Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2022/262 Esas 2022/404 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2022/262
Karar No: 2022/404
Karar Tarihi: 02.06.2022

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2022/262 Esas 2022/404 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2022/262 E.  ,  2022/404 K.

    "İçtihat Metni"



    Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi


    Sanıklar ..., ... ve ... ile suça sürüklenen çocuklar ... ve ... hakkında kasten öldürme suçundan açılan kamu davalarının birleştirilmesinin ardından yapılan yargılama sonunda, ... 20. Ağır Ceza Mahkemesince 08.05.2017 tarih ve 64-125 sayı ile; sanık ...’nin eyleminin olası kasıtla öldürme suçunu oluşturduğu kabul edilerek TCK’nın 81, 21/2, 53 ve 58/6. maddeleri uyarınca 23 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine, sanıklar ... ve ...’nün eylemlerinin nitelikli tehdit suçunu oluşturduğu kabul edilerek TCK’nın 106/2-a-c, 43/2 ve 53. maddeleri uyarınca 3 yıl 9 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına ve hak yoksunluklarına; suça sürüklenen çocuklar ... ve ...’nun eylemlerinin nitelikli tehdit suçunu oluşturduğu kabul edilerek TCK’nın 106/2-a-c, 43/2 ve 31/3. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına, tüm sanıklar ve suça sürüklenen çocuklar yönünden TCK’nın 63. maddesi uyarınca ayrıca mahsuba hükmedilmiştir.
    Kısmen resen istinafa tabi olan bu hükümlere karşı sanıklar ve suça sürüklenen çocuklar müdafileri, katılanlar vekili ve T.C. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vekilince de istinaf talebinde bulunulması üzerine dosyayı inceleyen ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesince 22.12.2017 tarih ve 1092-1072 sayı ile;
    “a) Yargıtay 1. Ceza Dairesinin bu konudaki istikrarlı uygulaması da dikkate alınarak; Sanıklar ve suça sürüklenen çocuklar hakkında mağdur ...'a yönelik kasten yaralama suçundan açılan kamu davasında 6284 sayılı Yasa’nın 2/1-d ve 20/2. maddeleri uyarınca Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının bu suçun zarar göreni olduğu, bu sıfatının gereği olarak CMK'nın 233 ve 234. maddeleri gereğince kovuşturma evresinde sahip olduğu davaya katılma ve öteki haklarını kullanabilmesi için duruşmadan haberdar edilmesi gerektiği hâlde, usulen dava ve duruşmalar bildirilmeden, davaya katılma ve CMK'nın mağdur ve katılanlar için öngördüğü haklardan yararlanma olanağı sağlanmadan yargılamaya devam edilerek yazılı biçimde hüküm kurulması,
    b) Kabule göre ;
    Olaydan bir süre önce tanık ... ve arkadaşlarının, suça sürüklenen çocuklar... ve ...'le kavga ettikleri, suça sürüklenen çocukların yaşadıkları kavga olayını sanıklara anlattıkları, sanıklar ...ve...'ın, suça sürüklenen çocuklar...ve... da olduğu halde suça sürüklenen çocuklarla kavga eden kişilere gözdağı vermek amacı ile bir araya geldikleri, kiraladıkları... plakalı Fiat Linea marka araca hep birlikte bindikleri, aracı sanıklardan Serhat'ın kullandığı, sanıklar ... ve... Çakar'ın yanlarına ruhsatsız tabancalarını aldıkları, araçla hareket ettikleri ve mahallede suça sürüklenen çocuklar...ve...'la kavga eden grubu aradıkları, bu sırada suça sürüklenen çocukların kavga ettikleri ...'ın, maktul ...'la konuştuğunu gördükleri, olay yerinde maktulün ablası Duygu ve eniştesi ...'ında bulunduğu, suça sürüklenen çocukların diğer sanıklara ...'ı gösterdikleri, bunun üzerine aracı kullanan sanık ...'ın yakın mesafede aracı durdurduğu, sanık ... ve...'ın üzerilerindeki tabancaları çıkartarak aracın filmli olan camını açıp maktul ve mağdur ...'nun bulunduğu yere doğrultarak etkili mesafeden birden fazla ateş ettikleri, akabinde olay yerinden hep birlikte aynı araçla kaçtıkları, olay yerinde bulunan maktul ...'un sağ göğsüne aldığı ateşli silah mermi yarası sonucu öldüğü, katılan ...'nun da sağ üst bacak yan tarafından ateşli silahla hayati tehlike geçirmeyecek basit tıbbi müdahale ile giderilmeyecek ve hayat fonksiyonlarını orta (2) derecede etkileyecek mahiyette yaralandığı sabit olan olayda;
    Sanık ve suça sürüklenen çocukların fikir ve eylem birliği içerisinde, suçun işlenişi üzerinde ortak hâkimiyet kurarak eylemleri gerçekleştirdikleri anlaşılmasına göre; 5237 sayılı TCK'nın 37. maddesi kapsamında maktul ...'a yönelik kasten öldürme, mağdur Bahar'a yönelik kasten kasten yaralama suçlarının müşterek failleri olduğu ve kullanılan silahların niteliği, atış mesafesi, hedef alınan bölge nazara alındığında maktul ... ve mağdur ...'nun konumunu görerek yaptıkları atış sonucu maktul ve mağdurun isabet almasının muhtemel değil mutlak bir netice olduğunu ve eylemlerinin sonucunu bilerek ve isteyerek gerçekleştirdikleri anlaşılmasına rağmen mahkemece suçların niteliğinde yanılgıya düşerek yetersiz gerekçe ile sanık ...'ın eylemlerini olası kasıtla işlediği, sanıklar... ve Serhat ile suça sürüklenen çocuklar...ve...'ın ise silahla tehdit suçunu işledikleri kabul edilerek hüküm kurulmak suretiyle sanık ve suça sürüklenen çocuklara eksik ceza tayini,” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
    ... 20. Ağır Ceza Mahkemesince 27.06.2019 tarih ve 79-408 sayı ile; sanıklar ..., ... ve ...’nün kasten öldürme suçundan TCK’nın 37/1. maddesi delaletiyle aynı Kanun’un 81/1, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 25 yıl hapis cezası ile cezalandırılmalarına ve hak yoksunluklarına, sanık ... yönünden ayrıca TCK’nın 58/6. maddesi uyarınca cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine; suça sürüklenen çocuklar ... ve ...’nun kasten öldürme suçundan TCK’nın 37/1. maddesi delaletiyle aynı Kanun’un 81/1, 31/3 ve 62. maddeleri uyarınca 10 yıl hapis cezası ile cezalandırılmalarına, tüm sanıklar ve suça sürüklenen çocuklar yönünden TCK’nın 63. maddesi uyarınca ayrıca mahsuba hükmedilmiştir.
    Kısmen resen istinafa tabi olan bu hükümlere yönelik olarak sanıklar ve suça sürüklenen çocuklar müdafileri ile katılan T.C. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vekilince de istinaf talebinde bulunulması üzerine dosyayı inceleyen ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesince 08.10.2019 tarih ve 1882-1562 sayı ile; istinaf taleplerinin düzeltilerek esastan reddine karar verilmiştir.
    Kararın sanıklar ve suça sürüklenen çocuklar müdafileri ile katılan T.C. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 10.03.2021 tarih ve 3670-3758 sayı ile;
    “...CMK’nın 280/1-e maddesinde Bölge Adliye Mahkemelerinin duruşma açmaksızın hükmün bozulmasına karar verebileceği hâllerin sınırlı olarak sayıldığı, söz konusu dosya içeriğinde, İlk Derece Mahkemesi kararının ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesinin 22.12.2017 tarihli ve 1092-1072 sayılı kararı ile duruşma açılmaksızın sanıklar aleyhine suç vasfı yönünden bozulmasına karar verildiği, oysa bu hususun sınırlı olarak sayılan bozma nedenleri arasında gösterilmediği, Bölge Adliye Mahkemesi Ceza Dairesinin duruşma açarak karar vermek yerine bozma kararı vermesinin ve bu bozmaya dayanarak İlk Derece Mahkemesinin yeniden hüküm kurmasının yasal dayanağı bulunmadığından gerek anılan bozma kararının ve gerekse İlk Derece Mahkemesince ikinci kez verilen kararın yok hükmünde sayılması gerektiği,
    ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesinin CMK'nın 280/1-g maddesi uyarınca duruşma açılarak ve taraflarda çağrılarak delillerin değerlendirilmesi sonucunda anılan Kanun maddesinin 2. fıkrasına göre yeniden hüküm kurma konusunda görevli ve yetkili olduğu,” gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiştir.
    ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi ise 18.05.2021 tarih ve 799-853 sayı ile;
    “...İlk derece mahkemelerinin CMK'nın 284/1. maddesi uyarınca istinaf mahkemelerince verilecek bozma kararına karşı direnemeyeceği yolundaki amir hükmü uygulamada bertaraf edecek şekilde bozma öncesi kararını aynen kurarak fiili direnme kararları verilmesi yoluna gittikleri, somut olayda İlk Derece Mahkemesince bu yolun da izlenmediği, Dairemizin suç vasfına yönelik bozma kararı üzerine ... 20. Ağır Ceza Mahkemesince bozma kararına uyularak bozma kararı doğrultusunda hüküm kurulduğunun anlaşılması karşısında; artık bu süreci geri çeviren yol izlenmesinin dava ve usul ekonomisiyle de bağdaşmayacağı,” gerekçesiyle bozmaya direnerek önceki gibi karar vermiştir.
    Bu kararın da sanıklar ... ve ... ile suça sürüklenen çocuklar ... ve ... müdafileri ile Cumhuriyet savcısı ve katılan T.C. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 08.09.2021 tarih ve 78204 sayılı "bozma" istekli tebliğnamesi ile dosya, 6763 sayılı Kanun'un 36. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK'nın 307. maddesi uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 04.04.2022 tarih ve 11014-2551 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Direnme kararının kapsamına göre inceleme sanıklar ve suça sürüklenen çocuklar hakkında kasten öldürme suçundan kurulan hükümlerle sınırlı olarak yapılmıştır.
    Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; İlk Derece Mahkemesince kurulan mahkûmiyet hükümlerinin Bölge Adliye Mahkemesince duruşma açılmaksızın; suç niteliğinin hatalı belirlenmesi nedeniyle sanıklar ve suça sürüklenen çocukların aleyhine olacak şekilde bozma kararı verilip verilemeyeceğinin belirlenmesine ilişkin ise de; Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle;

    1- Sanık ... ve müdafisinin yüzlerine karşı 18.05.2021 tarihinde tefhim edilen hükme karşı sanık müdafisinin 07.06.2021 tarihli temyiz talebinin süresinde olup olmadığının,
    2- Hazır bulunduğu oturumda son söz sanıklara ve suça sürüklenen çocuklara verilmeden hüküm kurulmasının, savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olup olmadığının,
    3- Hüküm kurulmadan önce usulüne uygun olarak Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşünün alınıp alınmadığının,
    Değerlendirilmesi gerekmektedir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesince bozmadan sonra yapılan yargılamada, 18.05.2021 tarihli oturumda bozma ilamı okunarak duruşmada hazır bulunan sanıklar ..., ... ve ... ile suça sürüklenen çocuk ... ve müdafileri ile suça sürüklenen çocuk ... müdafisine, katılanlar ve vekili ile Cumhuriyet savcısından bozma ilamına karşı diyeceklerinin sorulduğu, Cumhuriyet savcısının “Usul ve yasaya uygun olan Yargıtay bozma ilamına uyulmasına karar verilmesi talep olunur.” şeklindeki beyanından sonra Cumhuriyet savcısına esas hakkındaki görüşü sorulmadan, hazır bulunan sanıklar, suça sürüklenen çocuklar ve müdafilerine esasa ilişkin savunma yapma imkânı tanınmadan, hazır bulunan sanık ve suça sürüklenen çocuklara da son sözleri sorulmadan duruşmaya son verilip direnme kararına konu istinaf taleplerinin esastan reddine kararının verildiği,
    Sanık ... ve müdafisinin yüzlerine karşı verilen 18.05.2021 tarihli karara karşı sanık müdafisinin 07.06.2021 tarihinde temyiz talebinde bulunduğu,
    Anlaşılmaktadır.
    5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 7035 sayılı Kanun’un 21. maddesiyle değiştirilen "Temyiz istemi ve süresi" başlığını taşıyan 5271 sayılı CMK’nın 291. maddesi;
    "(1) Temyiz istemi, hükmün açıklanmasından itibaren on beş gün içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt kâtibine bir beyanda bulunulması suretiyle yapılır; beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hâkime onaylattırılır. Tutuklu bulunan sanık hakkında 263 üncü madde hükmü saklıdır.
    (2) Hüküm, temyiz yoluna başvurma hakkı olanların yokluğunda açıklanmışsa, süre tebliğ tarihinden başlar.",
    “Temyiz isteminin reddi” başlıklı 298. maddesi ise;
    “(1) Yargıtay, süresi içinde temyiz başvurusunda bulunulmadığını, hükmün temyiz edilemez olduğunu, temyiz edenin buna hakkı olmadığını ya da temyiz dilekçesinin temyiz sebeplerini içermediğini saptarsa, temyiz istemini reddeder.”,
    Hükümlerini içermektedir.
    Öte yandan, ceza muhakemesinin amacı olan somut gerçeğin ortaya çıkarılması için delillerin duruşmada ortaya konulmasından sonra, bu delillerden sonuç çıkarma, yani tartışma safhası başlamaktadır. Böylece ortaya konulan delillerle ilgili taraflara 5271 sayılı CMK'nın 216/1. maddesinde belirtilen sıraya göre söz hakkı verilecek ve tartışma imkânı sağlanacaktır.
    Delillerin tartışılmasında hazır bulunan taraflardan kimin hangi sıra ile söz alacağı, cevap haklarını nasıl kullanacakları ve duruşmanın en son kimin sözü ile bitirileceğine ilişkin CMK'nın "Delillerin tartışılması" başlıklı 216. maddesi;
    "1) Ortaya konulan delillerle ilgili tartışmada söz, sırasıyla katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine veya kanunî temsilcisine verilir.
    2) Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafii ya da kanunî temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir.
    3) Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir." şeklinde düzenlenmiş iken, 25.08.2017 tarihli ve 30165 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 694 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmündeki Kararname'nin 148. maddesi ile üçüncü fıkraya "Bu aşamada zorunlu müdafiin hazır bulunmaması hükmün açıklanmasına engel teşkil etmez." cümlesi eklenmiştir.
    Buna göre; delillerin tartışılmasında ilk önce söz katılana veya vekiline, daha sonra Cumhuriyet savcısına ve en son olarak da sanığa ve müdafisine veya kanunî temsilcisine verilir. Görüldüğü üzere kanun koyucu, önce iddia, daha sonra da savunma makamında bulunan kişilerin söz alıp görüşlerini açıklaması gerektiğini kabul etmiştir. Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafisinin veya kanuni temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafisi ya da kanuni temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir. Bu kurallar tez (iddia) ile antitezin (savunmanın) çatışmasıyla sonuca (karara) ulaşılan bir sürecin karşılığı olan muhakeme sonunda sağlıklı bir karara ulaşabilmenin gerekli ve zorunlu şartıdır.
    1412 sayılı CMUK’nın 251 ve 5271 sayılı CMK’nın 216. maddeleri benzer şekilde düzenlenmiş olmalarına rağmen her iki Kanun'da da, Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasının ne şekilde olacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak ceza yargılaması kurallarının her konuyu ayrıntısıyla düzenlemesi beklenmemelidir. Bu nedenle usul yasalarının düzenlemediği alanlar kişi hak ve özgürlüklerine aykırı olmamak ve yasanın ruhuna uygun olmak koşuluyla yorum ve kıyasla doldurulmakta ve bu uygulamalar benimsendikçe teamüle dönüşmektedir. Uygulamada esas hakkındaki görüşün mahkûmiyet yönünde olması durumunda, uygulanması talep edilen yasa ve maddelerinin açıkça belirtilmesi yerleşik ve benimsenmiş bir yöntemdir.
    Diğer yandan, iddia makamının esasa ilişkin görüşünü anlaşılır ve açık bir biçimde sunmasının savunma hakkının kullanılmasıyla da ilintili olduğunda kuşku yoktur. Zira sağlıklı bir savunma ancak sağlıklı bir iddia üzerine oturtulabilir.
    Kamusal iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısı, karar verilmeden önce, toplanan kanıtlara göre esasa ilişkin görüşünü açık ve anlaşılır bir biçimde ve eğer görüşü mahkûmiyete ilişkin ise mevzuatta yer alan yasa ve maddelerini de göstermek suretiyle açıklamak zorundadır.
    Bu konuda öğretide; "İddia makamı, muhakeme boyunca, mütalaa mahiyetindeki hükümleri ile hâkime ışık tutacak, muhakemede tez ileri sürüp sentez elde edilmesine çalışacaktır… Savcılık son kararın nasıl olması gerektiği hakkındaki görüşünü esas hakkındaki mütalaası ile açıklayacak ve artık şüphesi kalmayıp mahkûmiyet kararı verilmesini düşünüyorsa o zaman, sanığın cezalandırılmasını isteyecektir… Tartışma sadece maddi meseleye taalluk etmez; muhakeme hukuki meseleyi de çözeceğinden, bu mesele hakkındaki görüşler de iddiada yer alacaktır." (Prof. Dr. Nurullah Kunter, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınları, 9. bası, ..., ....193, 936-937.); "Ceza muhakemesi hükmünün kollektif olması gerekmesi sebebiyle, savcının son soruşturma safhasının sonuç çıkarma devresinde düşüncelerini bildirmesi yani esas hakkındaki mütalâasının serd etmesi, vazgeçilmez bir zarurettir. Diğer ilgililerin bir şey söylemeksizin işi mahkemenin kararına terk etmeleri mümkün görülebilmekle beraber, savcı bakımından böyle bir şey söz konusu olamaz; savcı her hâlde en son iddialarını söylemelidir. Bu itibarla, savcılık talep veya iddia durumunda olduğu konularda keyfiyeti hâkime (veya hâkimin takdirine) bıraktığını beyan ile yetinemez... Savcının esas hakkındaki mütalâasının alınması mecburî olmakla beraber, yargıcın bu ödevini yerine getirmekten kaçınan savcıyı zorlamak yetkisi bulunmadığından, bu gibi hâllerde son kararın esas hakkındaki mütalâa alınmadan verilebilmesi de kabul edilmektedir. Ancak böyle bir durum ceza muhakemesi hükmünün kollektif olmasına engel teşkil edeceğinden, yargıç veya mahkeme başkanı hiç olmazsa makamın başı olan savcıya müracaat edebilmeli ve esas hakkındaki mütalâasını vermeyi red eden yardımcı yerine bir başkasının duruşmaya çıkarılmasını talep edebilmelidir… Esas hakkındaki mütalaanın sadece sübuta yani maddi meseleye değil, hukuki meseleye de taalluk etmesi gerekir. Muhakemenin aynı zamanda hukuki meseleyi de halletmek zorunda olması, savcının bu konudaki düşüncelerini de bildirmesini gerektirmektedir." (Selahattin Keyman, Ceza Muhakemesinde Savcılık, Sevinç Matbaası, ..., 1970, ....258-262.) şeklinde görüşler bulunmaktadır.


    Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasının alınmasından sonra yine 5271 sayılı CMK’nın 216. maddesinde yer alan sıralama gözetilerek taraflara söz hakkı tanınacağından, Cumhuriyet savcısının, davanın esasına ilişkin görüşü alınmaksızın ve hazır bulunan sanığa esas hakkında savunma yapma imkânı tanınmaksızın hüküm kurulması, ceza muhakemesinde sanığın en önemli haklarından biri olan savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracaktır.
    Temyiz mercisince verilen bozma kararından sonra ilk derece mahkemeleri tarafından yargılamaya devam olunduğunda, dava henüz sonuçlanmamış bulunduğundan, ilk defa hüküm kurulurken "son sözün sanığa verilmesi" kuralı, bozmadan sonra başlayan yargılamalarda da "kamu davasının kesintisizliği ve sürekliliği" ilkesinin doğal bir sonucu olarak aynen geçerli olacaktır. Kovuşturmanın sona erdirilip hükmün tesis ve tefhimine geçilmesinden önce son söz alan tarafın sanık olması gerektiği şeklinde anlaşılması gereken "son sözün sanığa verilmesi" kuralına uyulmaması hâli, gerek "savunma hakkının sınırlandırılamayacağı" ilkesine, gerekse CMK'nın 216. maddesinin üçüncü fıkrasına açık aykırılık teşkil edecek ve bu durum, temyiz incelemesi aşamasında hükmün esasına geçilmeden önce bozma nedeni kabul edilecektir.
    Öğretide; "Son söz sanığındır. Son sözün sanığa verilmesi, müdafaa bakımından çok önemlidir. Bunun içindir ki son sözün hazır bulunan sanığa verilmemesi mutlak temyiz sebebi, hukuka kesin aykırılık ve dolayısıyla bozma sebebi sayılmaktadır." (Nurullah Kunter-Feridun Yenisey-... Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, 18. Baskı, Beta Yayınları, ... 2014, .... 1484.); "Hüküm safhasına geçmeden önce son söz hazır olan sanığa verilmek zorundadır. Bu hüküm silahların eşitliği ve suçsuzluk karinesi ilkelerinin gereği olarak düzenlenmiş, uyulması zorunlu ve emredici bir hükümdür. Son sözün sanığa verilmesi bozmadan sonraki yargılamada da uyulması zorunlu bir usul kuralıdır." (Yener Ünver-Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, 7. Baskı, ... Yayınevi, ... 2013, cilt: 2, .... 146–149.) şeklinde görüşler ileri sürülmek suretiyle, hükmün tesis ve tefhim edildiği duruşmada hazır bulunan sanığa mutlaka son sözün verilmesi gerektiği düşüncesi ittifakla benimsenmiştir.
    Bu açıklamalar ışığında ön sorunlar sırasıyla değerlendirildiğinde;
    1- Sanık ... ve müdafisinin yüzlerine karşı 18.05.2021 tarihinde tefhim edilen hükme karşı sanık müdafisinin 07.06.2021 tarihli temyiz talebinin süresinde olup olmadığı,
    Sanık ... ve müdafisinin yüzüne karşı verilen 18.05.2021 tarihli karara yönelik olarak sanık müdafisinin 07.06.2021 tarihli dilekçeyle temyiz talebinde bulunduğu, tefhim ile başlayan 15 haftalık temyiz süresinin 02.06.2021 tarihinde sona erdiği anlaşılmaktadır.

    Bu itibarla, sanık ... müdafisinin kanuni süreden sonra gerçekleşen temyiz talebinin 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 7035 sayılı Kanun’un 21. maddesiyle değiştirilen 291 ve 298. maddeleri uyarınca reddine karar verilmelidir.
    2- Hazır bulunduğu oturumda son söz sanıklara ve suça sürüklenen çocuklara verilmeden hüküm kurulmasının, savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olup olmadığı ve hüküm kurulmadan önce usulüne uygun olarak Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşünün alınıp alınmadığına ilişkin ön sorunlar yönünden;
    Kamusal iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısı, esas hakkındaki görüşünü açık ve anlaşılır bir biçimde ve uygulanması talep edilen yasa ve maddelerini de göstermek suretiyle açıklamak zorunda olduğundan, incelemeye konu dosyada 18.05.2021 tarihli oturumda Cumhuriyet savcısı tarafından beyan edilen ve CMK’nın 216. maddesinin 1. fıkrası uyarınca duruşmada ortaya konulan delille yönelik olan “Usul ve yasaya uygun olan Yargıtay bozma ilamına uyulmasına karar verilmesi talep olunur.” şeklindeki sözlerin esas hakkında mütalaa olarak geçerli ve yeterli kabul edilmesi olanağı bulunmamaktadır. Ayrıca duruşmada hazır bulunan sanıklara ve suça sürüklenen çocuklara son söz hakkı tanınmadan Cumhuriyet savcısının bozmaya uyulmasına yönelik talebinden sonra yargılama bitirilerek kararın tesis ve tefhim edilmesi, CMK'nın 216. maddesinin 3. fıkrasına açıkça aykırılık oluşturmaktadır. Dolayısıyla Yerel Mahkemece Cumhuriyet savcısının esasa ilişkin görüşü alınmadan, hazır bulunan sanıklar ve suça sürüklenen çocuklar ve müdafilerine esasa ilişkin savunma yapma imkânı tanınmadan ve sanıklar ..., ... ve ... ile suça sürüklenen çocuk ...’na son söz hakkı verilmeden direnme kararına konu kararların verilmesi suretiyle sanıkların ve suça sürüklenen çocukların savunma hakkı kısıtlanmıştır.
    Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme kararına konu kararlarının yukarıda açıklanan bu usule aykırılıklar nedeniyle diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Sanık ... Çakar müdafisinin, yasal süreden sonra gerçekleşen temyiz talebinin 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 7035 sayılı Kanun’un 21. maddesiyle değiştirilen 291 ve 298. maddeleri uyarınca REDDİNE,
    2- ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesince verilen 18.05.2021 tarihli ve 799-853 sayılı kararın, Cumhuriyet savcısının esasa ilişkin görüşü alınmadan, hazır bulunan sanıklar ve suça sürüklenen çocuklar ile müdafilerine esasa ilişkin savunma yapma imkânı tanınmadan ve sanıklar ..., ..., ... ile suça sürüklenen çocuk ...’na son söz hakkı verilmeden direnme kararına konu hükümlerin verilmesi suretiyle sanıkların ve suça sürüklenen çocukların savunma hakkı kısıtlanması nedeniyle diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
    3- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 02.06.2022 tarihinde yapılan müzakerede ön sorunlara ilişkin tüm uyuşmazlık konuları yönünden oy birliğiyle karar verildi.



    ...



    ...



    ...




    ...



    ...



    ...




    ...



    ...



    ...




    ...



    ...



    ...




    ...



    ...



    ...



    ...







    Yazı İşleri Müdürü



    E.T.

    Hemen Ara