Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2019/224 Esas 2022/401 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2019/224
Karar No: 2022/401
Karar Tarihi: 02.06.2022

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2019/224 Esas 2022/401 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2019/224 E.  ,  2022/401 K.

    "İçtihat Metni"

    Yargıtay Dairesi : 3. Ceza Dairesi
    Mahkemesi :Asliye Ceza
    Sayısı : 526-1023
    Sanık ...’in kasten yaralama suçundan TCK’nın 86/2, 86/3-a-e ve 62. maddeleri uyarınca 6 ay 7 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, aynı Kanun’un 50/1-d maddesi gereğince de cezasının 6 ay 7 gün süreyle belirli yerlere gitmekten yasaklanması seçenek yaptırımına çevrilmesine ilişkin Uşak 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 02.10.2015 tarihli ve 526-1023 sayılı hükmün Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 18.02.2019 tarih ve 9337-3144 sayı ile;
    “...Tekerrüre esas mahkûmiyeti bulunan sanık hakkında, 5237 sayılı TCK'nın 58/3. maddesi gereğince aynı Kanun'un 86/2. maddesinde belirtilen seçimlik cezalardan hapis cezası tercih edilmesine rağmen, hapis cezasının TCK'nın 50/1-d maddesi gereğince belirli yerlere gitmekten yasaklanma seçenek tedbirine çevrilmesi ve buna bağlı olarak tekerrür hükümlerinin uygulanmasının imkânsız hâle getirilmesi,” gerekçesiyle bozulmasına oy çokluğuyla karar verilmiş,
    Daire Üyes...; “...Kanun koyucu tarafından 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda tekerrür şartlarının varlığı hâlinde kısa süreli hapis cezalarının tedbire çevrilmesi yasaklanmadığından kanun koyucunun öngörmediği bir şekilde TCK’nın 58. maddesindeki metnin sanığın aleyhine yorumlanarak, kanunda olmayan bir husus ihdas edilerek, onanması gereken hükmün bozulması yönündeki çoğunluk görüşüne katılmıyorum.” düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise; 17.03.2019 tarih ve 384870 sayı ile;
    “...5237 sayılı Kanun'da seçenek olarak öngörülen durumlarda mahkemece belirlenen hapis cezasının seçenek tedbire çevrilmesine kanuni bir engel bulunmamaktadır. Kanun koyucu tarafından tekerrür şartlarının varlığı hâlinde seçenek olarak tercih edilen hapis cezalarının tedbire çevrilmesi yasaklanmadığından, kanun koyucunun öngörmediği bir şekilde TCK'nın 58. maddesindeki metnin kıyasa yol açacak suretle sanığın aleyhine yorumlanması da mümkün görülmemektedir. Tüm bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu olay değerlendirildiğinde, Yerel Mahkemece eşe karşı kasten silahla yaralama suçundan kurulan usul ve kanuna uygun hükmün onanmasına karar verilmesi gerektiği,” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
    CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 3. Ceza Dairesince 01.04.2019 tarih, 8659-6736 sayı ve oy çokluğuyla; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; tekerrüre esas sabıkası bulunan sanık hakkında seçenek yaptırım öngörülen TCK’nın 86/2. maddesi kapsamında kalan kasten yaralama suçunda TCK’nın 58. maddesinin 3. fıkrası gereğince hapis cezasının temel ceza olarak seçilmesinden sonra bu cezanın aynı Kanun’un 50/1-a maddesinde düzenlenen adli para cezası dışındaki seçenek yaptırımlara çevrilmesinin mümkün olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    Uşak Cumhuriyet Başsavcılığınca 09.04.2015 tarihli ve 1605-1487 sayılı iddianame ile; sanık ... hakkında eşi ...’i silahla kasten yaraladığı iddiasıyla ve TCK’nın 86/2, 86/3-a-e, 53/1 ve 58. maddeleri uyarınca cezalandırılması talebiyle kamu davası açıldığı,
    Uşak 1. Asliye Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonunda, sanığın kasten yaralama suçundan TCK’nın 86/2, 86/3-a-e, 62. maddeleri uyarınca 6 ay 7 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, aynı Kanun’un 50/1-d maddesi gereğince de cezasının 6 ay 7 gün süreyle belirli yerlere gitmekten yasaklanması seçenek yaptırımına çevrilmesine karar verildiği,
    Hükmün Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 18.02.2019 tarih ve 9337-3144 sayı ile;
    “...Tekerrüre esas mahkûmiyeti bulunan sanık hakkında, 5237 sayılı TCK'nın 58/3. maddesi gereğince aynı Kanun'un 86/2. maddesinde belirtilen seçimlik cezalardan hapis cezası tercih edilmesine rağmen, hapis cezasının TCK'nın 50/1-d maddesi gereğince belirli yerlere gitmekten yasaklanma seçenek tedbirine çevrilmesi ve buna bağlı olarak tekerrür hükümlerinin uygulanmasının imkânsız hâle getirilmesi,” gerekçesiyle bozulmasına,” karar verildiği,
    Sanığın adli sicil kaydında bulunan Uşak 1. Asliye Ceza Mahkemesince konut dokunulmazlığının ihlali suçundan verilen erteli 1 yıl 8 ay hapis cezasına ilişkin kararın 21.03.2011 tarihinde temyiz edilmeksizin kesinleştiği ve tekerrüre esas olduğu,
    Anlaşılmaktadır.
    5237 sayılı TCK'nın "Yaptırımlar" başlıklı üçüncü kısmının, "Cezalar" başlıklı birinci bölümünde yer alan “Kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar” başlıklı 50. maddesi;
    “(1) Kısa süreli hapis cezası, suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre;
    a) Adlî para cezasına,
    b) Mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya tazmin suretiyle, tamamen giderilmesine,
    c) En az iki yıl süreyle, bir meslek veya sanat edinmeyi sağlamak amacıyla, gerektiğinde barınma imkânı da bulunan bir eğitim kurumuna devam etmeye,
    d) Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, belirli yerlere gitmekten veya belirli etkinlikleri yapmaktan yasaklanmaya,
    e) Sağladığı hak ve yetkiler kötüye kullanılmak suretiyle veya gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranılarak suç işlenmiş olması durumunda; mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, ilgili ehliyet ve ruhsat belgelerinin geri alınmasına, belli bir meslek ve sanatı yapmaktan yasaklanmaya,
    f) Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle ve gönüllü olmak koşuluyla kamuya yararlı bir işte çalıştırılmaya, çevrilebilir.
    (2) Suç tanımında hapis cezası ile adlî para cezasının seçenek olarak öngörüldüğü hâllerde, hapis cezasına hükmedilmişse; bu ceza artık adlî para cezasına çevrilmez.
    (3) Daha önce hapis cezasına mahkûm edilmemiş olmak koşuluyla, mahkûm olunan otuz gün ve daha az süreli hapis cezası ile fiili işlediği tarihte onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş bulunanların mahkûm edildiği bir yıl veya daha az süreli hapis cezası, birinci fıkrada yazılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilir.
    (4) Taksirli suçlardan dolayı hükmolunan hapis cezası uzun süreli de olsa; bu ceza, diğer koşulların varlığı hâlinde, birinci fıkranın (a) bendine göre adlî para cezasına çevrilebilir. Ancak, bu hüküm, bilinçli taksir hâlinde uygulanmaz.
    (5) Uygulamada asıl mahkûmiyet, bu madde hükümlerine göre çevrilen adlî para cezası veya tedbirdir.
    (6) Hüküm kesinleştikten sonra Cumhuriyet savcılığınca yapılan tebligata rağmen otuz gün içinde seçenek tedbirin gereklerinin yerine getirilmesine başlanmaması veya başlanıp da devam edilmemesi hâlinde, hükmü veren mahkeme kısa süreli hapis cezasının tamamen veya kısmen infazına karar verir ve bu karar derhâl infaz edilir. Bu durumda, beşinci fıkra hükmü uygulanmaz.
    (7) Hükmedilen seçenek tedbirin hükümlünün elinde olmayan nedenlerle yerine getirilememesi durumunda, hükmü veren mahkemece tedbir değiştirilir” hükmünü taşımaktadır.
    Hürriyeti bağlayıcı cezanın seçenek yaptırımlara çevrilmesi, cezanın sanığın kişiliğine uydurulmasını öngören kişiselleştirme kurumudur. Kanun koyucu bu kapsamda hâkime belli şartlar çerçevesinde hükmolunan kısa süreli hapis cezasının adli para cezasına ya da diğer seçenek yaptırımlara çevrilip çevrilmeyeceğini belirleme yetki ve görevini yüklemiştir.
    Ceza kanunumuzda suç karşılığı olarak uygulanabilecek yaptırımlar, ceza ve güvenlik tedbirleri olarak belirlenmiştir. TCK'nın 45. maddesinin madde metni ve gerekçesinde açıkça belirtildiği üzere ceza olarak sadece hapis ve adli para cezası öngörülmüştür. Şu hâlde adli para cezası dışındaki diğer seçenek yaptırımların her biri aynı nitelikte olmamakla birlikte "güvenlik tedbiri" olduğu kabul edilmelidir. Nitekim 5352 sayılı Adlî Sicil Kanunu’nun 4/1-d. maddesinde açıkça adli para cezası dışındaki seçenek yaptırımların "güvenlik tedbiri" niteliğinde olduğu belirtilmiştir. Ayrıca bu yaptırımların infaz sürecinde değiştirilebilir olmaları da güvenlik tedbiri olarak nitelendirilmelerine uygundur.
    Ancak TCK'nın 50. maddesindeki seçenek yaptırım olarak öngörülen güvenlik tedbirleri ile TCK'nın "güvenlik tedbirleri" başlıklı 2. bölümünde 53-60. maddeler arasında düzenlenen klasik güvenlik tedbirleri arasında bir fark bulunduğu da bir gerçektir. Güvenlik tedbirlerinin uygulanabilmesi için kusurun tespit edilmesine gerek yokken seçenek yaptırım olan güvenlik tedbirleri ancak kusurlu bulunan kişi hakkında uygulanabilmektedir. Bu bakımdan TCK'nın 50. maddesindeki seçenek yaptırım niteliğindeki güvenlik tedbirleri kısa süreli hapis cezasının yerine uygulanmaktadır. Mahkemece hapis cezası yerine seçenek yaptırım olarak "tedbir"e hükmedilmesi hâlinde faile ayrıca ceza verilemeyecektir. TCK'nın 50/5. maddesi hükmü uyarınca da uygulamada asıl mahkûmiyet, bu madde hükümlerine göre çevrilen adlî para cezası veya tedbir olacaktır.
    Tekerrür, 765 sayılı TCK’da cezanın artırım nedeni olarak öngörülmüş iken, yeni sistemde koşullu salıverilme süresini de etkileyecek şekilde bir infaz rejimi kurumu olarak düzenlenmiştir.
    5237 sayılı TCK'nın “Suçta tekerrür ve özel tehlikeli suçlular” başlıklı 58. maddesinin 3. fıkrasında; “Tekerrür hâlinde, sonraki suça ilişkin kanun maddesinde seçimlik olarak hapis cezası ile adlî para cezası öngörülmüşse, hapis cezasına hükmolunur” düzenlemesine yer verilmiştir.
    Maddenin 3. fıkrasında mükerrirliğin sonuçlarından olan, sonraki suça ilişkin kanun maddesinde seçimlik olarak hapis ve para cezası öngörülmesi durumunda hapis cezasının seçilmesi gerektiği belirtilmiştir.
    Kanun koyucu TCK'nın 58/3. maddesindeki düzenleme ile suç işlemekte ısrar eden sanık ile ilk defa suç işleyen sanığı birbirinden ayırmak için mükerrir olan sanık hakkında temel ceza olarak hapis cezasının tercih edilmesini ve bu cezanın adli para cezasına çevrilmemesini amaçlamaktadır.
    Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 19.03.2013 tarihli ve 1500-95 sayılı kararında; “Sanığın, mükerrir olması nedeniyle TCK'nın 58/3. maddesi gereğince, 86/2 ve 125/1. maddelerinde düzenlenen seçenek yaptırımlardan hapis cezasının tercih edilmesi ve 50/2. maddesi gereğince seçilen hapis cezalarının adli para cezasına çevrilmemesinde bir isabetsizlik bulunmadığı,” sonucuna ulaşılmıştır. Somut olayda çözümlenmesi gereken, tekerrüre esas sabıkası bulunan sanık hakkında seçenek yaptırım öngörülen TCK’nın 86/2. maddesi kapsamında kalan kasten yaralama suçunda TCK’nın 58. maddesinin 3. fıkrası gereğince hapis cezasının temel ceza olarak seçilmesinden sonra bu cezanın aynı Kanun’un 50/1-a maddesinde düzenlenen adli para cezası dışındaki seçenek yaptırımlara çevrilmesinin mümkün olup olmadığının belirlenmesine ilişkin olarak ise; "Suçta ve cezada kanunîlik" ilkesinin üzerinde durulması gerekmektedir.
    Latince "Nullum crimen sine lege" ve "Nulla poena sine lege" olarak ifade edilen kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesi hukukun egemen olduğu tüm demokratik ülkelerce kabul edilmiş ve yasal güvenceye kavuşturulmuştur. Bu kapsamda Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 38. maddesinde de, "Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez. Suç ve ceza zamanaşımı ile ceza mahkûmiyetinin sonuçları konusunda da yukarıdaki fıkra uygulanır. Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur." şeklinde düzenlenen suçta ve cezada kanunilik ilkesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 7. maddesinde "Hiç kimse, işlendiği zaman ulusal veya uluslararası hukuka göre suç oluşturmayan bir eylem veya ihmalden dolayı suçlu bulunamaz. Aynı biçimde, suçun işlendiği sırada uygulanabilir olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez." şeklinde hüküm altına alınmıştır.
    5237 sayılı TCK'nın 2. maddesinde de;
    "(1) Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. Kanunda yazılı cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden başka bir ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunamaz.
    (2) İdarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamaz.
    (3) Kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılamaz. Suç ve ceza içeren hükümler, kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamaz." hükmü ile belirtilen ilkeye yer verilmiştir.
    Aynı Kanun'un "Cezanın belirlenmesi" başlıklı 61. maddesinin 10. fıkrasında ise;
    "Kanunda açıkça yazılmış olmadıkça cezalar ne artırılabilir, ne eksiltilebilir, ne de değiştirilebilir." hükmü getirilmiştir.
    Ceza hukukunun temel ilkelerinden birini oluşturan suçta ve cezada kanunîlik ilkesi uyarınca, hangi fiillerin suç teşkil ettiğinin ve bu fiillere uygulanacak yaptırımların hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde kanunda gösterilmesi gerekmektedir. Bireylerin yasak fiilleri önceden bilmeleri düşüncesine dayanan bu ilkeyle, temel hak ve özgürlüklerinin korunmasının güvence altına alınması amaçlanmaktadır.
    Ceza veya güvenlik tedbiri yaptırımı uygulanabilmesi için fiili kanunun "açıkça" suç sayması gerektiğinden, suç ve cezaların şekli bakımdan kanunla düzenlenmesi yeterli olmayıp, içerik bakımından da belirli amacı gerçekleştirmeye elverişli olmaları gerekir. Ceza hukukunda "belirlilik” ilkesi olarak tanımlanan ilkeye göre, suç ve ceza içeren kanun maddesinde hangi davranışların suç oluşturduğunun açık ve anlaşılır bir biçimde tarif edilmesi, sınırlarının belli olması ve suç için uygulanacak ceza ile güvenlik tedbirlerinin gösterilmesi gerekmektedir. Belirlilik ilkesi, hukuksal güvenlikle bağlantılı olup birey hangi somut eylem ve olguya, hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını bilmelidir. Birey ancak bu durumda kendisine düşen yükümlülükleri öngörebilir ve davranışlarını belirler. Hukuk güvenliği, normların öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar.
    Hem Anayasal hem de yasal düzeyde yapılan bu düzenlemelere göre suç ve cezanın kaynağı ancak kanun olabilir. Anayasa'nın 7. maddesi gereğince yasama yetkisinin Türkiye Büyük Millet Meclisine ait olduğu gözetildiğinde, kanunda suç olarak düzenlenmemiş fiillerin, kanunla suç olarak düzenlenmiş fiillerle benzerliği dolayısıyla ve kıyas yoluyla suç sayılıp yaptırıma bağlanması kabul edilemez. Çünkü kıyas bu yönüyle kanunilik ilkesinin ihlalidir. Kanunda düzenlenen belli bir duruma benzeyen bir durum sonuçta kanunda düzenlenmemiş demektir. Bir yargısal faaliyet şeklinde ortaya çıkan kıyas bir yasama faaliyeti olan kanunun tekelciliğini bu bakımdan ihlal etmektedir.
    Roma Hukukunda kaynağını bulan Latince “Singularia non sunt extenda” olarak ifade edilen "İstisnalar geniş yorumlanamaz” ilkesi paralelinde ceza kanunlarının veya diğer kanunların, genel kurallara istisna oluşturan hükümlerinin, öngörüldükleri süre ve olaylar dışında uygulanamayacakları kabul edilmiştir. Kıyas veya genişletici yorum yoluyla, hakkında düzenleme olmayan bir ceza hukuku konusunda kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı başta olmak üzere, kişi hak ve hürriyetlerinin aleyhine uygulama geliştirilemez.
    Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    TCK’nın 50. maddesinin ilk fıkrasına göre kısa süreli hapis cezasının, suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre adli para cezasına veya anılan düzenlemedeki diğer yaptırımlara çevrilmesi mümkün olmakla beraber, sanığın mükerrir olması nedeniyle TCK'nın 58/3. maddesindeki emredici hüküm uyarınca seçenek olarak düzenlenen cezalardan hapis cezasının tercih edilmesi kanuni zorunluluktan kaynaklanmış olsa bile aynı Kanun’un 50/2. maddesindeki yasaklayıcı hüküm nedeniyle, bu hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesinin mümkün olmadığı, fakat adli para cezasına ilişkin açıkça yasaklama hükmü getiren Kanun koyucunun TCK’nın 50. maddesinin 1. fıkrasında belirtilen diğer seçenek yaptırımlar yönünden herhangi bir yasak getirmemiş oluşu, kıyas veya genişletici yorum yoluyla hakkında düzenleme olmayan bir ceza hukuku konusunda kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı başta olmak üzere, kişi hak ve hürriyetlerinin aleyhine uygulama geliştirilemeyeceği hususları birlikte değerlendirildiğinde, tekerrüre esas sabıkası bulunan sanık hakkında seçenek yaptırım öngörülen TCK’nın 86/2. maddesi kapsamında kalan kasten yaralama suçunda TCK’nın 58. maddesinin 3. fıkrası gereğince hapis cezasının temel ceza olarak seçilmesinden sonra bu cezanın aynı Kanun’un 50/1-a maddesinde düzenlenen adli para cezası dışındaki bir seçenek yaptırıma çevrilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı kabul edilmelidir.
    Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire bozma ilamının kaldırılmasına, usul ve yasaya uygun Yerel Mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmelidir.
    SONUÇ :
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının KABULÜNE,
    2- Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 18.02.2019 tarih ve 9337-3144 sayılı bozma ilamının KALDIRILMASINA,
    3- Uşak 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 02.10.2015 tarihli ve 526-1023 sayılı usul ve yasaya uygun hükmün ONANMASINA,
    4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 02.06.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi

    Hemen Ara