Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2020/12 Esas 2022/425 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2020/12
Karar No: 2022/425
Karar Tarihi: 08.06.2022

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2020/12 Esas 2022/425 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2020/12 E.  ,  2022/425 K.

    "İçtihat Metni"

    Yargıtay Dairesi : 8. Ceza Dairesi
    Mahkemesi :Asliye Ceza
    Sayısı : 365-407
    Genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçundan sanık ...'in TCK’nın 170/1-c, 50/1-a ve 54. maddeleri uyarınca 3.600 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve müsadereye ilişkin Kayseri 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 17.09.2007 tarihli ve 895-742 sayılı hüküm temyiz edilmeksizin 15.02.2008 tarihinde kesinleşmiş, infaz aşamasında Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine 5728 sayılı Kanun uyarınca dosya yeniden ele alınmış ve Kayseri 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 07.10.2010 tarihli ve 895-742 sayılı ek kararı ile sanığın TCK’nın 170/1-c, 53/1 ve 54. maddeleri uyarınca 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, müsadereye ve CMK'nın 231. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş, sanığın denetim süresi içerisinde kasıtlı bir suç işlediğinin ihbar edilmesi üzerine de dosyayı bir kez daha ele alan Kayseri 2. Asliye Ceza Mahkemesince 09.06.2015 tarih ve 365-407 sayı ile açıklanması geri bırakılan hükmün açıklanmasına, sanığın TCK'nın 170/1-c, 53 ve 54. maddeleri uyarınca 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve müsadereye karar verilmiştir.
    Hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 30.04.2019 tarih ve 10597-5830 sayı ile;
    "Hükümlü hakkında infaza ilişkin verilen karar 5275 sayılı Yasa'nın 98, 101. maddeleri uyarınca itiraza tabi olup temyiz olanağı bulunmadığından hükümlünün temyiz isteminin 5320 sayılı Yasa'nın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken CMUK'nın 317. maddesi uyarınca reddine, CMK'nın 264. maddesine göre kanun yolunun belirlenmesinde yanılma, başvuranın hakkını ortadan kaldırmayacağından gereğinin mahalline takdir ve ifasına..." karar verilmiştir.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 07.10.2019 tarih ve 86408 sayı ile;
    "Tüm dosya kapsamı ve gerekçeli karardan anlaşıldığı kadarıyla, daha önce açıklanması geri bırakılan hükmün, öngörülen deneme süresi içinde kasıtlı bir suç işlenmiş olmasından ötürü usul ve yasaya uygun biçimde açıklanması söz konusudur, dolayısıyla hüküm infaza ilişkin değildir ve bu hâliyle temyiz yasa yoluna tabidir. Ancak, sanığın eylemine uyan suç için öngörülen cezanın türü ve üst sınırına göre, TCK'nın 66/1-e ve 67/4. maddelerinde belirtilen 12 yıllık kesintili dava zamanaşımı süresine tabi olduğu, sanık hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararın kesinleşme tarihi olan 01.12.2010 tarihiyle, denetim süresi içinde, 31.05.2011 tarihinde işlenen kasıtlı suça ilişkin suç tarihi arasındaki 5 ay 30 günlük sürede dava zamanaşımının durduğu kabul edilerek, zamanaşımı süresinin durduğu süre çıktıktan sonra 12 yıllık kesintili dava zamanaşımının suç tarihi olan 06.11.2006 tarihinden itiraz tarihine kadar geçmiş bulunduğu," görüşüyle itiraz yoluna başvurmuştur.
    CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 8. Ceza Dairesince 24.12.2019 tarih ve 20760-15564 sayı ile itiraz nedeninin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
    1- Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün kesinleşmesinden sonra yapılan uyarlama yargılaması sonucunda verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararın sanığın denetim süresi içinde suç işlediğinden bahisle açıklanması hâlinde bu son hükmün hangi kanun yoluna tabi olduğunun,
    2- Temyiz kanun yoluna tabi olduğu sonucuna ulaşılması hâlinde dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediğinin,
    Belirlenmesine ilişkindir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığınca 13.12.2006 tarih ve 7729-4360 sayı ile; sanık ... hakkında 06.11.2006 tarihinde işlendiği iddia edilen genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçundan kamu davası açıldığı,
    Kayseri 2. Asliye Ceza Mahkemesince 17.09.2007 tarih ve 895-742 sayı ile; sanığın TCK’nın 170/1-c, 50/1-a, 53 ve 54. maddeleri uyarınca 3.600 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve müsadereye karar verildiği, anılan kararın temyiz edilmeksizin 15.02.2008 tarihinde kesinleştiği,
    Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığı İlamat ve İnfaz Bürosunca 28.06.2010 tarih ve 2010/2-3236 sayı ile 08.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5728 sayılı Kanun'un 562. maddesi ile CMK'nın 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklik nedeniyle infazda tereddüt oluştuğu belirtilip bu hususta karar verilmesinin istenmesi üzerine Kayseri 2. Asliye Ceza Mahkemesince infazın durdurulmasına karar verildikten sonra 07.10.2010 tarih ve 895-742 sayı ile; genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçundan sanığın TCK'nın 170/1-c, 53/1 ve 54. maddeleri uyarınca cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve müsadereye, CMK'nın 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve 5 yıl süreyle denetime tabi tutulmasına karar verildiği, bahse konu kararın itiraz edilmeksizin 01.12.2010 tarihinde kesinleştiği,
    Şefaatli Asliye Ceza Mahkemesinin 14.09.2011 tarihli ve 36-120 sayılı kararı ile sanığın denetim süresi içerisinde, 31.05.2011 tarihinde, cebir, tehdit veya hile kullanarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu işlediğinin ihbar edilmesi üzerine dosyayı yeniden ele alan Kayseri 2. Asliye Ceza Mahkemesince 09.06.2015 tarih ve 365-407 sayı ile sanığın TCK’nın 170/1-c, 53 ve 54. maddeleri uyarınca 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve müsadereye karar verildiği,
    Söz konusu hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 30.04.2019 tarih ve 10597-5830 sayı ile; infaza ilişkin olarak verilen bahse konu kararın 5275 sayılı Kanun'un 98 ve 101. maddeleri uyarınca itiraza tabi olup temyiz olanağı bulunmadığından temyiz isteminin 5320 sayılı Kanun'un 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken CMUK'nın 317. maddesi uyarınca reddine, aynı Kanun'un 264. maddesine göre de kanun yolunun belirlenmesinde yanılmanın, başvuranın hakkını ortadan kaldırmayacağından gereğinin mahallinde takdir ve ifasına karar verildiği,
    Kayseri 4. Ağır Ceza Mahkemesince 23.05.2019 tarih ve 356 değişik iş sayı ile Kayseri 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 09.06.2015 tarihli ve 365-407 sayılı kararında bir isabetsizlik bulunmadığından bahisle anılan karara yönelik itirazın reddine karar verildiği,
    Anlaşılmaktadır.
    Ceza Genel Kurulunun 17.05.2011 tarihli ve 66-96, 03.02.2009 tarihli ve 250-13, 24.01.2006 tarihli ve 136-3 ile 27.12.2005 tarihli ve 162-173 sayılı kararlarında açıklandığı üzere;
    Ceza kanunlarının zaman bakımından uygulanmasına ilişkin kurallar, 765 sayılı TCK'nın 2. maddesi ile 01 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe girmiş bulunan 5237 sayılı TCK'nın 7. maddesinde benzer biçimde düzenlenmiş olup, anılan maddelerde iki önemli ilke vurgulanmaktadır. Bunlardan ilkine göre; ceza hukuku kuralları yürürlüğe girdikleri andan itibaren ileriye etkili olarak uygulanırlar. “Geçmişe etkili uygulama” veya “geçmişe yürürlük” ilkesi denilen ikinci prensibe göre ise, failin lehine olan kanun geçmişe etkilidir. Dolayısıyla suçtan sonra yürürlüğe giren ve fail lehine olan kanun, hükümde ve infaz aşamasında dikkate alınmalıdır. Bazen sonradan yürürlüğe giren kanunun kendisi sonucu belirler ki, bu durumda yeni bir yargılama faaliyetine ihtiyaç bulunmaz. Kimi zaman da, sonradan yürürlüğe giren kanunun suçun unsurlarını değiştirmesi, suça etkili halleri yeniden düzenlemesi, ceza miktarlarını öncekinden farklı alt ve üst sınırlar arasında belirlemesi gibi nedenlerle, önceki suç bakımından doğurduğu sonucun bir mahkeme kararı ile saptanması gerekir. Bu durumda “mahkûmiyet hükmünde değişiklik yargılaması” veya kısaca “uyarlama yargılaması” denilen bir yargılama faaliyetine ihtiyaç vardır. Her yargılama faaliyeti gibi bu da bir davanın varlığını gerektirir. Daha önce bu tür bir yargılamayı münhasıran düzenleyen kanun normu mevcut olmadığından, yerleşmiş yargısal uygulamalar doğrultusunda bu yargılama 1412 sayılı CMUK’nın mahkûmiyet hükmünün yorumundan doğan tereddütün giderilmesi bakımından hâkimden karar istenmesi yöntemini düzenleyen 402. maddesine göre gerçekleştirilmekteydi. Ancak, 01 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 9. maddesi ile 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 98 vd. maddelerinde uyarlama yargılamasını düzenleyen hükümler getirilmiştir.
    Bunlardan 5275 sayılı Kanun’un 98. maddesinde; “Mahkûmiyet hükmünün yorumunda veya çektirilecek cezanın hesabında duraksama olursa, cezanın kısmen veya tamamen yerine getirilip getirilmeyeceği ileri sürülür ya da sonradan yürürlüğe giren kanun, hükümlünün lehinde olursa, duraksamanın giderilmesi veya yerine getirilecek cezanın belirlenmesi için hükmü veren mahkemeden karar istenir.” denilmiş, birden fazla hükümdeki cezaların toplanması için mahkemeden karar istenmesi 99. maddesinde düzenlenmiş, 101. maddesinde de bu kararların duruşma yapılmaksızın verileceği belirtilerek yetkili mahkemeler ve kanun yolu gösterilmiştir. Görüldüğü gibi 5275 sayılı Kanun'un 98 ilâ 101. maddeleri, herhangi bir ceza normunun hükmün kesinleşmesinden sonra değişmesi halinde yapılacak uyarlama yargılamasına ilişkin genel bir düzenlemeyi içermektedir.
    5252 sayılı Kanun’un 9. maddesinin 1 ve 2. fıkralarında ise;
    “(1) 01 Haziran 2005 tarihinden önce kesinleşmiş hükümlerle ilgili olarak, Türk Ceza Kanununun lehe olan hükümlerinin derhal uygulanabileceği hallerde, duruşma yapılmaksızın da karar verilebilir.
    (2) Birinci fıkra hükmü, 01 Haziran 2005 tarihinden önce verilip de Yargıtay tarafından lehe olan hükümlerin uygulanması hususunda değerlendirme yapılması gerektiği gerekçesiyle bozularak mahkemesine gönderilen hükümler hakkında da uygulanır.” hükmü getirilmiştir.
    5252 sayılı Kanun’un amacı 1. maddesinde, kapsamı ise 2. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre Kanun’un amacı; 5237 sayılı TCK'nın yürürlüğe konulmasına ilişkin usul ve esasları belirlemek, kapsamı ise diğer kanunlarda 765 sayılı TCK'ya yapılan yollamalar, 5237 sayılı TCK'nın yürürlüğe girmesiyle yürürlükten kaldırılan hükümler ve 5237 sayılı TCK'nın uygulanması için diğer kanunlarda yapılan değişiklikler, bu kanunun yürürlüğe girmesinden önce işlenmiş suçlar hakkında ne surette hüküm kurulacağı ve kesinleşmiş cezaların nasıl infaz edileceğine ilişkin hükümlerdir. Bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde, 5252 sayılı Kanun’un “Lehe olan hükümlerin uygulanmasında usul” başlıklı 9. maddesinin 1. fıkrası;
    a) Sadece 1 Haziran 2005 tarihinden önce kesinleşmiş mahkûmiyet hükümlerinde ve
    b) Münhasıran, 5237 sayılı TCK'nın yürürlüğe girmesi nedeniyle hükümde bir değişiklik yargılaması yapılması gerektiğinde uygulanabilecektir.
    Sonradan yürürlüğe giren kanun nedeniyle mahkûmiyet hükmünde değişiklik yargılamasını düzenleyen bu iki farklı kanundan biri genel nitelikte, diğeri ise sınırlı uygulama alanına sahip özel nitelikte bir düzenlemeyi içermektedir. Bu durum, uyarlama yargılaması konusunda iki farklı kanunda iki ayrı düzenleme öngörülmesinin bilinçli bir tercihe dayandığını ortaya koymaktadır. Bu itibarla, sonradan yürürlüğe giren ve lehe hüküm içeren kanunun 5237 sayılı TCK olması ve mahkûmiyet hükmünün de 1 Haziran 2005 tarihinden önce kesinleşmiş olması halinde, uyarlama yargılaması özel düzenlemeyi içeren 5252 sayılı Kanun’un 9. maddesinin 1. fıkrasında öngörülen usule göre gerçekleştirilecek ve uyarlama yargılaması sonucunda verilen hüküm de temyiz kanun yoluna tâbi olacaktır. Bu iki şartın birlikte gerçekleşmediği hallerde ise uyarlama yargılaması 5252 sayılı Kanun’un 9. maddesine göre değil, 5275 sayılı Kanun’un 98 ilâ 101. maddelerine göre yapılacak ve yargılama sonucunda verilen hüküm ise itiraz kanun yoluna tâbi olacaktır.
    Öte yandan Yerel Mahkemenin uyarlama yapmasına neden olan 23.01.2008 tarihli ve 5728 sayılı Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda ve Diğer Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un Geçici 1. maddesinin ikinci fıkrasında;
    “Bu Kanun yürürlüğe girdiği tarihten önce kesinleşmiş ve infaz edilmekte olan mahkûmiyet kararları hakkında, lehe kanun hükümleri, hükmü veren mahkemece 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 98 ilâ 101 inci maddeleri dikkate alınmak ve dosya üzerinden incelenmek suretiyle belirlenir. Ancak, hükmün konusunun herhangi bir inceleme, araştırma, delil tartışması ve takdir hakkının kullanılmasını gerektirmesi halinde inceleme, duruşma açılmak suretiyle yapılabilir.” hükmüne yer verilmek suretiyle 5275 sayılı Kanun’a açıkça atıfta bulunulmuştur.
    Bu açıklamalar ışığında (1) numaralı uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    15.02.2008 tarihinde kesinleşen genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçundan verilen mahkûmiyet hükmünün yeniden ele alınması sırasında CMK’nın 231. maddesinde 5728 sayılı Kanun’la değişiklik yapılması nedeniyle uyarlama yapılmış ve hükümde 5237 sayılı TCK hükümleri de değerlendirilerek uygulanmış ise de bu hükmün 01.06.2005 tarihinden sonra kesinleşmiş olması ve 5728 sayılı Kanun’un Geçici 1. maddesinin ikinci fıkrasında açıkça 5275 sayılı Kanun’a atıfta bulunulması hususları birlikte değerlendirildiğinde; söz konusu uyarlama yargılaması sonucunda verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının açıklanmasına ilişkin kararın 5275 sayılı Kanun’un 98 ilâ 101. maddelerinde belirlenen ilkelere tâbi bulunduğu ve söz konusu karara karşı başvurulacak kanun yolunun da aynı Kanun’un 101/3. fıkrası uyarınca itiraz olacağı kabul edilmelidir.
    Bu itibarla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
    Ulaşılan sonuç karşısında dava zamanaşının gerçekleşip gerçekleşmediğine ilişkin (2) numaralı uyuşmazlık konusu değerlendirilmemiştir.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
    2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 08.06.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.

    Hemen Ara