Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2021/127 Esas 2022/369 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2021/127
Karar No: 2022/369
Karar Tarihi: 18.05.2022

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2021/127 Esas 2022/369 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2021/127 E.  ,  2022/369 K.

    "İçtihat Metni"



    Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi


    Sanıklar ... ve ... hakkında kasten öldürme suçundan açılan kamu davalarında yapılan yargılama sonucunda, sanık ...'ın TCK'nın 81/1, 29/1, 62, 53, 63 ve 54. maddeleri uyarınca 15 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, mahsuba ve müsadereye, sanık ...'ın eyleminin kasten öldürmeye yardım etme suçunu oluşturduğu kabul edilerek TCK'nın 81/1, 39/2-c, 29/1, 62, 53, 63 ve 54. maddeleri uyarınca 6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, mahsuba ve müsadereye ilişkin ... 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 12.06.2018 tarihli ve 408-330 sayılı sanık ... yönünden resen istinafa tabi olan hükümlere karşı, sanıklar müdafisi ve katılanlar vekili tarafından da istinaf başvurusunda bulunulması üzerine, ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesince 27.09.2018 tarih ve 2197-1995 sayı ile istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir. ... Bölge Adliye Mahkemesince verilen esastan ret kararının sanıklar müdafisi ve katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 01.10.2019 tarih ve 2111-4052 sayı ile;
    “...Oluşa ve dosya içeriğine göre, olay günü maktul ile sanık ...'in aralarında yer mevzusu nedeniyle tartışmanın yaşandığı, bir süre sonra bu tartışmayı sanık ... ile konuştuktan sonra öğrenen sanık ...'ın elindeki bıçak ile maktule saldırdığı ve maktulü sol göğsünden yaraladığı, bu sırada yere düşen maktule sanık ...'in sandalye ile vurduğu, sanık ... maktule yönelik darbelerine devam ederken sanık ...'in de ayağı ile maktulün başına bastığı ve tekmeleriyle vurup olay yerinden uzaklaştıkları anlaşılan olayda;
    1-Sanık ...'in kasten öldürme eylemine ortak suç işleme kararına bağlı olarak, fiil üzerinde müşterek hâkimiyet kurmak suretiyle katıldığı anlaşılmakla, TCK'nın 37/1 maddesi uyarınca sorumlu tutulması yerine aynı Kanun'un 39. maddesine göre cezalandırılması suretiyle eksik ceza tayini, üye Turgay Ateş'in sanık ...'in eyleminin yaralama suçunu oluşturacağı yönündeki karşı oyu ile,
    2- Maktulden kaynaklanan haksız hareket bulunmadığı gözetilmeden sanıklar ... Servet ve Tarık hakkında yazılı şekilde tahrik hükümleri uygulanması suretiyle eksik ceza tayin edilmesi," isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
    ... 2. Ağır Ceza Mahkemesi ise 30.06.2020 tarih ve 40-182 sayı ile bozmaya direnerek önceki hükümler gibi sanıkların mahkûmiyetine karar vermiştir.
    Direnme kararına konu bu hükümlerin de sanıklar müdafisi, Cumhuriyet savcısı ve katılanlar vekili tarafından da temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 22.09.2020 tarih ve 76502 sayılı "bozma" istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, 6763 sayılı Kanun'un 36. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK'nın 307. maddesi uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 16.03.2021 tarih ve 4610-4174 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
    1- Sanık ...'ın, sanık ...'ın kasten öldürme suçuna iştirakinin TCK'nın 37. maddesi kapsamında "müşterek faillik" mi yoksa TCK'nın 39. maddesi kapsamında "yardım eden" niteliğinde olup olmadığının,
    2- Sanıklar hakkında haksız tahrik hükümlerinin uygulanma koşullarının oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkin ise de; Yargıtay İç Yönetmeliği'nin 27. maddesi uyarınca öncelikle; hükümler kurulmadan önce usulüne uygun olarak Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşünün alınıp alınmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    Kasten öldürme suçundan açılan kamu davalarında yapılan yargılama sonucunda, sanık ...'ın TCK'nın 81/1, 29/1, 62, 53, 63 ve 54. maddeleri uyarınca 15 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına; sanık ...'ın eyleminin kasten öldürmeye yardım etme suçunu oluşturduğu kabul edilerek TCK'nın 81/1, 39/2-c, 29/1, 62, 53, 63 ve 54. maddeleri uyarınca 6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluklarına, mahsuba ve müsadereye ilişkin sanık ... yönünden resen istinafa tabi olan ... 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 12.06.2018 tarih ve 408-330 sayılı hükümlerin sanıklar müdafisi ve katılanlar vekili tarafından da istinaf edilmesi üzerine ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesince 27.09.2018 tarih ve 2197-1995 sayı ile istinaf başvurlarının esastan reddine karar verildiği,
    ... Bölge Adliye Mahkemesince verilen istinaf isteminin esastan reddine dair bu kararın sanık müdafisi ve katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 01.10.2019 tarih ve 2111- 4052 sayı ile; "...Sanık ...'in kasten öldürme eylemine ortak suç işleme kararına bağlı olarak, fiil üzerinde müşterek hâkimiyet kurmak suretiyle katıldığı anlaşılmakla, TCK'nın 37/1 maddesi uyarınca sorumlu tutulması yerine aynı Kanun'un 39. maddesine göre cezalandırılması suretiyle eksik ceza tayini ve maktulden kaynaklanan haksız hareket bulunmadığı gözetilmeden sanıklar ... Servet ve Tarık hakkında yazılı şekilde tahrik hükümleri uygulanması suretiyle eksik ceza tayin edilmesi," gerekçeleriyle bozulmasına karar verildiği,
    Bozmadan sonra dosyanın gönderildiği ... 2. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan 10.02.2020 tarihli 1. oturum, 23.03.2020 tarihli 2. oturum, 04.05.2020 tarihli 3. oturum ve 01.06.2020 tarihli 6. oturumda sanık ...'ın "dosya üzerinden tutukluluk durumuna" karar verildiği, 07.04.2020 tarihli 4. oturumda sanık ...'ın mezaret dilekçesi üzerine duruşmanın ertelendiği, 26.02.2020 tarihli 2. oturumda bozma ilamı okunarak sanık ... ve müdafisi ile Cumhuriyet savcısından bozmaya karşı diyeceklerinin sorulduğu, 30.06.2020 tarihli 7. oturumda bozma ilamı okunarak sanık ... ve müdafisi ile Cumhuriyet savcısının bozmaya karşı diyeceklerinin sorulduğu, her iki oturumda da Cumhuriyet savcısının bozmaya ilişkin olarak; "...Bozmaya uyulması talep olunur." şeklinde beyanda bulunduğu, son oturum olan 20.06.2020 tarihli duruşmada ise Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşü sorulmadan ve hazır bulunan sanıklar ve müdafisine esasa ilişkin savunma yapma imkânı tanınmadan duruşmaya son verilip direnme kararına konu hükümlerin kurulduğu,
    Anlaşılmaktadır.
    Ceza muhakemesinin amacı olan somut gerçeğin ortaya çıkarılması için delillerin duruşmada ortaya konulmasından sonra, bu delillerden sonuç çıkarma, yani tartışma safhası başlamaktadır. Böylece ortaya konulan delillerle ilgili taraflara 5271 sayılı CMK'nın 216/1. maddesinde belirtilen sıraya göre söz hakkı verilecek ve tartışma imkânı sağlanacaktır.
    Delillerin tartışılmasında hazır bulunan taraflardan kimin hangi sıra ile söz alacağı, cevap haklarını nasıl kullanacakları ve duruşmanın en son kimin sözü ile bitirileceğine ilişkin CMK'nın "Delillerin tartışılması" başlıklı 216. maddesi;
    “1) Ortaya konulan delillerle ilgili tartışmada söz, sırasıyla katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine veya kanunî temsilcisine verilir.
    2) Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafii ya da kanunî temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir.
    3) Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir. ” şeklinde düzenlenmiş iken, 25.08.2017 tarihli ve 30165 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 694 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmündeki Kararname'nin 148. maddesi ile üçüncü fıkraya “Bu aşamada zorunlu müdafiin hazır bulunmaması hükmün açıklanmasına engel teşkil etmez. ” cümlesi eklenmiştir.
    Buna göre; delillerin tartışılmasında ilk önce söz katılana veya vekiline, daha sonra Cumhuriyet savcısına ve en son olarak da sanığa ve müdafisine veya kanunî temsilcisine verilir. Görüldüğü üzere kanun koyucu, önce iddia, daha sonra da savunma makamında bulunan kişilerin söz alıp görüşlerini açıklaması gerektiğini kabul etmiştir. Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafisinin veya kanuni temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafisi ya da kanuni temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir. Bu kurallar tez (iddia) ile antitezin (savunmanın) çatışmasıyla sonuca (karara) ulaşılan bir sürecin karşılığı olan muhakeme sonunda sağlıklı bir karara ulaşabilmenin gerekli ve zorunlu şartıdır.
    1412 sayılı CMUK’nın 251. ve 5271 sayılı CMK’nın 216. maddeleri benzer şekilde düzenlenmiş olmalarına rağmen her iki Kanunda da, Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasının ne şekilde olacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak ceza yargılaması kurallarının her konuyu ayrıntısıyla düzenlemesi beklenmemelidir. Bu nedenle usul yasalarının düzenlemediği alanlar kişi hak ve özgürlüklerine aykırı olmamak ve yasanın ruhuna uygun olmak koşuluyla yorum ve kıyasla doldurulmakta ve bu uygulamalar benimsendikçe teamüle dönüşmektedir. Uygulamada esas hakkındaki görüşün mahkûmiyet yönünde olması durumunda, uygulanması talep edilen yasa ve maddelerinin açıkça belirtilmesi yerleşik ve benimsenmiş bir yöntemdir.
    Öte yandan, iddia makamının esasa ilişkin görüşünü anlaşılır ve açık bir biçimde sunmasının savunma hakkının kullanılmasıyla da ilintili olduğunda kuşku yoktur. Zira sağlıklı bir savunma ancak sağlıklı bir iddia üzerine oturtulabilir.
    Kamusal iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısı, karar verilmeden önce, toplanan kanıtlara göre esasa ilişkin görüşünü açık ve anlaşılır bir biçimde ve eğer görüşü mahkûmiyete ilişkin ise mevzuatta yer alan yasa ve maddelerini de göstermek suretiyle açıklamak zorundadır.
    Bu konuda öğretide; “İddia makamı, muhakeme boyunca, mütalaa mahiyetindeki hükümleri ile hâkime ışık tutacak, muhakemede tez ileri sürüp sentez elde edilmesine çalışacaktır... Savcılık son kararın nasıl olması gerektiği hakkındaki görüşünü esas hakkındaki mütalaası ile açıklayacak ve artık şüphesi kalmayıp mahkûmiyet kararı verilmesini düşünüyorsa o zaman, sanığın cezalandırılmasını isteyecektir... Tartışma sadece maddi meseleye taalluk etmez; muhakeme hukuki meseleyi de çözeceğinden, bu mesele hakkındaki görüşler de iddiada yer alacaktır. ” (Prof. Dr. Nurullah Kunter, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınları, 9. bası, ..., ....193, 936-937); “Ceza muhakemesi hükmünün kollektif olması gerekmesi sebebiyle, savcının son soruşturma safhasının sonuç çıkarma devresinde düşüncelerini bildirmesi yani esas hakkındaki mütalâasının serd etmesi, vazgeçilmez bir zarurettir. Diğer ilgililerin bir şey söylemeksizin işi mahkemenin kararına terk etmeleri mümkün görülebilmekle beraber, savcı bakımından böyle bir şey söz konusu olamaz; savcı her halde en son iddialarını söylemelidir. Bu itibarla, savcılık talep veya iddia durumunda olduğu konularda keyfiyeti hâkime (veya hâkimin takdirine) bıraktığını beyan ile yetinemez... Savcının esas hakkındaki mütalâasının alınması mecburî olmakla beraber, yargıcın bu ödevini yerine getirmekten kaçınan savcıyı zorlamak yetkisi bulunmadığından, bu gibi hallerde son kararın esas hakkındaki mütalâa alınmadan verilebilmesi de kabul edilmektedir. Ancak böyle bir durum ceza muhakemesi hükmünün kollektif olmasına engel teşkil edeceğinden, yargıç veya mahkeme başkanı hiç olmazsa makamın başı olan savcıya müracaat edebilmeli ve esas hakkındaki mütalâasını vermeyi red eden yardımcı yerine bir başkasının duruşmaya çıkarılmasını talep edebilmelidir... Esashakkındaki mütalaanın sadece sübuta yani maddi meseleye değil, hukuki meseleye de taalluk etmesi gerekir. Muhakemenin aynı zamanda hukuki meseleyi de halletmek zorunda olması, savcının bu konudaki düşüncelerini de bildirmesini gerektirmektedir. ” (Dr. Selahattin Keyman, Ceza Muhakemesinde Savcılık, Sevinç Matbaası, ..., 1970, ....258-262) şeklinde görüşler bulunmaktadır.
    Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasının alınmasından sonra yine CMK’nın 216. maddesinde yer alan sıralama gözetilerek taraflara söz hakkı tanınacağından, Cumhuriyet savcısının, davanın esasına ilişkin görüşü alınmaksızın ve hazır bulunan sanığa esas hakkında savunma yapma imkânı tanınmaksızın hüküm kurulması, ceza muhakemesinde sanığın en önemli haklarından biri olan savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracaktır.
    Bu açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde;
    Kamusal iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısı, esas hakkındaki görüşünü açık ve anlaşılır bir biçimde ve uygulanması talep edilen yasa ve maddelerini de göstermek suretiyle açıklamak zorunda olduğundan, incelemeye konu dosyada 26.02.2020 ve 30.06.2020 tarihli oturumlarda Cumhuriyet savcısı tarafından beyan edilen ve CMK’nın 216. maddesinin 1. fıkrası uyarınca duruşmada ortaya konulan delille yönelik olan “Bozmaya uyulması talep olunur.” şeklindeki sözlerin esas hakkında mütalaa olarak geçerli ve yeterli kabul edilmesi olanağı bulunmamaktadır. Dolayısıyla Yerel Mahkemece Cumhuriyet savcısının esasa ilişkin görüşü alınmadan ve hazır bulunan sanıklar ve müdafisine esasa ilişkin savunma yapma imkânı tanınmadan direnme kararına konu hükümlerin kurulduğu kabul edilmelidir.
    Yukarıda açıklanan bu usule aykırılık nedeniyle Yerel Mahkemenin sanıklar hakkında kurduğu direnme kararına konu hükümlerin, Cumhuriyet savcısından esas hakkındaki görüşü sorulmadan ve hazır bulunan sanıklar ve müdafisine esasa ilişkin savunma yapma imkânı tanınmadan yargılamaya son verilip hüküm tesis ve tefhim edilmesi isabetsizliğinden, diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
    SONUÇ :
    Açıklanan nedenlerle;
    1- ... 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 30.06.2020 tarihli ve 40-182 sayılı direnme kararına konu hükümlerinin, Cumhuriyet savcısından esas hakkındaki görüşü sorulmadan ve hazır bulunan sanıklar ve müdafisine esasa ilişkin savunmaları tespit edilmeden yargılamanın bitirilmesi isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
    2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİ, 18.05.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy birliği ile karar verildi.



    Hemen Ara