ikisi de enişteme saldırdılar ve eniştemin burnunu yaraladılar. Ben onları ayırmaya çalışırken bize hakaret eden ve saldıran bayanın damadı olduğunu düşündüğüm şahıs yanımıza geldi ve ‘Biz mafyayız, adamı asarız keseriz’ dedi ve telefonla birilerini aradı. Daha sonra isminin ... olduğunu bildiğim eniştemin binasında ikamet eden şahıs geldi ve eniştemi elindeki demir boruyla darbetmeye başladı. Eniştem kaçmaya çalıştı ancak kurtulamadı. Daha sonra sonradan görsem tanıyamayacağım 4-5 şahıs daha ellerinde demir borularla geldi ve eniştemi araya alıp borularla vurdular daha sonra polisler ve ambulans geldi. Eniştemi ambulansla acile götürdük.”,
    Asliye Ceza Mahkemesinde; “Olay günü biz eniştemle evden çıkıp giderken iki bayandan birisi bizlere 'Adi şerefsizler, pezevenkler' diye hakaret etti. Biz karşılık vermeden yolumuza devam ettik. Sonra arkamızdan tehditvari sözler söyleme başladılar. Ben 'İşinize gidin' diye karşılık verdim. Bu iki bayan Satılmış'a saldırdılar ve burnunu yaraladılar. Ben kadınları ayırdıktan sonra yolumuza devam ederken bu bayanlardan birisinin damadı olan şahıs yanımıza gelerek 'Biz mafyayız, adamı asarız keseriz' diye söyleyip telefon ile birilerini aradı. Sonrasında Satılmış'ın binasında oturan ... isimli kişi yanındaki şahıslarla birlikte gelerek elindeki boru ile Satılmış'ın başına vurdular. Öncesinde biz olay yerinden ayrılmak istedik, hatta Satılmış da kaçmak istedi ancak kurtulamadı. ... demir boru ile vurduktan sonra Satılmış yere düştü diğer şahıslar da ona vurmaya başladılar. Etraftan gelenlerle ayırdıktan sonra Satılmış'ı Gata'ya götürdük başına 15-16 tane dikiş atıldı."
    Tanık ... Kollukta; “... benim eniştem olur. Kız kardeşim hamile olduğu için ben onlarda kalırım. Olay günü yani 02.06.2013 tarihinde saat 13.30 sıralarında eniştem ve abim ... birlikte yemeğe gittiler. Daha sonra ikametten ayrıldıkları esnada aşağıdan sesler gelince pencereden baktım ve eniştem ile abimin tartıştıklarını görünce hemen 155 polis imdatı aradım ve aşağıya indim. Bu esnada kız kardeşimin alt komşusu olan bayanın oğlu olarak bildiğim isimlerini bilmediğim, olay nedeni ile heyecanlandığım için sonradan görsem tanıyamayacağım iki şahsın ellerinde demir sopa ile enişteme vurduklarını gördüm. Bu esnada abim ... onları ayırmaya çalıştı ancak abimi de tutuyorlardı. Bu esnada ismini ... olarak sonradan öğrendiğim şahıs enişteme ‘Biz bütün Yozgatlıların kökünü kazıyacağız, hepinizi s...ceğiz’ dediler. Daha sonra onların arkadaşları olarak öğrendiğim yine ellerinde demir sopa olan 7-8 kişi daha geldi ve eniştemi araya alarak ellerindeki demir sopalarla vurmaya devam ettiler. Abim ayrımaya çalıştı ise de başarılı olamadı. Daha sonra ‘Ben polis çağırdım geliyor’ deyince tüm şahıslar buradan ayrıldılar. Aynı gün akşam saat 20.30 sıralarında ben kız kardeşimin yanına çıkar iken alt kat komşusu bayan yanında isimlerini bilmediğim sonradan görsem tanıyabileceğim iki kızı ile ben yukarı çıkarken önümü kestiler ve ‘Binadan çık dışarı, kavga edeceğiz’ dediler, bana yol vermediler. Ben yine ‘Polis çağırdım’ deyince onlar da ikametlerine girdiler. Daha sonra çıkacağım esnada yine önümü kestiler ancak ben olay büyümesin diye herhangi bir şey söylemedim. Hemen aşağıya inerek uzaklaştım. Bu olaydan dolayı kız kardeşimin alt komşusu olan ismini bilmediğim bayan ile yine isimlerini bilmediğim iki oğlu ve iki kızından şikâyetçiyim, uzlaşmak istemiyorum.”,
    Asliye Ceza Mahkemesinde; “Olay günü kız kardeşim rahatsızdı, riskli bir hamileliği vardı. Olayın yaşandığı gün evlerine gitmişlerdi, akşamdan tatsızlıklar olmuş, eniştem kendilerini ‘Hastam var’ diye uyarmış. Çünkü bu kişiler gece geç vakitte tadilat yapıyorlarmış. Olayın olduğu gün ise ... ile Satılmış yemeğe eve gelmişlerdi, yemekten sonra işe giderlerken çocukların çığlığı ile camdan bakmaya gittik, itiş kalkış gördük, etraftan insanların ayırdığını gördük, eniştemin yanından eli sopalı 2 kişi vardı, daha sonra 7-8 kişi oldular, o esnada eniştemi darbettiler, eniştem kaçmaya kalktı ama kaçamadı. Başına vurdular, ayrıca bu kişiler sinkaflı küfürler ettiler.”,
    Tanık ... Mahkemede; “Ben sanıkların oturduğu binada alt katta bulunan dükkânı işletiyorum. Satılmış ... isimli şahıs yukarı katlarda oturuyor. Kendisini çok iyi tanımıyorum, ben dükkânımdayken Satılmış ... isimli şahsın elinde demir ... gibi bir şey vardı. Müşteki-sanık ...'nin de elinde yine plastik boru vardı. Aralarında tartışıyorlardı, ‘Sen kimsin’ şeklinde bağrış çağrış söz konusu idi. Kadına Satılmış vuracaktı, ben aralarına girdim, vurdurmadı. Daha sonra Bahriye'nin damadı Mikail olay yerine geldi. O da müdahale etti, ‘Sen napıyorsun?’ diye üzerine yürüdü, o tartışmalar sırasında park tarafından 3-5 kişi geldi. Satılmış'ın kafasına vura vura aşağı doğru kovaladılar, ben de yemek yemeye çıktım. Daha sonra ...'ın olay yerine geldiğini gördüm. Satılmış'a vura vura kovalayan 3-5 kişiyi tanımıyorum, içlerinde Bahriye'nin oğlu ... yoktu, ...'ın ben daha sonradan geldiğini gördüm. Bahriye ile Satılmış'ın tartışmaları sırasında ... yoktu ayrıca Bahriye ile Satılmış'ın tartışmaları esnasında ... de olay yerinde değildi. Ben kendisini görmedim. Mikail'in elinde herhangi bir cisim yoktu, Mikail, Satılmış'ın üzerine yürümüştür ancak ben araya girdim, birbirlerine vurmalarını engelledim, ayrıca Satılmış elindeki o demir çubukla Bahriye'ye vurmak istedi fakat ben engel oldum, vuramadı. Ben vurduğunu görmedim. Bahriye'nin söylediği gibi Satılmış'ın elindeki demir cisimle Bahriye'nin koluna vurduğunu görmedim, aralarında itiştiler, Satılmış'ın vurmasını engelledim.”,
    İnceleme dışı sanık ... Kollukta; “Eşim ve oğlum ... ile birlikte ikamet ederim. Eşim yaklaşık 15-20 gündür Kızılcahamam'da bulunan evimizde kalmakta. Oğlum ... da zaman zaman eve gelir kalır. 01.06.2013 günü saat 23.30 sıralarında evde bulunduğum ve kombi cihazının yeri değiştirttiğimiz esnada üst kattan bir gürültü geldi. Ben balkona çıktım ve üst kata baktığımda üst kat komşum olan ...'nin olduğunu gördüm. Ne olduğunu sorduğumda bana ‘Kesin gürültüyü’ diye bağırdı. Ben de ‘Yarın pazar günü tadilat yapıyoruz. Sen sabahın beşinde iki ay boyunca tadilat yaptın. Biz bir şey dedik mi?’ dedim. Kendisi de bana ‘A..na koyduğumun karısı yanınıza gelirsem seni de oğlunu da balkondan atarım’ dedi. Ben de kendisine herhangi bir şey demeden eve girdim. 02.06.2013 günü saat 14.00 sıralarında kapı çaldı. Baktığımda üst katta oturmakta olan ... ve bacanağı olan ... isimli şahsın olduğunu gördüm. ‘Ne var?’ dediğimde bizim dairenin molozlarının içerisinden bir tane demir boru aldığını gördüm. Daha sonra bana ‘A..na koyduğumun karısı oğlunu da al aşağı gel’ dedi. Ben de ‘Tamam aşağı geliyorum ne olacaksa’ dedim ve aşağıya indim. Aşağıya indiğimde ... isimli şahıs elinde bulunan demir boruyla kafama vurmak için hamle yapınca ben sol kolumu kaldırdım ve demir ile kafama vurmasını engellemek istedim. Ancak demir benim sol koluma gelmesi üzerine sol kolum yaralandı. Bu esnada bizim evimize yakın yerde oturan damadım ... görmüş koşarak geldi. Bu esnada ben sinirsel rahatsızlığım olduğu için titremeye başladım. Mahalleden geçmekte olan tanımadığım ve olayın şokuyla tekrardan görsem tanımayacağım birkaç tane genç 'Yaşlı bayana niye vuruyorsun?’ diyerek bu şahıslara saldırmaya başladı. İçlerinden bir tanesi beni tutarak ‘Gel teyze otur’ dedi. Beni biraz uzaklaştırarak bir yere oturttu. Bir müddet sonra benim kolumun ağrımasından dolayı eve gelmiş olan oğlum ... ile Bayındır Hastanesine gittim ve tedavimi yaptırdım. Denildiği gibi ben kesinlikle ‘Oğlum mafya’ demedim. Kimseye hakaret ve tehditte bulunmadım. ... isimli bayanın önünü kesmedim, tehdit ve hakarette bulunmadım. Suçlamaları kabul etmiyorum. Suçlamalar tamamen asılsızdır. Beni darbeden bana hakaret ve tehditte bulunan ..., ... isimli şahıslardan davacı ve şikâyetçiyim.",
    Asliye Ceza Mahkemesinde; “Ben atılı suçlamaları kabul etmem. Olay tarihinde ben evimde tadilat yaptırıyordum. Kombinin yerini değiştiriyorduk ancak üst katımızda oturan Sanık ... rahatsız olmuş. Balkondan bağırdığını duyunca kendisine ‘Oğlum biraz müsaade et’ diye kendisine rica etmiştim ancak kendisi ‘Gelirsem seni balkondan atarım’ diyerek tehdit etti. Ayrıca ana avrat sinkaf kullanarak küfretti. Ertesi gün de yine karşılaştığımızda ‘Oğlum ben senin annen yaşındayım neden o şekilde küfrettin?’ diye sorduğumda yine bana küfürlerine devam ederek elinde bulunan demir boru ile koluma vurarak yaraladı. Kolum sakat kaldı. İddia edildiği gibi biz ...'ye herhangi bir şekilde vurmuş değiliz. Oğlum olay yerinde hiç yoktu. Kızım ve damadım da sonradan gelmişlerdir. Benim de bu kişiye vurmam mümkün değildir. Keza bu kişiyi herhangi bir şekilde tehdit etmiş değilim. Ben yaşlı bir kadınım bu kişiye vurmam mümkün değildir, nasıl yaralandığını bilemiyorum. Ancak bu kişiyi devamlı arayan kişiler vardı onlar yapmış olabilirler. Bu nedenle atılı suçlamayı kabul etmem, beraatimi isterim. Şayet mahkemece aksi kanaate varılacak olursa hakkımda hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını ve lehime olan yasal hükümlerin uygulanmasını talep ediyorum. Diğer sanıktan da şikayetçi değilim davaya da katılmak istemiyorum.”,
    Mahkemede; “Daha önce Asliye Ceza Mahkemesinde ifade verdim. O ifadem doğrudur. Ben kesinlikle müşteki-sanık ...'a yönelik eylemde bulunmadım, tehdit etmedim, suçsuzum.”, Kolluktaki ifadesi okunarak sorulduğunda; “Oradaki ifadem de doğrudur. İfademde de söylediğim gibi diğer sanık ... demir boru ile benim koluma vurmuştur. Ben kendisinden şikâyetçi değilim. Ben ona vurmadığım gibi tehdit de etmedim.”,

    İnceleme dışı sanık ... Kollukta; “Benim 23 aylık kız çocuğum var. Ben evde çocuğum ile ve evimin işleri ile ilgilenirim. Annemlerin bize yakın olan Şivelen Sokak, 10/6, Keçiören adresindeki evlerinde tamirat işi olduğu ve mutfaklarının kullanılamayacak durumda olmasından dolayı yemeklerini ben evde yaparım ve eşim evde olur ise eşim yemekleri götürür. Eşim evde olmaz ise ben yemeklerini götürürüm. 02.06.2013 gününün Pazar günü olmasından dolayı eşim evde bulunmaktaydı ve annemlere gitti daha sonra eve geldi ve yemeğin hazırlanmasını beklediği esnada bir anda gitti. Ben de evde yemeği hazırladım. Daha sonrasında eşim ve annemlerin binasında oturan şahıslar ile tartışmasının olduğunu duydum. Ancak ben evden dışarı çıkmadığım için olayları görmedim. Aynı gün saat 20.00 sıralarında yemek götürmek için annemlerin evine gittim. Merdivenlerden çıktım ve annemlerin dairesinin önüne geldiğimde benim hakkımda şikâyetçi olan ..., bu bayanın annesi ve kız kardeşi bana ‘Sen dışarı çıkarsın, dışarıda 100 kişi seni bekliyor, seni tanıdık artık. Seni sinkaf ettireceğiz. Bizim işimiz seninle artık. Senin a...a koyduracağız. Sen bittin’ gibi birtakım hakaret ve tehditlerde bulunmaya başladılar. Bu esnada ev sahibi olan kişinin bacanağı olduğunu bildiğim ancak ismini bilemediğim erkek şahıs bu bayanlara ‘Ayıp değil mi? Nasıl konuşuyorsunuz? Böyle konuşulmaz’ diyerek kendilerini evlerine gönderdi. Bana da ‘Senin eşin falan benim karıma küfrediyormuş. Böyle şeyler yakışmaz’ dedi. Ben de annemlerin evine girdim. Bunun dışında aramızda herhangi bir konuşma geçmedi. Bu olaylar esnasında benim yanımda herhangi bir kimse yoktu. Ben kendilerinin önünü kesmedim. Kendilerine tehditte veya hakarette bulunmadım. Suçlamaları kabul etmiyorum. Benim hakkımda iftirada bulunan, hakaret ve tehditte bulunan ... isimli şahıs, annesi ve ... isimli şahsın eşi olan ismini bilemediğim bayanlardan davacı ve şikâyetçiyim.”,
    Asliye Ceza Mahkemesinde; “Ben atılı suçlamayı kabul etmem. Ben kavga sırasında olay yerinde yoktum. Sonradan olay yerine anneme yemek götürmek için gittiğimde kavga bitmişti. Annem kolundan yaralanmıştı. Olay yerinde ağabeyim ... yoktu keza eşim ... de evdeydi. Kavgaya katılmış değillerdir. Ben de ... isimli kişiye herhangi bir şekilde vurup yaralamış değilim. Kavgaya katılmış değilim. Tehdit etmiş değilim. Bu nedenle suçsuzum beraatimi isterim. Şayet mahkemece aksi kanaate varılacak olursa hakkımda hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını ve lehime olan yasal hükümlerin uygulanmasını talep ediyorum.”,
    Mahkemede; “Üzerime atılı suçlamaları kabul etmiyorum, olayla hiç bir ilgim yoktur. Olayın olduğu sırada ben zaten orada değildim, evdeydim, bebeğimle ilgileniyordum, hiçbir şeyi de görmüş değilim, kim kime vurmuş bilmiyorum, Satılmış'a vurmadım, tehdit de etmedim, suçsuzum.”,

    İnceleme dışı sanık ... Kollukta; “Otoparkçılık yaparım. 02.06.2013 gününün Pazar olması ve işe gitmediğimden dolayı saat 14.00'e kadar evde istirahat ettim. Saat 15.00 sıralarında kayınvalidemlerin evi olan .... sayılı evlerinde tamirat tadilat işi olduğu için herhangi bir ihtiyaçlarının olup olmadığına bakmak için buraya geldim. Evde yanlız başına çalışan ustayla görüştüm ve yemek getirmek için tekrar kendi evime geçtim. Evde yemek hazırlandığı esnada ben de pencerenin önünde sigara içerek dışarıya bakıyordum. Kayınvalidem ile olay nedeniyle isminin ... olduğunu öğrendiğim şahıs ve ... isimli şahısların tartıştıklarını görmem üzerine hemen yanlarına gittim ve ne olduğunu sorduğumda ... isimli şahsın elinde demir türü bir şey vardı ve bana ‘Biz Yozgatlıyız, bir telefonla 500 kişi çağırırız’ gibi birtakım şeyler söylemesi üzerine ben de kendisine ‘Ne yapacaksan bana yap, ben burada yalnızım siz 2 kişisiniz’ dedim. Bunun üzerine bu şahıslar bana saldırmaya başladılar. Ben kendimi savunmak istedim. Bu esnada benim tanımadığım ancak yoldan geçen birkaç genç araya girdi ve bizi aralamaya çalıştığı esnada bu şahıslara da hakaretler etmeleri üzerine bizi aralayan şahıslar da bu şahıslara vurmaya başladı. Daha sonrasında da kayınbiraderim olan ... evin tamiri için malzeme getirmek için arabayla gelmiş. Bizim kavga ettiğimizi görmesi üzerine kendisi de geldi ve şahıslara vurmaya çalıştı. Ancak ben ...'ı tutarak kavgaya girmesini engelledim. Daha sonra da bizi aralayan ve olaya karışan tekrardan görsem tanıyamayacağım gençleri sakinleştirerek gönderdim. Kayınbiraderim ve kayınvalidemi alarak eve gittim. Ben denildiği gibi kimseye saldırmadım. ... isimli şahıs ile ... isimli şahısların kayınvalidem ile tartıştıklarından dolayı araya girdim ve kendileri bana saldırınca ben kendimi savundum. Kimsenin kafasına demir sopayla vurmadım. Aksine demir sopa kendisindeydi. Kendisine kimin demir sopayla vurduğunu görmedim. Olayın üzerinden 4 gün geçtiği ayrıca herhangi bir yaralanmam olmadığı için herhangi bir doktor raporu aldırmak istemiyorum. Benim hakkımda iftirada bulunan ..., ... ve ... isimli şahıslardan davacı ve şikâyetçiyim. Uzlaşmayı kabul ediyorum.”,
    Asliye Ceza Mahkemesinde; “Ben atılı suçlamayı kabul etmem. Ben suç konusu kavgaya katılmış değilim. Aracı olmaya çalıştım. Ben vardığımda kayınvalidem ... ile ...'nin tartıştıklarını gördüm. ...'nin elinde demir sopa vardı. Ben varmadan önce kayınvalideme vurmuş. Ancak ben vurduğunu görmedim. Eşim de daha sonra aracı olmak için olay yerine gelmişti. O da ...'ye vurmuş değildir. ... da kavga bittikten sonra olay yerine gelmişti. O geldikten sonra kavga olmadı. Mahalleli çocuklar da kayınvalidemi tanıdıkları için kavgaya karışmışlardı. Ben onları tanımıyorum. ...'yi onlar yaralamış olabilirler. Bu nedenle suçsuzum. Beraatimi isterim. Şayet mahkemece aksi kanaate varılacak olursa hakkımda hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını ve lehime olan yasal hükümlerin uygulanmasını talep ediyorum.”,
    Mahkemede; “Üzerime atılı suçlamaları kabul etmiyorum, ben evdeydim, dışarıdan sesler gelince camdan baktım, kavga olduğunu gördüm, kayınvalidem birisi ile tartışıyordu, dışarı çıktım, ortalık çok kalabalıktı, karşılıklı birbirlerine laflar söyleniyordu, sokaktan geçenler ne oluyor diye müdahale edince sonra kavga çıktı ve ...'ye vurmaya başladılar, şahıslar Satılmış'a vurarak aşağı doğru götürüyorlardı, Satılmış'ın elinde sopa mı demir mi bilemiyorum bir alet vardı, ben sadece ayırmaya çalıştım, kesinlikle Satılmış'a vurmuş değilim, yoldan geçen gençler Satılmış'a vura vura aşağı doğru götürürken ... olay yerindeydi, ne oluyor diye sordu, ben de bizlik bir şey yok dedim, ardından birlikte binaya çıktık.”, Kolluktaki ifadesi okunarak kısmi aykırılık nedeniyle sorulduğunda; “Aslında benim oradaki ifadem de doğrudur, Satılmış'ın elinde sopa ya da demir gibi bir şey vardı, Satılmış ile aramızda laf dalaşı oldu fakat Satılmış bana saldırmak istemiş değildir, ayrıca ... olay yerine geldiğinde Satılmış'a saldırmak istemedi, ben ... olaya müdahil olmak isterken ‘Bizlik bir şey yok’ diyerek onu sakinleştirdim.”,
    Şeklinde beyanda bulunmuşlardır.
    Sanık ... Kollukta müdafi olmadan; “02.06.2013 günü saat 14.00 sıralarında ben kullanmakta olduğum aracımla evimizde tamirat tadilat işleri olduğu için boya malzemesi aldım ve eve geldim. Aracımı park ettikten sonra eniştem olan ... ile bizim binamızda oturmakta olan ... isimli şahıs ve tanımadığım birkaç kişinin tartıştığını görmem üzerine Mikail'i korumak için koşarak araya girdim ve ... isiınli şahsa Mikail'e saldırdığı için saldırmaya çalıştığım esnada Mikail beni tuttu ve Satılmış’a saldırmamı engelledi. Daha sonrasında da beni alarak eve çıkarttı. Bir müddet sonra annem kolunun ağrıdığını söylemesi üzerine kendisini alarak hastaneye götürdüm tedavisini yaptırdıktan sonra eve geldik. Kendilerinin komşumuz olmasından dolayı herhangi bir şikâyetimiz de olmadığı için herhangi bir şey yapmadık. Bugün yani 06.06.2013 günü polis merkezinden çağrılmam üzerine polis merkezine geldik. Suçlamaları öğrendim. Ancak benim kendilerinin dediği gibi herhangi bir olayım olmadı. Kendilerini tehdit etmedim. Hakarette bulunmadım. Kimseye telefon açıp adam çağırmadım. Suçlamaları kabul etmiyorum. Suçlamalar tamamen asılsızdır. Benim hakkımda iftirada bulunan ..., ... ... ve ... isimli şahıslardan davacı ve şikâyetçiyim. Uzlaşmayı kabul ediyorum.”,
    Asliye Ceza Mahkemesinde; “Ben de atılı suçlamayı kabul etmem. Ben kavga bittikten sonra olay yerine gelmiştim. ...'yi mahalleli gençler dövüp yaralamıştır. Bu nedenle suçsuzum. Beraatimi isterim. Şayet mahkemece aksi kanaate varılacak olursa hakkımda hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını ve lehime olan yasal hükümlerin uygulanmasını talep ediyorum.”,
    Mahkemede; “Üzerime atılı suçlamaları kabul etmiyorum. Ben olay yerine geldiğimde bir karışıklık vardı fakat aşağı taraftaydı, ne olduğunu sorduğumda eniştem Mikail ‘Bizlik bir şey yok abi’ diyerek söyledi, birlikte binaya çıktık, kesinlikle ...'ye vurmadım, başka birisine de vurmuş değilim.”, Kolluktaki beyanı okunarak kısmi aykırılık nedeniyle sorulduğunda; “O ifade doğrudur fakat Satılmış'a saldırmak istediğim hususu yanlış geçmiş. Satılmış'a saldırmak istemiş değilim, ne olduğunu sorunca Mikail ‘Bizlik bir şey yok’ dedi ve beni alıp binaya çıkardı, ben kesinlikle kimseye vurmadım.”,
    Şeklinde savunmada bulunmuştur.
    Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Uyuşmazlık konularının ayrı ayrı değerlendirilmesinde fayda bulunmaktadır.
    1- Görevsiz Asliye Ceza Mahkemesinde dinlenen tanıklar ... ve ...’ın görevli Ağır Ceza Mahkemesince yeniden ifadelerinin alınması ve mağdur hakkında yeniden rapor aldırılması gerekip gerekmediği, bu bağlamda eksik araştırmayla hüküm kurulup kurulmadığı, ayrıca gerekçeli kararın Anayasa'nın 141 ve 5271 sayılı CMK'nın 34, 230 ve 232. maddelerinde öngörülen şekilde yasal ve yeterli gerekçe içerip içermediği;
    5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Görev” başlıklı 3. maddesinde “Mahkemelerin görevleri kanunla belirlenir” hükmü getirilmiştir. Madde yönünden yetki olarak da tanımlanan görev ilişkisi, mahkemelerin hangi ağırlıktaki suçları yargılama yetkisine sahip oldukları anlamına gelmektedir.
    5271 sayılı CMK’nın; Görevli olmayan hâkim veya mahkemenin işlemleri, başlığını taşıyan 7. maddesindeki, “Yenilenmesi mümkün olmayanlar dışında, görevli olmayan hâkim veya mahkemece yapılan işlemler hükümsüzdür.” kuralının üzerinde durulmasında fayda bulunmaktadır.
    Anılan hüküm, tasarıda olmamasına rağmen, ... Komisyonunca yasaya eklenmiş olup eklenme gerekçesi şu şekildedir;
    "Tasarıya 6 ncı maddeden sonra gelmek üzere ‘Görevli olmayan hâkim veya mahkemenin işlemleri’ başlığı altında; görevli olmayan hâkim veya mahkemenin işlemlerinin akıbetinin doktrin ve uygulamada tartışmaya yol açmasının önüne geçmek amacıyla tasarıya yeni bir 7 nci madde eklenmiştir".
    Konu öğretide tartışılmış olup, konuyla ilgili şu görüşler ileri sürülmüştür;
    “Madde bakımından yetkisiz hâkimin yaptığı işlemler geçersizdir. Böyle bir durumda, yetkisiz mahkemece tüm işlemler yenilenecek, o ... yargılama makamının önüne yeni gelen bir ... gibi görülerek, yeni bir yargılama yapılacak, sadece tekrarlanması mümkün olmayan işlemler varlığını sürdürecektir.” (Öztürk-Erdem; Uygulamalı Ceza Muhakemesi, 11. Baskı, sh.256.); “Öğretide, madde bakımından yetkisiz mahkemenin yaptığı işlemler bakımından kural olarak bu işlemlerin geçersiz olduğu kabul edilmekte, tekrarlanması mümkün olanların yok hükmünde sayılacağı ileri sürülmekteydi, yeni düzenleme yasada var olan boşluğu öğretideki baskın görüşe uygun şekilde doldurmuştur.” (Özbek; Ceza Muhakemesi Hukuku, 1. Baskı, sh. 540.); “Duruşmanın sözlülüğü ve doğrudan doğruyalığı ilkeleri madde yönünden yetkisiz hâkimin yaptığı işlemlerin yenilenmesini zorunlu kılar. Ancak, yetkisiz (madde yönünden) mahkemenin tanık ve bilirkişi dinleme tutanaklarını erken dinleme tutanağı olarak kabul etmek, tanıkları ve bilirkişiyi bir daha dinleme olanağı yoksa, yetkisiz mahkemenin işlemleriyle yetinmek gerekir. Bu bağlamda, bir tanık hastalığı veya oturduğu yerin uzaklığı nedeniyle istinabe yoluyla dinlenmiş ise bu tutanaklar geçerli sayılmalıdır. Çünkü, yetkili mahkeme kendisi de doğrudan doğruya tanığı dinleyemeyecek istinabe olunan hâkime başvurmak zorunda kalacaktır. Aynı şekilde, sanık vareste tutulmayı talep etmiş veya sanık hazır bulunmadan yapılabilecek bir istisnai duruşma söz konusu ise yetkili mahkeme, yetkisiz mahkemenin işlemlerine dayanabilmeli ve onları geçerli saymalıdır.” (Centel-Zafer; Ceza Muhakemesi Hukuku, 5. Baskı, sh. 514.); “Biz, işlemin ‘yenilenmesi mümkün olan ve mümkün olmayan’ ayrımından ziyade, işlemin madde yönünden yetki kavramına, yani asıl ceza davasının kovuşturma evresi bakımından yargılama yetkisinin bölüşülmesine sıkı sıkıya bağlı olup olmamasına göre bir ayrım yapılmasını öneriyoruz. Birinciler, ancak madde yönünden yetkili mahkemece yapılabilecek işlemlerdir. Bunlar, madde yönünden yetkili sayılan ikinci mahkemece mümkünse yeniden yapılabilmeli, bunun için onların ortadan kaldırılmasına (iptaline) ihtiyaç duyulmamalı, yani kaide müeyyidenin hukuk bakımından yok sayılması olmalıdır. Bu kaideye (mesela birinci mahkemece dinlenmiş olan tanığın ölmesinde olduğu gibi) yeniden yapmanın mümkün olmaması veya (birinci mahkemece dinlenmiş olan tanığın istinabe ile dinlenmiş tanık gibi sayılabilmesinde olduğu gibi) yeniden yapmağa ihtiyaç duyulmaması hâllerinde gerektikçe diğer hâllerde istisnalar elbet kabul edilebilecektir. Keza işlemin bir başka makam tarafından ortadan kaldırılması için kanun yolu tanınmış olan hâllerde, yokluk müeyyidesinin söz konusu olamayacağı da açıktır. Bu da kaidenin bir istinasını oluşturacaktır. Buna karşılık (mesela tali bir davanın çözülmesinde olduğu gibi) madde yönünden yetki kavramının da dışında kalan ikinci grupta işlemlerin, sırf mahkeme madde yönünden yetkisiz diye, yeniden yapılması elbet gerekmez. Bu nedenle mesela birinci mahkemenin verdiği tutuklama veya ihtiyati tedbir kararı, soruşturma evresinde verilen tutuklama kararının kovuşturma evresinde de hükmünü sürdürmesinde olduğu gibi, geçerliğini korumalıdır” (Kunter-Yenisey-Nuhoğlu; Ceza Muhakemesi Hukuku, sh.384,385.).
    Görüldüğü gibi, kanunla görevsiz mahkemece yapılan işlemlerin, tekrarlanması olanağı bulunmayanlar dışındakilerin, görevli mahkemece yeniden usulüne uygun olarak yapılması zorunluğu getirilmiştir. Bu zorunluluk duruşmanın sözlülüğü, kanıtların doğrudan doğruyalığı ve adil yargılanma ilkesinin doğal sonucudur. Ancak CMK’nın 7. maddesindeki “Yenilenmesi mümkün olmayanlar dışında, görevli olmayan hâkim veya mahkemece yapılan işlemler hükümsüzdür.” ifadesini, işlemin yokluğu anlamında değil, adil bir yargılama için tekrarlanma olanağı var ise yenilenmelidir şeklinde anlamak ve yapılan işlemlerin bizzat o mahkeme huzurunda yapılmasının zorunlu olup olmadığı ölçüsüyle değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda görevsiz mahkemenin verdiği tutuklama kararının geçerliliğini sürdürdüğü, görevsizlik kararı vermiş olan mahkemece dinlenmiş olan tanığın beyanlarının şartlar gerektiriyorsa istinabe yoluyla dinlenmiş tanık gibi beyanının değerlendirilmesi suretiyle hükme esas alınabileceği kabul edilmelidir.
    Ayrıca, ceza muhakemesinin amacı, her somut olayda kanuna ve usule uygun olarak toplanan delillerle maddi gerçeğe ulaşıp adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasının önüne geçebilmek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmektir. Gerek 1412 sayılı CMUK, gerekse 5271 sayılı CMK, adil, etkin ve hukuka uygun bir yargılama yapılması suretiyle maddi gerçeğe ulaşmayı amaç edinmiştir. Bu nedenle ulaşılma imkânı bulunan bütün delillerin ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir. Diğer bir deyişle adaletin tam olarak gerçekleşebilmesi için, maddi gerçeğe ulaşma amacına hizmet edebilecek tüm kanuni delillerin toplanması ve tartışılması zorunludur.
    Öte yandan Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın "Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması" başlıklı 141. maddesinin üçüncü fıkrası; "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır." şeklinde düzenlenmiştir.
    5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Kararların gerekçeli olması" başlıklı 34. maddesinin birinci fıkrasında; "Hâkim ve mahkemelerin her türlü kararı, karşı oy dahil, gerekçeli olarak yazılır. Gerekçenin yazımında 230. madde göz önünde bulundurulur. Kararların örneklerinde karşı oylar da gösterilir.”,
    "Hükmün gerekçesinde gösterilmesi gereken hususlar" başlıklı 230. maddesinde de;
    "(1) Mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde aşağıdaki hususlar gösterilir:
    a) İddia ve savunmada ileri sürülen görüşler.
    b) Delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi; bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi.
    c) Ulaşılan kanaat, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiili ve bunun nitelendirilmesi; bu hususta ileri sürülen istemleri de dikkate alarak, Türk Ceza Kanunu'nun 61 ve 62. maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre cezanın belirlenmesi; yine aynı Kanun'un 53 ve devamı maddelerine göre, cezaya mahkûmiyet yerine veya cezanın yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbirinin belirlenmesi.
    d) Cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adlî para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin istemlerin kabul veya reddine ait dayanaklar.
    (2) Beraat hükmünün gerekçesinde, 223. maddenin ikinci fıkrasında belirtilen hâllerden hangisine dayanıldığının gösterilmesi gerekir.
    (3) Ceza verilmesine yer olmadığına dair kararın gerekçesinde, 223. maddenin üçüncü ve dördüncü fıkralarında belirtilen hâllerden hangisine dayanıldığının gösterilmesi gerekir.
    (4) Yukarıdaki fıkralarda belirtilen hükümlerin dışında başka bir karar veya hükmün verilmesi hâlinde bunun nedenleri gerekçede gösterilir.",
    "Hükmün gerekçesi ve hüküm fıkrasının içereceği hususlar" başlıklı 232. maddesinde ise;
    "(1) Hükmün başına, 'Türk Milleti adına' verildiği yazılır.
    (2) Hükmün başında;
    a) Hükmü veren mahkemenin adı,
    b) Hükmü veren mahkeme başkanının ve üyelerinin veya hâkimin, Cumhuriyet savcısının ve zabıt kâtibinin, katılanın, mağdurun, vekilinin, kanunî temsilcisinin ve müdafiin adı ve soyadı ile sanığın açık kimliği,
    c) Beraat kararı dışında, suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi,
    d) Sanığın gözaltında veya tutuklu kaldığı tarih ve süre ile halen tutuklu olup olmadığı,
    Yazılır.
    (3) Hükmün gerekçesi, tümüyle tutanağa geçirilmemişse açıklanmasından itibaren en geç onbeş gün içinde dava dosyasına konulur.
    (4) Karar ve hükümler bunlara katılan hâkimler tarafından imzalanır.
    (5) Hâkimlerden biri hükmü imza edemeyecek hâle gelirse, bunun nedeni mahkeme başkanı veya hükümde bulunan hâkimlerin en kıdemlisi tarafından hükmün altına yazılır.
    (6) Hüküm fıkrasında, 223. maddeye göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresi ve merciinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir.
    (7) Hükümlerin nüshaları ve özetleri mahkeme başkanı veya hâkim ile zabıt kâtibi tarafından imzalanır ve mühürlenir.”,
    Hükümlerine yer verilmiştir.
    Buna göre, Anayasa'nın 141 ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 34, 230 ve 232. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının karşı oy da dâhil olmak üzere gerekçeli olarak yazılması zorunlu olup hüküm; başlık, sorun, gerekçe ve sonuç (hüküm) bölümlerinden oluşmalıdır. “Başlık” bölümünde; hükmü veren mahkemenin adı, mahkeme başkanının ve üyelerinin veya hâkimin, Cumhuriyet savcısının, zabıt kâtibinin, katılanın, mağdurun, varsa vekilinin ve kanuni temsilcisinin adı ve soyadı, sanığın açık kimliği ile varsa müdafisinin adı ve soyadı, beraat kararı dışında suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi, sanığın gözaltında veya tutuklu kaldığı tarih ve süre ile hâlen tutuklu olup olmadığı belirtilmeli, "sorun" bölümünde; iddia ve savunmada ileri sürülen görüşler ortaya konulmalı, "gerekçe" kısmında; mevcut deliller tartışılıp değerlendirildikten sonra, hükme esas alınan ve reddedilen deliller belirlenmeli, delillerle sonuç arasındaki bağ üzerinde durularak, niçin bu sonuca ulaşıldığı anlatılmak suretiyle hukuki nitelendirmeye yer verilmeli ve sonuç bölümünde açıklanan uygulamaların dayanaklarına değinilmeli, "sonuç (hüküm)" kısmında ise CMK’nın 230 ve 232. maddeleri uyarınca aynı Kanun'un 223. maddesine göre verilen kararın ne olduğu, TCK’nın 61. ve 62. maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre uygulanan kanun maddeleri ve hükmolunan ceza miktarı, yine aynı Kanun'un 53. ve devamı maddelerine göre, mahkûmiyet yerine veya cezanın yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbiri, cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adli para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin taleplerin kabul veya reddine ait dayanaklar, kanun yollarına başvurma ve tazminat talep etme imkânının bulunup bulunmadığı, kanun yoluna başvurma mümkün ise kanun yolunun ne olduğu, şekli, süresi ve mercisi tereddüde yer vermeyecek biçimde açıkça gösterilmelidir.
    Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözüme kavuşturulabilmesi açısından mahkeme kararlarının "gerekçe" bölümü üzerinde ayrıca durulması gerekmektedir.
    5271 sayılı CMK'nın 230. maddesi uyarınca, hükmün gerekçe bölümünde, suç oluşturduğu kabul edilen fiilin gösterilmesi, nitelendirilmesi ve sonuç (hüküm) bölümünde yer alan uygulamaların dayanaklarının gösterilmesi zorunludur. Gerekçe, hükmün dayanaklarının, akla, hukuka ve dosya muhtevasına uygun açıklamasıdır. Bu nedenle, gerekçe bölümünde hükme esas alınan veya reddedilen bilgi ve belgelerin belirtilmesi ve bunun dayanaklarının gösterilmesi, bu dayanakların da geçerli, yeterli ve kanuni olması gerekmektedir. Kanuni, yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanılmadan karar verilmesi, kanun koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi, uygulamada da keyfiliğe yol açacaktır. Bu itibarla keyfiliği önlemek, tarafları tatmin etmek, sağlıklı bir denetime imkân sağlamak bakımından, hükmün gerekçeli olmasında zorunluluk bulunmaktadır.
    Ayrıca, hükmün gerekçeyi ihtiva etmemesi, 5271 sayılı CMK'nın 289/1-9 ve 1412 sayılı CMUK'nın 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 308/7. maddeleri uyarınca hukuka kesin aykırılık hâllerinden birini oluşturacaktır.
    Diğer taraftan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM); bir yargılamada hak ve özgürlüklerin gerçek anlamda korunabilmesi için davaya bakan mahkemelerin, tarafların dayanaklarını, iddialarını ve delillerini etkili bir biçimde inceleme görevi olduğunu belirtmektedir (Dulaurans/Fransa, B. No: 34553/97, 21/3/2000, § 33.). AİHM; mahkemelerin davaya yaklaşma yönteminin, başvurucuların iddialarına yanıt vermekten ve temel şikâyetlerini incelemekten kaçınmaya neden olduğunu tespit ettiği durumları, davanın hakkaniyete uygun bir biçimde incelenme hakkı yönünden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 6. maddesinin ihlali olarak nitelendirmektedir (Kuznetsov/Rusya, B. No: 184/02, 11/4/2007, §§ 84, 85.).
    AİHM ayrıca, derece mahkemelerinin, kararların yapısı ve içeriği ile ilgili olarak özellikle delillerin kabulü ve değerlendirilmesinde geniş bir takdir yetkisine sahip olduğunu pek çok kararında yinelemiştir (... Mechelen ve diğerleri/Hollanda, B. No: 21363/93, 21364/93, 21427/93 ve 22056/93, 23/4/1997, § 50; Barbera Messegue ve Jabardo/İspanya, B. No: 10590/83, 6/12/1988, § 68.). Bu bağlamda, temel hak ve özgürlüklerin ihlali sonucunu doğuracak derecede ve keyfî olmadıkça belirli bir kanıt türünün (tanık beyanı, bilirkişi raporu veya uzman mütalaası) kabul edilebilir olup olmadığına, değerlendirme şekline veya aslında başvurucunun suçlu olup olmadığına karar vermenin ilk derece mahkemelerinin görevi olduğunu vurgulamaktadır (Garcia Ruiz/İspanya, B. No: 30544/96, 21/1/1996, § 28; S.N./İsveç, B. No: 34209/96, 2/7/2002, § 44.).
    Bunun yanı sıra AİHM; derece mahkemelerinin kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda olmamakla birlikte somut davanın özelliğine göre esas sorunları incelemiş olduğunun, açık ya da zımni anlaşılabilir bir şekilde gerekçeli kararında yer almasına önem vermektedir (Boldea/Romanya, B. No: 19997/02, 15/2/2007, § 30; Hiro Balani/İspanya, B. No: 18064/91, 9/12/1994, § 27.). Zira mahkemelerin, tarafların temyiz hakkını kullanabilmeleri için gerekli olan “kararlarını hukuken geçerli hangi temele dayandırdıklarını yeterince açıklama” yükümlülüğü altında bulunduklarını belirtmektedir (Hadjianastassiou/Yunanistan, B. No: 12945/87, 16/12/1992, § 33.).
    Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamakta; tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda, kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gerekli olmaktadır (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34.).
    Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde, davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri, § 35.).
    Aksi bir tutumla mahkemenin, davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında “ilgili ve yeterli bir yanıt” vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların cevapsız bırakılmış olması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39.).
    Nitekim Anayasa Mahkemesinin 25.05.2017 tarihli ve 11798 sayılı kararında da aynı hususlar vurgulanmıştır.
    Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Mağdur ...’nin kayınbiraderi ve baldızı olan ve olayı bizzat gören tanıklar ... ile ...’ın sadece görevsiz Asliye Ceza Mahkemesinde dinlenmeleriyle yetinildiği, Ağır Ceza Mahkemesince bu tanıkların dinlenmeleri için hiçbir ara karar alınmadığı ve tebligat yapılmadığı, bu nedenle bu tanıkların yeniden dinlenebilme imkânı olup olmadığının da denetlenemediği, duruşmada bu tanıkların görevsiz mahkemedeki ifadelerinin okunup okunmadığının anlaşılamadığı, gerekçeli kararda da bu tanık beyanlarına yer verilmediği ve mahkûmiyet hükmüne dayanak yapılmadığı; öte yandan ... Adli Tıp Şube Müdürlüğünce düzenlenen 19.10.2015 tarihli raporda mağdur ...’nin vücudunda sağ parietal bölgede lineer kırık hattı izlendiği, nöroşirürji konsültasyonunda ise her iki parietalde lasera alan, sol parietalde lineer fraktür saptandığı belirtildikten sonra sağ ve sol parietalde 5 ve 4 cm’lik kesi oluşturan bu yaraların altında kemik yapıda kafatası kemik kırığı oluşturduğunun ifade edildiği, ancak mahkemece mağdur ...’nin kafatasında çökme kırığı oluştuğunun kabul edildiği anlaşılmakla; tanıklar ... ve ...’ın yeniden beyanlarının alınması, mağdurun kafasında kaç adet kırık olduğu, bu kırıkların çökme kırığı mı yoksa çatlak şeklinde mi olduğu hususlarında yeniden bir rapor aldırılması gerektiği gözetilmeden eksik araştırmayla hüküm kurulduğu kabul edilmelidir.
    Ayrıca Anayasamızın 141 ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 34, 230 ve 232. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının karşı oy da dâhil olmak üzere gerekçeli olarak yazılmasının zorunlu olması, bu bağlamda yargılama sonucunda ulaşılan kanaatin, iddia, savunma, tanık anlatımları ve dosyadaki diğer bilgi ve belgelere ilişkin değerlendirmeler ile sanığın eylemlerinin ve yüklenen suçun unsurlarının nelerden ibaret olduğunun, hangi gerekçeyle hangi delillere üstünlük tanındığının açıkça hükmün gerekçesine yansıtılmasının gerekmesi karşısında; mahkemece hangi tanığın beyanına üstünlük tanındığının belirtilmediği ve adli raporda yer almamasına rağmen mağdurdaki kırığın çökme kırığı olarak değerlendirildiği anlaşıldığından CMK'nın 230. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendine aykırılık oluşturacak şekilde deliller tartışılıp değerlendirilmeden kurulan hükmün, Anayasa’da ve Ceza Muhakemesi Kanunu'nda öngörülen şekilde kanuni ve yeterli gerekçeyi içermediği kabul edilmelidir.
    Bu itibarla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulüne, Özel Dairenin düzeltilerek onama kararının kaldırılmasına ve Yerel Mahkeme hükmünün, eksik araştırmayla, yasal ve yeterli gerekçe içermeyecek şekilde hüküm kurulması isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
    Ulaşılan bu sonuç karşısında ikinci uyuşmazlık konusu değerlendirilmemiştir.
    SONUÇ :
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının KABULÜNE,
    2- Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 23.06.2020 tarihli ve 666-1423 sayılı düzeltilerek onama kararının KALDIRILMASINA,
    3- ... 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 21.04.2016 tarihli ve 424-137 sayılı, sanık ... hakkında mağdur ...'ye yönelik kasten öldürme suçuna teşebbüsten verilen mahkûmiyet hükmünün, tanıklar ... ve ...’ın yeniden beyanlarının alınması, mağdurun kafasında kaç adet kırık olduğu, bu kırıkların çökme kırığı mı yoksa çatlak şeklinde mi olduğu hususlarında yeniden bir rapor aldırılması gerektiği gözetilmeden eksik araştırmayla, ayrıca yasal ve yeterli gerekçe içermeyecek şekilde hüküm kurulması isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
    4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 21.04.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.

    Hemen Ara