Esas No: 2014/1030
Karar No: 2014/946
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü 2014/1030 Esas 2014/946 Karar Sayılı İlamı
T.C. UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ HUKUK BÖLÜMÜ ESAS NO : 2014 / 1030 KARAR NO : 2014 / 946 KARAR TR : 17.11.2014 |
ÖZET: 5754 Sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce T.C. Emekli Sandığına tabi kamu görevlisi olarak görev yapmakta olan davacının, kalp rahatsızlığı sebebiyle geçirdiği ameliyat sırasında kullanılan ve hastanede bulunmaması nedeniyle dışarıdan temin edilen stentle ilgili bedelin tarafına ödenmesi talebiyle yapmış olduğu başvurunun reddine ilişkin işleminin iptali ve stent bedelinin işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi istemiyle açtığı davanın, İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk. |
K A R A R
Davacı : L.K.
Vekili : Av. H. A.
Davalı : Yüksek Seçim Kurulu Başkanlığı / Ankara
Dahili Davalı : Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı
Vekili : Av. Ö.S. (Adli Yargıda)
O L A Y : Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; Elazığ İli, Kovancılar İlçesi, İlçe Seçim Kurulu Başkanlığı’nda İlçe Seçim Müdürü olarak görev yapan davacının, kalp rahatsızlığı sebebiyle geçirdiği ameliyat sırasında kullanılan ve hastanede bulunmaması nedeniyle dışarıdan temin edilen stentle ilgili bedelin tarafına ödenmesi talebiyle yapmış olduğu başvurunun reddine ilişkin Kovancılar İlçe Seçim Kurulu Başkanlığı’nın 24.12.2008 tarih ve 148 sayılı işleminin iptali ve stent bedeli olan 3.325,00 TL’nin 16.10.2008 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi istemiyle idari yargı yerinde dava açmıştır.
Elazığ 2.İdare Mahkemesi: 26.05.2009 gün ve E:2008/188, K:2009/269 sayılı kararı ile özetle; “5510 Sayılı Kanun ile finansmanı sağlanacak ve sağlanmayacak sağlık giderlerinin düzenlendiği ve davacının, tedavi bedelinin ödenmesi için yaptığı başvurunun reddine ilişkin işlemin tesis edildiği ve bakılan davanın açıldığı 26.12.2008 tarihi itibariyle 5510 Sayılı Kanunun yürürlükte olduğu dikkate alındığında, tedavi bedelinin ödenip ödenmeyeceği hususu bu kanun hükümleri uyarınca değerlendirileceğinden, anılan Kanunda da bu türden uyuşmazlıkların görüm ve çözümünde idari yargı yerlerinin görevli olduğu yönünde aksine bir düzenlenemeye yer verilmemiş olduğundan, tedavi bedelinin ödenmesi isteminden kaynaklanan bu uyuşmazlığın, yukarıda yer verilen yasa hükümleri uyarınca adli yargı yerinde (İş Mahkemelerinde) görülüp çözümlenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.” demek suretiyle davanın görev yönünden reddine karar vermiştir. Elazığ 2. İdare Mahkemesinin bu kararı davacı vekiline 11.6.2009 tarihinde tebliğ edilmiş ve karar kesinleşmiştir.
Davacı vekili aynı istemiyle bu kez adli yargı yerinde dava açmıştır.
Kovancılar Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi: 01.06.2011 gün, E:2009/234, K:2011/106 sayılı kararında özetle, “Davacının davasının kabulü ile 3.325,00 TL nin tedavi gideri alacağına yapmış olduğu müracaat tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığından alınarak davacıya verilmesine” karar vermiştir.
İşbu karara karşı yapılan temyiz başvurusu üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 06.03.2012 gün ve E:2011/14507, K:2012/4145 sayılı ilamı ile özetle; “memur olarak aktif kamu çalışanı olan davacının, davaya konu tedavisinin, sağlık sigortası açısından Sosyal Güvenlik Kurumu’na devredildiği 15.01.2010 tarihinden önce, 09.10.2008 tarihinde başladığı gözetildiğinde, uyuşmazlığın çözümünün idari yargının görev alanına girdiği gözetilerek, davanın görevsizlik nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken, işin esasına girilerek yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır.” demek suretiyle hükmün bozulmasına karar vermiştir.
Kovancılar Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi: Yargıtay’ın bozma ilamına uyduktan sonra 05.09.2012 gün ve E:2012/94, K:2012/111 sayılı kararı ile özetle; davanın, idari yargı yerinde görülmesi gerektiğinden bahisle, görev yönünden reddine karar vermiş ve “tarafların bu kararı temyiz etmemesi üzerine hükmün 15.11.2012 tarihinde kesinleştiği” kesinleşme şerhinde belirtilmiştir.
Bu aşamadan sonra davacı vekili aynı istemle bir kez daha idari yargı yerinde dava açmıştır.
Elazığ 1. İdare Mahkemesi; 17.12.2012 gün ve E:2012/2160, K:2012/2044 sayılı kararı ile özetle; “2247 sayılı Kanunun 15. maddesi uyarınca, davanın taraflarından birinin son görevsizlik kararını veren mahkemeye yapacağı başvuru üzerine dava dosyasının Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesi ve Uyuşmazlık Mahkemesinin görevli yargı merciini belirten kararı üzerine dosyanın görevli yargı yerince incelenerek karara bağlanması gerektiğinden, bakılan davanın bu yönde verilmiş bir Uyuşmazlık Mahkemesi kararı bulunmadan, Elazığ 2.İdare Mahkemesinin 26.05.2009 tarih ve E:2008/188, K:2009/269 sayılı görev red kararı üzerine aynı taraflar arasında, aynı konuda ve aynı dava sebebine dayanılarak, idari yargı yerinde tekrar açılan dava olduğu anlaşıldığından, kesin hüküm nedeniyle işbu davanın esasının incelenmesine hukuken olanak bulunmadığından...” bahisle davanın incelenmeksizin reddine karar vermiştir.
Davacı vekili Elazığ 1. İdare Mahkemesinin anılan kararına Malatya Bölge İdare Mahkemesine itirazda bulunmuştur. Malatya Bölge İdare Mahkemesi; 05.07.2013 gün ve E: 2013/1027, K: 2013/1036 sayılı kararı ile anılan itirazın reddine ve kararın onanmasına karar vermiştir.
Davacı vekili bu karar üzerine 26.11.2013 tarihli Yargıtay Hukuk Dairesi Başkanlığına gönderdiği dilekçede özetle görevli mahkemenin hangisi olduğu hususunun tespit edilmesini talep etmiştir.
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi: 02.05.2014 gün ve E:2014/2549, K:2014/6848 sayılı ilamı ile özetle; “Elazığ 2.İdare Mahkemesi ile Kovancılar Asliye Hukuk Mahkemesince ayrı ayrı yargı yolu bakımından görevsizlik kararı verilmesi nedeniyle yargı yolunun belirlenmesi görevi 2247 Sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkındaki Kanunun 14. maddesi gereğince Uyuşmazlık Mahkemesine ait bulunduğundan olumsuz görev uyuşmazlığının giderilmesi için dosyaların Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesi gerekmektedir.” demek suretiyle dosyaların mahalline geri çevrilmesine karar vermiş, bu aşamadan sonra Kovancılar Asliye Hukuk Mahkemesi Yargıtay 17. Hukuk Dairesi Başkanlığının ilamı doğrultusunda karar verilmek üzere anılan dosyaları mahkememize göndermiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE :
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Eyüp Sabri BAYDAR, Ali ÇOLAK, Nurdane Topuz, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Ayhan AKARSU ve Mehmet AKBULUT’un katılımlarıyla yapılan 17.11.2014 günlü toplantısında:
l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasanın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre, olay kısmında belirtildiği üzere, tarafları, konusu ve nedeni aynı olan davada; idari yargı yerince adli yargı yerinin görevli olduğu gerekçesiyle verilmiş bir görevsizlik kararı bulunmakta olup, bunun üzerine kendine gelen davayı inceleyen adli yargı yerinin sahip olduğu seçenekler ile verdiği karar bakımından bir değerlendirme yapılması gerekmektedir.
1- 2247 sayılı Yasanın 14. maddesinde yer alan, “Olumsuz görev uyuşmazlığının bulunduğunun ileri sürülebilmesi için adli, idari veya askeri yargı mercilerinden en az ikisinin tarafları konusu ve sebebi aynı olan davada kendilerini görevsiz görmeleri ve bu yolda verdikleri kararların kesin veya kesinleşmiş olması gerekir.
Bu uyuşmazlığın giderilmesi istemi, ancak davanın taraflarınca ve ceza davalarında ise ayrıca ilgili makamlarca ileri sürülebilir.” hükmüne göre, asliye hukuk mahkemesinin kesinleşmiş görevsizlik kararı üzerine idari yargı yerince de görevsizlik kararı verilmesi ve bu kararın kesinleşmesi halinde, olumsuz görev uyuşmazlığı doğmuş olacak; hukuk alanında doğmuş bulunan bu uyuşmazlığın giderilmesi istemi ise, ancak davanın taraflarınca ileri sürülebilecektir.
2- 2247 sayılı Yasanın 19. maddesindeki “Adli, idari, askeri yargı mercilerinden birisinin kesin veya kesinleşmiş görevsizlik kararı üzerine kendine gelen bir davayı incelemeye başlayan veya incelemekte olan bir yargı mercii davada görevsizlik kararı veren merciin görevli olduğu kanısına varırsa, gerekçeli bir karar ile görevli merciin belirtilmesi için Uyuşmazlık Mahkemesine başvurur ve elindeki işin incelenmesini Uyuşmazlık Mahkemesinin karar vermesine değin erteler.” hükmüne göre ise, idari yargı yeri, davaya bakma görevinin daha önce görevsizlik kararı veren adli yargı yerine ait olduğunu belirten gerekçeli bir karar ile doğrudan Uyuşmazlık Mahkemesine başvurma olanağına sahiptir. Şu kadar ki, başvuru kararının, görev konusunda Uyuşmazlık Mahkemesince karar verilmesine değin işin incelenmesinin ertelenmesi hususunu da içermesi gerekir.
Yasa koyucu, 14. maddeye göre olumsuz görev uyuşmazlığı doğması durumunda her iki yargı merciince işten el çekilmiş olduğundan başvurma istencini davanın taraflarına bırakmış iken, bu yönteme oranla daha kısa zamanda çözüme ulaşılmasını amaçladığı 19. madde ile, daha önce görevsizlik kararı veren yargı merciinden sonra davayı inceleyen yargı merciine, işten el çekmeden doğrudan Uyuşmazlık Mahkemesine başvurma olanağını tanımıştır.
Olayda, idari yargı yerince, davada adli yargının görevli olduğu belirtilerek görevsizlik kararı verilmiş ve kesinleşmiştir. Bu aşamadan sonra,. Adli yargı merciince davaya konu olaya ilişkin olarak esastan verilen kabul kararı üzerine karar temyiz edilmiş ve Yargıtay 10. Hukuk Dairesi’nin 06.03.2012 gün ve E:2011/14507, K:2012/4145 sayılı ilamı ile uyuşmazlığın çözümünde idari yargı yerinin görevli olduğu belirtilerek hükmün bozulmasına karar verilmiştir. Sonrasında adli yargı merciince bozma ilamına uyularak görevsizlik kararı verilmiş ve karar kesinleşmiştir. Akabinde davacı vekilince meydana gelen olumsuz görev uyuşmazlığının çözümü için 14. maddeye göre müracaatta bulunulması gerekirken idari yargı yerinde yeniden dava açma yoluna gidilmiş olup, bunun üzerine Elazığ 1. İdare Mahkemesi’nce aynı taraflar arasında, aynı konuda ve aynı dava sebebine dayanılarak, tekrar idari yargı yerinde dava açılmış olduğundan bahisle, kesin hüküm nedeniyle davanın esasının incelenmesine hukuken olanak bulunmadığına karar verilmiş ve karar kesinleşmiştir. Davacı vekili bu karar üzerine davadaki görev hususundaki uyuşmazlığın çözümü amacıyla bu sefer Yargıtay’a müracaatta bulunmuş, Yargıtay 17. Hukuk Dairesi ise; görev hususunun belirlenmesi amacıyla “dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmek üzere mahalline geri çevrilmesine” karar vermiş olup, bunun üzerine Kovancılar Asliye Hukuk Mahkemesi, Yargıtay’ın geri çevirme gerekçesine uygun olarak idari ve adli yargı dava dosyalarını Uyuşmazlık Mahkemesine göndermiştir.
Bu haliyle, her ne kadar Kovancılar Asliye Hukuk Mahkemesi’nce re’sen mahkememize yapılan başvuru, 2247 sayılı Yasa’nın 14.maddesine uygun olmasa da neticeten idari ve adli yargı yerleri arasında olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, ve dosyanın meydana gelen olumsuz görev uyuşmazlığının çözümü için mahkememize gönderildiği anlaşılmakla, usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından, adli ve idari yargı yerleri arasında doğan görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim İsmail SARI’nın, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet Ali GÜMÜŞ’ün davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, Elazığ İli, Kovancılar İlçesi, İlçe Seçim Kurulu Başkanlığı’nda İlçe Seçim Müdürü olarak görev yapan davacının, kalp rahatsızlığı sebebiyle geçirdiği ameliyat sırasında kullanılan ve hastanede bulunmaması nedeniyle dışarıdan temin edilen stentle ilgili bedelin tarafına ödenmesi talebiyle yapmış olduğu başvurunun reddine ilişkin Kovancılar İlçe Seçim Kurulu Başkanlığı’nın 24.12.2008 tarih ve 148 sayılı işleminin iptali ve stent bedeli olan 3.325,00 TL’nin 16.10.2008 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
Dosyanın incelenmesinden; Elazığ İli, Kovancılar İlçesi, İlçe Seçim Kurulu Başkanlığı’nda İlçe Seçim Müdürü olarak görev yapan davacıya, kalp rahatsızlığı sebebiyle geçirdiği ameliyat sırasında kullanılan ve hastanede bulunmaması nedeniyle dışarıdan temin edilen stent takıldığı, 13.10.2008 tarihli faturaya göre davacının bu tedavi nedeniyle 3.325,00 TL ödemek zorunda kaldığı, davacı tarafından stentle ilgili bedelin tarafına ödenmesi talebiyle 23.12.2008 tarihinde davalı idareye müracaat edildiği, bu müracaatın 24.12.2008 tarihinde reddi üzerine, ret işleminin iptali ile stent fatura bedelinin davalı idareden faizi ile birlikte ödenmesi istemiyle dava açıldığı anlaşılmıştır.
31.5.2006 tarih ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu 506, 1479, 2925, 2926 ve 5434 sayılı Kanunlar kapsamındaki hizmet akdine göre ücretle çalışanlar (Sosyal Sigortalılar), kendi hesabına çalışanlar (Bağ-Kur’lular), tarımda kendi adına ve hesabına çalışanlar (Tarım Bağ-Kur’luları), tarım işlerinde ücretle çalışanlar, (Tarım sigortalıları), devlet memurları ve diğer kamu görevlilerini (Emekli Sandığı İştirakçileri), geçici maddelerle korunan haklar dışında, sosyal güvenlik ve sağlık hizmetleri yönünden yeni bir sisteme tabi tutmuş, beş farklı emeklilik rejimini aktüeryal olarak hak ve hükümlülükler yönünden tek bir sosyal güvenlik sistemi altında toplamıştır. 5510 sayılı Kanunun iptali amacıyla açılan davada Anayasa Mahkemesi, 15.12.2006 tarih ve E: 2006/111, K: 2006/112 sayılı kararıyla, anılan Kanunun birçok maddesi ile birlikte, bu Kanunun yürürlük tarihinden önce 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine tabi olarak görev yapmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlilerini diğer sigortalılarla aynı sisteme tabi kılan (başta 4/c maddesi) hükümlerin iptaline karar vermiş; bu karardan sonra kabul edilen 17.04.2008 tarih ve 5754 sayılı Kanunla 5510 sayılı Kanunda düzenlemeler yapılmış ve anılan Kanuna eklenen Geçici 1 nci ve Geçici 4 ncü maddelerle, 5754 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 1 Ekim 2008 tarihinden önce 5510 sayılı Kanunun 4 ncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında olanlar (memurlar ile diğer kamu görevlileri) ile bunların dul ve yetimleri hakkında, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre işlem yapılacağı hüküm altına alınmıştır. 5754 sayılı Kanunun kimi hükümlerinin iptali istemiyle açılan dava Anayasa Mahkemesi’nin 30.3.2011 tarih ve E: 2008/56, K:2011/58 sayılı kararı ile reddedilmiştir.
5510 sayılı Kanunun 101 nci maddesinde yer alan “…bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıklar İş Mahkemelerinde görülür.” bölümünün iptali istemiyle yapılan itiraz başvurusunda Anayasa Mahkemesi, 22.12.2011 tarih ve E: 2010/65, K: 2011/169 sayılı kararıyla (RG. 25.1.2012, Sayı: 28184) davayı redle sonuçlandırmakla birlikte; söz konusu kararın Mahkememiz önündeki uyuşmazlığa ışık tutacak şekilde şu gerekçeye dayandırmıştır: “…5754 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önce memur ve diğer kamu görevlisi olarak çalışmakta olanlar, evvelce olduğu gibi 5434 sayılı Kanun hükümlerine tabi olacaklar ve bunların emeklileri bakımından da aynı Kanun hükümleri uygulanmaya devam edecek; ancak 5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonra memur ve diğer kamu görevlileri olarak çalışmaya başlayanlar ise 5510 sayılı Kanunun 4/c maddesi uyarınca, bu Kanun hükümlerine tabi sigortalı sayılacak ve haklarında 5434 sayılı Kanun değil, 5510 sayılı Kanun’un öngördüğü kural ve esaslar uygulanacak; ihtilaf halinde de adli yargı görevli bulunacaktır. 5754 sayılı Kanunun yürürlüğüyle birlikte, artık Sosyal Sigortacılık esasına göre faaliyet gösteren ve yaptığı, tesis ettiği işlem ve muameleler idari işlem sayılamayacak bir sosyal güvenlik kurumunun varlığından söz etmek gerekli bulunmaktadır. 5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce iştirakçisi sıfatıyla çalışmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile emekli sıfatıyla 5434 sayılı Kanun’a göre emekli, dul ve yetim aylığı almakta olanlar ve ayrıca memurlar ve diğer kamu görevlilerinden ileride emekliliğe hak kazanacaklar yönünden ise Sosyal Güvenlik Kurumu’nun tesis edeceği işlem ve yapacağı muameleler idari işlem niteliğini korumaya devam edecek, bunlara ilişkin ihtilaflarda da evvelce olduğu gibi idari yargı görevli olmaya devam edecektir… Bu bakımdan 5510 sayılı Kanunun yürürlüğünden sonra, prim esasına dayalı yani sistemin içeriği ve Kanun kapsamındaki iş ve işlemlerin niteliği göz önünde bulundurulduğunda, itiraz konusu kuralla, yargılamanın bütünlüğü ve uzman mahkeme olması nedeniyle Kanun hükümlerinin uygulanması ile ortaya çıkan uyuşmazlıkların çözümünde iş mahkemelerinin görevlendirilmesinde Anayasa’ya aykırılık görülmemiştir.
Ancak, yukarıda açıklandığı üzere 5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce statüde bulanan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile ilgili sosyal güvenlik mevzuatının uygulanmasından doğan idari işlem ve idari eylem niteliğindeki uyuşmazlıklarda idari yargının görevinin devam edeceği açıktır…”
Yukarıda sözü edilen mevzuat hükümlerinin ve Anayasa Mahkemesi kararının birlikte değerlendirilmesinden, 5510 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önce memur ve diğer kamu görevlisi olarak çalışmakta olanlar, daha önce olduğu üzere 5434 sayılı Kanun hükümlerine tabi olacakları gibi bunların emeklilikleri bakımından da aynı Kanun hükümlerinin uygulanmaya devam edileceği; ancak, bu Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra memur ve diğer kamu görevlisi olarak çalışmaya başlayanların ise 5510 sayılı Kanunun 4/c maddesi uyarınca, bu Kanun hükümlerine tabi sigortalı sayılacağı ve haklarında 5434 sayılı Kanunun değil 5510 sayılı Kanunun öngördüğü kural ve esasların uygulanacağı dolayısıyla ihtilafların da adli yargı yerinde çözümleneceği açıktır.
Kaldı ki; T.C. Anayasası’nın 158.maddesindeki “…diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında Anayasa Mahkemesi’nin kararı esas alınır ” hükmü uyarınca Anayasa Mahkemesi kararının bu uyuşmazlığın çözümünde esas alınacağı tartışmasızdır.
Bu durumda, 5510 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesinden önce iştirakçi sıfatıyla çalışmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile emekli sıfatıyla 5434 sayılı Kanuna göre emekli, dul ve yetim aylığı almakta olanlar ve ayrıca memurlar ve diğer kamu görevlilerinden ileride emekliliğe hak kazanacaklar yönünden Sosyal Güvenlik Kurumunca tesis edilen işlem ve yapacağı muamelelerin “idari işlem” ve “idari eylem” niteliğini korumaya devam edeceği, dolayısıyla, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2/1-a maddesinde belirtilen idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları kapsamında bulunan, 5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihte devlet memuru olan davacı tarafından açılan davanın, görüm ve çözümünün idari yargı yerinde görüleceği sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle davanın görüm ve çözümü idari yargı yerinin görevine girdiğinden Elazığ 2. İdare Mahkemesi’nce verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.
S O N U Ç : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Elazığ 2.İdare Mahkemesince verilen 26.05.2009 gün ve E:2008/188, K:2009/269 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 17.11.2014 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
Başkan Serdar ÖZGÜLDÜR
|
Üye Eyüp Sabri BAYDAR
Üye Alaittin Ali ÖĞÜŞ |
Üye Ali ÇOLAK
Üye Ayhan AKARSU |
Üye Nurdane TOPUZ
Üye Mehmet AKBULUT |