Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2019/137 Esas 2022/447 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2019/137
Karar No: 2022/447
Karar Tarihi: 15.06.2022

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2019/137 Esas 2022/447 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2019/137 E.  ,  2022/447 K.

    "İçtihat Metni"




    Yargıtay Dairesi : (Kapatılan) 3. Ceza Dairesi


    Sanık ...'ün tehdit suçundan, ... 5. Asliye Ceza Mahkemesince 08.04.2015 tarih ve 226-309 sayı ile TCK'nın 106/1-1. cümle, 29/1, 62/1, 50/1-a, 52/2 ve 52/4. maddeleri uyarınca 2240 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına hükmedilmiştir.
    Hükmün Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 3. Dairesince 07.02.2019 tarih, 12250- 2424 sayı ve oy çokluğu ile;
    "...Adli sicil kaydında tekerrüre esas ilam bulunan sanık hakkında hüküm kurulurken, 5237 sayılı TCK'nin 106/1-1. cümle, 29 ve 62. maddeleri gereğince hükmolunan hapis cezasının TCK'nin 50/1-a ve 52/2. maddeleri gereğince adli para cezasına çevrilmesi suretiyle TCK'nin 58/1. maddesinde belirtilen tekerrür hükümlerinin uygulanmaması," isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiş,
    Daire Başkanı M. Ş. Günaydın;
    "5237 sayılı Kanun sistematiğinde, sadece hapis cezası öngören suçlardan hüküm kurulduğunda, hükmolunan hapis cezasının TCK'nın 50. maddesinin 1. fıkrasına göre adli para cezasına veya seçenek tedbire çevrilmesine engel bir düzenleme bulunmamaktadır. Buna göre hâkim, tekerrüre esas olan mahkûmiyeti bulunan sanık hakkında tayin ettiği kısa süreli hapis cezasını şahsileştirirken, takdiren TCK'nın 50. maddesinin 1. fıkrasını uygulayabilecektir. Tekerrür hükümlerinin uygulanabilmesi için hükmolunan hapis cezasının adli para cezasına veya seçenek tedbire çevrilmesinin yasaklanması ise kanaatimizce Kanun'un sistematiğine aykırı bir durum teşkil edecektir. Kanun koyucu, TCK'nın 58. maddesinin 1. fıkrasında tekerrürü kural olarak benimsedikten sonra, tekerrürün şartlarını açıklarken aynı maddenin 3. fıkrasında seçimlik ceza olarak öngörülen suçlar yönünden bir sınırlama getirmiş, ancak seçimlik ceza öngörmeyen hallerde tekerrür hükümlerinin mutlak uygulanacağına ilişkin bir şart kabul etmemiştir. 5237 sayılı Kanun'da hapis cezası öngören düzenlemelerde tekerrür şartlarının bulunması hâlinde cezanın adli para cezasına veya seçenek tedbire çevrilmesine kanuni bir engel bulunmamakla birlikte Kanun koyucu bazı özel kanunlarda tekerrür halinde hükmolunacak hapis cezasının adli para cezasına veya seçenek tedbire çevrilmesini yasaklamıştır. Örneğin 5101 sayılı Kanun ile değişik 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'nun 75. maddesinde 'Tekerrür üzerine verilen hapis cezası ... para cezası veya tedbire çevrilemez.' düzenlemesi yaparak, anılan Kanun uyarınca kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı bulunan failin iki yıl içinde yeniden suç işlemesi hâlinde verilecek hapis cezasının adli para cezasına veya tedbire çevrilemeyeceğini belirtmiştir. Kanun koyucu tarafından genel kanun olarak nitelendirmemiz gereken 5237 sayılı Kanun'da tekerrür şartlarının varlığı hâlinde hapis cezalarının adli para cezası veya tedbire çevrilmesi yasaklanmadığından, Kanun koyucunun öngörmediği bir şekilde TCK'nin 58. maddesindeki metnin kıyasa yol açacak suretle sanığın aleyhine yorumlanması da mümkün görülmediğinden sayın çoğunluğun bozmaya yönelik aksi görüşüne katılmıyorum." düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise; 20.12.2018 tarih ve 291444 sayı ile;
    "...5237 sayılı Kanun sistematiğinde, sadece hapis cezası öngören suçlardan hüküm kurulduğunda, hükmolunan hapis cezasının TCK'nın 50. maddesinin 1. fıkrasına göre adli para cezasına veya seçenek tedbire çevrilmesine engel bir düzenleme bulunmamaktadır. Buna göre hâkim, tekerrüre esas olan mahkûmiyeti bulunan sanık hakkında tayin ettiği kısa süreli hapis cezasını şahsileştirirken, takdiren TCK'nın 50. maddesinin 1. fıkrasını uygulayabilecektir. Tekerrür hükümlerinin uygulanabilmesi için hükmolunan hapis cezasının adli para cezasına veya seçenek tedbire çevrilmesinin yasaklanması ise kanaatimizce kanunun sistematiğine aykırı bir durum teşkil edecektir. Kanun koyucu, TCK'nın 58. maddesinin 1. fıkrasında tekerrürü kural olarak benimsedikten sonra, tekerrürün şartlarını açıklarken aynı maddenin 3. fıkrasında seçimlik ceza olarak öngörülen suçlar yönünden bir sınırlama getirmiş, ancak seçimlik ceza öngörmeyen hallerde tekerrür hükümlerinin uygulanamayacağına ilişkin bir şart kabul etmemiştir. 5237 sayılı Kanun'da hapis cezası öngören düzenlemelerde tekerrür şartlarının bulunması halinde cezanın adli para cezasına veya seçenek tedbire çevrilmesine kanuni bir engel bulunmamaktadır. Kanun koyucu tarafından 5237 sayılı Kanun'da tekerrür şartlarının varlığı hâlinde hapis cezalarının adli para cezası veya tedbire çevrilmesi yasaklanmadığından, Kanun koyucunun öngörmediği bir şekilde TCK'nın 58. maddesindeki metnin kıyasa yol açacak suretle sanığın aleyhine yorumlanması da mümkün görülmemektedir." düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
    CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay (Kapatılan) 3. Ceza Dairesince 07.02.2019 tarih ve 12250-2424 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Sanık hakkında kasten yaralama suçundan kurulan hüküm Özel Dairece düzeltilerek onanmak suretiyle kesinleşmiş olup inceleme itirazın kapsamına göre sanık hakkında tehdit suçundan kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.
    Yargıtay 3. Ceza Dairesi çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; tekerrüre esas sabıkası bulunan sanık hakkında TCK'nın 106/1. cümlesi uyarınca tehdit suçundan verilen kısa süreli hapis cezasının TCK'nın 50/1. maddesinde düzenlenen seçenek yaptırımlara çevrilip çevrilemeyeceğinin belirlenmesine ilişkindir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    ... Cumhuriyet Başsavcılığının 12.05.2014 tarihli ve 5925-2540 sayılı iddianamesi ile; sanığın 08.12.2013 tarihinde alkollü vaziyette katılan ...'ın işletmekte olduğu tekel bayisine giderek viski almak istediği, sanığın alkollü olmasının da etkisiyle katılana "Ben seni öldüreceğim. Bana bir şey yapın ki sizi öldürmeyeyim yoksa seni öldüreceğim." diyerek tehdit ettiği iddiasıyla sanık hakkında TCK'nın 106/1-1.cümle, 53/1 ve 58. maddeleri uyarınca cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı,
    ... 5. Asliye Ceza Mahkemesinin 08.04.2015 tarihli ve 226-309 sayılı kararı ile; sanık hakkında TCK'nın 106/1-1. cümle, 29/1, 62/1, 50/1-a, 52/2 ve 52/4. maddeleri gereğince 2240 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği,
    Yargıtay (Kapatılan) 3. Ceza Dairesinin 25.10.2018 tarihli ve 700-16117 sayılı karar ile; "...Adli sicil kaydında tekerrüre esas ilam bulunan sanık hakkında hüküm kurulurken, 5237 sayılı TCK'nin 106/1-1. cümle, 29 ve 62. maddeleri gereğince hükmolunan hapis cezasının TCK'nın 50/1-a ve 52/2. maddeleri gereğince adli para cezasına çevrilmesi suretiyle TCK'nin 58/1. maddesinde belirtilen tekerrür hükümlerinin uygulanmaması," bozulmasına karar verildiği,
    Sanığın sabıka kaydında tekerrüre esas birden fazla ilamının bulunduğu, 5275 sayılı Kanun'un 108/2. maddesi uyarınca en ağırının ... 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 19.02.2007 tarihli ve 199-40 sayılı ilamında 6136 sayılı Kanun'un 12/2, 12/4, 53 ve 63. maddeleri uyarınca verilen 12 yıl hapis cezası olduğu, kararın 09.10.2013 tarihinde kesinleştiği, tekerrüre esas olduğu ve tekerrür hükümlerinin uygulandığı,
    Anlaşılmaktadır.
    5237 sayılı TCK'nın "Yaptırımlar" başlıklı üçüncü kısmının, "Cezalar" başlıklı birinci bölümünde yer alan “Kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar” başlıklı 50. maddesi;
    “(1) Kısa süreli hapis cezası, suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre;
    a) Adlî para cezasına,
    b) Mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya tazmin suretiyle, tamamen giderilmesine,
    c) En az iki yıl süreyle, bir meslek veya sanat edinmeyi sağlamak amacıyla, gerektiğinde barınma imkânı da bulunan bir eğitim kurumuna devam etmeye,
    d) Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, belirli yerlere gitmekten veya belirli etkinlikleri yapmaktan yasaklanmaya,
    e) Sağladığı hak ve yetkiler kötüye kullanılmak suretiyle veya gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranılarak suç işlenmiş olması durumunda; mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, ilgili ehliyet ve ruhsat belgelerinin geri alınmasına, belli bir meslek ve sanatı yapmaktan yasaklanmaya,
    f) Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle ve gönüllü olmak koşuluyla kamuya yararlı bir işte çalıştırılmaya, çevrilebilir.
    (2) Suç tanımında hapis cezası ile adlî para cezasının seçenek olarak öngörüldüğü hâllerde, hapis cezasına hükmedilmişse; bu ceza artık adlî para cezasına çevrilmez.
    (3) Daha önce hapis cezasına mahkûm edilmemiş olmak koşuluyla, mahkûm olunan otuz gün ve daha az süreli hapis cezası ile fiili işlediği tarihte onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş bulunanların mahkûm edildiği bir yıl veya daha az süreli hapis cezası, birinci fıkrada yazılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilir.
    (4) Taksirli suçlardan dolayı hükmolunan hapis cezası uzun süreli de olsa; bu ceza, diğer koşulların varlığı hâlinde, birinci fıkranın (a) bendine göre adlî para cezasına çevrilebilir. Ancak, bu hüküm, bilinçli taksir hâlinde uygulanmaz.
    (5) Uygulamada asıl mahkûmiyet, bu madde hükümlerine göre çevrilen adlî para cezası veya tedbirdir.
    (6) Hüküm kesinleştikten sonra Cumhuriyet savcılığınca yapılan tebligata rağmen otuz gün içinde seçenek tedbirin gereklerinin yerine getirilmesine başlanmaması veya başlanıp da devam edilmemesi hâlinde, hükmü veren mahkeme kısa süreli hapis cezasının tamamen veya kısmen infazına karar verir ve bu karar derhâl infaz edilir. Bu durumda, beşinci fıkra hükmü uygulanmaz.
    (7) Hükmedilen seçenek tedbirin hükümlünün elinde olmayan nedenlerle yerine getirilememesi durumunda, hükmü veren mahkemece tedbir değiştirilir” hükmünü taşımaktadır.
    Hürriyeti bağlayıcı cezanın seçenek yaptırımlara çevrilmesi, cezanın sanığın kişiliğine uydurulmasını öngören kişiselleştirme kurumudur. Kanun koyucu bu kapsamda hâkime belli şartlar çerçevesinde hükmolunan kısa süreli hapis cezasının adli para cezasına ya da diğer seçenek yaptırımlara çevrilip çevrilmeyeceğini belirleme yetki ve görevini yüklemiştir.
    Ceza kanunumuzda suç karşılığı olarak uygulanabilecek yaptırımlar, ceza ve güvenlik tedbirleri olarak belirlenmiştir. TCK'nın 45. maddesinin madde metni ve gerekçesinde açıkça belirtildiği üzere ceza olarak sadece hapis ve adli para cezası öngörülmüştür. Şu hâlde adli para cezası dışındaki diğer seçenek yaptırımların her biri aynı nitelikte olmamakla birlikte "güvenlik tedbiri" olduğu kabul edilmelidir. Nitekim 5352 sayılı Adlî Sicil Kanunu’nun 4/1-d. maddesinde açıkça adli para cezası dışındaki seçenek yaptırımların "güvenlik tedbiri" niteliğinde olduğu belirtilmiştir. Ayrıca bu yaptırımların infaz sürecinde değiştirilebilir olmaları da güvenlik tedbiri olarak nitelendirilmelerine uygundur.
    Ancak TCK'nın 50. maddesindeki seçenek yaptırım olarak öngörülen güvenlik tedbirleri ile TCK'nın "güvenlik tedbirleri" başlıklı 2. bölümünde 53-60. maddeler arasında düzenlenen klasik güvenlik tedbirleri arasında bir fark bulunduğu da bir gerçektir. Güvenlik tedbirlerinin uygulanabilmesi için kusurun tespit edilmesine gerek yokken seçenek yaptırım olan güvenlik tedbirleri ancak kusurlu bulunan kişi hakkında uygulanabilmektedir. Bu bakımdan TCK'nın 50. maddesindeki seçenek yaptırım niteliğindeki güvenlik tedbirleri kısa süreli hapis cezasının yerine uygulanmaktadır. Mahkemece hapis cezası yerine seçenek yaptırım olarak "tedbir"e hükmedilmesi hâlinde faile ayrıca ceza verilemeyecektir. TCK'nın 50/5. maddesi hükmü uyarınca da uygulamada asıl mahkûmiyet, bu madde hükümlerine göre çevrilen adlî para cezası veya tedbir olacaktır.
    Tekerrür, 765 sayılı TCK’da cezanın artırım nedeni olarak öngörülmüş iken, yeni sistemde koşullu salıverilme süresini de etkileyecek şekilde bir infaz rejimi kurumu olarak düzenlenmiştir.
    5237 sayılı TCK'nın “Suçta tekerrür ve özel tehlikeli suçlular” başlıklı 58. maddesinin 3. fıkrasında; “Tekerrür hâlinde, sonraki suça ilişkin kanun maddesinde seçimlik olarak hapis cezası ile adlî para cezası öngörülmüşse, hapis cezasına hükmolunur” düzenlemesine yer verilmiştir.
    Maddenin 3. fıkrasında mükerrirliğin sonuçlarından olan, sonraki suça ilişkin kanun maddesinde seçimlik olarak hapis ve para cezası öngörülmesi durumunda hapis cezasının seçilmesi gerektiği belirtilmiştir.
    Kanun koyucu TCK'nın 58/3. maddesindeki düzenleme ile suç işlemekte ısrar eden sanık ile ilk defa suç işleyen sanığı birbirinden ayırmak için mükerrir olan sanık hakkında temel ceza olarak hapis cezasının tercih edilmesini ve bu cezanın adli para cezasına çevrilmemesini amaçlamaktadır.
    Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 19.03.2013 tarihli ve 1500-95 sayılı kararında; “Sanığın, mükerrir olması nedeniyle TCK'nın 58/3. maddesi gereğince, 86/2 ve 125/1. maddelerinde düzenlenen seçenek yaptırımlardan hapis cezasının tercih edilmesi ve 50/2. maddesi gereğince seçilen hapis cezalarının adli para cezasına çevrilmemesinde bir isabetsizlik bulunmadığı,” sonucuna ulaşılmıştır. Somut olayda çözümlenmesi gereken, tekerrüre esas sabıkası bulunan sanık hakkında seçenek yaptırım öngörmeyen TCK’nın 106/1-1. cümle maddesi kapsamında kalan tehdit suçunda sonuç olarak belirlenen kısa süreli hapis cezasının aynı Kanun’un 50/1-a maddesinde düzenlenen adli para cezası veya seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesinin mümkün olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
    Bu aşamada "Suçta ve cezada kanunîlik" ilkesinin üzerinde durulması gerekmektedir.
    Latince "Nullum crimen sine lege" ve "Nulla poena sine lege" olarak ifade edilen kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesi hukukun egemen olduğu tüm demokratik ülkelerce kabul edilmiş ve yasal güvenceye kavuşturulmuştur. Bu kapsamda Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 38. maddesinde de, "Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez. Suç ve ceza zamanaşımı ile ceza mahkûmiyetinin sonuçları konusunda da yukarıdaki fıkra uygulanır. Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur." şeklinde düzenlenen suçta ve cezada kanunilik ilkesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 7. maddesinde "Hiç kimse, işlendiği zaman ulusal veya uluslararası hukuka göre suç oluşturmayan bir eylem veya ihmalden dolayı suçlu bulunamaz. Aynı biçimde, suçun işlendiği sırada uygulanabilir olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez." şeklinde hüküm altına alınmıştır.
    5237 sayılı TCK'nın 2. maddesinde de;
    "(1) Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. Kanunda yazılı cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden başka bir ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunamaz.
    (2) İdarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamaz.
    (3) Kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılamaz. Suç ve ceza içeren hükümler, kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamaz." hükmü ile belirtilen ilkeye yer verilmiştir.
    Aynı Kanun'un "Cezanın belirlenmesi" başlıklı 61. maddesinin 10. fıkrasında ise;
    "Kanunda açıkça yazılmış olmadıkça cezalar ne artırılabilir, ne eksiltilebilir, ne de değiştirilebilir." hükmü getirilmiştir.
    Ceza hukukunun temel ilkelerinden birini oluşturan suçta ve cezada kanunîlik ilkesi uyarınca, hangi fiillerin suç teşkil ettiğinin ve bu fiillere uygulanacak yaptırımların hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde kanunda gösterilmesi gerekmektedir. Bireylerin yasak fiilleri önceden bilmeleri düşüncesine dayanan bu ilkeyle, temel hak ve özgürlüklerinin korunmasının güvence altına alınması amaçlanmaktadır.
    Ceza veya güvenlik tedbiri yaptırımı uygulanabilmesi için fiili kanunun "açıkça" suç sayması gerektiğinden, suç ve cezaların şekli bakımdan kanunla düzenlenmesi yeterli olmayıp, içerik bakımından da belirli amacı gerçekleştirmeye elverişli olmaları gerekir. Ceza hukukunda "belirlilik” ilkesi olarak tanımlanan ilkeye göre, suç ve ceza içeren kanun maddesinde hangi davranışların suç oluşturduğunun açık ve anlaşılır bir biçimde tarif edilmesi, sınırlarının belli olması ve suç için uygulanacak ceza ile güvenlik tedbirlerinin gösterilmesi gerekmektedir. Belirlilik ilkesi, hukuksal güvenlikle bağlantılı olup birey hangi somut eylem ve olguya, hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını bilmelidir. Birey ancak bu durumda kendisine düşen yükümlülükleri öngörebilir ve davranışlarını belirler. Hukuk güvenliği, normların öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar.
    Hem Anayasal hem de yasal düzeyde yapılan bu düzenlemelere göre suç ve cezanın kaynağı ancak kanun olabilir. Anayasa'nın 7. maddesi gereğince yasama yetkisinin Türkiye Büyük Millet Meclisine ait olduğu gözetildiğinde, kanunda suç olarak düzenlenmemiş fiillerin, kanunla suç olarak düzenlenmiş fiillerle benzerliği dolayısıyla ve kıyas yoluyla suç sayılıp yaptırıma bağlanması kabul edilemez. Çünkü kıyas bu yönüyle kanunilik ilkesinin ihlalidir. Kanunda düzenlenen belli bir duruma benzeyen bir durum sonuçta kanunda düzenlenmemiş demektir. Bir yargısal faaliyet şeklinde ortaya çıkan kıyas bir yasama faaliyeti olan kanunun tekelciliğini bu bakımdan ihlal etmektedir.
    Roma Hukukunda kaynağını bulan Latince “Singularia non sunt extenda” olarak ifade edilen "İstisnalar geniş yorumlanamaz” ilkesi paralelinde ceza kanunlarının veya diğer kanunların, genel kurallara istisna oluşturan hükümlerinin, öngörüldükleri süre ve olaylar dışında uygulanamayacakları kabul edilmiştir. Kıyas veya genişletici yorum yoluyla, hakkında düzenleme olmayan bir ceza hukuku konusunda kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı başta olmak üzere, kişi hak ve hürriyetlerinin aleyhine uygulama geliştirilemez.
    Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    TCK’nın 50. maddesinin ilk fıkrasına göre kısa süreli hapis cezasının, suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre adli para cezasına veya anılan düzenlemedeki diğer yaptırımlara çevrilmesinin mümkün olduğu, kıyas veya genişletici yorum yoluyla hakkında düzenleme olmayan bir ceza hukuku konusunda kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı başta olmak üzere, kişi hak ve hürriyetlerinin aleyhine uygulama geliştirilemeyeceği hususları birlikte değerlendirildiğinde, tekerrüre esas sabıkası bulunan sanık hakkında seçenek yaptırım öngörmeyen TCK’nın 106/1/1- cümle maddesi kapsamında kalan tehdit suçunda aynı Kanun’un 50/1. maddesinde düzenlenen adli para cezası ve diğer seçenek yaptırımlara çevrilmesinde yasal bir engel bulunmadığı kabul edilmelidir.
    Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire kararının kaldırılmasına, usul ve yasaya uygun bulunan Yerel Mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmelidir.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1-Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
    2- Yargıtay (Kapatılan) 3. Ceza Dairesinin 25.10.2018 tarihli ve 700-16117 sayılı sanık hakkında tehdit suçundan verdiği bozma kararının KALDIRILMASINA,
    3- ... 5. Asliye Ceza Mahkemesinin 08.04.2015 tarih ve 226-309 sayılı diğer yönleri usul ve yasaya uygun hükmünün ONANMASINA,
    4- Dosyanın, mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 15.06.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.

    Hemen Ara