Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2019/611 Esas 2022/340 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2019/611
Karar No: 2022/340
Karar Tarihi: 11.05.2022

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2019/611 Esas 2022/340 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2019/611 E.  ,  2022/340 K.

    "İçtihat Metni"



    Yargıtay Dairesi : (Kapatılan) 14. Ceza Dairesi


    Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan sanıklar ... ve ...’in üç ayrı mağdura yönelik olarak TCK’nın 109/2, 109/3-b,f, 62 ve 53. maddeleri uyarınca üç kez 5 yıl hapis cezası ile cezalandırılmalarına ve hak yoksunluklarına ilişkin ... 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 21.05.2013 tarihli ve 154-358 sayılı hükümlerin sanıklar ve müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince 21.06.2018 tarih ve 4554-4545 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 12.12.2018 tarih ve 81223 sayı ile;
    "Hükümlü ..., kız arkadaşı...ün mağdur ... ile arkadaş olduğundan şüphelenmesi üzerine, ... ile yüzleşmek için buluşma yerine çağırdığında, ... yanında mağdur ... olduğu halde gelir. ... ayrıca yüzleşmek için...ü ve kendisine yardım etmesi için sanık ...'i çağırır. Fatih de yanında sanık... Coşkun olduğu halde buluşma yerine arabasıyla gelir. Burada Fatih'in kullandığı arabaya mağdurlar ..., ... ve Nurgül istekleri dışında alınıp, tenha bir yere götürülürler. Olay yerine geldiklerinde ..., ...'a kafa atarak darp eder. Diğer mağdur ...'a da ... atar. Sanıklar (Hükümlüler) ... ile ...'u haydi gidin diyerek kovarlar, mağdurlar kendi olanaklarıyla evlerine ulaşırlar, Nurgül'ü ise arabaya alan sanıklar evinin önüne kadar getirip serbest bırakırlar. ... mahkemedeki ifadesinde, sanık ...'in kendisini önce götürme amacının olmadığını, aracın plakasını tespit etmeye çalışması nedeniyle onu da arabaya aldığını beyan etmiştir.
    Dosyadaki ifadelerden açıkça anlaşılacağı üzere sanıkların mağdure...ün hürriyetini kısıtlama kastı, hiç olmamıştır. Nurgül de tüm aşamalarda kendisinin hürriyetinin kısıtlanmadığını, sanıkların kendisine karşı eylemlerinin bulunmadığını, salimen evinin önüne getirildiğini beyan etmiştir. Kaldı ki bu şahıs suçun mağduru kabul edilmiş olsa bile, Nurgül'e karşı eylemde TCK 110 maddesinin koşulları oluşmuş bulunmaktadır.
    Mağdurlara yönelik eylemde TCK 43/2 maddesinin koşulları da gerçekleşmiş bulunmaktadır. Mağdur ...'un mahkeme ifadesinde de belirttiği gibi, sanık ...'in bu mağduru arabaya alma niyeti yoktur. ...'in asıl amacı mağdure Nurgül ile mağdur ...'ı yüzleştirmektir. Bir eylem ile hürriyeti kısıtlama suçu gerçekleştirilmiştir.
    Yukarıda açıkladığımız nedenlere göre hükümlüler ..., ... ve... Coşkun'un mağdure...ün hürriyetini kısıtlamak suçundan verilen mahkumiyet kararının kaldırılarak, beraatlerine karar verilmesi ve diğer iki mağdura karşı eylemlerinin ayrı ayrı suç teşkil etmediği nedeniyle TCK 43. maddesinin uygulanması gerektiği kabul edilerek bozulması," görüşüyle itiraz yoluna başvurmuştur.
    CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince 19.11.2019 tarih ve 10320-12579 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar; sanıklar hakkında mağdure ...’e yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun unsurları itibarıyla oluşup oluşmadığı, oluştuğunun kabulü hâlinde ise TCK’nın 110. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükmünün uygulanma koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediği, diğer mağdurlar ... ile ...’a yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçları bakımından ise zincirleme suç hükümlerinin uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkin olup yapılan müzakere esnasında bir kısım Ceza Genel Kurulu Üyelerince, sanıklar hakkında mağdurlar ... ile ...’a yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunda TCK’nın 110. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükmünün uygulanma koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediğinin de tartışılması gerektiğinin ileri sürülmesi üzerine bu uyuşmazlık konusu da ayrıca değerlendirilmiştir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    Suç tarihinde mağdure Nurgül (Karataş) ... ile katılan mağdur ...’nın 17, mağdur ...'ın ise 16 yaşlarında ve sınıf arkadaşı oldukları, mağdure Nurgül ile sanık ... arasında suç tarihinden geriye doğru yaklaşık 5 yıldır devam eden bir gönül ilişkisinin bulunduğu, diğer sanık ... ile yaş küçüklüğü nedeniyle hakkındaki soruşturma ve yargılama ayrı yürütülen suça sürüklenen çocuk... Coşkun’un da arkadaş oldukları,
    Katılan mağdur ...’nın olaydan hemen sonra kendi imkânlarıyla evine dönerek durumu ailesiyle paylaşması üzerine olayla ilgili olarak adli makamlara müracaatın gerçekleştiği,
    22.01.2013 tarihinde ... Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından katılan mağdur ... hakkında düzenlenen raporda; üst ve alt dudakta muhtelif sayıda eziklerin ve kanamalı alanların bulunduğunun, sağ göz altında maksilla üzerinde 1x1 ve 0,5x0,5 cm uzunluklarında ekimozların mevcut olduğunun, söz konusu bulguların katılan mağdurun yaşamını tehlikeye sokmadığının ve basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte olduğunun belirtildiği,
    22.01.2013 tarihinde ... Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından mağdure Nurgül ... ve mağdur ... hakkında düzenlenen raporlarda; darp ve cebir izine rastlanılmadığının bildirildiği,
    22.01.2013 tarihli cep telefonu inceleme tutanağından; katılan mağdur ...’nın cep telefonu üzerinde yapılan incelemede; katılan mağdurun kullanmakta olduğu 05** 2**4**9 numaralı telefon hattına sanık ... tarafından kullanılmakta olan 05** 7**6**7 numaralı hattan 13 adet kısa mesaj gönderildiği, mesaj içeriklerinin;
    22.01.2013 tarihinde saat 15.00 sıralarında "Nerdesin",
    22.01.2013 tarihinde saat 15.02 sıralarında "Nerdesin",
    22.01.2013 tarihinde saat 15.02 sıralarında "Nurgul",
    22.01.2013 tarihinde saat 15.03 sıralarında "Tam olarak",
    22.01.2013 tarihinde saat 15.05 sıralarında "Tamam",
    22.01.2013 tarihinde saat 15.06 sıralarında "Bisd olmadi itfaiye park oraya gelsene bulusalim",
    22.01.2013 tarihinde saat 15.07 sıralarında "Bi olmadı tamam neyse gelmiyosan gelme",
    22.01.2013 tarihinde saat 15.08 sıralarında "Ne zamana",
    22.01.2013 tarihinde saat 15.09 sıralarında "Tam nerdesin",
    22.01.2013 tarihinde saat 15.10 sıralarında "Tamam",
    22.01.2013 tarihinde saat 15.15 sıralarında "Nerde kaldin",
    22.01.2013 tarihinde saat 15.19 sıralarında "Nerde kaldin" şeklinde olduğu, 22.01.2013 tarihinde saat 15.21 sıralarında ise bir adet içeriği boş mesaj gönderildiği,
    22.01.2013 tarihinde polis memurları tarafından tanzim edilen tutanağa göre; 22.01.2013 tarihinde meydana geldiği iddia olunan olayla ilgili olarak olayın gerçekleştiği park ve olayın son bulduğu yerler ile olay yerlerini gösteren mobese ve güvenlik kamerasının bulunup bulunmadığının tespiti bakımından mağdurlar ... ve ... ile gerçekleştirilen yer gösterme işleminde; mağdurların ... Paşa Mahallesinde bulunan ... Temizer Parkını işaret ettikleri ancak parkın dış kapılarının kilitli olması nedeniyle içeride güvenlik kamerası olup olmadığının anlaşılamadığı, mağdurların...Sultan ... Bulvarı üzerinde itfaiye kavşağı istikametinde bulunan mezarlığın yanında araca bindirildiklerini belirtmeleri üzerine yapılan araştırmada burayı gösteren güvenlik kamerası olmadığı ancak itfaiye kavşağında bulunan EL2 043 numaralı mobese kamerasının bu mevkiyi gösterebileceği, mağdurların araçla Sugözü Yedigözü mevkiine götürüldüklerini belirttikleri ancak bu yerin sorumluluk bölgesi dışında kalması nedeniyle belirtilen adrese gidilemediği, yapılan mobese ve güvenlik kamerası araştırmasında itfaiye kavşağında bulunan EL2 043 ve Doğukent Mahallesi Mimar Sinan Caddesi ile Doğukent ... Temizer Caddesinin kesiştiği kavşakta bulunan EL2 045 numaralı mobese kameralarının olduğu,
    Güvenlik kamerasındaki görüntülerin incelenmesine ilişkin olarak düzenlenen bilirkişi raporunda; herhangi bir görüntü elde edilemediğinin belirtildiği,
    08.04.2013 tarihinde mağdure ... tarafından dosyaya sunulan dilekçede; olayla ilgili olarak Kollukta ifade verdiği sırada babasının yanında olması nedeniyle korkarak doğruları söyleyemediğini, Kollukta verdiği ifadesini değiştirmek istediğini, olay tarihinde sanık ...'in aracına zorla ve tehditle binmediklerini, araca kendi istekleriyle bindiklerini ve daha sonra konuşacakları yere birlikte gittiklerini, konuştuklarını ve şahısların, kendisini tekrar itfaiye parkına getirerek araçtan indirdiklerini, hiç kimseden şikâyetçi olmadığını bildirdiği,
    10.04.2013 tarihli celsede hazır bulunan pedagog bilirkişinin beyanından; mağdurların yaşları ve gelişimleri itibarıyla kendilerini ifade edebilecek durumda oldukları, mağdurlar ... ve ...'nın herhangi bir baskı altında kalmadan beyanlarını verdikleri ancak mağdure...ün şikâyetten vazgeçmesi nedeniyle çelişkili beyanda bulunduğu kanaatinde olduğu,
    Yaş küçüklüğü nedeniyle hakkındaki soruşturma ve yargılama ayrı yürütülen inceleme dışı suça sürüklenen çocuk... Coşkun’un üç ayrı mağdura yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan ... Çocuk Mahkemesinin 24.09.2013 tarih ve 106-529 sayılı kararı ile TCK’nın 109/2, 109/3-b,f, 31/3 ve 62. maddeleri uyarınca üç kez 2 yıl 2 ay 20 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, hükümlerin suça sürüklenen çocuk müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince 21.06.2018 tarih ve 8957-4546 sayı ile onanmak suretiyle kesinleştiği,
    Anlaşılmaktadır.
    Katılan mağdur ... Kollukta; "Ben Necip Güngör Kısaparmak Anadolu İletişim Meslek Lisesi 11/E sınıfında öğrenim görmekteyim, yaklaşık bir hafta önce sınıf arkadaşım olan Nurgül Karataş benden kullanmış olduğum cep telefon numaramı istedi, ben de kendisine kullanmış olduğum 05** 2**4**9 nolu Turkcel numaramı verdim, bugün yani 22.01.2013 günü saat 15.00 sıralarında kullanmış olduğum telefona 05** 79**0*7 nolu telefondan mesaj geldi ve 'Nerdesin' dedi, ben de kim olduğunu sordum, bana 'Nurgül' diye cevap geldi, sonra aynı telefon üzerinden mesaj olarak 'İtfaiye parkının oraya gelebilir misin' diye mesaj gelince ben de mesaj olarak ne olduğunu sorunca tekrar aynı numaradan 'Gelince anlatırım.' diye mesaj geldi, yanımda aynı sınıfta okuduğum ... isimli arkadaşım vardı, ... da mesajları gördü ve birlikte itfaiyenin olduğu yerde bulunan ... Temizer parkının içerisine çarşıdan yürüyerek yaklaşık yarım saatte gittik, parkın içerisine girdiğimde etrafa baktım, Nurgül'ü göremedim, bana mesaj atan numaraya 'Ben parktayım, nerdesin?' diye mesaj atınca yanıma daha önceden hiç görmediğim ancak görsem tanıyabileceğim, ismini ... olarak söyleyen, soy ismini söylemeyen, 18-19 yaşlarında, 170-175 boylarında, esmer tenli, düz normal saçlı, hafif sakallı, kulaklarında soğuktan korunmak için kulaklık bulunan, üzerinde siyah kumaşa benzer mont, altında siyah keten pantolon ve siyah kundura bulunan bir şahıs yaklaştı ve bana adımı sordu, ben de ... diye cevap verdim, şahıs bana ve ...'a 'Gel şöyle oturun' dedi, parkta bulunan banka oturduk, şahıs bana 'Nurgül ile aranızda ne var?' dedi, ben de bir şey olmadığını, sınıf arkadaşım olduğunu söyledim, şahıs bana 'Sınıf arkadaşın haa, şimdi görürsün.' dedi, elinde bulunan telefon ile Nurgül’ü aradı, aradan 3-4 dakika sonra Nurgül geldi, ...'in elinde...ün sınıf içerisinde benden numaramı alarak yazmış olduğu kağıt bulunuyordu, ... isimli şahıs kağıdı Nurgül' e göstererek 'Bu numarayı sen mi aldın?' dedi, Nurgül de ...’e 'Sen bilmiyorsun, bu benim kardeşim gibidir.' diyerek beni savunmak istedi, ... elinde bulunan telefon ile arkadaşlarını arayarak 'Nerde kaldınız, dolu gelin.' dedi, aradan 5-6 dakika sonra açık mavi renkli yeni kasanın bir alt kasası olan Toyota Corolla marka bir araç ile üç erkek şahıs geldi, gelen şahısları daha önceden hiç görmedim, ancak görsem tanırım, gelenlerden birincisi; aracı kullanıyordu, 18-19 yaşlarında, 175-180 boylarında, beyaz tenli, siyah saçlı, saçının ense kısmı uzun olan, sakalsız, üzerinde siyah kumaş türü mont bulunan bir şahıstı. İkinci şahıs; esmer tenli, 18-19 yaşlarında, normal siyah saçlı, 175-180 boylarında, üzerinde siyah deri ceket bulunan, altında mavi kot pantolon bulunan şahıstı. Üçüncü şahıs ise; 20-25 yaşlarında, 180-185 boylarında, biraz göbekli, sarışın, gözlüklü, kumral saçlı, üzerinde kahverengi bir mont bulunan, altında mavi kot pantolon bulunan şahıstı, şahıslar üçü birlikte arabadan inerek bizim bulunduğumuz yere geldiler, arabanın plakasını hatırlamıyorum, ... isimli şahıs ve ikinci olarak tarif ettiğim esmer tenli şahıs benim koluma girdiler ve 'Hadi arabaya bin.' dediler, ben gitmek istemeyerek direndim, ancak şahıslar beni çektirerek arabanın arka kapısını açtılar ve başımdan eğerek arabanın içerisine ittiler, arkamdan ... yürüyerek geldi, arabanın başında bulunurken ...’a da 'Hadi arabaya bin.' dediler, ... binmek istemeyince ikinci şahıs arabadan indi ve ...’un kafasından ittirerek arabaya bindirdi, sonra ... isimli şahıs Nurgül’ü çağırdı, Nurgül gelmeyi kabul etmeyince ... 'Arabaya bin.' diyerek bağırdı, Nurgül korktuğu için arabanın arka kısmına yanımıza bindi, böylece arka koltuğa ben, ..., Nurgül ve ... bindik, ön koltuğa ise sonradan gelerek isimlerini bilmediğim üç kişi bindi, daha sonra aracı kullanan şahıs arabayı çalıştırdı ve ilerlemeye başladı, araç içerisinde önde bulunan şahıslardan ikinci şahıs '... hanginiz?' dedi, ben olduğumu söyleyince 'Göreceğiz' diye cevap verdi, bu sırada Nurgül ...' e yalvararak 'Bunları bırak. Bunların bir suçu yok.' diyordu, Doğukent’i geçtikten sorna Sugözü diye tabir edilen bir mevkiye geldik, arabayı boş bir alanda kimsenin olmadığı bir yerde durdurdu, ... araçtan indi ve kapıyı açtı, ... kolumdan tuttu ve 'Gel bakalım.' dedi, bu sırada ... isimli şahıs ...'u göstererek 'Vurun onun anasını .....in.' dedi, bu sırada ...'un yanında bulunan şahıslar ...'a vurmaya başladı, ... beni biraz ileri yürüyerek götürdü, bu sırada ikinci eşkâlini vermiş olduğum şahıs da yanımızda geldi, ... bana vurmaya başladı, benim burnuma, gözüme, dudağıma yumruk vurdu, burnuma kafa attı, tekmelerle yüzüme vurdu, ikinci şahıs bana bir şey yapmadan yanımdan gitti, birinci şahıs olan ve arabayı kullanan şahıs yanımıza geldi ve benim yüzüme iki kez tekme attı, daha sonra şahıslar bana vurmayı bıraktılar, ben hemen ...'un yanına gittim, ... ile koşarak kaçmaya başladım, yoldan inip bir tarlanın kenarına geldiğimde yolda bir kamyon gördüm ve kamyona el kaldırdım, kamyonu kullanan tanımadığım şahıs arabayı durdurdu ve bizi arabaya aldı, bu sırada ... isimli şahıs...e arabanın içerisinde tekme ... vuruyordu, biz korkumuzdan kamyona bindik ve kamyon sahibi bizi alarak Saklı Bahçe isimli ... yerinde bıraktı, benim telefonumun şarjı bittiği için çevrede telefon aradım ancak bulamadım, daha sonra gelen dolmuş ile ikametime gittim, ... da oradan kendi ikametine gitti, ikametime gidince olanları aileme anlattım, ailem de ifade vermek üzere beni çocuk şubesine getirdi, ben bu şahısları daha önceden hiç görmedim, ancak ... isimli şahıs konuşmalarında 'Beni sanayide herkes zengo veya cango olarak bilir.' diye söylüyordu, ben ifadeye gelmeden önce bana mesaj atan 05** 7**6**7 nolu hattı kendi telefonumdan aradım. Telefona beni darp eden ... isimli şahıs çıkarak 'Kimsin?' dedi, ben de ... olduğumu söyledim, daha sonra gülerek telefonu kapattı, ayrıca bana atmış olduğu mesajları kendi rızam ile size vermek istiyorum, ben bu olan olaylar ile ilgili olarak ... isimli şahıstan ve sonradan gelen eşkal bilgilerini vermiş olduğum 3 şahıstan davacı ve şikâyetçiyim, arkadaşım olan ... ve Nurgül Karataş’tan herhangi bir şikâyetim yoktur, yanımda bulunan öz babam ...’ya teslim edilmek istiyorum.",
    Mahkemede; "...''un anlattığı gibi biz okuldan çıkmıştık, 'Nerdesin?' diye mesaj geldi, 'Kimsin?' diye sorunca 'Ben Nurgül.' diye cevap geldi, ne olduğunu sorunca mesajda 'Acilen ... Temizer parkına gelmen lazım.' diyordu, ne olduğunu sorunca cevap gelmedi, bunun üzerine ... ile birlikte söylenen yere gittik, Nurgül yoktu, ... oradaydı, ... Nurgül ile aranızda ne var dedi, ben bir şey yok dedim, bunun üzerine Nurgül gelsin karşılaştıralım dedi, daha sonra Nurgül geldi, konuştuk, sonra beklememizi söyledi, daha sonra bir araba geldi, ... koluma girerek arabaya doğru yönlendirdi, daha sonra araba ile gittik, arabadan indirip beni darbetti, şikayetçiyim.", soruşturma safhasında alınan beyanı okunarak kısmi çelişki nedeniyle sorulması üzerine; "Benim huzurda vermiş olduğum beyanlarım doğrudur, aynen tekrar ederim.",
    Katılan ... Kollukta: "1996 doğumlu ... benim öz oğlum olur. ... Necip Güngör Kısaparmak İletişim Lisesinde okumaktadır. 22.01.2013 günü saat 17.00 sıralarında öz oğlum ... ikametimize gelmeyince kendisini merak ederek telefonla aradım. Telefonda bana Hürriyet Caddesinde olduğunu, tanımadığı üç erkek şahıs tarafından darp edildiğini söyledi. Bunun üzerine ben de oğlum ...'a orada beklemesini kendimin yanına geleceğini söyledim. Hürriyet Caddesinde buluşarak Çocuk Şube Müdürlüğüne gittik. Olayın ayrıntılarını oğlumun ifadesi sırasında öğrendim. Çocuk Şube Müdürlüğündeki yasal işlemler sonrası polis merkezinize geldim. ...'ın ifadesinde beyan ettiği hiçbir şahsı tanımıyorum. Olay ile ilgili olarak öz oğlum ...'yı darp eden, tehdit ve hakaretlerde bulunan tanımadığım şahıslardan davacı ve şikayetçiyim.",
    Mahkemede; "Mağdur ... oğlum olur, olaya ilişkin görgüye dayalı herhangi bir bilgim yoktur ancak oğlumun beyanlarında huzurda bulunan sanıklar dahil 4 kişi tarafından zorla araca bindirilip boş bir alana götürülüp oğlum olan mağdur ... darp edilmiştir, sanıklardan şikayetçiyim, olay nedeniyle maddi bir zararım meydana gelmemiştir, davaya katılma talebim vardır, katılma talebimin kabulüne karar verilmesini talep ederim.",
    Mağdur ... Kollukta; "22.01.2013 günü saat 15.00 sıralarında ... isimli arkadaşımla Gazi Caddesi üzerinde geziyorduk, Elliler çarşısı önüne geldiğimizde ... isimli arkadaşımın telefonuna benim tanımadığım bir kişiden mesaj geldi 'Nerdesin?' şeklinde, arkadaşım 'Kimsin?' diye mesajla karşılık verdi, 'Ben Nurgül. ... Temizer Parkına gel.' diye mesaja cevap geldi, ben mesajları görmedim, yanımdaki arkadaşım bana okudu. Arkadaşım yalnız gitmesin diye kendi imkanlarımızla yürüyerek ... Temizer Parkına doğru gittik, ... Temizer parkına arka kapıdan girdik, park içindeki bankta daha önce görmediğim, görsem tanıyacağım, 18-20 yaşlarında, 160-170 boylarında, zayıf yapılı, kulağında sağuktan korunmak için kulaklık olan siyah montlu, siyah kundura ayakkabılı, kirli sakallı, esmer renkli, kısa siyah saçlı bir kişi vardı. Biz şahsın yanma yaklaşınca 'Sen ... mısın?' dedi, ... kendini tanıttı, şahıs 'Oturun konuşalım.' dedi, üçümüz birlikte oturduk, ...'a bağırmaya başladı, 'Nurgül ile aranda ne var?' diye sordu, ben, Nurgül, ... üçümüz sınıf arkadaşıyız, bu nedenle ben '...’la Nurgül sınıf arkadaşı oluyorlar, aralarında hiçbir şey olmaz bunların.' diye söyledim, kendisi isminin ... olduğunu söyledi, ayrıca 'Nurgül'ün ben erkek arkadaşıydım, 4-5 yıl birlikte olduk, daha önce sevgiliydik.' diye söyledi, biz Nurgül ile ...'in birbirinden ayrılmış olduğunu anlamış olduk, ... isimli şahsa telefon geldi, ... karşısındaki şahsa 'Parka gel.' diye söyledi, aradan 15-20 dakika geçti, Nurgül isimli sınıf arkadaşımız parka geldi, Nurgül ...'e hitaben '... ile aramızda bir şey olamaz.' diye kendisini savundu, Nurgül'e ... isimli şahıs 'Sesini kes' diye bağırdı, ...'e tekrar telefon geldi, karşısındaki şahsa parkta olduğunu söyledi. ... bizlere 'Kalkın önüme düşün.' diye bağırdı, üçümüzü önüne aldı, parkın Mezarlık tarafındaki çıkışına götürdü, bizlere 'Yürüyün' dedi, bizler de yürüdük, bu esnada sadece ...'ın kolundan tutuyordu, bizler istemeden yürüdük, parkın çıkışında Toyota Corolla turkuvaz renkli tahminimce 2005-2006 model plakasını görmediğim araba duruyordu, aracın içinde tanımadığım, 18-20 yaşlarında, üç erkek şahıs vardı, şahısların ikisini görsem tanırım. Bu şahıslar arabadan indi. 1. şahıs; esmer renkli, kısa siyah saçlı, 18 yaşlarında, 160 boylarında, görsem tanıyabileceğim erkek şahıstı. 2. şahıs; 180 boylarında, kilolu, uzun siyah sakallı, 20 yaşlarında, siyah giyimli, görsem tanıyabileceğim şahıstı. 3. şahsı görsem tanımam, 18 yaşlarındaydı hatırlamıyorum. 1. şahıs ...'ın koluna girdi, arka koltuğa zorla bindirdi, içlerinden birisi benim kolumdan tuttu ama hangisi tuttu hatırlamıyorum, benim de kolumdan zorla tutarak aracın arka koltuğuna bindirdiler, Nurgül'ü ... arabaya arkaya yanımıza bindirdi, ... Nurgül'e bağırıyordu, 'Bin lan arabaya.' diye bağırıyordu, arkaya yanımıza ... de bindi, arkada 4 kişi olduk, ön sağa iki kişi bindi, aracı üçüncü şahıs kullanmaya başladı, kolumdan tutarak araca bindirmekten başka bana bir şey yapmadılar, Doğukent yoluna gittik ... 'Kırktut’a doğru sür.' dedi, Hanedan düğün salonundan geri döndük, Saklı bahçeye doğru gittik, araç içinde Nurgül 'Yapma.' diye ağlıyordu, bana hiçbir şey söylemediler, Saklı bahçeden ileriye gittik. İki üç tane ev olan bilmediğim bir mahalleye gittik, ...'ı arabadan çıkardılar. ... ...'a aracın dışında tekme ... vurdu, beni de ikinci şahıs arabadan indirdi, 'Senin ne işin var burda?' diye bağırmaya başladı, Üçüncü şahıs beni arabaya bindirdi. ... yanıma geldi, 'Ne bakıyorsun' diye bana bağırdı, arabanın içinde ... yüzüme bir ... vurdu, bize 'Defolun gidin' dediler, Nurgül arabada kaldı, ...'la ikimiz koşarak kaçmaya başladık, geriye baktığımızda...ü ... dövüyordu, ... vuruyordu, yoldan tarlaya indik, yoldan geçen kamyonu durdurduk, tanımadığımız kamyoncu vasıtasıyla ...'la ikimiz Saklı bahçeye geldik. Kamyondan indik, kendi imkanlarımızla evlerimize gittik. Ben olayı aileme anlatmamıştım, aynı gün akşam saatlerinde polisler babama telefon açtılar, babama konuyu anlatmak zorunda kaldım, daha sonra ifade vermek için babamla birlikte Çocuk Şube Müdürlüğüne geldik. Anlattığım olaydan başka bir şey görmedim, yaşamadım, olayla ilgili olarak hiç kimseden davacı ve şikâyetçi değilim.",
    Mahkemede; "Ben ve ... okuldan çıkmıştık, ...'a...ün adına mesaj geldi, mesajda 'Çabuk ... temizer parkına gel, ben Nurgül.' şeklindeydi, biz ne için çağırdığı konusunda mesaj attık, ancak mesaj cevabı gelmedi, söylediği yere gittiğimizde çağıranın huzurda bulunan sanık ... olduğunu gördük, ...'a küfür ederek Nurgül ile aranızda ne var diye sordu, ... da aralarında bir şey olmadığını söyledi ancak inanmadı, ben de söze katılarak aralarında bir şeyin olmadığını söyledim, bunun üzerine bana da küfür etti, sonra telefon açarak arkadaşlarına gelin dedi, arkadaşları geldikten sonra zorla arabaya attılar, kolumuzdan çekip zorla soktular, ondan sonra Sugözü tarafına gittik, ...'ı arabadan indirdiler, ben arabada kaldım, ...'ı dövdüler, bana da sadece bir ... attılar, ...'ı huzurda bulunan sanık ... dövdü, bana da huzurda bulunan sanık ... eliyle ... attı, sonrasında ... ile ben koşarak uzaklaştık, olay nedeniyle şikayetçi değilim.", sorulması üzerine; "Olay sırasında sanık ... araçla gitmeden önce bana git demişti, ben de gitmeden önce aracın plakasını almak için yaklaştığımda sanık ... beni kolumdan tutarak sen de arabaya bin dedi, ben de kendisine bana gitmemi söylediğini hatırlattığım halde bana 'Yok sen de geleceksin.' şeklinde cevap verdi, o şekilde beni araca bindirdi.",
    Müşteki ... Kollukta; "1997 doğumlu ... benim öz oğlum olur. 22.01.2013 günü saat 17.30 sıralarında oğlum ...'un sınıf arkadaşı olan ...'nın babası beni cep telefonu ile aradı. Bana her ikimizin oğlunun bir olaya karıştığını, Çocuk Şube Müdürlüğüne gelerek ifade vermem gerektiğini söyledi, bunun üzerine bende oğlum ... 'u alarak Çocuk Şube Müdürlüğü'ne gittim. Oğlum olay hakkında ifade verdikten sonra ben de polis merkezinize yasal işlemler için geldim, olayı oğlum ...’un ifadesinde beyan ettiği şekilde biliyorum. ...'un ifadesinde beyan ettiği hiçbir şahsı tanımıyorum. Olay ile ilgili olarak kimseden davacı ve şikayetçi değilim.",
    Mahkemede; "Benim olaya ilişkin herhangi bir görgüm yoktur, olayla ilgili soruşturma safhasında ayrıntılı olarak beyanda bulunmuştum, olay nedeniyle herhangi bir şikayetim yoktur.",
    Mağdure ... Kollukta; "..., ... benim sınıf arkadaşım olur, 18 yaşlarındaki, açık adresini bilmediğim ancak Kırklar Mahallesinde oturduğunu bildiğim, telefon numarasını bilmediğim, şuan nerede olduğunu bilmediğim, daha önceleri sanayide araba tamiri işinde çalıştığı şeklinde bildiğim ... benim erkek arkadaşım olur. 22.01.2013 günü saat 14.00 sıralarında Çayda Çıra kavşağı yakınındaki İletişim Lisesinden çıktım, okul çıkışında ..., ... isimli şahısları 50-60 metre mesafeden gördüm, yanlarında tanımadığım 2-3 kişi vardı, aralarında tartışıyorlardı ancak erkek oldukları için dikkatli bir şekilde bakmadım. Ancak yanlarında ... yoktu. Olsa tanırım. Daha sonra kendi imkânlarım ile 22.01.2013 günü saat 14.00 sıralarında okulumdan çıktım. Karayolları yakına kadar yürüdüm, Karayolları yakınından minibüse bindim, çarşı durağında indim, vakit kaybetmeden Doğukent minibüsüne bindim, evime yakın yerde indim, daha sonra evime gittim. Başka hiçbir yere uğramadım dolayısıyla 22.01.2013 günü saat 15.00 sıralarında evdeydim, evimden dışarıya çıkmadım, 22.01.2013 günü saat 20.00 sıralarında babam ile birlikte kendi migrenimden dolayı sigorta hastanesine gittim. Babamla tekrar eve gittik. aynı gün saat 21.00 sıralarında polisler babamı aradı. Bizi Çocuk Şube Müdürlüğüne davet ettiler, Çocuk Şube Müdürlüğünde ..., ...’nın anlatmış olduğu olayları bana anlattılar, polislerin bana anlatmış olduğu ... Temizer parkı içinde ..., ..., ... isimli şahıslarla buluşma olayı, Toyota marka araca zorla bindirilme olayı, beni ...'in darp etme olayını ilk kez polisler bana anlatınca duydum. Ben bu olayların hiçbirini yaşamadım. ..., ... benim ismimi kullanarak kaçırılmışım şeklinde niye ifade vermiş bilmiyorum. 22.01.2013 günü belirttiğim saatte okulumdan çıktım. Anlattığım şekilde vakit kaybetmeden evime gittim. Ben hiçbir şekilde mağdur olmadım. Hiç kimse tarafından kaçırılmadım, alıkonulmadım, darp edilmedim, hiç kimsenin özel arabasına da binmedim, ...’nun daha önceki kullanmış olduğu numarayı da bilmiyorum. Benim başıma kötü bir olay gelmedi. Daha önceki zamanlarda da böyle bir şey yaşamadım. Anlatılan olaylar hakkında bilgi sahibi değilim, bu konu hakkında hiç kimseden davacı ve şikâyetçi değilim. Babama teslim edilmek istiyorum.",
    Mahkemede; "Huzurda bulunan sanık ... itfaiye parkında bana mesaj atarak itfaiye parkına gelmemi söyledi, o sırada evdeydim, markete gidiyorum diye çıktım, yanlarına gittim, huzurda bulunan sanık ... ile diğer mağdurlar oturmuşlardı, huzurda bulunan sanık ... aranızda birşey var mı diye sordu, ben de olmadığını söyledim, ondan sonra ...'a dönerek 'Sen gitmek istiyorsan git' dedi, ... da yok diyerek ...'ın yanında kaldı.", mağdur ...'un "Yok demedim, yanlış bilgi veriyorsun." diyerek müdahalede bulunması üzerine devamla "Sonra araba geldi, arabanın yanına gittik, sanık ... arabaya binin dedi, biz de bindik, öyle çekiştirme falan olmadı, mobese kameraları da var zaten, o anda çekiştirme zorlama olmadı, ... ...'a kafa attı galiba, bu esnada ben ve ... arabadaydık, ... sonra geldi, ...'u da indirdi, daha sonra beni tekrar aldıkları yere itfaiye parkının önüne bıraktılar, ben zaten ...'nu tanıyorum, kendim arabaya bindim, zorla bindirme olayı olmadı, ... ve yanındakiler üç kişilerdi, bizimle birlikte altı kişiydik, şikayetçi değilim.", soruşturma safhasında alınan beyanı okunarak kısmi çelişki nedeniyle sorulması üzerine; "Benim huzurda vermiş olduğum beyanlarım daha doğrudur, karakolda iken babam yanımda olduğu için böyle bir olayın olmadığını söylemiştim.", celse arasında sunmuş olduğu şikâyetten vazgeçmeye ilişkin dilekçesinin okunarak sorulması üzerine; "Sunmuş olduğum dilekçe içeriğini de aynen tekrar ederim, beni itfaiye parkında bıraktılar, diğer mağdurları ise araçla gittiğimiz ve durduğumuz yerde bıraktılar.",
    Müşteki ... Kollukta; "1996 doğumlu Nurgül Karataş benim öz kızım olur. 22.01.2013 günü saat 09.00 sıralarında kızım almış olduğu istirahat raporunu okula götürmek için çıktı. Aynı gün saat 15.00 sıralarında ikametimize geri .... Saat 15.30 sıralarında ikametimizden 30 dakika kadar giyim mağazasına gitmek için ayrıldı. Nurgül olayla ile ilgili Çocuk Şube Müdürlüğünde ifade verdi. İfadesinde beyan ettiği şekilde bana olay ile ilgisi olmadığını, böyle bir olayın yaşanmadığını söyledi. Ben ifade beyanlarında geçen hiçbir şahsı tanımıyorum. Olay ile ilgili ayrıntılı şekilde siz görevlilerin söylediği şekilde bilgi sahibi oldum. Olay ile ilgili kimseden davacı ve şikayetçi değilim.",
    Mahkemede; "Mağdur ... Karataş kızım olur, olaya ilişkin görgüye dayalı herhangi bir bilgim yoktur, kızım olan Nurgül Karataş'ın kendisinin zorla araca bindirildiği ve alıkonulduğu yönünde herhangi bir beyanı olmamıştır, benim herhangi bir şikayetim yoktur.",
    Yaş küçüklüğü nedeniyle hakkındaki soruşturma ve yargılama ayrı yürütülen inceleme dışı suça sürüklenen çocuk... Coşkun Savcılıkta; "22.01.2013 günü öğleden sonra ... beni arayarak ...'nun kendisini aradığını ve birileri ile kavga ettiğini söylediğini söyledi, araba ile...gelerek beni aldı, beraber ... Temizer parkının oraya gittik, orada ... Zenginoğlu'nun iki erkek bir kızı tuttuğunu gördük, ... zorla bunları arabaya bindirdi, ne ben ne de...kesinlikle olaya müdahale etmedik. Arabaya bindirdikten sonra Fatih'e arabayı Sugözü denilen mevkiye sür dedi, Fatih de bir şey demeden dediği yere sürdü. Arabada bize daha önce 4-5 yıl birlikte olduğu kız arkadaşı...ün çantasında bu şahısların telefonu olduğunu söyledi. Bunları anlatırken sinirli bir şekilde anlatıyordu ancak arabada herhangi bir olay olmadı, daha sonra Sugözü denilen yere vardığımızda arabayı durdurmasını söyledi, Fatih de arabayı durdurdu, ... arabadan indi, ... ve ... isimli çocukları çağırdı, Nurgül arabada kaldı. bu sırada ...'in ...'a yumrukla vurması üzerine biz arabadan indik yapma dedik ayırmaya çalıştık, kesinlikle vurmadık, Fatih arabada da ...'in ...'a vurduğunu söyledi ancak ben görmedim. ... arabada bu kez Nurgül’e de vurdu. Daha sonra ... ... ve ...'a arabadan inmelerini ve gitmelerini sert bir şekilde söyledi. Onlar indikten sonra araba ile geri döndük. Nurgül'ü ... Temizer parkının orada bıraktık, ...'i de çarşıda bıraktık, kesinlikle ben ve...mağdurları zorla arabaya bindirmedik ve onları darp etmedik. Biz gittiğimizde zaten ..., ... ve ...'un kolundan tutmuş getiriyordu, üzerime atılı suçu kabul etmiyorum, Fatih beni aldığında yanında gözlüklü biri daha vardı, o da bizimle geldi ancak ben o şahsı tanımıyorum.",
    Mahkemede; "Üzerime atılı suçlamayı kabul etmem. Ben zorla hiçbir şey yapmadım. Olaya ilişkin daha önce ifade vermiştim. Aynı ifadem doğru ve geçerlidir.",
    Şeklinde beyanda bulunmuşlardır.
    Sanık ... Kollukta; "Nurgül Karataş benim kız arkadaşım olur, kendisiyle 5 yıllık devam eden duygusal bir arkadaşlığımız bulunmaktadır. Ancak aramızda herhangi bir cinsel ilişki yaşanmadı. 22.01.2013 günü saat 10.00 sıralarında Mustafapaşa Mahallesi Ceyhun sokak üzerinde bulunan parkta buluştuk. Konuşurken kız arkadaşımım çantasına bakıyordum. Bu sırada çanta içerisinde kağıtta aşkım yazan ve üzerinde 05** 2**4**9 yazan kağıdı buldum. Kız arkadaşıma numaranın kime ait olduğunu sordum, kendisi bana arkadaşı olduğunu söyledi. Bunun üzerine kız arkadaşıma bir şey söylemeden evine gönderdim, daha sonra kullanmış alduğum 05** 7**6**7 numaralı telefonumdan kağıtta yazan numaraya mesaj gönderdim ve buluşma teklif ettim. Kırklar Mahallesinde bulunan İtfaiye kavşağının bulunduğu yerdeki parka çağırdım, Ben de itfaiye parkına gittim. Gittiğimde isimlerini olay nedeniyle öğrendiğim ... ve ... bulunuyordu. ... kim diye sorduğumda şahıslardan bir tanesi ...'ın kendisi olduğunu söyledi, kız arkadaşıma telefon numarasını kendisinin mi verdiğini sorduğumda şahıs alaycı bir şekilde ben vermedim kız arkadaşın bana numarasını yazıp verdi dedi. Bu olaylar sırasında aramızda herhangi bir kavga ve tartışma yaşanmadı. Daha sonra ben de olayın doğruluğunu anlamak için kız arkadaşımı telefonla aradım ve parka çağırdım. Kız arkadaşım ... isimli şahsın mumarasını kendisinin yazdığını ancak aşkım diye kendisinin yazmadığını söyledi. Bu sırada şahısla aramızda tartışma yaşandı. Bunun üzerine ben de telefonla arkadaşım ...'i aradım, yaklaşık beş dakika sonra arkadaşım ... ve... Coşkun, 2* L* **9 plaka sayılı Toyota marka araç ile geldiler, arabayı arkadaşım...kullanıyordu. Şahıslara arabaya binin konuşalım dedim, şahıslar da kendi istekleri ile arabanın arka koltuğuna oturdular, ben ve kız arkadaşım Nurgül de aracın arka koltuğuna oturduk, Furkan aracın ön koltuğuna oturdu. Arkadaşıma boş bir yere git konuşalım dedim. Araç ile birlikte Doğukent yolunda boş bir araziye gittik. Yol boyunca da şahıslarla herhangi bir konuşmamız yaşanmadı. Boş araziye gelince arkadaşım aracı durdurdu, ... isimli şahısla birlikte araç içerisinden indik, şahısla konuşuyorduk. Bu sırada araç içerisinde bulunanlar da araçtan aşağı indiler, biz ... ile birlikte biraz ilerledikten sonra konuşmaya başladık, ...'a bu kağıdın açıklamasını yap dedim ancak ... bana herhangi bir cevap vermedi, ben de sinirlenerek kendisine bir tane kafa altım, atmış olduğum kafa şahsın burnuna geldi, bu sırada arkadaşlarım araya girdiler ve bizi ayırmaya çalıştılar. Ayırdıkları sırada şahsa tekme attım ancak değip değmediğini bilmiyorum. Arkadaşlarım bizi ayırdıktan sonra ... ve ... isimli şahıslara kaybolun gidin buradan dedim ve şahısları gönderdim. Biz de arkadaşlarım olan Fatih, Furkan ve kız arkadaşım Nurgül ile birlikte tekrar araç ile şehir merkezine geldik, kız arkadaşımı ikametine bıraktım, daha sonra da arkadaşlarım ile ayrıldık, ben de evime gittim. Daha sonra da 22.01.2013 günü çalışmak için ...’a gittim. Ertesi sabah yani 23.01.2013 günü şahsın hakkımda şikayetçi olduğunu öğrendim ve tekrar ... iline geldim, 24.01.2013 günü de ifade vermek için Polis Merkezine geldim. Polis Merkezinde hakkımda yapılan suçlamaları öğrendim. Hakkımda yapılan suçlamaları kabul etmiyorum. Suçlamalar asılsız ve yalandır. Ne ben ne de arkadaşlarım şahıslara arabaya binmeleri konusunda baskı kurmadık ve zorlamadık, şahıslar kendi rızaları ile araç içerisine bindiler. Olay ... isimli şahısla benim aramda yaşandı, diğer arkadaşlarım olan... ve...olaya karışmadılar, ... isimli şahıs da olaya taraf olmadı. Şahıslarla aramızda herhangi bir tehdit ve hakaret konusu yaşanmadı, yalnızca ben ...’a bir tane kafa attım, olay bir anda gelişti, şahısları alıkoymak ve darbetmek gibi bir amacım yoktu, Benim amacım şahısla konuşmaktı, başka bir amacım yoktu, konuyla ilgili söyleyeceklerim bunlardan ibarettir.",
    Tutuklanması istemiyle sevk edildiği Sulh Ceza Mahkemesinde; "Ben daha önce söylediklerimi tekrar ederim. Başka söyleyecek bir şeyim yoktur.",
    Mahkemede; "Üzerime atılı kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu kabul etmiyorum, olay sırasında mağdurları zorla araca bindirmiş değiliz, konuşmak amacıyla kendilerinin isteği doğrultusunda araca bindik, daha sonra boş yere gittik, orada mağdur Tayfun'a diğer mağdur ... ile aralarında ne olduğunu sordum, bana herhangi bir cevap vermeyince bende o anki sinirle kendisine kafa attım, yaralama suçunu bu şekilde kabul ediyorum, üzerime atılı kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan beraatime karar verilmesini talep ederim.",
    Sanık ... Kollukta; "... ve... Coşkun benim mahalleden arkadaşım olurlar. 22.01.2013 günü saat 15.00 sıralarında arkadaşım ... beni telefonla aradı ve babanın arabası sende mi dedi, ben de arabanın bende olduğunu söyledim. ... bana hemen İtfaiye kavşağındaki parka gel seni bekliyorum dedi, ne olduğunu sorduğumda sen gel dedi, ben de babama ait olan 2* L* **9 plaka sayılı Toyota marka araca bindim yol üzerinde mahalleden arkadaşım olan... Coşkun'u gördüm, kendisine ... çağırdı gel birlikte gidelim dedim. Birlikte İtfaiye parkına gittiğimizde ...’in yanında kız arkadaşı Nurgül ve isimlerini olay nedeniyle öğrendiğim ... ve ... isimli şahıslar bulunuyordu. Yanlarına gittiğimde ... hadi arabayla gezelim biraz dedi, birlikte araç içerisine bindik, Furkan aracın ön koltuğuna, ..., kız arkadaşı Nurgül, ... ve ... isimli şahıslar da aracın arka koltuğuna oturdular. Araç ile Doğukent Mahallesindeki boş araziye gittik. Buraya geldiğimizde ... ve ... araçtan indiler, yaklaşık 20 metre ilerde konuşmaya başladılar. Furkan, Nurgül ve ... isimli şahısla birlikte araçtan inerek sigara içmeye başladık. Bu sırada ... ve ...’in birbirlerini iteklediklerini gördüm, yanlarına gittiğim sırada ... şahsa bir tane kafa attı, hemen kendilerini ayırdım ve kavga etmelerini engelledim, ...’i araç içerisine aldım, Furkan ve Nurgül’ü de alarak olay yerinden ayrıldık. ... ve ... isimli şahıslar olay yerinde kaldılar. Araç içerisinde Nurgül’e, ... isimli şahsın telefon numarasını verdiğini, bu yüzden ... ile kavga ettiklerini öğrendim. Daha sonra arkadaşlarımı evlerine bıraktım. Şahısların hakkımızda şikayetçi olduklarını öğrendim ve ifade vermek için Polis Merkezine geldim. Polis Merkezinde hakkımda yapılan suçlamayı öğrendim. Hakkımda yapılan suçlamalar asılsız ve yalandır. Olay sırasında şahısları araç içerisine bindirmek için zorlamadık, şahıslar kendi rızaları ile araç içerisine bindiler. Ben ...’in kavga etmek için bizi çağırdığını bilmiyordum. Zaten ne ben ne de... olaya taraf olmadık, ... isimli şahıs da olaya karışmadı. ... ve ...'ın birbirlerine küfür ettiklerini ben duymadım, Yalnızca ...’in ...'a kafa attığını gördüm. Daha önceki yaşanan olaylardan benim haberim yok, benim konuyla ilgili olarak söyleyeceklerim bundan ibarettir.",
    Tutuklanması istemiyle sevk edildiği Sulh Ceza Mahkemesinde; "Ben bu olaya arkadaşım ...'nun beni olay yerine çağırmış olması nedeni ile karıştım. Babam ait araçla olay yerine gittim. Mağdur, katılan mağdur, ... ve onun kız arkadaşı araca bindiler, kimse kimseyi araca binmesi için zorlamadı. Doğukent tarafına gittik, araçtan indikten sonra ... ve ... kavga etti. Ben onları ayırdım. Söyleyeceklerim bundan ibarettir tutuksuz yargılanmayı isterim.",
    Mahkemede; "Üzerime atılı suçlamayı kabul etmiyorum, olay sırasında iddia edildiği gibi mağdurları zorla araca bindirmiş değiliz, konuşmak amacıyla kendi isteğiyle araca bindiler, daha sonra boş bir alana gittik, orada ... ile Tayfun Elmacı konuştular, kavga ettiler, biz de araya girdik, üzerime atılı suçtan beraatime karar verilmesini talep ederim.",
    Şeklinde savunmada bulunmuşlardır.
    Uyuşmazlık konularının sağlıklı bir çözüme kavuşturulabilmesi için sırasıyla ele alınmasında fayda bulunmaktadır.
    1- Sanıklar hakkında mağdure ...’e yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun unsurları itibarıyla oluşup oluşmadığı;
    TCK’nın "Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma" başlıklı 109. maddesi;
    "(1) Bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakan kişiye, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.
    (2) Kişi, fiili işlemek için veya işlediği sırada cebir, tehdit veya hile kullanırsa, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
    (3) Bu suçun;
    a) Silahla,
    b) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
    c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
    d) Kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
    e) Üstsoy, altsoy veya eşe karşı,
    f) Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
    İşlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza bir kat arttırılır.
    (4) Bu suçun mağdurun ekonomik bakımdan önemli bir kaybına neden olması halinde, ayrıca bin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.
    (5) Suçun cinsel amaçla işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek cezalar yarı oranında artırılır.
    (6) Bu suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır." şeklinde düzenlenmiş iken, 14.07.2021 tarihli ve 31541 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 7331 sayılı Kanun’un 9. maddesi ile; TCK'nın 109. maddesinin üçüncü fıkrasının (e) bendine "eşe" ibaresinden sonra gelmek üzere "ya da boşandığı eşe" ibaresi eklenmiş olup anılan madde son hâlini almıştır.
    Maddenin birinci fıkrasında; kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun temel şekli düzenlenmiş, ikinci fıkrasında; suçun cebir, tehdit veya hile ile işlenmesi ve üçüncü fıkrasında ise; altı bend hâlinde, suçun silahla, birden fazla kişi ile birlikte, kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle, kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanmak suretiyle, üstsoy, altsoy veya eşe karşı, çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı işlenmesi nitelikli hâller olarak yaptırıma bağlanmış, dördüncü fıkrasında; suçun netice sebebiyle ağırlaşmış hâline, beşinci fıkrasında; cinsel amaçla işlenen özgürlüğü kısıtlama suçuna yer verilmiş, altıncı fıkrasında ise; suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun sonucu itibarıyla ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi hâlinde, ayrıca bu suça ilişkin hükümlerin de uygulanacağı belirtilmiştir.
    Bu suç tipi ile bireylerin hareket özgürlüğünün hukuka aykırı biçimde kaldırılması veya sınırlanması eylemleri cezalandırılmak istenmiştir. Nitekim bu husus madde gerekçesinde; "Bu suç ile korunan hukuki değer, kişilerin kendi arzusu ve iradesi çerçevesinde hareket edebilme hürriyetidir." şeklinde belirtilmiştir. Suçun maddi unsuru, kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılmasıdır. Bu fiil, failin doğrudan doğruya veya dolaylı hareketleriyle ve çeşitli araçlar kullanılarak gerçekleştirilebilir. Sonuç ise mağdurun hareket etme ya da yer değiştirme özgürlüğünün kaldırılması biçiminde kendini gösterir.
    Fail, kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılmasına yönelik fiili, doğrudan doğruya veya dolaylı hareketleriyle ve çeşitli araçlar kullanarak gerçekleştirebilir. Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu, serbest hareketli bir suç olduğundan, bir yere gitme veya bir yerde kalma özgürlüğünün kaldırılması neticesini doğurabilecek her türlü hareket ile işlenebilecektir. Maddede sadece "bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakmak" tan söz edilmiş, fiilin işleniş şekli, yeri, zamanı ve süresi konusunda bir sınırlama yapılmamıştır. Bu nedenle suç mağdurun bir yere gitme veya bir yerde kalma özgürlüğünün ihlal edilmesi sonucunun doğması kaydıyla, her zaman her yerde işlenebilir. Fiilin herkesin girebileceği bir yerde, özel, kapalı veya açık alanda gerçekleştirilmesinin yahut uzun veya kısa süreli olmasının bir önemi bulunmamaktadır. Suçun oluşması için mutlaka mağdurun bir yere kapatılmış olması gerekmeyip aleni bir yerde tutma veya böyle bir yere götürme hâlinde dahi diğer unsurlar da var ise kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu oluşacaktır. Kesintisiz bir suç olması sebebiyle suçun tamamlanma ve bitme zamanları farklı olabilmektedir. Mağdurun hürriyetinin kısıtlanması ile suç tamamlanır, ancak sona ermez. Mağdurun tekrar hürriyetine kavuştuğu an suçun sona erme zamanıdır. Suç tamamlandıktan sonra kısa sürede sona erdirilebileceği gibi günlerce de sürdürülebilir. Öte yandan özgürlükten yoksun bırakma kavramı, anlık olmayan bir süreyi zorunlu olarak içerdiğinden, suçun tamamlanması için fiil ile sonucun hukuken kabul edilebilecek bir zaman müddetince sürmesi gerekmektedir. Sürenin çok kısa olup olmadığı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma niteliği taşıyıp taşımadığı, hareketin ağırlığı, önemi ve ciddiyeti ile birlikte hâkim tarafından değerlendirilip belirlenecektir. Sonuç ise, mağdurun bir yere gitme ya da bir yerde kalma özgürlüğünün kaldırılması biçiminde ortaya çıkmaktadır.
    Suçun manevi unsuru; failin, mağduru şahsi özgürlüğünden yoksun bırakmaya yönelik hareketleri gerçekleştirmeyi bilmesi ve istemesi, yani genel kasttır. Kanun'un metni ve ruhundan anlaşılacağı üzere, suçun temel şeklinin oluşumu için saik (özel kast) aranmamıştır. Nitekim bu görüş öğretide (Çetin Özek-Sahir Erman, Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, , ... 1994, .... 130; Ayhan Önder, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 4. Bası, ... 1994, .... 31; Durmuş Tezcan-... Ruhan Erdem-... Önok, Teorik-Pratik Ceza Hukuku, ... 2008, .... 363; ... Emin Artuk-... Gökcen, Ceza Hukuku Özel Hükümler, ... 2018 ... Yayınevi, 17. Baskı, .... 368) ve yargısal kararlarda da (Ceza Genel Kurulunun 29.06.2010 tarihli ve 110-161, 23.01.2007 tarihli ve 275-9, 03.12.2002 tarihli ve 288-419 sayılı ile bu güne kadar süreklilik arz eden çok sayıdaki kararları) benimsenmiştir. Suçun oluşabilmesi için kişiyi hürriyetinden yoksun kılma yönündeki ihlalin hukuka aykırı olarak yapılması, diğer bir deyişle eylemde hukuka uygunluk nedenlerinin bulunmaması zorunludur. Hukuka aykırılık, öğretide genel olarak hukuk düzeninin izin vermediği hâlleri ifade etmektedir.
    Uyuşmazlık konusunun açıklığa kavuşturulabilmesi için Türk Ceza Kanunu'ndaki tehdit ve cebir kavramları üzerinde durulmalıdır.
    Türk Dil Kurumunun Büyük Türkçe Sözlüğüne göre, "gözdağı verme" anlamına gelen tehdit, bir kimsenin bir zarara veya kötülüğe uğratılacağının bildirilmesidir. Bu bildirimin sözlü olması mümkün olduğu gibi başka yollarla ve bu bağlamda davranışlar yoluyla da yapılması mümkündür. Bu nedenle tehdit suçu, söz, yazı veya herhangi bir işaretle işlenebilecek bir suç olup önemli olan gerçekleştirileceği belirtilen haksızlığın mağdurun bilgisine ulaştırılmasıdır (M.Emin Artuk- A.Gökcen- M.Emin Alşahin-Kerim Çakır, Ceza Hukuku Özel Hükümler, ... Kitabevi, ... 2019, 18. Bası, .... 405.).
    Tehdidin, mağdurun iç huzurunu bozmaya, onda korku ve endişe yaratmaya objektif olarak elverişli olması yeterli olup, saldırının kişinin veya başkasının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına, belirli bir ağırlıkta olmak kaydıyla malvarlığına veya bunlar dışındaki sair bir kötülüğe yönelik olması gereklidir. Suçun oluşabilmesi için de mağdurun iç huzurunun bozulup bozulmadığının veya mağdurun bundan korkup korkmadığının ayrıca araştırılmasına gerek yoktur. Önemli olan failin tehdidi oluşturan fiili "korkutmak amacıyla" yapmış olmasıdır (MAJNO, C.II, ....127; A.Pulat Gözübüyük, Mukayeseli Türk Ceza Kanunu, 5. Bası, C.II, .... 517 ve 873.).
    Türk Dil Kurumunun Büyük Türkçe Sözlüğüne göre, "zor, zorlayış" anlamlarına gelen cebir ise; suç olarak düzenlendiği TCK'nın 108. maddesinin gerekçesinde "kişiye karşı fiziki güç kullanmak suretiyle, onun veya bir üçüncü kişinin iradesi ve davranışları üzerinde zecrî bir etki meydana getirilmesidir" şeklinde tanımlanmıştır.
    Uyuşmazlık konusuyla ilgisi bakımından "müşterek faillik" kavramı üzerinde de durulması gerekmektedir.
    5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 37. maddesinin birinci fıkrasında;
    "(1) Suçun kanuni tanımında yer alan fiili birlikte gerçekleştiren kişilerden her biri, fail olarak sorumlu olur." şeklindeki hüküm ile müşterek faillik düzenlenmiştir.
    Kanunda suç olarak tanımlanan fiilin, birden fazla suç ortağı tarafından iştirak hâlinde gerçekleştirilmesi durumunda TCK’nın 37. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen müşterek faillik söz konusu olacaktır.
    Öğretideki görüşler de dikkate alındığında müşterek faillik için iki şartın birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir:
    1- Failler arasında birlikte suç işleme kararı bulunmalıdır.
    2- Suçun işlenişi üzerinde birlikte hâkimiyet kurulmalıdır.
    Müşterek faillikte, birlikte suç işleme kararının yanı sıra fiil üzerinde ortak hâkimiyet kurulduğu için her bir suç ortağı "fail" konumundadır. Fiil üzerinde ortak hâkimiyetin kurulup kurulmadığının belirlenmesinde suç ortaklarının suçun icrasında üstlendikleri rolleri ve katkılarının taşıdığı önem göz önünde bulundurulmalıdır.
    Kişinin eyleminin, bir suça katılma aşamasına ulaşıp ulaşmadığı, ulaşmış ise suça katılma düzeyinin belirlenmesi için, eylemin bir aşamasındaki durumun değil, eylemin yapılması için verilen kararın, bu kararın icra ediliş biçiminin, olay öncesi, sırası ve sonraki davranışların da dikkate alınıp, tüm delillerin birlikte değerlendirilmesi gerekir. Zira müşterek faillikte aranan en önemli unsurlardan birisi, kişinin suçun işlenişi sırasında fiil üzerinde ortak hâkimiyetinin bulunmasıdır.
    Müşterek faillik, suçun birden fazla suç ortağı tarafından "birlikte suç işleme kararına bağlı olarak" ve "fiil üzerinde ortak hâkimiyet kurulmak suretiyle" müştereken gerçekleştirilmesidir. Müşterek faillikte, birlikte suç işleme kararının yanı sıra fiil üzerinde ortak hâkimiyet kurulduğu için, her bir suç ortağı "fail" statüsündedir. Müşterek faillerin hareketleri bir bütün olarak adeta tek kişinin fiili gibi değerlendirilir (Hamide Zafer, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayınları, Kasım 2013, .... 440). Bu nedenle müşterek faillerin her biri kanunda o suç için öngörülmüş temel ceza ile cezalandırılmalı, ancak bu ifadeden müşterek faillerin mutlaka aynı miktarda ceza ile cezalandırılmalarının zorunlu olduğu şeklinde bir sonuç da çıkarılmamalıdır. Kusurun ağırlığı, amaç ve saik gibi faile göre farklılık gösteren kriterlere dayanılarak her bir fail yönünden temel cezanın farklı şekilde belirlenmesi mümkün ise de, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı gibi her fail için geçerli ortak kriterlere dayanılarak temel cezanın farklı şekilde belirlenmesinin eşitlik ilkesine aykırı olacağı ve ayrıca çelişkiye neden olacağı açıktır.
    Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Mağdure Nurgül ile sanık ...’in suç tarihinden önce yaklaşık 5 yıldır devam eden bir duygusal arkadaşlıklarının bulunduğu, olay günü sabah saatlerinde Nurgül ile buluşan ...’in Nurgül’ün çantasında üzerinde bir telefon numarası ile "Aşkım" ibaresi yazılı kağıt parçası bulduğu, Nurgül’den ayrıldıktan sonra bu telefon numarasının kime ait olduğunu öğrenmek maksadıyla söz konusu numaraya kendini Nurgül olarak tanıtarak buluşmak istediğini belirten mesajlar gönderdiği, telefon numarasını kullanan katılan mağdur ...’ın da Nurgül ile buluşacağı düşüncesiyle yanında sınıf arkadaşı olan diğer mağdur ... da olduğu hâlde parka gittiği, parkta ... ile ...’ı gören ...’in, yanlarına yaklaşarak ...’ın kim olduğunu sorduğu, ...’ın kendini tanıtması üzerine ...’in bu defa Nurgül’le aralarındaki ilişkiyi sorguladığı, gerek ... gerek ...’un ... ile Nurgül arasında yanlış anlaşılmaya neden olabilecek bir ilişkinin bulunmadığını, yalnızca sınıf arkadaşı olduklarını anlatmalarına rağmen bu beyanlara itibar etmeyen ...’in yüzleştirme yapmak maksadıyla Nurgül’ü telefonla arayarak bulundukları parka davet ettiği, kısa bir süre sonra parka gelen Nurgül’ün de ... ile yalnızca sınıf arkadaşı olduklarını bildirdiği, o esnada ...’in sanık ...’i telefonla arayarak babasının arabasının Fatih’te olduğunu öğrendikten sonra Fatih’i de parka çağırdığı, Fatih’in de inceleme dışı suça sürüklenen çocuk... ile birlikte parka gittiği, burada Fatih, ... ve...’ın önce ...’ı rızasına aykırı olarak kollarından tutmak ve kafasına bastırmak suretiyle aracın arka koltuğuna bindirdikleri, devamında ...’in olay yerinden ayrılmasını söylediği ...’un, araca yaklaşarak aracın plakasını almak istediği sırada ...’in ...’un kolundan tutarak araca binmesini söylediği, ...’un binmek istemediğini, daha önce gidebileceğini söylediğini hatırlatması üzerine ...’in "Yok. Sen de geleceksin." diyerek ...’u zorla aracın arka koltuğuna bindirdiği, sonrasında da Nurgül ile ...’in arka koltuğa oturdukları, Fatih’in aracı kullandığı, Furkan’ın ise onun yanındaki ön koltuğa oturduğu, Sugözü olarak bilinen mevkiye geldiklerinde aracı hiçkimsenin olmadığı boş bir arazide durdurdukları, araçtan inen ...’in "Gel bakalım." diyerek kolundan tuttuğu ...’ı aracın dışına çıkardığı, araçtan biraz uzaklaştırdıktan sonra orada tekme ve yumruklarla vurmak, kafa atmak suretiyle ...’ın basit tıbbi müdahale ile giderilebilir nitelikte yaralanmasına neden olduğu, akabinde aracın içinde bulunan ...’un yanına giden ...’in "Ne bakıyorsun?" diyerek ...’un yüzüne bir ... attığı, "Defolun gidin." biçimindeki sözler üzerine ... ile ...’un koşarak olay yerinden uzaklaştıkları, yol üzerinde bir kamyonu durdurarak bu kamyona bindikleri ve bu şekilde şehir merkezine döndükleri, Nurgül’ün ise ..., Fatih ve...’la beraber araca tekrar bindiği ve parkın yakınında araçtan inerek evine döndüğü, yaşadıklarını ailesiyle paylaşan ...’ın babasıyla birlikte adli makamlara müracaat etmesi üzerine intikalin gerçekleştiği anlaşılan dosyada;
    Mağdure Nurgül’ün Kollukta alınan beyanında böyle bir olayın yaşanmadığını, kendisinin de herhangi bir şekilde karışmadığını anlatmasına rağmen Mahkemede; Kollukta ifadesinin alınması sırasında yanında bulunan babasından korkarak o şekilde ifade verdiğini, esasen sanık ...’in olay günü kendisini katılan mağdur ... ile yüzleştirmek istediğini, bu sebeple parka gittiğinde ...’in yanında ... ile diğer mağdur ...’un olduğunu ve hep beraber bankta oturduklarını gördüğünü, ...’la aralarında bir gönül ilişkisi olmadığını ...’e söylediğini, devamında araçla diğer sanık ... ile inceleme dışı suça sürüklenen çocuk...’ın geldiklerini, ...’in arabaya binmelerini söylemesi üzerine araca bindiklerini, o esnada herhangi bir çekiştirme ya da zorlama yaşanmadığını, araca binmesi konusunda tehdit de edilmediğini, gittikleri yerde araçtan inen ... ile ... arasında bir kavga başladığını, daha sonra araca dönen ...’in ...’a da araçtan inmesini söylediğini, ... ile ...’ın olay yerinden ayrıldıklarını, ..., Fatih ve...’ın kendisini de olay yerine geldikleri araçla parkın önüne bıraktıklarını, olay sırasında kendi rızasıyla araca bindiğini beyan etmesi, 22.01.2013 tarihinde ... Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından Nurgül hakkında düzenlenen raporda darp ve cebir izine rastlanmadığının bildirilmesi, sanıklar ... ile Fatih’in de savunmalarında Nurgül’ü araca zorla bindirmediklerini, olaydan sonra da evinin yakınına araçla getirdiklerini belirterek suçlamayı kabul etmemeleri, Nurgül’ün, ...’in tehditleri neticesinde korkarak araca binmek zorunda kaldığına dair ... ile ...’un soyut iddiaları dışında bir delil bulunmaması bir bütün olarak değerlendirildiğinde; sanıklar ... ile Fatih’in mağdure Nurgül’e yönelik eylemlerini, onun rızasına aykırı olarak gerçekleştirdikleri hususunun şüphede kalması ve bu şüphenin sanıklar lehine değerlendirilmesi zorunluluğu nedeniyle sanıkların mağdure Nurgül’e yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun yasal unsurları itibarıyla oluşmadığına karar verilmelidir.
    Bu itibarla, sanıklar hakkında mağdure ...’e yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun unsurları itibarıyla oluşup oluşmadığına ilişkin uyuşmazlık konusu bakımından haklı nedene dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulüne karar verilmelidir.
    Ulaşılan bu sonuç karşısında, sanıklar hakkında mağdure ...’e yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunda TCK’nın 110. maddesinin uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığına dair uyuşmazlık konusu değerlendirilmemiştir.
    2-Sanıklar hakkında mağdurlar ... ile ...’a yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçları bakımından zincirleme suç hükümlerinin uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığı;
    5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’na hâkim olan ilke gerçek içtima olduğundan, bunun sonucu olarak, "Kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza" söz konusu olacaktır. Nitekim bu husus ... Komisyonu raporunda da "Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, 'Kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır.' şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır." şeklinde ifade edilmiştir. Bu kuralın istisnalarına ise TCK’nın "Suçların içtimaı" bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44 (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir.
    TCK'nın 43. maddesinin ilk fıkrasında; "Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır." biçiminde zincirleme suç düzenlemesine yer verilmiş, ikinci fıkrasında; "Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır." denilmek suretiyle aynı neviden fikri içtima kurumu hüküm altına alınmış, üçüncü fıkrasında ise; "Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence, ... ve yağma suçlarında bu madde hükümleri uygulanmaz." düzenlemesi ile zincirleme suç ve aynı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanamayacağı suçlar belirtilmiştir.
    TCK'nın 43/1. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için;
    a- Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi,
    b- İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,
    c- Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.
    TCK’nın 43/1. maddesinde bulunan, "değişik zamanlarda" ifadesi nedeniyle zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için, suçların mutlaka değişik zamanlarda işlenmesi gereklidir ki, bunun sonucu olarak, aynı mağdura, aynı zamanda, aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda tek suçun oluşacağı kabul edilmiştir. Bu hâlde zincirleme suç hükümleri uygulanarak artırım yapılamayacak, ancak bu husus TCK’nın 61. maddesi uyarınca temel cezanın belirlenmesinde göz önüne alınabilecektir.
    Burada "aynı zaman" ve "değişik zaman" kavramları üzerinde durulmalıdır. Kanunda bu konuda bir açıklık bulunmadığından ve önceden kesin belirlemelerin yapılması mümkün olmadığından, bu husus her somut olayın ve suçun özellikleri göz önüne alınarak değerlendirilmeli ve eylemlerin "değişik zamanlarda" işlenip işlenmediği tespit edilmelidir. Bu bağlamda "aynı zamanda" kavramı dar yorumlanmayarak, çok kısa zaman aralıkları aynı zaman dilimi olarak kabul edilmelidir. Nitekim, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 08.06.2010 tarihli ve 98-143 sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında da bu hususlar vurgulanmıştır.
    TCK'nın 43/1. maddesinin açıklığı karşısında öğretide de zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için suçların farklı zamanlarda işlenmesi gerektiği konusunda görüş birliği bulunmaktadır.
    Öte yandan, Kanunumuz zaman konusunda olduğu gibi, suçların işlendikleri yer bakımından da bir sınır koymamıştır. Ancak, suçların aynı yerde işlenmeleri, suç işleme kararındaki birliğin bir işareti olarak kabul edilebilir.
    Aynı suç işleme kararının varlığının olaysal olarak suçun işlenmesindeki özellikler, suçun işleniş biçimi, fiillerin işlendikleri yer ve işlenme zamanı, fiiller arasında geçen süre, mağdurların farklı olup olmadıkları, ihlâl edilen değer ve yarar ile korunan değer ve yarar, olayların oluşum ve gelişimi ile tüm özellikleri değerlendirilerek belirlenmesi gerekmektedir.
    TCK'nın 43/1. maddesi düzenlemesinden anlaşılacağı üzere zincirleme suç hükümlerinin uygulandığı hâllerde aslında işlenmiş birden fazla suç olmasına karşın fail bu suçların her birinden ayrı ayrı cezalandırılmamakta, buna karşın bir suçtan verilen ceza belirli bir miktarda artırılmaktadır.
    Zincirleme suça ilişkin bu genel açıklamalardan sonra, öğretide aynı neviden fikri içtima olarak tanımlanan TCK'nın 43. maddesinin ikinci fıkrasının da değerlendirilmesi gerekmektedir. Anılan düzenleme; "Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da birinci fıkra hükmü uygulanır." hükmünü içermekte olup, zincirleme suçtan farklı bir müessese olan ve aynı neviden fikri içtima olarak kabul edilen bu durumda, fiil, yani hareket tektir ve bu fiille aynı suç birden fazla kişiye karşı işlenmektedir. Burada, hareket tek olduğu için, fail hakkında bir cezaya hükmolunacağı, ancak bu cezanın Kanun’un 43/1. maddesine göre artırılacağı öngörülmüştür.
    Ancak burada kastedilen, fiil ya da hareketin doğal anlamda değil hukuki anlamda tekliğidir. Ceza Genel Kurulunun birçok kararında vurgulandığı üzere, bir fiilin hukuki anlamda tekliği ile doğal anlamda tekliği kavramlarının aynı olmadığı göz ardı edilmemelidir. Doğal anlamda gerçekleştirilen her bedensel eylem ayrı bir hareketi oluşturmakta ise de hukuki manada hareketin tek olması ile ifade edilmek istenen husus, doğal anlamda birden fazla hareket bulunsa dahi, bu hareketlerin, hukuki nedenlerden dolayı değerlendirmede birlik oluşturması suretiyle tek hareket olarak kabulüdür. Bir kısım suçların işlenmesi sırasında doğal olarak birden fazla hareket yapılmakta ise de ortaya konulan bu davranışlar, suçun kanuni tanımında yer alan hukuki anlamdaki tek bir fiili oluşturmaktadır (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 9. Baskı, Seçkin Yayınevi, ..., 2016, .... 492.). Örneğin; failin mağduru birden fazla yumruk ve tekme vurmak suretiyle yaralaması, yalan tanıklık yapan failin birden fazla beyanda bulunması, kasten öldürme fiilinin her biri tek başına öldürücü nitelikte beş bıçak darbesi ile işlenmesi vb. gibi.
    TCK’da bazı suçlarda özel olarak aynı neviden fikri içtima hükmüne de yer verilmiştir. Örneğin; belirsiz sayıda kişilerin sağlığını bozmak amacıyla ve bu amacı gerçekleştirmeye elverişli olacak surette, radyasyona tabi tutulması hâlinde, radyasyon yayma suçunun temel şekline nazaran daha ağır ceza öngörülmüştür (TCK’nın 172/2. maddesi). Bu suçlar için özel bir aynı neviden fikri içtima kuralı öngörülmüş olduğundan, ayrıca TCK’nın 43/2. maddesi uyarınca cezanın arttırılması yoluna gidilmeyecektir.
    Aynı neviden fikri içtimadan söz edilebilmesi için;
    1- Fiilin hukuki anlamda tek olması,
    2- Birden fazla suçun işlenmiş olması,
    3- İşlenen birden fazla suçun "aynı suç" olması,
    4- Bu suçların mağdurlarının farklı olması gerekmektedir.
    Bu dört şart birlikte gerçekleştiğinde, faile tek ceza verilecek, ancak bu ceza artırılacaktır. Örneğin; bir sözle birden çok kişiye karşı cinsel tacizde bulunulması, bir mektupla birden çok kişiye hakaret edilmesi, bir odada bulunan çok sayıda kişinin üzerine kapının kilitlenmesi suretiyle hürriyetlerinden yoksun kılınmaları, içerisinde beş kişiye ait cüzdanların bulunduğu çantanın çalınması hâllerinde aynı neviden fikri içtima söz konusu olup, TCK'nın 43/2. maddesi uyarınca uygulama yapılması gerekmektedir.
    Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Birinci uyuşmazlık konusunda ayrıntılarıyla belirtildiği şekilde gerçekleşen olayda;
    Aynı neviden fikri içtima olarak kabul edilen TCK'nın 43. maddesinin ikinci fıkrasının uygulanabilmesi için fiilin hukuki anlamda tek olması ve bu fiille aynı suçun birden fazla kişiye karşı işlenmesi gerektiği, sanıklar ... ve...ile inceleme dışı suça sürüklenen çocuk...’ın fikir ve irade birliği içerisinde hareket ederek önce katılan mağdur ...’ı kollarından tutmak ve kafasına bastırmak suretiyle araca bindirerek hürriyetini cebren kısıtlamaları, devamında önce olay yerinden uzaklaşmasını söyledikleri mağdur ...’u, aracın yanına yaklaşarak aracın plakasını almak istediği esnada bu defa zor kullanmak suretiyle araca bindirmeleri, sanık ...’in yönetiminde olan, içinde inceleme dışı suça sürüklenen çocuk...’ın da bulunduğu araçla Sugözü olarak bilinen mevkiye geldiklerinde sanık ...’in "Gel bakalım." diyerek kolundan tutup aracın dışına çıkardığı katılan mağdur ...’ı araçtan biraz uzaklaştırdıktan sonra tekme ve yumruklarla vurmak, kafa atmak suretiyle basit tıbbi müdahale ile giderilebilir nitelikte yaralaması, akabinde aracın içinde bulunan mağdur ...’un yanına gelip "Ne bakıyorsun?" diyerek ...’un yüzüne bir ... atması hususları bir bütün olarak değerlendirildiğinde sanıkların, hürriyetleri cebir kullanılmak suretiyle kısıtlanan iki ayrı mağduru ayrı ayrı tutarak araca bindirme, olay yerinde darbetme şeklindeki fiillerinin doğal anlamda tek olmadığı gibi hukuki anlamda da tek olmaması, bu bağlamda sanıkların eylemlerinin TCK’nın 43. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen "Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla kez işlenmesi..." veya aynı Kanun’un aynı maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen "Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fille işlenmesi..." kapsamına girmemesi nedenleriyle sanıklar hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu açısından zincirleme suç hükümlerinin uygulanamayacağı kabul edilmelidir.
    Bu itibarla, sanıklar hakkında mağdurlar ... ile ...’a yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçları bakımından zincirleme suç hükümlerinin uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığına ilişkin uyuşmazlık konusu bakımından haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddine karar verilmelidir.
    3- Sanıklar hakkında katılan mağdur ...'ya yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunda TCK'nın 110. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükmünün uygulanma koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediği;
    Öğreti ve uygulamada; "Bir suçun işlenmesinden sonra failin, herhangi bir dış etken bulunmaksızın kendi hür iradesiyle, meydana gelen neticeyi ortadan kaldırmaya yönelik davranışlarına etkin pişmanlık" denilmektedir.
    Türk Ceza Kanunu'nun kabul ettiği suç teorisi uyarınca, suçun kanuni tanımında yer alan unsurların gerçekleşmesiyle, ortaya cezalandırmayı gerektirir bir haksızlık çıkmakta ve kusurluluğu kaldıran bir sebebin bulunmaması halinde, fail hakkında bir ceza ya da güvenlik tedbirine hükmolunmaktadır. Fakat bazı hâllerde kanun koyucu, failin cezalandırılması için başka birtakım unsurların da bulunması veyahut bulunmamasını aramıştır. İşte haksızlık ve kusur isnadı dışında kalan bu gibi hususlar "suçun unsurları dışında kalan hâller" başlığı altında ele alınmaktadır. Bunlardan failin cezalandırılması için gerekli olanlara "objektif cezalandırılabilme şartları" bulunmaması gerekenlere ise "şahsi cezasızlık sebepleri" ya da "cezayı kaldıran veya azaltan şahsi sebepler" denilmektedir (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, ... 2015, 8. Baskı, .... 351.). Bu yönüyle etkin pişmanlık, cezayı kaldıran veya cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi sebepler arasında yer almaktadır.
    İşledikleri suç nedeniyle şahısların cezalandırılması kural olmakla birlikte, bir kısım şartların gerçekleşmesi durumunda kişi hakkında ceza davasının açılmasından, açılmış olan davanın devamından ve sonuçta ceza verilmesinden veya mahkûm olunan cezanın infazından vazgeçilmesi izlenen suç politikasının bir gereğidir. Bilindiği üzere suç, bir süreç içerisinde işlenmekte olup, buna suç yolu ya da "iter criminis" denilmektedir. Bu süreçte fail, önce belli bir suçu işlemek hususunda karar vermekte, daha sonra bunun icrasına yönelik hazırlıkları yapmakta, son olarak icra hareketlerini gerçekleştirmektedir. Çoğu suç, fiilin icra edilmesiyle tamamlanırken, kanuni tarifte ayrıca bir unsur olarak neticeye yer verilen suçlarda, suçun tamamlanması için fiilin icra edilmesinden başka ayrıca söz konusu neticenin gerçekleşmesi de aranmaktadır. Türk Ceza Kanunu'nun 36. maddesindeki "gönüllü vazgeçme" düzenlemesi ile failin suç yolundan dönerek, suçun tamamlanmasını veyahut da neticenin gerçekleşmesini önlemesi; etkin pişmanlığa ilişkin düzenlemeler ile de, suç tamamlandıktan sonra hatasının farkına vararak nedamet duyup neden olduğu haksızlığın neticelerini gidermesi için teşvikte bulunulması amaçlanmıştır.
    TCK'da etkin pişmanlık tüm suçlarda uygulanabilecek genel bir hüküm olarak değil, özel suç tipleri bakımından uygulanabilecek istisnai bir müessese olarak düzenlenmiştir. Bu bağlamda kanun koyucu bazı suçlara ilişkin etkin pişmanlık düzenlemesini "etkin pişmanlık" başlığıyla bağımsız bir madde hâlinde (TCK'nın 93, 110, 168, 192, 201, 221, 248, 254, 269, 274, 293.) bazılarını ise suç tipinin düzenlendiği maddenin bir fıkrası şeklinde gerçekleştirmiştir. (TCK'nın 184/5, 230/5, 245/5, 275/2, 275/3, 281/3, 282/6, 289/2, 297/4, 316/2.) Bu hükümlerin bir kısmında etkin pişmanlık nedeniyle cezanın tamamen ortadan kaldırılması öngörülmüş, bir kısmında ise sadece belli oranda indirilmesi kabul edilmiştir.
    Etkin pişmanlık, kanunun etkin pişmanlığa imkân tanıdığı her suç tipinde, o suçun karakterine uygun bir yapıya bürünmektedir (Yasemin Baba, Türk Ceza Kanununda Etkin Pişmanlık, Oniki Levha Yayınları, ... 2013, .... 22.). Ancak bu durum, etkin pişmanlık hükümleri arasında hiçbir ortak unsur olmadığı anlamına gelmemektedir. Gerek Türk Ceza Kanunu'ndaki gerekse özel ceza kanunlarındaki etkin pişmanlık düzenlemeleri incelenip öğreti ile yerleşik yargısal kararlardaki görüşler birlikte değerlendirildiğinde etkin pişmanlığın unsurlarının;
    1- Kanunda etkin pişmanlığa imkân tanıyan bir düzenleme bulunması,
    2- Suçun tamamlanmış olması,
    3- Failin kanunda öngörülen biçimde aktif bir davranışının gerçekleşmesi,
    4- Failin bu davranışın iradi olması,
    Şeklinde belirlenmesi mümkündür.
    Etkin pişmanlığın uygulanabilmesi için öncelikle kanunda o suç ve faili bakımından buna imkân tanıyan özel bir hüküm bulunması gerekir. Her suç açısından etkin pişmanlığın uygulanması mümkün değildir. Esasen niteliği gereği her suç etkin pişmanlığa elverişli de değildir. Bir suç tipi bakımından kanunda etkin pişmanlık düzenlemesi öngörülmemiş ise "kanunilik ilkesi" uyarınca kıyas veya yorum yoluyla da olsa etkin pişmanlık uygulanamaz. Örneğin TCK'nın 168. maddesinde mal malvarlığına yönelik bazı suçlar bakımından etkin pişmanlık düzenlemesi öngörüldüğü hâlde suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçu maddede sayılmadığından, bu suç açısından anılan maddenin uygulanması mümkün değildir.
    Etkin pişmanlık hükmünün uygulanabilmesi için suçun tamamlanmış olması gerekir. Teşebbüs aşamasında kalan suçlar bakımından etkin pişmanlıktan söz edilemez ancak şartları var ise "gönüllü vazgeçme" gündeme gelebilir.
    Etkin pişmanlığın diğer bir şartı, failin kanunda öngörüldüğü biçimde, pişmanlığını gösteren aktif bir davranışının bulunmasıdır. Gerçekten de etkin pişmanlığa ilişkin kanuni düzenlemeler incelendiğinde; "Suçun meydana çıkmasına ve diğer suçluların yakalanmasına hizmet ve yardım etme," "Mağdurun şahsına zararı dokunmaksızın kendiliğinden güvenli bir yerde serbest bırakma," "Mağdurun uğradığı zararı aynen geri verme veya tazmin suretiyle tamamen giderme," "Diğer suç ortaklarını ve sahte olarak üretilen para veya kıymetli damgaların üretildiği veya saklandığı yerleri mercine haber verme," "Örgütü dağıtma ya da verdiği bilgilerle örgütün dağılmasını sağlama," "İftiradan dönme," "Gerçeği söyleme" gibi çeşitli şekillerde failden işlediği suçla gerçekleşen haksızlığın neticelerini mümkün olduğu ölçüde ortadan kaldırmaya yönelik aktif davranışlarda bulunmasının arandığı görülmektedir. Gerçekleştirdiği haksızlığın neticelerini kanunun aradığı biçimde ortadan kaldırmaya yönelik hiçbir aktif davranışta bulunmayan fail hakkında etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması mümkün değildir. Nitekim kanun koyucu tarafından da etkin pişmanlığın adlandırılmasında sergilenmesi gereken davranışın bu özellikleri gözetilerek "etkin" kelimesi tercih edilmiştir. Karşılaştırılmalı hukukta da müessesenin isimlendirilmesinde benzer bir vurgunun yapıldığı görülmektedir. Örneğin; Alman, Fransız, İspanyol, İngiliz Hukukunda adlandırma sırasıyla; "Tätige Reue," "Repentir actif," "Arrepentimiento activo eficaz," "Active Repentance" şeklinde yapılmıştır. Ancak aktif davranış, "Bizzat fail tarafından bir davranışta bulunmasının zorunlu olduğu" şeklinde anlaşılmamalıdır. Failin iradesine dayanan üçüncü kişinin hareketi de, bu hareketin yapılmasına fail tarafından neden olunduğu sürece yeterli kabul edilmelidir.
    Etkin pişmanlığın varlığının kabul edilebilmesi için sanığın suç sonrası sergilediği aktif davranışın iradi olması da gerekmektedir. Bu şart, etkin pişmanlığın sübjektif unsurunu teşkil etmektedir. Etkin pişmanlığın var olduğunun kabulü için, tek başına failin haksızlığın sonuçlarını ortadan kaldırmaya yönelik davranışlarda bulunmuş olması yeterli değildir. Etkin pişmanlıkta fail, suç sonrası mağdurun uğradığı zararı gidermeyi, engellemeyi, düzeltmeyi ya da tehlikeyi önlemeyi iradi yani gönüllü olarak gerçekleştirmelidir. Çoğu zaman fail bu tür davranışları, suçu işledikten sonra duyduğu pişmanlığın tesiri ile yapmaktadır. Bu nedenle müessesenin adlandırılmasına tercih edilen ikinci kelime "pişmanlık" olmuştur. Aynı şekilde karşılaştırılmalı hukukta örnekleri verilen isimlerden anlaşılacağı üzere "tövbe" kelimesi ile bu vurgunun yapıldığı görülmektedir. Etkin pişmanlıkta ceza verilmesinden vazgeçilmesinin veyahut cezadan bir indirim yapılmasının temelinde failin bu pişmanlığı yatmaktadır. Zira cezalandırılmada güdülen asıl amaç, kişilerin pişmanlık duymasını sağlayıp yeniden topluma kazandırılmasıdır. Failin dışa yansıyan davranışlarının pişmanlığının tezahürü olarak kabul edilebilecek derecede iradi olması yeterli olup, iç dünyasına bakılarak gerçekten samimi olup olmadığı aranmayacaktır. Bu bakımdan sanığın davranışında cezadan kurtulma saiki de etkili olmuş olsa, önemli olan salt bu saikle hareket edilmemiş olmasıdır. Nitekim Türk Ceza Kanunu'nun uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçunda etkin pişmanlığa ilişkin 192. maddesiyle ilgili görüşmelerde, bu kanunun hazırlanmasında görevli akademisyenlerden Adem Sözüer; "Gönüllü vazgeçme veya etkin pişmanlıkta, kişinin iç dünyasında gerçekten nedamet duyup duymadığına bakmıyoruz sadece; yani gönüllü vazgeçme ve etkin pişmanlıkta suç politikası gereğince kişinin suç yolundan kendi iradesiyle dönüp dönmemesine bakıyoruz. O yüzden, kendi iç dünyasında gerçekten pişmanlık duyup duymadığına ilişkin konular, aslında ne gönüllü vazgeçmeyi, suça teşebbüsü ne de buradaki etkin pişmanlığı belirleyici unsuru değildir." şeklinde açıklamalarda bulunmuştur. (Tutanaklarla Türk Ceza Kanunu, ... Bakanlığı Yayın İşleri Dairesi Başkanlığı, ... 2005, .... 697.)
    Etkin pişmanlıkla ilgili bu genel şartlar dışında kanun koyucu, ilgili suç tipinde özel olarak etkin pişmanlığın belirli bir zaman dilimi içerisinde gerçekleşmesi veya başka bazı ön şartların varlığını da aramış olabilir.
    Örneğin Türk Ceza Kanunu'nun kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarına ilişkin 110. maddesinde etkin pişmanlığın soruşturmaya başlanmadan önce ve mağdurun şahsına bir zarar dokunmaksızın gerçekleşmiş olması aranmıştır. Bu hâllerde etkin pişmanlık hükmünün uygulanabilmesi için, zaman şartının yanında diğer şartların da gerçekleşmiş olması gerekir.
    TCK'nın "etkin pişmanlık" başlığını taşıyan ve uyuşmazlık konusunu ilgilendiren 110. maddesinde de; "yukarıdaki maddede tanımlanan suçu işleyen kişi bu suç nedeniyle soruşturmaya başlanmadan önce mağdurun şahsına zararı dokunmaksızın onu kendiliğinden güvenli bir yerde serbest bırakacak olursa cezanın üçte ikisine kadarı indirilir" biçiminde, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçları bakımından cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi bir sebep olarak "etkin pişmanlık" düzenlemesi getirilmiştir. Madde gerekçesinde de; "Etkin pişmanlık için suç tamamlandıktan sonra mağdurun güvenli yerde serbest bırakılması gerekir. Bunun kendiliğinden, yani herhangi bir zorlama bulunmadan gerçekleşmesi gerekir. Ayrıca, etkin pişmanlığın, bu suç nedeniyle soruşturmaya başlanmadan önce gerçekleşmesi gerekir. Soruşturma makamlarının işe el koymasından sonra serbest bırakma hâlinde, etkin pişmanlık hükmünden yararlanılamayacaktır." açıklamalarına yer verilmiştir.
    Anılan düzenlemeye göre, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu işleyen kişinin, bu suç nedeniyle soruşturma başlamadan önce mağduru şahsına zarar vermeksizin kendiliğinden güvenli bir yerde serbest bırakması hâlinde hakkında etkin pişmanlık hükmü uygulanacaktır.
    Buna göre kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunda etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için aşağıdaki şartların birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir:
    1- Suç tamamlanmalıdır. Suç tamamlanmadan, başka bir ifadeyle icra hareketleri devam ederken failin mağduru serbest bırakması durumunda etkin pişmanlık değil gönüllü vazgeçme söz konusu olacaktır.
    2- Fail, mağduru suç nedeniyle hakkında soruşturmaya başlanmadan evvel serbest bırakmalıdır.
    Soruşturmanın başlamasından sonra failin mağduru serbest bırakmasının ceza sorumluluğu üzerinde bir etkisi bulunmayacaktır. Dolayısıyla mağdurun olay yetkili merciler tarafından öğrenildikten sonra serbest bırakılması durumunda, kanunun aradığı diğer bütün şartlar gerçekleşse bile etkin pişmanlık hükümleri uygulanamayacak, ancak bu husus takdiri indirim nedeni olarak kabul edilebilecektir.
    3- Fail, mağduru herhangi bir baskı veya zorlama olmaksızın, kendiliğinden serbest bırakmalıdır. Failin mağduru hangi nedenlerle bıraktığının önemi yoktur. Önemli olan herhangi bir dış zorlama bulunmaksızın mağdurun özgür iradeyle serbest bırakılmasıdır.
    4- Mağdur fail tarafından serbest bırakılmalıdır. Mağdurun sanığın elinden kaçması veya olayı haber alan kolluk görevlileri veya başkaları tarafından bulunduğu yerden alınması hâlinde bu hüküm uygulanamayacaktır. Ayrıca failin mağduru "Halkın içine çıkabilecek bir hâlde" serbest bırakması gerekir. Örneğin çıplak vaziyette bırakma, kanunun aradığı anlamda serbest bırakma olarak kabul edilemeyecektir.
    5- Fail mağduru zarar görmeyeceği ve istediği yere rahatlıkla ulaşabileceği güvenli bir mahalde serbest bırakmalıdır. Mağdurun gece vakti, yerleşim yerlerine uzak ıssız bir yerde veya ormanda serbest bırakması durumunda bu hüküm uygulanamayacaktır.
    6- Failin mağdurun şahsına bir zarar vermemiş olması gerekir.
    Somut olayda, sanıkların mağdurları soruşturma başlamadan önce güvenli bir yerde kendiliğinden serbest bırakmaları karşısında haklarında etkin pişmanlık hükmünün uygulanıp uygulanmayacağının belirlenmesi açısından, "Mağdurun şahsına bir zarar verilmemiş olma" şartı üzerinde durulmalıdır.
    Kanun'da "Mağdurun şahsına zarar verilmemiş olma" şartından söz edildiğine göre, mağdurun malvarlığına ya da başka birisine zarar verilmiş olması, etkin pişmanlık hükmünün uygulanmasına engel teşkil etmeyecektir. Zararın hafif veya ağır, maddi ya da manevi olması arasında fark bulunmamaktadır. Öte yandan mağdurun şahsına zarar verilmesi, onun bedensel olarak herhangi bir zarar görmemiş olmasını ifade eder (Prof. Dr. Mahmut Koca-Prof. Dr. İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Dördüncü Baskı, ... Yayınevi, ... 2017, .... 419.). Örneğin, mağdura karşı cebir kullanılması, mağdurun yaralanması, aç, susuz ya da uykusuz bırakılması, cinsel arzuların tatmini amacıyla birtakım eylemlere maruz bırakılması hâlinde etkin pişmanlık hükümleri uygulanamayacaktır. Failin mağduru, şahsına zarar verdikten sonra fakat hakkında soruşturma başlamadan önce kendiliğinden güvenli bir yerde serbest bırakması durumunda da etkin pişmanlık hükümleri uygulanmayacak, ancak bu durum temel cezanın tayininde ya da takdiri indirim nedenlerinin uygulanması sırasında göz önünde bulundurulabilecektir.
    TCK'nın 109. maddesinin altıncı fıkrasında; "Bu suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır" düzenlemesine yer verilip, gerekçesinde de "Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun işlenmesi amacıyla ya da sırasında, kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler de uygulanır; bu itibarla, kasten yaralama suçunun temel şeklinin gerçekleşmesi hâlinde, maddenin ikinci fıkrasına istinaden cezaya hükmedilmelidir" denilerek, suçun işlenmesi amacıyla ya da suçun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinden birinin meydana gelmesi hâlinde ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümlerin uygulanacağı belirtilmek suretiyle, anılan neticenin gerçekleşmesi durumunda, mağdurun şahsına zarar verilmiş olması nedeniyle, etkin pişmanlık için aranan "Mağdurun şahsına zararı dokunmaksızın serbest bırakma" şartı oluşmadığından, etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanamayacağının kabulü gerekmektedir.
    109. maddenin altıncı fıkrasının "Bu suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır" hükmü göz önünde bulundurulduğunda, bu suçun işlenmesi amacıyla, işlendiği süreyle sınırlı bir zaman dilimi içerisinde ve eylemin gerçekleştirilmesi sırasında mağdurun, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun unsurunu oluşturacak ve kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerine ulaşmayacak şekilde yaralanması hâlinde, diğer şartların da var olması kaydıyla etkin pişmanlık hükümleri uygulanabilecektir.
    Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Birinci uyuşmazlık konusunda ayrıntılarıyla belirtildiği şekilde gerçekleşen olayda;
    Her ne kadar katılan mağdur ...'ın yaralanması basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte ise de; sanıklar ... ve...ile inceleme dışı suça sürüklenen çocuk...’ın fikir ve irade birliği içerisinde hareket ederek ...'ı cebirle araca bindirip Sugözü olarak bilinen mevkiye götürdükten sonra sanık ...'in ...'ı araçtan indirmesi, bir müddet uzaklaştıktan sonra da mağdure...le aralarındaki ilişkiyi sorgulamak amacıyla ...'ı tekme ... atmak suretiyle darp etmesi, söz konusu darp eyleminin kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun doğal sonucu olmaması, sanıkların bu eylemleri ile ayrıca katılan mağdurun şahsına da zarar vermeleri ve mağdurun şahsına zarar verilmemesi hâlinin TCK'nın 110. maddesinde yer alan etkin pişmanlığa ilişkin hükmün uygulanma koşulları arasında bulunması hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanıkların katılan mağdur ...'a yönelik gerçekleştirdikleri eylemler yönünden haklarında TCK'nın 110. maddesinin uygulanma koşullarının bulunmadığı kabul edilmelidir.
    Bu itibarla, sanıklar hakkında katılan mağdur ...'ya yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunda TCK'nın 110. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükmünün uygulanma koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediğine ilişkin uyuşmazlık konusu bakımından haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddine karar verilmelidir.
    4- Sanıklar hakkında mağdur ...'a yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunda TCK'nın 110. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükmünün uygulanma koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediği;
    Birinci uyuşmazlık konusunda ayrıntılarıyla belirtildiği şekilde gerçekleşen olayda;
    Sanıklar ... ve...ile inceleme dışı suça sürüklenen çocuk...’ın fikir ve irade birliği içerisinde hareket ederek mağdurlar ... ve ...'u cebirle araca bindirip Sugözü olarak bilinen mevkiye götürdükten sonra sanık ...'in ...'ı araçtan indirmesi, bir müddet uzaklaştıktan sonra da mağdure...le aralarındaki ilişkiyi sorgulamak amacıyla ...'ı tekme ... atmak suretiyle darp etmesi, daha sonra araca dönüp "Ne bakıyorsun?" diyerek araç içerisinde bulunan ...'a ... atması, sanık ...'in "Defolun gidin." biçimindeki sözleri üzerine ... ile ...’un koşarak olay yerinden uzaklaşmaları, yol üzerinde durdurdukları bir kamyon vasıtasıyla şehir merkezine dönmeleri, 22.01.2013 tarihinde ... Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından mağdur ... hakkında düzenlenen raporda; darp ve cebir izine rastlanılmadığının bildirilmesi, sanık ...'in ...'a ... atması eyleminin kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun işlenmesi amacıyla, işlendiği süreyle sınırlı bir zaman dilimi içerisinde ve eylemin gerçekleştirilmesi sırasında meydana gelmesi ve dolayısıyla kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun unsurunu oluşturması hususları birlikte gözetildiğinde, sanıkların mağdur ...'a yönelik gerçekleştirdikleri eylemler yönünden haklarında TCK'nın 110. maddesinin uygulanma koşullarının bulunduğu kabul edilmelidir.
    Bu itibarla, sanıklar hakkında mağdur ...'a yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunda TCK'nın 110. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükmünün uygulanma koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediğine ilişkin uyuşmazlık konusu bakımından haklı nedene dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulüne karar verilmelidir.
    Çoğunluk görüşüne katılmayan yedi Ceza Genel Kurulu Üyesi; sanıklar hakkında mağdur ...'a yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunda TCK'nın 110. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükmünün uygulanma koşullarının gerçekleşmediği düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının,
    1) İkinci ve üçüncü uyuşmazlık konuları bakımından REDDİNE,
    2) Birinci ve dördüncü uyuşmazlık konuları bakımından KABULÜNE,
    A) Sanıklar ... ve ...'in mağdurlar ... ve ...'a yönelik gerçekleştirdikleri kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan kurulan mahkûmiyet hükümlerine ilişkin Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesinin 21.06.2018 tarihli ve 4554-4545 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
    B) Sanıklar ... ve ...'in mağdurlar ... ve ...'a yönelik gerçekleştirdikleri kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan ... 1. Asliye Ceza Mahkemesince 21.05.2013 tarih ve 154-358 sayı ile kurulan mahkûmiyet hükümlerinin, sanıklar hakkında mağdure ...’e yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun yasal unsurları itibarıyla oluşmadığının ve mağdur ...'a yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunda TCK'nın 110. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükmünün uygulanma koşullarının gerçekleştiğinin gözetilmemesi isabetsizliklerinden BOZULMASINA,
    C) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının birinci ve dördüncü uyuşmazlık konuları bakımından kabul edilip Özel Daire onama kararının kaldırılararak Yerel Mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi nedeniyle, sanıklar ... ve ...'in mağdurlar ... ve ...'a yönelik gerçekleştirdikleri kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan cezalarının İNFAZLARININ DURDURULMASINA, bu suçlardan sanıkların cezaevine alınmış olmaları hâlinde TAHLİYELERİNE, başka bir suçtan hükümlü veya tutuklu olmadıkları takdirde derhal salıverilmeleri için YAZI YAZILMASINA,
    3) Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 19.04.2022 tarihinde yapılan birinci müzakerede birinci, ikinci ve üçüncü uyuşmazlık konuları bakımından oy birliğiyle, dördüncü uyuşmazlık konusu bakımından ise 19.04.2022 tarihinde yapılan birinci müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından 11.05.2022 tarihinde yapılan ikinci müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.

    Hemen Ara