Esas No: 2020/442
Karar No: 2022/433
Karar Tarihi: 14.06.2022
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2020/442 Esas 2022/433 Karar Sayılı İlamı
Ceza Genel Kurulu 2020/442 E. , 2022/433 K."İçtihat Metni"
Yargıtay Dairesi : Ceza Genel Kurulu
Silahlı terör örgütüne yardım etme suçundan sanık hakkında ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince 09.07.2020 tarih ve 13-27 sayı ile; sanığın CMK'nın 223/2-e maddesi uyarınca beraatine oy çokluğuyla karar verilmiş,
Daire üyeleri O. Erdoğan ve A. O. Dağ; "Sanık hakkında TCK 220/7 madde delaletiyle TCK 314/2 madde çerçevesinde örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek suçlamasıyla dava açılmıştır. Sayın heyetin çoğunluğu sanık hakkında beraat kararı verilmesi yolunda görüş bildirmiştir. Sayın çoğunluğun bu konudaki değerlendirmesine aşağıdaki gerekçelerle katılmıyoruz;
Suçlamanın temelini oluşturan örgüte yardım kavramı altında söz konusu edilen fiiller nitelik bakımından ilk önce "bilme kavramını" içermektedir. Fail, örgüte hakim olan hiyerarşik ilişki içinde olmamakla beraber örgütün amacını bilerek ve isteyerek yardım etmektedir. Örgütün niteliği bilinerek örgüt yararına herhangi bir ..., görev veya hizmet yapılmaktadır. Burada söz konusu olan yardımın maddi bir yardım olması zorunluluğu yoktur. Somut davada da FETÖ/PDY örgütünün işleyişi ve stratejisi çerçevesinde yardımın maddi olması ön koşul olarak değerlendirilemez. Yardımın örgütün amacını gerçekleştirmeye hizmet eden bir fiil olması yeterlidir.
Somut davayı bu çerçevede inceleyecek olursak FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün yıllardan beri süregelen ve devlet kademelerini ele geçirme ana noktasından hareket eden stratejisi ile yüksek yargıya da özellikle 2011 yılı Şubatından itibaren çok sayıda örgüt üyesinin yerleştirildiği ve bunların önemli bir kısmının yargılanıp mahkum edildiği, bir kısmının da kaçak olduğu tartışmasızdır. Bu çerçevede örgüt, yüksek yargıda çoğunluk sağlayarak Dairelerde örgüt lehine stratejik hamleleri yapma gücüne erişmiştir. Bunu yaparken örgüt üyesi kabul edilen şahıslar yanında örgüt üyesi olmamakla birlikte muhtelif nedenlerle örgüte yardım eden kimseler de kullanılmıştır. Bu bağlamda Örgütün özellikle manipülasyon kavramı çerçevesinde hareket ederek kendi lehine durum yaratma becerisi bir çok davada gündeme gelmiştir. Dosya çerçevesinde sanığın aslında örgüt ile aynı sosyal ve siyasi görüşü paylaşmadığı yolunda bilgiler ortaya konulsa da örgüt sanık eliyle 8. Ceza Dairesinde rahatça hareket etme imkanı bulmuştur.
Birinci celseye yansıyan tanık anlatımlarına ve bunları teyit edici diğer anlatımlara hakkında TCK 314/2 madde uyarınca soruşturma bulunan ve kaçak durumda bulunan Üye ... ...'e adeta Ceza Dairesi teslim edilmiştir. Bu yönüyle ... ... Dairede, örgüt lehine hareket imkanı bulmuş, dosya tevzilerinde, personel idaresinde paralel başkanlık yapmıştır. Tanık . dosya dağıtımı konusundaki domine edici etkisini açıkça söylemektedir. Zaten birinci celse dinlenen tanıklar rutin Yargıtay uygulamasının aksine ... ...'in bu kadar yetkilendirilmesi hususunda Daire içi bir tartışmanın olduğunu da belirtmişlerdir.
Yargılamada konu edilen ve ... Davası olarak adlandırılan dava, örgütün kumpas davalarından biridir ve bu davanın Dairede görülme şekli yine Dairenin ve Yargıtay'ın yerleşik uygulamalarının dışında gerçekleşmiştir. Her ne kadar ... Davası ilk bozulduğunda ...'in başkanlık ettiği heyet tarafından bozulmuş ve geri döndükten sonra Aralık 2012'de müzakere heyetinde bu defa diğer üyeler aynı kalmak kaydı ile sanık Daire Başkanı olarak bulunmuş ise de bu heyette yer alan sanık dışındaki herkes terör örgütü üyeliğinden yargılanmış ve üçü de mahkum olmuştur. Yine bilgilere göre Dairede kamuya mal olmuş...dosyası karışık bir heyette tartışılmış iken FETÖ'nün önem verdiği ... Dosyası, Perşembe günü son dosya olarak alınmış ve asıl tartışma tüm Dairenin katılımı sağlanmaksızın ... günü tamamlanmıştır. Hatta bazı üyeler bu kararın çıktığını gazeteden öğrendiklerini söylemektedir. ... Dosyası tam da örgütün istediği gibi sessiz bir şekilde ve Dairede hiç tartışılmadan karara çıkarılmıştır. Kaldı ki tanıklar bu davayla ilgili tüm üyelere çok sayıda mektubun geldiğini, yani bu dava konusunda tüm Daireyi ilgilendiren sansasyonel bir yaklaşım olduğunu söylemektedir.
Dosyaya yansıyan aleyhe delillerden biri de bir takım Bylock görüşme içeriklerinde yer alan ve sanığın adının geçtiği konuşmalardır. Bylock kullanan FETÖ üyelerinin sanığı seçimlerde güçlü bir şekilde desteklediği, hatta bu konuda eşiyle konuşulduğunun bildirildiği, konuşmalarda sanığın adının örgüt üyeleriyle paralel bir biçimde anıldığı açıktır.
Yukarıda açıklanan yardım kavramı çerçevesinde sanığın örgütün yapılanmasını bilerek işlerini kolaylaştırdığı hususunun kabulü gerekir. Her ne kadar sanık o tarihte bu yapılanmanın örgüt olduğunu bilmediğini ileri sürse de ... Davası'nın kararının verildiği tarih öncesinde MİT görevlilerinin ifadeye çağrıldığı, yani örgütün artık Ergenekon, Balyoz gibi kumpas davalarının yanında devlet idaresi ve işleyişi aleyhine de gücyetenlik yaptığı, Şubat 2011'de seçilen toplu haldeki örgüt üyelerinin Yargıtay'daki hareket tarzının aşikar olduğu, dahası sanığın bu bilgilere sahip olarak hareket ettiği anlaşılmaktadır.
Yukarıda açıklanan ve ayrıntıları dava dosyasında bulunan gerekçelerle sanığın bilerek ve isteyerek FETÖ/PDY terör örgütüne yardım ettiği yolundaki delillerin sübut bulduğunu düşündüğümüzden sayın çoğunluğun beraat yolundaki görüşüne iştirak etmiyoruz." düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
Hükmün Yargıtay Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının "bozma" istemli 09.12.2020 tarihli ve 106388 sayılı tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Temyiz incelemesi yapan Ceza Genel Kurulunca dosya incelenip görüşülerek gereği düşünüldü:
Ceza Genel Kurulunca, sanık hakkında silahlı terör örgütüne yardım etme suçundan cezalandırılma istemiyle açılan davada, İlk Derece Mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesinde yapılan yargılama sonunda, bu suçtan verilen beraat kararının hukuki yönüne ilişkin temyiz incelemesi yapılacaktır.
I) TEMYİZ EDENLERİN SIFATI, BAŞVURULARIN SÜRESİ VE TEMYİZ NEDENLERİNE GÖRE YAPILAN İNCELEMEDE:
A) Uygulanacak Temyiz Hükümleri:
07.10.2004 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun'un 25 ve geçici 2. maddeleri uyarınca kurulan bölge adliye mahkemeleri, 07.11.2015 tarihli ve 29525 sayılı Resmî Gazete'de ilan edildiği üzere 20.07.2016 tarihinde tüm yurtta göreve başlamıştır. Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmesiyle birlikte istinaf kanun yolu uygulamaya girmekle birlikte 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 8. maddesi uyarınca, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihi olan 20.07.2016 tarihinden önce verilen kararlar hakkında kesinleşinceye kadar 1412 sayılı CMUK'nın, bu tarihten sonra verilen kararlar hakkında ise 5271 sayılı CMK'nın temyize ilişkin hükümleri uygulanacaktır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine Ek 7 nolu protokolün "Cezai konularda iki dereceli yargılanma hakkı" başlıklı 2. maddesinin "Bir mahkeme tarafından cezai bir suçtan mahkum edilen her kişi, mahkumiyet ya da ceza hükmünü daha yüksek bir mahkemeye yeniden inceletme hakkını haiz olacaktır. Bu hakkın kullanılması, kullanılabilme gerekçeleri de dahil olmak üzere, yasayla düzenlenir. 2. Bu hakkın kullanılması, yasada düzenlenmiş haliyle önem derecesi düşük suçlar bakımından ya da ilgilinin birinci derece mahkemesi olarak en yüksek mahkemede yargılandığı veya beraatini müteakip bunun temyiz edilmesi üzerine verilen mahkumiyet hallerinde istisnaya tabi tutulabilir." hükmü doğrultusunda, bazı kamu görevlilerin özel yetki kuralları uyarınca Yargıtayda veya Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesinde yargılanmaları hâlinde istisna getirebilme olanağına rağmen iç hukukumuzda, ilk derece olarak Yargıtayda yargılanacak kişiler bakımından verilen hükümlerin temyiz edilebileceği öngörülerek, iki dereceli sistem benimsenmiştir.
B) Temyiz Süresi ve Neden Bildirme Yükümlülüğü:
Hüküm fıkrasında, verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağı bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresinin, mercisi ve şekillerinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilerek hazır bulunan sanığa ve müdafisine bildirilmesi gerekmektedir.
Temyiz istemi, tutuklu bulunan sanıklar hakkında CMK'nın 263. madde hükmü saklı kalmak üzere, hükmün açıklanmasından itibaren eğer temyiz yoluna başvurma hakkı olanların yokluğunda açıklanmışsa tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt kâtibine bir beyanda bulunulması suretiyle yapılmasının gerekliliği, temyiz sebebinin ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabileceği gözetilerek, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorunda olduğu, başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde bu nedenleri içeren bir ek dilekçe verilmesi gerekliliğine uyularak usulüne uygun başvuru yapıldığı anlaşılmakla işin esasına geçilmiştir.
C) Temyiz Nedenleri ve İncelemenin Kapsamı:
İstinaf mahkemelerinin Türk yargı sistemine dahil olmasıyla kanun yolu yargılamasında yeni bir anlayışı benimseyen kanun koyucu, istinaf başvurusunda Cumhuriyet savcısı dışındaki diğer kişiler bakımından sebep gösterme zorunluluğu öngörmezken, temyiz kanun yolunda, mülga 1412 sayılı CMUK'dan farklı şekilde resen temyiz tercihinden vazgeçerek, temyiz davasını açan ve sınırlayan temyiz dilekçesinde temyiz edenin, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini, temyiz sebeplerini göstermek zorunda olduğunu ve temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren ek bir dilekçe vermesini öngörmüştür. Gerekçeli temyiz dilekçesi, (ek dilekçe, temyiz layihası) temyiz nedenlerinin gösterildiği dilekçedir. Temyiz dilekçesinde ya da daha sonradan verilen ek temyiz dilekçesinde temyiz denetiminin kapsamının belirlenmesi bakımından hangi hukuka aykırılıklara dayanıldığının anlaşılır bir şekilde gösterilmesi gerekir.
Bir muhakemede, çözümü amaçlanan iki temel sorun vardır. Bunlar, maddi sorun ve hukuki sorundur. Maddi sorun, "olgusal dünya"ya; hukuki sorun, "normatif dünya"ya aittir. Mahkemede önce maddi sorun, sonra hukuki sorun çözülür. Maddi sorunun çözümü geçmişte yaşanmış bir olayın temsili, nasıl gerçekleştiğinin tespitidir. Bu çözüm de sadece hukukun izin verdiği yöntemlerle gerçekleşecektir. Maddi olayın gerçeğe uygun temsil edilebilmesi öncelikle, eksiksiz soruşturma yapılması ve toplanan tüm delil araçlarının doğru değerlendirilmesine bağlıdır. Hâkim; delil araçlarını, akıl yürütmek ve bu arada tecrübe kurallarına başvurmak suretiyle, vicdanına göre değerlendirecektir. Yine akıl yürüterek boşlukları dolduracaktır. Dolayısıyla vicdani kanaate sezgilerle değil akıl yoluyla ulaşılacaktır.
Temyiz denetiminde, maddi olayın tespitinde ilk derece ve bölge adliye mahkemelerinin, sözlülük, doğrudan doğruyalık ve yüzyüzelik ilkeleri uyarınca elde edilen delilleri vicdani kanaatleri ile serbestçe takdir ederken, delillerle varılan sonucun hukuk kurallarına, akla, mantığa, genel hayat tecrübelerine ve bilimsel görüşlere uygun olup olmadığının tespiti bakımından somut dosya üzerinden görüşülüp incelenebileceği gibi maddi sorunla ilgili vaka değerlendirmelerindeki hukuka aykırılıkları da gerekçe üzerinden denetlenebilecektir.
Temyiz dilekçesinde bir temyiz nedeni var olmasına rağmen muhakeme hukukuna aykırılık iddiasının temyiz sebebi olarak gösterilmemesi ya da gösterilmekle birlikte hükme etki edecek nitelikte olmadığının anlaşılması durumunda usul hükümlerine uygunluk bakımından sadece 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesi kapsamındaki hukuka kesin aykırılık hâlleriyle sınırlı bir temyiz incelemesi yapılacak, inceleme sırasında tespit edilen ancak hükmü etkilemeyen muhakeme hukukuna aykırılıklar Yargıtay tarafından bozma nedeni yapılmayarak kararda bu aykırılıklara işaret edilmekle yetinilecektir.
Temyiz nedeninin, maddi hukuka aykırılık iddiasına dayanması hâlinde ise maddi hukuka aykırılık nedeniyle hükmün temyiz edilmesi yeterli olup cezai yaptırımların kişiler üzerindeki telafisi mümkün olmayan ağır sonuçları da gözetilerek somut olayda adaleti gerçekleştirme ve doğru bir hüküm oluşturma ile yükümlü olan Yargıtayca dosyaya yansıyan tüm maddi hukuka aykırılıklar tespit edilip temyiz edenin sıfatı da dikkate alınmak suretiyle bozma nedeni yapılması gerekecektir.
CMK'nın 289. maddesinde yazılı olan "Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır" kuralı, hiçbir temyiz nedeni içermeyen bir temyiz başvurusunda, mutlak temyiz nedenlerinin kendiliğinden gözetileceği şeklinde anlaşılamaz. Bu noktada dilekçe yalnızca bir veya birden fazla nispî temyiz nedeni içeriyorsa, bu nedenler kabul edilmese dahi 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesinde yer alan mutlak hukuka aykırılık hâllerinden birine dayanarak hükmün bozulması mümkündür.
D) Temyiz istemlerinin süresinde ve geçerli olup olmadığının değerlendirilmesi:
Özel Dairece ilk derece mahkemesi sıfatıyla gerçekleştirilen yargılama sonucunda 09.07.2020 tarihinde yapılan oturumda hüküm özünün, hazır bulunan sanık ve müdafisi ile Yargıtay Cumhuriyet savcısına, karara karşı başvurulacak kanun yolu, süresi, mercisi ve şekilleri de belirtilmek suretiyle açıkça okunup usulen anlatıldığı,
Mahkumiyet hükmüne yönelik olarak Yargıtay Cumhuriyet savcısının 13.07.2020 tarihli ve süresi içinde sunduğu dilekçeyle temyiz kanun yoluna başvurduğu ve temyiz nedenlerini ayrıntılı şekilde bildirdiği,
Görülmekle Yargıtay Cumhuriyet savcısının temyiz talebinin süresinde ve geçerli olduğu anlaşılmıştır.
II) İDDİA:
''Şüpheli ...'nın,
20973 sicil numarası ile ... Hakim Yardımcılığı, ... Sorgu Hakimliği, Eskipazar Hakimliği, Yargıtay Tetkik Hakimliği görevlerinde bulunduğu, 02.11.2000 tarihinde Yargıtay Üyesi olarak seçildiği,
12. Ceza Dairesi Üyesi iken, 15.07.2016 tarihinde isteği üzerine emekliye ayrıldığı,
Görülmüştür.
Yargıtay 1. Başkanlığının 03.05.2018 ve 05.03.2019 tarihli yazılarının incelenmesinde:
FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne yönelik soruşturma kapsamında, şüpheli ...'nın Yargıtay 1. Başkanlık Kurulunun 17.07.2016 tarih ve 244/a sayılı kararı ile Yüksek Disiplin Kuruluna sevk edildiği, muhakkik tarafından yapılan incelemenin halen devam ettiği bilgisine ulaşılmıştır.
Şüpheli Savunması:
... Cumhuriyet Başsavcılığında 19.07.2016 tarihli, müdafii huzurundaki savunmasında özetle: Suçlamayı kabul etmediğini, FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile herhangi bir ilişkisinin bulunmadığını, yönetici veya üyelerini tanımadığını, örgüte maddi menfaat temin etmediğini, bu şekilde bir taleple de karşılaşmadığını, suçüstü halinin gerçekleşmemesi nedeniyle hakkında Yargıtay Kanununun 46. Maddesi uyarınca işlem yapılması gerektiğini,
... 6. Sulh Ceza Hakimliğinde 20.07.2016 tarihli sorgusunda özetle: Ömrünü hukuka adadığını, hiçbir örgüt ve örgüt üyesi ile ilişkisinin bulunmadığını, üzerine atılı suçlarla bir ilgisinin olmadığını,
İfade etmiştir.
Deliller:
... alınan ifadesinde: “... isimli şahsın davası da cemaatin girişimleri ile onandığını biliyorum. Bu dosya kamuoyunda ... ... davası olarak nitelendirilen askeri yetkilileri ile ilgili bir davadır. 8. Ceza Dairesinde başkan ... ve ...... cemaatine mensup olmadıkları halde bu dosyanın onanması nedeni ile sorumlu tutulmaları nedeni ile tutuklandıklarını zannediyorum.
Cemaat yakın markaja almak istediği daire başkanları ve üyeleri daha önceden Bakanlık ve Yargıtay'ın düzenlediği özellikle yurtdışı gezilerine özellikle götürüp, yanlarına ekledikleri cemaat mensubu üyeleri ile yakın markaja alarak onları etki altında bırakmışlardır. Ben ve diğer arkadaşlarım bilmektedir ki, ...'yı yakın markaja almak için cemaat önceden ayarladığı bir çok yurtdışı gezisine götürdü. Bu kişinin başkan olmasında da cemaatin doğrudan etkisi vardır. Kendisi cemaatçi olmadığı halde cemaat bu dosyaya çok önem verdiği için bu dosyanın onanmasını sağladılar. Ancak ben bu dosyanın içeriğini tam olarak bilmiyorum.
Ben bu bilgileri bizzat 8. Ceza Dairesi üyesi olan ...'dan duydum. ... benim de bulunduğum bir sohbet esnasında cemaatin isteği üzerine bu dosyayı onadıklarını söyledi.” (Ek : 8/242-243)
... ... alınan ifadesinde: “...; cemaatçi olmadığını biliyorum.” (Ek : 8/217)
... alınan ifadesinde: “Ben Yargıtay Genel Sekreter yardımcısıyken Ceza Genel Kurulu Başkanı ... Uygun idi. ... da tetkik hakimiydi. İkimiz de Karadenizliyiz, Karadeniz ve üye hakim ve savcıların zaman zaman yemek yedikleri dönemden ...'yı tanırım. Sosyal demokrat yapıda bir insan olduğunu düşünürdüm.”
“8.Ceza Dairesi Başkanlığına başka dairede iken aday olup seçildi. ...İdari anlamda ...bey çok müdahil olmazdı. ... ... dosya tevzii ve kalemle ilgilenirdi. Hatta bir gün müzakere salonunda yanlış hatırlamıyorsam ... “ Niçin bu işleri dosya tevziini kıdemsiz ... bey yapıyor” dedi. ...bey de “Fark etmez hangi arkadaşımız istiyorsa bu işi yapabilir” şeklinde cevap vermişti.”
“O dönem daire başkanlığı yenileme seçiminde ...bey yeniden aday oldu. ... o dönemki isimlendirmelerle ... bey Yargıda Birlik Grubunun adayı, ...Bey cemaatin adayı olarak ifade ediliyordu.” (Ek : 8/310-314)
... alınan ifadesinde: “2011'in Nisan ayında Yargıtay 11. Ceza Dairesinden ...Bey Dairemize başkan oldu. Başka daireden gelmesi sebebiyle mesafeli bir ilişki kurabildik. Ancak ceza hukukçusu kimliğini her zaman takdir ettik. ... Dairedeki tetkik hakimlerinin ...beyden şikayet ettiklerini hiç duymadım. ... Kadrolaşmaya dair herhangi bir faaliyetini de görmedim. ...Dairedeki yargısal işlerin yoğunluğu sebebiyle idari bazı tasarruflar ... ... tarafından yürütülüyordu. Bu alışılmış bir durum değildi......beyin yenileme seçiminde cemaat mensubu olduğunu sandığımız üyeler tarafından desteklendiğini düşünüyorum.” (Ek : 8/302-305)
... alınan ifadesinde: “Ben başkan sekreteri olarak dairede göreve başladığımda ... ... isimli Yargıtay Üyesi de dairemizde yeni göreve başlamıştı. Kalem şefimiz ve müdürümüz bize dairenin idari işleriyle ...'nın emriyle ... ...'in ilgileneceği bilgisini verdi. Göreve başladığımda ... ... bey beni çağırdı. “Benim bu dairede herşeyden haberim olacak” dedi. ...Hepimiz öncelikle ondan çekinirdik.” (Ek : 8/306-309)
Şeklinde beyanda bulunmuşlardır.
... vekilince sunulan 22.05.2019 tarihli dilekçede,
... hakkında, Işıkevleri soruşturması öncesinde trafik cezası bile bulunmamasına karşın, ışıkevleri soruşturması sonrasında ikisi askeri yargıda olmak üzere, çıkar amaçlı suç örgütü yöneticisi olmak, silahlı terör örgütü üyesi olmak, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini darbe yaparak devirmeye teşebbüs etmek, yağma yapmak, işkence yapmak, irtikap, dolandırıcılık, resmi sahte evrak düzenlemek, mahkeme heyetine hakaret etmek, görevi kötüye kullanmak, görevi ihmal etmek, askeri aracı hususi menfaatlerde kullanmak gibi 74 suçtan 724 yıl hapis istemiyle dava açıldığını, bu soruşturma ve davalar kapsamında dört kez tutuklandığını, hakkında 43 idari soruşturma açıldığını,
... 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 17.04.2012 tarih ve 2012/270 E 2012/138 K sayılı kararıyla işkence yapma suçundan ayrı ayrı üç kez olmak üzere 2 yıl 6’şar ay hapis ile mahkumiyetine karar verildiğini, bu kararın Yargıtay 8. Ceza Dairesi'nce 13.12.2012 tarihinde hukuka aykırı biçimde FETÖ içinde yer alan hakimler tarafından onandığını, Daire başkan ve üyelerince temyiz dilekçesindeki taleplerin hiçbirinin değerlendirilmediğini, Anayasa Mahkemesince "silahların eşitliği ilkesi ve savunma tanıklarının davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanması hakkı ihlal edilmiştir" denilerek ihlal kararı verildiğini belirterek,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Anayasa ve yürürlükteki Kanunlara aykırı olarak ... 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 17.04.2012 tarih ve 2012/270 E 2012/138 K sayılı mahkumiyet kararını onayan 8. Ceza Dairesi Başkanı ... ve Daire Üyeleri hakkında şikayetçi olduğu, (Ek : 8/1-200)
Görülmüştür.
Şüpheli ...'nın 8. Ceza Dairesi Başkanlığı Dönemi
Şüpheli ...'nın 25.04.2011-23.11.2015 tarihleri arasında Yargıtay 8. Ceza Dairesi Başkanı olarak görev yaptığı, bu dönemde kontrolün Dairede görevli yapı üyelerinde olduğunun ileri sürüldüğü,
Bu kapsamda,
...'un, “Cemaat yakın markaja almak istediği daire başkanları ve üyeleri daha önceden Bakanlık ve Yargıtay'ın düzenlediği özellikle yurt dışı gezilerine özellikle götürüp, yanlarına ekledikleri cemaat mensubu üyeleri ile yakın markaja alarak onları etki altında bırakmışlardır. Ben ve diğer arkadaşlarım bilmektedir ki, ...'yı yakın markaja almak için cemaat önceden ayarladığı bir çok yurt dışı gezisine götürdü.”
Emekli Yargıtay Üyesi ...'in, “Dairedeki yargısal işlerin yoğunluğu sebebiyle idari bazı tasarruflar ... ... tarafından yürütülüyordu. Bu alışılmış bir durum değildi.”
Emekli Yargıtay Üyesi ...'ın, “İdari anlamda ...bey çok müdahil olmazdı. ... ... dosya tevzii ve kalemle ilgilenirdi. ...Üye olduğum dönemde ...beyin başkan olduğu süreçte personelden değişenler oldu. Ancak ...beyin kişilik olarak birilerini daireden gönderip başka dairelerden personel getirtmek isteyecek bir karakteri yoktur. Eğer personel değişimi söz konusu ise bu ...beyin bilgisi dışında yapılmıştır diye düşünüyorum.”
8.Ceza Dairesi kaleminde görevli Bilge Kırımızıtaş'ın, “Dairede tetkik hakimlerimiz ...., neden bize çok ağır dosyalar tevzi ediliyor, diye sorduklarında kalem şefimiz ...hanım, benimle alakası yok. Hangi dosyanın kime verileceğine ... ... beyin karar verdiğini söylüyordu.”
“Ben başkan sekreteri olarak dairede göreve başladığımda ... ... isimli Yargıtay Üyesi de dairemizde yeni göreve başlamıştı. Kalem şefimiz ve müdürümüz bize dairenin idari işleriyle ...'nın emriyle ... ...'in ilgileneceği bilgisini verdi. Göreve başladığımda ... ... bey beni çağırdı. “Benim bu dairede her şeyden haberim olacak” dedi. Zaten kendisi de her gün ...beyin odasında bulunduğu için çıkarken mutlaka sekreterlikten geçerek giderken bana “kimi bağlıyorsun, neyi bağlıyorsun, için yüzüne dökülüyor onun için seni burada görevlendirdik” derdi. Ben de gelişmeleri kendisine anlatıyordum. Bunu genel olarak bütün personele söylerdi. Hepimiz öncelikle ondan çekinirdik.”
“Zabit katibi..... bize, ... ... bana avukatlar havale için geldiğinde, öncelikle ..., o bulunmazsa ... Akarsu, o bulunmazsa bana havale ettireceksiniz, ne olursa olsun başkandan sonra en kıdemli olmasına rağmen ...'e avukatları yönlendirmememiz gerektiği yönündeki ... ...'in talimatını bize iletti.”
“... ... daireyi yönetirdi. ...bey başkan olduğunda ilk gönderilen kişi Mazlum Cömert isimli memurdu. Bu kişi Hamdi Yaver beyle arası iyiydi. O sebeple gönderildiğini duydum.”
“Dairede isimleri öne çıkan tetkik hakimleri Halil İbrahim Dağcı, Adnan Aycı ve ... idi. ... ... ile ilişkileri son derece iyiydi.”
Şeklinde beyanlarının bulunduğu,
Yargıtay 8. Ceza Dairesi'nin “Tetkik Hakimleri ve Personel hakkında” konulu 20.05.2019 tarihli yazı ekindeki belgeler incelendiğinde,
FETÖ/PDY bağlantısı nedeniyle 24.08.2016 tarihinde ihraç edilen....04.10.2016 tarihinde ihraç edilen . ve 31.08.2016 tarihinde ihraç edilen ..., .., şüphelinin başkan olduğu dönem içerisinde, değişik tarihler arasında Yargıtay 8. Ceza Dairesinde tetkik hakimi olarak çalıştıkları,
...'ın ifadesinde geçen tetkik hakimleri ..... ile personel ... Sivri'nin şüphelinin başkanlığı döneminde Daireye geldikleri, yine aşağıda açıklanan “...” dosyasının tevdi edildiği tetkik hakimi ...'nin de 16.03.2015 tarihine kadar Dairede görev yaptığı görülmüş,
Bu şekilde; özellikle Dairedeki idari tasarruf ve kontrolün yapı mensubu üyelerde olduğu,
Değerlendirilmiştir.
Örgütün yüksek yargı yapılanmasında yer alan üyeleri arasındaki ByLock yazışmalarında şüphelinin isminin geçtiği, bu kapsamda:
.... ID numaralı ByLock kullanıcısı Yargıtay eski üyesi ... ile .... ID numaralı ByLock kullanıcısı sivil imam Celil Kalyoncu arasında geçen 03.09.2015 tarihli:
(.... - “Abi genel olarak bir durgunluk var. kimse henüz ne yapacağını bilmiyor. 17 adayı ... hnm ülke grubun önce sonuçları, görmek istediklerini, grup kararı olmadığını belirtmişler. herkes bize göre durum belirleyecek herhalde. bu durumda seçimlerin sonuçlanması ihtimali zayıf. Tatil öncesinden çok farklı olmayacak gibi. Ancak ... çok ciddi çalışıyor. ... biraz yılmış gibi. moralli olması için dik durursanız insanların yanlışı görme fırsatı verirsiniz diyerek eşi ile birlikte konuştum”
(STLTL ID ) - “tmm.ins abi” (Ek : 3/31)
57171 ID numaralı ByLock kullanıcısı sivil imam.... ile 402531 ID numaralı ByLock kullanıcısı arasında geçen 20.09.2015 tarihli:
(57171 1D)- “DEVAM EDEN SEÇİMLER: *28 Eylüle ertelendi. Yüzü bulan tura rağmen kilitlendiler. *İlk hafta aynı destek oranlarını verelim. *Diğer taraf tıkanıklığı açmak istiyor, her yolu deniyor. Seçimle 20 üye getirmek mümkün gözükmüyor, anlaşamıyorlar, fitneden korkuyorlar. *Biz bu şekilde tıkamaya devam ederiz; aralarındaki ihtilafı ortaya çıkarır diye. Ancak aday çekilme vs yöntemle çözüme giderlerse bizim de erkenden davranıp bitirmemiz gereke bilir. 8 CD de ... ve ... desteklemekteyiz. 8 de ... ın seçilmesini sağlasak, tıkanıklık biter...” (Ek : 3/53)
Şeklindeki ByLock yazışmalarının, Yargıtay 8. Ceza Dairesi Başkanlığı seçimleriyle ilgili olduğu ve aşağıdaki tespitlerle birlikte değerlendirilmesi gerektiği,
...'un, “Bu kişinin başkan olmasında da cemaatin doğrudan etkisi vardır.” şeklindeki beyanından anlaşılacağı üzere, şüphelinin Daire Başkanlığı seçiminde yapının desteğini aldığı,
Emekli Yargıtay Üyesi ...'ın, 8. Daire Başkanlığı yenileme seçimleriyle ilgili olarak, “O dönem Daire Başkanlığı yenileme seçiminde ... Bey yeniden aday oldu. ... Bey aday oldu. Hatta ben de aday olduğumu ifade ettim. O dönemki isimlendirmelerle ... Bey Yargıda Birlik grubunun adayı, .... Bey cemaatin adayı olarak ifade ediliyordu.” ve emekli Yargıtay Üyesi ...'in, “.... beyin yenileme seçiminde cemaat mensubu olduğunu sandığımız üyeler tarafından desteklendiğini düşünüyorum” şeklindeki beyanlarından anlaşılacağı üzere, şüphelinin yine yapının desteği ile yenileme seçimine girdiği,
Yargıtay 1. Başkanlığının “seçim oylama sonuçları” konulu 04.03.2019 tarihli yazısından anlaşılacağı üzere, 8. Daire Başkanlığı için 121 tur seçim yapıldığı, 25.04.2011 (2015 olmalı) tarihinde başlayan sürecin 23.11.2015 tarihinde ...'in 259 oyla seçilmesine kadar devam ettiği,
400677 ID numaralı ByLock kullanıcısı Muharrem Karayol ile 382087 ID numaralı ByLock kullanıcısı ... arasında geçen,
27.10.2015 tarihli,
“bugün zülfikar beye uğradım toplantıya hala çağrılmamış biraz sitem eti i köse beyin grubuna katılmış kendiliğinden, salih kocalar beyin kendisine anlattıklarından bahsetti,...12-15- ve 8 ceza başkanlarının dairelerini değiştirebileceklerini bunların artık başkanlık görevinin bulunmadığını konuşmuşlar bunu tartışmışlar” (Ek : 3/36)
24.11.2015 tarihli,
“... metinerin seçiminde ... dönmez akademide derste imiş onu telefonla çağırmışlar ve gelip oy kullanmış h metiner 259 ile seçildi” (Ek : 3/41)
469835 ID numaralı ByLock kullanıcısı ... Kaya ile ....D numaralı ByLocek kullanıcısı arasında geçen,
12.11.2015 tarihli,
“h metinerin daha 60 oya ihtiyacı var” (Ek : 3/38)
Şeklindeki ByLock yazışmalarından anlaşılacağı üzere, Yargıtay 8. Daire Başkanlığı seçiminin örgüt üyesi yüksek yargı mensuplarınca çok yakından takip edildiği, uygulanacak strateji yönünden “saha bilgisi” adıyla gelişmelerin paylaşıldığı,
Bu şekilde, Yargıtay 8. Ceza Dairesi Başkanlığı seçimine önem veren ve kendilerinden veya kendilerinin kontrolüne izin veren bir kişinin seçilmesi için tüm gayretini ortaya koyan örgüt üyelerinin, şüpheli ...'nın Başkanlığına açıkça destek verdiği, şüphelinin yapının desteği ile yenileme seçimine girdiği, uzun süren seçim yarışında yorulduğu, bu durumun ByLock yazışmasına “... ... biraz yılmış gibi” sözleriyle yansıdığı, örgüt üyelerince şüphelinin “dik durursanız insanların yanlışı görme fırsatı verirsiniz” şeklindeki sözlerle motive edilmeye çalışıldığı,
Kanaatine ulaşılmıştır.
363824 ID numaralı ByLock kullanıcısı sivil imam ... Baysal'ın, ...... numaralı kullanıcılar ile paylaştığı 07.02.2016 tarihli,
“Konu:SAHA BİLGİSİ
8 Ceza watsap grubunda 2 olan heyet say?..... ilan? vard?. Ba?kan ... her üç heyete imza atarken, ...... ç sadece kendi kat?ld?klar? heyete imza atacaklar. ... ve .....?r iki heyette imza atacaklar. ... Akarsu ve ... her üç heyete imza at?yor. ..... hiçbir ?eye imza atmazken ve çok rahat ben muhalefet yaz?yorum derken baz? arkada?lar?n .....?c?'y? bile hakk?'nda i?lem yap?lmas? için ihbar eden ...'in i?ini kolayla?t?rmalar? ve üç heyete de imza almalar? çok mant?kl? gelmiyor.” (Ek : 3/47)
Şeklindeki yazışmadan, seçim yarışı kaybedilmesine rağmen örgüt üyelerinin 8.Ceza Dairesindeki gelişmeleri yakından takip ettikleri, ...'yı kendilerine yakın görüp, ... karşısında Daire Başkanlığı seçimini kazanan ...'in Dairedeki işini kolaylaştıran arkadaşlarına sitem ettikleri görülmüştür.
59344 ID numaralı ByLock kullanıcısı Yargıtay eski üyesi ... Akın ile .... numaralı ByLock kullanıcısı arasında geçen 05.02.2016 tarihli:
“Abi aşağıdaki konuda uzman görüşünüzü alabilir miyiz(Aytekin) Dairesi tarafından incelenmiş ve ceza itibarı ile üst sınırdan verilen mahkumiyetler onanmış. Üç yıl önce verilen Onama kararının altında ...bey ile bizim arkadaşların imzaları var. Bu sanıklardan sadece biri için itiraz var. ...Mahkeme ... hakkında fuhuştan olan dinleme kararı sonucu yapılan tesbitlar de var diyor ve bu delillere göre mahkumiyet kararı veriliyor. Sanık müdafii dayanılan dinleme kayıtlarının bu eyleme ilişkin delil niteliğinde olmadığı hukuki olmadığı mahkumiyete esas alınamayacağı yönünde itirazları var.” (Ek : 3/49-52)
Şeklindeki yazışmadan, Bylock içeriğinde “,,, bey ile bizim arkadaşların imzaları var” denilerek değerlendirme yapılan Daire ilamının, Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 18.02.2013 tarih ve 2012/37088 Esas 2013/5744 Karar sayılı karar olduğu, bu kararda Daire Başkanı olarak ..., üyeler olarak ..., ... Özenir, ... Akarsu ve ... ...'in imzalarının bulunduğu, örgüt üyelerinin “bizim arkadaşlar” dediği bu mahkeme heyetiyle, “...” dosyası ilamındaki Daire Başkan ve üyelerinin birebir aynı olduğu, yazışmada geçen bu ibarenin örgütsel bir tespit anlamında söylendiği değerlendirilmiştir.
Örgüt tarafından önem verilip yakından takip edilen kamuoyunda “... Davası“ olarak bilinen davanın yargılama süreci ve şüpheli ile bağlantısı:
“...” davası ile şüphelinin bağlantısı:
... vekilince sunulan 22.05.2019 tarihli dilekçede,
... hakkında, Işıkevleri soruşturması öncesinde trafik cezası bile bulunmamasına karşın, ışıkevleri soruşturması sonrasında 74 suçtan 724 yıl hapis istemiyle dava açıldığını, bu soruşturma ve davalar kapsamında dört kez tutuklandığını, hakkında 43 idari soruşturma açıldığını,
... 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 17.04.2012 tarih ve 2012/270 E 2012/138 K sayılı kararıyla işkence yapma suçundan ayrı ayrı üç kez olmak üzere 2 yıl 6 şar ay hapis cezası ile mahkumiyetine karar verildiğini, bu kararın Yargıtay 8. Ceza Dairesi'nce 13.12.2012 tarihinde hukuka aykırı biçimde FETÖ içinde yer alan hakimler tarafından onandığını, Daire başkan ve üyelerince temyiz dilekçesindeki taleplerin hiç birinin değerlendirilmediğini, Anayasa Mahkemesince “silahların eşitliği ilkesi ve savunma tanıklarının davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanması hakkı ihlal edilmiştir” şeklinde ihlal kararı verildiğini ileri sürerek,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Anayasa ve yürürlükteki Kanunlara aykırı olarak ... 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 17.04.2012 tarih ve 2012/270 E 2012/138 K sayılı mahkumiyet kararını onayan 8. Ceza Dairesi Başkanı ... ve Daire Üyeleri hakkında şikayetçi olduğu,
Şüpheli ...'nın 25.04.2011 - 23.11.2015 tarihleri arasında Yargıtay 8. Ceza Dairesi Başkanı olarak görev yaptığı, “..., ... Işıkevleri“ isimleriyle bilinen ...'un işkence suçundan mahkumiyetine ilişkin davanın temyiz incelemesini yapan heyette yer aldığı ve onama kararında Daire Başkanı olarak imzasının bulunduğu,
Örgütün nihai amacına ulaşmak gayesiyle öncelikle askeriye, mülkiye, emniyet, yargı ve diğer stratejik öneme sahip kamu kurumlarını ele geçirmek için kendilerine engel gördüğü bürokrat ve diğer personeli sistem dışına çıkararak örgüt elemanlarını bu makamlara getirdiği, bu kapsamda örgütün yargı ayağındaki uzantıları tarafından ... gibi proje soruşturma ve kovuşturmaların üretildiği,
... Davasıyla ilgili olarak,
... ve Havva oğlu 1961 doğumlu ... hakkında, ... Cumhuriyet Başsavcılığının 23.11.2010 Tarih ve 2010/13966 Esas sayılı iddianamesi ile,
Olay tarihinde Hava Kuvvetleri Askeri Mahkemesinde askeri savcı olarak görev yapan ...'un, “Emre itaatsizlikte ısrar, astlık üstlük münasebetlerini zedeleme, amir veya komutanlara karşı güven hissini yok etmeye matuf hareketlerde bulunma suçlarından” astsubaylar ... Balta, .... hakkında soruşturma yürüttüğü, 04.03.2009 tarihinde ... Balta, 07.03.2009 tarihinde ise ..... gözaltına aldırdığı, istenilen ifadenin verilmesini sağlamak amacıyla ... ve zihin kontrolü konusunda çalışmaları olan.....n'ın 07.03.2009-12.03.2009 tarihleri arasında, yakın mesafeden gözlerine bakmalarını isteyerek gözaltındakilere sorular sorduğu, onları yorduğu, aşağıladığı, ayakta tutarak ve uyutmayarak iradelerini zayıflatmak suretiyle suçu ikrara zorladığı, ruhsal travma ve duygusal çöküntü içine giren mağdurların, ...'un isteği doğrultusunda suç ikrarına yönelik itiraf dilekçeleri ve ifade verdikleri, eylemin işkence suçunu oluşturduğu iddiasıyla TCK'nun 94/1 maddesi gereğince üç kez cezalandırılmasının talep edildiği,
... 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 17.04.2012 Tarih ve 2011/270 Esas 2012/138 Karar sayılı kararıyla,
...'un TCK'nun 94/1, 62 maddeleri uyarınca işkence yapma suçundan üç kez 2 Yıl 6 Ay Hapis cezası ile mahkumiyetine karar verildiği,
Kararın temyizi üzerine, Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 13.12.2012 gün ve 2012/29994 Esas 2012/38227 sayılı ilamı ile,
... hakkında işkence suçundan verilen mahkumiyet kararının onandığı,
... tarafından Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunulduğu, Anayasa Mahkemesinin 25.03.2015 Tarih ve 2013/1966 Başvuru sayılı kararında,
“... müştekilerin gözaltında bulunduğu süre içerisinde 12 ayrı farklı doktor tarafından düzenlenmiş 34 adet adli, psikolojik ve farmakolojik rapor düzenlenmiştir. ... İlk derece mahkemesi söz konusu raporlardan hiçbirinde müştekilerin darp edildiğini, müştekilere ilaç verildiğini veya muayene sırasında psikopatalojik bir bulgu olduğunu tespit etmiş değildir. Öte yandan müştekilerin hiçbiri yargılamanın herhangi bir aşamasında kendilerini muayene eden doktorlara veya doktorlar tarafından verilen raporlara yönelik herhangi bir şikayette de bulunmamışlardır. Müştekiler, detaylı muayene edilmediklerini ve şikayetlerinin dikkate alınmadığını da ileri sürmüş değillerdir.
...Başvurucu ilk derece mahkemesinde ve Yargıtay'da müştekilerin beyanlarının doğruluğunu sorgulamak için söz konusu raporları düzenleyen doktorların dinlenmesini talep etmiş ise de, dinlenilmesini istenilen tanıkların düzenledikleri raporların dosyada bulunduğu ve tanıkların dinlenmesinin sonuca etkili olmayacağı gerekçesiyle bu talebi reddedilmiştir.
Başvurucu ayrıca müştekilerin beyanlarının alındığı sırada müştekilerin avukatlıklarını yapan N.K. ve Ş.Y. nin dinlenilmesini istemiştir. İlk derece mahkemesi 17.04.2012 tarihli ara kararında, adı geçenlerin talimatla ifadelerinin alındığı gerekçesiyle bu talebi reddetmiş ise de gerekçeli kararda söz konusu tanık beyanlarına yer verilmediği gibi duruşma zabıtları ve dosya kapsamından tanıkların beyanlarının alındığı da anlaşılamamaktadır.
Başvurucu, müştekilerin işkence gördüklerini iddia ettikleri tarihlerde ifadelerinin tespiti sırasında hazır bulunan avukatların, nöbet tutan kolluk personelinin, müştekilerin soruşturması sırasında görev alan personelin, müştekileri muayene eden doktorların tanık olarak dinlenmesi taleplerini 02.04.2012 tarihinde dilekçe ile İlk Derece Mahkemesinden talep etmiştir....Mahkemenin, mahkumiyet kararına gerekçe gösterdiği olguların varlığı yönünden sadece müşteki beyanlarını ve iddia makamının gösterdiği delilleri dikkate alması, buna karşılık başvurucunun aynı olguların aksini ispat için gösterdiği tanıkları dinlememesi ve diğer delilleri toplamaması, onu müştekiler ve iddia makamı karşısında önemli ölçüde dezavantajlı duruma düşürmüştür. Bu durum, yargılamayı bir bütün halinde adil olmaktan çıkarmıştır..." tespitiyle ihlal ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasına karar verildiği,
... 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 27.11.2018 Tarih ve 2016/365 Esas 2018/949 Karar sayılı kararıyla,
“... hakkında mahkememizin 17.04.2012 tarih ve 2011/270-2012/138 E/K sayılı mahkumiyet hükümlerinin CMK 323/1 maddesi uyarınca İPTALİNE,
Hükümlü ...'un üzerine atılı katılanlar Orhan Güleç, İsmail Dağ ve ... Balta'ya yönelik işkence yapma suçundan cezalandırılması talebiyle mahkememize kamu davası açılmış ise de, hükümlünün atılı suçu işlediğine dair cezalandırılmasına yeterli her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırı delil elde edilemediği, bu bağlamda atılı suçu işlediği sabit olmadığı anlaşıldığından CMK 223/2-c maddesi gereğince atılı suçtan AYRI AYRI BERAATİNE” karar verildiği,
Kararın temyizi üzerine, Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 07.03.2019 gün ve 2019/633 Esas 2019/3287 sayılı ilamı ile,
... hakkında işkence suçundan verilen beraat hükmünün onandığı,
Görülmüştür.
Örgüt tarafından önem verilip yakından takip edilen bu dosya ve ... ile ilgili olarak,
... Bozkurt alınan ifadesinde; “2012'in başında ...'ya geldim. ..Cemaat tarafından Avukat ... 'ın yanına yerleştirildim. ..ofis cemaatin aktif olarak görev aldığı bir ofisti... bizim yönetim kurulu başkanımızdı. Biz onun altında çalışıyorduk. Kendisi Fethullah ...'in yetiştirdiği bozyaka talebelerindendir.... Fethullah ...'in açılacak davalarını, tazminat davalarını veya kendisine karşı açılan davaların alt yapısını yine işte.... Albayrak bunlar hazırlıyordu.
.......aynı düşüncede ve cemaatte olduğumuz için açık açık her şeyi konuşuyorduk. Mesela cemaatin yürüyen davaları vardı. ...'de ...'un yargılandığı bir dava vardı. ... davası. Orada ..... mesela temsil ediyordu cemaat adına. Bizim ofisten gidiyordu. ..cemaatin talimatıyla gidip geliyordu o davalara...... davasında yargılananlar astsubaylar, cemaatle iltisakı olan astsubaylar..” (Ek : 8/255-284)
... ... alınan ifadesinde: “2008 yılında ... Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcılığında Askeri Savcı Yardımcısı olarak görevli olduğum sırada, kamuoyunda “Karargah Evleri” olarak bilinen bir dosya bize geldi. O tarihte Başsavcı olarak görevli olan ... bu dosyayla ilgili beni görevlendirdi.
...bu yapı tarafından bulunduğumuz ortam ve cep numaralarımızın dinlemeye alınmış olması nedeniyle, konuşmalarımız üzerine, açığa çıkacaklarını ve kurgularının boşa gideceğini düşündüklerinden, bana son 6 yılımı cehenneme çeviren bir saldırı başlatıldı.
...Tayinim nedeniyle dosyayı kendisi alan ...'da örgüt yöneticisi olma suçundan 2 ay sonra ... özel yetkili mahkemece tutuklandı. Albay ...'un örgüt yöneticisi olarak tutuklandığı dosyada beni de örgüt üyesi olarak iddianameye dahil ettiler.
...Hakim Albay Yaşar Yüce tarafından hukukun temel ilkelerine aykırı bir şekilde eylemi yapan tanık yapılıp ... hakkında sahte evrak düzenleme suçundan bana da azmettirmeden dava açıldı.
.... Şimşek ... duruşma öncesi onunla yolda karşılaştım ve ona benim heyetimde olduğunu, komedi bir dosya ve yargılama olduğunu söyledim, kendisi bana böyle bir suç olmayacağını ancak ...'la birlikte yargılanıyor olmamın sıkıntı olduğunu söyledi, ben ona hakimlerin dosya ve maddi vakıa ile bağlı olduğunu, sanığın şahsına duyulan husumetin yargılamaya yansıtılamayacağını söyledim.
...Çok basit bırakın hukukçuluğu ve yüksek yargı üyeliğini sıradan bir vatandaşın bile gülüp geçtiği bir senaryo ile ... ve benim evrakta sahtecilik suçundan üst sınırdan cezalandırılmamız ve hakimlik mesleğinden atılmamız tamamen örgütün kararı doğrultusunda örgüt üyelerince icra edilmiş bir harekettir.” (Ek : 8/297-301)
Emekli Jandarma Kurmay Albay ... Önsel alınan ifadesinde; “...Askeri yargıya özel ilgi göstermelerinin en büyük sebeplerinden biri FETÖ”'cü olduklarını bildikleri subayların önünü açmak için özellikle terfiler sırasında FETÖ'cü olmayan subaylara çok basit nedenlerle de olsa davalar açarak Şura'da terfilerinin önüne geçmektir. ....'deki üç FETÖ'cü Astsubayla ilgili işlem gerçekleştiren ...'un sadece yanlış gösterilen bir resim üzerinden resmi evrakta sahtecilik yaptığı iddiasıyla 2.5 yıl ceza alarak TSK'dan ilişiğinin kesilmesi sağlanmıştır.” (Ek : 8/295-296)
Eski Genelkurmay Adli Müşaviri ... alınan ifadesinde; “Ben Genelkurmay Adli Müşavirliğinde görev yaptığım süreçte yukarıda ifade ettiğim şekilde TSK içerisindeki farklı yapılanmalar konusunda mücadele ve ...'un ...'de yaptığı soruşturmaya dair basın toplantısında TSK içerisindeki FETÖ yapılanması ve bu yapılanmanın profesyonel bir yapı olduğunu ele verdi, bende bu soruşturmaya ilişkin olarak hukuksal yönlerini haftalık basın toplantısını açıkladığım zaman bana yönelik saldırılar başladı...” (Ek : 8/286-288)
Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Üyesi ... Akbulut alınan ifadesinde; “... bildiğim kadarıyla 2009 yılında cemaat karşı ilk soruşturmayı yapan savcıdır.” (Ek : 8/289-291)
Şeklinde beyanda bulunmuşlardır.
... davasının temyiz inceleme aşaması:
... alınan ifadesinde: “... isimli şahsın davası da cemaatin girişimleri ile onandığını biliyorum. Bu dosya kamuoyunda ... ... davası olarak nitelendirilen askeri yetkilileri ile ilgili bir davadır. 8. Ceza Dairesinde başkan ... ve ...... cemaatine mensup olmadıkları halde bu dosyanın onanması nedeni ile sorumlu tutulmaları nedeni ile tutuklandıklarını zannediyorum.
“... ... benim de bulunduğum bir sohbet esnasında cemaatin isteği üzerine bu dosyayı onadıklarını söyledi.” ( Ek: 5/336-337)
... alınan ifadesinde; “Bu dosya ile ilgili benim ilk dikkatimi çeken bana ve tüm üyelere çok sayıda mektup geldi. Gazete haberi olarak da okudum. Daha sonra dosyanın dairemize geldiğini öğrendiğim de Yazı İşleri Müdürüne sordum. “Arşive kaldırıldı bir buçuk sene sonra sıra gelir” dedi. Aradan kesin hatırlamıyorum ama birkaç ay belki geçmişti. Hürriyet gazetesinde ...'un mahkumiyet kararının 8. Ceza Dairesi tarafından onandığını okudum. Ertesi gün müzakere salonunda bunu sorduğumda “Dosya basında sürekli yer alıyordu. Beklemesin diye çıkardık.” denildi. Sanıyorum ... ... dedi. Bunu söylerken ... ile yan yana oturuyorlardı. ...beyin bu konuşmadan rahatsız olduğunu hatırlıyorum. Yani böyle bir duruma muhatap olmaktan üzüntü duyduğunu hissettim. Dairemizdeki genel teamül basına konu olmuş bir başka deyimle kamu oyuna mal olmuş dosyalarda bütün üyelerin az çok bilgisi olurdu. Örneğin ...beyin başkan olduğu dönemde Fazıl Say dosyasını da dairedeki herkes bilirdi.”
“Dairede ... günleri müzakere olmazdı. Ayrıca müzakere olan günlerde yukarıda isimlerini zikrettiğim başkan ve üyelerle aynı ortamda dosyaların müzakere edilmesi nedeniyle çok rahatlıkla diğer heyetlerin konuşmalarını da duyabiliyorduk. Bu dosyaya ilişkin bir görüşme yada konuşmaya tanık olmadık. Kaldı ki bu dosya her birimize çokça mektup gelen hepimizin vakıf olduğu bir dosyaydı. Aynı salonda müzakere edilmiş olsaydı mutlak suretle bilgi sahibi olurduk. Müzakere edilmedi. Kamuoyuna mal olmuş bu denli kapsamlı dosyalarda yanımızda müzakere edilmiş olsa mutlak surette duyardık.”
... alınan ifadesinde; “... dosyasını ... ... ile muhabbeti iyi olan tetkik hakimi ... okudu. Dosyanın dairede hangi gün görüşüldüğünü ve nasıl çıkarıldığını bilmiyorum”
... alınan ifadesinde; “..Cezaevinde işkence ile öldürüldüğü kamuoyuna yansıyan ... dosyasında dairenin kıdemli üyeleriyle oluşturulan bir heyette müzakere edildi ve en adil bir şekilde karar verilmesi için gayret edildi.
Zeki Üçok dosyasına gelince dosya dairemize geldiği günden itibaren sürekli Üçok'un yakınlarından hepimize mektuplar gelmeye başladı. Üçok'un suçsuzluğunu savunan mektuplardı. O nedenle bu dosya hepimizin ilgisini çekmişti doğal olarak. Ve bir gün bu dosyanın karar çıktığını öğrendik.”
Yargıtay 8. CD'nin “...” konulu, 02.04.2019 tarihli yazısının incelenmesinde,
“Söz konusu dosya hakkında öncelikli inceleme talebinin bulunmadığı, Dairemize 05.10.2012 tarihinde geldiği, 21.11.2012 tarihinde tevzi edildiği, 13.12.2012 tarihinde müzakereye sunulmak üzere takrir listesi hazırlandığı ancak dosya neticesinin boş bırakıldığı, 14.12.2012 tarihinde ise, tek dosya şeklinde takrir çizelgesi düzenlenerek karar verildiği,” belirtilmiştir.
Yargıtay 8. CD'nin 02.04.2019 tarihli yazısının ekinde yer alan 13.12.2012 ve 14.12.2012 tarihli takrir çizelgelerinin incelenmesinde,
13.12.2012 tarihli çizelgenin 13 dosya için hazırlandığı, 12. sırada “...” dosyasının bulunduğu, diğer dosyalar karara bağlandığı halde 2012/29994 Esas sayılı “...” dosyasının netice kısmının boş bırakıldığı, 14.12.2012 tarihinde aynı tetkik hakimi tarafından ikinci bir takrir çizelgesi hazırlandığı, netice kısmına “Onama/Düzelterek Onama” yazıldığı, dosya 14.12.2012 tarihinde görüşüldüğü halde, ilam tarihinin 13.12.2012 tarihli olduğu görülmüştür.
363824 ID numaralı ByLock kullanıcısı sivil imam ...ID numaralı kullanıcılar ile paylaştığı 26.12.2015 tarihli:
“Konu:SAHA BİLGİ
... dosyas? yarg?lanman?n yenilenmesi nedeniyle ...?ye geri gitmi?. Orada bulunan heyetteki ba?kan ve di?er k? demli üye izin ve rapor al?p duru?maya ç?kmam??? K?demsiz ve kuradan gelen K?v?lc?m Kavak(yeni emekli olan J.Tuggeneral ... Do?an??n k?z?ayn? zaman da Mara? Belediye ba?kan?n?n kuzeni7 lik) dosyaya bak?p yarg?lamaman?n yenilenmesi karar?n? verdi. ... K?v?lc?m Kavak?a özel olarak sivil Yarg?tay?da yarg?lanmam gerekir demi?.“ (Ek : 3/46)
Şeklindeki yazışmadan, yüksek yargı mensubu örgüt üyelerinin “...” dosyasının aşamalarını takip ederek birbirlerini bilgilendirdikleri, ...'un, “... isimli şahsın davası da cemaatin girişimleri ile onandığını biliyorum. .. ... benim de bulunduğum bir sohbet esnasında cemaatin isteği üzerine bu dosyayı onadıklarını söyledi” şeklindeki itirafının, ByLock yazışma içeriğiyle uyumlu olduğu, yukarıda yer verilen tanık beyanlarının da bu şekilde doğrulandığı,
Düşünülmüştür.
... kararında yer alan Ağır Ceza Mahkemesi Hakimleri ... ... ve ... ve 18.09.2012 tarihli tebliğmame ile mahkumiyet kararına onama yönünde görüş bildiren Yargıtay Cumhuriyet Savcısı ... Akyıldız'ın, FETÖ/PDY soruşturmaları kapsamında ihraç edildikleri,
... dosyasının incelemesini yapan tetkik hakimi ...'nin etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanma kapsamında ... Cumhuriyet Başsavcılığında alınan 17.08.2016 tarihli ifadesinde, örgüt içerisinde yer aldığını kabul ettiği ve FETÖ/PDY soruşturmaları kapsamında ihraç edildiği,
“...” Daire kararında imzası bulunan Yargıtay eski üyeleri ..., ... hakkında FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üyeliği suçundan iddianame düzenlenerek Yargıtay 9. Ceza Dairesine kamu davası açıldığı, Yargıtay eski üyesi ... Akarsu hakkında Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 21.05.2019 tarih ve 2017/115 Esas, 2019/79 Karar sayılı kararıyla FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan 10 yıl mahkumiyetine karar verildiği, Yargıtay eski üyesi ... ...'in kaçak durumda olduğu ve hakkındaki soruşturmanın ... Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütüldüğü,
Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Sekreterliğinin 08.07.2019 tarihli yazısın incelenmesinde:
...'un şikayeti ile ilgili Hakimler ve Savcılar Kurulu İkinci Dairesinin 2018/64 Esas sayılı soruşturma dosyasının bulunduğu ve halen derdest olduğu,
Hakimler ve Savcılar Kurulu İkinci Dairesinin 27/12/2018 tarih ve 2018/64 Esas 2018/823 Karar sayılı kararında,
“... Ağır Ceza Mahkemesi eski başkanı halen ... Hakimi iken Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 24.08.2016 tarih ve 2016/426 sayılı kararı ile meslekten çıkartılan (... ..., ... eski hakimi halen ... Hakimi iken Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 24.08.2016 tarih ve 2016/426 sayılı kararı ile meslekten çıkartılan .., ... Hakimi (41978)... eski halen ... Cumhuriyet Savcısı .... Yargıtay eski halen ... Cumhuriyet Savcısı iken Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 24.08.2016 tarih ve 2016/426 sayılı kararı ile meslekten çıkartılan (.... eski halen ... Cumhuriyet Savcısı iken Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 24.08.2016 tarih ve 2016/426 sayılı kararı ile meslekten çıkarılan ... ... eski halen ... Hakimi iken Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 24.08.2016 tarih ve 2016/426 sayılı kararı ile meslekten çıkartılan..... lllsnat olunan eylemlere ilişkin soruşturma dosyasının incelenmesi sonucunda; dosya içerisindeki tüm bilgi ve belgeler birlikte değerlendirildiğinde, ilgililerin 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu'nun 71'nci maddesi gereğince yapılacak müteakip işleme esas olmak üzere ayrı ayrı yazılı savunmalarının istenmesine, savunmalarını yapmak üzere kararın tebliğinden itibaren on günlük süre verilmesine” şeklinde karar verildiği,
Görülmüştür.
Yargıtay 1. Başkanlığının 05.03.2019 tarihli yazısının incelenmesinde:
...'un şikayeti hakkında, Birinci Başkanlık Kurulunca 30.10.2014 tarih 174 sayı ile “yakınmanın konusu yargı yetkisinin kullanılmasından kaynaklanan bir konuya ilişkin olup, iddialar da soyut içerikli olduğundan, herhangi bir işlem yapılmasına yer olmadığına” dair karar verildiği,
... Cumhuriyet Başsavcılığının 17.07.2016 tarih ve 2016/103566 sayılı yazısı ile örgüte üye olduğu iddiasıyla soruşturma başlatıldığı, bu kapsamda Yüksek Disiplin Kuruluna sevk edilen Yargıtay eski üyeleri ..., ..... hakkında Yüksek Disiplin Kurulunun 21.06.2018 tarih ve 3 sayılı kararı ile “Görevden Çekilmeye Davet” kararı verildiği, (henüz kesinleşmemiştir)
Bu şekilde, ... dosyasının başlangıç aşamasından “onama” safhasına kadar örgütün bilgisi ve isteğiyle takip edilerek sonuçlandırıldığı,
Değerlendirilmiştir.'' ifadelerine yer verilerek sanık hakkında silahlı terör örgütüne yardım etme suçundan cezalandırılması talebiyle dava açıldığı anlaşılmıştır.
III) SAVUNMA:
Sanık savunmalarında özetle; suç örgütüne yardım etme suçunun yardımın yapıldığı tarihte oluştuğunu, yardım devam etmiyorsa süreklilik göstermeyeceğini, iddia olunan ... dosyasının karar tarihinin 13.12.2012 olduğunu ve 8. Ceza Dairesi başkanlık seçiminin de 23.11.2015'te sonuçlandığını, temadi oluşturacak başkaca bir fiil de isnat edilmediğinden temadi şartlarının gerçekleşmediğini, bu nedenle suç tarihinin 18.07.2016 olarak kabul edilemeyeceğini, temadi etme durumunun ve suçüstü hâlinin bulunmaması nedeniyle Yargıtay Kanunu'nun 46. maddesinin uygulanması gerektiğini, yüklenen suçla ilgisinin bulunmadığını, hiçbir dernek veya vakfa üye olmadığını, yasal oluşumlara katılmadığını, örgütün toplantılarına katıldığına ve himmet verdiğine dair yargılanan örgüt mensuplarının herhangi bir beyanda bulunmadıklarını, 2000 yılında Yargıtay üyesi olarak seçildiğini, 2005 yılında başkan seçilme hakkını elde ettiğini, örgüt mensubu olsaydı genç yaşında başkan seçileceğini, hâlbuki hiçbir seçimde aday olmadığını, 2008 yılında katıldığı Ceza Genel Kurulu başkanlığı seçimini bilgi birikimine, yazdığı kitaplarına ve makalelerine rağmen kazanamadığını, çünkü içe dönük, sosyal olmayan, zarafet ve ziyaret kuralını uygulamayan, çabuk kaynaşıp arkadaşlık kuramayan, yalan söyleyemeyen ve gerçek değilse karşısındakini göklere çıkartmayan bir yapıya sahip olduğunu, hayatının dosyalarla geçtiğini, kendisini kapattığından dolayı ulaşılamadığı ve söz dinlemediği için bu seçimi kaybettiğinin söylendiğini, bir grupla ilgisi olsaydı bu seçimi kaybetmeyeceğini, 2011 yılı Nisan ayında 8. Ceza Dairesi başkanlığının boşaldığını, o yıllarda sağ görüşlüler hakkında 8. Ceza Dairesinde devamlı aleyhe kararlar çıktığını, Cumhurbaşkanı hakkındaki dosyanın Yargıtaya geliş biçiminin ve onanmasının hafızalardan silinmediğini, Abdurrahman Dilipak, ... Şevket Eygi ve Selahattin Ayder hakkındaki onama kararlarının da basına yansıdığını, böyle bir ortamda iki tane başkan adayının olduğunu, adaylardan birinin ... ve Kalkınma Partisi aleyhine kapatma davası açılmasında yer alıp duruşmalara da katılarak partinin kapatılması gerektiğini iddia ettiğini, diğer adayın ise siyasi görüşünü dosyalara yansıttığının ve sol görüşlü kişilerin dosyalarını takip ettiğinin konuşulduğunu ve internette ses kayıtlarının yayımlandığını, ayrıca 8. Ceza Dairesinde terakümün olduğunu, gelecek dosyaların Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 8. masasında birikmiş olarak beklediğini, birçok dosyanın zaman aşımına uğradığını, 25.04.2011 tarihinde yapılan seçimlere dosyaların gecikmesinden ve kararların taraflı olduğu söylentisinden rahatsız olan mütedeyyin ve milliyetçi Yargıtay üyelerinin mevcut adaylara oy vermeyeceklerini ve bu durumda seçimi kazanabileceğini düşünerek aday olduğunu, her kesimdeki üyelerin oyuyla seçildiğini, 2011 yılında Yargıtayda cemaat diye bir grup olduğunun bilinmediğini, bu grubun oylarıyla seçilmediğini, hiçbir grubun desteğini almadığını, kendisinin seçilmesinden bir ay sonra 11, 12, 13, 14 ve 15. Ceza Daireleri ile 4. Hukuk Dairesi başkanlıkları seçimlerinin yapıldığını ve seçilen başkanların rakiplerine göre yüksek sayıda oy aldıklarını, oysa kendisinin seçilmek için gerekli olan 194 oydan bir fazla oy alarak 196 oyla seçildiğini, cemaat tarafından desteklendiği iddiasının yerinde olmadığını, başkan seçildiğinde yargı ve üniversite camiasında tanınan 60 yaşında biri olduğunu, emeklilik yaşının yaklaşması nedeniyle Yargıtay Başkanlığına veya Yargıtay Başsavcılığına aday olma gibi bir isteğinin bulunmadığını, bir yerlere gelme ve makam sahibi olma hırsı olmadığı için yasa dışı faaliyette bulunanlardan destek istemesinin de söz konusu olmadığını, seçimin yapıldığı 2011 yılı Nisan ayı itibariyle 8. Ceza Dairesinde 34.000 derdest dosyanın bulunduğunu, Daire kararları arasında farklılıklar olduğunu, Ceza Genel Kurulu kararlarına uyulmadığını, yeni mevzuatın uygulanmasında çelişkiler olduğunu, tebliğnamelerin tebliğ edilmediğini, ön inceleme yapılmadığını ve ayrıca birçok dosyanın zaman aşımıyla karşı karşıya kaldığını gördüğünü, bu hususların düzeltilmesinin yoğun bir çalışma ve zaman gerektirdiğini, bu arada Yargıtaya devredilen Emekli Sandığı binasına taşınıp yerleşme ve ayrıca tetkik hâkimlerinin TRT binasına taşınmasıyla karşılaştıklarını, Dairedeki üyelerle toplandıklarını ve bu konularda kendisine yardımcı olmalarını istediğini, Başkan Vekili ...'ın seçimi kaybettiği için yardımcı olmadığını, diğer üyeler de yardımcı olmayınca hâline acıyan Daire Üyesi ... ...'in yardım edebileceğini söylediğini, memurların mesaisi, personelin kıyafeti, koridorların ve tuvaletlerin temizliği, odalara yerleşme ve tetkik hâkimlerine yeni oda bulunmasıyla ... ...'in ilgilendiğini, üyelerden toplanan parayla tablolar alınıp koridora asıldığını, dolap ve raf yaptırılıp koridordaki dosyaların ve kırtasiye malzemelerinin odalara taşındığını, Dairede binlerce dosya bulunmasına rağmen tebliğnameler tebliğ olunmadığı için incelenecek dosyanın kalmadığını, tüm tetkik hâkimleriyle birlikte ön inceleme yaptıklarını, kendisinden önce ortalama iki ayda bir tetkik hâkimlerinin bir hafta tebliğnamelerin tebliğiyle ilgilendiklerini, bu uygulamadan vazgeçerek tebligatın nasıl yapılacağını kalem personeline öğrettiğini, tetkik hâkimlerinden de sadece dosyalarını okumalarını istediğini, böylece kalem personelinin de yetişmelerini sağladığını, başkan seçilmeden önce 2010 yılında toplam 39.309 dosyadan yasa bozması, görevsizlik ve zaman aşımı dahil sadece 14.487 tanesi karara çıkmışken 2011 yılındaki seçimden sonra 43.256 dosyadan 18.518'inin karara bağlandığını, 2012 yılında 62.182 dosyadan tarihi bir rekor kırılarak 40.404'ünün karara çıktığını ve 21.778 işin devredildiğini, 2013 yılında 44.966 dosyadan 30.206'sının incelendiğini ve 11.750 devir yapıldığını, 2014 yılında 50.456 dosyadan 33.476'sının, 2015 yılında ise 33.213 dosyadan 26.176'sının karara çıktığını ve 7.037 dosyanın devredildiğini, seçime rağmen 2016 yılında 19.987 dosyadan 12.413'ünün karara çıktığını ve 7.574 dosyanın devredildiğini, görevinin sona ermesinden sonra 2017 yılında 34.043 dosyanın sadece 15.654'ünün karara çıktığını ve 18.389 adedinin devredildiğini, 2018 yılında 31.137 dosyanın 15.724'ünün incelendiğini ve 15.413 dosyanın devredildiğini, böylece 2010 yılı ve öncesinde olduğu gibi karar sayısının 15.000'lerde kaldığını, kararların örnek olacak şekilde gerekçeli olarak yazılmasını sağladığını, müzakerede kararları yazdırdığı için diğer heyetlerin müzakereleri bittiği hâlde akşama kadar müzakere yaptığını, diğer heyetlerin kararlarını da inceleyip düzelttiğini, bu yoğun çalışma temposu içinde haftada bir gün dosya dağıtımı yaptığını, üyelerden yardım istemesine rağmen bu külfeti kabul etmediklerini, huzursuzluk çıkmasın diye üyeleri zorlamadığını, bunun üzerine Daire Üyesi ... ...'in bir dönem dosya dağıttığını, bir süre sonra "Niçin o dağıtıyor?" dendiğinde kendisinin "Hangi arkadaşımız istiyorsa dağıtabilir, isteyen var mı?" diye sormasına rağmen yine gönüllü birinin çıkmadığını, zorunlu olarak kıdemli üyeye bu görevi verseydi ... ahenginin bozulacağını, dosya sayıları azalmaya başlayınca dağıtımı kendisinin yapmaya başladığını, kalem şefi Şügü Özdemir'in de kendisine yardım ettiğini, ... ... tarafından yapılan işleri diğer üyelerin külfet diye kabul etmediklerini, önemi bulunmayan ve yargısal olmayan temizlik, onarım, güzelleştirme gibi işler olduğunu, dolayısıyla Dairenin yönetiminin ... ...'e bırakıldığı iddiasının gerçeği yansıtmadığını, kendisine gelen telefonlardan ... ...'e haber verilmesine dair hiçbir yetki vermediğini, böyle bir durumdan da kalem tarafından bilgilendirilmediğini, herhangi bir gruba veya cemaate mensup olmadığı için kadrolaşma yönünde bir faaliyette bulunmadığını, Yargıtay Birinci Başkanlığı tarafından atanan personelle çalıştığını, üye, tetkik hâkimi ve personel olmak üzere hiç kimsenin verilmesi veya Daireden alınması yönünde çalışma yapmadığını, gelen ve çıkan ... sayısına bakıldığında tüm personelin gönüllü olarak şevkle çalıştığının görüldüğünü, Daireden gidenlerin kendi talepleriyle tayin olduklarını ve yerlerine atama yapılması için hiçbir isim bildirmediğini, Dairede çalışmış olan ve FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olma suçundan haklarında soruşturma yapılan tetkik hâkimi ve personelin kendisine ilişkin olumsuz hiçbir beyanda bulunmadıklarını, tanık ...'ın Yargıtaya ilk kez atanan ve işleyişi bilmeyen bir memur olduğunu, dosyaların tetkik hâkiminin görev süresi, tecrübesi ve bilgisi gözetilerek dağıtıldığını, yeni atanan bir hâkime ağır dosyaların verilmediğini, yıllardır uygulamanın bu doğrultuda gerçekleştiğini, hâkimlerin kendilerine daha fazla dosya verilmemesi için dosyaların ağır olduğunu söylemelerinin doğal olduğunu, nitekim kendisinin de 18 yıl tetkik hâkimliği yaptığını ve durumu çok iyi bildiğini, tanık ...'ın avukatların dilekçe getirmeleri hâlinde kıdemli üyelere yönlendirilmemesi gerektiğini ... ...'in söylediğini katip ....'dan duyduğuna dair beyanın gerçeği yansıtmadığını, zira müzakere sırasında bile gelenlerin beklememesi için havaleleri kendisinin yaptığını, müzakere bitince de devamlı müzakere salonunda veya odasında bulunduğu için yine havaleleri yaptığını, postaları bizzat açıp havale ettiğini, kaldı ki böyle bir hususun kendisine bildirilmediğini, tanık ...'ın yurt dışı seminerlerine hep Tetkik Hâkimi ...'nin gittiğine dair beyanın da doğru olmadığını, bu yetkinin Birinci Başkanlığa ait olduğunu, Daire başkanının bu hususta bir yetkisinin bulunmadığını, nitekim ...'nin ifadesinde Yargıtay Başkanının başkanlığındaki heyetle bir sefer AİHM'e gittiğini belirttiğini, tanık ... tarafından hizmetli olarak görev yap........ FETÖ soruşturması nedeniyle ihraç edildiği söylenmesine rağmen Birinci Başkanlığın yazısında .....ş'un beş ay görev yaptığının ve 25.03.2013 tarihinde istifa ederek özel bir bankanın ... şubesinde çalışmaya başladığının belirtildiğini, tanık ...'ın Daire personellerinden,,..... memleketi ve etnik kökeni itibarıyla Daireden gönderildiğini söylemesinin gerçeği yansıtmadığını, ....... kendisi göreve başladıktan 10 ay sonra Birinci Başkanlık tarafından bir başka Dairede görevlendirildiğini, gitmesini isteseseydi 10 ay beklemeyeceğini, hemen göndermek için baskı yapıp çeşitli bahanelerle gitmesini sağlayabileceğini, kaldı ki kendisinin Mazlum Cömert'in ailesini de tanıdığını ve abisiyle Ceza Genel Kurulunda 10 yılı aşkın bir süre birlikte görev yaptığını, tanığın ...... Başkan Vekili ...'la arasının iyi olması nedeniyle gönderildiğini duyduğuna dair beyanının da doğru olmadığını, zira bu sözleri kimden ve nerede duyduğunu açıklamadığını, tanık ...'ın diğer beyanlarının görgüye dayanmayan ve doğrulanmayan beyanlar olduğunu, kendisinin cemaat mensubu olduğunu sandıkları üyeler tarafından desteklendiğine dair tanık beyanlarının görgüye dayanmayıp tahmine dayalı olduğunu, tahmin içeren bu beyanların dikkate alınmaması gerektiğini, ayrıca iddianamenin 58. sayfasında yer verilen 20.09.2015 tarihli Bylock yazışmasında "8 CD'de ... ve ...'ı desteklemekteyiz. 8'de ...'ın seçilmesini sağlasak tıkanıklık biter" denildiğini, bu yazışmaya itibar edilerek ... cemaatçidir denilemeyeceği gibi kendisinin de cemaatçi olduğundan bahsedilemeyeceğini, yine bir Bylock yazışmasında kendisinin yıldığından bahsedilmesinin bu kişiler arasındaki bir konuşma olduğunu, cemaate dayanmış olsaydı onlarla devamlı görüşüp toplantılarına katılarak moralini bozmayacağını, bu tür konuşmalar kendisinin dışında yapıldığı için seçimlerin takip edildiğine ilişkin iddianamedeki bölümün aleyhe yorumlanmaması gerektiğini, kaldı ki seçimlerin hem Yargıtaydaki diğer gruplarca hem de Yargıtay dışından takip edildiğini, seçimde cemaatin desteğini almak için temaslar gerçekleştirip görüşmelerde bulunduğuna dair hiçbir delilin bulunmadığını, siyasi görüş ve mezhep farklılığı nedeniyle diğer adaylara oy vermeyenlerin liyakate ve tarafsızlığa bakarak başka bir alternatif olmadığı için kendisine oy verdiklerini, kamuoyuna kendisini dini bir topluluk olarak gösteren bu yapının ancak 15 Temmuz'daki darbe girişiminden sonra elde edilen delillerle açığa çıkarıldığını, öncesinde örgütün gerçek amacının bilinmediğini, hâl böyleyken Dairedeki mevcut terakümü gidermek için gece gündüz çalışan ve hiçbir toplantı ve yemeğe katılmayan kendisinin 2011-2012 yıllarında Yargıtayda kimlerin cemaat mensubu olduğunu bilmesinin mümkün olmadığını, hiçbir zaman yükselme motivasyonuyla hareket etmediğini, zira bu motivasyonla hareket edenlerin ziyaret, ziyafet ve zarafet kurallarını uyguladıklarını, oysaki kendisinin ömrü boyunca bu kuralları uygulamadığını, örgütle hiçbir bağlantısı olmamasına rağmen ... davasına örgüt tarafından önem verilip takip edildiğinin aleyhine yorumlanmasının hak ve nesafet kurallarına aykırı olduğunu, zira Yargıtay Kanunu'na ve Yargıtay İç Yönetmeliği'ne göre tutuklu olan veya bozmadan geçen dosyaların öncelikle görülmesi gerektiğini, uzun süre arşivde bekletilmesi durumununda sorumluluklarının söz konusu olacağını, söz konusu dosyaya ilişkin tebliğnamede dosyanın tutuklu ve bozmadan sonra olduğuna dair meşruhatın bulunduğunu, dosyanın sanığı tarafından verilen 17.05.2011, 22.06.2011 ve 02.04.2012 tarihli dilekçelerdeki tanık dinletme taleplerinin yerel mahkemenin 17.04.2012 tarihli oturumunda reddedildiği gibi gerekçeli kararda da bu taleplerin yargılamayı sürüncemede bırakmaya yönelik olduğunun ve esası etkilemeyeceğinin belirtildiğini, Anayasa Mahkemesinin kararındaki iki üyeye ait muhalefet şerhinde "Mahkeme, gerek ara kararlarında gerekse nihai kararında dosyada toplanan delillerin hüküm vermeye yeterli olduğunu, başvurucunun aşama aşama taleplerde bulunduğunu, bu taleplerin yargılamayı sürüncemede bırakmaya yönelik olduğunu ayrıntılı gerekçelerle açıklamış ve mevcut delillerle kararını vermiştir...Başvurucunun yeni delil toplanması taleplerini ayrıntılı gerekçelerle reddetmesi tamamen takdir yetkisi ile ilgili olup bunlar kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlar olduğundan gerekçe yetersizliği veya silahların eşitliği ilkesi ile ilgisi bulunmamaktadır. Mahkemenin bariz takdir hatası yaptığı veya açık keyfilikte bulunduğundan söz edilemez" denilerek kararda bir usulsüzlük bulunmadığının belirtildiğini, dosyadaki mevcut raporların en güvenilir kurum niteliğindeki GATA tarafından verildiğini ve asker kişiler tarafından asker aleyhine düzenlendiğini, ayrıca Adli Tıp Kurumundan da görüş alındığını, karar tarihi olan 2011-2012 yılları itibarıyla bu raporlardan şüphe edilmesinin mümkün olmadığını, bu nedenle söz konusu dosyada karar verirken yanlı davranmadığını, ayrıca dosyayı heyete sunan Tetkik Hâkimi ...'nin etkin pişmanlık kapsamında verdiği ifadesinde "Yargıtay tetkik hâkimiyken FETÖ/PDY terör örgütü üyesi ya da sempatizanlarından yaptığım ... ile ilgili hiçbir talimat almadım. Bana şunu yapar mısın diye hiçbir şey teklif etmediler. Görevimle ilgili örgüt adına herhangi bir faaliyetim olmadı" dediğini, bu beyanın da lehine değerlendirilmesi gerektiğini, onama kararına katılan diğer üyelerin de kendisiyle ilgili beyanlarının olmadığını, ... davasına ilişkin kararın verildiği 13.12.2012 tarihi itibarıyla böyle bir örgütten ve cemaatten bahsedilmediğini, yeni seçilen üyelerin hükumetin görüşünde olduklarının basında yer aldığını ve Yargıtayda bu şekilde bilindiklerini, bu durumun ancak 15 Temmuz'dan sonra ortaya çıktığını, tanık ...'un bu davaya ilişkin beyanlarının subjektif değerlendirmesinden öteye geçmediğini, zira dosyanın onanması için ne surette kendisinden yardım istendiğini somut bir şekilde açıklamadığını, tanık ... ile Daire Üyesi ... arasında geçen ve kendisinin dahil olmadığı konuşmanın somut delillere dayanmadığı için delil olamayacağını, kaldı ki kendisi hakkında bu dosyaya yönelik olarak ...'ın herhangi bir beyanda bulunmadığını, gerek Dairedeki üyelerin gerekse diğer Yargıtay üyelerinin bu dosyayla ilgili olarak kendisine hiçbir şey söylemediklerini, zira Yargıtayda adının kendisine ulaşılamayan ve bir şey söylendiğinde tersini yapabilecek biri olarak çıktığını, ... dosyası özel bir heyette görüşülmediği gibi ayrı bir günde karar verilmesinin de söz konusu olmadığını, dosyanın 13.12.2012 Perşembe günü görüşüldüğünü, takrir çizelgesinde sondan ikinci dosya olduğunu, kararın müsvettesinin yapıldığını, vakit geçtiğinden ertesi gün yeniden gözden geçirilip yedi sayfa tutan kararın düzeltilerek imzalandığını, yeniden takrir çizelgesi yapılıp sonucun yazıldığını, kalem personeli tanık ...'ın dikkatsizliği sonucu 14'ünde yapılan çizelgeye rağmen 13'ündeki çizelgede sonucun yazılmadığına dikkat etmeden karar tarihinin 13'ü olarak yazıldığını, bu dosyadaki ilk kararı veren hâkimlerin cemaatçi olup olmadığını o tarihte bilmesinin mümkün olmadığını, bütün yıl boyunca kendi heyetinin imzacı üyelerinin ... ile ... Özenir olduğunu, bu kişiler haricinde başka bir üyenin heyete dahil edilmesi durumunda özel bir heyet oluşturulmasından bahsedilebileceğini, kendisinin heyetine diğer heyetteki kıdemli üyelerin de imza atmasının söz konusu olmadığını, bahsi geçen dosyanın içeriğinde çok sayıda doktor raporunun bulunduğunu, bu raporların sahte olduğunun düzenleyen kurumlar da gözetildiğinde 2012 yılı itibarıyla düşünülemeyeceğini, kararı veren heyette yer alan Hâkim Adem Çakmak ile duruşma savcısı ... Veysel Sular hakkında ihraç kararı verilmediğini, bu dosyayı heyete anlatan Tetkik Hâkimi ...'nin kendisinden önce Daireye geldiğini, bu dosyayla ilgili olarak kendisine bir üyenin bağırmasının söz konusu olmadığını, bu durumu anlatan tanığın da bu hususu başkalarından duyduğunu belirttiğini ve görgüye dayalı bilgisinin bulunmadığını, bir hâkimin verdiği karardan sorumlu tutulabilmesi için kötü niyetli olarak birtakım menfaatler karşılığında ya da hatır ilişkisi içinde bilerek ve isteyerek dosya kapsamına aykırı bir karar vermesi gerektiğini, karardan sonra alınan Adli Tıp Kurumu raporunun önceki raporun aksine görüş bildirmesinin sorumluluk doğurmayacağını, ayrıca Dairenin verdiği bu onama kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından itiraz edilmemesinin kararın dosyaya uygun olduğunu ve o tarihte bu yapının Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca da bilinmediğini gösterdiğini, 2011-2012 yıllarında ... günleri de müzakere yapıldığını, bu sayede 40.404 kararın çıkartıldığını, 2013 yılında ... günleri zaman zaman çalışıldığını, 2014'ten sonra üyelerin isteğiyle ... günlerine müzakere konmadığını, ancak hafta içinde müzakeresi yapılmayan veya sonuçlanmayan dosyaların ... günleri görüşüldüğünü, bu hususun tanık ... tarafından da ifade edildiğini, tanık Tetkik Hâkimi ... hakkındaki iddianamede bu şahsın yurt dışına bir kez Yargıtayın düzenlediği AİHM ziyareti kapsamında gittiğinin belirtildiğini, dolayısıyla sürekli yurt dışına gönderildiği yönündeki tanık beyanının doğruyu yansıtmadığını, tanık Tetkik Hâkimi ... dışında........ ve ... Toprak gibi tetkik hâkimlerinin de ... Akademisinde ders verdiklerini, hangi tetkik hâkiminin ders vereceğini Yargıtay Divanının belirlediğini, Daire başkanıyla bir ilgisinin bulunmadığını, kendisinin de ders vermesi için hiç kimseyi önermediğini, duruşmada dinlenmeyip bir başka dosyada tanık olarak beyanı alınan Ömrü Yılmaz örgüt için önemli dosyaların kendisine ve yapıyla bağlantısı olmayan diğer tetkik hâkimlerine verilmediğini söylemişse de bu mahiyetteki hangi dosyanın Daireye geldiğini ve hangi hâkime verildiğini söylemediğini, oysaki tanık ... ile diğer tanıkların ... dosyası dışında örgütün takip ettiği bir dosyanın Daireye gelmediğini belirttiklerini, markaja alınan ancak cemaatçi yapılamayan ve 2016 yılında emekli olacak durumdaki kendisinin 2015 yılındaki seçimde cemaat tarafından desteklenmesinin de düşünülemeyeceğini, çünkü bir senesinin kaldığını, hem 2011 ve hem de 2015 yılında yapılan seçimlerde diğer adaylara oy vermeyenlerin oylarını almak istediğini, hiç kimseden yardım talebinde bulunmadığı gibi hiçbir örgüte de yardım etmediğini, 05.02.2016 tarihli Bylock yazışmasında başka bir dosya için üst sınırdan verilen mahkumiyetlerin onandığı ve altında kendisi ile örgüt mensuplarının imzalarının olduğu belirtilerek karardan rahatsızlıklarının dile getirildiğini, söz konusu bu yazışmanın da kendisinin örgütle bir ilgisinin olmadığını, takip ettikleri dosyada kendisine ulaşamadıklarını ve dosyaya uygun onama kararı verildiğini gösterdiğini, örgüte yardım edecek olsaydı diğer heyet üyeleriyle birlikte kararın bozulmasını kolayca sağlayabileceğini, atılı suçun maddi ve manevi unsurlarının oluşmadığını, FETÖ terör örgütünün yöneticilerini, imamlarını ve mensuplarını tanımadığını, örgütün toplantılarına katılmadığını, maddi veya manevi yardımda bulunmadığını, örgütten hiçbir emir ve talimat almadığını, Bank Asya'ya para yatırmadığını, Bylock yükletmediğini, suçla ilgisi bulunmadığından hain darbe girişiminden sonra ilk mesai günü olan pazartesi günü sabahleyin Yargıtayın servisiyle Yargıtaya geldiğini, Genel Sekreterliğe gittiğinde gözaltı kararı olduğunu söylediklerini, genel sekreterin odasındayken polise haber verildiğini, suç işlemiş olsaydı 18.07.2016 günü kendiliğinden Yargıtaya gitmeyeceğini, bu durumun bile örgütle ilgisinin olmadığını gösterdiğini, cemaat mensuplarının isteğiyle örgüt suçlarının kendi döneminde çıkarılan işbölümüyle 8. Ceza Dairesinden alınmasının da örgütle ilişkisi olmadığına işaret ettiğini, şüpheyle mahkumiyet kararı verilemeyeceğini,
İfade etmektedir.
IV) MAHKEME KABULÜ:
''Tanık ...'ın beyanı
1995 yılı sonunda Yargıtaya geldiğini, Genel Sekreter Yardımcısı olarak çalışmaya başladığını, ...'nın o tarihte Yargıtay Ceza Genel Kurulu tetkik hakimi olduğunu, yakın dostluğu olmamakla birlikte kendisini meslektaş olarak o tarihten beri tanıdığını, 2011'den itibaren aynı dairede çalıştıklarını, dairede dosyaların tevdi hususunda merakı olmadığından ne şekilde yürütüldüğünü de çok araştırmadığını, ancak daire üyelerinden ... ...'e bu görevin verildiğini, bildiği kadarıyla o süreçte ... ... in dosya tevdi ile ilgilendiğini, sanığın 2011'de daireye gelmesi ile hatırladığı kadarıyla sanığın bu işi yaptığını, kararların kontrolüne kadar her şeyiyle bizzat uğraştığından talep olup olmadığını bilmemekle birlikte ... ... in dosya tevzi işini yaptığını, bu işi gereksiz külfet ve angarya gibi gördüklerini, bu hususta kişisel anlamda bir talebi ya da düşüncesinin olmadığını, çünkü müzakerelerden sonra kararların yazılması ve gerekirse imza aşamasında tekrar kontrolün yapılmasının fazlasıyla vakit aldığını, dağıtılan işlerin hemen hepsinin seri şekilde çıkarıldığını düşündüğünü, ... dışında hemen hergün müzakerenin olduğunu, ... günleri genelde müzakere olmadığını, heyetler arasında dosyanın birbirine devri gibi bir uygulama veya talebin olmadığını, sanıktan böyle bir talebin gelmediğini, ... ...'den de böyle bir talebin gelmediğini, Yargıtayın çalışma prensibinin genelde tetkik hakimlerinin kendi heyetlerine dosya getirmesi şeklinde olduğunu, hiçbir zaman kendi heyetinin tetkik hakiminin getirdiği bir dosyaya başka heyet baksın gibi bir durumla karşılaşmadığını, havaleler konusunda sanığın sürekli yerinde, odasında olan ve devamlı çalışan bir başkan olduğunu, ikinci kıdemlinin ise kendisi olduğunu, kendisinin de her zaman mesai dahilinde odasında bulunduğunu, kendilerine getirilmeyip te başkasına gittiyse onu bilemeyeceğini, bu şekilde bir konuşmaya da tanık olmadığını, havaleler konusunda görevlendirme varsada bilgisinin olmadığını, 2011'den sonra 2015'e yaklaşıldığında seçim atmosferinde sanığın karşısında aday olarak Metiner ve kendisinin çıktığını, aday olurken belli bir mensubiyeti olmadığından niyetinin başkan olmak olmadığını kıdem nedeniyle tepki adına kıdeme riayet edilmesi lazım düşüncesiyle aday olduğunu, sonuç olarak sanık, ... ve kendisi olmak üzere 3 aday bulunduğunu, sanığın kendisinden ya da heyetten ya da daire içerisinde herhangi bir kimseye yönelik olarak belirli bir dosya için belirli bir kararın verilmesi, daha iyi incelenmesi, öncelenmesi ya da ötelenmesi hususunda talepte bulunmasının mümkün olmadığını, sanığın da böyle bir yapısının bulunmadığını, ...'la ilgili dosya geldiğinde tüm daire üyelerine mektuplar geldiğini, gelen mektuplar doğrultusunda müdüre sorduğunu, 1-1,5 yıl anca sürer dediğini, sürekli yazı geldiği için sorduğunu, "Bu dosya için özel heyet mi oluşturuldu?" şeklindeki soru üzerine; o dosyanın karara çıktığını .... Gazetesinde haber olarak okuduğunu, ertesi günde müzakere salonunda bu ne zaman çıktı, sansasyonel bir dosyaydı, haberim de yok dediğini, sanığın bir şey demediğini ama diğer heyetteki diğer arkadaşların işte efendim sürekli hepimiz bundan mutazarrırdık. Sürekli yazılar geliyordu. Fazla elde kalmasın diye aldık çıkardık şeklinde cevap verdiklerini, dosyanın müzakere edildiği günü bilmediğini, ama normal heyet günü olsa kendilerinin yanında aynı salonda çıkacağını, dolayısıyla müzakerenin olmadığı bir gün olması gerektiğini, müzakere günü olsa ne olursa olsun aynı salonda olmalarından dolayı dosyayı fark edeceklerini, başkanlık yaptığı heyette ... ve ... Özenir'in bulunduğunu, sonradan gördüğü kadarıyla bu bahsedilen dosyada da her iki üyenin de yer aldığını, ama heyet oluşturalım şeklinde kendisinin bulunduğu ortamda bir konuşmanın cereyan etmediğini, heyetin ne şekilde oluşturulduğunu ya da kimin isteğiyle oluşturulduğunu bilmediğini, elinde bahsettiği mektuplardan bulunmadığını, bunların rutin ve özellikle kamuoyuna mal olmuş dosyalarda çok sık geldiğini, belli bir isim de ihtiva etmediğini, haksızlık yapılmıştır, mağdur edilmiştir, bunun heyetinizce işte dikkate alınmasını talep ediyoruz içerikli mektuplar olduğunu ve çok sayıda olduğunu, dosyanın sanığı olan askeri savcıya haksızlık yapıldığını belirten mektuplar olduğunu, dairede herkese gelmiş olmasının muhtemel olduğunu, dosyanın heyet açısından gündemde olan bir dosya olmadığını, sırası gelse veya hani heyette tartışmaya açılan bir konu olsa muhakkak hep beraber konuşulacağını, hiçbir şekilde konunun gündeme gelmediğini ve heyette böyle bir konuşmanın olmadığını, dosya tevzi işini yapan üyenin ... ... olduğunu, ondan önce daireye başkan olduğunda sanığın yaptığını, sanığın başkanlığından önce Hamdi beyin yaptığını, dosya tevdii işinin kıdemli üyeden alınıp kıdemsiz üyeye verildiğini, neye istinaden dosya tevzi işinin değiştirildiğini bilemeyeceğini, bunun Daire başkanının takdirinde olan bir husus olduğunu, onun da bu işe hevesli olan veya bu işi üstlenmek isteyen üye vereceğini düşündüğünü, başkanlık seçimlerinin tek oturumda sonuçlanmadığını, o dönemi yaşayan herkesin bildiği gibi sanığın 2011'de hangi oyla başkan olduysa o oyu veren kesimin yine sanığın arkasında olduğunu, odalarını dinleyen, kıdeme, emeğe saygıları olmayan bu yapıdan o dönemde de rahatsız olduğunu, dairede teraküm olmadığını bildiğini, ... ...'in idari işlerde de sanığa yardımcı olduğunu, ... ... in gönüllü, meraklı ve hevesli olduğunu ancak bunu ne amaçla yaptı hangi düşünceyle yardım ettiğini bilemeyeceğini beyan etmiştir.
Tanık ...'in beyanı
2011'in Nisanında ....emekli olunca sanığın 11. Ceza Dairesi üyesi iken aday olup dairelerine başkan olarak geldiğini, bu şekilde tanıştıklarını, Emekli sandığı binasına dairenin taşınması aşaması, burada fiziki koşulların oluşturulması, tertip düzenin sağlanması, odaların yerleştirilmesi, tabloların asılması gibi bir takım hususlarda yardım istenmesi konusunda hiçbirşey hatırlamadığını, kendisinden böyle bir şey istenmediğini, sanığın başkan seçilmesinden sonraki dönemde gelen dilekçelerin havalesi ve dosyaların tevdii konusunda da sanığın bir talep olduğunu hatırlamadığını, ancak bir heyetin başkanlığını kendisine verildiğini, onun dışında kendisine bir şey teklif edilmediğini, ... ... in herşeye burnunu sokan diye tabir edebilecek bir yapısı olduğunu, genel olarak işin dışında bir şeyle ilgilenmediğini, ancak salonda böyle bir tartışma yaşandığını hatırladığını, sanığa bir arkadaşın sitem ettiğini, "Bu adam niye bu kadar yetkilendiriliyor" diye sitem ettiğini, biraz sert bir tartışma yaşandığını, bunun üzerine sanığın "istiyorsanız herhangi birinize veriyim bu görevi", "ben yargısal işlerle uğraşmaktan idari işlere zaman ayıramıyorum, çok yoruluyorum" dediğini, hiçbirinin gönüllü olmadığını, kendiliğinden de bir görev tevdii olmadığını ve yine o şekilde devam ettiğini, başkanlık yaptığı heyetin devre devre değiştiğini, ...'in heyetinde olduğunu, ...'un daha sonra geldiğini, ...hanımın bulunduğunu, devre devre değiştiğini, aradan zaman geçtiği için hatırlayamadığını, imzalar tamamlanırken hangi heyetin üyesi diğer heyete imza atacağı hususunda değişkenlik gösterdiğini, tam hatırlamadığını, heyeti 5'i tamamlarken dışarıdan imza atması gereken üyelerin bildirildiğini, bunu başkan yapıyordur diye düşündüklerini, tutuklu dosyalara öncelik verildiğini hatırladığını, ne kadar beklediğini hatırlayamadığını bu hususu kalemdekilerin bilebileceğini, ... günleri rutin olmamakla birlikte arızi olarak ... yoğunluğundan ya da bir dosya çok kapsamlı olduğunda toparlanıp müzakere yapıldığı zamanlar olduğunu, ... dava dosyası ile ilgili olarak herkese mektuplar geldiğini, bu konuyu "önümüze gelince bakacağız" diye değerlendirdiklerini, sonra o dosyanın olmadığı heyette çıktığını, dosyanın ne zaman ele alınacağını ilişkin olarak konuşma olmadığını, başkanla böyle bir iletişimlerinin olmadığını, ... davasının karara bağlandığı gün orada olmadığını, bir kaç gün sonra ... isimli üyenin gelip "Necla hanım o dosya çıkmış biliyor musunuz" dediğini, bu şekilde haberinin olduğunu, sanığın heyetinde imza tamamlanmasını hep aynı kişilerle sağlanıp sağlanmadığını bilmediğini, ama sanığın heyetindekilerden devamlılardan birisinin ... ... olup diğerini hatırlamadığını, bu konuda dairede bir tartışma olmadığını, kendisinin de muhatap olmadığını, ondan çok daha mühim ölümle biten bir işkence dosyası Engin Çeber dosyasının basını meşgul ettiğini, ölümlü olduğu için çok mühim bir dosya olduğunu, orada karma bir heyet oluşturulduğunu, yani eskiler yeniler sanığın başkanlığında tartışıp incelediklerini ve o şekilde karar verdiklerini, ölümlü ve medyada yer bulmuş önemli bir dosya olduğu saiki ile bayağı tartışıp incelendiğini, sanığın ... davası olarak tabir edilen dosyada katılımını isteseydi katılacağını, aynı zamanda kendisinin kişisel olarak reddetmeyeceğini, bir kısım insanların odalarını, evlerini, araçlarını, özel sohbetlerini dinleyerek basına servis edip insanlar hakkında algı oluşturanın cemaat olduğunu sanığın bilmemesinin mümkün olmadığını, imza tamamlamacılığın kıdemli olanların işi olmadığını, genelde kıdemsiz üyelerin imza tamamlama işini yaptığını, bu dosyaya katılımları istenseydi okumadan katılmayacaklarını, heyetin oluşumunda yer alacağını ancak imza tamamlama hususunda bulunmayacaklarını, dinlemediği dosyaya imza atmayacağını, sanığın "Sayın.... 2011 yılında cemaatçi denilen hükümeti, devleti yıkmayı planlayan, yasa dışı örgütün varlığı Yargıtayda biliniyor muydu?" şeklindeki sorusuna "Cemaat" diye bildiklerini, o yıllarda yeni seçilen üyelerin hükümet yanlısı, yeni hükümet yanlısı olarak Yargıtayda algılandığını, hükümetle cemaat beraber çalışıyor diye düşündüklerini, sanığın "böyle bir ortamda ben bütün üyelerden idari işler için yardım istemedim mi? İdari işlerde bana yardım edin, yardım eder misiniz diye sordum değil mi?" şeklindeki sorusuna hatırlamadığını, bu konuda bir anlaşmazlık bulunmadığını, bir talep olsa hepsinin yardım edeceğini, bu konuda bir sorun olduğunu hatırlamadığını, dosyaların dışında ... ...'in ne yaptığı ile hiç ilgilenmediğini, hoşlandığı karakterler olmadığından nezaket kuralları çerçevesinde iletişim kurmak zorunda kaldığını, sanıkla da aynı anlamda iletişim kurduğunu, odaların düzenlenmesi hususunun da hatırladığı kadarı ile zaten kıdem sırasına göre yapıldığını, diğer konularında hiç ilgisini çekmediğini, sanığın "Peki Yargıtay mensubu olsun veya olmasın herhangi bir kişiden benim taraflı davrandığım bir kişiyi bir kurumu birisini desteklediğimi, ona göre karar verdiğimi, kararları etkilediğimi duydunuz mu?" şeklindeki soruya başka dosyada duymadığını beyan etmiştir.
Tanık .... beyanı
Sanığın daireye dışarıdan başkan olarak geldiğini, o dönemde dosya dağıtımında görevli olduğunu, 8. Ceza da uzun zamandır görev yaptığını, kendisinden önce şef ... beyin bu işi yaptığını, daha çok başkanla yaptıklarını, sonra Serpil hanımın seçildiğini, .... hanımın en yetkili üye .....beye bu görevi verdiğini, o sırada da tekrardan o görevi yapmak üzere kendisinin geldiğini, Hamdi beyle beraber yaptıklarını, sanık geldikten sonrada.... beyin yapmadığını, yeni gelen üyelerden ... ...'in görevlendirildiğini, onunla beraber dağıtım yapmaya başladıklarını, direk sanıktan görevlendirmeyi duymadığını, ama ... ...'in "seninle yapacağız bu görevi" dediğini daha çok hatırladığını,... beyin dosya dağıtımını gördükten sonra ... ...'in çok bilgili olmadığını düşündüğünü, daha çok zamanaşımlarına çok dikkat et diye uyardığını, dosya sıradan gidecek dediğini, mühim olan dosyaların sıradan gitmesi dediğini, özel bir şey söylediğini hatırlamadığını, tutuklu dosyaları ayrı bir yerde dosyaladıklarını, şu dosyayı şuna ver veya verme gibi ... ...'in zaman zaman talepleri olduğunu, niye bize ağır dosyalar veriliyor diye yapılan şikayetlerin hakimlerin kendisine yaptığı espri diye düşündüğünü, çoğunun da bu şekilde dediğini, ... ...'in ağır dosya vermesinin kıdemli olmalarından kaynaklandığını, çünkü ... ...'in ağzından dağıtım yaparken "daha bu kıdemsiz ondan sonra bu daha çıkamaz bunun içinden" dediğini çok duyduğunu, ...'ın telefonlara baktığını, sırf sekreterlik yapmadığını, görevini hakkıyla yaptığını, daireye havale yaptırmak için veya bir dilekçe sunmak için gelenlere ilişkin olarak ... ...'in "ben imzalayayım başkan bey meşgul" dediğini, onun olmadığı zamanda ...'a görev verildiğini, ... ... olmadığı zaman da onun imzaladığını, 8. Ceza Dairesinin emekli sandığı binasına taşındığında görevde olduğunu, o döneme ilişkin yaşananları tam olarak hatırlamadığını, izinli olabileceğini beyan etmiştir.
Tanık ...'ın beyanı
Sanığın örgüte yardım ettiğine dair bilgi ve görgüsünün olmadığını, Dairede görevinin sekreterlikte zabıt, veri hazırlama olduğunu, Yargıtay Cumhuriyet Savcılığı'na verdiği ifadenin kendisne ait olduğunu, ... ...'in etkin bir üye olduğunu, sekreterliğe gelip ne yapıyorsunuz, ne ediyorsunuz? şeklinde soru sorarak kimin gelip gittiği hususunda bilgi almaya çalıştığını, en kıdemsiz üye olduğunu, yeni tayin olduğundan Yargıtay'ın yapısını o dönemde bilmediğini, ne deniliyorsa onu yaptığını, ... ...'in etkin olmaya çalışıp etkin davrandığını, ancak sanık tarafından söylenen birşey olmadığını, sanığın benden sonra yetkili kişi şudur, budur diye bir beyan, hatır veyahut da emrinin olmadığını, ancak dairede işlerin yoğun olduğunu, ... ...'in ilgilendiğini, personelin izin konusunda ya da ... dağılımıyla ilgilendiğini, dairedeki heyetlerin oluşumunu ..... onla birlikte hazırladığını, Şügü hanımla ilgili olarak bazı tetkik hakimlerine ağır dosyaların verildiği, bazılarına hafif dosyaların verildiği, ama bu tevzinin özellikle ... ... tarafından yapıldığı konusundaki konuşmanın doğru olduğunu, ... ...'in "Bu dairede ne olursa benim haberim olacak" şeklindeki söyleminin de doğru olduğunu, bu doğrultuda günlük ne yapıyorsun, ne ediyorsun diye sorduğunu, günlük odaya girdiğini, yüz ifadesinden bir şeyleri anlamaya çalıştığını, "Ne oldu yine" gibi sürekli soru yönelttiğini, ... ...'i görünce tedirgin olduklarını, bunu herkesin ağzını arayan tarzda yaptığını, kimin daireye gelip gittiğini, kimin ne sohbet ettiğini, bu yönde bilgi sahibi olmak istediğini, bunu sadece kendisine değil herkese sorduğunu, ... ...'in bana avukattan havale geldiğinde öncelikle "... olmazsa işte ... Akarsu bulunmazsa diğerlerine getireceksiniz" dediğini bunu .... gelerek "bundan sonra ... Bey'e değil, ilk önce ..., o olmazsa ...." diye söylediğini, ... ...'in emri dediğini, sanığın olmadığı zamanlarda olmak üzere şeklinde yapıldığını, "Dairede olan her şeyden benim haberim olsun, odaya girenden çıkandan benim haberim olsun" şeklindeki beyana karşı sanığın yanına gidip durumu izah etmediklerini, ... ...'den çekindiklerini, diğer üyelerin ... ...'in yaptığı şeyi yapmadığını, onların daire işleyişiyle ilgili taleplerde bulunduklarını, Dairede genel olarak bir huzursuzluğun bulunduğunu, Dairede öne çıkan hakimden kastının üyeler nezdinde etkili olan, sözü geçen manasında söylediğini, sanığın "... ...'in yönetmesi, yaptığı işler acaba nedir? Bu yönetmekten ne anlaşılıyor? İsterseniz ben biraz yapılan işlerden söz ediyim. Koridorların, odaların, tuvaletlerin temizliği ile ilgilenmesi, odalara, arşivlere dolap, raf yaptırma, tablo satın alıp duvarlara astırma bu konularda ... ...'e ben görev vermiştim. Yönetirdiden kasıt bunların yapılması mıymış?" akabinde duruşma savcısının "Sayın Başkanım bir önceki celsede de bu husus tartışıldı. Yine tanıklar ... ve ... tarafından anlatıldı. ... ...'in Başkan'ın bilgisi ve onayıyla dairede Başkan Vekili sıfatı takınarak hareket ettiği görüldü. Tanık da aynı şeyleri söylüyor zaten. Hem idari işlerde hem dosya işlerinde Başkan Vekili gibi hareket etmiştir." soru ve sözleri üzerine heyet başkanının "Bilginiz nedir bu konuda?" şeklindeki sorusuna savcının dediği gibi yönetirdi derken Başkanı ... ... yönetiyor demek istemediğini, ama ... ...'in her şeyle çok ilgili olduğunu, heyet başkanının "Peki bu ilgiyi ...Bey'in pozisyonuyla kıyasladığımızda dairede yönetim anlayışı açısından ... ... mi ön planda görünüyordu? Onu diyebilir misiniz?" şeklindeki sorusna ise kendileri üzerinde evet diyebileceğini, heyet başkanının "Bir başkanın dairedeki etkinliğini anlamakla, bir üyenin etkinliğini anlamak arasında bütün personel açısından da üyeler açısından da aynı algı olması gerekir. Siz bu algıyı hissedebiliyor muydunuz?" şeklindeki sursuna ise hissettiğini,....' un Daireden ayrıldıktan sonra ... Bankası'na gideceğini ... ...'in den duyduğunu, sekreterliğe verildiğinde hizmetli kadrosunda bulunduğunu, "Bilge yanında çalışacak, sana yardımcı olacak. Oturmasını kalkmasını öğreteceksin. Bizim çok iyi bildiğimiz bir abinin tanıdığı. Yardımcı olacaksın" öğret anlamında denildiğini, diğerlerinden sonra geldiği halde sekreterlikte çalışmaya başladığını, diğer hizmetlilerin bu duruma alındığını, ... ...'in kendisine birebir ilgileneceksin, öğreteceksin dediğini, 01.07.2019 tarihli Yargıtay Cumhuriyet Savcılıkta verdiği beyanın kendisine ait olduğunu beyan etmiştir.
Tanık ...'in beyanı
2008 yılında Yargıtay 8. Ceza Dairesinde göreve başladığını, sanığın Daireye geldiği zamana kadar da üye olarak görev yaptığını, sanığın eski daire başkanının süresinin dolması üzerine bir gün daireye gelerek aday olduğunu söylediğini, hiç beklemedik bir durumla karşı karşıya kaldıklarını, çünkü Yargıtayda teamüllere göre bir başka daireden diğer bir daireye aday olumu çok istisnai bir durum olduğunu, ancak bu arada 160 kişinin seçilmesiyle birlikte daireye yeni üyeler geldiğini, bu üyelerden ..., ... ..., ... 'nun bir yapıya ait olduklarının her davranışlarından belli olduğunu, dolayısıyla bu kişilerin bulunduğu bir ortamda sanığın geldiğini, ismini verdiği üyelerin sanığı gülerek karşıladıklarını, bir süre sonra sanığın neden daireye aday olma arzusu olduğu hususunda bilgiler yayılmaya başladığını, sanığın uzun süre akademide ders verdiğini, Akademi Başkanı da ...ın da uzun süre görev yaptığını, daha sonra da Yargıtay üyeliğine seçildiğini. Yargıtay üyeliği sırasında da ciddi şekilde bu organizasyonlar içinde olduğunun ifade edildiğini, sanığın da ... Yıldırım'ın isteği üzerine bu daireye aday olduğunun söylendiğini ve seçimin şekli bir seçim olduğunu, 160 kişinin seçilmesiyle birlikte Yargıtay'daki teamüllerin tamamen altüst olduğunu, seçim sonrası Yönetim Kurulunun değiştiğini, Birinci Başkanlık Kurulu belli bir organizasyon içerisinde yine oluştuğunu ve o oluşum sonrasında ... bölümlerinin de değiştiğini, ... bölümlerinde de ciddi şekilde bir pozisyon oluşturulduğunu, 8. Ceza'nın baktığı işlerin büyük çoğunluğunun 9. Ceza'ya verildiğini ve 9. Cezanın ayrı bir daire olarak organize edildiğini, sanığın şekli seçimle daireye başkan olması ile birlikte önce .... isimli personelin gönderildiğini, gönderildikten sonra o dönemde alınan personelden 4 kişi daireye alındığını, ..... isimli kişilerin daireye personel olarak alındığını, bunlardan ...'la Abdülhamit'in özel bir özelliği olduğunun anlaşıldığını, ....'de istihdam ettiklerini, sanığın başkan olması ile Dairenin ... ve işleyişinin tamamen Üye ... ... tarafına tevdi edildiğini, bunun üzücü bir durum olduğunu, kıdemli ve dairede uzun süre görev yapmış hakimlerin büyük bir çoğunluğunun ciddi bir muameleye tabi tutulması nedeni ile ayrılmak durumunda kaldıklarını, .....ve ismini hatırlayamadığı bir kişinin taciz edildiğini, bu kişilere çok sanıklı, çok suçlu dava dosyaları vermek suretiyle taciz edildiklerini, ismini verdiği hakimler tarafından da bu durumun dillendirildiğini, öyle bir mağduriyet yaratıldı ki gitmek durumunda kaldıklarını, hatta birinin "Sayın Başkan diyor ki bana bilgili hakim değil, bana dosya okuyan hakim lazım. Bizim artık burada durmamıza gerek yok." şeklinde bir ifade kullandığını, hangi hakimin hangi dosyayı hangi heyete getireceği hususunun o gün sabahleyin belli olduğunu, sanki biz ... takip ediyoruz, kendilerinin arzu ettiği işleri artık belli bir yer, bir heyetten mi geçirmek istediler onu bilemeyeceğini, bu şekilde kuşku yaratan bir durum oluşmaya başladığını, dolayısıyla o hakimlerin gittiğini, o dönemde Divana üye olmanın çok kolay bir ... olmadığını, Divan listesine bakıldığında da nasıl bir oluşum içinde gerçekleştiğinin görüldüğünü, Divan üyesi yapıldığı anda da aldığı hakimler olup o hakimlere baktığında 2016 yılında kalkışma sonrası yapılan işlemler sonunda açığa alınan hakimlerin listesinde4 tane çok özel isimlerin olduğunu ve sanık döneminde Divandayken alındığını tespit ettiğini, yazışmalar ve soruşturmalar sırasında da bizzat denetimlerinin olduğunu, aramalarda görevlendirmeler olması nedeniyle de bilginin elde mevcut olduğunu, daire içerisinde iki hakimin damat kayınbirader olduğunu tespit ettiklerini ancak bu kadar yakın akrabalığın bulunmasına rağmen bu akrabalıktan ne daire üyeleri ne personel hiç kimsenin bilgisinin olmadığını, bunu 2016 sonrası açığa alınma sonrasında yaptığı bir soruşturma ile ortaya çıktığını, dolayısıyla sanığın bundan bilgisi var mı bilmediğini, o dönemde alınan ve listeye bakıldığında gerçekten ciddi bir kadronun oluşturduğunun görüldüğünü, bu kadroyu sanık mı arzu etti, yoksa o 4 üyenin dayatmasıyla veya onların tavsiyesiyle mi yaptı onu bilemeyeceğini, daireden ayrılan hakimler için bu arkadaşların bu kadar uzun süre hizmeti oldu, bir yemek tertip edelim de öyle gönderelim düşüncesine hiçbir hakimin göze alamadığını, dilekçe havalesinin bile o ekip tarafından yapıldığının bilindiğini, zaman zaman odalarda toplanıp özel görüşmelerin olduğunu da bildiklerini, bir gün herhalde dairede kimse olmayacak ki bir dilekçeyi personel Abdülhamit'in kendi odasına getirip kendisinden havale aldığını, ciddi şekilde bu kişiyi paraladıklarını, "Bir daha bizim bilgimiz olmadan ...'e dilekçe havale ettirmeyeceksiniz, hiçbir şekilde de götürmeyeceksin."... eğer sizin saklı bir şeyiniz yoksa bu işlemin neden yapılmasına mani olursunuz? bunun kendisini ciddi şekilde üzdüğünü, onun ötesinde ... ve işlemlerin ... ...'e tevdi edildiğini, öyle bir salahiyet tevdi edilmiş ki kendisi şeklen sanki o makamda oturuyor şeklinde olduğunu, Üyelerden ..... Hanımın bir gün Başkan'dan izin istediğinde sanığın aynen "Sayın ...'den isteyin izninizi." dediğini, bu duyulunca müthiş bir rahatsızlık olduğunu, bir gün yine sanığın sabahleyin elinde bir mektup ve bir cd ile heyete geldiğini, "daire üyelerinden Ergenekoncular'la görüşenler var, işte cd işte mektup" dediğini, bunun üzerine "Sayın Başkan siz...'da görevli değil misiniz? Yani bunu getirip bize tehdit unsuru yapamazsınız, yasal gereğini yapın" dediğini, sanık ile aralarındaki ilk olumsuz diyalogun bununla başladığını, bu ve benzeri uygulamalar içerisinde sanığın davranışlarının çok kuşkulu ve doğrudan sanki makamı şeklen işgal eden ... ve işlemlerinde öbür tarafın da yürütüldüğü şeklinde bir durum ortaya çıktığını, Dairenin resmi mührünün kaybolduğunu bu mührün kaybolduğu hususunda hiç birinin bilgisinin bulunmadığını, sanığın 4. Ceza Dairesi Başkanı'yla irtibat ederek 8. Ceza Dairesinin ... ve işlemlerini 4 Ceza'nın mührüyle mühürlediklerini, sonrasında da resmi mührün odalarında arandığını, bunların tahkikatta konu olduğunu ve sanığın başkanlığı döneminde yazı işleri müdürünü devre dışı bıraktığını, kalem işlerini iki şefle yürüttüğünü, şeflerden birinin dağıtım, ... dağıtım işlemini yapan .... diğerinin de ....z olduğunu, müdüre sorduğunda "efendim beni hiçbir şekilde dahil etmiyorlar" şeklinde cevap verdiğini, sonrasında da kendisiyle istişare ettiğinde "benim hiç bir konuda hiç bir bilgim yoktur." dediğini, dolayısı ile ... ...'in bu iki şefle bu ... ve işlemleri yürüttüğünü, bizim hiçbir şekilde bir şeyden haberimiz yoktur şeklinde bir beyanda bulunduğunu, anlattığı dilekçe havalesinde Nayir'a fırça atanın ... ... olduğunu, ... ve işlemlerin tamamen oraya tebliğ edildiği için, yetkili kişi olarak ... ...'in göründüğünü, ... dava dosyası ile ilgili olarak mektuplar geldiğini, ciddi şekilde bir mağduriyet yaşatıldığının ifade edildiğini, mesai sonrası eve giderken arabada haberleri dinlerken..... dosyası hakkında şu kadar yıl mahkumiyetle bitti şeklinde öğrendiğini, ertesi gün daireye geldiğinde .... çağırdığını, "Şu ..... kararını bana getirir misin?" dediğini, "yok, karar yazılmadı" dediğini, kamuoyunda takip edilen bir dosya olup dosya sonuçlanır sonuçlanmaz kamuoyuna bilgiyi verdiklerini, bir buçuk iki ay sonra karar yazıldığını ve kararda 4 sayfa civarında onama yazıldığını, işkence dosyalarında 4 sayfa onama gerekçesi yazıldığına daha önce hiç rastlanmadığını, heyet üyesinin "Sayın Tanık, size iki soru yönelteceğim. Bir tanesi, dairenizde heyetlerin oluşumu rutin mi idi? Yani her heyet stabil kalır mıydı ve bu ... davasında oluşan heyet, diğer heyetlerden farklı bir heyet miydi, ilk defa oluşmuş bir heyet miydi?" şeklindeki sorusuna o dosyanın salonda takrir edilmediğini, bunu açıkça ifade edebileceğini, salonda takrir edilmediğini, dolayısıyla o dosyanın belli bir kapalı yerde, o belli kişiler tarafından ki kişilerin belli olup hepsinin soruşturmaya maruz kaldığını, ciddi şekilde kuşkulu bir durum olduğunu, normalinde ... ve işlemlerin salonda olması gerektiğini, ama o dava dosyasının salonda sonuçlanmadığını, heyetlerin stabil olduğunu ama hangi dosyanın, hangi heyete getirileceği sabaha kadar belli olmadığını, yani orada ne için, hangi amaçla böyle bir yol izlendi, onu bilemeyeceğini, Dairede ... günleri müzakere yapılmadığını, çok istisnai bir veya iki şey olduğunu, onu söyleyebileceğini, onun dışında yapılmadığını, salonda karar bağlanan dosya olmadığından ... dava dosyasının hangi gün alındığını bilmediğini, terakümden dolayı ... günleri müzakere yapılması durumunun olmadığını, bunun kayıtlarla ortada olduğunu, Serpil Hanım zamanında en kıdemli üye olan Yaver'in dosya taksimi yaptığını, dolayısıyla sanık geldiğinde zaten ... ve işlemlerin tümünü ... ...'e bıraktığını, ... ...'in hangi dosyanın hangi heyette, hangi hakim tarafından okunacağı hususunda önceden işleri planlayıp getirdiğini, sanığın idari işler ile ilgili olarak yardım istediğini hatırlamadığını, zaten böyle bir şey yapacağını düşünmediğini, bunun mümkün olmadığını, sanığın hareket tarzının sınırlı olduğunu, dolayısıyla sanığın denetim altında olduğunu, her davranışının denetlendiğini, kim ziyaret etti şeklinde bunun denetiminin de yapıldığını, talimatla gelmiş bir şahsiyete o saatten sonra bir şey söyleme imkanın kalmadığını, bütün ... ve işlemlerinde kendisi ortak şekilde icra ettiğini, yılların deneyimine sahip bir kişi olarak bu durumu sanığında müşahede edebileceğini, Yargıtayda en uzun deneyimi olan bir şahsiyet olan sanığın Ceza Genel Kurulunda yıllar yılı çok iyi çalışmış bir şahsiyet olarak bilinen sanığın daha sonra bu geldiği konumun Yargıtay bakımından çok üzücü olduğunu,sanık hakkında 11. Ceza Dairesinde heyetten karar çıktıktan sonra yazım aşamasında değişiklik yaptığı hususunda bir şikayet olduğunu soruşturma açıldığını Divan da gizli olduğu için sonucu hakkında bilgisi olmadığını beyan etmiştir.
Tanık ...'ın beyanı
Sanık ile husumeti olmadığını ancak selam dahi vermediğini, Yargıtayda teamüllerine göre bir daire başkanlığı boşalınca o dairenin üyelerinin aday olduğunu, mutlak bir kural olmamakla birlikte Yargıtayda 2011'e kadar bir dairenin başkanlığına farklı bir daireden bir üyenin seçildiğini görmediğini, 2011 yılında daire başkanının emekli olacağını, müzakere yaparken sanığın geldiğini, "Ben 8. Ceza Dairesi başkanlığına adayım" dediğini, sanığa sert bir şekilde "Seni buraya kim gönderdi?" dediğini, ortamda yine seçilen üyelerin bulunduğunu, bıyık altından güldüklerini, bundan baştan biliyorlarmış izlenimini edindiğini, bu tepkisi üzerine ...'ın konuyu değiştirmeye kalktığını, farklı farklı konuşmalara başladığını, ortamın tatsızlaştığını, seçimde kendisi ve... Beyin toplamda 174 oy aldıklarını, seçimden sonra heyet başkanlığı da istemediğini hiç bir zaman da selam verip tebrik etmediğini, ancak sanığın heyet başkanlığı verdiğini görevini yaptığını, daireden de ayrılmadığını, ancak başkanlığı bütün vicdanı, namusu, şerefi ile ... ...'in yaptığını söyleyebileceğini, 2014 yılında adli tatilin başlangıcında Daire Üyesi... Hanımın emekliliğine karar verdiğini öğrenince şaşırıp üzüldüğünü, ...Hanıma "emekli olmayın, bu süreç böyle sürmez, lütfen" dediğini, ancak... Hanımın "Hayır, ben dayanamıyorum artık gideceğim" dediğini, emekliliğini önleyemediklerini, Yargıtaydaki o dönemdeki seçimlerin atanmalı seçim olduğunu, ... ...'in burayı ben yönetiyorum diye adeta hissettirdiğini, bir gün...'in odasında iken sabahleyin daha müzakere başlamadan üyelerin yer değişiklikleri yapıldığının söylendiğini, Yargıtay teamülüne göre dairede çalışması istenmeyen bir üye dahi olsa 1. Başkanın davet edip seni başka yere vermek durumundayız deyip dilekçesi alınır, sessiz sedasız değişikliklerin yapıldığını, uzaklaştırılması gereken kişilerin başında olduğundan makamına geldiğinde kağıdı önünde gördüğünü, Dairede iki heyet oluşturulduğunu, o dönemde dosya dağıtımı da yaptığını, sanık başkan olunca yapmadığını, heyeti nasıl oluşturduğunu da bilmediğini, kendi başkanlık yaptığı heyeti başkanın belirlediğini, ... davasıyla ilgili olarak o davada sonucu televizyonda alt yazı geçmesi ile öğrendiğini, arşivi için kararı merak edip istediğini, ancak kararın UYAP'tan çıkarılamadığını, Daireye sorduğunda daha yazılmadı denildiğini, ancak görüşmelerin nasıl yapıldığını, hangi heyetle yapıldığını, öncelik verilip verilmediğini vesaire o konularda bir bilgisinin olmadığını, genel olarak ... günleri müzakerelerinin olmadığını, 18. Ceza Dairesi başkanı olunca ... ...'i nötralize etme açısından 18. Ceza Dairesine görevlendirildiğini, ancak ... ...'in buna rağmen 8. Ceza dairesi ile bağını koparmadığını, gelip gittiğini, 8. Ceza Dairesi'ne gittiğini bildiğini, halen irtibatını sürdürdüğünü, ancak ne için sürdürdüğünü bilmediğini beyan etmiştir.
Tanık ...'un beyanı
18.01.2010 tarihinde Yargıtay'a üye olarak seçildiğini, önce 11. Ceza Dairesinde çalıştıktan sonra 03.04.2012 tarihinde 8. Ceza'da görevlendirildiğini, 13.04.2016 tarihinde ise 4. Ceza Dairesinde çalışmaya başladığını, 23.07.2018 tarihinde yaş sınırı nedeniyle emekli olduğunu, dolayısıyla sanık ve üyeler ... Akarsu ve ... ... ile birlikte uzun süre aynı dairede çalıştıklarını, ... ve ... ... göreve başlayana kadar sanığın ölçülü bir başkanlık yaptığını, onların dairede göreve başlaması ile sanığı etki altına aldıklarını, sanığın onlara farklı davranmaya başladığını, diğer üyelere daha farklı davranmaya başladığını, ... Akarsu'nun Daire Başkanı gibi, ... ...'in ise idari işlerden sorumlu başkan gibi görev yaptığını, istedikleri zaman heyetlere girip istedikleri zaman da çıktıklarını, bu şeklide farklı çalışma durumları olduğunu, bir kısım gazetelerde ve Google'da çıkan haberlerde 3 bacanağın aynı tarihte aynı gün Yargıtay üyesi seçildiklerinin yazıldığını, diğer önemli haber ise .... "Tesadüfün Böylesi" köşesinde yazdığı haber olup Yargıtay'a üye olarak atanan ve eşleri ... cemaatiyle sıkı ilişkileri bulunan, ... ile kuzen olan 3 bacanak öyküsünü kaleme aldığını, bu bacanakların üçünün birden 2011 yılında Yargıtaya alınmasının bir izahı olmalıdır dediğini, bu üç ismin 3 bacanağın .. ... olduğunu, soyadlarına ve hatta memleketlerine bakıldığında, bu 3 ismin arasında bırakın bir akrabalık bağı, herhangi bir yakınlık olduğunu söylenin mümkün olmadığını, ... ... ve ... Akarsu'nun dairede etkin olmasının, yani başkanın bütün neredeyse görevlerini, yetkilerini ona devretmesinin izahının buradan geldiğini, bir gün sanığın duruşma salonuna davet ettiğini, toplantıda Emekli Hakim Albay ...'un dairede yargılanacağını, bu nedenle ... ve yakınlarının 8. Ceza Dairesine gelerek baskı yapacaklarını haber aldıklarını, bu durumu önlemek açısından kimseyle temas kurmamamız gerektiğini söylediğini, ancak daha sonra bu sözlerin üzerlerinde baskı kurmak için söylendiğini anladıklarını, nitekim bu yargılama nedeniyle dairenin kıdemlileri yerine yaşça ve kıdem olarak çok daha genç üyelerin seçilmesi, alınmasının iyi niyetli olmadığının bir göstergesi olarak tarafından değerlendirildiğini, heyet başkanının "Bu dosya için özel bir heyet mi oluşturuldu?" şeklindeki sorusuna Dairede iki ayrı heyet kurulduğunu, aynı duruşma salonunda iki ayrı heyet kurulduğunu, fakat önemli olaylarda ... Akarsu ve ... ...'in Başkan'la beraber aynı heyette olduklarını, davasının niteliğine göre heyetlerin oluşturulabildiğini, 8. Ceza Dairesinin resmi mührünün 2015 yılının Aralık ayı içerisinde kaybolması üzerine, sanık ile birlikte görevlendirilen personelin daire mührünü aramaya başladıklarının öğrenildiğini, duyduklarını, sanığın bu ... için ... Akarsu ve ... ...'i görevlendirdiğini, kendilerinin olmadığı bir zamanda daire görevlilerini de yanlarına alarak odalara girerek arama yaptıklarını, bunun da baskı yaratmak için yani biz her şeyi yapabiliriz mesajı vermek için yaptıklarını gönülden inandığını, kısa bir süre sonra 8. Ceza Dairesi Başkanlığına ...'in seçildiğini, bir enteresan olay ise ... dosyasının kendi aralarında nasıl müzakere edildiği hususu olduğunu, bu konuda çalışıldığını, daha önceden bir hazırlık yapıldığını da görmediklerini, Başkan ve üyelerin yani o heyetin çalıştığını da görmediklerini, birdenbire kararın çıktığını öğrendiklerini, ... ...'in idari işlerden sorumlu bir Başkan Yardımcısı gibi davrandığını, sanığın devamlı servis araçlarıyla gidip gelmesine rağmen, ... ...'in altından arabanın hiç eksik olmadığını, hatta çocuklarının ayakkabı tamiri, söküğü terzi söküğü gibi şeyler için de şoförü ....'yı görevlendirdiğini, bir gün bir bayan üyenin hastalandığını, "Başkan nasıl olsa vermeyecektir, o nedenle araba istemiyorum" dediğini, ancak kendisinin gidip sanıktan "Böyle böyle bir durum var. Bir bayan üyemiz işte hastaneye gidecek. Lütfen dedim, aracı tahsis ederseniz biz de çok mutlu oluruz. nasıl olsa diğer üyelere de şey yapıyorsunuz, arabayı tahsis ediyorsunuz. O nedenle lütfen tahsis edin" dediğini, ancak sanığın "Yok, vermeyeceğim, bu benim yetkimde olan bir şey, vermeyeceğim" dediğini, bu olaydan dolayı diğer üyelerle beraber büyük üzüntü duyduklarını, ... ... ve ... Akarsu gelene kadar sanığın bütün gayretiyle çalıştığını, hiç bir problemin olmadığını, ne zaman ki onlar geldiler, ondan sonra adeta yetkilerin devredildiğini, heyet başkanının "... davasının özel bir gündemle mi alındı toplantı müzakereye?" şeklindeki sorusu üzerine hiç haberi olmadığından bilmediğini, dairede gelende iki heyet oluşturulduğunu, dosya dağıtımı konusunda bilgisi olmadığını, önce kendilerine ... ve yakınları gelecekler size baskı yapacaklar denildiğini, daha sonra kendilerine hiç baskı yapılmadığı gibi, bu dosya ne zaman tartışıldı, ne zaman görüşüldü hiç haberlerinin olmadığını, herhalde bunun görüşülmesi için cumartesi, pazar gelindiğini, çünkü mesaiye çok dikkat eden bir kişi olarak bir faaliyet olmuş olsa mutlaka haberinin olacağını, daire dışında bir toplantı yapılmış, görüşülmüş gibi göründüğünü beyan etmiştir.
Tanık ...'nin beyanı
2004 yılında Yargıtay'a geldiğini, sanığı eğitim merkezinde derslere geldiğinden dolayı bildiğini ama tanışıklığının olmadığını, 2014-2015 yılına kadar da 8. Ceza'da görev yaptığını, sanıkla daireye başkan olarak seçildikten sonra tanıştığını, hakkında da örgüt üyeliğinden dava açılıp halen devam ettiğini, etkin pişmanlık hükümlerinden yararlandığını, daireye ilk geldiği zamanlarda dosya dağılımı oradaki müdürler ya da genel anlamda hani başkan kontrolünde olmak kaydıyla müdürler tarafından yapıldığını hatırladığını, sonra bir tetkik hakimi görevlendirildiğini sanık Başkan seçildikten sonra ... ...'in dosya takip işleri ya da dosya dağıtım işlerini yaptığını, onun dışında idari şeyleri bilemediğini, tetkik hakimleri üzerindeki denetimle ilgili olarak öncesinde direkt görevlendirme anlamında bir üye ya da bir hakimin olmadığını, sonrasında ise başkanın kontrolünde olmak kaydıyla o konularda da ... ...'in etkindi olduğunu, müzakerelerin Pazartesi, Salı, ..., Perşembe olmak üzere haftanın 4 günü kesin yapıldığını, ... gününde ise ekstra ... kalırsa onların devamı şeklinde müzakere yapıldığını, o gün bitmediyse ertesi güne Cumaya işte sabaha sarkabildiğini, çok önemli bir dosyaysa ya da yoğun bir dosyaysa daha doğrusu dairenin baktığı silah ticareti, işkence suçları, onun dışında göçmen kaçakçılığı çok fazla birden fazla sanıklı ya da kabarık dosyalar varsa, diğer hakimler gecikmesin anlamında bir gün için o ilgili kişiye gün verilebildiğini, hakimlere mobbing yapılıp yapılmadığını bilmediğini ancak daireden ayrılan hakimlerin olduğunu, kendisinden daha kıdemli olan hakimlerden üyelik seçimleri 2010'dan sonra 11'den sonra üyelik seçimleri olması nedeniyle işte dairede huzur kalmadığını söyleyerek ... Adliyesi veya benzeri yerlere geçenler olduğunu, birinin zorlaması ile mi oldu bilemeyeceğini, müzakerelerin iki heyet şeklinde yapıldığını, tetkik hakimleri bakımından heyetlerin değişimli olduğunu, bu ay veya işte bir yıl boyunca aynı heyete girmek gibi zorunluluğun bulunmadığını, bu hafta birinci heyetteyse diğer hafta ikinci heyette olabileceğini, illa 1. heyettesin veya 2. heyettesin benim heyetimde değil dinlemem öyle bir şey söz konusu olmadığını, bu dosyada şunları söyleme, şunu yapma şeklinde telkin yapılmadığını, diğer hakimlerden de duymadığını, dosyaya göre heyet oluşturulup oluşturulmadığını bilemeyeceğini, ... ...'in etkili olduğunu, sanık yetki vermese o kadar etkin olamayacağını, 8 yıl boyunca hiç bir üyenin o şekilde etkin olduğunu bire bir tetkik hakimlerini odasına çağırıp topladığını veya konuştuğunu ya da eleştirecekse eleştirdiğini görmediğini, ... Dosyasıyla ilgili olarak sunumu kendisinin yaptığını, karar tarihini tam hatırlayamadığını, dosya geldiğinde bozma şeklinde geri gönderildiğini, heyete Necla hanımın başkanlık ettiğini, usulden bozma yapıldığını, sonra tekrar geldiğinde daha önce kim okuduysa dosya ona düşeceğinden kendisinin dosyayı aldığını, bu arada yoğun bir şekilde her hafta onlarca mektup gelmeye başladığını, haftada bir çuval neredeyse mektup geldiğini, dosyayı okuyup tetkik ettiğini, ama dosyanın hemen bir günde karara çıkmadığını, birkaç ay gidip geldiğini, tartışıldığını, 1. heyete sunulduğunu, böyle nitelikli dosyalardan diğer heyetin de haberinin olduğunu, karar müzakeresinin birden fazla gün sürdüğünü, tarihini hatırlamamakla birlikte ... günü karara çıktığını, sanığın idari işleri ... ...'e devrettiğini bildiğini, başka neyi devretti bilmediğini, sanığın o hafta olmaması nedeni ile ilk bozma kararında heyete Necla hanımın başkanlık ettiğini, bozma sonrası yine sanığın başkanlık ettiği birinci heyette de dosyanın görüşüldüğünü, Necla hanımın dosyayı birinci heyet daha önce karar verdiği için gönderdiğini, 2. heyete getireyim dediğinde 1. heyetten çıkmış dolayısıyla 1. heyete götürün dendiğini, yani kimseden gizli saklı bir karar olmasının mümkün olmadığını, çünkü her hafta hemen hemen birçok üyenin "Bu dosya ne oldu?" diye sorduğunu, dışarıdan başka dairelerde olup da kamuoyunca tanınan üyelere de mektuplar geldiğini, yani kimsenin bilmiyorduk deme şansının olmadığını, haberim yoktu, benden gizli çıkmış deniliyorsa o üye ya dairede değildir ya da farklı şekilde yanıltığını, bu dosyanın müzakeresinin müzakere salonunda olduğunu, müzakere esnasında diğer heyetin olmadığını, müzakerenin ... gününe kaldığını, Perşembe günü yetişmeyeceği anlaşıldığından ertesi güne kaydırıldığını, 09.00-09.30'da başlayıp öğlen veya öğleden sonra bittiğini, müzakerenin kesinlikle Yargıtayın o zamanki 8. Ceza Dairesinin duruşma salonunda olduğunu, başka bir yerde olma imkan ve ihtimalinin bulunmadığını ve hiç bir zaman hiç bir yerde gündeme gelmediğini, dosya beklemeye alınınca her hafta getirdiğini, müzakere listesine yazdığını, 5 tane farklı dosya 1 tane bu dosya, 10 tane farklı 6136 dosyası ya da ne bileyim farklı silah dosyası bir tane bu dosya bu şekilde getirdiğini, diğer dosyalar görüşülünce bu dosyaya zaman kalmadığını, dolayısıyla ertesi güne kaldığını, perşembe günü hiç başlamadığını ... gününe kalsın denildiğini, diğer heyetin ... günü zaten gelmediğini beyan etmiştir.
MAHKEMEMİZİN ULAŞTIĞI SONUÇ
Sanık hakkında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının silahlı terör örgütü içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım etme suçlaması ile açılan davada esas hakkındaki mütalaasında iddia makamı; örgütün hiyerarşik yapısına dahil olduğuna dair yeterli delil bulunmayan sanığın faaliyetlerinin niteliği dikkate alındığında, eyleminin, TCK'nın 220/7. Maddesinde belirtilen örgüt içerisindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım suçunu oluşturduğundan bahisle cezalandırılmasını talep etmiştir. Mahkemece yapılan yargılamada yukarıda beyanları yazılan tanıklar dinlenmiş, sanıktan ele geçen dijital metaryallere ilişkin rapor, tensiben yazılan müzekkere cevapları, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ile ... Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından gönderilen bilgi ve belgeler dosya arasına alınmış ve değerlendirilmiştir.
Dosya tanıklarının beyanları ile sanığın FETÖ silahlı terör örgütü ile ilgisinin olduğu ortaya çıkmamış, bazı tanık beyanlarına ve bylock mesaj içeriklerine göre kamuoyunda "..." davası olarak bilinen dava dosyasının FETÖ silahlı terör örgütünün takip ettiği davalar içinde yer aldığı anlaşılsa da sanığın bu dava dosyasının temyiz denetiminde verilen ilamda Daire başkanı olarak imzasının bulunması şeklindeki eyleminde iddia edildiği gibi bu dosyanın müzakeresine özel heyet oluşturduğu, özel olarak dosyanın öncelikli incelendiği ve dairede görevli örgüt üyeleri ile birlikte hareket ederek örgütün istediği şekilde karar verdiğine yönelik dosya arasına Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından sunulan bylock mesaj içerikleri, bilgi - belge ve tanık anlatımları ile açıkça ortaya konulamadığından sanığın cezalandırılmasına yeter delil oluşmadığı kanaatiyle CMK'nın 223/2-e maddesi gereğince "yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması" nedeniyle beraatine karar vermek gerekmiştir." şeklindeki ifadelerle kararın gerekçesi açıklanmış ve sanığın silahlı terör örgütüne yardım etme suçundan beraatine karar verilmiştir.
V) TEMYİZ:
Yargıtay Cumhuriyet savcısı temyizinde özetle; sanığın Yargıtay 11. Ceza Dairesi üyesi olarak görev yaparken örgüt mensuplarının desteğiyle Yargıtay 8. Ceza Dairesi Başkanlığına seçildiği ve Daire başkanı olmasına rağmen Dairenin kontrolünü aynı yerde görev yapan yapı üyelerine devrettiği, örgüt mensuplarının Dairenin diğer üyeleri üzerindeki mobingine göz yumduğu, bu şekilde örgüt üyelerinin özelde Yargıtay 8. Ceza Dairesinde genelde ise tüm Yargıtayda hakimiyeti ele geçirdiklerine ilişkin moral ve motivasyonlarına katkı sağladığı, örgüt çıkarlarına aykırı davrandığı düşünülenleri etkisizleştirmek amacıyla örgütün gerçekleştirdiği yargısal operasyonlar kapsamındaki ... ... davasında verilen mahkumiyet kararını örgütün talebi doğrultusunda onayan heyette başkan olarak yer aldığı, bu dosyanın temyiz incelemesi sırasında örgüt üyesi olmayan Daire üyelerinden kaçırıldığı ve kural olarak temyiz incelemelerinin tamamının pazartesi ile perşembe günleri arasında daire müzakere salonunda yapılmasına rağmen Dairenin diğer üyelerinin olmadığı bir ortamda görüşülüp karara bağlandığı, dosyayı inceleyen tanık Tetkik Hâkimi ...'nin günlerce takrir çizelgesinde olmasına rağmen her seferinde dosyanın son sırada olduğundan ve üyelerin sağlam kafayla incelemek istediklerinden bahisle görüşülmesinin ertelendiğini belirttiği ifadesinin de sanık tarafından bu dosyanın örgüt üyesi olmayan Daire üyelerinden kaçırıldığı olgusunu desteklediği, başka sanıkların ByLock yazışmalarında sanığın görev yaptığı 8. Ceza Dairesiyle ve katıldığı seçimlerle ilgili ifadelerin yer aldığı, bu itibarla Daire başkanı olabilmek için örgütün desteğini alan ve yükselme motivasyonuyla hareket eden sanığın, dizayn ettiği Daire yapısı ve görülmekte olan davalarda verilen kararların niteliği gözetildiğinde başkanı olduğu Yargıtay 8. Ceza Dairesinde örgütün yargı eliyle yaptığı operasyonlar kapsamında açılan davaların temyiz incelemesi sırasında Dairede görevli örgüt üyeleriyle beraber hareket ederek örgütün istediği şekilde kararlar verdiği, ancak faaliyetlerinde süreklilik ve çeşitlilik bulunmadığı, Yargıtay 8. Ceza Dairesini yeniden yapılandırması ve ... ... dosyasında örgüt üyelerinden oluşturulan heyetle birlikte örgütün amaçları doğrultusunda hukuka aykırı karar vermesi dikkate alındığında eylemlerinin örgüt üyeliği boyutuna ulaşmayıp TCK'nın 220/7. maddesinde düzenlenen örgüte yardım etme suçunu oluşturduğu gözetilmeden delillerin hatalı değerlendirilmesi neticesinde beraat kararı verilmesinin kanuna ve oluşa aykırı olduğu,
Hususlarını beyan etmiştir.
VI) USULE İLİŞKİN İTİRAZLAR, RE'SEN İNCELENMESİ GEREKEN HUSUSLAR VE GENEL AÇIKLAMALAR:
1) SORUŞTURMA USULLERİ VE KOVUŞTURMA MERCİSİ:
a) Genel Olarak:
Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır. Anayasa'nın 142. maddesinde, mahkemelerin kuruluşunun, görev ve yetkilerinin, işleyişinin ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceği öngörülmekle birlikte; yargı kollarında yer alan Yüksek Mahkemeler yönünden kanunilik esasının ötesinde bu mahkemelerin niteliklerine, üyelerin ne şekilde atanacağına ya da seçileceğine, görev ve yetkilerinin neler olduğuna dair konular doğrudan doğruya Anayasa'da hüküm altına alınmıştır.
Ülkemizdeki yargı kolları arasında yer alan adli yargı; diğer yargı kollarının (anayasa yargısı ve idari yargının) görevine girmeyen davaların çözümlendiği olağan ve genel yargı kolu olup teşkilât yapısı ilk derece mahkemeleri, bölge adliye mahkemeleri ve Yargıtay olmak üzere üç derecelidir.
Kamu görevinin etkin ve kesintisiz biçimde sürdürülmesi ve soruşturulmasında kamu yararı bulunmayan kimi iddialarla ilgili gereksiz işlem yapılmasının önüne geçilmesi amacıyla kamu görevlilerinin bağlı bulundukları yasalara göre özel soruşturma usulleri öngörülmüştür.
Hâkimlerin suç işlemeleri hâlinde cezai sorumluluklarının bulunduğu, çağdaş hukuk sistemlerinin ortak kabulüdür. Bir hâkimin göreviyle ilgili ya da kişisel bir suç işlemesi mümkün olup bu durumda kişinin hâkim olması nedeniyle işlediği suçun yaptırımsız kalması düşünülemez. Bu nedenledir ki, hukuk sistemimiz içinde hâkimlerin görevleriyle ilgili ya da kişisel nitelikte işledikleri ve suç oluşturan eylemlere ilişkin Anayasa, 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu, 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kurulu Kanunu, 2575 sayılı Danıştay Kanunu ve 2797 sayılı Yargıtay Kanunu gibi kanunlarla kural olarak özel soruşturma ve kovuşturma usulleri ve mercileri öngörülmüştür.
Suçun görev sebebiyle işlendiğinin kabulü için, eylemin memuriyet işleriyle ilgili olması, diğer bir anlatımla suçu doğuran fiil ile görev arasında illiyet bağı bulunması, görevle bağlantılı olması ve görevin sağladığı imkânlardan faydalanılarak işlenmesi gerekir. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 17.02.2004 tarihli ve 2004/2-10 Esas 2004/40 Karar sayılı kararında "Görev sebebiyle işlenen suç kavramının, memuriyet görevinden doğan, görev ile bağlantılı ve görevden yararlanılarak işlenebilen suçları ifade eder." şeklinde kabul edilmiştir. Yargıtayın yerleşik uygulamasına göre kamu görevlilerinin herhangi bir suç örgütüne üye veya yönetici olmaları kişisel suç niteliğindedir.
Özel soruşturma ve kovuşturma usulleri öngören düzenlemelerden; yasama dokunulmazlığına ilişkin Anayasa'nın 83. maddesi, hâkim ve Cumhuriyet savcılarına ilişkin 2802 sayılı Kanun'un 94. maddesi, Hâkimler ve Savcılar Kurulunun seçimle gelen üyelerine ilişkin 6087 sayılı Kanun'un 38. maddesi, 2797 sayılı Kanun'un 46. maddesi ile diğer kamu görevlilerine ilişkin 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun'un 2. maddesinde "ağır cezalık suçüstü hâli" ortak bir kavram olarak kullanılmaktadır. Aynı kavram, suç tarihinden sonra 2797 sayılı Kanun'un 46. maddesine 680 sayılı KHK ile eklenen ve 7072 sayılı Kanun'la aynen kabul edilerek kanunlaşan altıncı fıkrada da yer almaktadır.
5271 sayılı CMK'nın "Tanımlar" başlıklı 2. maddesinin (j) bendinde de "Suçüstü hâli"nin;
"1. İşlenmekte olan suçu,
2. Henüz işlenmiş olan fiil ile fiilin işlenmesinden hemen sonra kolluk, suçtan zarar gören veya başkaları tarafından takip edilerek yakalanan kişinin işlediği suçu,
3. Fiilin pek az önce işlendiğini gösteren eşya veya delille yakalanan kimsenin işlediği suçu" ifade ettiği öngörülmüştür.
Belli bir suçun bulunması, failin yakalanmış olması ve failin suçu işlediği an ile yakalandığı an arasında uzun sürenin geçmemiş olması, suçüstü hâlidir.
Öte yandan, suçüstü hâlinin varlığı açısından hukukî düzenlemelerde açıkça bir zaman sınırı öngörülmediği göz önüne alındığında, bir zaman sınırlaması getirmek mümkün değildir. Bir olayın hangi ana kadar "suçüstü" olarak nitelendirilebileceği, o olayın özelliklerine, işlenen suça, türüne, işlenme biçimine, icra ile yer ve zaman bakımından gerçekleşen illiyet bağına göre takdir edilmelidir.
Suçüstü hâli doktrinde, dar anlamda ve geniş anlamda suçüstü olmak üzere ikili ayrıma tabi tutulmuştur (Faruk Erem, Ceza Usulü Hukuku, 5. Bası, Sevinç Matbaaası, ..., 1978, .... 692, 693). Konumuza ilişkin olarak, asıl suçüstü ya da dar anlamda suçüstü, CMK'nın 2. maddesinin (j) bendinde yer alan (1) numaralı alt bentteki "işlenmekte olan suç"u ifade etmektedir.
b) Mütemadi Suçlarda Suçüstü Hâli:
Doktrinde genel kabul gören görüş; mütemadi suçlar suçüstü hâlinde işlenebilen suçlardır. Mütemadi suçlarda, temadi devam ettikçe suçüstü hâlinin devam ettiği, icra hareketlerinin tamamlanmasının gerekmediği, mütemadi suçu oluşturan icra hareketlerinin bir kısmında sanığın geniş anlamda yakalanmasının yeterli olduğu, kanuni düzenlemelerde bu konuda bir ayrıma gidilmediği ve suçüstü hâlinde temadinin sona ereceğine ilişkindir.
Türk Hukukundaki silahlı örgüt suçuna ve usul hukukuna ilişkin düzenlemelere ayrıca değinilecek olmakla birlikte, faile atılı mütemadi suçun niteliği, suçun işlenme şekli ve geniş anlamda yakalama şartlarının her olayda ayrı ayrı değerlendirilmesi koşuluyla, mütemadi suçlarda genel olarak failin o suça ilişkin devam eden icra hareketlerinin, bu hareketlerin meydana getirdiği hukuka aykırılığın devam ettiğinin, böylelikle o suçun işlenmekte olan bir suç olduğunun ve geniş anlamda yakalama sonucunda somut olayda dar anlamda suçüstü hâlinin var olabileceğinin kabulü gerekmektedir.
c) Terör Suçlarında Özel Soruşturma Usulleri:
Kamu görevlilerinin görev nedeniyle işledikleri suçlar bakımından haklarında doğrudan soruşturma yapılabilmesi, fiilin ağır ceza mahkemesinin görevine girmesi ve failin suçüstü hâlinde yakalanması terör suçları bakımından gerekli görülmemiştir.
Demokratik yaşama ciddi tehdit oluşturan terör suçlarının soruşturulması usulüne ilişkin uzun yıllardan beri yürürlükte olan özel düzenlemeler söz konusudur. Nitekim, 16.06.1983 tarih ve 2845 sayılı yasa ile kurulan Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Görev" başlıklı ikinci bölümünün "Devlet güvenlik mahkemelerinin görevleri" başlıklı 9. maddesi;
"Devlet Güvenlik Mahkemeleri aşağıdaki suçlarla ilgili davalara bakmakla görevlidir.
a) Türk Ceza Kanununun 125 ila 139 uncu maddelerinde; 146 ila 157 nci maddelerinde; 161, 168, 169, 171, 172, 174 üncü maddelerinde; 312 nci maddenin 2 nci fıkrasında; (...); 499 uncu maddenin ikinci fıkrasında yazılı suçlar,
Yukarıda belli edilen suçları işleyenler ile bunların suçlarına iştirak edenler, sıfat ve memuriyetleri ne olursa olsun Devlet Güvenlik Mahkemelerinde yargılanırlar.
Ancak, Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay'ın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler ile savaş ve sıkıyönetim hali dahil Askeri Mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler saklıdır."
Şeklindedir.
"Soruşturma usulü" başlıklı 10. maddesinde;
"...Bu Kanun kapsamına giren suçlar hakkında, suç görev sırasında veya görevden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılıklarınca doğrudan doğruya takibat yapılır." hükmü yer almaktadır.
5271 sayılı CMK'nın 6352 sayılı Kanun'un 105. maddesi ile ilga edilen 250. maddesi;
"(1) Türk Ceza Kanununda yer alan;
...
c) İkinci Kitap Dördüncü Kısmın Dört, Beş, Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar (305, 318, 319, 323, 324, 325 ve 332 nci maddeler hariç),
Dolayısıyla açılan davalar; ... Bakanlığının teklifi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca yargı çevresi birden çok ili kapsayacak şekilde belirlenecek illerde görevlendirilecek ağır ceza mahkemelerinde görülür.
...
(3) Birinci fıkrada belirtilen suçları işleyenler sıfat ve memuriyetleri ne olursa olsun bu Kanunla görevlendirilmiş ağır ceza mahkemelerinde yargılanır. Anayasa Mahkemesi ve Yargıtayın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler ile (…) askerî mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler saklıdır.",
Aynı Kanun'un 6352 sayılı Kanun'un 105. maddesi ile ilga edilen "Soruşturma" başlıklı 251. maddesi ise;
"(1) 250 nci madde kapsamına giren suçlarda soruşturma, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca bu suçların soruşturma ve kovuşturmasında görevlendirilen Cumhuriyet savcılarınca bizzat yapılır. Bu suçlar görev sırasında veya görevden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır. Cumhuriyet savcıları, Cumhuriyet Başsavcılığınca 250 nci madde kapsamındaki suçlarla ilgili davalara bakan ağır ceza mahkemelerinden başka mahkemelerde veya işlerde görevlendirilemez...."
Şeklindedir.
"Görev ve yargı çevresinin belirlenmesi, soruşturma ve kovuşturma usulü" başlıklı 3713 sayılı Terörler Mücadele Kanunu'nun 10. maddesinin 21.02.2014 tarihli 6526 sayılı Kanun'un 19. maddeleriyle yürürlükten kaldırılmadan önceki hâli;
"Bu Kanun kapsamına giren suçlar dolayasıyla açılan davalar; ... Bakanlığının teklifi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca yargı çevresi birden çok ili kapsayabilecek şekilde belirlenecek illerde görevlendirilecek ağır ceza mahkemelerinde görülür. Bu mahkemelerin başkan ve üyeleri adlî yargı ... komisyonunca, bu mahkemelerden başka mahkemelerde veya işlerde görevlendirilemez.
Anayasa Mahkemesi ve Yargıtayın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler ile askeri mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler saklıdır.
Bu Kanun kapsamına giren suçlarla ilgili olarak;
a) Soruşturma, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca bu suçların soruşturma ve kovuşturmasında görevlendirilen Cumhuriyet savcılarınca bizzat yapılır. Bu Cumhuriyet savcıları, Cumhuriyet başsavcılığınca başka mahkemelerde veya işlerde görevlendirilemez.
b) Türk Ceza Kanununun 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 316'ncı maddelerinde düzenlenen suçlar hakkında, görev sırasında veya görevinden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır. 01.11.1983 tarihli ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 26'ncı maddesi hükmü saklıdır" biçimindedir.
Mülga hükümlerin incelenmesinde de görülmektedir ki; silahlı terör örgütüne üye olma suçuyla ilgili olarak Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'la kural olarak, soruşturmanın genel hükümlere göre, bu kanun uyarınca kurulmuş mahkemelerde görev yapan Cumhuriyet savcıları tarafından yapılacağı kabul edilmektedir. Devlet güvenlik mahkemelerinin kaldırılmasından sonra yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK'nın 250. maddesi ile de bu genel kural aynen korunmuştur.
05.07.2012 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun'un 105. maddesi ile 3713 sayılı Kanun'un 10. maddesinin 3. fıkrasının (b) bendi ile TCK'nın 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315, 316 maddelerinde yazılı olup 3713 sayılı Kanun'un 3. maddesi uyarınca doğrudan terör suçu kabul edilen suçlar hakkında görev sırasında veya görevinden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet Savcıları tarafından doğrudan soruşturma yapılacağı hüküm altına alınmış olup aynı Kanun maddesinin bendinde 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu'nun 26. maddesi hükmünü saklı tutmuştur.
Daha sonra 06.03.2014 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6526 sayılı Kanun'un 19. maddesi ile 3713 sayılı Kanun'un 10. maddesi yürürlükten kaldırılmış ve aynı Kanun'un 15. maddesi ile 5271 sayılı CMK'nın 161. maddesine "Türk Ceza Kanununun 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 316 ıncı maddelerinde düzenlenen suçlar hakkında, görev sırasında veya görevinden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır. 1/11/1983 tarihli ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 26 ncı maddesi hükmü saklıdır." hükmü 8. fıkra olarak eklenmiştir. Suç tarihinde bu hüküm yürürlüktedir.
Dolayısıyla suç tarihinde 5271 sayılı CMK'nın 161. maddesinin 8. fıkrasında yazılı terör suçları yönünden yapılacak soruşturmalarda görev ya da kişisel suç olup olmadığına bakılmaksızın Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay ve HSK üyelerine yönelik kendi özel kanunlarına ilişkin özel bir koruma öngörülmemiştir.
Suç tarihinde yürürlükte bulunan 5235 sayılı Kanun'un "Ağır ceza mahkemesinin görevi" başlıklı 12. maddesinde ağır ceza mahkemesinin görevine giren davaların istisnası olarak yer verilen "Anayasa mahkemesi Yargıtayın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler askeri mahkemelerin görevine giren hükümler ile çocuklara özgü kovuşturma hükümleri saklıdır." şeklindeki hüküm de kovuşturma aşamasında görevli mahkemenin belirlenmesine ilişkin olup soruşturmanın usulüne ilişkin düzenleme içermemektedir.
Bu bağlamda ele alınması gereken ve 2575 ile 2797 sayılı Kanun'ların yürürlük tarihinden sonra, somut olayımızda suç tarihinden önce 06.03.2014 tarihli ve 28933 sayılı mükerrer Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6526 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 15. maddesiyle, 5271 sayılı CMK'nın 161. maddesine eklenen sekizinci fıkrada "Türk Ceza Kanununun 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 316 ncı maddelerinde düzenlenen suçlar hakkında, görev sırasında veya görevinden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır. 1/11/1983 tarihli ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 26 ncı maddesi hükmü saklıdır." hükmüne ilişkin düzenlemede, aralarında silahlı örgüt suçunun da sayıldığı bazı suçların vahameti ve bu suçlarla korunan hukuki değer dikkate alınarak 2937 sayılı Kanun'da sayılan kişilere yönelik istisna haricinde, bu suçların soruşturmasının genel hükümlere göre yürütüleceği açıkça hüküm altına alınmıştır. Buna göre Yargıtay Kanunu'nun 46. maddesinin 6. fıkrasında belirtilen kişisel suç ağır cezalık olmasa ve fail suçüstü hâlinde yakalanmasa dahi, CMK'nın 161. maddesinin 8. fıkrası gereğince doğrudan soruşturulabilecektir. Dolayısıyla TCK'nın 314. maddesinde yazılı silahlı terör örgütüne üye olma suçu nedeniyle genel hükümlere göre soruşturma yapabilmek için suçüstü hâlinin bulunmasına gerek yoktur.
Ayrıca, 15.07.2016 tarihinde ülke genelinde başlayan ve 19.07.2016'e kadar devam eden hükûmeti devirmeye ve Anayasal düzeni cebren ilgaya teşebbüs edilmesi sebebiyle ve demokrasinin, hukuk devleti ilkesinin, vatandaşların hak ve özgürlüklerinin korunmasına yönelik tedbirlerin etkin bir şekilde uygulanabilmesi amacıyla ilan edilen olağanüstü hâlin varlığı, ülkede terör saldırılarının yoğunlaştığı bir dönemde gerçekleşen 15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe teşebbüsünün ulusal güvenlik üzerinde oluşturduğu tehdit ve tehlikenin boyutu, darbe teşebbüsünde bulunan terör örgütünün tüm unsurlarıyla ve süratle bertaraf edilmesi amacıyla yapılan işlemlerin uygulanabilmesi ve demokrasinin korunarak hukuk devleti ilkesine bağlılığın sağlanması için ihtiyaç duyulan süre darbenin yapıldığı günle sınırlı olmamıştır. Mevcut iktidar tarafından Anayasal düzeni korumakla görevli kolluk güçleri ile soruşturma ve yargılama organları üzerindeki terör örgütünün kontrolünün boyutu bilinmediğinden zira üst düzey yöneticilerin en yakınındaki görevlilerin örgüt mensubu olduğunun anlaşıldığı ortamda, çağrı üzerine halkın günlerce meydanlarda demokrasi nöbeti tutarak güvenliğin sağlanmaya çalışıldığı bir süreçte; 15.07.2016 tarihinde başlayan ve sonrasında da devam eden darbe teşebbüsünün savuşturulması sürecinde sanığın yakalanıp gözaltına alındığı ve tutuklandığı hususları dikkate alındığında; sanığa isnat edilen suça ilişkin suçüstü hâlinin bulunduğu yönünde soruşturma ve kovuşturma mercilerince yapılan değerlendirmelerin olgusal ve hukuki temelden yoksun ve keyfî olduğu kabul edilemeyecektir.
d) Hâkim ve Savcılar Sınıfı:
Hâkim ve savcılarla ilgili olarak 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu'nun 82 ve müteakip maddelerine göre "görevden doğan veya görev sırasında işlenen suçlardan dolayı" soruşturma yapılması izne bağlanmış, aynı Yasa'nın 90. maddesi gereğince birinci sınıfa ayrılmış hâkim ve savcılar için Yargıtayın ilgili ceza dairesi, birinci sınıfa ayrılmayan hâkim ve savcılar için de bağlı bulundukları yargı çevresindeki Ağır Ceza Mahkemesi kovuşturma mercisi olarak belirlenmiştir. Hâkim ve savcıların kişisel suçları ile ilgili soruşturma, görev yerlerine en yakın Ağır Ceza Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılır. Bu suçlar yönünden kovuşturma mercisi aynı yargı çevresindeki Ağır Ceza Mahkemesidir. (2802 sayılı Kanun'un 93. maddesi). Ağır Ceza Mahkemesinin görevine giren suçüstü hâlinde ise soruşturma genel hükümlere göre bizzat Cumhuriyet savcısı tarafından yapılacaktır. (Aynı Yasa'nın 94. maddesi) Hâkim ve savcıların görev suçları yanında görev sırasında işledikleri suçlar yönünden de özel soruşturma usulü benimsenmiştir. Ancak bu kuralın iki istisnası bulunmaktadır: ağır cezalık suçüstü hâli ve Türk Ceza Kanunu'nun 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 316. maddelerinde yer alan suçların işlendiği iddiasıyla yapılan soruşturmalardır. (CMK'nın 161/8. maddesi)
Görev suçlarında soruşturma sırasında alınması gerekli koruma tedbirleri bakımından 2802 sayılı Yasa'nın 85. maddesinde "Soruşturma sırasındaki tutuklama istemleri, son soruşturma açılmasına karar vermeye yetkili merci tarafından incelenir ve karara bağlanır." şeklinde açık biçimde düzenlenmiş iken, şahsi suçlar yönünden özel bir hüküm bulunmadığından kanun koyucu burada genel kuraldan ayrılmamış olup bu hâlde soruşturma yapan Cumhuriyet Başsavcılığının yargı çevresindeki sulh ceza hâkimleri yetkili olacaktır.
e) Yargıtay Başkanı ve Üyeleri:
Hukuk devletinin en önemli unsurlarından birini kanuni hâkim güvencesi oluşturmaktadır. Bu ilke Anayasal bir hak olarak korunmuş olup Anayasa'nın 37. maddesinde "Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz. Bir kimseyi kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarma sonucunu doğuran yargı yetkisine sahip olağanüstü merciler kurulamaz" şeklinde ifade edilmiştir.
Yargıtay, adli yargı içerisinde Anayasal boyutta bağımsız ve tarafsız bir mahkeme olarak düzenlenmiş olup adliye mahkemelerince verilen ve kanunun başka bir adli yargı mercisine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme mercisidir. Kanunla gösterilen belli davalara da ilk ve son derece mahkemesi olarak bakmakla görevli kılınmıştır. Yargıtay Başkan ve Üyeleri ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekili ve özel kanunlarında belirtilen kimseler aleyhindeki görevden doğan tazminat davalarına ve kişisel suçlarına ait ceza davalarına ve kanunlarda gösterilen diğer davalara ilk ve son derece mahkemesi olarak bakmak bu görevler kapsamındadır.
Bilindiği üzere, 15.07.2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsünün savuşturulmasından hemen sonra Milli Güvenlik Kurulu 20.07.2016 tarihinde yaptığı toplantıda "demokrasinin, hukuk devleti ilkesinin, vatandaşların hak ve özgürlüklerinin korunmasına yönelik tedbirlerin etkin bir şekilde uygulanabilmesi amacıyla" hükûmete olağanüstü hâl ilan edilmesi tavsiyesinde bulunmayı kararlaştırmıştır. Bunun üzerine, Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu 20.07.2016 tarihinde, ülke genelinde 21.07.2016 Perşembe günü saat 01.00'den itibaren doksan gün süreyle olağanüstü hâl ilan edilmesine karar vermiştir. Anılan karar 21.07.2016 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Olağanüstü hâl ilan edilmesine ilişkin karar, aynı gün TBMM tarafından onaylanmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti 21.07.2016 tarihinde Avrupa Konseyi Genel Sekreterliğine İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'ne; Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine ise Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme'ye (MSHUS) ilişkin derogasyon (askıya alma/yükümlülük azaltma) beyanında bulunmuştur. Olağanüstü hâlin uzatılmasına ilişkin kararlar da Avrupa Konseyi Genel Sekreterliğine ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine bildirilmiştir.
Olağanüstü hâl, Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu tarafından 05.10.2016, 03.01.2017 ve 17.04.2017 tarihlerinde alınan kararlarla üçer ay daha uzatılmıştır.
Olağanüstü hâl döneminde çıkarılan KHK'lar ile bazı yasalarda değişiklikler yapılmıştır.
2797 sayılı Kanun'un; Yargıtay Birinci Başkanı, birinci başkanvekilleri, daire başkanları, üyeleri, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekilinin görevleriyle ilgili veya kişisel suçlarından dolayı yapılacak inceleme, soruşturma ve kovuşturma usullerini düzenleyen 46. maddesi suç tarihi itibarıyla;
"Yargıtay Birinci Başkanı, birinci başkanvekilleri, daire başkanları, üyeleri, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekilinin görevleriyle ilgili veya kişisel suçlarından dolayı haklarında soruşturma yapılabilmesi Birinci Başkanlık Kurulunun kararına bağlıdır. Ancak, ağır cezayı gerektiren suçüstü hallerinin hazırlık ve ilk soruşturması genel hükümlere tabidir.
Birinci Başkanlık Kurulu kendisine intikal eden veya ettirilen ihbar ve şikayetleri inceleyerek soruşturma açılmasını gerektirir nitelikte gördüğü takdirde, ilk soruşturma yapılması için ceza dairesi başkanlarından birini görevlendirir. Aksi takdirde dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verir. Bu karar kesindir.
Soruşturma ile görevlendirilen başkan, soruşturmayı ikmal ettikten sonra evrakı Birinci Başkanlık Kuruluna gönderir.
Soruşturmayı yapan ceza dairesi başkanı sorgu hakiminin yetkisini haiz olup Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun ilk soruşturmaya ait hükümlerini uygular. Vereceği tutuklama ve tutuklamanın kaldırılması veya kefaletle salıvermeye ait kararları Birinci Başkanlık Kurulunun onaması ile tekemmül eder.
Birinci Başkanlık Kurulu, incelediği evrakı eksik bulursa soruşturmayı yapan başkana tamamlattırır. Son soruşturmanın açılmasına gerek görmediği takdirde evrakın işlemden kaldırılmasına, aksi halde son soruşturmanın açılmasına karar verir ve görevle ilgili suçlarda Anayasa Mahkemesine, kişisel suçlarda Yargıtay Ceza Genel Kuruluna tevdi olunmak üzere dosyayı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderir. Evrakın işlemden kaldırılmasına dair verilen kararlar kesindir.
Sanık, Ceza Genel Kurulunca verilen kararın tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde yeniden incelenmesini isteyebilir." şeklinde düzenlenmişken, bu maddenin beşinci fıkrasında 680 sayılı KHK'nın 5. maddesiyle değişiklik yapılarak bu kişilerin kişisel suçlarında kovuşturma makamı "Yargıtay Ceza Genel Kurulu" yerine "Yargıtay ilgili ceza dairesi" olarak yeniden belirlenmiş ve maddenin altıncı fıkrası da yürürlükten kaldırılmıştır. Bu değişiklik 7072 sayılı Kanun'un 4. maddesiyle aynen kabul edilerek kanunlaşmıştır.
Son olarak, 2797 sayılı Kanun'un 46. maddesinin yürürlükten kaldırılan altıncı fıkrası bu kez 690 sayılı KHK'nın 2. maddesiyle yeniden düzenlenmiş ve bu fıkra;
"Ağır ceza mahkemesinin görevine giren kişisel suçlarla ilgili suçüstü halinde genel hükümlere göre yürütülen soruşturma sonucunda dosya, düzenlenen fezlekeyle birlikte Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir. Hâkim kararı gerektiren işlemlere dair Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının talepleri ile kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlara yapılan itirazlar hakkında, soruşturma konusu suçların en ağırına bakmakla görevli Yargıtay ceza dairesini numara itibarıyla izleyen ceza dairesi başkanı tarafından karar verilir. Suçun son numaralı ceza dairesinin görevine girmesi halinde talebi inceleme yetkisi Birinci Ceza Dairesi Başkanına aittir. Hâkim kararı gerektiren işlemlerde başkanın verdiği kararlara karşı yapılan itirazı numara itibarıyla izleyen ceza dairesi başkanı inceler. Son numaralı daire başkanının kararı, Birinci Ceza Dairesi Başkanı tarafından incelenir. İddianame hazırlanması hâlinde kovuşturma Yargıtay ilgili ceza dairesince yapılır." biçiminde son hâlini almış ve bu düzenleme de 7072 sayılı Kanun'un 4. maddesiyle aynen kabul edilerek kanunlaşmıştır.
Söz konusu değişikliklerle birlikte, 2797 sayılı Kanun'un "Dairelerin Görevleri" başlıklı 14. maddesinde yine 680 sayılı KHK'nın 3. maddesiyle yapılan ve 7072 sayılı Kanun'un 2. maddesiyle aynen kabul edilerek kanunlaşan değişiklik sonucunda bu maddeye "Yargıtayın ilk derece mahkemesi olarak bakmakla görevli olduğu davalarda, ... yoğunluğunun zorunlu kılması halinde Birinci Başkanlık Kurulu bir veya birden fazla daireyi sadece bu işlere bakmak amacıyla görevlendirebilir. Bu durumda, görevlendirilen dairenin bakmakta olduğu işler, bir sonraki takvim yılı beklenmeksizin Birinci Başkanlık Kurulu tarafından başka dairelere verilebilir." biçiminde (f) bendi eklenmiştir.
2797 sayılı Kanun'un 14 ve 46. maddelerinde yapılan değişiklikler üzerine toplanan Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunca öncelikle 11.07.2017 tarih ve 245 sayı ile; söz konusu düzenlemelere yer verildikten sonra "kovuşturma işlemlerini yürütmek üzere Yargıtay 9. Ceza Dairesinin görevlendirilmesine" karar verilmiş ve bu karar 18.07.2017 tarihli ve 30127 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Gelinen aşamada, suç tarihi itibarıyla Yargıtayın ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılayacağı kişilerin, şahsi suçları bakımından kovuşturma makamı Yargıtay Ceza Genel Kurulu iken, sonradan olağanüstü hâl döneminde yürürlüğe konulan 680 sayılı KHK ile bu makamın Yargıtay ilgili ceza dairesi olarak değiştirilmesinin ve yargılamanın bu doğrultuda Yargıtay 9. Ceza Dairesince yapılmasının tabii hâkim ilkesi bağlamında incelenmesi gerekmektedir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 09.10.2018 tarihli ve 389-420 sayılı kararında; Yargıtay Daireleri arasındaki görev ilişkisinin, adli yargı ilk derece mahkemeleri arasında var olan ve kamu düzenine ilişkin bulunan görev ilişkisi niteliğinde olmayıp 2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nun 6545 sayılı Kanun'la değişik 14. maddesinde yer alan "hukuk daireleri ile ceza daireleri kendi aralarında ... bölümü esasına göre çalışır" şeklindeki düzenlemeden de anlaşılacağı üzere idari nitelikte ... bölümü ilişkisi olduğu, ancak kamu düzenine ilişkin görev ve bu husustaki uyuşmazlığın değerlendirilmesi açısından ilk derece yargılamasına konu dosyayı ele alan ve davaların birleştirilmesi hususunda farklı görüş bildiren Özel Dairelerin birbirinden farklı mahkemeler değil, istisnai hâllerde ilk derece yargılaması yapan "Yargıtay", dolayısıyla tek mahkeme olarak değerlendirilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
Terör suçlarına ilişkin davalara yönelik kanun yolu incelemeleri Yargıtay 16. Ceza Dairesince yapılmakta iken, bu suçlardan kaynaklanan davalardaki artış, bu artışın Yargıtayın tali ve istisnai görevi olan ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapma görevine de yansıması ve bu nedenle oluşan ciddi ... yoğunluğu, beraberinde daireler arasında bu hususta da ... bölümü yapılması sonucunu doğurmuştur. Bu bağlamda 2797 sayılı Kanun'da ve diğer özel kanunlarda sayılan kişilerin kişisel suçlarında ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapılması hususunda Yargıtay 9. Ceza Dairesi görevlendirilmiş, Yargıtay 9. Ceza Dairesi Başkanınca hazırlanan Çalışma Yönergesi'ne göre ise ... yoğunluğu nedeniyle Dairede birden fazla heyet oluşturularak çalışma usulüne gidilmiştir.
Suç tarihinden önce ve sonrasında da 2018 yılının Eylül ayına kadar Yargıtay Ceza Genel Kurulu ise 2797 sayılı Kanun'da ve Yargıtay İç Yönetmeliği'nde düzenlenen çalışma usulleri gereğince, değişken üyelerle haftada ancak bir kez toplanabilen ve zamanaşımı yakın, tutuklu ... niteliğinde, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının mahiyeti ve infaza dair olası hukuki sonuçları vb. nedenlerle önceliği bulunan dosyaların yoğun olarak görüşüldüğü bir karar organı olarak faaliyet göstermekteydi. Söz gelimi, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla temin edilen sayısal verilere göre; 2017 yılında özetle 271'i itiraz, 877'si direnme olmak üzere esasa kaydedilen toplam 1148 dosyanın toplam 524'ü karara bağlanmış, karara bağlanan dosya sayısı 2018 yılında da 698 olarak ortaya çıkmaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunda suç ayrımı yapılmaksızın tüm dairelerden gelen dosyaların karara bağlanmasına, derdest dosyaların çokluğu ve niteliğine, çalışma usulleri gereği önceden değişken tek heyet, sonradan ise sabit tek heyet hâlinde ve haftada en fazla 1-2 gün toplanabilmesine karşın, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin bir uzmanlık mahkemesi biçiminde faaliyet göstermesi, bu Dairenin dahi yargılamaların makul sürede tamamlanabilmesi için haftanın bir çok günü ve birden fazla heyetle toplanarak yargılama yapıyor olması, mevcut çalışma prensipleri ve suç tarihinden sonra ortaya çıkıp belirginleşen ... yoğunluğu da dikkate alındığında, kişisel suçları nedeniyle Yargıtayda yargılanacak kişilerin kovuşturma makamının Yargıtay Ceza Kurulu olarak belirlenmesi, bu Kurulun önceden istisnai görevi olarak öngörülen yargılama yapma yetkisini asli görevi hâline getireceği, bu nedenle hem derdest dosyaların hem de kovuşturma yapılmak üzere gelen dosyaların adil yargılanma hakkına uygun olarak makul sürede tamamlanmasının imkânsızlaşacağı, dolayısıyla kovuşturma yapma yetkisinin Yargıtay ilgili ceza dairesine devredilmesine dair düzenlemenin, salt Yargıtay Ceza Genel Kurulunca bu görevin yerine getirilmesindeki zorluk yerine adil yargılanma hakkının sağlanması ve davaların makul süre içinde sonuçlandırma gibi evrensel hukuk ilke ve kuralları açısından uluslararası üst normlardan kaynaklanan zorunluluğun gereği olarak ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla, söz konusu değişiklik üzerine kovuşturmanın Yargıtay ilgili ceza dairesince yapılmasının usul ve kanuna uygun olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Bu nedenle; dava konusu olayda sanığa atılı suç nedeniyle yargılamanın Yargıtay 9. Ceza Dairesince yapılmasında hukuka aykırılık bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Ayrıca, Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 28.11.2017 tarihli ve 2037-5409 sayılı kararında yer alan "Bulunduğu görev itibariyle özel soruşturma usulüne tabi olan, kişisel suç olması nedeniyle genel hükümlere göre soruşturulan örgüt üyeliği suçunun ağırlıklı kısmının görev yaptığı dönemi kapsayan şüphelinin, emeklilik ya da herhangi bir sebeple kamu görevinin sona ermesi halinde bu teminattan yararlanıp yararlanmayacağı bir başka deyimle kovuşturma aşamasındaki görevli mahkemenin değişip değişmeyeceği konusuna gelince;
Kamu görevlilerinin gereksiz soruşturma ve kovuşturmaya maruz kalmalarını önleyen özel soruşturma ya da kovuşturma usulü ile getirilen teminatın, kamu görevlisinin şahsı ile değil doğrudan bulunduğu pozisyon ve icra edilen kamu görevi ile ilgili olduğu açıktır. 6087 sayılı Yasa'nın 38/9. maddesi atfı nedeni ile 2797 sayılı Kanun'un 46/son fıkrasındaki '...bulunulan son görev ve sıfatları esas alınır.' şeklindeki düzenlemenin de soruşturma aşamasına ilişkin olduğu gözetilmelidir. HSYK üyelerinin görevlerini icra ettikleri sırada görevle ilgili olsun ya da olmasın işlemiş oldukları suçlar yönünden kovuşturma aşamasında özel kovuşturma teminatı altında olduklarının ve suçun görevle bağlantılı olmasa da görev yaptığı dönemi de kapsayacak biçimde işlendiğinin iddia edilmesi halinde teminatın görevden herhangi bir sebepten ayrılması durumunda da devam ettiğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır. Doktrinde de aynı görüş benzer bir olayda; 'istifa eden, emekli olan ya da başka bir göreve atanan kişi, vali unvanı haiz iken işlediği suç nedeniyle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturulacak ve muhakemesi Yargıtay 4. Ceza Dairesinde yapılacaktır' (... , Özel Soruşturma Usulleri, ... Bakanlığı yayınları, 2008 baskı sayfa 26) şeklinde kabul edilmiştir.
6087 sayılı Yasa'nın 38/9. maddesinde değişiklik yapan 17.4.2017 tarih 690 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Yargıtay Kanunu'nun 46. maddesinde değişiklik yapan 02.01.2017 tarih 680 sayılı ve 17.04.2017 tarih 690 sayılı Kanun Hükmündeki Kararnameler ile yapılan düzenlemeler dikkate alındığında, yasada sayılan kişiler yönünden yerel Cumhuriyet Başsavcılıkları tarafından ağır ceza mahkemesinin görevine giren kişisel suçlarla ilgili suçüstü halinde genel hükümlere göre yürütülen soruşturma neticesinde soruşturma evrakının düzenlenen fezlekeyle birlikte Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesi gerekmektedir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verebileceği gibi Yargıtay ilgili Ceza Dairesi nezdinde iddianame de düzenleyebilcektir. Görüldüğü üzere kişisel suçlara ilişkin ağır cezalık suçüstü halinde yerel Cumhuriyet Başsavcılıklarının genel hükümlere göre soruşturma yapma yetkileri bulunmakta ise de iddianame düzenleyerek dava açma yetkilerinin olmadığı izahtan varestedir.
Şu hale göre; iddianamede görev suçu işlendiğine ya da kovuşturma teminatı bulunan dönemden, yakalama tarihine kadar devam eden örgütsel faaliyetlerin neler olduğuna dair bir anlatımın yer almaması ve fakat eylemin maddi unsurunu ve vasfını belirlemek üzere 'FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün yargı içerisindeki yapılanması içerisinde yer alan şüphelinin Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nda görev yaptığı esnada da örgüt adına hareket ettiği'nin iddia edilmesi karşısında, bu döneme ilişkin özel kovuşturma teminatının mevcudiyetini koruduğunun kabulünde zorunluluk bulunması ve örgüt üyeliği suçunun kişisel suç olma vasfı nazara alındığında ... 20. Ağır Ceza Mahkemesinin hukuki nitelendirmesi ve itirazı reddeden ... 21. Ağır Ceza Mahkemesinin kararında 6087 sayılı Kanun'un 38/9. maddesi delaleti ile 2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nun değişik 46. maddesi gereğince bir isabetsizlik bulunmadığının kabulü gerekecektir" şeklindeki açıklamalar nazara alınıp suç tarihinden önce 15.07.2016 tarihinde emekli olan sanığın ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren suçüstü hâlinde yakalandığı ve Yargıtay üyeliği yaptığı sırada örgüt adına hareket ettiğinin iddia edilmesi karşısında bu döneme ilişkin özel kovuşturma teminatının mevcudiyetini koruduğu gözetildiğinde kişisel suç niteliğindeki silahlı terör örgütünün üyesi olma suçundan ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesince yargılanmasında isabetsizlik bulunmamıştır.
f) Danıştay Başkanı ve Üyeleri:
Danıştay üyelerinin hukukî durumları 2575 sayılı Kanun'da düzenlenmiştir. Anılan Kanun'un 3. maddesinde Danıştay Başkanı, Danıştay Başsavcısı, Danıştay başkanvekili, daire başkanları ile üyelerin "Danıştay Meslek Mensupları"nı ifade ettiği, 4. maddesinde de bu görevlilerin yüksek mahkeme hâkimleri olarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve kanunların kendilerine sağladığı teminat altında görev yapacakları belirtilmiştir.
2575 sayılı Kanun'un "Soruşturma" başlıklı 76. maddesi;
"1-Danıştay Başkanı, Başsavcı, başkanvekilleri, daire başkanları ve üyelerin görevlerinden doğan veya görevleri sırasında işlemiş bulundukları suçlardan dolayı, Danıştay Başkanının seçeceği bir daire başkanı ile iki üyeden oluşan bir kurul tarafından ilk soruşturma yapılır.
2-Danıştay Başkanı hakkında soruşturma, kendisinin katılmayacağı Başkanlık Kurulunca seçilecek bir daire başkanı ile iki üyeden oluşan bir kurul tarafından yürütülür.
3-Kurul, soruşturma sonunda düzenleyeceği fezlekeyi ve buna ilişkin evrakı Danıştay Başkanına, soruşturma Danıştay Başkanı hakkında ise fezlekeyi ve evrakı başkanvekiline verir. Bu husustaki dosya Danıştay Başkanı veya vekili tarafından gerekli karar verilmek üzere İdari İşler Kurulu Başkanlığına tevdi edilir. Bu Kurulun vereceği kararlar sanığa ve varsa şikayetçiye tebliğ olunur.
4-Yargılamanın men'i kararı kendiliğinden ve son soruşturmanın açılmasına dair kararlar itiraz üzerine İdari İşler Kurulu Başkan ve üyelerinin katılmayacağı Danıştay Genel Kurulunda incelenir.
5-Danıştay Genel Kurulunun bu toplantılarında yeter sayı en az otuzbirdir. Toplantıda hazır bulunanlar çift sayıda ise en kıdemsiz üye toplantıya katılmaz." ,
Aynı Kanun'un "Soruşturma dosyasının yargı yerlerine gönderilmesi" başlıklı 79. maddesi;
"76 ncı madde gereğince verilen son soruşturmanın açılmasına dair kararlar üst kurulca onanmak veya itiraz olunmamak suretiyle kesinleştikten sonra, soruşturma dosyası, gereği yapılmak üzere Danıştay Başkanı veya vekili tarafından Cumhuriyet Başsavcısına gönderilir.",
Aynı Kanun'un "Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun uygulanacağı haller" başlıklı 81. maddesi;
"...belirtilen bu maddelere göre yapılacak soruşturmalarla verilecek kararlarda, bu Kanun'da hüküm bulunmayan hallerde, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun soruşturmaya ilişkin hükümleri uygulanır.
2. Soruşturma kurulları sorgu hakiminin yetkilerini haizdir."
Şeklinde düzenlenmiştir.
"Şahsi suçların kovuşturma usulü" başlıklı 82. maddesinin birinci fıkrasında ise Danıştay Başkanı, Başsavcı, başkanvekilleri, daire başkanları ve üyelerin şahsi suçlarının takibinde Yargıtay Başkanı, Cumhuriyet Başsavcısı ve üyelerinin şahsi suçlarının takibiyle ilgili hükümlerin uygulanacağı öngörülmüştür.
Söz konusu hukuki düzenlemeler ile yukarıda Yargıtay üyelerine ilişkin kısımda yer verilen açıklamalar bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde;
Danıştay üyelerine atılı kişisel suçun, suçüstü hâli bulunup bulunmadığına bakılmaksızın, CMK'nın 161. maddesinin 8. fıkrasında yazılı suçlardan olması ya da "ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâli" kapsamında işlenmesi durumunda, soruşturma ya da kovuşturma izinleri alınmasına gerek bulunmaksızın, dolayısıyla 2797 sayılı Kanun'da düzenlenen güvenceler uygulanmaksızın genel hükümlere göre soruşturma yürütülmesi gerekmektedir.
g) Hâkimler ve Savcılar Kurulunun Seçimle Gelen Üyeleri:
Hâkimler ve Savcılar Kurulunun seçimle gelen üyelerinin hukukî durumları 6087 sayılı Kanun'da düzenlenmiştir. Anılan Kanun'un "Haklarındaki Soruşturma ve Kovuşturmalar" başlıklı beşinci kısmında yer alan "Üyelerin Hukuki Durumları" başlıklı birinci bölümünde düzenlenen 34. maddesi uyarınca, Kurulun seçimle gelen üyelerinir görevleri süresince Yargıtay daire başkanı için ilgili mevzuatta öngörülen tüm malî ve sosyal haklardan yararlanacakları hüküm altına alınmıştır.
Yine, 6087 sayılı Kanun'un Beşinci Kısmında yer alan "Üyeler Hakkındaki Soruşturma ve Kovuşturmalar" başlıklı İkinci Bölümde, üyeler hakkında disiplin ve adli yönden yürütülecek soruşturma ve kovuşturma işlemlerine dair düzenlemelere yer verilmiştir.
6087 sayılı Kanun'un "Üyelerin adli suçlarıyla ilgili soruşturma ve kovuşturma usulü" başlıklı 38. maddesi;
"(1)(Değişik: 18/6/2014-6545/100 md.) Kurulun seçimle gelen üyelerinin görevleriyle ilgili suçları ile kişisel suçları hakkındaki soruşturma ve kovuşturma izni işlemleri Genel Kurul tarafından, kovuşturma açılması kararı ve kovuşturma mercilerinin belirlenmesi ise gösterilen yetkili merciler tarafından bu Kanun hükümleri uyarınca yapılır.
(2) Kurulun seçimle gelen üyeleri hakkında yapılan ihbar ve şikâyetlerde Başkan, işi Genel Kurula götürmeden önce daire başkanlarından birine ön inceleme yaptırabilir. Görevlendirilen bu daire başkanı, incelemesini yaptıktan sonra, durumu bir raporla Başkana bildirir.
(3) Başkan suç ihbar veya şikâyetini doğrudan ya da inceleme yaptırdıktan sonra Genel Kurula sunar. Yapılan görüşme sonucunda; soruşturma açılmasına yer olmadığına ya da soruşturma açılmasına karar verilir. Soruşturma açılmasına karar verilmesi hâlinde, Genel Kurul tarafından soruşturma yapmak üzere gizli oyla bir üye seçilir.
(4) Soruşturma için seçilen üye, 5271 sayılı Kanuna göre işlem yapar ve kanunların Cumhuriyet savcısına tanıdığı bütün yetkileri kullanır. Soruşturma sırasında hâkim kararı alınması gereken hususlarda ilgililer hakkında isnat edilen suçun niteliğine göre belirlenmiş bulunan kovuşturma mercilerine başvurur.
(5) Soruşturmayı yürüten üye, soruşturmayı tamamladıktan sonra kovuşturma açılmasına yer olup olmadığı hakkındaki kanaatini belirten bir rapor hazırlayarak, rapor ve eklerini Genel Kurula sunulmak üzere Başkana verir.
(6) Genel Kurul, dosyayı inceledikten ve varsa eksiklikleri tamamlattıktan sonra, kovuşturma yapılmasına gerek görmediği takdirde evrakın işlemden kaldırılmasına karar verir; aksi hâlde kovuşturma yapılmasına izin verir.
(7) Kovuşturma yapılmasına ilişkin verilen iznin kesinleşmesi üzerine dosya;
a) Görevle ilgili suçlarda Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesine,
b) Kişisel suçlarda Yargıtay ilgili ceza dairesine,
kamu davası açılmak üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir.
(8) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı iddianamesini düzenleyerek evrakı, görevle ilgili suçlarda Yüce Divan sıfatıyla yargılama yapmak üzere Anayasa Mahkemesine, kişisel suçlarda ise Yargıtay ilgili ceza dairesine gönderir.
(9) Ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâllerinde soruşturma genel hükümlere göre yürütülür ve durum hemen Kurula bildirilir. Soruşturma sonucunda dosya, düzenlenen fezleke ile birlikte Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir. Başsavcılık tarafından yerine getirilecek müteakip ... ve işlemlerde 4/2/1983 tarihli ve 2797 sayılı Yargıtay Kanununun 46 ncı maddesinin altıncı fıkrası hükümleri uygulanır. İddianame hazırlanması hâlinde kovuşturma, görevle ilgili suçlarda Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesince, kişisel suçlarda Yargıtay ilgili ceza dairesince yapılır...."
Biçiminde son hâlini almıştır.
Söz konusu hukuki düzenlemeler ile yukarıda Yargıtay üyelerine ilişkin kısımda yer verilen açıklamalar incelendiğinde;
Hâkimler ve Savcılar Kurulunun seçimle gelen üyelerine atılı suçun, suçüstü hâli bulunup bulunmadığına bakılmaksızın, CMK'nın 161. maddesinin 8. fıkrasında yazılı suçlardan olması ya da "ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâli" kapsamında işlenmesi durumunda, görev suçu ya da kişisel suç olup olmadığının önemi bulunmamaktadır. Bu hâlde soruşturma ya da kovuşturma izinleri alınmasına gerek bulunmaksızın, dolayısıyla 6087 sayılı Kanun'da düzenlenen güvenceler uygulanmaksızın genel hükümlere göre soruşturma yürütülmesi gerekmektedir.
ğ) AİHM Kararı Işığında Suçüstü Hâlinin Uygulanmaması Durumunda Uygulanacak Usul Hükümleri:
Suçun işlendiği tarihte yüksek yargı mensubu olarak görev yapan sanığın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin suçüstü hâline ve mütemadi suça ilişkin kararı doğrultusunda, örgüt üyeliği eylemini suçüstü koşulları altında gerçekleştirmediğinin kabulü hâlinde hakkında uygulanacak hükümlerin değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.
Kişisel suçlar bakımından 2802 sayılı Hâkimler Savcılar Kanunu'nda olduğu gibi Yargıtay Kanunu, Danıştay Kanunu ile Anayasa Mahkemesinin Kuruluş Ve Yargılama Usulleri Hakkındaki Kanun'da özel düzenlemelere yer verilmiştir. Sanık, anılan kanunlar gereğince yukarıda açıklandığı üzere özel soruşturma usulüne tabidir. Suç işlediği şüphesinin Yargıtay veya Danıştay Birinci Başkanlık Kurulu tarafından öğrenilmesi hâlinde bu işin ön incelemesini yapmak üzere ilgiliden daha kıdemli bir üye veya başkan görevlendirilerek gerekli soruşturmanın yapılacağı, soruşturma sonrasında adli veya idari yönden bir suç işlendiği kanaatine varılması hâlinde düzenlenecek raporların Birinci Başkanlık Kuruluna sunulacağı, Başkanlık Kurulunca düzenlenecek talepnameyle ilgili hakkında dava açılacağı anlaşılmakta ise de sanığın mensup olduğu iddia edilen terör örgütünün Anayasal düzene yönelik darbe girişimi sonrasında açığa alınan ve hakkında disiplin soruşturması başlatılan sanık istifaya davet edilmiş, bu daveti kabul etmemesi üzerine görevine son verilmek suretiyle disiplin suçu bakımından en ağır yaptırım uygulanmıştır. Bu arada ... Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma yürütülüp sevk edildiği Sulh Ceza Hâkimliğince de tutuklandığı anlaşılmaktadır. Yargılamada gelinen bu aşamada yukarıda izah edilen özel soruşturma hükümlerinin uygulanmamasının, yargılamanın durması için bir neden teşkil edip etmeyeceği değerlendirildiğinde; usule ilişkin hakkın özüne dokunan ihlal gerçekleşmediği takdirde kovuşturma aşamasından soruşturma aşamasına dönülemeyeceği ilkesi gözetilip diğer taraftan ilgili mevzuata göre en ağır yaptırım gerektiren fiili işlemiş olması nedeniyle görevden sürekli şekilde uzaklaştırılmış bulunan sanık hakkında tekrar soruşturma izninin verilmesini talep etmenin yargılamayı uzatacağı ve yasanın kamu görevlileri hakkında özel soruşturma usulü konulmasındaki amacına hizmet etmeyeceği açık olup bu nedenle yargılamanın durdurulmasına gerek görülmemiştir.
2) SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ SUÇUNUN HUKUKİ NİTELENDİRİLMESİ:
Yargıtayın yerleşik uygulaması ve öğretideki ağırlıklı görüşlere göre örgüt kurma, yönetme ve üyelik suçları;
a) Genel Olarak:
Yapılanma biçimi ne olursa olsun kanunlarda suç olarak tanımlanan fiillerin işlenmesi amacıyla oluşturulmuş örgütlere suç örgütü denmektedir.
Örgüt kurma ve yönetme suçunda genel hükümlerden ayrı olarak kanun koyucu hazırlık hareketlerini suç sayarak kamu düzeninin ve güvenliğinin korunmasını sağlamak amacıyla bağımsız bir suç düzenlemesi yapmıştır. Bu suç somut tehlike suçudur.
Düzenleme ile amaç suçtan bağımsız olarak, hazırlık hareketlerini cezalandıran bir suç tipine yer verilmiştir.
Devletin şahsiyetine karşı cürümlere müteveccih çok kişinin iradesinin birleşmesinin doğuracağı ağır tehlikeyi ve ciddi bir suçun işlenmesi ihtimalinin muhakkaklığını göz önünde bulundurarak bu kolektif suç tehlikesini müstakil suç olarak cezalandırmış ve icra hareketlerine geçilmeden bir fiilin cezalandırılmayacağı prensibinden ayrılmıştır.
Devletin şahsiyetine karşı suçların çoğu teşebbüs suçudur, teşebbüs dahi tamamlanmış suç gibi kabul edildiğinden, zaten tehlike suçudur; bu bakımdan hazırlık hareketlerinin cezalandırılması "tehlike tehlikesinin cezalandırılması" şeklinde kabul edilmektedir. (Manzini, 1950, 606, atfen, Özek, .... .... 348)
b) Örgüt kurma:
Örgüt, soyut bir birleşme olmayıp bünyesinde hiyerarşik bir yapının, ast-üst ilişkisinin, emir-komuta zincirinin hâkim olduğu yapılanmayı ifade eder. Böylece örgüt, mensupları üzerinde hakimiyet tesis eden bir güç kaynağı mahiyetini kazanmaktadır. Bu bağlamda bir organize güç aracından, organize güç enstrümanından söz edilebilir.
Suç örgütünün varlığından söz edebilmek için belli bir amaç, maksat etrafındaki bir fiili birleşme yeterlidir. Bu örgütler mahiyetleri itibariyle devamlılık arz ederler. Bu itibarla belli bir suçu işlemek için bir araya gelme hâlinde bir suç örgütünün varlığından bahsedilemez.
Suç işlemek amacıyla örgüt kurma, somut bir tehlike suçu olduğu için oluşturulan örgütün üye sayısı ve malzeme donanımı itibariyle güdülen amaçları gerçekleştirme açısından somut bir tehlike arzedip arzetmediği hâkim tarafından yapılacak değerlendirmeyle belirlenecektir. Somut zarar tehlikesini oluşturmaya uygunluk için "amacı gerçekleştirmeye yeterli üye"nin, "hiyerarşik örgüt yapısı"nın, "şiddete dayanan eylem programı"nın varlığını aramak gerekir.
Örgütün silahlı olup olmaması ve sahip olunan silahların cins, nitelik ve miktarı somut tehlikenin belirlenmesinde dikkate alınmalıdır. Örgütün, silahlı örgüt vasfını kazanması için mensuplarının silah sahibi olmaları gerekmez. Silahlar üzerinde gerektiğinde tasarruf imkânının olması gerekli ve yeterlidir.
c) Örgüt yönetme:
Fail, hiyerarşik olarak örgüt üyeleri üzerinde bulunuyor, geniş bir alanda ... bölümü yapabiliyor, örgüt üyeleri üzerinde sevk ve idarede bulunabiliyor, örgütsel faaliyetlerin organizasyonunda ve icrasında harekete geçiren, engelleyen veya durduran olarak rol üstlenebiliyor, bu faaliyetleri denetleyebiliyor ise yönetici olarak kabul edilebilecektir.
Örgüt yönetme, örgütün amaçları doğrultusunda örgütü idare etmeyi, emir ve direktif vermeyi, örgüt içinde inisiyatif ve karar verme gücüne sahip olmayı gerektirir. Örgütün varlığının, etkinliğinin ve gelişiminin sağlanması, hedeflerinin belirlenmesi, program ve stratejilerinin saptanmasını ifade eder. Ancak örgütün faaliyetleri çerçevesinde sadece belirli bir suçun işlenmesini organize edenler bu suçun işlenmesini planlayıp yönetenler örgüt yöneticisi olarak kabul edilemez.
Geniş bir alanda faaliyet yürüten örgütlerin yöneticileri, örgüt yapılanması da dikkate alınarak somut olayın özelliklerine, bu kişilerin örgütün hiyerarşik yapısı içerisindeki konum ve görevlerine göre belirlenmelidir. Bu tür örgütlenmelerde her yöneticinin örgütün tamamını yönetmesi mümkün olmadığından, örgütün bölge, il, ilçe sorumlularının yönetici olup olmadıklarının sorumluluk sahalarındaki örgütsel faaliyetlerin yoğunluğu da gözetilerek belirlenmesi gerekir.
d) Örgüt üyeliği:
Örgüt üyesi, örgüt amacını benimseyen, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olan ve bu suretle verilecek görevleri yerine getirmeye hazır olmak üzere kendi iradesini örgüt iradesine terk eden kişidir. Örgüt üyeliği; örgüte katılmayı, bağlanmayı, örgüte hâkim olan hiyerarşik gücün emrine girmeyi ifade etmektedir. Örgüt üyesi örgütle organik bağ kurup faaliyetlerine katılmalıdır. Organik bağ; canlı, geçişken, etkin, faili emir ve talimat almaya açık tutan ve hiyerarşik konumunu tespit eden bağ olup üyeliğin en önemli unsurudur. Örgüte yardımda veya örgüt adına suç işlemede de örgüt yöneticileri veya diğer mensuplarının emir ya da talimatları vardır. Ancak örgüt üyeliğini belirlemedeki ayırt edici fark, örgüt üyesinin örgüt hiyerarşisi dahilinde verilen her türlü emir ve talimatı sorgulamaksızın tamamen teslimiyet duygusuyla yerine getirmeye hazır olması ve öylece ifa etmesidir.
Örgüt üyesinin bu suçtan cezalandırılması için örgüt faaliyeti kapsamında ve amacı doğrultusunda bir suç işlemesi gerekmez ise de örgütün varlığına veya güçlendirilmesine nedensel bir bağ taşıyan maddi ya da manevi somut bir katkısının bulunması gerekir. Üyelik mütemadi bir suç olması nedeniyle de eylemlerde bir süre devam eden yoğunluk aranır.
Bu ilkeler ışığında iç hukukumuzdaki düzenlemelere göz atıldığında;
Terör konusunu özel bir kanunla düzenleme yoluna giden kanun koyucu, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 1. maddesinde terörü; "Cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir." aynı Kanun'un 2. maddesinin birinci fıkrasında terör suçlusunu; "Birinci maddede belirlenen amaçlara ulaşmak için meydana getirilmiş örgütlerin mensubu olup da, bu amaçlar doğrultusunda diğerleri ile beraber veya tek başına suç işleyen veya amaçlanan suçu işlemese dahi örgütlerin mensubu olan kişi..." şeklinde tanımlamış, aynı maddenin ikinci fıkrasında ise terör örgütüne mensup olmasa da örgüt adına suç işleyenlerin de terör suçlusu sayılacağını hüküm altına almıştır.
Bu genel terör ve terör suçlusu tanımları dışında 3713 sayılı Kanun'un 3. maddesinde doğrudan terör suçları, 4. maddesinde de dolaylı terör suçları düzenlenmiştir.
TCK'nın 314. maddesi bakımından bir oluşumun veya yapılanmanın, silahlı terör örgütü sayılabilmesi için;
Yöntem: Terör örgütü, cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle hareket eden bir örgüt tipidir.
Amaç-Saik: Silahlı terör örgütü, siyasi maksatla faaliyet gösteren örgütleri ifade eder. Bu bakımdan 3713 sayılı Kanun'un birinci maddesinde sayılan amaca yönelik ve Devletin Anayasal düzenine veya güvenliğine karşı bir suç işlemek amacıyla faaliyet gösterir.
Elverişlilik: Silahlı terör örgütünün, TCK'nın İkinci Kitabının Dördüncü Kısmının Dördüncü ve Beşinci Bölümlerinde yer alan suçları amaç suç olarak işlemek üzere kurulmuş ve amaca matuf bir eylem gerçekleştirmeye yeterli derecede silahlı olması ya da bu silahları kullanabilme imkânına sahip bulunması gerekir. Amaca matuf kavramı ise silahlı terör örgütünün yapısının, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olmasını ifade eder.
Araç-gereç: Örgüt mensuplarının tamamı olmasa bile bir kısmının silahlı olması silahlı terör örgütünün oluşması için yeterlidir. Örgüt, bu silahları gerektiğinde kullanma imkânına sahip ise silahlı olduğu kabul edilmelidir. Silahlı terör örgütünün elinde bulunan silahın devlete ait olması ya da bu silahların hukuka aykırı yollardan elde edilmesi bu suçun oluşması açısından önem taşımaz.
Türk halkı 40 yılı aşkın süredir etnik, ideolojik veya dini temellere dayalı çeşitli terör örgütleri tarafından yapılan saldırılara muhatap olmuş, binlerce insan hayatını kaybetmiş veya ağır şekilde yaralanmıştır. İnsanların refahı için harcanması gereken parasal kayıp hesap edilemeyecek boyuttadır. Örgütün baskısı yüzünden bazı insanlar en temel hak ve özgürlüklerini kullanamaz hâle gelmiş, yaşadıkları yerleri terk etmek ya da örgütün talimatları doğrultusunda hareket etmek zorunda kalmışlardır. Devlet, bu tehdidin devam ettiği zamanlarda dahi insan haklarına ilişkin uluslararası sözleşmeleri imzalayarak kişisel hak ve özgürlükleri korumak iradesini ortaya koymuştur. Nitekim bu sözleşmelerdeki hakların, hiyerarşik olarak kanunlar üstü biçimde uygulanacağına dair Anayasal hüküm kabul edilmiş olması ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yargı yetkisinin tanınması bu iradenin somut örneklerinden birisidir. 1991 yılında yürürlüğe giren Terörle Mücadele Kanunu'nda 29 kez genel olarak özgürlükleri genişletme yönünde değişiklik yapılmıştır. Amaç suçlar bakımından tehlikelilik hâlinin somutlaşıp yakınlaşması durumunda halkta oluşan güvenlik kaygısının artmasına paralel kısıtlayıcı tedbirlere başvurulduğu görülmekle birlikte kişilerin barış ve güven içinde yaşama hakkına yönelik tehdidin azaldığı dönemlerde özgürlükleri genişleten düzenlemeler hız kazanmıştır.
Terörle Mücadele Kanunu'nun terör örgütlerini tanımlayan 7/1. maddesinde 29.06.2006 tarihinde 5532 sayılı Kanun'un 5. maddesiyle yapılan değişiklik sonrası oluşan hukuki durumun değerlendirilmesinde fayda görülmektedir. İlgili maddenin önceki hâli "Madde 7- “3 ve 4 üncü maddelerle Türk Ceza Kanununun 168. 169, 171, 313, 314 ve 315 inci maddeleri hükümleri saklı kalmak kaydıyla bu Kanunun 1 inci maddesinin kapsamına giren örgütleri her ne nam altında olursa olsun kuranlar veya bunların faaliyetlerini düzenleyenler veya yönetenler beş yıldan on yıla kadar ağır hapis ve ikiyüzmilyon liradan beşyüzmilyon liraya kadar ağır para cezası, bu örgütlere girenler üç yıldan beş yıla kadar ağır hapis ve yüzmilyon liradan üçyüzmilyon liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılırlar" şeklindeki iken 2006 yılında yapılan değişiklik sonrası "7/1. cebir ve şiddet kullanılarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemleriyle, 1 inci maddede belirtilen amaçlara yönelik olarak suç işlemek üzere, terör örgütü kuranlar, yönetenler ile bu örgüte üye olanlar Türk Ceza Kanununun 314 üncü maddesi hükümlerine göre cezalandırılır. Örgütün faaliyetini düzenleyenler de örgütün yöneticisi olarak cezalandırılır." hâlini almıştır.
Bu değişiklik karşısında; Terörle Mücadele Kanunu'nunda yapılan örgüt tanımı ile TCK'nın 314/1-2. maddesindeki örgüt tanımı çelişmekte midir; mevzuatta silahlı veya silahsız iki ayrı örgüt varlığını sürdürmekte midir soruları gündeme gelmektedir. Başka deyimle Terörle Mücadele Kanunu'nun 7/1. maddesinin, TCK'nın 314. maddesine atfının unsur atfı mı yoksa ceza yaptırımına mı olduğu ortaya konulmalıdır. Silahlı terör örgütü suçunun unsurlarına TCK'nın 314. maddesinde yer verilmiştir. Yukarıda izah edildiği şekilde örgüt kurma, yönetme ya da üye olma, amaç suç bakımından hazırlık hareketi niteliğinde somut tehlike suçudur. Somut tehlike suçları zarar suçu niteliğinde olmayıp hazırlık hareketlerini cezalandıran istisnai düzenlemeler olması nedeniyle cebir ve şiddet içeren faaliyetlerde bulunma zorunluluğu yoktur, yeter ki cebre yönelik bir irade ortaya konulsun. Zira 5237 sayılı TCK'nın 221. maddesinin 1. bendinde örgüt kuran kişilerin, herhangi bir suç işlemeden örgütü dağıtmaları hâlinde cezai yaptırıma muhatap olmayacakları şeklindeki düzenleme bu görüşü doğrulamaktadır. Bu nedenle 3713 sayılı Kanun'un 7/1. maddesinde yapılan değişiklikle, failin örgüt üyesi olduğunun kabulü için cebir ve şiddet gerektiren fiili işlemesi zorunluluğu getirildiği ileri sürülemeyecektir. Bu değişiklik TMK'nın 1. maddesinde yazılı amaç suçların gerçekleştirilmesinde şiddetin gerekliliğini vurgulamanın yanında kurulan, yönetilen veya üyesi olunan örgütün cebir ve şiddeti araç olarak kullanma gerekliliğini ifade etmektedir. Aksi takdirde bu suçun tehlike suçu olma vasfını ortadan kaldırmış ve TCK'nın 220 ve 314. maddelerindeki unsurlarla çelişilmiş olacaktır.
e) Örgüte yardım etme:
Örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmamakla birlikte, örgüte veya örgüt üyelerine bilerek ve isteyerek aşağıda sayılan hâller dışında barındırma, nakletme, istihbari bilgi sağlama, örgüt mensuplarının araştırılmasını ve yakalanmasını engellemeye yönelik imkan sağlama gibi örgütün faaliyetlerini kolaylaştırıcı ancak suç teşkil etmeyen her türlü faaliyette bulunanlar TCK'nın 314/3 ve 220/7. maddeleri yollamasıyla 314/2. maddesi;
Silahlı terör örgütü üyesi olmayıp örgütün faaliyetlerinde kullanılmak maksadıyla bunların amaçlarını bilerek, bu örgütlere üretmek, satın almak veya ülkeye sokmak suretiyle silâh temin eden, nakleden veya depolayanlar TCK'nın 315. maddesi;
Terör örgütlerine veya mensuplarına para veya değeri para ile temsil edilebilen taşınır veya taşınmaz, maddi veya gayri maddi her türlü mal, hak, alacak ile bunları temsil eden her türlü belgeyi sağlayan veya toplayanlar 6415 sayılı Kanun'un 4. maddesi;
Kapsamında kalacaktır.
Kişi, örgütün işlediği somut fiili bilmese de terör örgütü olduğunu, sağladığı yardımın örgütün yararına kullanılacağını bilmeli ve bu irade ile hareket etmelidir. İnsani mülahazalarla yapılan yardımlar örgüte yardım suçunu oluşturmaz.
Örgüte yardım suçunda manevi unsurun oluşması için genel kastın yanında özel saik de gereklidir. Fail, örgütün amacını gerçekleştirmesine katkı sağlamak kastı ile hareket etmelidir.
Suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte bilerek ve isteyerek yardım edilmiş olması gerekir. Başka bir ifadeyle, yardım fiilinin örgütün suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgüt olduğu bilinerek gerçekleştirilmiş olması gerekir. Fıkra metninde geçen "bilerek" ibaresi doğrudan kastı ifade eder. Doğrudan örgüte değil de örgüt mensuplarına yardım edilmesi hâlinde, yardım edilen kişilerin suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgüt mensubu olduklarının da bilinmesi gerekmektedir. Örgüt mensuplarına yapılan yardım, aynı zamanda örgüte yapılan yardım olarak değerlendirmek gerekir. Ancak, bu yardımın örgütün amacını gerçekleştirmeye hizmet eden bir yardım olması gerekmektedir. (Prof.Dr.İzzet ÖZGENÇ, Suç Örgütleri, 7. Baskı, .... 38-39)
Silahlı terör örgütlerine yardım suçunda yardım fiili, örgütün bizzat kendisi veya mensupları lehine gerçekleştirilebilir. Ceza Genel Kurulunun 31.10.2012 tarih ve 2012/1234 Esas, 2012/1825 sayılı kararında da belirtildiği gibi, yardımın mutlaka örgüte ulaşması, sonuç vermesi gerekmez ve her bir fail, örgütçe verilen veya kendiliğinden üstlenilen görev kapsamında kendi fiilinin gerçekleştirilmesinden sorumlu olacaktır.
Devletin her kurumuna sızan mensupları vasıtasıyla kişi ve kurumlara yönelik, örgütün gerçek yüzünü ortaya koyan operasyonlara başlandığı, bu yapının kamuoyu ve medya tarafından tartışılır hâle geldiği, üst düzey hükumet yetkilileri ve kamu görevlileri tarafından yapılan açıklamalarda "paralel yapı" veya "terör örgütü" olduğuna ilişkin tespitlerin ve uyarıların yapıldığı, Milli Güvenlik Kurulu tarafından da aynı değerlendirmelerin paylaşıldığı süreçten sonrasına denk düşen faaliyetler örgüt hiyerarşisine dahil olduğunu gösterir biçimde çeşitlilik, devamlılık ve yoğunluk içermesi hâlinde silahlı terör örgütüne üye olma suçunu, bu boyutta olmayan faaliyetler ise koşulların bulunması hâlinde silahlı terör örgütüne yardım etme suçunu oluşturacaktır.
f) Hata Hükümleri Çerçevesinde Silahlı Terör Örgüt Üyeliği Suçunun Değerlendirilmesi:
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün aşağıda açıklanan yapı ve görüntüsü itibariyle suçların manevi unsurunun tespiti bağlamında kusur ilkesi ve suçun kast unsurunun değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.
5237 sayılı TCK'ya esas alınan suç teorisi üç ilkeye dayanmaktadır. Bunlar: kusur ilkesi, hukuk devleti ilkesi ve insanilik ilkeleridir.
Kusur ilkesi; kusursuz ceza olmaz prensibine dayanmaktadır. Failin işlemiş olduğu suçtan dolayı şahsen kınanabildiği hâllerde cezalandırılmasını ifade eder. İlke ile amaçlanan, cezanın kusuru gerektirdiği ve kusurlu hareket etmeyen kişinin cezalandırılmayacağıdır. Bu ilkeden çıkarılacak birinci sonuç, netice sorumluluğunun kaldırılmış olması; ikinci sonuç ise cezanın kusur derecesini aşmayacağı yani ceza hukukunda kusurla orantılı ceza tayininin esas alınacağıdır.
Hata (yanılma); genel olarak kişinin tasavvuru ve zihinden geçirdikleri ile gerçeğin birbirine uymaması anlamına gelen bir kavramdır. Hata kural olarak iradenin oluşum sürecine etki eder ve gerçeğin yanlış biçimde tasavvuru veya bilinmesi nedeniyle irade bozulmuş olarak doğar. Failin tasavvurunun konusu, dış dünyaya ait bir şeye ilişkin olabileceği gibi normatif dünyaya (kurallar alanına) dair de olabilir. Dış dünyayla ilgili şeyin olduğundan farklı bir biçimde algılanması hâlinde unsur yanılgısından (tipiklik hatası), normatif dünyaya ait gerçekliğin farklı biçimde değerlendirilmesi hâlinde ise yasak hatasından bahsedilir. Kısaca unsur hatası, bir algılama hatası olduğu hâlde; yasak hatası, bir değerlendirme hatasıdır.
Failin ceza sorumluluğuna gidilebilmesi için kusurlu olması şarttır. Kusur, kınanabilirliktir. Kusurun ifade ettiği değersizlik yargısı ile fail hukuka uygun davranmaması, haklı olan lehine karar verebilme ve hukuka uygun davranma imkânına sahip olmasına rağmen haksız olan davranışı tercih etmesi nedeni ile kınanmaktadır. Kusur yargısının temeli insanın özgür iradesidir. İnsan, özgür iradeye sahip bir varlık olması nedeniyle haklı olan davranış ile haksızlık arasında bir tercih yapma ve haklı olan davranış lehine karar verebilme, davranışlarını hukuk düzeninin gereklerine göre yönlendirebilme ve hukuk düzeninin yasakladığı davranışlardan sakınma yeteneğine sahiptir. Kusur yargısının temelini oluşturan irade özgürlüğü, haksızlık bilincinin varlığını gerekli kılar. Çünkü insanın haklı olan davranış ile haksızlık arasında tercih yapabilmesi için bunu bilmesi şarttır. Fail, haksızlık bilincine sahipse ve özgür iradesiyle haksız olan davranışı tercih ediyor ise kusurludur. Fakat yasak yanılgısı her zaman failin kusurunu tamamen ortadan kaldırmaz. İnsan, hukuk toplumunun bir üyesi olarak hukuka uygun davranmak ve haksız olan davranışlardan sakınmak yükümlülüğü altındadır. Failin açıkça yasak olduğunu bildiği davranışlardan sakınması bu yükümlülüğü yerine getirdiği anlamına gelmez. Fail, aynı zamanda davranışlarının hukuk düzeninin gerekleri ile uyumlu olup olmadığını sorgulamakla yükümlüdür. Fail bu husustaki şüphesini tefekkür etmek veya bir uzmana danışmak yoluyla bertaraf etmek zorundadır. Ayrıca fail vicdan muhasebesi de yapmalıdır. Failden beklenen vicdan muhasebesinin ölçüsü, somut olayın koşulları ile onun sosyal ve mesleki çevresidir. Fail kendisinden beklenen vicdan muhasebesine rağmen davranışının haksızlığını idrak etmeye muktedir değilse yanılgısı kaçınılmazdır. Bu durumda fail kusurlu addedilemez. Buna karşılık fail kendisinden beklenen vicdan muhasebesiyle davranışının haksızlığını idrak edebilecek idiyse yasak yanılgısı kusurunu tamamen ortadan kaldırmaz; fail kusurludur, ancak kusuru azalmıştır.
Hata, kastı ortadan kaldıran veya kusurluluğu etkileyen hata olmak üzere ikiye ayrılır. Suçun maddi unsurlarında (TCK'nın 30/1. maddesi), suçun nitelikli hâllerinde (TCK'nın 30/2. maddesi), hukuka uygunluk nedenlerinin maddi şartlarında (TCK'nın 30/1-3. maddesi) hata kastı kaldırır. Kusurluluğu ortadan kaldıran veya azaltan sebeplerin maddi şartlarında hata (TCK'nın 30/3. maddesi) ile haksızlık yanılgısı (yasak hatası) (TCK'nın 30/4. maddesi) kusurluluğu etkileyen hata şekilleridir. Kastı kaldıran hata türüne hukuka uygunluk nedenlerinin sınırındaki yanılgıyı da eklemek gerekmektedir. (TCK'nın 27/1. maddesi)
İlgisi nedeniyle suçun maddi unsurlarında hata (unsur yanılgısı) üzerinde durmak gerekecektir.
TCK'nın 30/1. maddesinde "suçun kanuni tanımındaki maddi unsurlara ilişkin bilgisizliğin kastı ortadan kaldıracağı" belirtilmiştir. Unsur yanılgısının konusunu suçun maddi unsurları oluşturmaktadır. Unsur yanılgısı kastı ortadan kaldırdığına göre, böyle bir yanılgı ancak kastın kapsamında kalan konular hakkında olabilir. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilinmesini gerektirdiğinden, maddi unsurların bilinmemesi hâlinde kasten işlenen bir haksızlıktan bahsedilemez.
Unsur yanılgısı; haksızlığa temel teşkil eden, haksızlığı tipikleştiren objektif unsurlarda, yani suçun maddi unsurlarında yanılgıdır. Bu durumda haksızlığın kasten işlendiğinden söz edilemez. Fiilin taksirle işlenmiş şekli suç olarak tanımlanmış ise fail ancak taksirli suçtan sorumlu olur.
Bir suç örgütü, baştan itibaren suç işlemek üzere kurulmuş illegal bir yapı olduğunu eylem ve söylemleriyle açıkça ortaya koyabileceği gibi legal olarak faaliyet göstermekte olan bir sivil toplum örgütünün sonradan bir suç örgütüne, hatta terör örgütüne dönüşmesi de mümkündür. Bu kapsamda önceden var olan ancak hakkında karar verilmediği için kamuoyu tarafından varlığı bilinmeyen örgütün hukuki varlık kazanması mahkemeler tarafından verilecek karara bağlı ise de örgütün kurucusu, yöneticileri ya da üyeleri, kuruluş tarihinden veya meşru amaçlarla kurulup daha sonra suç örgütüne dönüştüğü andan itibaren ceza hukuku bakımından sorumlu olacaklardır.
Failin, isnat olunan suçun maddi unsurlarına ilişkin hatası esaslı, diğer bir ifadeyle kabul edilebilir bir hata olursa, bu takdirde fail TCK'nın 30. maddesinin birinci fıkrası uyarınca bu hatasından yararlanacak, bunun sonucu olarak yüklenen suç açısından kasten hareket etmiş sayılmayacağından ve suçun taksirle işlenmesi hâli de kanunda cezalandırılmıyor ise CMK'nın 223. maddesinin ikinci fıkrasının (c) bendi gereğince beraatına karar verilmesi gerekecektir.
Ceza Genel Kurulunun 26.09.2017 tarihli ve 956-370 sayılı kararında da belirtildiği üzere;
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün, Devletin Anayasal düzenini cebir ve şiddet kullanarak değiştirmek olan nihaî amacını gerçekleştirmek için "mahrem alan" şeklinde örgütlenmesi ve Devletin silahlı kuvvetlerindeki unsurları dikkate alındığında gerekli ve yeterli örgütsel güce sahip olduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Örgütün bu amaç ve yöntemlerini bilen örgüt mensuplarının örgütteki konumları gözetilerek cezalandırılacağı da açıktır. Örgütlenme piramidine göre beş, altı ve yedinci kat ve kural olarak üç ve dördüncü katlarda bulunan örgüt mensuplarının bu durumda olduklarının kabulü gerekmektedir. Ancak önce dinî bir kült, ardından da terör örgütü hâline dönüşen FETÖ/PDY'nin, başlangıçta bir ahlâk ve eğitim hareketi olarak ortaya çıkması ve genellikle böyle algılanması, örgütün gayrı meşru amaçlarını gizleyip alenen kriminalize olmamaya çalışması ve örgütün kurucusu ve yöneticisi Fetullah ... hakkında ... 11. Ağır Ceza Mahkemesince verilen beraat kararının onanarak kesinleşmesi karşısında, özellikle örgütün sözde meşruiyet vitrini olarak kullanılan diğer katlardaki örgüt mensupları tarafından bilinip bilinmediğinin olaysal olarak TCK'nın 30. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bu bağlamda söz konusu değerlendirme yapılırken, ülke çapında yürütülen soruşturma ve kovuşturmalar, FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü ile ilgili dava dosyalarında yer alan belgeler, mahkemelerce karara bağlanan davalar, bu davalarda dinlenen itirafçı sanıkların savunmaları, tanık beyanları ve benzer pek çok kaynakta yer aldığı üzere; örgüt mensubu olan kamu görevlileri tarafından örgütün nihaî amacının açıkça ortaya konularak devleti ve hükûmeti açıkça hedef alan terör faaliyetlerinin icra edilmesi, bu faaliyetlerin örgüt liderinin açıklamaları ve basın yayın araçlarıyla üstlenilmesi gibi sansasyonel olayların kamuoyunun gündemini uzunca bir süre meşgul edip yoğun bir şekilde tartışılması, Milli Güvenlik Kurulu'nun 30 Ekim 2014, 29 Nisan 2015 ve 26 Mayıs 2016 tarihli toplantılarında alınan ve kamuoyu ile paylaşılan kararlarda sözde "hizmet hareketi" adlı legal görünümlü illegal yapının, paralel bir devlet kurma amacında olan, devletin varlığına ve Anayasal düzenine karşı ciddi tehdit oluşturan bir örgüt olarak kabul edilmesi, aynı tespit ve açıklamaların Devlet ve Hükûmet yetkililerince de en üst düzeyde benimsenip kamuoyu ile paylaşılması gibi olguların da gözardı edilmemesi gerekir.
3) FETÖ/PDY SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ YAPILANMASI:
a) Genel olarak:
Ceza Genel Kurulunun 24.01.2019 tarihli ve 417-44 sayılı, 20.12.2018 tarihli ve 419-661 sayılı ile 26.09.2017 tarihli ve 956-370 sayılı kararları ve bu suçların temyiz incelemesi ile görevli 16. Ceza Dairesinin kararlarında ayrıntılarıyla belirtildiği üzere;
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü, paravan olarak kullandığı dini, din dışı dünyevi emellerine ulaşma aracı hâline getiren; siyasi, ekonomik ve toplumsal yeni bir düzen kurma tasavvuruna sahip örgüt liderinden aldığı talimatlar doğrultusunda hareket eden; bu amaçla öncelikle güç kaynaklarına sahip olmayı hedefleyip güçlü olmak ve yeni bir düzen kurmak için şeffaflık ve açıklık yerine büyük bir gizlilik içerisinde olmayı şiar edinen; bir istihbarat örgütü gibi kod isimler, özel haberleşme kanalları, kaynağı bilinmeyen paralar kullanıp böyle bir örgütlenmenin olmadığına herkesi inandırmaya çalışarak ve bunda başarılı olduğu ölçüde büyüyüp güçlenen, bir yandan da kendi mensubu olmayanları düşman olarak görüp mensuplarını motive eden; "Altın Nesil" adını verdiği kadrolarla sistemle çatışmak yerine sisteme sahip olma ilkesiyle devlete tabandan tavana sızan; bu kadroların sağladığı avantajlarla devlet içerisinde belli bir güce ulaştıktan sonra hasımlarını çeşitli hukuki görünümlü hukuk dışı yöntemlerle tasfiye eden; böylece devlet aygıtının bütün alt bileşenlerini ünite ünite kontrol altına almayı ve sisteme sahip olmayı planlayıp ele geçirdiği kamu gücünü de kullanarak toplumsal dönüşümü sağlamayı amaçlayan; casusluk faaliyetlerini de bünyesinde barındıran atipik/suigeneris bir terör örgütüdür.
İstişare kurulu, ülke, bölge, il, ilçe, semt, ev imamları gibi hiyerarşik bir yapı içeren insan gücünü ve finans kaynaklarını örgütsel menfaat ve ideolojisi çerçevesinde kullanıp Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin tüm Anayasal kurumlarını ele geçirme amacı taşıyan FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü "gizli yaşamak, her zaman korkmak, doğruyu söylememek, gerçeği inkâr etmek" üzerine kuruludur.
FETÖ/PDY'nin Türk Silahlı Kuvvetlerine, Emniyet Teşkilatına ve MİT'e sızan militanları, şeklen kamu görevlisi gibi gözükse de bu kişilerin örgüt aidiyetleri diğer tüm aidiyetlerinden önce gelmektedir. FETÖ/PDY'nin devletin tasarrufunda bulunması gereken kamu gücünü, kendi örgütsel çıkarları lehine kullanmakta olduğu anlaşılmaktadır. Çeşitli aşamalardan geçirildikten sonra güçlü örgütsel bağlarla bağlandığı FETÖ/PDY'nin bir neferi olarak TSK, Emniyet Teşkilatı ve Milli İstihbarat Teşkilatında meslek hayatlarına başlayan örgüt mensupları, sahip oldukları silah ve zor kullanma yetkilerini FETÖ/PDY'deki hiyerarşik üstünden gelen emir doğrultusunda seferber etmeye hazır olacak şekilde bir ideolojik eğitimden geçirilmektedir. Nitekim hiyerarşik ilişki bakımından sıkı bir disiplinin hâkim olduğu Türk Silahlı Kuvvetlerinde dahi FETÖ/PDY mensuplarının darbeye teşebbüs sırasında genel olarak öğretmenlerden oluşan mahrem imam olarak adlandırılan sivil kişilerden aldıkları talimatlara göre hareket ettikleri veya alt rütbedeki subayların emirlerine uydukları birçok dava dosyasında görülmüştür.
Emniyet Genel Müdürlüğü kadrolarının etkin birimlerinde ve TSK'da yapılanan FETÖ/PDY, Emniyet ve TSK birimlerinin doğasında var olan cebir ve şiddet kullanma yetkisinin verdiği baskı ve korkutuculuğu kullanmaktadır. Örgüt mensuplarının silahlar üzerinde gerektiğinde tasarruf imkânının bulunması, silahlı terör örgütü suçunun oluşması için gerekli ve yeterli olmakla birlikte; 15.07.2016 tarihinde meydana gelen kalkışma esnasında TSK içerisinde yapılanıp görünürde TSK mensubu olan ve ancak örgüt liderinin emir ve talimatları ile hareket eden örgüt mensuplarınca silah kullanılmış, birçok sivil vatandaş ve kamu görevlisi öldürülüp yaralanmıştır.
Söz konusu terör örgütü, nihaî amaçlarına ulaşmak gayesiyle öncelikle askeriye, mülkiye, emniyet, yargı ve diğer stratejik öneme sahip kamu kurumlarını ele geçirmek için kendilerine engel olacaklarını düşündüğü bürokrat ve personelin sistem dışına çıkarılmasını sağlayarak örgüt elemanlarını bu makamlara getirmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin tüm Anayasal kurumlarını ele geçirmeye yönelik nihaî hedefi bulunan FETÖ/PDY, söz konusu ele geçirme süreci tamamlandıktan sonra devlet, toplum ve fertlere dair ne varsa ideolojisi doğrultusunda yeniden dizayn ederek oligarşik özellikler taşıyan bir zümre eliyle ekonomik, toplumsal ve siyasal gücü yönetmek ve aynı zamanda uluslararası düzeyde büyük ve etkili siyasi/ekonomik güç hâline gelmek amacıyla hareket etmektedir.
Örgütte sıkı bir disiplin ve eylemli bir işbirliğinin bulunduğu, örgütün kurucusu, yöneticileri ve üyeleri arasında sıkı bir hiyerarşik bağın mevcut olduğu, gizliliğe riayet edildiği, illegal faaliyetleri gizleyebilmek için hiyerarşik yapıya uygun hücre sistemi içinde yapılanarak grup imamları tarafından emir talimat verilmesi ve üyeleri arasında haberleşmenin sağlanması için ByLock gibi haberleşme araçlarının kullanıldığı, görünür yüzüyle gerçek yüzü arasındaki farkın gizlendiği, amaca ulaşabilmek için yeterli eleman, araç ve gerece sahip olduğu, amacının Anayasa'da öngörülen meşru yöntemlerle iktidara gelmek olmayıp örgütün yarattığı kaos ortamı sonucu, demokratik olmayan yöntemlerle cebir şiddet kullanmak suretiyle parlamento, hükûmet ve diğer Anayasal kurumları feshedip iktidarı ele geçirmek olduğu, bu amaçla Emniyet, Jandarma, MİT ve Genelkurmay Başkanlığı gibi kuvvet kullanma yetkisini haiz kurumlara sızan mensupları vasıtasıyla, kendisinden olmayan güvenlik güçlerine, kamu görevlilerine, halka, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi ve Meclis binası gibi simge binalar ve birçok kamu binasına karşı ağır silahlarla saldırıda bulunmak suretiyle amaç suçu gerçekleştirmeye elverişli öldürme ve yaralama gibi çok sayıda vahim eylem gerçekleştirdiği, anılan örgüt mensupları hakkında 15 Temmuz darbe girişiminden ya da örgüt faaliyetleri kapsamında işlenen diğer bir kısım eylemlere ilişkin bir kısmı derdest olan ya da mahkemelerce karara bağlanan davalar, bu davalarda dinlenen itirafçı sanıkların savunmaları ve gizli-açık tanık anlatımları, bu davalarda verilen mahkeme ve Yargıtay kararları, örgüt lider ve yöneticilerinin açık kaynaklardaki yazılı ve sözlü açıklamaları gibi olgu ve tespitler dikkate alındığında;
FETÖ/PDY, küresel güçlerin stratejik hedeflerini gerçekleştirmek üzere kurulan bir maşa olarak; Anayasa'da belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik ve ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini yıkıp ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini bozmak amacıyla kurulmuş bir terör örgütüdür. Bu örgüt, kuruluşundan 15 Temmuz sürecine kadar örgüt lideri Fetullah ... tarafından belirlenen ideoloji doğrultusunda amaçlarını gerçekleştirmek için hareket etmiştir. Gerçekleştirilen eylemlerde kullanılan yöntem, bir kısım örgüt mensuplarının silah kullanma yetkisini haiz resmi kurumlarda görevli olması, örgüt mensuplarının bu silahlar üzerinde tasarrufta bulunma imkânlarının var olması ve örgüt hiyerarşisi doğrultusunda emir verilmesi hâlinde silah kullanmaktan çekinmeyeceklerinin anlaşılması karşısında tasarrufunda bulunan araç, gereç ve ağır harp silahları bakımından 5237 sayılı TCK'nın 314. maddesi kapsamında bir silahlı terör örgütüdür.
b) Örgütün Yargı ve Yargıtay Yapılanması, HSK ve Yüksek Mahkeme Üyelikleri Seçimleri:
Örgütsel kadrolaşma açısından; FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü tarafından kendi mensuplarına hâkimlik ve Cumhuriyet savcılığı sınavlarına girmeleri konusunda telkinlerde bulunulduğu, örgüt mensubu öğrencilere hâkimlik ve savcılık sınavını kazanmaları hâlinde örgütün kendilerine referans olacağının söylendiği, mülakatı geçip staja başlayan örgüt mensubu hâkim ve Cumhuriyet savcısı adaylarının ... Akademisi ve staj döneminde de yine örgüt tarafından koordine edildiği, söz konusu adayların örgüt mensubu olduklarının anlaşılmaması için kendi başlarına fakat örgütle irtibatı koparmayacak şekilde ev tutmalarının tavsiye edildiği, adayların beşer kişilik kapalı gruplar hâlinde örgüt tarafından finanse edilen evlerde kalmalarının sağlandığı, bu kapsamda örgüt kurallarına göre iki evin irtibat hâlinde olmasının istendiği, bu evlere murakıp adı verilen örgüt mensubu kişilerin gelerek evde kalan adaylardan bilgi alıp tavsiyelerde bulundukları, bununla birlikte örgüte ait ışık evlerinin il bazında eyalet adı altında birden çok bölgeye ayrıldığı, her bölgenin sekiz ilâ on evi kapsadığı, bölgelerden sorumlu kişilere bölge abisi/ablası adı verildiği, örgütün Türkiye ... Akademisi stajındaki adayları staj dönemlerine göre ayırdığı, bazı örgüt mensubu adaylara Türkiye ... Akademisi yurdunda kalmaları tavsiye edilerek bu kişilerden, örgüt lehine ya da aleyhine konuşan aday arkadaşlarının bildirilmesinin istendiği, her dönemin sorumlu abisinin/ablasının bulunduğu, evlere gelen örgüt mensubu murakıpların adaylara dinsel ve sosyal davranışları açısından telkinde bulundukları, örgüt mensubu hâkim ve Cumhuriyet savcılarının ..... şeklinde kategorize edilerek taşra ve devre yapılanmasının oluşturulduğu, bu yapılanmalarda belirli aralıklarla organizasyon ve görüşmelerin gerçekleştirildiği,
Eski Yargıtay üyelerinin görev yapmakta oldukları hukuk ve ceza dairelerine göre gruplar oluşturulduğu, eski yüksek yargı üyelerinin kod isimleri dikkate alındığında (H1, H2, H3, C1, C2, C3, C4) şeklinde gruplandırıldıkları, eski Yargıtay üyelerinin görevde bulundukları zaman içerisinde görev yaptıkları Yargıtay Daireleri göz önünde bulundurulduğunda "H" kod adı ile isimlendirilenlerin Yargıtay Hukuk Dairelerinde, "C" kod adı ile isimlendirilenlerin Yargıtay Ceza Dairelerinde görev yaptıkları, isimlendirmelerde yer alan 0, 1, 2, 3 rakamlarının grup içerisindeki hiyerarşiye ilişkin sıralamayı, "0" ile kodlamanın ise grup sorumlusunu gösterdiği, harf ve rakam ile gruplandırmalardan sonrabazı isimlendirmelerde kullanıcının adı ve soyadının baş harflerinin eklenmesi suretiyle kod adı oluşturulduğu anlaşılmıştır.
c) 15 Temmuz 2016 Tarihli Darbe Teşebbüsü:
Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 14.07.2017 tarihli ve 2017/1443-4758 sayılı kararında açıklandığı üzere;
15 Temmuz 2016 günü Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Anayasal düzeninin değiştirilmesi amacıyla, Türk Silahlı Kuvvetlerine sızmış FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensubu olan ve/veya bu örgütsel faaliyeti destekleyen 8.000'in üzerinde askeri personel tarafından savaş uçakları dahil 35 uçağın, 3 geminin, 37 helikopterin, 74'ü tank olmak üzere 246 zırhlı aracın ve 4.000'e yakın hafif silahın kullanılarak; Cumhurbaşkanına suikasta teşebbüs edilmiş, TBMM ve Cumhurbaşkanlığı Külliyesi başta olmak üzere birçok stratejik merkez bombalanmış, Başbakanın konvoyuna silahlı saldırı gerçekleştirilmiş, kalkışmaya karşı koyan güvenlik görevlileri ile sokaklara çıkan sivillere Devletin silahlı kuvvetlerine ait bu uçak, helikopter, tank ve silahlarla saldırılarak 4'ü asker, 63'ü polis ve 183'ü sivil olmak üzere toplam 250'den fazla kişi şehit edilmiş; 23'ü asker, 154'ü polis ve 2.558'i sivil olmak üzere toplam 2.735 kişi de yaralanmıştır.
Somut darbe teşebbüsü, TCK'nın 309. maddesinde sayılan amaçlara matuf zarar tehlikesi doğuran vahim eylem vasfını aşarak Anayasal düzeni doğrudan ortadan kaldırma neticesine yönelmiş, örgütün ülke genelindeki organik bütünlüğünden ve etkinliğinden istifade edilerek planlanıp uygulanmış, neticesi ve başarısı eş zamanlı, senkronize hareketlere bağlı hukuki anlamda tek bir fiil olarak ortaya çıkmıştır.
d) 15 Temmuz 2016 Tarihindeki Darbe Teşebbüsünün FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü İle İlişkisi:
Anayasa Mahkemesinin 30.06.2017 tarihli ve 30110 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 20.06.2017 tarihli ve 2016/22169 başvuru numaralı kararında ayrıntılı olarak yapılan tespitler, ... Cumhuriyet Başsavcılığının 03.03.2017 tarihli ve E.2017/7327 sayılı, E.2017/26 sayılı ve 2006/103583 soruşturma sayılı iddianamelerindeki belirlemelere göre; "Yurtta Sulh Konseyi" üyesi olan, "sıkıyönetim komutanı" olarak görevlendirilen, "sıkıyönetim mahkemeleri"ne ve "kritik önemdeki askerî ve sivil makamlara" ataması planlanan kişilerin büyük bölümünün FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensubu olduğunun, bu görevlendirmelerin yapılmasında örgüt içindeki hiyerarşinin dikkate alındığının ve haklarında örgüte üye olma suçundan işlem yapılan bazı emniyet mensupları ile mülki idare yetkililerinin darbe girişimi sonrasında ilan edilecek sıkıyönetim döneminde atanacakları resmî devlet kuruluşlarına gittiklerinin saptandığına dair bulgular, tanık olarak dinlenen Genelkurmay Başkanı ile ... Cumhuriyet Başsavcılığınca dinlenen gizli tanıklar (Şapka ve Kuzgun)'ın anlatımları, şüpheli olarak dinlenen Deniz Piyade Tugay Komutanı Tuğamiral H. İ. Y., Genelkurmay Başkanı'nın emir subayı olan Yarbay L. T., Jandarma Genel Komutanlığında görev yapmakta olan Binbaşı H. H., Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanlığında görev yapmakta olan Yarbay F. E., Yüzbaşı F. T. Ç., Müşterek İstihbarat Koordinasyon Merkezi Başkanlığında görev yapan Jandarma Yarbay A. K., Hava Kuvvetleri Komutanlığı Müşterek Hedef Analiz Yönetim Başkanı Tuğgeneral G. Ş. ...., Hava Kuvvetleri Komutanlığı Müşterek Hedef Üretim Analiz Merkezinde görev yapmakta olan Yüzbaşı A. P., Kara Kuvvetleri Tayin Daire Başkanlığında astsubay olarak görev yapmakta olan T. F. D., TSK'da pilot olarak görev yapan Yarbay İ. A., Akıncı 4. Ana Jet Üssü Komutanlığında pilot olarak görev yapan Teğmen M. M. gibi çok sayıda şüphelinin itiraf içeren beyanları, açık kaynak bilgileri, 15 Temmuz darbe kalkışması ile ilgili verilen mahkeme kararları, derdest bulunan dava dosyaları ve yürütülen soruşturmalar ile resmî kurumların tespitleri değerlendirildiğinde; 15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe teşebbüsünün, daha önce de bir çok kez yaşandığı üzere uluslararası güç odaklarının da desteğiyle, esas itibariyle Türk Silahlı Kuvvetlerine sızmış FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensuplarınca gerçekleştirildiği, kalkışmaya başka unsurların da katılmış olma ihtimalinin darbe teşebbüsünün bu karakterini değiştirmeyeceği değerlendirilmiştir. (Yargıtay 16. CD'nin 14.07.2017 tarihli ve 2017/1443-4758 sayılı kararı)
4) HÜKME ESAS ALINAN BAZI DELİLLERİN HUKUKİ NİTELİĞİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ:
A) BYLOCK İLETİŞİM SİSTEMİ:
Ceza Genel Kurulunun 24.01.2019 tarihli ve 417-44 sayılı ile 20.12.2018 tarihli ve 419-661 sayılı kararlarında da ayrıntılarıyla belirtildiği üzere;
Gelişen teknolojiyle beraber hayatın her alanında kullanılan bilişim teknolojisi, muhakeme konusu olayların aydınlatılmasında etkin rol oynayan deliller arasında ön sıralarda yer almaktadır.
Kural olarak kişiler arasındaki haberleşme gizlidir. Ancak terör örgütlerinin yasa dışı amaçlarını gerçekleştirirken, mensuplarının ve faaliyetlerinin kolluk güçleri tarafından tespit edilememesi için çağın şartlarına uygun teknik olarak daha gelişmiş haberleşme sistemleri kullandıkları sıklıkla görülmektedir. Nitekim ByLock iletişim sistemi, global bir uygulama görüntüsü altında belli bir tarihten sonra yenilenen ve geliştirilen hâliyle münhasıran FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensuplarının kullanımına sunulmuş bir programdır. Benzer iletişim araçlarında olduğu gibi sisteme dahil olup kullanmak kişilerin istekleriyle değil örgüt yöneticilerinin inisiyatifi ile gerçekleşmiştir. Üyeler arasındaki haberleşmede zaman zaman gündelik işlerle ilgili mesajlar paylaşılsa da ağırlıklı olarak örgütsel talimatların iletildiği, faaliyetlerin değerlendirildiği, örgüt mensupları arasındaki bağlılığı artırıcı ve motive edici haberlerin paylaşıldığı bir sisteme dönüştüğü anlaşılmış olup ByLock iletişim sisteminin FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensuplarının kullanmaları amacıyla oluşturulan ve münhasıran bu terör örgütünün bir kısım mensupları tarafından kullanılan bir ağ olması nedeniyle; örgüt talimatı ile bu ağa dahil olunduğunun ve gizliliği sağlamak için haberleşme amacıyla kullanıldığının, her türlü şüpheden uzak, kesin kanaate ulaştıracak teknik verilerle tespiti hâlinde kişinin örgütle bağlantısını gösteren bir delil olacağı kabul edilmiştir.
ByLock sisteminin kullanılması için indirilmesi yeterli olmayıp özel bir kurulum gerektiren, güçlü bir kriptolama yoluyla internet bağlantısı üzerinden iletişim sağlamak üzere, gönderilen her bir mesajın farklı bir kripto anahtarı ile şifrelenerek iletilmesine dayanan bir tasarıma sahiptir. Bu şifrelemenin, kullanıcıların kendi aralarında bilgi aktarırken üçüncü kişilerin bu bilgiye izinsiz şekilde (hack) ulaşmasını engellemeye yönelik bir güvenlik sistemi olduğu tespit edilmiştir.
2014 yılı başlarında işletim sistemlerine ait uygulama mağazalarında yer alıp bir süre herkesin ulaşımına açık olan ByLock'un, bu mağazalardan kaldırılmasından sonra geliştirilen ve yenilenen sürümünün ancak örgüt mensuplarınca harici bellek, hafıza kartları ve Bluetooth yoluyla yüklenildiği yürütülen soruşturma ve kovuşturma dosyalarındaki ifadeler, mesajlar ve e-postalardan anlaşılmıştır.
ByLock iletişim sisteminin hukuki alt yapısı;
2937 sayılı MİT Kanunu'nun 6. maddesinin "g" bendinde; telekomünikasyon kanallarından geçen dış istihbarat, millî savunma, terörizm ve uluslararası suçlar ile siber güvenlikle ilgili verileri toplayabileceği, 4. maddesinin "i" bendinde ise dış istihbarat, millî savunma, terörle mücadele ve uluslararası suçlar ile siber güvenlik konularında her türlü teknik istihbarat ve insan istihbaratı usul, araç ve sistemlerini kullanmak suretiyle bilgi, belge, haber ve veri toplamak, kaydetmek, analiz etmek ve üretilen istihbaratı gerekli kuruluşlara ulaştırmakla görevli olmanın yanında Devletin güvenliğini ilgilendiren ve suç işlendiği şüphesi doğuran somut verileri terörle mücadele konusunda görevli idari ve adli birimlere ulaştırmakla yükümlüdür. Nitekim, ByLock uygulamasına ait sunucular üzerindeki veriler hakkında düzenlenen teknik analiz raporu ve dijital materyallerin ... Cumhuriyet Başsavcılığına ve Emniyet Genel Müdürlüğüne ulaştırıldığı görülmektedir. Bu aşamadan sonra adli sürecin başlatılması ve bu noktadan sonra CMK hükümlerine göre soruşturma işlemlerinin yapılması zorunludur. Nitekim ... Cumhuriyet Başsavcılığı ByLock ile ilgili dijital materyallerin teslim edilmesi üzerine 2016/104109 sor. ve 2016/180056 numara üzerinden başlattığı soruşturma kapsamında, CMK'nın 134. maddesine göre gönderilen dijital materyallerle ilgili 09.12.2016 tarihli ve 2016/104109 soruşturma sayılı yazısı ile ... 4. Sulh Ceza Hâkimliğine Milli İstihbarat Teşkilatınca teslim edilen 1-1 adet Sony marka HD-B1 model, üzerinde bBW3DEK69121056 seri numaralı ve ön yüzünde 1173d7a09195cf0274ce24f0d69ede96 yazılı harddisk, 2-1 adet Kingston marka DataTraveler, uç kısmında DTIG4/8GB 04570- 700.A00LF5V 0S7455704 yazılı flash bellek üzerinde CMK'nın 134. maddesi gereğince inceleme yapılmasına, 2 adet kopya çıkartılmasına, kopya üzerinde kayıtların çözülerek metin hâline getirilmesine karar verilmesini istendiği, ... 4. Sulh Ceza Hâkimliğince bu talep kabul ederek 09.12.2016 tarihli ve 2016/6774 D. ... nolu karar ile dijital materyaller üzerinde inceleme yapılması, kopya çıkarılması ve kopya üzerinde bilirkişi incelemesi yapılarak metin hâline getirilmesine ve bir kopyasının ... Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar vermiştir.
Soruşturma aşamasında olayın aydınlatılması amacıyla el konulan veya talep edilen elektronik verilerden doğrudan suçla ilgili olanlar elektronik delil olarak kabul edilmektedir. Bir suçun işlendiği iddiasıyla başlatılan soruşturma kapsamında, dijital veri ve delil elde etmek amacıyla bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında, bilgisayar kütüğünde, bilgisayar ağları ve diğer uzak bilgisayar kütüklerinde ve çıkarılabilir donanımlarda arama yapılması gerekebilir. Bu konuda uygulanacak iki kural vardır. Birisi CMK'nın 134. maddesi, diğeri de 27.07.2016 tarihinde ilan edilen olağanüstü hâl kapsamında çıkartılan 667 ve 668 sayılı KHK'larla Türk Ceza Kanunu'nun ikinci kitap, dördüncü kısım, dördüncü, beşinci, altınca ve yedinci bölümde tanımlanan suçlar, Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar ve bu suçlar kapsamına girip girmediğine bakılmaksızın, toplu yani en az üç kişinin iştiraki ile işlenen suçlarda uygulanabilecek 668 sayılı KHK'nın 3. maddesinin 1. fıkrasının (j) bendidir. Bu düzenleme, 6755 sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler İle Bazı Kurum Ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun'un 3. maddesinin 1. fıkrasının (j) bendinde aynen yer almıştır. Bu sebeple bilgisayarda arama, kopyalama ve el koyma konusunda CMK'nın 134 ve 6755 sayılı Kanun'un 3. maddesinin 1. fıkrasının (j) bendi birlikte uygulanacaktır. Bu uygulama sırasında 6755 sayılı Kanun'un "soruşturma ve kovuşturma işlemleri" başlıklı 3. maddesinin 1. fıkrasında sayılan suçlar yönünden öncelik aynı Kanun'un 3/1-j maddesi olacak, burada hüküm bulunmayan hâlde CMK'nın 134. maddesine göre hareket edilecektir. Olağanüstü hâl kaldırıldığı anda bilgisayarda arama, kopyalama ve el koyma konusunda öngörülen istisnai tedbirin uygulaması son bulacaktır. Bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında ve kütüklerinde arama, kopyalama ve elkoyma koruma tedbiri, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 134'üncü maddesinde düzenlenmiştir. Bu koruma tedbiri, CMK'nın 116 ve 123. maddelerinde düzenlenen "arama" ve "el koyma" koruma tedbirlerinin özel bir görünümünü oluşturmaktadır. Buna göre, bir suç dolayısıyla yapılan soruşturmada, başka surette delil elde etme imkânının bulunmaması hâlinde Cumhuriyet savcısının istemi üzerine şüphelinin kullandığı bilgisayar ve bilgisayar programları ile bilgisayar kütüklerinde arama yapılmasına, bilgisayar kayıtlarından kopya çıkarılmasına ve bu kayıtların çözülerek metin hâline getirilmesine hâkim tarafından karar verilir. Bilgisayar, bilgisayar programları ve bilgisayar kütüklerine şifrenin çözülememesinden dolayı girilememesi veya gizlenmiş bilgilere ulaşılamaması hâlinde çözümün yapılabilmesi ve gerekli kopyaların alınabilmesi için bu araç ve gereçlere el konulabilir. CMK'nın 134. maddesindeki "bilgisayar kütükleri" ifadesi teknik anlamda sadece masaüstü ve dizüstü bilgisayarlarda bulunanları değil; CD, DVD, flash disk, disket, harddisk vs. tüm çıkarılabilir bellekler, telefon vb. dijital tabanlı mobil cihazlarda dahil olmak üzere herhangi bir bilgi işlem veya veri toplama araç ya da gerecinde bulunabilecek tüm dijital dosyaları kapsamaktadır. Adli Ve Önleme Aramaları Yönetmeliği'nin "bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında ve kütüklerinde arama, kopyalama ve el koyma" kenar başlıklı 17. maddesinde el koyma sırasında zorunlu kılınan yedekleme işleminin, "bilgisayar ağları ve diğer uzak bilgisayar kütükleri ile çıkarılabilir donanımlar hakkında da" uygulanmasının dayanağı budur.
10 Kasım 2010 tarihinde Türkiye tarafından imzalanan, 22.04.2014 tarihinde ve 6533 sayılı "Sanal Ortamda İşlenen Suçlar Sözleşmesi" adı ile onaylanıp 02.05.2014 tarihinde yürürlüğe giren ve Anayasa'nın 90. maddesi gereğince iç hukukumuzun bir parçası olarak kabul edilen Avrupa Siber Suçlar Sözleşmesi'nde bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında, bilgisayar kütüklerinde, bilgisayar ağları ve verilerin saklandığı depolarda ve uzak bilgisayar kütüklerinde arama, kopyalama ve el koyma tedbirlerinin uygulanabileceği kabul edilmiştir. Bilgisayar kütükleri (computer files) yalnızca kullanıcının kendi bilgisayarında yer alan bir bilgisayar programı aracılığıyla kullanılabilen, verilerin saklandığı depolama araçlarıyla sınırlı değildir. Bunun yanında bir bilgisayar aracılığıyla ağ üzerinden ulaşılabilen gerek kullanıcıya ait gerekse kullanıcıya ait olmayıp ancak ortak paylaşıma ve kullanıma açık diğer bilgisayarlardaki veri depolama araçlarına ulaşabilmek mümkündür. CMK'nın 134/1. maddesinde "şüphelinin kullandığı bilgisayar ve bilgisayar programları ile bilgisayar kütüklerinde" arama ve kopyalama işleminin yapılabileceği belirtilmiştir. Kanun koyucu, söz konusu maddede arama ve kopyalama işlemlerinin yapılacağı araçların şüpheliye ait olmasını aramamış, şüphelinin fiilen bu araçları kullanıyor olmasını yeterli görmüştür. Maddede özellikle "şüphelinin kullandığı" ifadesine yer verilmiştir; zira üzerinde arama ve kopyalama işlemi yapılacak bilişim sisteminin şüpheliye ait olması gerekmez. Şüphelinin maliki olduğu, kiraladığı, ödünç aldığı ya da ortak kullanıma açık bir bilgisayarı eylemini gerçekleştirirken kullanması bu tedbirin uygulanması için yeterlidir. Ancak delile ulaşmak için sadece failin kullandığı bilişim sisteminde arama yapılması yeterli değildir. Bilgisayarlarda, bilgisayar programları, bilgisayar kütükleri veya diğer araçlarda yapılacak aramanın konusu "elektronik veri"dir. Bu araçlarda arama işleminde amaç suçla bağlantılı her türlü elektronik veriye ulaşmaktır. Bu kapsamda bilgisayardaki mevcut klasördeki dokümanların tümü taranabilir. Bilgisayarda, şüpheli veya sanığın internet ortamında çeşitli programlar ya da sosyal iletişim siteleri (Msn Messenger, Facebook, Twitter vb.) vasıtasıyla gerçekleştirdiği iletişime ilişkin kayıtların aranması, CMK'nın 135. maddesine göre değil CMK'nın 134. maddesine göre yapılabilir. Zira CMK'nın 135. maddesinde düzenlenen telekomünikasyon yoluyla iletişimin denetlenmesi koruma tedbiri, teknik araçlarla iletişimin tespitini, dinlenmesini ve kayda alınmasını kapsamaktadır. CMK'nın 135. maddesine göre yapılan iletişimin dinlenmesi ve kaydı, geçmişe dönük olarak değil geleceğe dönük olarak yapılabilir. Diğer bir ifadeyle geçmişte gerçekleşen iletişimin dinlenebilmesi, kayda alınabilmesi mümkün değildir. Ancak internet ortamında gerçekleştirilen iletişime ilişkin kayıtlar, bilgisayar kütüğünde kayıt altına alındığından bu iletişim kayıtları hakkında CMK'nın 134. maddesindeki koruma tedbiri kapsamında arama, kopyalama ve elkoyma tedbirleri uygulanabilir. Bireyin e-posta, yazışma ve haberleşmeleri CMK'nın 135. maddesi kapsamında değerlendirilirken, bireyin kendisine e-posta ile gelen bir yazı, resim, görüntü veya ek dosyayı kullandığı bilgisayara veya taşınır belleğe kaydettiğinde, artık bu belge haberleşme hürriyetinin dolayısıyla iletişimin denetlenmesinden çıkıp CMK'nın 134. maddesi kapsamında bilişim cihazına kayıtlı bilgi ve belgeye dönüşecektir. Kriptolu haberleşme sonucunda silinmiş mesajların gerek bilgisayarda gerekse sistem üzerinde ele geçirilmesi de telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişim denetimi kapsamında olmayıp bu gibi hâllerde CMK'nın 134. maddesinde düzenlenen bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında ve kütüklerinde arama, kopyalama ve el koyma tedbiri söz konusu olabilir.
Sonuç olarak, ... Cumhuriyet Başsavcılığının dijital materyaller üzerinde CMK'nın 134. maddesi gereğince ... 4. Sulh Ceza Hâkimliğinden aldığı inceleme kopyalama ve çözümleme kararına istinaden Emniyet Genel Müdürlüğü KOM Daire Başkanlığı uzmanlarınca düzenlenen 18.02.2017 tarihli ByLock raporu, açık kaynaklar, dosyadaki diğer bilgi ve belgeler, yasa, Anayasa ve uluslararası sözleşmeler göz önüne alınarak yapılan tespit ve değerlendirmeler sonucunda; MİT tarafından yasal olarak elde edildiği kabul edilen dijital materyaller üzerinde ... Cumhuriyet Başsavcılığının talebi ile CMK'nın 134. maddesi gereğince ... 4. Sulh Ceza Hâkimliğinden alınan "inceleme kopyalama ve çözümleme" kararına istinaden bilgisayardaki ve bilgisayar kütüklerindeki iletilerin tespiti işleminde herhangi bir hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Haklarında soruşturma işlemi başlamamış ya da soruşturması devam eden yüz binden fazla şüphelinin delil niteliğinde kişisel bilgisi bulunan Emniyet Genel Müdürlüğü KOM Daire Başkanlığı uzmanları tarafından üzerinde çalışma yapılan ByLock ana serverının, henüz haklarında soruşturma işlemlerine başlanmamış kişiler açısından terör örgütü soruşturmasının selameti, diğer kişilerin ise masumiyet karinesinin korunması bakımından, ana serverdeki bilgilerin sanıklara teslim edilmemesinde yasaya aykırılık görülmemiştir. Ancak yargılama sürecinde tarafların bu delile karşı somut itirazlarının inceleme ve değerlendirmeye tabi tutulması, gerektiği takdirde bilirkişi incelemesi yapılması zorunluluğu gözden kaçırılmamalıdır.
B) TANIKLIK:
a) Genel Olarak:
Ceza Muhakemesinde önemli yer tutan tanıklık, yargılamaya konu fiilin fail tarafından işlenip işlenmediği ya da nasıl işlendiği konusunda yargılama makamının kanaate ulaşmasını sağlayan kanıtlardan birisidir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 12.11.2013 tarihli ve 2013/1-251 Esas 2013/454 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere tanık, kendisine karşı yürütülmeyen bir ceza soruşturmasında, olay hakkında beş duyu ile edindiği algılamaları ifadesiyle açığa vuran kişidir.
Kural olarak ceza muhakemesinde taraf sıfatı bulunanların tanık olarak dinlenmemesi gerekir. Bu nedenle davanın tarafı olan sanık ve şüphelinin tanık olarak dinlenmesini Ceza Muhakemesi Kanunu düzenlememiş ancak şeriklerin tanıklığına imkân sağlamıştır.
Ceza Muhakemesi Kanunu'na göre, görülmekte olan davada yargılanan sanığın, suç ortağı hakkında tanık olarak dinlenilmesi mümkündür. CMK'nın 50. maddesinde soruşturma veya kovuşturma konusu suçlara iştirakten veya bu suçlar nedeniyle suçluyu kayırmaktan ya da suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirmekten şüpheli, sanık veya hükümlü olanlar tanık olarak dinlenebilirler, ancak bu tanıkların yeminsiz olarak dinlenmeleri gerekmektedir. Suç ortağının vereceği ifade, kendisinin de suçlanması sonucunu doğuracaksa tanıklıktan çekinme olanağına sahiptir. CMK'nın 48. maddesinde temelini Anayasa'nın 38/5. maddesinden alan ve adil yargılanma hakkını güvenceye bağlayan bir düzenlemeye yer verilmiştir.
Çekinme hakkı hatırlatılmadan tanığa bu tür soruların yöneltilmesi sonucu alınan cevaplar hukuka aykırı biçimde elde edilen kanıt niteliğindedir, (CMK'nın 206/a ve 217/2. maddeleri) hukuka aykırı delil de hükme esas alınamaz. (Yargıtay CGK'nın 12.11.2013 tarihli ve 2013/1-251, 2013/454 sayılı kararı)
Sanığın kendisinin de katıldığı suçlarla ilgili tanık sıfatıyla dinlenmemesi, sanığın açıklamalarının delil niteliği taşımayacağı anlamına gelmemektedir. Örneğin, diğer örgüt üyeleri kabul etmediği hâlde örgüt üyelerinden birisinin suçu birlikte nasıl işlediklerini samimi olarak anlatması ve destekleyici kanıtların da bulunması hâlinde elbetteki bu beyan delil olarak değerlendirilecektir. Bu bakımdan bir anlatımın "tanık beyanı" veya "sanık beyanı" olarak adlandırılmasının çok önemi de bulunmamaktadır.
b) Çağrı ve dinleme:
Sanık duruşmaya tanık getirebileceği gibi mahkemeye davet de ettirebilir. (CMK'nın 179. maddesi)
Mahkeme tanığın dinlenmesi için belirlenen gün ve saati sanığa ve müdafisine bildirmelidir. (CMK'nın 181/1. maddesi)
Olayın delili, bir tanığın açıklamalarından ibaret ise bu tanık duruşmada mutlaka dinlenir. Daha önce yapılan dinlenme sırasında düzenlenmiş tutanağın veya yazılı bir açıklamanın okunması dinleme yerine geçmez. (CMK'nın 210/1. maddesi)
Sanık ancak suç ortaklarının veya tanığın gerçeği söylemeyeceğinden endişe edilmesi hâlinde, dinleme sırasında mahkeme salonundan çıkarılabilir, ancak tekrar getirildiğinde tutanaklar okunup ve gerektiğinde içeriği anlatılır. (CMK'nın 200. maddesi)
Tanıktan, tanıklık edeceği konulara ilişkin bildiklerini söylemesi istenir ve tanıklık ederken sözü kesilmez. Tanıklık edilen konuları aydınlatmak, tamamlamak ve bilgilerinin dayandığı durumları gereğince değerlendirebilmek için tanığa ayrıca soru yöneltilebilir. (CMK'nın 59. maddesi)
Tanık, bir hususu hatırlayamadığını söylerse önceki ifadesini içeren tutanağın ilgili kısmı okunarak hatırlamasına yardım edilir. Tanığın duruşmadaki ifadesiyle önceki ifadesi arasında çelişki bulunduğunda, evvelce alınmış ifadesi okunarak çelişkinin giderilmesine çalışır.
CMK'nın 201. maddesine göre, Cumhuriyet savcısı, müdafi veya vekil sıfatıyla duruşmaya katılan avukat; sanığa, katılana, tanıklara, bilirkişilere ve duruşmaya çağrılmış diğer kişilere duruşma disiplinine uygun olarak doğrudan soru yöneltebilir. Sanık ve katılan da mahkeme başkanı veya hâkim aracılığı ile soru yöneltebilir. Yöneltilen soruya itiraz edildiğinde sorunun yöneltilmesinin gerekip gerekmediğine mahkeme başkanı karar verir. Gerektiğinde ilgililer soru sorabilir. Heyet hâlinde görev yapan mahkemelerde, heyeti oluşturan hâkimler birinci fıkrada belirtilen kişilere soru sorabilir.
c) Gizli tanıklık:
Kovuşturmanın aleniliği, yargılamanın doğrudan doğruyalığı ve kovuşturma aşamasında tüm yargılama süjeleri huzurunda delillerin tartışılıp maddi hakikate ulaşılması ilkelerine aykırı olmakla beraber kanun koyucu, suç örgütlerinin faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili yapılacak soruşturma ve kovuşturmalarda maddi gerçeğe ulaşmak adına bu prensiplerden vazgeçmeyi göze almıştır.
Örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suçların ortaya çıkarılması için başvurulabilecek tanıkların, muhatap oldukları tehlike nedeniyle temininde zorluk yaşanmaktadır. Bu nedenledir ki 5726 sayılı Tanık Koruma Kanunu'nda ve CMK'nın 58/2-5. fıkralarında tanıkların korunmasına ilişkin hükümlere yer verilmiş ve gizli tanıklığın esasları düzenlenmiştir. Gizli tanıklığa başvurabilmek için CMK'nın 58/5. maddesinde tanıklığa konu eylemin bir suç örgütünün faaliyeti çerçevesinde işlenmiş bir eylem olması aranırken örgütün faaliyeti dışında işlenen tüm suçlar kapsam dışı bırakılmıştır. Tanık Koruma Kanunu'nda örgütlü suçlar için cezanın alt sınırının iki yıl ve daha fazla olması şartı getirilmiştir. Sadece terör örgütünün faaliyetleri kapsamında değerlendirilen suçlar için alt sınır konulmamıştır. (TKK'nın 3/1-b maddesi) Bunun yanında örgüt kapsamında işlenmese bile ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis ve alt sınırı on yıl veya daha fazla hapis cezasını gerektiren tüm suçlar Tanık Koruma Kanunu kapsamında değerlendirilmiştir.
Tanığın taraflar huzurunda dinlenilmesi, tanık ya da yakınları adına ağır tehlike oluşturmalı ve bu tehlike başka türlü önlenemiyor olmalıdır. Tanık Koruma Kanunu'nun 1. maddesi uyarınca tehlikenin ağır ve ciddi olması gerekmektedir. Tehlikenin niteliği, tanığın subjektif algılaması ile değil yetkili makamlarca her somut olayın özelliğine göre yapılacak değerlendirmeyle saptanmalıdır.
CMK'nın 58/2. maddesine göre gizli tanığın kimliğinin ortaya çıkmaması için mahkeme 5726 sayılı Tanık Koruma Kanunu'nun 9. maddesinde belirtilen tedbirlere başvurabilir.
Gizli tanık kovuşturma aşamasında, hazır bulunma hakkına sahip bulunanlar olmadan dinlenilebileceği gibi tarafların huzurunda ancak, duruşma salonunun dışında başka bir odada görüntü ve sesi salona aktarılarak gerektiğinde ses ve görüntüsü değiştirilerek ya da duruşma salonunda bulunmakla birlikte kabin, perde gibi tanınmasını engelleyecek şekilde tedbirler alınarak dinlenebilir.
Gizli tanık, tanıklık ettiği olayları hangi nedenle öğrenmiş olduğunu açıklamakla yükümlü olduğu gibi bu bilgiyle de beyanının gerçeğe uygunluğu denetlenmeli, bunun yanında sanık ve tarafların tanığın kimliğini ortaya çıkaracak soru sorması engellenmelidir.
Tanık Koruma Kanunu'nun 9/8. maddesine göre gizli tanık beyanı tek başına hükme esas alınamaz. Özellikle mahkumiyet kararı, ek başka delil olmadıkça, yalnızca gizli tanık beyanı esas alınarak verilemez. Dinlenen gizli tanığın birden fazla olmasının da önemi yoktur. Delil türü olarak yalnızca gizli tanık beyanına dayanılarak mahkumiyet kararı kurulamaz.
Kovuşturma aşamasında bütün kanıtların tartışılabilmesi için, kural olarak bu kanıtların aleni bir duruşmada ve sanığın huzurunda ortaya konulması gerekir. Bu kural istisnasız olmamakla beraber eğer bir mahkumiyet sadece veya belirleyici ölçüde, sanığın soruşturma veya kovuşturma aşamasında sorgulama ve sorgulatma olanağı bulamadığı bir kimse tarafından verilen ifadelere dayandırılmış ise sanığın hakları AİHS'nin 6. maddesindeki güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmış olabilir. Olayın tek tanığı varsa ve sadece bir tanığın ifadesine dayanılarak hüküm kurulacak ise bu tanık mutlaka duruşmada dinlenmeli ve taraflara soru sorma imkânı sağlanmalıdır.
AİHS'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ve aynı maddenin (3) numaralı fıkrasının (d) bendi sanığa, aleyhte ifade veren tanığın beyanlarına, tanık ifadesinin alındığı sırada ya da yargılamanın daha sonraki bir aşamasında itiraz imkânı tanınması gerektiğine işaret etmektedir. (Sadak ve diğerleri/Türkiye; B. no;29900/96, 29901/96, 29902/96, 29903/96, ....67)
Yargılama makamları, yargılamanın taraflarınca ileri sürülen iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ışığında, taraflara iddialarını sunmak hususunda uygun olanakların sağlanması şarttır. Taraflara tanık delili de dahil olmak üzere delillerini sunma ve inceletme noktasında da uygun imkânların tanınması gerekir. Bu anlamda, delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddialarının da yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmesi zorunludur. Ancak bu noktada dikkat edilmesi gereken önemli husus, tarafların tanık ve bilirkişi incelemesi de dahil dermeyan ettikleri delillerin değerlendirilmesi ve özellikle bu taleplerin reddi hâlinde yargılama makamınca bu karara ilişkin tutarlı şekilde gerekçe gösterilmesi gereğidir. (AİHM Vidal/Belgium, B.No. 12351/86, 22/04/1992)
d) Etkin Pişmanlık Hakkından Yararlanan Sanıkların Tanıklığı:
Örgütsel faaliyetlerin büyük bir gizlilik içinde yürütülmesi nedeniyle örgüt mensuplarının ve eylemlerinin tespitinde önemli zorluklar yaşanmaktadır. Bu suçların ispat araçlarından birisi de bizzat örgüt mensuplarının beyanlarıdır. Uygulamada itirafçı olarak adlandırılan bu tanıklar suçların aydınlatılması açısından önemli bir kaynaktır. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 08.04.2008 tarihli ve 9-18-78 sayılı kararında; etkin pişmanlık hükümlerinin amacı, bir yandan terör ve örgütlü suçlarla mücadele bakımından stratejik önemi nedeniyle en etkili bilgi edinme ve mücadele araçlarından olan örgütün kendi mensuplarını kullanmak, diğer taraftan da suç işlemeyi önlemek, mensup olduğu yasa dışı örgütün amaçladığı suçun işlenmesine engel olanları ve işlediği suçtan pişmanlık duyanları cezalandırmayarak ya da cezalarında belli oranlarda indirim yaparak yeniden topluma kazandırmaktır şeklinde açıklanmıştır.
Örgüt mensubu olup etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmak amacı ile tanıklık yapanların hukuki durumlarının değerlendirilmesi gerekecektir.
CMK'nın "Kendisi veya yakınları aleyhine tanıklıktan çekinme" başlıklı 48. maddesi "Tanık, kendisini veya 45 inci maddenin birinci fıkrasında gösterilen kişileri ceza kovuşturmasına uğratabilecek nitelikte olan sorulara cevap vermekten çekinebilir. Tanığa cevap vermekten çekinebileceği önceden bildirilir" şeklinde hükümler içermektedir.
Tanıklıktan çekinmede, bütün hâlinde tanığın çekinme hakkı gündeme gelmekte; burada ise tanık, kendisine sorulan sorulardan kendisi ya da sayılan yakınlarını ceza kovuşturmasına uğratabilecek nitelikte olanlar bakımından cevap vermeme takdirine sahiptir. Bu kapsam dışında kalan hususlarda tanığın, salt bu madde uyarınca çekinme hakkı bulunmamaktadır.
Diğer yandan, CMK'nın "Yemin verilmeyen tanıklar" başlıklı 50. maddesi;
"(1) Aşağıdaki kimseler yeminsiz dinlenir:
a) Dinlenme sırasında onbeş yaşını doldurmamış olanlar.
b) Ayırt etme gücüne sahip olmamaları nedeniyle yeminin niteliği ve önemini kavrayamayanlar.
c) Soruşturma veya kovuşturma konusu suçlara iştirakten veya bu suçlar nedeniyle suçluyu kayırmaktan ya da suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirmekten şüpheli, sanık veya hükümlü olanlar" şeklinde hüküm altına alınmıştır.
Doktrinde genel kabul gören görüşe göre örgütlü suçlar, anlaşma suçlarının bir türü olup çok failli suçlardandır. Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olmak da genel iştirak hükümlerinin ötesinde örgüt kurmak ve yönetmekten ayrı bir suç olarak düzenlenmiş ve cezai yaptırıma bağlanmıştır. Dolayısıyla, bu suç tipi açısından müşterek faillik suretiyle iştirak söz konusu olamayacaktır.
Bu bağlamda, suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olduğu iddiasıyla farklı yürütülen bir muhakemenin şüpheli ya da sanık sıfatıyla süjesi olan failin, aynı örgüte üye olduğu iddiasıyla yargılanan diğer kişilerin varsa örgüt içerisindeki konumlarının ve örgütsel faaliyetlerinin tanığı konumunda olup bu kişiler hakkında görülmekte olan davalarda tanık sıfatıyla dinlenmesinde bir sakınca bulunmadığı gibi diğer sanığa atılı örgüt üyeliği suçuna müşterek fail sıfatıyla iştiraki de mümkün olmadığından, bu kişilerin eylemlerine ilişkin tanıklık yaptığı noktada tanıklıktan ve yeminden çekinme hakkı da söz konusu olmayacaktır.
Diğer yandan, 5237 sayılı TCK'nın "Etkin pişmanlık" başlıklı 221. maddesinde; suç işlemek amacıyla örgüt kurma, yönetme veya bu amaçla kurulmuş örgüte üye olma suçlarını işledikten sonra soruşturma veya yargılama aşamasında etkin pişmanlık gösteren failler hakkında şahsi cezasızlık veya cezada indirim yapılmasını gerektiren hâller olarak kabul edilmiştir.
05.06.1985 tarihli ve 3216 sayılı Bazı Suç Failleri Hakkında Uygulanacak Hükümlere Dair Kanun, 25.03.1988 tarihli ve 3419 sayılı Kanun ve 29.07.2003 tarihli 4959 sayılı Topluma Kazandırma Kanunu'na benzer şekilde 5237 sayılı TCK'nın 221. maddesinde yapılan düzenlemeyle; kanun koyucu, örgütlerle etkin mücadele edebilmek için, örgütleri ortaya çıkarıp dağıtmayı, örgüt elemanlarını devletin yanına çekerek bir yandan zayıflatıp diğer yandan da örgütlerin deşifre olmasını sağlayarak örgüt bünyesinde faaliyet gösteren failleri yakalamayı, "etkin pişmanlık" hükümlerinden yararlanan sanıkları topluma kazandırmayı, örgüt bünyesinde gerçekleştirilen eylemleri açığa çıkarmayı ve benzer suçların tekrar işlenmesini önlemeyi amaçlamaktadır.
Etkin pişmanlık hükümleri kanunda failin cezasının kaldırılmasını veya cezada indirim yapılmasını öngören bir şahsi hâl olarak düzenlendiğinden, örgütlü suçluluk kapsamında savunmasının alınması sırasında kişiye bu hükümlerin hatırlatılması CMK'nın 148. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "kanuna aykırı bir vaat" niteliğinde olmadığı gibi kişinin de kendi iradesiyle bu hükümlerden yararlanmayı kabul ederek ifade vermesinde ve bu ifadenin başka kişiler hakkında görülmekte olan davalarda adil yargılanma hakkına uygun olarak o davaların sanığına etkin itiraz yolları tanınması suretiyle delil olarak kullanılmasında hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Dosyanın incelenmesinde; beyanları hükme esas alınan tanıkların kendi haklarında yürütülen soruşturmalarda müdafileri huzurundaki ifadelerinde kendi iradeleriyle beyanda bulunmuş olmaları, aşamalarda herhangi bir kimse tarafından kendilerine kanuna aykırı vaatte bulunulduğuna ya da bu yönde zorlandıklarına dair delile dayanan somut iddialarının bulunmaması, kovuşturma aşamasındaki oturumlarda ayrıntıları SEGBİS kayıtlarından da anlaşılacağı üzere söz konusu tanıkların sanığa atılı suça ilişkin beyanda bulunmaları ve bu suça müşterek fail sıfatıyla iştirak etmemeleri nedeniyle tanıklıktan ve yeminden çekinme haklarının bulunmaması, bununla birlikte sanık ve müdafisinin de hazır olduğu ortamda beyanda bulunan tanıklara karşı sanık ve müdafisine tanıklara soru sorma ve bu beyanlara karşı savunma yapma haklarının etkin şekilde tanınmış olması hususları birlikte değerlendirildiğinde tanıkların dinlenilme usulleri ve bu beyanların değerlendirilerek hükme esas alınması açısından mahkeme hükmünün hukuka aykırı delile dayanmadığı anlaşılmaktadır.
Bazı hâllerde müdafisi huzurunda veya yargılandığı mahkemede etkin pişmanlık kapsamında beyanda bulunan şüpheli veya sanıklar, tanık sıfatıyla başka mahkemelerde dinlendiğinde, örgütten korkması veya değişik sebeplerle önceki anlatımından vazgeçtiği görülmektedir. Bu durumda hâkim önünde verilmiş bulunan ifadenin delil değeri yargılamayı yapan mahkemece tartışılıp değerlendirilmelidir.
Diğer delillerin ibrazında olduğu gibi beyan delili niteliğindeki tanıklar; kanuna aykırı olarak elde edilmiş ise, delille ispat edilmek istenen olayın karara etkisi yoksa veya istem sadece davayı uzatmak maksadıyla yapılmışsa mahkemece reddedilebilecektir. (CMK'nın 206/2. maddesi)
Delilin ortaya konulması istemi, bunun veya ispat edilmek istenen olayın geç bildirilmiş olması nedeniyle reddedilemez. (CMK'nın 207/1. maddesi)
Somut olayda, bir kısım tanıkların dinlenilmesinin reddedilmesi, ispatı gereken olayın karara etkisi bulunmadığından hukuka aykırı görülmemiştir.
VII) HÜKMÜN İSABETLİ OLUP OLMADIĞI HUSUSUNDA MADDİ HUKUKA İLİŞKİN YAPILAN TEMYİZ İNCELEMESİ:
Temyiz edenlerin sıfatı, başvuruların süresi ve temyiz nedenleri bu şekilde değerlendirildikten sonra sanık hakkındaki beraat hükmünün; sanığın fiilinin suç oluşturup oluşturmadığı, fiilin hangi suçu oluşturduğu, eksik araştırmaya dayalı olarak hüküm kurulup kurulmadığı, hükmün doğru tesis edilip edilmediği, gerekçenin dosya kapsamına uygun olup olmadığı, dosyaya yansıyan ve hükme etki edebilecek delillerin karar yerinde tartılışıp tartışılmadığı, bu bağlamda maddi sorunun isabetli bir şekilde tespit edilip edilmediği gibi dosyaya yansıyan tüm maddi hukuka aykırılık iddiaları ile usul hükümlerine uygunluk bakımından ve 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesinde yazılı bulunan hukuka kesin aykırılık hâllerinin mevcut olup olmadığı yönlerinden temyiz denetimine geçilmiş; silahlı terör örgütü suçunun özellikleri, FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün mahiyeti ve yargı yapılanması, hükme esas alınan bazı delillerin hukuki niteliği hususlarında Ceza Genel Kurulunun 17.03.2021 tarihli ve 495-116 sayılı kararında belirtilen açıklamalara atıfla yetinilmiştir.
Özel Dairece yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaate ve incelenen dosya kapsamına göre FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapısına dahil olduğu veya örgüte bilerek ve isteyerek yardımda bulunma amacıyla faaliyet yürüttüğü ispatlanamayan sanığın üzerine atılı silahlı terör örgütüne yardım etme suçundan verilen beraat kararı isabetli bulunduğundan Yargıtay Cumhuriyet savcısının temyiz dilekçesinde ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmemiştir.
Bu itibarla temyiz davasının esastan reddiyle beraat kararının onanmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi ...; "Olay tarihinde, Yargıtay 8. Ceza Dairesi Başkanı olan sanık ...’nın, kamuoyunda "... ..." davası olarak bilinen davada verilen mahkeme ilâmını kural olarak temyiz incelemelerinin tamamının pazartesi ile perşembe günleri arasında daire müzakere salonunda yapılmasına rağmen bu dosyanın diğer üyelerinin olmadığı bir ortamda görüşerek FETÖ/PYD örgütünün talebi doğrultusunda karara bağlamıştır.
Bu dosyayı inceleyen tetkik hakiminin alınan beyanında, "... ..." davası olarak bilinen bu dosyanın günlerce takrir çizelgesinde olmasına rağmen her seferinde sanık tarafından dosyanın son sırada olduğundan ve üyelerin sağlam kafa ile incelemek istediklerinden bahisle görüşmenin ertelendiğini belirtilmiştir.
Sanık tarafından bu dosyanın örgüt üyesi olamayan daire üyelerinden kaçırıldığı, örgüt lehine faaliyetlerden olmak üzere sanığın kendisi, görev yaptığı ceza dairesi ve katıldığı seçimler ile ilgili olarak ByLock yazışmalarında ifadelerin bulunduğu, bu itibarla daire başkanı olabilmek için örgütün desteğini alan yükselme motivasyonu ile hareket eden sanığın, bir dönem dizayn ettiği daire yapısı ve görülmekte olan davalar ve verilen kararların niteliği gözetildiğinde, başkanı olduğu Yargıtay 8. Ceza Dairesi'nde örgütün yargı eli ile yaptığı operasyonlar sonrası açılan davaların temyiz incelemesi sırasında, dairede görevli örgüt üyeleri ile beraber hareket ederek örgüte yardım etmiştir.
Yukarıda izah edilen nedenlerle, sanığa isnat olunan terör örgüte yardım suçunun oluşmuştur. Sanığın oluşun terör örgüte yardım suçundan cezalandırılması gerekir. Yargıtay 9. Ceza Dairesinin İlk Derece Mahkemesi olarak sanık hakkında verdiği usul ve kanuna aykırı olan beraat karının BOZULMASINA karar verilmesi kanaatinde olduğumdan,
Yargıtay 9. Ceza dairesinin ilk derece mahkemesi olarak sanık hakkında verdiği beraat karının ONANMASINA karar veren Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğunun görüşüne katılmıyorum." şeklindeki,
Çoğunluk görüşüne katılmayan üç Ceza Genel Kurulu Üyesi ise; benzer biçimdeki düşüncelerle karşı oy kullanmışlardır.
Açıklanan nedenlerle;
1)Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 09.07.2020 tarihli ve 13-27 sayılı; sanık ... hakkında silahlı terör örgütüne yardım etme suçundan kurulan beraat hükmünün ONANMASINA,
2)Dosyanın, Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 22.06.2021 tarihli ve 196 sayılı kararı ile Yargıtay 9. Ceza Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla baktığı terör suçlarından kaynaklanan davalara ilişkin dosyaların devredildiği Yargıtay 3. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 14.06.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.
...
C.G.K. Başkanvekili
...
...
...
...
Sübut var
...
...
...
...
Sübut var
...
...
...
Sübut var
...
...
...
...
Sübut var
...
...
...
Yazı İşleri Müdürü
M.A