Esas No: 2021/311
Karar No: 2022/430
Karar Tarihi: 08.06.2022
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2021/311 Esas 2022/430 Karar Sayılı İlamı
Ceza Genel Kurulu 2021/311 E. , 2022/430 K."İçtihat Metni"
Yargıtay Dairesi : 6. Ceza Dairesi
Hırsızlık suçundan sanık ...'un, TCK'nın 141/1, 62, 53 ve 63. maddeleri ile CMK'nın 231. maddesi uyarınca 10 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, mahsuba ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin ... Anadolu 12. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 03.06.2014 tarihli ve 463-265 sayılı kararın kesinleşmesinden sonra, sanığın denetim süresi içerisinde kasıtlı bir suç işlediğinin ihbar edilmesi üzerine dosyayı bir kez daha ele alan ... Anadolu 12. Asliye Ceza Mahkemesince 24.03.2016 tarih ve 55-171 sayı ile; hükmün açıklanarak sanığın TCK'nın 141/1, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba karar verilmiştir.
Hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 26.04.2021 tarih ve 6514-8063 sayı ile;
"Segbis vasıtası ile hazır bulunduğu son oturumda karar verildikten sonra hükmü temyiz eden sanığın temyiz talebinin süresinde olduğu belirlenerek yapılan incelemede;
Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre; suçun sanık tarafından işlendiğini kabulde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmış, diğer temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1- Sanığın, yapımı devam etmekte olanın binanın inşaat kalıp tahtalarını çalması şeklinde gerçekleşen olayda, eylemin TCK'nın 142/1-e maddesindeki suçu oluşturduğu gözetilmeksizin, yazılı şekilde TCK'nın 141/1. maddesinden uygulama yapılması,
2- Kabule göre de; hükümden sonra 02/12/2016 tarihinde 29906 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 34. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK'nın 253. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendine eklenen alt bendler arasında yer alan ve 5237 sayılı TCK'nın 141. maddesinde tanımı yapılan hırsızlık suçunun uzlaşma kapsamına alındığının anlaşılması karşısında; 'Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur.' hükmü de gözetilerek 6763 sayılı Kanunun 35. maddesi ile değişik CMK'nın 254. maddesi uyarınca aynı Kanunun 253. maddesinde belirtilen esas ve usûle göre uzlaştırma işlemleri yerine getirildikten sonra sonucuna göre sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması," isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 12.06.2021 tarih ve 170172 sayı ile;
"Sanıgın temyiz isteminin süresinde olup olmadığı, bu kapsamda 05.08.2017 tarihinde yürürlüğe giren 7035 sayılı Yasa'nın 21. maddesiyle değişik CMK'nun 291. maddesi gereğince temyiz süresinin 15 güne çıkartılması nedeniyle CMK'nun 310 maddesindeki 7 günlük temyiz süresinin zımnen ilga edilip edilmediği hususu itirazımızın özünü oluşturmaktadır.
07.10.2004 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun'un 25 ve geçici 2. maddeleri uyarınca kurulan bölge adliye mahkemeleri, 07.11.2015 tarihli ve 29525 sayılı Resmî Gazete'de ilan edildiği üzere 20.07.2016 tarihinde tüm yurtta göreve başlamıştır. Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmesiyle birlikte istinaf kanun yolu uygulamaya girmiş, böylece ülkemizde fiilen üç dereceli yargı sistemine geçilmiştir.
1412 sayılı CMUK'da olağan kanun yolları olarak itiraz ve temyize yer verilmişken, 5271 sayılı CMK'da itiraz, istinaf ve temyiz olağan kanun yolları olarak düzenlenmiştir.
5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun'un 18. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi uyarınca 5271 sayılı CMK’nın 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmesi üzerine, 1412 sayılı CMUK yürürlükten kaldırılmıştır. Ancak yeni usul yasası sisteminde, yasa yolları içinde istinafa yer verilmesi ve bölge adliye mahkemelerinin 20.07.2016 tarihinden sonra göreve başlaması nedeniyle 5320 sayılı Kanun'un 'Temyiz ve karar düzeltme' başlıklı 8. maddesinin birinci fıkrasında; 'Bölge adliye mahkemelerinin, 26.09.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun'un geçici 2. maddesi uyarınca Resmî Gazete'de ilân edilecek göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 322. maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326. maddeleri uygulanır.' hükmüne yer verilmek suretiyle bölge adliye mahkemelerinin göreve başlamasından önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında 1412 sayılı CMUK’nın 305 ila 326. maddelerinin uygulanacağı öngörülmüştür. Başka bir anlatımla, 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 8. maddesi uyarınca, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihi olan 20.07.2016 tarihinden önce verilen kararlar hakkında kesinleşinceye kadar 1412 sayılı CMUK'nın, bu tarihten sonra verilen kararlar hakkında ise 5271 sayılı CMK'nın temyize ilişkin hükümleri uygulanacaktır.
Bu genel açıklamalardan sonra temyiz başvuru usulünün ayrıntılı bir şekilde irdelenmesi gerekmektedir.
Yargılama makamlarının verdikleri kararlarda bir aykırılık veya yanılma olması durumunda bu hataları giderme yetkisi 'kanun yolu' adı verilen denetim ile sadece yargılama makamları tarafından yapılabilir. Kanun yolu, aykırılıkları gidermek ve isabetli karar verilmesini sağlamak bakımından, sanık için olduğu kadar toplum için de büyük bir teminat olduğundan, bir insan hakkıdır (Feridun Yenisey - ... Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, 5. Baskı, Seçkin Yayınevi, ... 2017, s. 859, 860).
Bu anlayışa paralel olarak, Anayasanın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde, 'Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir',
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 'Adil yargılanma hakkı' başlıklı 6. maddesinde ise; '1. Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir...'
Hükümlerine yer verilmiştir.
Görüldüğü üzere Anayasanın 36. maddesinde, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu vurgulanmış, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde yargılamada sanığa tanınması gereken asgari haklar belirtilerek adil yargılanma hakkının kapsamı belirlenmiştir.
Aynı şekilde, 25.03.2016 tarihi itibarıyla iç hukukumuzun bir parçası hâline gelen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) Ek 7 numaralı Protokolünün "Cezai Konularda Temyiz Hakkı" başlıklı 2. maddesinin 1. fıkrasında;
'Mahkeme tarafından ceza gerektiren bir suç nedeniyle mahkûm edilen herkes, mahkûmiyetinin veya hükmolunan cezanın yüksek bir mahkeme tarafından yeniden incelenmesini sağlama hakkına sahiptir. Bu hakkın kullanımı, kullanımın dayanakları dâhil kanunla düzenlenir.' hükmüyle ilgili kişinin hakkında kurulan hükmü daha yüksek bir mahkemeye inceletme hakkının bulunduğu belirtilmiştir.
Olağan kanun yollarından sayılan temyiz incelemesinin yapılabilmesi için bir temyiz davası açılmış olmalıdır. Temyiz davasının açılabilmesi için de, 1412 sayılı CMUK'nın 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesinin birinci fıkrası uyarınca bozmadan önceki ilk karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 310. maddesine göre iki şartın varlığı gereklidir.
Bunlardan ilki istek şartıdır. Yargılama hukukunun temel prensiplerinden olan 'davasız yargılama olmaz' ilkesine uygun olarak temyiz davasının kendiliğinden açılması mümkün olmayıp bu konuda bir talebin bulunması gereklidir.
Kural olarak temyiz başvurusunun yazılı şekilde olması yani hükmü veren mahkemeye verilecek bir dilekçe ile yapılması gerekir. Ancak zabıt katibine beyanda bulunmak suretiyle sözlü başvuruda bulunmak da mümkündür. Bu durumda beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hâkim tarafından onaylanır.
Uyuşmazlık konusu olayda istek şartının gerçekleştiği konusunda bir tereddüt bulunmadığından temyiz davasının açılabilmesi için gerekli ikinci şart olan süre şartının gerçekleşip gerçekleşmediği üzerinde durulmalıdır.
1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 310. maddesinde, genel kural olarak tarafların temyiz isteğinde bulunabilecekleri süre, hükmün tefhiminden, tefhim edilmemiş ise tebliğinden başlamak üzere bir hafta olarak belirlenmiştir. Temyiz süresi, anılan maddenin üçüncü fıkrasındaki farklı durum hariç olmak üzere, hükmün açıklanması sırasında hazır bulunanlar bakımından bu tarihte, yokluklarında hüküm verilenler yönünden ise gerekçeli kararın tebliği tarihinde başlayacaktır.
5271 sayılı CMK'nın 291. maddesi uyarınca da temyiz davası açılması için yedi günlük bir süre öngörülmüş iken 05.08.2017 tarihli ve 30145 mükerrer sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 7035 sayılı Kanun'un 21. maddesiyle 5271 sayılı CMK'nın 291. maddesinin birinci fıkrasında yer alan 'yedi' ibaresi 'on beş' şeklinde değiştirilerek temyiz süresi on beş güne çıkarılmış, anılan madde gerekçesinde; 'Madde ile 5271 sayılı CMK'nın 291. maddesinin birinci fıkrasında yapılan değişiklikle tarafların temyiz haklarını daha etkin kullanabilmeleri amacıyla temyiz isteminde bulunma süresi yedi günden on beş güne çıkarılmaktadır.' açıklamalarına yer verilmiştir.
Görüldüğü gibi, 05.08.2017 tarihinde ve sonrasında verilip istinaf sonrası temyiz denetimine tabi olan kararlara yönelik temyiz süresinin on beş gün olacağı hususunda her herhangi bir kuşku bulunmamakla birlikte, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihi olan 20.07.2016 tarihinden önce Yargıtayın temyiz incelemesinden geçen ve bozma üzerine 05.08.2017 tarihinde ve sonrasında yeniden verilen kararların temyiz süresinin ne olacağı hususunda kanunda açıkça bir düzenleme bulunmamaktadır.
Bilindiği üzere, usul kanunlarının zaman bakımından uygulanmasında asıl olan, aksi kanunda açıkça düzenlenmiş bulunmadıkça 'hemen ve derhal uygulanma' ilkesidir. Anılan ilke uyarınca usul işlemleri yapıldıkları sırada yürürlükte olan muhakeme kanunu hükümlerine tâbi olacaktır. Usul Kanunlarında yapılan değişiklikler, yasa yürürlüğe girdikten sonra yapılacak işlemler hakkında uygulanacak olup maddi ceza hukuku kurallarının aksine geçmişe yürümezler. O hâlde ceza yargılaması sırasında, kanunlarda değişiklik yapılması veyahut dayanılan bir usul kuralına ilişkin kanun hükmünün Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi hâlinde, yeni kanun veya iptal sonucu ortaya çıkan usul prosedürü, devam etmekte olan işlemlere uygulanacak, ancak 5320 sayılı Kanun'un 4. maddesinin ikinci fıkrasında ifade edilen bu durum önceki kanunun yürürlükte bulunduğu dönemde o kanuna uygun olarak gerçekleştirilen işlemlerin geçersizliği neticesini doğurmayacağı gibi, yenilenmesini de gerektirmeyecektir.
Bununla birlikte, 5271 sayılı CMK’nın 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmesi üzerine, 1412 sayılı CMUK'nın yürürlükten kaldırılmasına rağmen 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesinin birinci fıkrası ile, bölge adliye mahkemelerinin Resmî Gazete'de ilân edilecek göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1412 sayılı CMUK'nın 322. maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326. maddelerinin uygulanacağına ilişkin istisnai bir düzenlemeye yer verilmesi karşısında, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihi olan 20.07.2016 tarihinden önce verilen kararlar bakımından hemen ve derhal uygulama ilkesi geçerli olmayacak, bu kararlar kesinleşinceye kadar Kanun'daki açık ve emredici düzenleme uyarınca 1412 sayılı CMUK'nın temyize ilişkin hükümleri uygulanmaya devam edecektir.
Gelinen aşamada ifade etmek gerekir ki, istinaf mahkemelerinin Türk yargı sistemine dahil olmasıyla kanun yolu yargılamasında yeni bir anlayışı benimseyen kanun koyucu, istinaf başvurusunda Cumhuriyet savcısı dışındaki diğer kişiler bakımından sebep gösterme zorunluluğu öngörmezken, temyiz kanun yolunda, mülga 1412 sayılı CMUK’dan farklı şekilde, re’sen temyiz tercihinden vazgeçerek, temyiz davasını açan ve sınırlayan temyiz dilekçesinde temyiz edenin, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini, temyiz sebeplerini göstermek zorunda olduğunu ve temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren ek bir dilekçe vermesini öngörmüştür. Bu bağlamda, temyiz denetiminin kapsamının belirlenmesi bakımından hangi hukuka aykırılıklara dayanıldığının anlaşılır bir şekilde gösterilmesi gerekmekte olup dilekçenin herhangi bir temyiz sebebi içermemesi durumunda temyiz isteminin reddi sonucu doğacağından madde gerekçesinde de ifade edildiği gibi tarafların temyiz haklarını daha etkin kullanabilmeleri amacıyla temyiz isteminde bulunma süresi yedi günden on beş güne çıkarılmıştır. Başka bir anlatımla, kanun koyucunun, bölge adliye mahkemelerinin faaliyete başlama tarihinden sonra 5271 sayılı CMK'nın temyize ilişkin hükümlerinin uygulanacağı hâllerde, temyizde sebep gösterme zorunluluğunu da dikkate alarak temyiz süresini yedi günden on beş güne çıkardığı anlaşılmaktadır.
Diğer taraftan, 7035 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesinin birinci fıkrası ile; 'Bu Kanunla, 5271 sayılı Kanun'un 291. maddesi ile 6100 sayılı Kanun'un 361. maddesinde temyiz sürelerine ilişkin olarak yapılan değişiklikler, bu Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihte ve sonrasında verilen kararlar hakkında uygulanır.' hükmü öngörülmüş olup 1412 sayılı CMUK'nın temyiz süresine ilişkin hükümlerine de atıf yapma imkanı bulunan kanun koyucunun bilinçli bir tercih göstererek bu yönde bir düzenlemeye yer vermemesi dikkate alındığında, istinaf öncesi veya sonrası ayrımı yapılmaksızın 05.08.2017 tarihinden sonra verilen tüm kararların on beş günlük temyiz süresine tabi olduğu sonucuna ulaşılması da mümkün görünmemektedir.
Öte yandan, ayrıntılarına Ceza Genel Kurulunun 04.06.1984 tarihli ve 2-196 sayılı kararında yer verildiği üzere, ilgili kişinin yüzüne karşı verilen bir hükme yönelik yasal temyiz süresi, tefhimle birlikte başlamakta olup sonradan yapılan karar tebliği, temyiz süresini yeniden başlatmayacaktır. Ancak, tefhim ile birlikte temyiz süresinin işlemeye başlaması için kanun yolu bildiriminin Kanun'un öngördüğü şekilde ve ilgiliyi yanıltmayacak biçimde yapılması gerekmektedir. Anayasanın 40/2. maddesi ile 5271 sayılı CMK'nın 34/2, 231/2 ve 232/6. maddeleri uyarınca gerek yüze karşı, gerekse yoklukta verilen hüküm ve kararlarda, başvurulacak kanun yolu süresi, başvuru yapılacak merci ile başvuru şeklinin hiçbir duraksamaya yer vermeyecek biçimde açıkça belirtilmesi zorunludur. Yanılgılı bildirim nedeniyle temyiz hakkının etkin kullanılmasının engellendiği hâllerde temyiz isteminde bulunan bu yanılgısından faydalanması gerektiğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır. Örneğin, yasal temyiz süresi yedi gün olduğu hâlde Yerel Mahkemece, kanun yolu süresinin on beş gün şeklinde hatalı olarak gösterildiği durumlarda temyiz edenin yedinci günden sonra verdiği dilekçesinin kabul edilerek temyiz incelemesi yapılması gerektiği gözden uzak tutulmamalıdır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
... Anadolu 12. Asliye Ceza Mahkemesinin 24.03.2016 gün ve 2016/55 esas, 2016/171 karar sayılı ilamı ile sanığın mahkûmiyetine karar verildiği,
Mahkeme tarafından; 'Sanığın kararın tefhiminden itibaren, katılanın kararın tebliğinden itibaren 7 gün içerisinde mahkememize veya eşdeğer mahkemeye verecekleri dilekçe ile müracaat ederek veya mahkeme kalemine müracaatla zabıt katibine yapacakları beyanın tutanağa geçirilerek mahkeme hakimine onaylattırılmak suretiyle kararı temyiz edebileceklerine, başka suçtan tutuklu sanığın tutuklu bulunduğu Ceza İnfaz Kurumu Müdürü kanalıyla göndereceği dilekçeyle ya da tutuklu bulunduğu Ceza İnfaz Kurumu Müdürüne yapacağı sözlü beyanın Ceza İnfaz Kurumu Müdürü tarafından tutanağa geçirilerek üst yazıyla mahkememize gönderilmek suretiyle kararı temyiz edebileceğine,
Dair; sanığın segbis yoluyla yüzünde, katılanın yokluğunda, Yargıtay yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.' ibaresinin karara yazıldığı,
24.03.2016 tarihinde yüze karşı verilen hükmü sanığın CMUK'nun 310/1 maddesinde düzenlenen 7 günlük yasal süreden sonra 04.04.2016 tarihli dilekçe ile süresinden sonra temyiz etmesi nedeniyle, Cumhuriyet Başsavcılığımız tarafından düzenlenen 27.10.2020 tarihli tebliğname ile sanığın temyiz isteminin reddine karar verilmesinin talep edildiği,
Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 26.04.2021 gün ve 2020/6514 esas, 2021/8063 karar sayılı ilamı ile; 'hükmün bozulmasına' karar verildiği anlaşılmıştır.
Ceza muhakemesi sistemimizde hükümlerin temyiz edilebilmelerinin kural, temyiz edilememelerinin ise istisna oluşu, hukuk normlarının yorumlanmasında, Anayasanın 36. maddesinde düzenlenen 'Hak arama hürriyeti' ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde hüküm altına alınan mahkemelere erişim hakkının gözetilmesi gerekliliği, Sözleşmeye ilişkin Ek 7 numaralı Protokolünün 'Cezai Konularda Temyiz Hakkı' başlıklı 2. maddesinin 1. fıkrasında; ilgili kişinin hakkında kurulan hükmü daha yüksek bir mahkemeye inceletme hakkının bulunduğuna ilişkin düzenlemeler birlikte dikkate alındığında, kamu davasının asli bir süjesi olan sanığın, adil yargılanma ilkesi çerçevesinde etkin bir şekilde temyiz kanun yoluna başvurma hakkı olduğunda herhangi bir tereddüt bulunmamakla birlikte, 5271 sayılı CMK’nın 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmesi üzerine, 1412 sayılı CMUK'nın yürürlükten kaldırılmasına rağmen 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesinin birinci fıkrası ile, bölge adliye mahkemelerinin Resmî Gazete'de ilân edilecek göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1412 sayılı CMUK'nın 322. maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326. maddelerinin uygulanacağına ilişkin istisnai bir düzenlemeye yer verilmesi nedeniyle, somut olayda, 5271 sayılı CMK'nın temyize ilişkin hükümlerinin uygulanma imkanının bulunmadığı, temyiz süresinin 1412 sayılı CMUK'nın 310. maddesine göre bir hafta olduğu, ayrıca, bölge adliye mahkemelerinin faaliyete başlama tarihinden sonra 5271 sayılı CMK'nın temyize ilişkin hükümlerinin uygulanacağı hâllerde, temyizde sebep gösterme zorunluluğunu da dikkate alan kanun koyucu, 7035 sayılı Kanun'un 21. maddesiyle 5271 sayılı CMK'nın 291. maddesinde değişiklik yaparak 05.08.2017 tarihinde ve sonrasında verilen kararlar bakımından temyiz süresini yedi günden on beş güne çıkarmış ise de, 1412 sayılı CMUK'nın temyiz süresine ilişkin hükümlerine de atıf yapma imkanı bulunduğu hâlde bilinçli bir şekilde bu yönde bir düzenlemeye yer verilmediğinin anlaşılması karşısında, sanığın yüzüne karşı verilen ve kanun yolu bildirimi de yasaya uygun şekilde yapılan karara yönelik 7 günden sonra gerçekleştirdiği temyiz isteminin süresinden sonra olduğu ve bu nedenle temyiz isteminin reddine karar verilmesi düşüncesiyle itiraz yasa yoluna başvurulmuştur.
Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 20.02.2020 gün ve 2019/13-145 esas 2020/122 karar sayılı ilamı da bu yöndedir.
" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Dairesince 30.06.2021 tarih ve 19622-12751 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İtirazın kapsamına göre inceleme sanık ... hakkında hırsızlık suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; temyiz süresinin 1412 sayılı CMUK'nın 310 ve 311. maddeleri uyarınca "bir hafta" mı, yoksa 05.08.2017 tarihinde yürürlüğe giren 7035 sayılı Kanun'un 21. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK'nın 291. maddesinin 1. fıkrası uyarınca "on beş" gün mü olduğunun; bu bağlamda sanığın temyiz isteminin süresinde olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle; hükmün tefhim edildiği 24.03.2016 tarihli oturumda sanığın, zabıt katibine; “Kararı temyiz ediyorum, bozulmasını istiyorum. Bu hususun tutanağa geçmesini istiyorum.” şeklinde beyanda bulunduğu, tutanağa geçirilen bu beyanın altının hâkim tarafından onaylandığı dosya kapsamında; sanığın temyiz isteminin süresinde olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık hakkında hırsızlık suçundan TCK’nın 141/1, 53 ve 58. maddeleri uyarınca cezalandırılması istemiyle ... Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığının 20.08.2013 tarihli ve 34824-10479 sayılı iddianamesiyle kamu davası açıldığı,
... Anadolu 12. Asliye Ceza Mahkemesince 03.06.2014 tarih ve 463-265 sayı ile sanığın TCK’nın 141/1, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve müsadereye, CMK'nın 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve 5 yıl süreyle denetim süresine tâbi tutulmasına karar verildiği, bu kararın itiraz edilmeksizin 09.07.2014 tarihinde kesinleştiği,
Sanığın denetim süresi içerisinde 07.12.2015 tarihinde işlediği nitelikli hırsızlık suçu nedeniyle, ... 2. Asliye Ceza Mahkemesince 08.01.2016 tarih ve 1003-9 sayı ile; hırsızlık suçundan 2 yıl 1 ay hapis, mala zarar verme suçundan 3 ay 10 gün hapis ve konut dokunulmazlığının ihlâli suçundan 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, ... 2. Asliye Ceza Mahkemesince 08.01.2016 tarihinde yapılan ihbar üzerine, sanık hakkındaki davanın ... Anadolu 12. Asliye Ceza Mahkemesinin 2016/55 esasında tekrar görülmeye başlandığı, yapılan yargılama neticesinde ... 12. Asliye Ceza Mahkemesince 24.03.2016 tarih ve 55-171 sayı ile; CMK’nın 231/11. maddesi uyarınca hüküm açıklanarak sanığın hırsızlık suçundan TCK'nın 141/1, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba karar verildiği, söz konusu bu kararın, başka bir suçtan hükümlü olması nedeniyle ... M Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda bulunan ve hükmün tefhim edildiği 24.03.2016 tarihli oturuma Ses ve Görüntülü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile katılan sanığın yüzüne karşı verildiği,
Hükmün tefhim edildiği 24.03.2016 tarihli oturuma ilişkin tutanağın; “Sanığın kararın tefhiminden itibaren, katılanın kararın tebliğinden itibaren 7 gün içerisinde mahkememize veya eşdeğer mahkemeye verecekleri dilekçe ile müracaat ederek veya mahkeme kalemine müracaatla zabıt katibine yapacakları beyanın tutanağa geçirilerek mahkeme hakimine onaylattırılmak suretiyle kararı temyiz edebileceklerine, başka suçtan tutuklu sanığın tutuklu bulunduğu Ceza İnfaz Kurumu Müdürü kanalıyla göndereceği dilekçeyle ya da tutuklu bulunduğu Ceza İnfaz Kurumu Müdürüne yapacağı sözlü beyanın Ceza İnfaz Kurumu Müdürü tarafından tutanağa geçirilerek üst yazıyla mahkememize gönderilmek suretiyle kararı temyiz edebileceğine,
Dair; sanığın segbis yoluyla yüzünde, katılanın yokluğunda, Yargıtay yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.” şeklindeki; kanun yoluna, süresine ve şekline dair açıklamaların ve duruşmaya katılan zabıt katibi ile hâkimin imzalarının bulunduğu bölümün hemen altında; “Sanık, kararı temyiz ediyorum, bozulmasını istiyorum. Bu hususun tutanağa geçmesini istiyorum, dedi. ... bu tutanak birlikte imza altına alındı. 24.03.2016” biçiminde, sanığın yasal süresi içinde hükme karşı temyiz kanun yoluna başvurduğuna ilişkin iradesini gösteren ve altında hâkim ile zabıt katibinin imzasının yer aldığı, “TUTANAK” başlıklı bir paragrafın bulunduğu,
Gerekçeli kararı, başka bir suçtan hükümlü olarak bulunduğu ... M Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda 01.04.2016 tarihinde tebliğ alan sanığın; “Sayın Başkanım, yukarıda belirtmiş olduğum dosya ile alakalı, Başkanlığınız tarafından verilen hapis cezasını temyiz etmek istiyorum. Gereğinin yapılmasını arz ve talep ederim.” ibarelerini içeren 04.04.2016 havale tarihli dilekçesini dava dosyasına sunduğu,
Sanığın temyiz talebi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 26.04.2021 tarihli ve 6514-8063 sayılı bozma kararında; “Segbis vasıtası ile hazır bulunduğu son oturumda karar verildikten sonra hükmü temyiz eden sanığın temyiz talebinin süresinde olduğu,” şeklindeki açıklamalara yer verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Yargılama makamlarının verdikleri kararlarda bir aykırılık veya yanılma olması durumunda bu hataları giderme yetkisi "kanun yolu" adı verilen denetim ile sadece yargılama makamları tarafından yapılabilir. Kanun yolu, aykırılıkları gidermek ve isabetli karar verilmesini sağlamak bakımından, sanık için olduğu kadar toplum için de büyük bir teminat olduğundan, bir insan hakkıdır (Feridun Yenisey - ... Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, 5. Baskı, Seçkin Yayınevi, ... 2017, s. 859, 860).
Bu anlayışa paralel olarak, Anayasa'nın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde, "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.",
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin "Adil yargılanma hakkı" başlıklı 6. maddesinde ise;
“1. Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir...”
Hükümlerine yer verilmiştir.
Görüldüğü üzere Anayasa'nın 36. maddesinde, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu vurgulanmış, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinde yargılamada sanığa tanınması gereken asgari haklar belirtilerek adil yargılanma hakkının kapsamı belirlenmiştir.
Aynı şekilde, 25.03.2016 tarihi itibarıyla iç hukukumuzun bir parçası hâline gelen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) Ek 7 numaralı Protokolünün "Cezai Konularda Temyiz Hakkı" başlıklı 2. maddesinin 1. fıkrasında;
"Mahkeme tarafından ceza gerektiren bir suç nedeniyle mahkûm edilen herkes, mahkûmiyetinin veya hükmolunan cezanın yüksek bir mahkeme tarafından yeniden incelenmesini sağlama hakkına sahiptir. Bu hakkın kullanımı, kullanımın dayanakları dâhil kanunla düzenlenir." hükmüyle ilgili kişinin hakkında kurulan hükmü daha yüksek bir mahkemeye inceletme hakkının bulunduğu belirtilmiştir.
Olağan kanun yollarından olan temyiz incelemesinin yapılabilmesi için, bir temyiz davası açılmış olmalıdır. Temyiz davasının açılabilmesi için de süre ve istek şartlarının birlikte bulunması gerekmektedir.
1412 sayılı CMUK’nın temyizin süresini düzenleyen 310. maddesinde, genel kural olarak tarafların temyiz isteğinde bulunabilecekleri süre hükmün tefhiminden itibaren, yoklukta verilen kararlarda ise tebliğinden başlamak üzere bir hafta olarak belirlenmiştir. 5271 sayılı CMK'nın 291. maddesi uyarınca da temyiz davası açılması için yedi günlük bir süre öngörülmüş iken 05.08.2017 tarihli ve 30145 mükerrer sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 7035 sayılı Kanun'un 21. maddesiyle 5271 sayılı CMK'nın 291. maddesinin birinci fıkrasında yer alan "yedi" ibaresi "on beş" şeklinde değiştirilerek temyiz süresi on beş güne çıkarılmıştır.
Ayrıntılarına Ceza Genel Kurulunun 04.06.1984 tarihli ve 2-196 sayılı kararında yer verildiği üzere, ilgili kişinin yüzüne karşı verilen bir hükme yönelik yasal temyiz süresi, tefhimle birlikte başlamakta olup sonradan yapılan karar tebliği, temyiz süresini yeniden başlatmayacaktır. Ancak, tefhim ile birlikte temyiz süresinin işlemeye başlaması için kanun yolu bildiriminin Kanun'un öngördüğü şekilde ve ilgiliyi yanıltmayacak biçimde yapılması gerekmektedir.
Temyiz davasının açılabilmesi için gerekli olan ikinci şart ise istek şartıdır. Yargılama hukukunun temel prensiplerinden olan “Davasız yargılama olmaz” ilkesinin doğal sonucu olarak temyiz davası kendiliğinden açılamayacağından, bu konuda bir isteğin bulunması ve bu isteğin de hak ve yetkisi olan kişilerce yerine getirilmesi zorunluluğu aranmış, süre ve istek şartlarına uygun temyiz davasının açılmamış olması hâlinde ise hükmün Yargıtayca incelenmesinin imkânsız olduğu ilkesi benimsenmiştir.
Temyiz istemini açıklayan başvuru ise 1412 sayılı CMUK’nın 310, 5271 sayılı CMK’nın 291. maddeleri uyarınca ya hükmü veren mahkemeye dilekçe verilmesi veya tutanağa geçirilip hâkime tasdik ettirilmek üzere zabıt kâtibine beyanda bulunulması suretiyle yapılır. Bu başvuruda temyiz iradesinin ortaya konulması, temyiz denetiminin kapsamının belirlenmesi bakımından hangi hukuka aykırılıklara dayanıldığının anlaşılır bir şekilde gösterilmesi yeterli olup hak arama hürriyeti ilkesi de gözetildiğinde incelemeyi yapacak olan kanun yolu makamlarında yanılma temyiz incelemesi yapılmasına engel değildir.
Diğer taraftan, 07.10.2004 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun'un 25 ve Geçici 2. maddeleri uyarınca kurulan bölge adliye mahkemeleri, 07.11.2015 tarihli ve 29525 sayılı Resmî Gazete'de ilan edildiği üzere 20.07.2016 tarihinde tüm yurtta göreve başlamıştır. Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmesiyle birlikte istinaf kanun yolu uygulamaya girmiş, böylece ülkemizde fiilen üç dereceli yargı sistemine geçilmiştir.
5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun'un 18. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi uyarınca 5271 sayılı CMK’nın 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmesi üzerine, 1412 sayılı CMUK yürürlükten kaldırılmıştır. Ancak yeni usul yasası sisteminde, yasa yolları içinde istinafa yer verilmesi ve bölge adliye mahkemelerinin 20.07.2016 tarihinden sonra göreve başlaması nedeniyle 5320 sayılı Kanun'un “Temyiz ve karar düzeltme” başlıklı 8. maddesinin birinci fıkrasında; “Bölge adliye mahkemelerinin, 26.09.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun'un geçici 2. maddesi uyarınca Resmî Gazete'de ilân edilecek göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 322. maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326. maddeleri uygulanır.” hükmüne yer verilmek suretiyle bölge adliye mahkemelerinin göreve başlamasından önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında 1412 sayılı CMUK’nın 305 ila 326. maddelerinin uygulanacağı öngörülmüştür. Başka bir anlatımla, 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 8. maddesi uyarınca, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihi olan 20.07.2016 tarihinden önce verilen kararlar hakkında kesinleşinceye kadar 1412 sayılı CMUK'nın, bu tarihten sonra verilen kararlar hakkında ise 5271 sayılı CMK'nın temyize ilişkin hükümleri uygulanacaktır.
Bu açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde;
Sanık hakkında hırsızlık suçundan TCK’nın 141/1, 53 ve 58. maddeleri uyarınca cezalandırılması istemiyle ... Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığının 20.08.2013 tarihli ve 34824-10479 sayılı iddianamesiyle kamu davası açıldığı, ... Anadolu 12. Asliye Ceza Mahkemesince 03.06.2014 tarih ve 463-265 sayı ile; sanığın TCK’nın 141/1, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve müsadereye, CMK'nın 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve 5 yıl süreyle denetim süresine tâbi tutulmasına karar verildiği, bu kararın itiraz edilmeksizin 09.07.2014 tarihinde kesinleştiği, sanığın denetim süresi içerisinde 07.12.2015 tarihinde işlediği nitelikli hırsızlık suçu nedeniyle ... 2. Asliye Ceza Mahkemesince 08.01.2016 tarihinde yapılan ihbar üzerine, sanık hakkındaki davanın ... Anadolu 12. Asliye Ceza Mahkemesinin 2016/55 esasında tekrar görülmeye başlandığı, yapılan yargılama neticesinde ... 12. Asliye Ceza Mahkemesince 24.03.2016 tarih ve 55-171 sayı ile; CMK’nın 231/11. maddesi uyarınca hüküm açıklanarak sanığın hırsızlık suçundan TCK'nın 141/1, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba karar verildiği, söz konusu bu kararın açıklandığı 24.03.2016 tarihli oturuma, başka bir suçtan dolayı ... M Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olarak bulunması nedeniyle, Ses ve Görüntülü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile katılan sanığın, hükmün tefhim edilmesinden sonra zabıt katibine; “Kararı temyiz ediyorum, bozulmasını istiyorum. Bu hususun tutanağa geçmesini istiyorum.” şeklinde beyanda bulunduğu, tutanağa geçirilen bu beyanın altının hâkim tarafından onaylandığı dosya kapsamında;
Her ne kadar Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca, 24.03.2016 tarihli oturumda yüze karşı verilen ve kanun yolu bildirimi de yasaya uygun olan hükme karşı sanık tarafından, CMUK’nın 310. maddesinin birinci fıkrasında öngörülen bir haftalık yasal süre geçtikten sonra, 04.04.2016 tarihinde temyiz kanun yoluna başvurulduğu belirtilip Özel Dairenin bozma kararının kaldırılması ve sanığın temyiz talebinin reddine karar verilmesi gerektiği görüşüyle itiraz kanun yolun başvurulmuş ise de;
Mahkûmiyet hükmünün açıklandığı 24.03.2016 tarihli oturuma, başka bir suçtan dolayı hükümlü olarak bulunduğu ceza infaz kurumundan Ses ve Görüntülü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile katılan sanığın, hükmün tefhim edilmesinden sonra zabıt kâtibine; “Kararı temyiz ediyorum, bozulmasını istiyorum. Bu hususun tutanağa geçmesini istiyorum.” şeklinde beyanda bulunduğu ve söz konusu bu beyanın duruşma tutanağına geçirilip hâkim tarafından onaylandığı ve karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın “Temyiz talebi ve süresi” başlıklı 310. maddesinin birinci fıkrasında yer alan; “Temyiz talebi, hükmün tefhiminden bir hafta içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt katibine yapılacak beyanla olur. Beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hakime tasdik ettirilir.” şeklindeki düzenleme de dikkate alındığında; hükmün tefhim edildiği 24.03.2016 tarihli oturama ilişkin tutanağının altına geçirilen ve hâkim tarafından onaylanan sanığa ait bu beyanın, temyiz iradesini ortaya koyan geçerli bir temyiz istemi niteliğinde olduğunun, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihi olan 20.07.2016 tarihinden önce verilmiş olan inceleme konusu 24.03.2016 tarihli hükmün, temyiz kanun yoluna tabi olması nedeniyle, somut olayda temyiz süresinin CMUK'nın 310. maddesi uyarınca bir hafta olduğunun, 24.03.2016 tarihli oturumda tefhim edilen hükmün sanık tarafından aynı tarihte, diğer bir ifadeyle CMUK’nın 310. maddesinin birinci fıkrasında belirtilen bir haftalık yasal süre içerisinde temyiz edildiğinin, bu hususun Özel Daire bozma kararında da; “Segbis vasıtası ile hazır bulunduğu son oturumda karar verildikten sonra hükmü temyiz eden sanığın temyiz talebinin süresinde olduğu,” şeklindeki açıklamalarla belirtildiğinin anlaşılması karşısında; sanığın temyiz isteminin süresinde olduğunun kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 08.06.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.
...
...
...
...
...
...
...
...
...
...
...
...
...
...
...
...
...
...
Yazı İşleri Müdürü.
A.A.