Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2019/381 Esas 2022/373 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2019/381
Karar No: 2022/373
Karar Tarihi: 24.05.2022

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2019/381 Esas 2022/373 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2019/381 E.  ,  2022/373 K.

    "İçtihat Metni"


    Kararı veren
    Yargıtay Dairesi : 18. Ceza Dairesi
    Mahkemesi :Asliye Ceza
    Sayısı : 625-188

    Sanık ...'ın görevi yaptırmamak için direnme suçundan TCK'nın 265/1, 43/2, 58 ve 53. maddeleri uyarınca 7 ay 15 gün hapis, kamu görevlisine karşı görevinden dolayı alenen hakaret suçundan aynı Kanun’un 125/1, 125/3-a, 125/4, 43/2, 58 ve 53. maddeleri uyarınca 1 yıl 5 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin ... 4. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 20.02.2014 tarihli ve 625-188 sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 18. Ceza Dairesince 09.01.2019 tarih ve 18812-860 sayı ile;
    "Müştekilerin sanığın arabaya binmesini istediği sırada, sanık tarafından söylendiği belirtilen 'kimse beni arabaya bindiremez, bindirecek adamın anasını avradını sinkaf ederim, bunu sizin yanınıza koymayacağım' biçimindeki ifadenin bir bütün hâlinde görevi yaptırmamak için direnme suçunun unsuru olan tehdit niteliğinde olduğu gözetilmeden sanık hakkında ayrıca hakaret suçundan hüküm kurulması," isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 14.03.2019 tarih ve 233769 sayı ile;
    “...Sanığın eyleminin iki ayrı suç oluşturduğu, sanığın 'kimse beni arabaya bindiremez, bindirecek adamın anasını avradanı sinkaf ederim, bunu sizin yanınıza koymayacağım' dediği 13.08.2013 tarihli suçu tutanağından anlaşılmakla, sanığın görevlilere yönelik sarf ettiği sözlerin görevli memura hakaret suçunu oluşturduğunda herhangi bir kuşku bulunmamaktadır. Alkollü olup görevlilere karşı sinkaflı sözlerle hakaret eden sanığın eyleminin cinsel bütünlüğe yönelik tehdit suçunu oluşturduğuna olanak bulunamamaktadır. Katılan ... ve müşteki ...'ın sarf edilen sözlerden cinsel yönden korku ve endişeye kapılmasının söz konusu olmadığı açıktır.
    Sanığın, bu sözlerinin müştekilerin şeref ve itibarını zedeleyen sövme niteliğinde bulunduğu konusunda herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır.
    Bu eylem sonrasında suç tutanağında belirtildiği üzere, sanık ...'ın taşkınlığına devam ederek ...'a tekme attığı ve katılanın, tekme darbesinden kurtulmak amacıyla eliyle kendisini korumaya çalıştığı sırada, sağ eline aldığı darbe sonucunda basit tıbbı müdahaleyle giderilebilecek şekilde yaralandığı ve sanığın bu eyleminin görevliye hakaret dışında TCK 265/1 maddesinde yazılı suçu oluşturduğu ve sanığın her iki suçtan cezalandırılması gerektiği kabul edilmelidir.
    Bilindiği üzere, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun, genel kurallarında birisi de 'ne kadar fiil varsa o kadar suç ve ne kadar suç varsa o kadar ceza vardır' ilkesidir. 765 sayılı Türk Ceza Kanununda ise, her eyleme ayrı ayrı ceza verilmesi yerine, birbiriyle bağlantılı eylemlerin tek ceza verilerek bu cezanın artırılması ilkesini benimsemiştir. bu konuda, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 21.09.1992 tarih ve 4/205-228 sayılı ilamında, sanık görevli memurlara karşı direnmenin, ciddi olduğunu göstermek ve elverişliliğini sağlamak amacıyla ayrıca sinkaflı sözlerle hakarette bulunduğu ve sanığın görevlilere karşı mukavemette bulunarak direnme kastıyla hakaret ettiği ve bu amacına ulaşmak için küfrettiği ve sanığın eyleminin kül hâlinde görevli memura etkin direnme suçunu oluşturduğu şeklindeki kabulün, 765 sayılı Türk Ceza Kanununun genel konseptine uygun olduğu, ancak 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren, 5237 sayılı TCK kabul edilen 'ne kadar fiil varsa o kadar suç ve ne kadar suç varsa o kadar ceza vardır' genel ilkelerine aykırı bulunduğu, tartışmasızdır.
    Yüksek Dairece, verilen bozma kararında, sanık ... hakkında eylemin, bütün hâlinde görevi yaptırmamak için direnme suçunu oluşturduğu gözetilmeden, suç vasfında yanılgıyla hakaret ve görevi yaptırmamak için direnme suçlarından ayrı ayrı mahkûmiyet kararı verilmesi, usul ve yasaya aykırı görüldüğünden hükmün bozulmasına ilişkin karar verilmesi, hukuka aykırı niteliktedir.
    Bu itibarla, Yargıtay 18. Ceza Dairesinin 09.01.2019 gün ve 2016/18812 Esas, 2019/860 Karar sayılı ve sanık ... hakkında görevliye hakaret ve görevi yaptırmamak için direnme suçlarına yönelik yapılan temyiz incelemesinde, müşteki ile katılanın, sanığın arabaya binmesini istediği sırada, sanık tarafından söylendiği belirtilen 'kimse beni arabaya bindiremez, bindirecek adamın anasını avradını sinkaf ederim, bunu sizin yanınıza koymayacağım' biçimindeki ifadenin bir bütün hâlinde görevi yaptırmamak için direnme suçunun unsuru olan tehdit niteliğinde olduğuna yönelik kabulün hukuka aykırı nitelikte olduğu ve buna ilişkin bozma kararının itirazen kaldırılarak sanık hakkında her iki suçtan verilen mahkûmiyet kararının onanması istemiyle anılan karara itiraz edilmiştir." görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
    CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 18. Ceza Dairesince 15.05.2019 tarih ve 1866-9037 sayı ile; itiraz nedeninin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Sanık hakkında trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan verilen mahkûmiyet hükmü Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleşmiş olup, itirazın kapsamına göre inceleme sanık hakkında kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret ve görevi yaptırmamak için direnme suçlarından verilen mahkûmiyet hükümleri ile sınırlı olarak yapılmıştır.
    Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eyleminin kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret ve görevi yaptırmamak için direnme suçlarını mı, yoksa bir bütün olarak görevi yaptırmamak için direnme suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkin ise de, Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle, dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediğinin tespit edilmesi gerekmektedir.
    5237 sayılı TCK’nın 66. maddesinde, kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça kamu davasının maddede yazılı sürelerin geçmesiyle ortadan kalkacağı düzenlenmiş, maddenin birinci fıkrasının (e) bendinde de beş yıldan fazla olmamak üzere hapis ya da adli para cezasını gerektiren suçlarda bu sürenin sekiz yıl olacağı hüküm altına alınmıştır. Aynı Kanun’un 67. maddesinin 3 ve 4. fıkraları uyarınca kesen bir nedenin bulunması hâlinde zamanaşımı, kesilme gününden itibaren yeniden işlemeye başlayacak ve ilgili suça ilişkin olarak kanunda belirlenen sürenin en fazla yarısına kadar uzayacaktır.
    Ceza Genel Kurulunun 26.06.2012 tarihli ve 978-250 ile 23.01.2007 tarihli ve 254-5 sayılı kararları başta olmak üzere birçok kararında da açıkça vurgulandığı gibi, yargılama yapılmasına engel olup, davayı düşüren hâllerden biri olan dava zamanaşımının yargılama sırasında gerçekleşmesi durumunda, yerel mahkeme ya da Yargıtay, resen zamanaşımı kuralını uygulayarak kamu davasının düşmesine karar verecektir.
    Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
    Sanığa atılı görevi yaptırmamak için direnme suçunun yaptırımı TCK'nın 265/1. maddesinde altı aydan üç yıla kadar hapis, hakaret suçunun yaptırımı ise aynı kanunun 125/1. maddesinde üç aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası olarak düzenlenmiş, 125/3-a maddesi uyarınca hakaret suçunun kamu görevlisine karşı görevinden dolayı işlenmesi durumunda cezanın alt sınırının bir yıldan az olamayacağı, alenen işlenmesi hâlinde ise aynı maddenin 4. fıkrası gereğince cezanın altıda biri oranında arttırılacağı belirtilmiştir. Buna göre, TCK'nın 66/1-e maddesi uyarınca bu suçların asli dava zamanaşımı süresi sekiz yıl, 67/4. maddesi göz önüne alındığında kesintili dava zamanaşımı süresi ise on iki yıldır.
    Daha ağır cezayı gerektiren başka suçları oluşturma ihtimali bulunmayan ve 13.08.2013 tarihinde gerçekleştirdiği iddia edilen eylemlerle ilgili olarak, sanık hakkında dava zamanaşımını kesen en son işlem 20.02.2014 tarihli mahkûmiyet hükmü olup, bu tarihten sonra dava zamanaşımını kesen veya durduran başkaca bir neden olmadığı gözetildiğinde, TCK'nın 66/1-e maddesindeki sekiz yıllık asli dava zamanaşımı süresi, Ceza Genel Kurulunun inceleme tarihinden önce 20.02.2022 günü dolmuş bulunmaktadır.
    Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle kabulü ile Özel Daire kararının kaldırılmasına, Yerel Mahkeme hükmünün gerçekleşen dava zamanaşımı nedeniyle bozulmasına, ancak yeniden yargılama gerektirmeyen bu konuda, 1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 322. maddesi uyarınca karar verilmesi mümkün bulunduğundan, sanık hakkındaki kamu davalarının zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verilmelidir.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle KABULÜNE,
    2- Yargıtay 18. Ceza Dairesinin 09.01.2019 tarihli ve 18812-860 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
    3- ... 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 20.02.2014 tarihli ve 625-188 sayılı hükmünün, gerçekleşen dava zamanaşımı nedeniyle BOZULMASINA,
    Ancak, yeniden yargılama gerektirmeyen bu konuda, 1412 sayılı CMUK’nın 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 322. maddesine göre karar verilmesi mümkün bulunduğundan, sanık hakkındaki kamu davalarının TCK'nın 66/1-e, 66/3, 67/3 ve 5271 sayılı CMK'nın 223/8. maddeleri uyarınca DÜŞMESİNE,
    4- Dosyanın, mahalline gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 24.05.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.

    Hemen Ara