Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2022/146 Esas 2022/387 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2022/146
Karar No: 2022/387
Karar Tarihi: 26.05.2022

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2022/146 Esas 2022/387 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2022/146 E.  ,  2022/387 K.

    "İçtihat Metni"



    Yargıtay Dairesi : 6. Ceza Dairesi


    Sanık ... hakkında nitelikli hırsızlık suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, sanığın TCK’nın 142/2-h, 143/1, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 3 yıl 9 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin ... Asliye Ceza Mahkemesince verilen 16.06.2015 tarihli ve 67-523 sayılı hükmün, sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 13. Ceza Dairesince 28.11.2019 tarih ve 7561-17323 sayı ile;
    "...Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre; suçun sanık tarafından işlendiğini kabulde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmış, diğer temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir.
    Ancak;
    1- 5237 sayılı TCK'nın 142/2-h. maddesinde hapis cezasının alt sınırının 5 yıl hapis cezası olduğu halde, sanık hakkında temel cezanın 3 yıl olarak belirlenerek eksik ceza tayini,
    2-Suça konu eşyanın önem ve değeri, meydana gelen zararın ağırlığı dikkate alınarak 5237 sayılı TCK'nın 61. maddesi uyarınca temel ceza belirlenirken alt sınırdan hüküm kurulması,
    3-Katılanın beyanının içeriğinden bahse konu ... yerinde 00:00 ila 08:00 saatleri arasında hırsızlık eyleminin gerçekleşmiş olduğunun anlaşılması karşısında atılı suçun gece işlendiğine ilişkin delillerin nelerden ibaret olduğu kararda gösterilmeden sanık hakkında TCK'nın 143. maddesi uygulanmak suretiyle cezasında arttırım yapılması," isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
    Bozmaya uyan Yerel Mahkemece 20.10.2020 tarih ve 1-337 sayı ile sanığın, aynı suçtan TCK’nın 142/2-h, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 5 yıl 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, ancak CMUK’nın 326/son maddesi uyarınca kazanılmış hakkı gözetilerek 3 yıl 9 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna karar verilmiş, bu hükmün de sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince onanmasına karar verilmiştir.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 23.12.2021 tarih ve 107118 sayı ile;
    "...Ceza muhakemesi sistemimizde hükümlerin temyiz edilebilmelerinin kural, temyiz edilememelerinin ise istisna oluşu, hukuk normlarının yorumlanmasında, Anayasanın 36. maddesinde düzenlenen 'Hak arama hürriyeti' ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde hüküm altına alınan mahkemelere erişim hakkının gözetilmesi gerekliliği, Sözleşmeye ilişkin Ek 7 numaralı Protokolünün 'Cezai Konularda Temyiz Hakkı' başlıklı 2. maddesinin 1. fıkrasında; ilgili kişinin hakkında kurulan hükmü daha yüksek bir mahkemeye inceletme hakkının bulunduğuna ilişkin düzenlemeler birlikte dikkate alındığında, kamu davasının asli bir süjesi olan sanığın, adil yargılanma ilkesi çerçevesinde etkin bir şekilde temyiz kanun yoluna başvurma hakkı olduğunda herhangi bir tereddüt bulunmamakla birlikte, 5271 sayılı CMK’nın 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmesi üzerine, 1412 sayılı CMUK'nın yürürlükten kaldırılmasına rağmen 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesinin birinci fıkrası ile, bölge adliye mahkemelerinin Resmî Gazete'de ilân edilecek göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1412 sayılı CMUK'nın 322. maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326. maddelerinin uygulanacağına ilişkin istisnai bir düzenlemeye yer verilmesi nedeniyle, somut olayda, 5271 sayılı CMK'nın temyize ilişkin hükümlerinin uygulanma imkanının bulunmadığı, temyiz süresinin 1412 sayılı CMUK'nın 310. maddesine göre bir hafta olduğu, ayrıca, bölge adliye mahkemelerinin faaliyete başlama tarihinden sonra 5271 sayılı CMK'nın temyize ilişkin hükümlerinin uygulanacağı hâllerde, temyizde sebep gösterme zorunluluğunu da dikkate alan kanun koyucu, 7035 sayılı Kanun'un 21. maddesiyle 5271 sayılı CMK'nın 291. maddesinde değişiklik yaparak 05.08.2017 tarihinde ve sonrasında verilen kararlar bakımından temyiz süresini yedi günden on beş güne çıkarmış ise de, 1412 sayılı CMUK'nın temyiz süresine ilişkin hükümlerine de atıf yapma imkanı bulunduğu hâlde bilinçli bir şekilde bu yönde bir düzenlemeye yer verilmediğinin anlaşılması karşısında, incelemeye konu son karar tarihi 20.10.2020 olmakla birlikte bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce dosyanın Yargıtay denetiminden geçmesi nedeniyle sanık müdafiinin, usulüne uygun şekilde tefhim edilen ve kanun yolu bildirimi de yasaya uygun şekilde yapılan karara yönelik onuncu günde gerçekleştirdiği temyiz isteminin süresinden sonra olduğu ve bu nedenle temyiz isteminin reddine karar verilmesi gerektiği" düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
    CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Ceza Dairesince 23.02.2022 tarih ve 25623-2187 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Temyizin ve itirazın kapsamına göre inceleme, sanık ... hakkında katılan ... ...e yönelik nitelikli hırsızlık suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.
    Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
    1- Dosya kapsamında temyiz süresinin 1412 sayılı CMUK'nın 310 ve 311. maddeleri uyarınca "bir hafta" mı yoksa 05.08.2017 tarihinde yürürlüğe giren 7035 sayılı Kanun'un 21. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK'nın 291. maddesinin 1. fıkrası uyarınca "on beş" gün mü olduğunun,
    2- Temyiz süresinin “bir hafta” olduğunun kabulü hâlinde sanık müdafisinin eski hâle getirme talebinin yerinde ve bu bağlamda temyiz isteminin süresinde olup olmadığının,
    Belirlenmesine ilişkindir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    Sanık ...’ün katılan ... ...e yönelik gerçekleştirdiği nitelikli hırsızlık suçundan TCK’nın 142/2-h, 143/1, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 3 yıl 9 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna karar verildiği,
    Hükmün, sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 13. Ceza Dairesince 28.11.2019 tarih ve 7561-17323 sayı ile bozulmasının ardından bozmaya uyan Yerel Mahkemece 20.10.2020 tarih ve 1-337 sayı ile, sanığın aynı suçtan TCK’nın 142/2-h, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 5 yıl 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, ancak CMUK’nın 326/son maddesi uyarınca kazanılmış hakkı gözetilerek 3 yıl 9 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna karar verildiği, kısa kararın hazır bulunan sanık müdafisinin yüzüne karşı verildiği,
    Kısa kararın son paragrafında; “Dair, sanığın yokluğunda, sanık müdafiinin yüzüne karşı, kararın tefhiminden itibaren 7 gün içerisinde mahkememize hitaben yazılmış bir dilekçe ile ya da zabıt katibine yapılacak başvuru üzerine tutulacak tutanak ile, yahut mahkememize gönderilmek üzere başka bir yargı merciine yapılacak müracaat ile Yargıtay İlgili Ceza Dairesi'ne TEMYİZ yasa yolu açık olmak üzere temyiz yoluna başvurmadığı takdirde kararın kesinleştirilerek infazına başlanacağı hususu ihtar edilerek, mütalaaya uygun verilen karar açıkça okunup anlatıldı.” şeklinde açıklamaların bulunduğu,
    Kısa kararın tefhim edildiği 20.10.2020 tarihinin Salı gününe denk geldiği, tefhimden itibaren bir hafta olan 27.10.2020 tarihi de Salı gününe tekabül edip temyiz süresi içinde herhangi bir tatil gününün bulunmadığı,
    Sanık müdafisinin 30.10.2020 tarihli eski hâle getirme talepli temyiz dilekçesi ile temyiz talebinde bulunduğu,
    Anılan dilekçe ekinde bulunan ve eski hâle getirme nedeni olarak belirtilen Özel Medical Park ... Hastanesi İstirahat Raporuna göre; sanık müdafisi Avukat ...’ın “Bronşit, akut veya kronik olarak tanımlanmamış (J40)” tanısıyla 21.10.2020 ile 30.10.2020 tarihleri arasında yatak istirahatinin uygun görüldüğü,
    Anlaşılmaktadır.
    Yargılama makamlarının verdikleri kararlarda bir aykırılık veya yanılma olması durumunda bu hataları giderme yetkisi "kanun yolu" adı verilen denetim ile sadece yargılama makamları tarafından yapılabilir. Kanun yolu, aykırılıkları gidermek ve isabetli karar verilmesini sağlamak bakımından, sanık için olduğu kadar toplum için de büyük bir teminat olduğundan, bir insan hakkıdır (Feridun Yenisey - ... Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, 5. Baskı, Seçkin Yayınevi, ... 2017, .... 859, 860).
    Bu anlayışa paralel olarak, Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde, "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.",
    Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin "Adil yargılanma hakkı" başlıklı 6. maddesinde ise;
    “1. Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir...”
    Hükümlerine yer verilmiştir.
    Görüldüğü üzere Anayasa’nın 36. maddesinde, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu vurgulanmış, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde yargılamada sanığa tanınması gereken asgari haklar belirtilerek adil yargılanma hakkının kapsamı belirlenmiştir.
    Aynı şekilde, 25.03.2016 tarihi itibarıyla iç hukukumuzun bir parçası hâline gelen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) Ek 7 numaralı Protokolünün "Cezai Konularda Temyiz Hakkı" başlıklı 2. maddesinin 1. fıkrasında;
    "Mahkeme tarafından ceza gerektiren bir suç nedeniyle mahkûm edilen herkes, mahkûmiyetinin veya hükmolunan cezanın yüksek bir mahkeme tarafından yeniden incelenmesini sağlama hakkına sahiptir. Bu hakkın kullanımı, kullanımın dayanakları dâhil kanunla düzenlenir." hükmüyle ilgili kişinin hakkında kurulan hükmü daha yüksek bir mahkemeye inceletme hakkının bulunduğu belirtilmiştir.
    Olağan kanun yollarından olan temyiz incelemesinin yapılabilmesi için, bir temyiz davası açılmış olmalıdır. Temyiz davasının açılabilmesi için de süre ve istek şartlarının birlikte bulunması gerekmektedir.
    1412 sayılı CMUK’nın temyizin süresini düzenleyen 310. maddesinde, genel kural olarak tarafların temyiz isteğinde bulunabilecekleri süre hükmün tefhiminden itibaren, yoklukta verilen kararlarda ise tebliğinden başlamak üzere bir hafta olarak belirlenmiştir. 5271 sayılı CMK'nın 291. maddesi uyarınca da temyiz davası açılması için yedi günlük bir süre öngörülmüş iken 05.08.2017 tarihli ve 30145 mükerrer sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 7035 sayılı Kanun'un 21. maddesiyle 5271 sayılı CMK'nın 291. maddesinin birinci fıkrasında yer alan "yedi" ibaresi "on beş" şeklinde değiştirilerek temyiz süresi on beş güne çıkarılmıştır.
    Ayrıntılarına Ceza Genel Kurulunun 04.06.1984 tarihli ve 2-196 sayılı kararında yer verildiği üzere, ilgili kişinin yüzüne karşı verilen bir hükme yönelik yasal temyiz süresi, tefhimle birlikte başlamakta olup sonradan yapılan karar tebliği, temyiz süresini yeniden başlatmayacaktır. Ancak, tefhim ile birlikte temyiz süresinin işlemeye başlaması için kanun yolu bildiriminin Kanun'un öngördüğü şekilde ve ilgiliyi yanıltmayacak biçimde yapılması gerekmektedir.
    Temyiz davasının açılabilmesi için gerekli olan ikinci şart ise istek şartıdır. Yargılama hukukunun temel prensiplerinden olan “Davasız yargılama olmaz.” ilkesinin doğal sonucu olarak temyiz davası kendiliğinden açılamayacağından, bu konuda bir isteğin bulunması ve bu isteğin de hak ve yetkisi olan kişilerce yerine getirilmesi zorunluluğu aranmış, süre ve istek şartlarına uygun temyiz davasının açılmamış olması hâlinde ise hükmün Yargıtayca incelenmesinin imkânsız olduğu ilkesi benimsenmiştir.
    Temyiz istemini açıklayan başvuru ise 1412 sayılı CMUK’nın 310, 5271 sayılı CMK’nın 291. maddeleri uyarınca ya hükmü veren mahkemeye dilekçe verilmesi veya tutanağa geçirilip hâkime tasdik ettirilmek üzere zabıt kâtibine beyanda bulunulması suretiyle yapılır. Bu başvuruda temyiz iradesinin ortaya konulması, temyiz denetiminin kapsamının belirlenmesi bakımından hangi hukuka aykırılıklara dayanıldığının anlaşılır bir şekilde gösterilmesi yeterli olup hak arama hürriyeti ilkesi de gözetildiğinde incelemeyi yapacak olan kanun yolu makamlarında yanılma temyiz incelemesi yapılmasına engel değildir.
    Diğer taraftan, 07.10.2004 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun'un 25 ve Geçici 2. maddeleri uyarınca kurulan bölge adliye mahkemeleri, 07.11.2015 tarihli ve 29525 sayılı Resmî Gazete'de ilan edildiği üzere 20.07.2016 tarihinde tüm yurtta göreve başlamıştır. Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmesiyle birlikte istinaf kanun yolu uygulamaya girmiş, böylece ülkemizde fiilen üç dereceli yargı sistemine geçilmiştir.
    5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun'un 18. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi uyarınca 5271 sayılı CMK’nın 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmesi üzerine, 1412 sayılı CMUK yürürlükten kaldırılmıştır. Ancak yeni usul yasası sisteminde, yasa yolları içinde istinafa yer verilmesi ve bölge adliye mahkemelerinin 20.07.2016 tarihinden sonra göreve başlaması nedeniyle 5320 sayılı Kanun'un “Temyiz ve karar düzeltme” başlıklı 8. maddesinin birinci fıkrasında; “Bölge adliye mahkemelerinin, 26.09.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun'un geçici 2. maddesi uyarınca Resmî Gazete'de ilân edilecek göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 322. maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326. maddeleri uygulanır.” hükmüne yer verilmek suretiyle bölge adliye mahkemelerinin göreve başlamasından önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında 1412 sayılı CMUK’nın 305 ila 326. maddelerinin uygulanacağı öngörülmüştür. Başka bir anlatımla, 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 8. maddesi uyarınca, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihi olan 20.07.2016 tarihinden önce verilen kararlar hakkında kesinleşinceye kadar 1412 sayılı CMUK'nın, bu tarihten sonra verilen kararlar hakkında ise 5271 sayılı CMK'nın temyize ilişkin hükümleri uygulanacaktır.
    Gelinen bu aşamada eski hâle getirme kurumuna da değinmekte yarar bulunmaktadır.
    5271 sayılı CMK’nun “Eski hâle getirme” başlıklı 40. maddesi;
    “1- Kusuru olmaksızın bir süreyi geçirmiş olan kişi, eski hale getirme isteminde bulunabilir.
    2- Kanun yoluna başvuru hakkı kendisine bildirilmemesi halinde de, kişi kusursuz sayılır”,
    “Eski hâle getirme dilekçesi” başlıklı 41. maddesi;
    “1- Eski hâle getirme dilekçesi, engelin kalkmasından itibaren yedi gün içinde, süreye uyulduğunda usule ilişkin işlemleri yapacak olan mahkemeye verilir.
    2- Dilekçe sahibi, sürenin geçmesinde kusuru olmadığına ilişkin olguları, varsa belgelerini de ekleyerek açıklar. Dilekçe verildiği anda usule ilişkin yapılamayan işlemler de yerine getirilir.” şeklindedir. Buna göre, kusuru olmaksızın bir süreyi geçirmiş olan kişinin, eski hâle getirme isteminde bulunabileceği, eski hâle getirme dilekçesinin, engelin kalkmasından itibaren yedi gün içinde, süreye uyulduğunda usule ilişkin işlemleri yapacak olan mahkemeye verileceği, dilekçe sahibinin, sürenin geçmesinde kusuru olmadığına ilişkin olguları, varsa belgelerini de ekleyerek açıklayacağı, dilekçe verildiği anda usule ilişkin yapılamayan işlemlerin de yerine getirileceği belirtilmiştir.
    Diğer taraftan süreyi kusursuz olarak geçirdiğini iddia edenin bunu ispatlaması gerekir. Kusursuzluk önlenemeyen nedenler ya da beklenemeyen ve sakınılması imkânsız olayları kapsar. Bu bağlamda raporla belgelenen hastalıktan dolayı süreyi kaçırma da eski hâle getirme nedenlerinden biridir. Ancak Ceza Genel Kurulunun 15.12.1983 tarihli ve 384-443 sayılı kararında da vurgulandığı üzere eski hâle getirmeye esas olacak raporun şüpheli ifadeler taşımaması ve istirahatin gerekli olduğuna dair kesin kayıt içermesi gerekir.
    “Eski hâle getirme dilekçesi üzerine verilecek karar” başlıklı 42/1. maddesinde;
    “(1) Süresi içinde usul işlemi yapılsaydı, esasa hangi mahkeme hükmedecek idiyse, eski hâle getirme dilekçesi hakkında da o mahkeme karar verir.” şeklinde düzenlemeye yer verilmiş olup bu düzenleme 1412 sayılı CMUK’nın “Eski hale getirme istidasının mercii ve bu husustaki kararlar” başlıklı 43/1. maddesindeki; “Mehli içinde usul muamelesi yapılmış olsaydı esasa hangi mahkeme hükmedecek idiyse eski hale getirme istidası hakkında dahi o mahkeme karar verir.” biçimindeki düzenleme ile tamamen aynıdır.
    Ceza Genel Kurulunun 16.12.2008 tarihli ve 144-234, 23.09.1974 tarihli ve 227-408 ile 16.04.1973 tarihli ve 213-345 sayılı kararları başta olmak üzere yargısal kararlarda da açıkça vurgulandığı üzere, temyiz süresinin geçirilmiş olması nedeniyle ileri sürülen eski hâle getirme istemleri hakkında inceleme ve karar verme görevi Yargıtaya aittir.
    Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konuları birlikte değerlendirildiğinde;
    Nitelikli hırsızlık suçundan sanık ...’ün TCK’nın 142/2-h, 143/1, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 3 yıl 9 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin ... Asliye Ceza Mahkemesince verilen 16.06.2015 tarihli ve 67-523 sayılı hükmün, sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 13. Ceza Dairesince 28.11.2019 tarih ve 7561-17323 sayı ile bozulması üzerine bozmaya uyan Yerel Mahkemece 20.10.2020 tarihli kısa kararın hazır bulunan sanık müdafisine tefhim edildiği,
    Kanun yolu bildiriminde; “Dair, sanığın yokluğunda, sanık müdafiinin yüzüne karşı, kararın tefhiminden itibaren 7 gün içerisinde mahkememize hitaben yazılmış bir dilekçe ile ya da zabıt katibine yapılacak başvuru üzerine tutulacak tutanak ile, yahut mahkememize gönderilmek üzere başka bir yargı merciine yapılacak müracaat ile Yargıtay İlgili Ceza Dairesine temyiz yasa yolu açık olmak üzere temyiz yoluna başvurmadığı takdirde kararın kesinleştirilerek infazına başlanacağı hususu ihtar edilerek, mütalaaya uygun verilen karar açıkça okunup anlatıldı.” şeklinde açıklamalara yer verildiği,
    Sanık müdafisinin de Özel Medical Park ... Hastanesi doktorları tarafından kendi adına düzenlenen ve hastalığı sebebiyle 21.10.2020 ile 30.10.2020 tarihleri arasında yatak istirahatinin uygun görüldüğü belirtilen istirahat raporunun ekinde bulunduğu 30.10.2020 tarihli eski hâle getirme talepli temyiz dilekçesi ile temyiz talebinde bulunduğu dosya kapsamında;
    Ceza muhakemesi sistemimizde hükümlerin temyiz edilebilmelerinin kural, temyiz edilememelerinin ise istisna oluşu, hukuk normlarının yorumlanmasında, Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen "Hak arama hürriyeti" ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde hüküm altına alınan mahkemelere erişim hakkının gözetilmesi gerekliliği, Sözleşmeye ilişkin Ek 7 numaralı Protokolünün "Cezai Konularda Temyiz Hakkı" başlıklı 2. maddesinin 1. fıkrasında; ilgili kişinin hakkında kurulan hükmü daha yüksek bir mahkemeye inceletme hakkının bulunduğuna ilişkin düzenlemeler birlikte dikkate alındığında, kamu davasının asli bir süjesi olan sanığın, adil yargılanma ilkesi çerçevesinde etkin bir şekilde temyiz kanun yoluna başvurma hakkı olduğunda herhangi bir tereddüt bulunmamakla birlikte, 5271 sayılı CMK’nın 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmesi üzerine, 1412 sayılı CMUK'nın yürürlükten kaldırılmasına rağmen 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesinin birinci fıkrası ile, bölge adliye mahkemelerinin Resmî Gazete'de ilan edilecek göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1412 sayılı CMUK'nın 322. maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326. maddelerinin uygulanacağına ilişkin istisnai bir düzenlemeye yer verilmesi nedeniyle, somut olayda, 5271 sayılı CMK'nın temyize ilişkin hükümlerinin uygulanma imkânının bulunmadığı, temyiz süresinin 1412 sayılı CMUK'nın 310. maddesine göre bir hafta olduğu, ayrıca, bölge adliye mahkemelerinin faaliyete başlama tarihinden sonra 5271 sayılı CMK'nın temyize ilişkin hükümlerinin uygulanacağı hâllerde, temyizde sebep gösterme zorunluluğunu da dikkate alan kanun koyucu, 7035 sayılı Kanun'un 21. maddesiyle 5271 sayılı CMK'nın 291. maddesinde değişiklik yaparak 05.08.2017 tarihinde ve sonrasında verilen kararlar bakımından temyiz süresini yedi günden on beş güne çıkarmış ise de 1412 sayılı CMUK'nın temyiz süresine ilişkin hükümlerine de atıf yapma imkânı bulunduğu hâlde bilinçli bir şekilde bu yönde bir düzenlemeye yer verilmediğinin anlaşılması karşısında, incelemeye konu son karar tarihi 20.10.2020 olmakla birlikte bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce verilen 16.06.2015 tarihli ilk hükmün, temyiz yasa yoluna tabi olması nedeniyle temyiz süresinin 1412 sayılı CMUK'nın 310. maddesine göre bir hafta olduğu,
    Bununla birlikte, kısa karar hazır bulunan sanık müdafisine 20.10.2020 tarihinde tefhim edilmiş olup sanık müdafisi de incelemeye konu hükmü 30.10.2020 tarihli dilekçe ile “bir haftalık” yasal süresinden sonra temyiz etmiş ise de sanık müdafisinin anılan temyiz dilekçesi ekinde dosyaya ibraz ettiği Özel Medical Park ... Hastanesi doktorları tarafından kendi adına düzenlenen ve hastalığı sebebiyle 21.10.2020 ile 30.10.2020 tarihleri arasında yatak istirahatinin uygun görüldüğü belirtilen istirahat raporunun şüpheli ifadeler taşımadığı ve istirahatin gerekli olduğuna dair kesin kayıt içerdiği göz önünde bulundurulduğunda, dosya kapsamında raporla belgelenen hastalığın eski hâle getirme nedeni olarak kabul edilebileceği, sanık müdafisinin 20.10.2020 tarihli karar oturumunda yüzüne karşı verilen ve kanun yolu bildirimi de yasaya uygun şekilde yapılan karara yönelik eski hâle getirme nedeni olarak kabul edilen istirahat raporundaki engelin kalkmasıyla birlikte raporun son günü olarak görünen 30.10.2020 tarihinde temyiz talebinde bulunduğu dilekçesinin “bir haftalık” yasal süresi içinde verildiği,
    Sonucuna varılmalıdır.
    Bu itibarla, Özel Dairece temyiz isteminin süresinde olduğu kabul edilerek inceleme yapılmasının sonucu itibarıyla isabetli olduğundan, temyiz isteminin süre yönünden reddini talep eden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçe ile reddine karar verilmelidir.
    Bir numaralı uyuşmazlık konusu yönünden çoğunluk görüşüne katılmayan iki Ceza Genel Kurulu Üyesi; dosya kapsamında temyiz süresinin 5271 sayılı CMK'nın 291. maddesinin 1. fıkrası uyarınca "on beş" gün olduğu düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının DEĞİŞİK GEREKÇE İLE REDDİNE,
    2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 26.05.2022 tarihinde yapılan müzakerede bir numaralı uyuşmazlık konusu yönünden oy çokluğu, iki numaralı uyuşmazlık konusu yönünden ise oy birliği ile karar verildi.


    Hemen Ara