Esas No: 2021/107
Karar No: 2022/287
Karar Tarihi: 21.04.2022
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2021/107 Esas 2022/287 Karar Sayılı İlamı
Ceza Genel Kurulu 2021/107 E. , 2022/287 K."İçtihat Metni"
Yargıtay Dairesi : 6. Ceza Dairesi
Sanık ... hakkında nitelikli mala zarar verme suçundan açılan kamu davasının şikâyet yokluğu nedeniyle düşürülmesine ilişkin ... 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 18.12.2013 tarihli ve 139-96 sayılı hükmün, Cumhuriyet savcıları tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 05.03.2019 tarih ve 3158-3100 sayı ile;
"Şikayetçinin kolluktaki 21.07.2013 günlü beyanında sanık tarafından bahçesindeki 5 adet kuru ağacın kesilmek ve 2 adet erik, 2 adet limon ve 2 adet meyve fidanının yakılmak suretiyle zarar verildiğinin iddia edilmesi, 21.07.2013 tarihli görgü ve tespit tutanağına göre de, 5 adet narenciye ağacının kökten, 3 adet narenciye ağacının gövdeden kesilmiş olduğu, 3 adet ağacın yapraklarının da yakılan ateşten zarar gördüğünün belirtilmesine rağmen mahallinde yapılan keşif sonrası ... bilirkişisi tarafından düzenlenen raporda ise yalnızca 1 adet ağaçla ilgili görüş belirtilmiş olması karşısında yetersiz ve eksik raporun hükme esas alınamayacağı, maddi gerçeğin ortaya çıkması bakımından mahallinde yeniden keşif yapılarak kesildiği iddia olunan 5 adet ağacın önceden kurumuş olup olmadığı, şikayetçi beyanı ve görgü tespit tutanağında yangın sonucu zarar gördüğü belirtilen ağaçların kaç adet olduğu ve hayatiyetlerini devam ettirip ettirmedikleri hususunda uzman bilirkişiden rapor alındıktan sonra sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması," isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmaya uyan Yerel Mahkemece 20.11.2019 tarih ve 108-453 sayı ile, sanığın nitelikli mala zarar verme suçundan TCK'nın 152/1-c, 152/2-a, 43, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 2 yıl 1 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna karar verilmiş, bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 11.02.2021 tarih ve 4719-2145 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 25.02.2021 tarih ve 40757 sayı ile;
"... 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 20.11.2019 gün ve 2019/108 esas, 2019/453 karar sayılı ilamı ile sanığın mahkûmiyetine karar verildiği,
Mahkeme tarafından; 'Dair, sanığın yüzüne karşı; kararın tefhiminden itibaren 7 (Yedi) günlük süre içinde mahkememize hitaben verilecek bir dilekçe veya mahkeme kalemine yapılacak bir başvuru üzerine kalemce yapılan tutanağın hakime tasdik ettirilmesi, herhangi bir sebeple cezaevinde olan tarafın ise zabıt kâtibine veya tutuklu bulunduğu ceza infaz kurumu ve tutukevi müdürüne beyanda bulunmak suretiyle veya bu hususta bir dilekçe vermek suretiyle kullanacağı Yargıtay İlgili Ceza Dairesi'nde TEMYİZ yolu açık olmak üzere verildi.' ibaresinin karara yazıldığı,
20.10.2019 tarihinde usulüne uygun şekilde tefhim edilen hükmü sanığın CMUK'nın 310/1. maddesinde düzenlenen 7 günlük yasal süreden sonra 29.11.2019 tarihli dilekçe ile süresinden sonra temyiz etmesi nedeniyle, Cumhuriyet Başsavcılığımız tarafından düzenlenen 27.06.2020 tarihli tebliğname ile sanığın temyiz isteminin reddine karar verilmesinin talep edildiği,
Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 11.02.2021 gün ve 2020/4719 esas, 2021/2145 karar sayılı ilamı ile; onanmasına karar verildiği anlaşılmıştır.
Ceza muhakemesi sistemimizde hükümlerin temyiz edilebilmelerinin kural, temyiz edilememelerinin ise istisna oluşu, hukuk normlarının yorumlanmasında, Anayasanın 36. maddesinde düzenlenen 'Hak arama hürriyeti' ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde hüküm altına alınan mahkemelere erişim hakkının gözetilmesi gerekliliği, Sözleşmeye ilişkin Ek 7 numaralı Protokolünün 'Cezai Konularda Temyiz Hakkı' başlıklı 2. maddesinin 1. fıkrasında; ilgili kişinin hakkında kurulan hükmü daha yüksek bir mahkemeye inceletme hakkının bulunduğuna ilişkin düzenlemeler birlikte dikkate alındığında, kamu davasının asli bir süjesi olan sanığın, adil yargılanma ilkesi çerçevesinde etkin bir şekilde temyiz kanun yoluna başvurma hakkı olduğunda herhangi bir tereddüt bulunmamakla birlikte, 5271 sayılı CMK’nın 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmesi üzerine, 1412 sayılı CMUK'nın yürürlükten kaldırılmasına rağmen 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesinin birinci fıkrası ile, bölge adliye mahkemelerinin Resmî Gazete'de ilân edilecek göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1412 sayılı CMUK'nın 322. maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326. maddelerinin uygulanacağına ilişkin istisnai bir düzenlemeye yer verilmesi nedeniyle, somut olayda, 5271 sayılı CMK'nın temyize ilişkin hükümlerinin uygulanma imkanının bulunmadığı, temyiz süresinin 1412 sayılı CMUK'nın 310. maddesine göre bir hafta olduğu, ayrıca, bölge adliye mahkemelerinin faaliyete başlama tarihinden sonra 5271 sayılı CMK'nın temyize ilişkin hükümlerinin uygulanacağı hâllerde, temyizde sebep gösterme zorunluluğunu da dikkate alan kanun koyucu, 7035 sayılı Kanun'un 21. maddesiyle 5271 sayılı CMK'nın 291. maddesinde değişiklik yaparak 05.08.2017 tarihinde ve sonrasında verilen kararlar bakımından temyiz süresini yedi günden on beş güne çıkarmış ise de, 1412 sayılı CMUK'nın temyiz süresine ilişkin hükümlerine de atıf yapma imkanı bulunduğu hâlde bilinçli bir şekilde bu yönde bir düzenlemeye yer verilmediğinin anlaşılması karşısında, sanığın, usulüne uygun şekilde tefhim edilen ve kanun yolu bildirimi de yasaya uygun şekilde yapılan karara yönelik 7 günden sonra gerçekleştirdiği temyiz isteminin süresinden sonra olduğu ve bu nedenle temyiz isteminin reddine karar verilmesi gerektiği," görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Dairesince 18.03.2021 tarih ve 10318-5526 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında nitelikli mala zarar verme suçundan açılan kamu davasının şikâyet yokluğu nedeniyle düşürülmesine ilişkin 18.12.2013 tarihli hükmün, Cumhuriyet savcılarının temyizi üzerine Özel Dairenin 05.03.2019 tarihli ilamı ile bozulması sonrasında, bozmaya uyan Yerel Mahkemece 20.11.2019 tarihinde sanığın nitelikli mala zarar verme suçundan mahkûmiyetine karar verildiği, yüze karşı verilen bu hükmün sanık tarafından 29.11.2019 tarihinde temyiz edildiği anlaşılan dosyada; temyiz süresinin 1412 sayılı CMUK'nın 310 ve 311. maddeleri uyarınca "bir hafta" mı, yoksa 05.08.2017 tarihinde yürürlüğe giren 7035 sayılı Kanun'un 21. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK'nın 291. maddesinin 1. fıkrası uyarınca "on beş" gün mü olduğunun belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık hakkında 17.07.2013 tarihli eylemi nedeniyle ... Cumhuriyet Başsavcılığının 09.09.2013 tarihli ve 1706-638 sayılı iddianamesi ile; TCK’nın 152/1-c, 152/2-a ve 53. maddeleri uyarınca nitelikli mala zarar verme suçundan cezalandırılmasıyla istemiyle ... 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 2013/139 esasına kayıtlı kamu davasının açıldığı, aynı sanık hakkında 23.09.2013 tarihli eylemi nedeniyle ... Cumhuriyet Başsavcılığının 08.10.2013 tarih ve 1849-684 sayı ile; TCK’nın 152/1-c ve 53. maddeleri uyarınca nitelikli mala zarar verme suçundan cezalandırılmasıyla istemiyle ... 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 2013/174 esasına kayıtlı kamu davasının açıldığı,
... 2. Asliye Ceza Mahkemesince 09.10.2013 tarih ve 174-22 sayı ile; aralarındaki fiili ve hukuki bağlantı nedeniyle 2013/174 ve 2013/139 esasında kayıtlı davaların birleştirilmesine, yargılamaya ... 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 2013/139 esas sayılı dava dosyası üzerinden devam edilmesine karar verildiği,
Yapılan yargılama neticesinde, sanık hakkında nitelikli mala zarar verme suçundan açılan kamu davasının şikâyet yokluğu nedeniyle TCK’nın 73/4 ve CMK’nın 223/8. maddeleri uyarınca düşürülmesine karar verildiği,
Hükmün Cumhuriyet savcıları tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 05.03.2019 tarih ve 3158-3100 sayı ile bozulmasının ardından devam olunan yargılama sonucunda, bozmaya uyan Yerel Mahkemece 20.11.2019 tarih ve 108-453 sayı ile, sanığın nitelikli mala zarar verme suçundan TCK’nın 152/1-c, 152/2-a, 43, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 2 yıl 1 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna karar verildiği, kısa kararın hazır bulunan sanığın yüzüne karşı verildiği,
Kısa kararın son paragrafında; “Dair, sanığın yüzüne karşı; kararın tefhiminden itibaren 7 (Yedi) günlük süre içinde mahkememize hitaben verilecek bir dilekçe veya mahkeme kalemine yapılacak bir başvuru üzerine kalemce yapılan tutanağın hakime tasdik ettirilmesi, herhangi bir sebeple cezaevinde olan tarafın ise zabıt kâtibine veya tutuklu bulunduğu ceza infaz kurumu ve tutukevi müdürüne beyanda bulunmak suretiyle veya bu hususta bir dilekçe vermek suretiyle kullanacağı Yargıtay İlgili Ceza Dairesi'nde temyiz yolu açık olmak üzere verildi. Açıkça okunup anlatıldı.” şeklinde açıklamaların bulunduğu,
Kısa kararın tefhim edildiği 20.11.2019 tarihinin ... gününe denk geldiği, tefhimden itibaren bir hafta olan 27.11.2019 tarihinin de ... gününe tekabül edip temyiz süresi içinde herhangi bir tatil günü bulunmadığı,
Sanığın 29.11.2019 havale tarihli dilekçesi ile temyiz talebinde bulunduğu,
Anlaşılmıştır.
07.10.2004 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun'un 25 ve Geçici 2. maddeleri uyarınca kurulan bölge adliye mahkemeleri, 07.11.2015 tarihli ve 29525 sayılı Resmî Gazete'de ilan edildiği üzere 20.07.2016 tarihinde tüm yurtta göreve başlamıştır. Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmesiyle birlikte istinaf kanun yolu uygulamaya girmiş, böylece ülkemizde fiilen üç dereceli yargı sistemine geçilmiştir.
1412 sayılı CMUK'da olağan kanun yolları olarak itiraz ve temyize yer verilmişken, 5271 sayılı CMK'da itiraz, istinaf ve temyiz olağan kanun yolları olarak düzenlenmiştir.
5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun'un 18. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi uyarınca 5271 sayılı CMK’nın 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmesi üzerine, 1412 sayılı CMUK yürürlükten kaldırılmıştır. Ancak yeni usul yasası sisteminde, yasa yolları içinde istinafa yer verilmesi ve bölge adliye mahkemelerinin 20.07.2016 tarihinden sonra göreve başlaması nedeniyle 5320 sayılı Kanun'un “Temyiz ve karar düzeltme” başlıklı 8. maddesinin birinci fıkrasında; “Bölge adliye mahkemelerinin, 26.09.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun'un geçici 2. maddesi uyarınca Resmî Gazete'de ilân edilecek göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 322. maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326. maddeleri uygulanır.” hükmüne yer verilmek suretiyle bölge adliye mahkemelerinin göreve başlamasından önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında 1412 sayılı CMUK’nın 305 ila 326. maddelerinin uygulanacağı öngörülmüştür. Başka bir anlatımla, 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 8. maddesi uyarınca, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihi olan 20.07.2016 tarihinden önce verilen kararlar hakkında kesinleşinceye kadar 1412 sayılı CMUK'nın, bu tarihten sonra verilen kararlar hakkında ise 5271 sayılı CMK'nın temyize ilişkin hükümleri uygulanacaktır.
Bu genel açıklamalardan sonra temyiz başvuru usulünün ayrıntılı bir şekilde irdelenmesi gerekmektedir.
Yargılama makamlarının verdikleri kararlarda bir aykırılık veya yanılma olması durumunda bu hataları giderme yetkisi "kanun yolu" adı verilen denetim ile sadece yargılama makamları tarafından yapılabilir. Kanun yolu, aykırılıkları gidermek ve isabetli karar verilmesini sağlamak bakımından, sanık için olduğu kadar toplum için de büyük bir teminat olduğundan, bir insan hakkıdır (Feridun Yenisey - ... Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, 5. Baskı, Seçkin Yayınevi, ... 2017, .... 859, 860).
Bu anlayışa paralel olarak, Anayasanın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde, "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.",
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin "Adil yargılanma hakkı" başlıklı 6. maddesinde ise;
“1. Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir...”
Hükümlerine yer verilmiştir.
Görüldüğü üzere Anayasa'nın 36. maddesinde, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu vurgulanmış, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinde yargılamada sanığa tanınması gereken asgari haklar belirtilerek adil yargılanma hakkının kapsamı belirlenmiştir.
Aynı şekilde, 25.03.2016 tarihi itibarıyla iç hukukumuzun bir parçası hâline gelen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) Ek 7 numaralı Protokolünün "Cezai Konularda Temyiz Hakkı" başlıklı 2. maddesinin 1. fıkrasında;
"Mahkeme tarafından ceza gerektiren bir suç nedeniyle mahkûm edilen herkes, mahkûmiyetinin veya hükmolunan cezanın yüksek bir mahkeme tarafından yeniden incelenmesini sağlama hakkına sahiptir. Bu hakkın kullanımı, kullanımın dayanakları dâhil kanunla düzenlenir." hükmüyle ilgili kişinin hakkında kurulan hükmü daha yüksek bir mahkemeye inceletme hakkının bulunduğu belirtilmiştir.
Olağan kanun yollarından sayılan temyiz incelemesinin yapılabilmesi için bir temyiz davası açılmış olmalıdır. Temyiz davasının açılabilmesi için de, 1412 sayılı CMUK'nın 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesinin birinci fıkrası uyarınca bozmadan önceki ilk karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 310. maddesine göre iki şartın varlığı gereklidir.
Bunlardan ilki istek şartıdır. Yargılama hukukunun temel prensiplerinden olan "davasız yargılama olmaz" ilkesine uygun olarak temyiz davasının kendiliğinden açılması mümkün olmayıp bu konuda bir talebin bulunması gereklidir.
Kural olarak temyiz başvurusunun yazılı şekilde olması yani hükmü veren mahkemeye verilecek bir dilekçe ile yapılması gerekir. Ancak zabıt katibine beyanda bulunmak suretiyle sözlü başvuruda bulunmak da mümkündür. Bu durumda beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hâkim tarafından onaylanır.
Uyuşmazlık konusu olayda istek şartının gerçekleştiği konusunda bir tereddüt bulunmadığından temyiz davasının açılabilmesi için gerekli ikinci şart olan süre şartının gerçekleşip gerçekleşmediği üzerinde durulmalıdır.
1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 310. maddesinde, genel kural olarak tarafların temyiz isteğinde bulunabilecekleri süre, hükmün tefhiminden, tefhim edilmemiş ise tebliğinden başlamak üzere bir hafta olarak belirlenmiştir. Temyiz süresi, anılan maddenin üçüncü fıkrasındaki farklı durum hariç olmak üzere, hükmün açıklanması sırasında hazır bulunanlar bakımından bu tarihte, yokluklarında hüküm verilenler yönünden ise gerekçeli kararın tebliği tarihinde başlayacaktır.
5271 sayılı CMK'nın 291. maddesi uyarınca da temyiz davası açılması için yedi günlük bir süre öngörülmüş iken 05.08.2017 tarihli ve 30145 mükerrer sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 7035 sayılı Kanun'un 21. maddesiyle 5271 sayılı CMK'nın 291. maddesinin birinci fıkrasında yer alan "yedi" ibaresi "on beş" şeklinde değiştirilerek temyiz süresi on beş güne çıkarılmış, anılan madde gerekçesinde; “Madde ile 5271 sayılı CMK'nın 291. maddesinin birinci fıkrasında yapılan değişiklikle tarafların temyiz haklarını daha etkin kullanabilmeleri amacıyla temyiz isteminde bulunma süresi yedi günden on beş güne çıkarılmaktadır.” açıklamalarına yer verilmiştir.
Görüldüğü gibi, 05.08.2017 tarihinde ve sonrasında verilip istinaf sonrası temyiz denetimine tabi olan kararlara yönelik temyiz süresinin on beş gün olacağı hususunda her herhangi bir kuşku bulunmamakla birlikte, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihi olan 20.07.2016 tarihinden önce verilen veya Yargıtayın temyiz incelemesinden geçen, bozma üzerine 05.08.2017 tarihinde ve sonrasında yeniden verilen kararların temyiz süresinin ne olacağı hususunda Kanunda açıkça bir düzenleme bulunmamaktadır.
Bilindiği üzere, usul kanunlarının zaman bakımından uygulanmasında asıl olan, aksi kanunda açıkça düzenlenmiş bulunmadıkça "hemen ve derhal uygulanma" ilkesidir. Anılan ilke uyarınca usul işlemleri yapıldıkları sırada yürürlükte olan muhakeme kanunu hükümlerine tâbi olacaktır. Usul Kanunlarında yapılan değişiklikler, yasa yürürlüğe girdikten sonra yapılacak işlemler hakkında uygulanacak olup maddi ceza hukuku kurallarının aksine geçmişe yürümezler. O hâlde ceza yargılaması sırasında, kanunlarda değişiklik yapılması veyahut dayanılan bir usul kuralına ilişkin kanun hükmünün Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi hâlinde, yeni kanun veya iptal sonucu ortaya çıkan usul prosedürü, devam etmekte olan işlemlere uygulanacak, ancak 5320 sayılı Kanun'un 4. maddesinin ikinci fıkrasında ifade edilen bu durum önceki kanunun yürürlükte bulunduğu dönemde o kanuna uygun olarak gerçekleştirilen işlemlerin geçersizliği neticesini doğurmayacağı gibi, yenilenmesini de gerektirmeyecektir.
Bununla birlikte, 5271 sayılı CMK’nın 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmesi üzerine, 1412 sayılı CMUK'nın yürürlükten kaldırılmasına rağmen 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesinin birinci fıkrası ile, bölge adliye mahkemelerinin Resmî Gazete'de ilân edilecek göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1412 sayılı CMUK'nın 322. maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326. maddelerinin uygulanacağına ilişkin istisnai bir düzenlemeye yer verilmesi karşısında, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihi olan 20.07.2016 tarihinden önce verilen kararlar bakımından hemen ve derhal uygulama ilkesi geçerli olmayacak, bu kararlar kesinleşinceye kadar Kanun'daki açık ve emredici düzenleme uyarınca 1412 sayılı CMUK'nın temyize ilişkin hükümleri uygulanmaya devam edecektir.
Gelinen aşamada ifade etmek gerekir ki, istinaf mahkemelerinin Türk yargı sistemine dahil olmasıyla kanun yolu yargılamasında yeni bir anlayışı benimseyen kanun koyucu, istinaf başvurusunda Cumhuriyet savcısı dışındaki diğer kişiler bakımından sebep gösterme zorunluluğu öngörmezken, temyiz kanun yolunda, mülga 1412 sayılı CMUK’dan farklı şekilde, re’sen temyiz tercihinden vazgeçerek, temyiz davasını açan ve sınırlayan temyiz dilekçesinde temyiz edenin, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini, temyiz sebeplerini göstermek zorunda olduğunu ve temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren ek bir dilekçe vermesini öngörmüştür. Bu bağlamda, temyiz denetiminin kapsamının belirlenmesi bakımından hangi hukuka aykırılıklara dayanıldığının anlaşılır bir şekilde gösterilmesi gerekmekte olup dilekçenin herhangi bir temyiz sebebi içermemesi durumunda temyiz isteminin reddi sonucu doğacağından madde gerekçesinde de ifade edildiği gibi tarafların temyiz haklarını daha etkin kullanabilmeleri amacıyla temyiz isteminde bulunma süresi yedi günden on beş güne çıkarılmıştır. Başka bir anlatımla, kanun koyucunun, bölge adliye mahkemelerinin faaliyete başlama tarihinden sonra 5271 sayılı CMK'nın temyize ilişkin hükümlerinin uygulanacağı hâllerde, temyizde sebep gösterme zorunluluğunu da dikkate alarak temyiz süresini yedi günden on beş güne çıkardığı anlaşılmaktadır.
Diğer taraftan, 7035 sayılı Kanun'un Geçici 1. maddesinin birinci fıkrası ile; “Bu Kanunla, 5271 sayılı Kanun'un 291. maddesi ile 6100 sayılı Kanun'un 361. maddesinde temyiz sürelerine ilişkin olarak yapılan değişiklikler, bu Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihte ve sonrasında verilen kararlar hakkında uygulanır.” hükmü öngörülmüş olup 1412 sayılı CMUK'nın temyiz süresine ilişkin hükümlerine de atıf yapma imkânı bulunan kanun koyucunun bilinçli bir tercih göstererek bu yönde bir düzenlemeye yer vermemesi dikkate alındığında, istinaf öncesi veya sonrası ayrımı yapılmaksızın 05.08.2017 tarihinden sonra verilen tüm kararların on beş günlük temyiz süresine tabi olduğu sonucuna ulaşılması da mümkün görünmemektedir.
Öte yandan, ayrıntılarına Ceza Genel Kurulunun 04.06.1984 tarihli ve 2-196 sayılı kararında yer verildiği üzere, ilgili kişinin yüzüne karşı verilen bir hükme yönelik yasal temyiz süresi, tefhimle birlikte başlamakta olup sonradan yapılan karar tebliği, temyiz süresini yeniden başlatmayacaktır. Ancak, tefhim ile birlikte temyiz süresinin işlemeye başlaması için kanun yolu bildiriminin Kanun'un öngördüğü şekilde ve ilgiliyi yanıltmayacak biçimde yapılması gerekmektedir. Anayasa'nın 40/2. maddesi ile 5271 sayılı CMK'nın 34/2, 231/2 ve 232/6. maddeleri uyarınca gerek yüze karşı, gerekse yoklukta verilen hüküm ve kararlarda, başvurulacak kanun yolu süresi, başvuru yapılacak merci ile başvuru şeklinin hiçbir duraksamaya yer vermeyecek biçimde açıkça belirtilmesi zorunludur. Yanılgılı bildirim nedeniyle temyiz hakkının etkin kullanılmasının engellendiği hâllerde temyiz isteminde bulunan bu yanılgısından faydalanması gerektiğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır. Örneğin, yasal temyiz süresi yedi gün olduğu hâlde Yerel Mahkemece, kanun yolu süresinin on beş gün şeklinde hatalı olarak gösterildiği durumlarda temyiz edenin yedinci günden sonra verdiği dilekçesinin kabul edilerek temyiz incelemesi yapılması gerektiği gözden uzak tutulmamalıdır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanık hakkında nitelikli mala zarar verme suçundan açılan kamu davasının şikâyet yokluğu nedeniyle TCK’nın 73/4 ve CMK’nın 223/8. maddeleri uyarınca düşürülmesine ilişkin ... 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 18.12.2013 tarihli ve 139-96 sayılı hükmün, Cumhuriyet savcıları tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 8. Ceza Dairesince 05.03.2019 tarih ve 3158-3100 sayı ile bozulmasına karar verildiği, bozma sonrası devam eden yargılama sonucunda, bozmaya uyan Yerel Mahkemece, 20.11.2019 tarihli kısa kararın hazır bulunan sanığa tefhim edildiği,
Kanun yolu bildiriminde “Dair, sanığın yüzüne karşı; kararın tefhiminden itibaren 7 (Yedi) günlük süre içinde mahkememize hitaben verilecek bir dilekçe veya mahkeme kalemine yapılacak bir başvuru üzerine kalemce yapılan tutanağın hakime tasdik ettirilmesi, herhangi bir sebeple cezaevinde olan tarafın ise zabıt kâtibine veya tutuklu bulunduğu ceza infaz kurumu ve tutukevi müdürüne beyanda bulunmak suretiyle veya bu hususta bir dilekçe vermek suretiyle kullanacağı Yargıtay İlgili Ceza Dairesi'nde temyiz yolu açık olmak üzere verildi. Açıkça okunup anlatıldı.” şeklinde açıklamalara yer verildiği,
Sanığın 29.11.2019 havale tarihli dilekçesi ile temyiz talebinde bulunduğu dosya kapsamında;
Ceza muhakemesi sistemimizde hükümlerin temyiz edilebilmelerinin kural, temyiz edilememelerinin ise istisna oluşu, hukuk normlarının yorumlanmasında, Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen "Hak arama hürriyeti" ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinde hüküm altına alınan mahkemelere erişim hakkının gözetilmesi gerekliliği, Sözleşmeye ilişkin Ek 7 numaralı Protokolünün "Cezai Konularda Temyiz Hakkı" başlıklı 2. maddesinin 1. fıkrasında; ilgili kişinin hakkında kurulan hükmü daha yüksek bir mahkemeye inceletme hakkının bulunduğuna ilişkin düzenlemeler birlikte dikkate alındığında, kamu davasının asli bir süjesi olan sanığın, adil yargılanma ilkesi çerçevesinde etkin bir şekilde temyiz kanun yoluna başvurma hakkı olduğunda herhangi bir tereddüt bulunmamakla birlikte, 5271 sayılı CMK’nın 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmesi üzerine, 1412 sayılı CMUK'nın yürürlükten kaldırılmasına rağmen 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesinin birinci fıkrası ile, bölge adliye mahkemelerinin Resmî Gazete'de ilân edilecek göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1412 sayılı CMUK'nın 322. maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326. maddelerinin uygulanacağına ilişkin istisnai bir düzenlemeye yer verilmesi nedeniyle, somut olayda, 5271 sayılı CMK'nın temyize ilişkin hükümlerinin uygulanma imkânının bulunmadığı, temyiz süresinin 1412 sayılı CMUK'nın 310. maddesine göre bir hafta olduğu, ayrıca, bölge adliye mahkemelerinin faaliyete başlama tarihinden sonra 5271 sayılı CMK'nın temyize ilişkin hükümlerinin uygulanacağı hâllerde, temyizde sebep gösterme zorunluluğunu da dikkate alan kanun koyucu, 7035 sayılı Kanun'un 21. maddesiyle 5271 sayılı CMK'nın 291. maddesinde değişiklik yaparak 05.08.2017 tarihinde ve sonrasında verilen kararlar bakımından temyiz süresini yedi günden on beş güne çıkarmış ise de 1412 sayılı CMUK'nın temyiz süresine ilişkin hükümlerine de atıf yapma imkânı bulunduğu hâlde bilinçli bir şekilde bu yönde bir düzenlemeye yer verilmediğinin anlaşılması karşısında, incelemeye konu son karar tarihi 20.11.2019 olmakla birlikte bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce verilen 18.12.2013 tarihli ilk hükmün, temyiz yasa yoluna tabi olması nedeniyle temyiz süresinin 1412 sayılı CMUK'nın 310. maddesine göre bir hafta olduğu, kısa kararın hazır bulunan sanığa 20.11.2019 tarihinde tefhim edildiği, kanun yolu bildirimi de yasaya uygun şekilde yapılan karara yönelik sanığın 29.11.2019 tarihinde gerçekleştirdiği temyiz isteminin “bir haftalık” süresinden sonra olduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan üç Ceza Genel Kurulu Üyesi; itirazın reddine karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 11.02.2021 tarihli ve 4719-2145 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
3- Sanığın, ... 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 20.11.2019 tarihli ve 108-453 sayılı kararına yönelik temyiz isteminin süre yönünden REDDİNE,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 21.04.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.