Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2020/213 Esas 2022/463 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2020/213
Karar No: 2022/463
Karar Tarihi: 22.06.2022

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2020/213 Esas 2022/463 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2020/213 E.  ,  2022/463 K.

    "İçtihat Metni"

    Yargıtay Dairesi: Ceza Genel Kurulu

    Silahlı terör örgütüne üye olma suçundan sanık hakkında ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince 12.12.2019 tarih ve 74-166 sayı ile; sanığın CMK'nın 223/2-e maddesi uyarınca beraatine karar verilmiştir.
    Hükmün Yargıtay Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının "bozma" istemli 28.05.2020 tarihli ve 47948 sayılı tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Temyiz incelemesi yapan Ceza Genel Kurulunca dosya incelenip görüşülerek gereği düşünüldü:
    Ceza Genel Kurulunca, sanık hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılma istemiyle açılan davada, İlk Derece Mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesinde yapılan yargılama sonunda, bu suçtan verilen beraat kararının hukuki yönüne ilişkin temyiz incelemesi yapılacaktır.
    I) TEMYİZ EDENLERİN SIFATI, BAŞVURULARIN SÜRESİ VE TEMYİZ NEDENLERİNE GÖRE YAPILAN İNCELEMEDE:
    A) Uygulanacak Temyiz Hükümleri:
    07.10.2004 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun'un 25 ve geçici 2. maddeleri uyarınca kurulan bölge adliye mahkemeleri, 07.11.2015 tarihli ve 29525 sayılı Resmî Gazete'de ilan edildiği üzere 20.07.2016 tarihinde tüm yurtta göreve başlamıştır. Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmesiyle birlikte istinaf kanun yolu uygulamaya girmekle birlikte 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 8. maddesi uyarınca, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihi olan 20.07.2016 tarihinden önce verilen kararlar hakkında kesinleşinceye kadar 1412 sayılı CMUK'nın, bu tarihten sonra verilen kararlar hakkında ise 5271 sayılı CMK'nın temyize ilişkin hükümleri uygulanacaktır.
    Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine Ek 7 nolu protokolün "Cezai konularda iki dereceli yargılanma hakkı" başlıklı 2. maddesinin "Bir mahkeme tarafından cezai bir suçtan mahkum edilen her kişi, mahkumiyet ya da ceza hükmünü daha yüksek bir mahkemeye yeniden inceletme hakkını haiz olacaktır. Bu hakkın kullanılması, kullanılabilme gerekçeleri de dahil olmak üzere, yasayla düzenlenir. 2. Bu hakkın kullanılması, yasada düzenlenmiş haliyle önem derecesi düşük suçlar bakımından ya da ilgilinin birinci derece mahkemesi olarak en yüksek mahkemede yargılandığı veya beraatini müteakip bunun temyiz edilmesi üzerine verilen mahkumiyet hallerinde istisnaya tabi tutulabilir." hükmü doğrultusunda, bazı kamu görevlilerin özel yetki kuralları uyarınca Yargıtayda veya Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesinde yargılanmaları hâlinde istisna getirebilme olanağına rağmen iç hukukumuzda, ilk derece olarak Yargıtayda yargılanacak kişiler bakımından verilen hükümlerin temyiz edilebileceği öngörülerek, iki dereceli sistem benimsenmiştir.
    B) Temyiz Süresi ve Neden Bildirme Yükümlülüğü:
    Hüküm fıkrasında, verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağı bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresinin, mercisi ve şekillerinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilerek hazır bulunan sanığa ve müdafisine bildirilmesi gerekmektedir.
    Temyiz istemi, tutuklu bulunan sanıklar hakkında CMK'nın 263. madde hükmü saklı kalmak üzere, hükmün açıklanmasından itibaren eğer temyiz yoluna başvurma hakkı olanların yokluğunda açıklanmışsa tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt kâtibine bir beyanda bulunulması suretiyle yapılmasının gerekliliği, temyiz sebebinin ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabileceği gözetilerek, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorunda olduğu, başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde bu nedenleri içeren bir ek dilekçe verilmesi gerekliliğine uyularak usulüne uygun başvuru yapıldığı anlaşılmakla işin esasına geçilmiştir.
    C) Temyiz Nedenleri ve İncelemenin Kapsamı:
    İstinaf mahkemelerinin Türk yargı sistemine dahil olmasıyla kanun yolu yargılamasında yeni bir anlayışı benimseyen kanun koyucu, istinaf başvurusunda Cumhuriyet savcısı dışındaki diğer kişiler bakımından sebep gösterme zorunluluğu öngörmezken, temyiz kanun yolunda, mülga 1412 sayılı CMUK'dan farklı şekilde resen temyiz tercihinden vazgeçerek, temyiz davasını açan ve sınırlayan temyiz dilekçesinde temyiz edenin, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini, temyiz sebeplerini göstermek zorunda olduğunu ve temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren ek bir dilekçe vermesini öngörmüştür. Gerekçeli temyiz dilekçesi, (ek dilekçe, temyiz layihası) temyiz nedenlerinin gösterildiği dilekçedir. Temyiz dilekçesinde ya da daha sonradan verilen ek temyiz dilekçesinde temyiz denetiminin kapsamının belirlenmesi bakımından hangi hukuka aykırılıklara dayanıldığının anlaşılır bir şekilde gösterilmesi gerekir. Bir muhakemede, çözümü amaçlanan iki temel sorun vardır. Bunlar, maddi sorun ve hukuki sorundur. Maddi sorun, "olgusal dünya"ya; hukuki sorun, "normatif dünya"ya aittir. Mahkemede önce maddi sorun, sonra hukuki sorun çözülür. Maddi sorunun çözümü geçmişte yaşanmış bir olayın temsili, nasıl gerçekleştiğinin tespitidir. Bu çözüm de sadece hukukun izin verdiği yöntemlerle gerçekleşecektir. Maddi olayın gerçeğe uygun temsil edilebilmesi öncelikle, eksiksiz soruşturma yapılması ve toplanan tüm delil araçlarının doğru değerlendirilmesine bağlıdır. Hâkim; delil araçlarını, akıl yürütmek ve bu arada tecrübe kurallarına başvurmak suretiyle, vicdanına göre değerlendirecektir. Yine akıl yürüterek boşlukları dolduracaktır. Dolayısıyla vicdani kanaate sezgilerle değil akıl yoluyla ulaşılacaktır. Temyiz denetiminde, maddi olayın tespitinde ilk derece ve bölge adliye mahkemelerinin, sözlülük, doğrudan doğruyalık ve yüzyüzelik ilkeleri uyarınca elde edilen delilleri vicdani kanaatleri ile serbestçe takdir ederken, delillerle varılan sonucun hukuk kurallarına, akla, mantığa, genel hayat tecrübelerine ve bilimsel görüşlere uygun olup olmadığının tespiti bakımından somut dosya üzerinden görüşülüp incelenebileceği gibi maddi sorunla ilgili vaka değerlendirmelerindeki hukuka aykırılıkları da gerekçe üzerinden denetlenebilecektir.Temyiz dilekçesinde bir temyiz nedeni var olmasına rağmen muhakeme hukukuna aykırılık iddiasının temyiz sebebi olarak gösterilmemesi ya da gösterilmekle birlikte hükme etki edecek nitelikte olmadığının anlaşılması durumunda usul hükümlerine uygunluk bakımından sadece 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesi kapsamındaki hukuka kesin aykırılık hâlleriyle sınırlı bir temyiz incelemesi yapılacak, inceleme sırasında tespit edilen ancak hükmü etkilemeyen muhakeme hukukuna aykırılıklar Yargıtay tarafından bozma nedeni yapılmayarak kararda bu aykırılıklara işaret edilmekle yetinilecektir.
    Temyiz nedeninin, maddi hukuka aykırılık iddiasına dayanması hâlinde ise maddi hukuka aykırılık nedeniyle hükmün temyiz edilmesi yeterli olup cezai yaptırımların kişiler üzerindeki telafisi mümkün olmayan ağır sonuçları da gözetilerek somut olayda adaleti gerçekleştirme ve doğru bir hüküm oluşturma ile yükümlü olan Yargıtayca dosyaya yansıyan tüm maddi hukuka aykırılıklar tespit edilip temyiz edenin sıfatı da dikkate alınmak suretiyle bozma nedeni yapılması gerekecektir. CMK'nın 289. maddesinde yazılı olan "Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır" kuralı, hiçbir temyiz nedeni içermeyen bir temyiz başvurusunda, mutlak temyiz nedenlerinin kendiliğinden gözetileceği şeklinde anlaşılamaz. Bu noktada dilekçe yalnızca bir veya birden fazla nispî temyiz nedeni içeriyorsa, bu nedenler kabul edilmese dahi 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesinde yer alan mutlak hukuka aykırılık hâllerinden birine dayanarak hükmün bozulması mümkündür. D) Temyiz istemlerinin süresinde ve geçerli olup olmadığının değerlendirilmesi:
    a) Özel Dairece ilk derece mahkemesi sıfatıyla gerçekleştirilen yargılama sonucunda 12.12.2019 tarihinde yapılan oturumda hüküm özünün, hazır bulunan sanık ve müdafisi ile Yargıtay Cumhuriyet savcısına, karara karşı başvurulacak kanun yolu, süresi, mercisi ve şekilleri de belirtilmek suretiyle açıkça okunup usulen anlatıldığı,
    Mahkumiyet hükmüne yönelik olarak Yargıtay Cumhuriyet savcısının 17.12.2019 tarihli ve süresi içerisinde sunduğu dilekçeyle temyiz kanun yoluna başvurduğu ve temyiz nedenlerini ayrıntılı şekilde bildirdiği,
    Görülmekle Yargıtay Cumhuriyet savcısının temyiz talebinin süresinde ve geçerli olduğu anlaşılmıştır.
    E) Heyetin Oluşumu ile İlgili İtirazlar:
    Özel Dairece yapılan yargılama sırasında bazı oturumlarda heyetteki en kıdemli üye yerine kıdemsiz üyenin heyet başkanlığı yapmasının usul ve yasaya uygun olup olmadığının değerlendirilmesi;
    İncelenen dosya kapsamından;
    İlk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesince yapılan yargılamadaki 10.04.2019, 12.06.2019 ve 25.09.2019 tarihli duruşmaların 38125 sicil numaralı ... başkanlığındaki heyet tarafından gerçekleştirildiği ve bu heyette üye olarak görev yapan ... ve ... .'ın Yargıtay üyeliğine seçilme tarihi itibarıyla heyet başkanından daha kıdemli olduğu,
    Görülmüştür.Ceza Genel Kurulunun 17.03.2021 tarihli ve 495-116 sayılı kararında bu hususa ilişkin olarak yer verilen açıklamalar ışığında ön sorun konusu değerlendirildiğinde;
    Suç tarihindeki görev ve statüleri gereğince ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtayın 9. Ceza Dairesinde yargılanmaları gereken sanıkların, Dairenin ... yoğunluğu gözetilerek davaların makul sürede sonuçlandırılabilmesi için birden çok heyet oluşabilecek sayıda Yargıtay üyesinin görevlendirildiği, Daire başkanının oluşan heyetlerin hepsine başkan olarak katılmasına fiili olarak imkân bulunmadığından Yargıtay Kanunu'nun 40. maddesindeki düzenleyici hüküm doğrultusunda kıdemli üyenin heyete başkanlık yapması yerine, Daire başkanı tarafından görevlendirilen üyenin oluşturulan heyete başkanlık görevini ifa ettiği, bu şekilde heyetin oluşumu ile ilgili düzenleyici işlemlere aykırılığın; heyet başkanının duruşmaları idaresindeki usule aykırılıklar nedeniyle savunma hakkının kısıtlandığı ve bu şekilde hakkaniyete uygun olmayan yargılama yapıldığının taraflarca ileri sürülmemesi, esası etkileyen kararların duruşma heyeti tarafından oy birliğiyle alınmış olması, Yargıtay üyeliği deneyimine sahip hâkimlerin ara kararı veya hüküm kurulurken yapılan oylama sırasının diğer üyeleri etki altında bırakacağına ilişkin kabulün dayanaktan yoksun olup bu hususta somut olguların ortaya konulmaması karşısında, oluşan heyetçe yapılan işlemleri yoklukla batıl hâle getirmeyeceğinden CMK'nın 289. maddesi kapsamında mahkeme heyetinin oluşumunda hukuka aykırılıktan söz edilemeyeceği sonucuna varılmıştır.Somut dosyada yukarıda belirtilen oturumlarda heyet başkanlığını kıdemsiz üyenin yapmış olmasına taraflarca itiraz edilerek duruşmanın idaresi ve delillerin ikamesinde hukuka aykırı davranıldığının ileri sürülmemesi, yargılamanın bir bütün olarak hakkaniyete aykırı yapıldığının kabulüne olanak bulunmadığı gibi, hükmün bu nedenle bozulmasının makul sürede davanın sonuçlandırılmasına engel oluşturacağı da gözetildiğinde, yasanın düzenleyici nitelikteki kuralına aykırı uygulama hükmün esasını etkileyecek nitelikte görülmediğinden hükmün bozulmasına yer olmadığına karar verilmiştir.
    Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi ... ve ...; "Özel Dairece yapılan yargılama sırasında heyetteki en kıdemli üye yerine kıdemsiz üyenin heyet başkanlığı yapmasının usul ve yasaya aykırı olduğu"
    Şeklindeki düşünceyle karşı oy kullanmışlardır.
    II) İDDİA:
    ''sicil numarası ile Hakimi olarak göreve başlayan şüphelinin sırasıyla; , , ... ve ... hakimliği görevlerinde bulunduğu, 24.02.2011 tarihinde Yargıtay'a üye seçildiği,Yargıtay 1. Başkanlık Kurulunca 17.07.2016 tarihinde, “Sanığa isnat edilen “cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyet Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs” suçunun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, eylemin halen tamamen sona ermemesi ile bu bağlamda ağır cezalık ve suçüstü gibi ağır bir suç soruşturmasının varlığı, tehlikenin boyutu ile haklarında gözaltı kararı çıkarılmış olması gözetildiğinde, bu denli ağır bir suç soruşturmasının varlığı karşısında ve ayrıca aynı örgüt kapsamında bir kısım üyeler hakkında Birinci Başkanlığımızca sürdürülen soruşturmaların kapsamı dikkate alınarak adları geçen üyelerin göreve devamlarının soruşturmanın selameti ve yargı erkinin nüfuz ve itibarına zarar vereceği gözetilerek, Yargıtay Kanununun 18/1, 2,4 fıkraları ile 46. Maddeleri gereğince mevcut yetkilerinin kaldırılmasına” ilişkin karar verildiği,23.07.2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6723 sayılı Danıştay Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un Geçici 15. Maddesi ile Yargıtay Üyeliği sonlandırılarak Yargıtay Tetkik Hakimi olarak görevlendirildiği,Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulu’nun 24.08.2016 tarih ve 2016/426 sayılı kararı ile FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile irtibatı ve iltisakı bulunduğu değerlendirilerek meslekten çıkarılmasına karar verildiği tespit edilmiştir.
    Şüpheli Savunması:... Cumhuriyet Başsavcılığında 19.07.2016 tarihli müdafii huzurundaki savunmasında: Örgüt ile herhangi bir ilişkisinin olmadığını, suçlamayı kabul etmediğini, (Ek: 5/1-3)... 3. Sulh Ceza Hakimliğindeki müdafii huzurundaki 20.07.2016 tarihli sorgusunda: Suçlamaları kabul etmediğini, herhangi bir örgütle irtibatı olmadığını, (Ek: 5/32)... Cumhuriyet Başsavcılığında 15.11.2016 tarihli müdafii huzurundaki savunmasında: Hiç bir örgütle irtibatı olmadığını, Simav'da çalıştığı dönemde .ile tanıştığını, kendisine cemaatin hedeflerini, çalışmalarını ve yapılanmasını anlatmaya başladığını, ... KAYA'nın ... merkeze gidip bazı hakim savcılarla görüştüğünü, görüştüğü kişilerden ...'in daha sonra Yargıtay Üyesi olduğunu, bir kez ... KAYA ve eşi, ... ve eşinin de bulunduğu şekilde bu şahısların gittiği bir pikniğe eşiyle beraber katıldığını, piknikteki sohbetler sırasında ... KAYA ve ...'in birbirlerine cemaatin 'daki ve ...'daki faaliyetlerini sorduklarını, her ikisinin de FETÖ/PDY bloklanması ile irtibatlı olduklarını açıkça ortaya koyar şekilde konuştuklarını, 'da bulunduğu süreçte 'nın zaman zaman Risalei Nurdan tefsirler okuduğunu, birlikte çalıştığı 'ın daha sonra sürekli unvanlı görevler aldığını ve kardeşi 'ın da daha sonra Yargıtay Üyesi seçildiğini, ...'a atandıktan sonra telefonla arayıp kendisini meslektaş olarak tanıtan bir şahsın ziyarete geldiğini, havalimanına giderek bu şahsı karşıladığını, birlikte Mahallesindeki bir çay bahçesine gittiklerini, bu şahsın "kendileri tarafından anıldığını, yad edildiğini, unutulmadığını söyleyip, ...'da bizden kimler var, bizden olmasa da irtibat kurulabilecek, görüşebilecek ilgilenebilecek kimler var?" gibi bir soru sorduğunu, 1-2 saat birlikte kaldıktan sonra şahsı hava limanına bırakıp ayrıldığını, bu şahsın FETÖ/PDY adına kazanılmış ya da kazanılabilecek hakim savcılar ile ilgilenen birisi olduğundan emin olduğunu, uzaktan akrabası olan bir şahsın ...'da Yargıtay üyesi seçilebileceğini duyduğunu haber vermek için aradığını, yaklaşık 1 hafta kadar sonra da eğitim merkezinden tanıdığı, ... ... tarafından cep telefonundan arandığını, ...'ya çağrıldığını "gel dediklerinde gitmesi gerektiğini" söylediğini, bunun üzerine ...'ya Yargıtay'a gittiğini, Yargıtay'a gittiğinde Yargıtay üyeleri arasında çeşitli gruplaşmalar olduğunu ve HSYK üyeliği, Anayasa Mahkemesi üyeliği gibi seçimlerin en önemli gündemi teşkil edip, üyelerin bu konularda grup halinde hareket ettiğini ve bu kapsamda da FETÖ/PDY ile irtibatlı üyelerin de bir arada hareket ettiklerini gördüğünü, kendisi ile aynı dairede görevli olan Selahattin Atalay'ın, daire başkanlıkları, Yargıtay başkanlıkları, Anayasa Mahkemesi üyeliği seçimleriyle ilgili gelip FETÖ/PDY ile irtibatlı hareket eden grubun kimlere oy vereceğini söylediğini ve kendisininde bu kişilere oy vermesini istediğini, bu seçimlere ilişkin ihtilaflar ve bazı dosyalara ilişkin müzakereler sırasında görüşünde ısrarcı olması üzerine ve diğerleriyle daha önceki ilişkilerinden farklı şekilde olmaya başladığını, kendisine daha farklı, soğuk ve mesafeli davranmaya başladılarını, 'ın, ... ... ile samimi olduğunu, Yargıtay'daki ... bölümünde aktif görev aldığını bildiğini,'ın lehine oy kullanmasını istediği isimlerden birinin olduğunu, 17-25 Aralık tarihinden itibaren örgüt mensubu olduğu daha sonra ortaya çıkan hakim savcıların eylemlerine eleştirel söylemlerde bulunup kızını da Anadolu Lisesi isimli, sonradan örgüt ile irtibatlı olduğu ortaya çıkan okuldan alıp Vakfına ait okula yazdırdığını ve örgütle irtibatlı hakim savcılar ile irtibatının tamamen kesildiğini, üzerine atılı suçlamayı kabul etmediğini, (Ek: 5/36-41)İfade etmiştir.Deliller:... alınan ifadesinde: " cemaat mensuplarının listesinden ve kontenjanından seçilmiştir. Kendisini fazla tanımam." (Ek:4/93)Şeklinde beyanda bulunmuş, ... alınan ifadesinde; şüphelinin ismini bu yapıya mensup olanlar arasında saymıştır. (Ek: 4/214)Şüphelinin diğer örgüt üyeleriyle irtibatı, HTS baz analizi:... Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yargının sivil imamı olduğu gerekçesiyle hakkında soruşturma yürütülen;-..'ın HTS verileri dikkate alındığında, 18.10.2014 tarihinde ././...,-.'nın HTS verileri dikkate alındığında, 30.05.2014 tarihinde .r/.../...,-... 'ın HTS verileri dikkate alındığında, 01.03.2011 tarihinde Havalimanı/..., 23.03.2013 tarihinde Köyü/.../..., 22.05.2013 tarihinde Möble/.../..., 11.01.2014 tarihinde /...,
    -... ÖNER'in HTS verileri dikkate alındığında, 05.07.2010 tarihinde ..., 12.07.2011 tarihinde ... ve 10.05.2013 tarihinde Havalimanı/...,
    -...'in HTS verileri dikkate alındığında, 13.02.2016 tarihinde/... ve 19.04.2016 tarihinde Atlı Spor Klübü/...,-...'ın HTS verileri dikkate alındığında, 03.06.2013 tarihinde /..., 27.12.2013 tarihinde /... ve 05.05.2016 tarihinde /...,-'in HTS verileri dikkate alındığında, 30.10.2011, 23.10.2012 ve 12.02.2013 tarihlerinde .../...,-'in HTS verileri dikkate alındığında, 31.01.2014 tarihinde Caddesi/...,-'ın HTS verileri dikkate alındığında, 16.06.2016 tarihinde /...,-...'un HTS verileri dikkate alındığında, 04.04.2016, 12.04.2016, 18.04.2016, 19.04.2016 ve 22.04.2016 tarihlerinde A/..., 28.04.2016 tarihinde/..., 06.05.2016, 26.05.2016, 27.05.2016, 01.06.2016 ve 03.06.2016 tarihlerinde/...,-... ...'ın HTS verileri dikkate alındığında, 13.07.2016 tarihinde ...,-... 'ün HTS verileri dikkate alındığında, 07.07.2011 ve 27.03.2016 tarihlerinde .../...,-... ...'in HTS verileri dikkate alındığında, 10.06.2016 tarihinde /... ve 10.07.2016 tarihinde .HTS verileri dikkate alındığında, 02.05.2016 ve 04.06.2016 tarihlerinde /...,-... 'ın HTS verileri dikkate alındığında, 01.06.2013 tarihinde /..., 20.07.2013 tarihinde ... Mahallesi/..., 03.11.2015 ve 04.11.2015 tarihinde /..., 14.12.2015 tarihinde /..., 19.01.2016 ve 28.04.2016 tarihlerinde /...,-...'ın HTS verileri dikkate alındığında, 03.03.2015 tarihinde /...,-'nun HTS verileri dikkate alındığında, 28.11.2013 tarihinde Bulvarı/...,-... 'nın HTS verileri dikkate alındığında, 23.07.2014 ve 28.07.2014 tarihlerinde./...,-... .'ın HTS verileri dikkate alındığında, 12.04.2014 tarihinde /..., 04.04.2014 tarihinde .../..., 10.08.2015 tarihinde ./..., 12.02.2016 tarihinde ./..., 22.02.2016 tarihinde /..., 26.03.2016 ./..., 28.03.2016 ve 11.04.2016 tarihlerinde ...., 21.04.2016 tarihinde ...., 02.05.2016 ve 09.05.2016 tarihlerin ./..., 13.05.2016 tarihinde ./..., 16.05.2016 tarihinde ./..., 17.05.2016 .r/..., 19.05.2016 ./..., 30.05.2016 ve 02.06.2016 tarihlerinde ./...,-.'in HTS verileri dikkate alındığında, 21.08.2014 tarihinde ./...,-.'ın HTS verileri dikkate alındığında, 08.11.2013 tarihinde /..., 11.12.2013 tarihinde. Bulvarı/..., 28.10.2014 tarihinde .../... ve 07.11.2014 tarihinde ./... ve .../...,-...'nın HTS verileri dikkate alındığında, 03.02.2013 tarihinde ..., 09.09.2014 tarihinde Çarşı/..., 13.02.2015 tarihinde /..., 25.02.2015 tarihinde Bahçesi/..., 05.04.2015, 20.05.2015 ve 10.04.2016 tarihlerinde /..., -nun HTS verileri dikkate alındığında, 07.07.2011 tarihinde .../..., 16.07.2011 tarihinde ./..., 30.11.2011 tarihinde /..., 09.10.2013, 22.10.2013, 06.11.2013 ve 31.12.2013 tarihlerinde .../...,-.'un HTS verileri dikkate alındığında, 31.07.2014 ve 21.08.2014 tarihlerinde ...,-...'ın HTS verileri dikkate alındığında, 13.02.2015 tarihinde ./...,-.'ın HTS verileri dikkate alındığında, 25.09.2015 tarihinde. Kulesi/...,-.'ın HTS verileri dikkate alındığında, 03.11.2012 tarihinde. Caddesi/..., 04.11.2012 ve 25.11.2013 tarihlerinde .Mahallesi/..., 18.12.2013 tarihinde .Caddesi/...,-.'un HTS verileri dikkate alındığında, 15.05.2016 tarihinde .../...,
    -...'ın HTS verileri dikkate alındığında, 23.09.2010 tarihinde .../..., Adreslerinde aynı baz istasyonu bölgesinde bulundukları anlaşılmıştır. (Ek: 2/35-63). hakkında ... Cumhuriyet Başsavcılığı'nca yürütülen 2018/41264 sayılı soruşturmada;Adı geçenin, gayri resmi ortağı olduğu Telli-Tel İletişim isimli ... yerinde FETÖ'nün yargı imamlarına gizliliği sağlamak amacıyla gerektiğinde ByLock ve benzeri programlar aracılığı ile iletişimde, gerektiğinde arama yapmada kullanılmak üzere, sahte sözleşmelerle başkaları adına GSM hatları verdiği, bu kapsamda 01.04.2013 tarihinde .İletişim isimli ... yerinden .adına alınan . numaralı GSM hattından şüphelinin kullanmış olduğu . numaralı GSM hattının arandığı tespit edilmiştir. (Ek: 2/67-68)..Açık kaynaklarda da görüldüğü üzere özellikle ihtiyaç sahibi Afrika ülkelerinde, dernekler ve vakıflar aracılığı ile su kuyusu açtırıldığı bilinmektedir. Bu Kapsamda Eski Yargıtay Üyeleri ... USLU (80415 ID) ile. (. ID) arasında 25.12.2015 tarihinde örgütün haberleşmede kullandığı yargı kararları ile de kesinlik kazanan, internet tabanlı gizli haberleşme programı ByLock üzerinden yapılan ''... 2-. bey babası adına kuyu açtırmak istiyor, mümkün mü kaç para lazım,'' şeklindeki yazışmada, şüphelinin örgüt aracılığı ile su kuyusu açtırmak istediğinden bahsedildiği görülmüştür. (Ek: 2/91-99)Şüphelinin savunmasında irtibatlı olduğunu, görüştüğünü söylediği kişiler ile ilgili yapılan araştırmada:.'nın örgütün iletişimde kullandığı yargı kararları ile de kesinlik kazanan kriptolu haberleşme programı ByLock'u bizzat kullandığı, ByLock abone listesinin üç ayrı satırında kaydının bulunduğu, GSM aboneliklerinin ., . ve . olduğu, (. ID) numaralı ByLock kullanıcısı olduğu, "., D-., ., .-., .kod adlarını kullandıkları, bu program üzerinden iletişim kurduğu örgüt üyeleri arasında ... ... (. ID), ... (. ID), ... . (. ID),. (. ID), ... (. ID) ile örgütün sivil imamı . (. ID), . (. ID),. (. ID), ... (. ID), ..'nun (. ID) ... ... (. ID), ... (. ID), ... (. ID), ... (.ID), .u (. ID), . ( . ID), . ( . ID), ... Uslu'nun da ( 80415 ID) bulunduğu,
    Örgütün yargı içerisinde güç kazanması için aktif faaliyette bulunan kişilerden olduğu, 2010 yılında örgüt tarafından HSYK da çoğunluk ele geçirilince ülke yargısını dizayn eden grup içerisinde yer aldığı, HSYK ve Yargıtay hücre yapılanması içerisinde görev yaptığı dönemde tüm yargı yapılanması içerisindeki ... yönetiminde yer aldığı şeklinde ifadeler ve deliller bulunduğu, FETÖ silahlı terör örgütünün yöneticisi olduğu iddiasıyla hakkında kamu davası açıldığı, halen yargılanmasına Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nin 2018/68 esas sayılı dosyası üzerinden devam edildiği,...'in örgütün iletişimde kullandığı yargı kararları ile de kesinlik kazanan kriptolu haberleşme programı ByLock'u bizzat kullandığı, GSM aboneliğinin . olduğu, Örgütün yargı yapılanması içerisinde ilk yer alan kişilerden birisi olduğu, 2010 yılında örgüt tarafından HSYK da çoğunluk ele geçirilince ülke yargısını dizayn eden grup tarafından yargıtay üyeliğine seçildiği, taşra ve Yargıtay hücre yapılanması içerisinde görev yaptığı dönemde örgütsel talimatların verildiği, örgüt stratejisinin anlatıldığı, himmet adı verilen örgütsel aidatların ödendiği toplantılara katıldığı şeklinde ifadeler ve deliller bulunduğu, FETÖ silahlı terör örgütünün üyesi olduğu iddiasıyla hakkında kamu davası açıldığı, halen yargılanmasına Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nin 2017/21 esas sayılı dosyası üzerinden devam edildiği,.'ın örgütün iletişimde kullandığı yargı kararları ile de kesinlik kazanan kriptolu haberleşme programı ByLock'u bizzat kullandığı, GSM aboneliğinin. olduğu, Örgütün yargı yapılanması içerisinde yer aldığı, örgütün taşra hücre yapılanması içerisinde görev yaptığı dönemde örgütsel talimatların verildiği, örgüt stratejisinin anlatıldığı, himmet adı verilen örgütsel aidatların ödendiği toplantılara katıldığı şeklinde ifadeler ve deliller bulunduğu, FETÖ silahlı terör örgütünün üyesi olduğu iddiasıyla hakkında kamu davası açıldığı, halen yargılanmasına ... 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 2017/274 esas sayılı dosyası üzerinden devam edildiği,Kamuran ÇOKAL'ın Örgütün yargı yapılanması içerisinde yer aldığı, 2010 yılında örgüt tarafından HSYK da çoğunluk ele geçirilince ülke yargısını dizayn eden grup tarafından yargıtay üyeliğine seçildiği, taşra ve Yargıtay hücre yapılanması içerisinde görev yaptığı dönemde örgütsel talimatların verildiği, örgüt stratejisinin anlatıldığı, himmet adı verilen örgütsel aidatların ödendiği toplantılara katıldığı şeklinde ifadeler ve deliller bulunduğu, FETÖ silahlı terör örgütünün üyesi olduğu iddiasıyla hakkında kamu davası açıldığı, halen yargılanmasına Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nin 2017/66 esas sayılı dosyası üzerinden devam edildiği,... ...'in örgütün iletişimde kullandığı yargı kararları ile de kesinlik kazanan kriptolu haberleşme programı ByLock'u bizzat kullandığı, ByLock abone listesinin iki ayrı satırında kaydının bulunduğu, GSM aboneliklerinin . ve.olduğu, (. ID) numaralı ByLock kullanıcısı olduğu, . abi, . ..., ..., D., ., ., ., .(A) kod adlarını kullandıkları, bu program üzerinden iletişim kurduğu örgüt üyeleri arasında ... (. ID), . (. ID), . (. ID), ... (. ID) ile örgütün sivil imamları . (. ID) ve . . ID), . (.ID), . (364269 ID), . (. ID), ... (.ID), ... ... . ID), . (. ID), ... (. ID), .'nun da (. ID) bulunduğu,.Örgütün yargı içerisinde güç kazanması için aktif faaliyette bulunan kişilerden olduğu, 2010 yılında örgüt tarafından HSYK da çoğunluk ele geçirilince ülke yargısını dizayn eden grup içerisinde yer aldığı, Yargıtay hücre yapılanması içerisinde görev yaptığı dönemde tüm yargı yapılanması içerisindeki ... yönetiminde yer aldığı şeklinde ifadeler ve deliller bulunduğu, ... Cumhuriyet Başsavcılığı'nca FETÖ silahlı terör örgütünün üyesi/yöneticisi olduğu iddiasıyla hakkında soruşturma yürütüldüğü.'ın örgütün iletişimde kullandığı yargı kararları ile de kesinlik kazanan kriptolu haberleşme programı ByLock'u bizzat kullandığı, ByLock abone listesinde kaydının bulunduğu, GSM aboneliklerinin .olduğu, (. ID) numaralı ByLock kullanıcısı olduğu, "Salim Selah, Salim'' kod adlarını kullandıkları, bu program üzerinden iletişim kurduğu örgüt üyeleri arasında . (. ID), . ( . ID), örgütün sivil imamı.. ID),. (.ID), ... (. ID), . da (. ID) bulunduğu,Örgütün yargı içerisinde güç kazanması için aktif faaliyette bulunan kişilerden olduğu, 2010 yılında örgüt tarafından HSYK da çoğunluk ele geçirilince ülke yargısını dizayn eden grup içerisinde yer aldığı, HSYK ve Yargıtay hücre yapılanması içerisinde görev yaptığı dönemde tüm yargı yapılanması içerisindeki ... yönetiminde yer aldığı şeklinde ifadeler ve deliller bulunduğu, ... Cumhuriyet Başsavcılığı'nca FETÖ silahlı terör örgütünün üyesi/yöneticisi olduğu iddiasıyla hakkında soruşturma yürütüldüğü,.'ın örgütün yargı içerisindeki hücre yapılanması içerisinde faaliyet yürüttüğü, 2010 yılında örgüt tarafından HSYK da çoğunluk ele geçirilince ülke yargısını özelde yüksek yargıyı, genelde bütün yargı teşkilatını dizayn eden ekipte yer aldığı, Yargıtay hücre yapılanması içerisinde görev yaptığı dönemde tüm yargı yapılanması içerisindeki ... yönetimi içerisinde olduğu şeklinde ifadeler ve deliller bulunduğu, FETÖ silahlı terör örgütünün yöneticisi olduğu iddiasıyla hakkında kamu davası açıldığı, halen yargılanmasına Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nin 2017/98 esas sayılı dosyası üzerinden devam edildiği,Tespit edilmiştir.'' ifadelerine yer verilerek sanık hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılması talebiyle dava açıldığı anlaşılmıştır.
    III) SAVUNMA:
    Sanık savcılıkta müdafisi huzurunda verdiği 19.07.2016 tarihli savunmasında özetle; 1986 yılında. İmam Hatip Lisesini birincilikle bitirerek Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesini kazandığını, üniversitenin ilk iki yılında Tuzla'daki halası Müzeyyen Dursun'un evinde kaldığını, son iki yılında ise . civarındaki akrabası .'in eşi ve çocuklarıyla birlikte yaşadığı evde ikamet ettiğini, öğrencilik hayatı boyunca örgütün evlerinde veya yurtlarında kalmadığını ve sohbetlerine katılmadığını, disiplinli bir şekilde okuluna devam edip fakülteyi üçüncülükle bitirdiğini, 1991 yılında ... hâkim adayı olarak mesleğe başladığını,.-... arasında haftada birkaç gün gidip gelmek suretiyle baba ocağında yaşamaya devam ettiğini, Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı bir camide imam olarak görev yapan bir babanın çocuğu olduğu için dini grupların tamamına ayrım gözetmeksizin sempatiyle yaklaştığını, babasının bağlı olduğu .deki .ın cemaati ile . ve .Ağa Cemaatlerine kendisini daha yakın hissettiğini, o zaman adına hizmet hareketi denen bu yapıdan da haberdar olduğunu, 1993'te ... .hâkimi olarak göreve başladığını, görev yaptığı adliyelerdeki konuşmalar sırasında bazı meslektaşlarının ....'in lehinde veya aleyhinde konuşmalarına şahit olduğunu, ancak hiçbir şekilde onlarla adliyedeki rutin temas dışında bir yakınlığının olmadığını, 2011 yılında ... hâkimiyken Yargıtay üyesi seçilerek ...'ya geldiğini, sonradan örgüt olduğu ortaya çıkan yapıya yakınlığıyla bilinen . Anadolu Lisesine iyi öğretim yaptırdığını ve hâkim çocuklarına %55 oranında özel indirim yaptırdığını öğrenerek kızını kaydettirdiğini, bir yıl sonra 2012-2013 eğitim dönemi sonunda Haziran 2013'te kızını bu okuldan alıp ...'daki Muradiye Kız Anadolu Lisesine verdiğini, küçük kızını ise hiçbir şekilde örgüt okullarına göndermediğini, Bank Asya'ya para yatırmadığını, örgüte himmet adı altında veya kurban ve benzeri şekilde yardımda bulunmadığını, gazete ve dergilerine abone olmadığını, 2010 yılındaki HSYK seçimlerinde herhangi bir aday listesinin seçimi kazanması için gayretinin olmadığını, Yargıtay üyeliği konusu gündeme gelince fakülteden sınıf arkadaşı olan HSYK Üyesi.'yle telefonla görüşürken Yargıtay üyeliği beklentisini dile getirdiğini, bunun dışında diğer HSYK üyeleriyle en küçük bir temasının olmadığını, Yargıtayda görev yaptığı süre zarfında FETÖ'ye yakınlığıyla bilinen üyelerle ortak hareket etmediğini, 2014 yılındaki HSYK seçimlerinde hiç kimseye teklinde bulunmadığını ve hiçbir adayın faaliyetine ya da propagandasına katılmadığını, FETÖ örgütünün üyesi olduğu iddiasını reddettiğini, bu örgütü ve darbe teşebbüsünü şiddetle lanetlediğini,.Savcılıkta müdafisi huzurunda verdiği 15.11.2016 tarihli savunmasında özetle; ...'in .ilçesinde 1968 yılında doğduğunu, babasının ilçenin imamı olduğunu ve zaman zaman ilçeden ayrılıp Türkiye'nin çeşitli yerlerindeki din alimlerini ziyaret ettiğini, bu ziyaretleri sırasında . ...'le tanıştığını ve yaptığı görüşmeleri ziyaret dönüşünde anlattığını, ancak babasının .. ... cemaatiyle değil, ..'deki ... . ile irtibatlı olduğunu, ...'da üniversiteyi okurken yakın akrabalarının evinde kaldığını, üniversitedeki eğitim hayatı süresince şu an isimlerini aradan geçen zaman nedeniyle hatırlamadığı bazı arkadaşları cemaatle irtibatlı evlere davet ettiyse de bu teklifi kabul etmediğini, bu arkadaşlarından birinin adının . olduğunu ancak daha sonra bu arkadaşıyla hiç görüşmediği için soyadını hatırlamadığını, üniversiteyi bitirip ..'a döndüğünde hâkim olmasını babasının istemesi üzerine 1991 yılındaki hâkimlik sınavını kazanıp ...'de staja başladığını, hâkimlik stajını ., . ve soyadını hatırlayamadığı . isimli kişiyle birlikte yaptığını, bu şahısların hiçbirisinin cemaatle irtibatına şahit olmadığını, staj süresince ... merkezde kalmayıp .'taki ailesinin yanına gidip geldiğini, bu süreçte FETÖ/PDY terör örgütüyle herhangi bir irtibatının olmadığını, staj yaparken .'tan tanıdığı hemşehrisi olan eşiyle evlendiğini, eşinin ve yakın akrabalarının örgütle irtibatlarının olmadığını, hatta eşinin ailesinin .Parti'yi desteklediğini, stajdan sonra ...'nin . ilçesine kura çektiğini, burada ... .,. ve .'la çalışmaya başladığını, .'ın çocuklarının örgütle irtibatlı olan okullara göndermek istediğini belirttiğine ve ülkenin kurtulmasının eğitime dayandığını ve bu grubun bu işi iyi yaptığını söylediğine şahit olduğunu, ancak bunun dışında bu şahsın cemaat mensubu başka kişilerle irtibatına tanık olmadığını, daha sonra ...'un . ilçesine atandığını, burada bir yıl süresince ., ... . ve . isimli meslektaşlarla çalıştığını, bu süreçte bu şahısların FETÖ/PDY terör örgütüyle irtibatlı herhangi bir eylemlerini görmediğini, bir yılın sonunda ...'nın . ilçesine tayininin çıktığını, burada H. ve eşi., soyadını hatırlayamadığı ancak şu an ... Hâkimi olan ve eşinin isminin Aslı, oğlunun isminin ise . olduğunu hatırladığı ... isimli bir hâkim, ., ., . ve hâkim eşi ile daha sonra HSYK Genel Sekreteri olan.la çalıştığını, .'da çalışmaya başladığında adliyede hâkim ve savcılar arasında bir gruplaşma olduğunu farkettiğini, ... Kaya'nın diğer hâkim ve savcılarla arasının iyi olmadığını gördüğünü, bir gün .'un eşinin bu gruplaşmanın .nın . ... cemaatinden olmasına güvenerek kibirli tavırlar sergilemesinden kaynaklandığını söylediğini, daha sonra kendisine .'nın daha iyi davranıp arkadaşlık etmeye başladığını, hatta bir gün evine yemeğe davet ettiğini, bu süreçten sonra .'nın cemaatin hedeflerini, çalışmalarını ve yapılanmasını anlattığını ve adliyedeki diğer hâkim ve savcıların hafta sonları gezip alkol aldıkları için onlarla anlaşamayacağını söyleyerek onları hakarete varacak sözlerle nitelediğini, ancak cemaatle ilgili konuları yanında belli bir noktaya kadar konuştuğunu ve önceki ümmetlerin çok soru sormaktan helak oldukları için sorgulayan değil, itaat eden insanlara ihtiyaç olduğunu belirterek sorularını geçiştirdiğini, ... Kaya'nın ... merkeze gidip çeşitli hâkim ve savcılarla görüştüğünü, bu kişilerden ...'le görüştüğünü bu şahsın ...'dan Simav'a iadei ziyarete gelmesi ve ... Kaya ile Simav'da görüşmesi nedeniyle bildiğini,. ve ... ile eşlerinin de bulunduğu bir pikniğe eşiyle beraber katıldığını, piknikteki sohbetler sırasında ... Kaya ve ...'in birbirlerine cemaatin .'daki ve ...'daki faaliyetlerini sorduklarını ve her ikisinin de FETÖ/PDY ile irtibatlı olduklarını açıkça ortaya koyar şekilde konuştuklarına tanık olduğunu, bu nedenle bu iki şahsın FETÖ/PDY mensubu olduklarına dair herhangi bir şüphesinin olmadığını, birlikte çalıştıkları süreçte.'nın Yargıtay ve HSYK ile sürekli irtibatı olduğunu gösterir şekilde ve kendileri için ulaşılması kolay olmayan yüksek yargı mensupları ve HSYK üyeleri hakkında abi diye anarak sözler sarfettiğini ya da telefonla irtibat kurduğunu ve bazıları hakkında "Onlar benim adamım" diye sözler söylediğini, aradan 15 yıla yakın süre geçmesi nedeniyle bu isimleri tam olarak hatırlayamadığını, iki yıl kadar çalıştıktan sonra .'nın Yargıtay savcılığına atandığını, bütün adliyenin buna çok şaşırdığını,.'nın adliyeden ayrılmasının daha huzurlu bir ortam yarattığını ve kalan hâkim ve savcılarla daha samimi bir şekilde herkesin kendi yaşam biçimine uygun olarak davrandıklarını, .'nın .v'dan ayrılıp kendisinin tayininin çıkmasına kadar geçen süreçte herhangi bir şahsın örgütle irtibatlı eylemine tanık olmadığını, samimi oldukları süreçte ...'nın zaman zaman Risalei Nurdan tefsirler ve cevşen okuduğunu, kendisinin de dini hassasiyeti olduğundan böyle zamanlarda ona itiraz edemediğini, daha sonra atandığı ...'daki beraber çalıştığı hâkim ve savcılardan şu an isimlerini hatırlayabildiklerinin ., ., ., soyadını hatırlayamadığı . isimli başsavcı, ..., şu an ... hâkimi olan . Hanım olduğunu, bu süreçte bu kişilerin örgütle irtibatlı herhangi bir davranışlarını görmediğini, ilk HSYK seçimlerinde.'ın arayıp örgütle irtibatlı olduğu daha sonra ortaya çıkan şahısların yer aldığı listeye oy vermesini istediğini, ...'da yaklaşık beş yıl çalıştıktan sonra ...'a atandığını, yaklaşık bir ya da iki yıl sonra kendisini meslektaş olarak tanıtan bir şahsın arayıp ziyarete geleceğini ve görüşmesi gereken bir konu olduğunu söylediğini, karşılamak için ...'daki havalimanına gittiğini, bu şahısla birlikte bir çay bahçesinde oturduklarını, bu şahsın kendileri tarafından anıldığını ve unutulmadığını söyleyip "...'da bizden kimler var?" gibi sorular sorduğunu, ayrıca bu şahsın "Bizden olmasa da irtibat kurulabilecek, görüşebilecek ilgilenebilecek kimler var?" diye de sorduğunu, çay bahçesinde bir iki saat kaldıktan sonra bu şahsı havalimanına bıraktığını, bu şahsın ismini ve telefon numarasını hatırlamadığını, sadece 175-180 cm boylarında, beyaz tenli ve siyah saçlı biri olduğunu hatırladığını, bu şahsın FETÖ/PDY adına kazanılmış ya da kazanılabilecek hâkim ve savcılarla ilgilenen birisi olduğundan tereddütünün bulunmadığını, ...'da yaklaşık beş yıl kadar çalıştıktan sonra bir gün uzaktan bir akrabasının ...'da Yargıtay üyesi seçilebileceğini duyduğunu haber vermek için aradığını, bu olaydan yaklaşık bir hafta kadar sonra eğitim merkezinden tanıdığı ... ...'in arayıp hemen ...'ya gelmesini söylediğini, nöbetçi olduğu için izin almasının zor olacağını belirttiğinde gel dediklerinde gelmesi gerektiğini söylediğini, ertesi günü Yargıtaya gittiğini, yeni seçilen üyelerin de geldiklerini gördüğünü, hemşehri olması nedeniyle tanıdığı Yargıtay Üyesi ...'ı ziyaret edip mesleki tecrübesinden ötürü icra davalarıyla ilgili bir dairede görev almak istediğini ilettiğini ve birlikte 12. Hukuk Dairesi Başkanı .i ziyarete gittiklerini, görevden ihraç edilene kadar bu dairede görevini sürdürdüğünü, Yargıtaya gittiğinde Yargıtay üyeleri arasında çeşitli gruplaşmalar olduğunu ve HSYK üyeliği, Anayasa Mahkemesi üyeliği gibi seçimlerin en önemli gündemi teşkil edip üyelerin bu konuda gruplar hâlinde hareket ettiklerini ve örgütle irtibatlı üyelerin de bir arada davrandıklarını gördüğünü, Yargıtay üyeliğine seçildikten sonra ... ...'le sadece bir kez lojman konusuyla ilgili görüştüğünü, bunun dışında FETÖ/PDY ile ilgili konuların konuşabileceği ortamda bir araya gelmediğini, aynı dairede görev yapan Yargıtay Üyesi .'ın daire başkanlıkları, Yargıtay başkanlığı ve Anayasa Mahkemesi üyeliği seçimleriyle ilgili olarak şu an örgütle irtibatlı hareket ettiğini anladığı grubun kimlere oy vereceğini söylediğini ve bu kişilere oy vermesini istediğini, kendisinin .'ın 8. Hukuk Dairesi başkanlığına adaylığını desteklediğini söylediğinde .'ın büyük tepki gösterdiğini, .'in daire başkanlığı ve Yargıtay başkanlığı seçimlerinde de onu destekleyeceğini söyleyince .'la anlaşmazlık yaşadığını, gerek bu seçimlere ilişkin ihtilafları gerekse bazı dosyalara ilişkin müzakereler sırasında kendi görüşünde ısrarcı olması üzerine hem . hem de diğer örgüt mensuplarının çoğunun daha önceki ilişkilerinden farklı şekilde hareket edip soğuk ve mesafeli davranmaya başladıklarını, bu nedenle FETÖ/PDY'nin yönlendirmesi dışında hareket etmesine bu kişilerin de tepki gösterdiklerini düşündüğünü, bu isimlerden .'ın ... ... ile samimi olduğunu ve Yargıtaydaki ... bölümünde aktif görev aldığını, Selahattin Atalay'ın lehine oy kullanmasını istediği isimlerden birinin . olduğunu, ancak diğer isimleri şu an hatırlayamadığını, kendi görüşlerinde ısrarcı olup FETÖ/PDY grubuyla hareket etmemeye başlayınca 17-25 Aralık 2013 tarihine kadar ufak çaplı tartışmalarla Selahattin Atalay ve örgüte yakın diğer isimlerle ilişkinin süregeldiğini, ancak 17-25 Aralık tarihinden itibaren örgüt mensubu olduğu daha sonra ortaya çıkan hâkim ve savcıların eylemlerine eleştirel söylemlerde bulunup kızını da . Anadolu Lisesinden alarak . Vakfına ait okula yazdırınca irtibatın tamamen kesildiğini, . ve onu destekleyen kişilerle birlikte hareket edip bunu da açıkça ifade etmeye başlayınca örgütle bağlantılı isimlerin kendisinden tamamen uzaklaştıklarını, 2014 yılındaki HSYK seçimlerinden sonra Uyuşmazlık Mahkemesi yedek üyeliğine seçildiğini ve.şehrini de kapsayan bir geziye katıldığını, bu gelişmelerin de örgüt mensubu kişilerin tavırlarının iyice değişmesiyle anladığı tepkilerine neden olduğunu, daha önce hiçbir sendikaya üye olmayan eşinin hükumetin ve devletin tarafında yer alan ancak şu an ismini tam hatırlayamadığı bir sendikaya 17-25 Aralık olaylarından sonra üye olarak tavrını ortaya koyduğunu, örgütle irtibatlı herhangi bir finans kurumuyla ilişkisinin olmadığını, darbe girişimini gerçekleştirenleri lanetlediğini, şu an hatırlayabildiği hususların bunlar olduğunu, ancak soruşturmaya ve ülkeye katkı sağlamak adına hatırladığı ve sorulacak hususlarda tekrar ifade vermeye hazır olduğunu, üzerine atılı suçlamayı kabul etmediğini,Kovuşturma aşamasındaki savunmasında özetle; atılı suçlamayı kabul etmediğini, örgütle ilgisinin bulunmadığını, örgütün dershanelerine gitmediği gibi yurtlarında veya evlerinde de kalmadığını, İmam Hatip Lisesini memleketinde ailesinin yanında, üniversiteyi ise ...'daki halalarının ve teyzelerinin evlerinde kalarak tamamladığını, 17-25 Aralık'tan sonra kızı ...'i bu yapıya mensup okuldan alarak devlete yakın olan ... . Kurumları N. Lisesine verdiğini, Yargıtay üyeliğine örgütün talimatıyla değil .'in ve ... Bakanlığı Müsteşarı .'ın referanslarıyla seçildiğini, fakülteyi dereceyle bitirmesinin ve mesleki geçmişinin de seçilmesine katkı sağladığını, halasının oğlu olan ... Büyükşehir Belediye Başkanlığı Özel Kalem Müdürü ...'ın arayıp "Temas kuralım, İsmail Bey'le görüşelim mutlaka, artık senin Yargıtaya gelmen gerekir" dediğini ve yardımda bulunacağını söylediğini, Yargıtayda yapılan seçimlerde kendi inisiyatifiyle adayları değerlendirip kıdemine ve ehliyetine göre oy kullandığını, bu konuda hiçbir telkine ve tavsiyeye itibar etmediğini, zira Fethullah ... grubundan aynı Dairede üye olarak çalışan Selahattin Atalay'ın "Şuna oy vermemiz gerekir, bunu desteklememiz gerekir" diye ulu orta söylediğini, başkalarının da bu tür telkinlerde bulunduğunu, nitekim aynı Dairede üye olarak görev yapan Yusuf Ziya Aksoy'un başka bir adaya oy verilmesi gerektiğini söylediğini, herkesin birbirine telkinde bulunduğunu, Yargıtaydaki tarafsız ve objektif tavrı nedeniyle örgütün etkinliğinin kırıldığı yeni HSYK döneminde Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun teveccühüyle Uyuşmazlık Mahkemesi üyeliğine seçildiğini, mesleki hayatı boyunca Devlete sadakatle çalıştığını, hiçbir yapıya fikri temayül bile göstermediğini, adına kayıtlı dört cep telefonunu hattından sonu 77 27 ile biten hattı kullandığını, diğerlerinin annesi ve iki kızı tarafından kullanılmakta olduğunu, aynı baz istasyonundan sinyal alınmış olmasının örgütün sivil imamlarıyla görüştüğü anlamına gelmeyeceğini, raporda isimleri geçen sivil imamların hiçbirini tanımadığını ve bu kişilerle bir araya gelmediğini, bu hususta sivil imamların dinlenip yüzleşmeyi talep ettiğini, şahsi ve mesleki yaşantısını yıllardan beri çok iyi bilen Yargıtay Başkanı . Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı ., Yargıtay 17. Hukuk Dairesi Başkanı ., 1. Ceza Dairesi Başkanı ., 22. Hukuk Dairesi Başkanı ., 8. Hukuk Dairesi Üyesi .1. Ceza Dairesi Üyesi ., 10. Ceza Dairesi Üyesi ., 12. Hukuk Dairesi Üyesi ., 12. Hukuk Dairesi Üyesi ., 8. Hukuk Dairesi Üyesi . ve 13. Hukuk Dairesi Üyesi .'nın tanık olarak dinlenmesini talep ettiğini, hakkındaki olumsuz algının görevine ve mesaisine bağlı olduğu için hiçbir toplantıya veya organizasyona katılmayan kişilikte olması nedeniyle her grubun dışında kabul edilmesinden kaynaklandığını, ayrıca eşinin tekerlekli sandalyeye mahkum MS hastası olduğu için sürekli yardımına ihtiyaç duyduğunu, bu şekildeki yaşantı tarzının yanlış algılanıp suçlanmasına sebebiyet verdiğini zannettiğini, herhangi bir şekilde Afrika'da kuyu açtırmasının söz konusu olmadığını, tanık ...'in örgütün Yargıtaydaki hakimiyetini kırmak için yaptıkları toplantılara kendisini çağırmadıklarını ancak eşinin hasta olması nedeniyle zaten asosyal bir hayat yaşayıp sadece mesleğine baktığını ve gruplarla ilişki içinde olmadığını anladıklarından dolayı çağrılmadığının farkına varıldığını ifade ettiğini, ayrıca tanık ...'in Yargıtay üyeliğine mutabakatla seçildiğini belirttiğini, tanık ...'un da benzer anlatımda bulunduğunu, diğer tanıkların lehe hususları ifade ettiklerini, önceki savunmalarının doğru olduğunu, Simav'da görev yaparken adliyenin kıdemli savcısı .'yla, ...'dayken de Başsavcı .'la görüşmesinin mesleki ve insani boyutta olduğunu, zira bu kişilerin de belirttiği yerlerde görev yaptıklarını, bu görüşmelerin örgütsel bir yanının olmadığını, zira bu kişilerle sohbet toplantısı gibi hiçbir örgütsel faaliyette bir araya gelmediğini, Simav'daki hâkim ve savcıların tamamının katıldığı pikniklere gittiklerini, sonradan bu kişilerin mahkum olmalarının uzun yıllar önce görüşmüş olmaları nedeniyle aleyhine sonuç doğurmaması gerektiğini, tanık listesinde bildirdiği tanıklarının dinlenmemiş olmasının eksik inceleme ve savunma hakkının ihlali sonucunu doğurduğunu, ByLock kaydının olmadığını, Bylock yazışmalarında isminin geçmediğini, ankesörlü telefonlardan aranmadığını, Bank Asya'da hesabının olmadığını, örgüte müzahir dernek veya sendikalara üyeliğinin bulunmadığını, örgütün yayın organlarına aboneliğinin olmadığını, ev aramasında örgütsel hiçbir materyale rastlanmadığını, HSYK seçimlerinde kimseyi aramadığını,
    İfade etmektedir..IV) MAHKEME KABULÜ:
    ''Tanık Beyanları1-Tanık ...'un beyanı"Sanığı şahsen daha önce tanımadığını, karşılaşsa bile hatırlamadığını, 2010-11 yılının başındaki Yargıtay üyeliği seçimleri sırasında isminin gündeme geldiğini, kendisinin o tarihte ... ya da Karadeniz'de görev yaptığını, ... Kaya'nın evinde yapılan görüşmeler sırasında geniş listede, 350 kişilik listede isminin olduğunu, sicilinde, terfilerinde bir sıkıntı olmadığını, orada babasının din görevlisi olduğu türünde şeyler konuşulduğunu, düzgün, çalışkan bir arkadaş olduğunu, milliyetçi muhafazakar bir arkadaş diye isminin gündeme geldiğini, onun dışında kendisiyle belki bir kez karşılaşmış olabileceğini, kardeşinin bir tayin durumu olduğunu, bunların dışında bir araya gelmişliği, görüşmüşlüğü olmadığını, 2013 yılında bu yapıya karşı diğer üyeleri buluşturdukları yemeklere ...’yı çağırmadıklarını ama somut olarak şundan dolayı çağırmayalım veya şununla irtibatı vardır, şunu yaptı, bunu yaptı diye bir şey olmadığını, 12. Hukuk Dairesinde çalıştığını, yaptığı işlerle ilgili olarak dikkat çeken bir kararı ya da intikal eden bir durumu da olmadığını, eve nihai kararı vermek için değil 8 arkadaşın verdikleri isimleri görmek için gittiklerini, o nedenle sayı üzerinde bir şey konuşmadıklarını, uygun isimler varsa değerlendiririz dediklerini, sayı meselesi olmasın denilince özellikle yapılanma mensuplarının kendi elemanları üzerinde daha çok durduklarını, sanık hakkında çok ısrar edilmediğini, kendilerini ikna etmek için ailede din görevlilerinin olduğunun söylendiğini, milliyetçi muhafazakar bir isim olarak takdim edildiğini, kendilerinin de itiraz etmediğini" beyan etmiştir.
    Tanık ...'un soruşturma aşamasında alınan 14.12.2016 ve 26.12.2016 tarihli ifadelerinde özet olarak; "...’nın Fetullah ... cemaat mensuplarının listesinden ve kontenjanından seçildiğini, kendisini fazla tanımadığını" beyan ettiği görülmüştür.
    2-Tanık ...'in beyanı;"Sanığı personelde çalıştığı dönemde gıyaben tanıdığını, Personel Genel Müdürlüğü’ndeyken bir kere bakanlığa geldiğini hatırladığını, kendisinin de Şavşatlı olduğunu, sanığı çok yakın tanımamakla beraber kendisini gıyaben özellikle babası dolayısıyla tanıdığını, babasının Şavşat'ta uzun yıllar din görevlisi olarak çalıştığını, tanıdığı herkesimden insanın sevdiği saygı duyduğu bir insan olduğunu, o yüzden kendisinden çok belki babasını tanıdıklarını, o zamanki adıyla cemaat diye bilinen yapıyla irtibatı konusunda herhangi bir bilgi, duyumunun olmadığını, 2011 yılında yapılan Yargıtay üyeliği seçimlerinde ... Kaya'nın evine gittiklerini, orada 350-400 kişilik bir liste hazırlandığını, bu listenin tamamının cemaat mensuplarından olmadığını ama ağırlıklı olarak öyle olduğunu anladıklarını, sanığın o listede ismi geçenlerden birisi olduğunu, tanıdıklarını dolayısıyla üzerinde çok fazla bir tartışma olmadığını, olabilir, seçilebilir dedikleri hakimlerden birisi olduğunu ve o tarihte yapılan seçimde Yargıtay üyesi olduğunu, bu seçimden sonra yeni seçilen üyelerle hem kendi aralarında hem de eski üyelerle tanıştırmak üzere kimleri çağırabiliriz diye bir liste taraması yaptıklarını, ...’yı çağırmadıklarını, sonra tanıklıklarda kendisiyle daha yakın burada tanıştığını, anti sosyal olmasının gerekçelerini, eşinin rahatsızlığını öğrendiğini, ama o tarihte kendisini yakın tanımadığı için bu tip malumatlara sahip olmadığını, bunun dışında somut bir bilgisinin olmadığını" beyan etmiştir.Tanık ...'in soruşturma aşamasında alınan 28.11.2016 ve 02.12.2016 tarihli ifadelerinde özet olarak; "Özellikle 2011 yılında yapılan Yargıtay ve Danıştay üyeliği seçimlerinde bu ... bir pazarlığa dönüştüğü için daha önce tanımadığı bir çok mensuplarını da bu vesileyle öğrenmiş olduğunu, sanığın da bu kapsamda tanıdığı veya bu seçimler nedeniyle kendi ifadeleriyle bu yapıya mensup olduğunu öğrendiği Yargıtay üyesi olduğunu" beyan ettiği görülmüştür.3-Tanık ...'in beyanı;"Sanığı Bakanlıktayken hiç tanımadığını, Yargıtay üyesi olduktan sonra da adını duyduğunu, kendisini Yargıtay’da gördüğünü, selamlaştığı olduğunu, tarzı konuşması itibariyle de muhafazakar birisi olarak tanıdığını, kendi halinde sessiz birisi olduğunu, bu yapıyla FETÖ'yle herhangi bir şeyi olduğu noktasında bilgi sahibi olmadığını ama Yargıtay’a geldikten sonra ...'in hemşehrisi olduğunu öğrendiğini, seçilmesinde bu yapının mı ...'in mi etkili olduğunu bilmediğini, dairede hiçbir dosyayla ilgili FETÖ'yle yapıyla ilgili öyle bir konuşmalarının olmadığını, himmet vesaire gibi bir şeyinin de hiç olmadığını" beyan etmiştir.Tanık ...’in soruşturma aşamasında alınan 27.10.2016 tarihli ifadesinde özet olarak; "Belirttiği cemaat mensupları dışında Yargıtay’da üye olan cemaat mensubu olduğunu bildiği, zannettiği isimler arasında sanığın olduğunu, ...'nın muhafazakar görünümlü olduğunu bildiğini, kendisini fazla tanımadığını" beyan ettiği görülmüştür.4-Tanık ...'ın beyanı;"Aynı dönemde Yargıtay Üyesi seçildiklerini, seçildikten sonraki süreçte nezaket ziyaretleri çerçevesinde ilk defa kendisini o zaman gördüğünü,birbirlerini ziyaret ettiklerini, hukuk dairesinde çalıştığını bildiğini, önceye dayalı tanışmışlığı olmadığını kendisiyle hiçbir ortamda bulunmadığını, hukuk ve ceza daireleri ayrı olduğu için yaptıkları sohbet programlarının daire bazında olduğunu, lojmanda oturmadıklarını, hiç bir araya gelmediklerini, sadece arkadaşlarda seçilen üyelerin listesi olduğunu, bu kim, bu kim filan derken “cemaatten arkadaşımız” dendiğini duyduğunu, herhangi bir yetkisi var mı, kendisine bir rol, bir görev verilmiş mi bunlar konusunda bilgi sahibi olmadığını, önceki ifadesindeki duyma ve bilme meselesinin de arkadaşların söylemine dayandığını, herhangi bir yere gitmiş midir, oturmuş mudur, konuşmuş mudur, bir görevi var mıdır bilmediğini, sohbet daveti, himmet, Bank Asya'ya para yatırma, zaman gazetesine abone olma, herhangi bir dava konusunda talepte bulunma gibi bir şeyini görmediğini" beyan etmiştir.
    Tanık ...'ın soruşturma aşamasında alınan beyanında özet olarak; "... ve saymış olduğu diğer isimlerin ilgili olduklarını bildiğini ve duyduğunu" beyan ettiği görülmüştür.5-Tanık ...'ın beyanı;"Sanığı çocukluğundan beri bildiğini, kendisinin 1978 yılında Şavşat'tan ayrıldıktan sonra sanık ...'ya gelene kadar birkaç defa gördüğünü, Yargıtay üyesi olduktan sonra sık sık görüştüklerini, kendisinin ... Büyükşehir Belediyesi’nden emekli olduğunu, özel kalem müdürü olduğunu, sanığın Yargıtay üyesi olmasında hiçbir girişimi olmadığını,o günkü HSYK üyeleriyle herhangi bir münasebeti olmadığını, muhafazakar bir yapıda olduğunu,eşinin özürlü olduğunu bildiğini" beyan etmiştir.Tanık Beyanlarının DeğerlendirilmesiTanık ...'in, 2010 Anayasa değişikliği öncesi uzun süre HSYK'nın sekretarya görevini yürüten ... Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğünde Tetkik Hâkimliği, Daire Başkanlığı, Genel Müdür Yardımcılığı ve Genel Müdürlük görevlerinde bulunduğu, 2010 yılı HSYK seçimlerinde üye seçilerek 2. Daire Üyesi olarak görev yaptığı, 2011 yılı Ekim ayında ... Bakanlığı Müsteşarlığına atandığı, dolayısıyla yargı teşkilatının hafızası konumundaki önemli isimlerden birisi olduğu; tanık ...'un ise 25.06.2003 tarihinden itibaren ... Bakanlığı Personel Genel Müdür Yardımcılığı, Personel Genel Müdürlüğü, Personel Genel Müdürlüğünden sorumlu Müsteşar Yardımcılığı yaptıktan sonra Anayasa değişikliğini takiben 2010 yılında seçimle ... başına gelen HSYK üyelerinden biri olarak görev yaptığı ve HSYK'da 1. Daire Başkanlığı görevini üstlendiği açıktır. Her iki tanık da yargı mekanizması içinde icra ettikleri kritik görevler nedeniyle yargı teşkilatını iyi bildiklerinden anlatımlarının büyük önem taşıyacağı kuşkusuzdur.
    Dairemizce yapılan yargılamalar sırasında -gerek eldeki dava dosyasında gerekse diğer dava dosyalarında- beyanları alınan tanıklar ... ..., ..., ... ve ...'in, birbirlerinin anlatımlarını doğrulayan beyanları dikkate alındığında;2011 yılında yapılan Yargıtay üyeliği seçiminden önce o dönemki HSYK genel sekreteri olarak görev yapan -ve örgüt üyeliği suçundan dairemizce hakkında mahkumiyet kararı verilen- ... KAYA'nın evinde yine hakkında örgüte üye olmak suçundan kamu davası açılan bir kısmı HSYK üyesi, bir kısmı da HSYK'da herhangi bir görevi olmayan yargı mensuplarının katılımı ile toplantı düzenlendiği, hiç bir resmi dayanağı olmayan, yetkisiz ve görevsiz kişilerin katılımı ile düzenlenen, hiç bir yargısal teamülle bağdaşmayan bu toplantıda Yargıtay üyeliğine seçilme yeterliliğine sahip bir kısım yargı mensuplarının isimleri projeksiyonla duvara yansıtmak suretiyle, isimler üzerinde değerlendirmeler yapıldığı, toplantı sırasında örgüt mensupları tarafından FETÖ/PDY örgütünün yargı yapılanmasına dahil olan yargı mensuplarının Yargıtay üyesi olarak seçilmelerini sağlamak amacıyla bu kişiler lehine -örgüt literatüründe "parlatma" olarak adlandırılan yöntemle- övücü konuşmalar yapılarak söz konusu kişilerin isimlerinin ön plana çıkartıldığı, toplantıda bu şekilde 80 kişilik FETÖ/PDY üyesinin Yargıtay üyesi seçilecek isim olarak belirlendiği, örgüt mensupları tarafından belirlenen 80 kişiden ibaret listenin sayısal olarak fazla olduğunun dile getirilmesi üzerine toplantıya ara verildiği, bir kısım FETÖ/PDY üyelerinin salondan çıktıktan ve görüştükten bir süre sonra salona dönerek "Bu mesele hoca efendiye (örgüt lideri) danışılmış, 140 kişinin aşağısına razı olunmamasını istemiş. Tartışma bitmiştir." denilerek 80 kişilik listenin yetersiz olduğunun ifade edildiği, daha sonraki süreçte ise pazarlıkla sayının 108'e kadar indirildiği, ilerleyen süreçte ise bu kapsamda örgüt üyesi bir kısım yargı mensuplarının yine örgüt mensubu HSYK üyelerinin dayatması sonucunda Yargıtay'a üye olarak seçildikleri anlaşılmaktadır.FETÖ terör örgütünün, kamu yapılanmasında öncelikli olarak devletin zor aygıtlarına (kolluk kuvvetleri, yargı, TSK vb.) sızarak ele geçirmeyi temel hedef olarak belirlediği, bu kapsamda her türlü hukuk dışı yönteme (sınav sorularının çalınması, muhtemel rakiplerin iftira, kumpas, asılsız ihbar ve şikayetlerle tasfiye edilmesi vs) başvurduğu, kamu yapılanmasında bu derece kadrolaşma hırsı ile hareket eden örgütün kendi hiyerarşisine dahil olamayan kişilerin kendi listesinden Yargıtay üyesi seçilmesini istemesinin ve bu hususta dayatmada bulunmasının hayatın olağan akışına aykırı olacağı kuşkusuzdur. Nitekim dairemizce de bu doğrultuda örgütün dayatması ile Yargıtay'a üye olarak seçtirilen sanıkların örgüt üyesi olduğu kabul edilerek haklarında mahkumiyet kararı verilmiş, verilen kararların bir kısmı da Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nca onanarak kesinleşmiştir.Somut olayda; Yargılama sırasında dinlenen tanıklar ... ve ...'in anlatımları göz önüne alındığında sanığın, HSYK'daki örgüt üyelerinin dayatması sonucunda Yargıtay'a üye olarak seçtirilen örgüt üyelerinden olduğu kanıtlanamamıştır. Tanıklar ..., ... ve ...'ın beyanları dikkate alındığında da; sanığın örgütün nihai amacını bilerek örgütle orgaik bağ kurduğuna ve örgütün hiyerarşik yapısına dahil olduğuna ve bu kapsamda süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk gösteren eylemlerde bulnduğuna dair mahkumiyetine yeterli delil elde edilememiştir.Her ne kadar iddia makamı tarafından, iddianamede ve esas hakkındaki mütalaada; sanığın, örgütün yargı ve sivil kanadında yer almaktan haklarında soruşturma ve kovuşturma yapılan bir kısım örgüt üyeleri ile ortak baz hareketliliği bulunduğu belirtilerek bu tespitin sanığın örgüt üyeleri ile birlikte hareket ettiğinin ve örgütsel buluşmalar gerçekleştirdiğinin kanıtı olduğu ileri sürülmüş ise de; bir şüpheli veya fail ile aynı baz istasyonunun kapsama alanında bulunmanın, diğer tüm kullanıcılarında şüpheli veya fail olduğu sonucuna ulaştırmayacağı izahtan varestedir. Yargıtay 16.Ceza Dairesi'nin 13/11/2019 tarih ve 2018/5526 E., 2019/6842 K. Sayılı kararında da açıklandığı üzere, 01.04.2013 tarihinde Telli-Tel İletişim isimli ... yerinden . adına alınan . numaralı GSM hattından sanık adına kayıtlı . numaralı GSM hattının bir defa aranmasının örgüt üyeliğine delil oluşturmayacağı kanaatine varılmış,Her ne kadar iddianamede; örgüt üyeliği suçundan mahkumiyet kararı verilen eski Yargıtay üyesi ... . (. ID) ile yine örgüt üyesi olmak suçundan hakkında soruşturma yürütülen firari şüpheli.(. ID) arasında, FETÖ terör örgütü üyelerinin örgüt içi haberleşmede kullandığı ByLok programı üzerinden 25/12/2015 tarihinde yapılan yazışmada, örgüt üyesi . tarafından firari şüpheli.'a ". bey babası adına kuyu açtırmak istiyor, mümkün mü? Kaç para lazım?" şeklinde yazışma yapıldığı, yazışmada "." olarak adı geçen şahsın sanık olduğu ve örgüt aracılığı ile su kuyusu açtırmak istediği ileri sürülmüş ise de; yazışmada geçen "Zafer" adlı şahsın sanık olduğuna dair herhangi bir delilin bulunmadığı, sanığın yazışmayı yapan ... USLU ile aynı dairede çalışmış olmasının, adı geçen şahsın sanık olabileceği yönünde kuşku doğurmakla birlikte salt kuşkuya dayalı olarak mahkumiyet verilemeyeceği dairemizce kabul edilmiş,Sonuç olarak; toplanan tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde, sanığın FETÖ silahlı terör örgütünün nihai amacını bilerek örgütle orgaik bağ kurduğuna ve örgütün hiyerarşik yapısına dahil olduğuna ve bu kapsamda süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk gösteren eylemlerde bulunduğuna dair mahkumiyetine yeterli delil elde edilemediğinden CMK 223/2-e maddesi uyarınca sanığın atılı suçtan beraatine dair aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.'' şeklindeki ifadelerle kararın gerekçesi açıklanmış ve sanığın silahlı terör örgütüne üye olma suçundan beraatine karar verilmiştir.
    V) TEMYİZ:
    Yargıtay Cumhuriyet savcısı temyizinde özetle; sanığın, ... Cumhuriyet Başsavcılığında etkin pişmanlık kapsamında verdiği 15.11.2016 tarihli ifadesini kovuşturma aşamasındaki savunmasında tekrar ettiği, örgütün sivil ve yargı kanadında yer almaktan haklarında soruşturma ve kovuşturma devam eden mensuplarıyla ortak baz hareketliliği irtibatının olduğu, örgütün yargı imamlarına gizliliği sağlamak amacıyla ByLock ve benzeri programlar aracılığıyla iletişim ve aramalarda kullanılmak üzere .-. İletişim isimli ... yerinden sahte sözleşmelerle başkaları adına GSM hatları verildiğinin .isimli kişi hakkında ... Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen 2018/41264 sayılı soruşturma kapsamında anlaşıldığı ve bu kapsamda 01.04.2013 tarihinde..İletişim isimli ... yerinden . adına alınan . numaralı hattan sanık adına kayıtlı.numaralı hattın arandığı, dinlenen tanık ...'un, sanığı daha önceden tanımadığını, 2011 yılının başındaki Yargıtay üyeliği seçimleri sırasında isminin gündeme geldiğini, yapı mensuplarının ya babası ya amcası ya da ailesinde din görevlilerinin bulunduğunu ve çok mübarek insanlar olduğunu söylediklerini, bu şekilde kendilerini etkilemeye çalışmış olabileceklerini, .'nın evinde yapılan görüşmeler sırasındaki 350 kişilik listede sanığın isminin bulunduğunu, yapının seçilmesini istediği isimler arasında yer aldığını ve bu listeden seçildiğini, 2013 yılında yapıya mensup olmayan üyeleri bir araya getirme amacıyla düzenledikleri toplantılara sanığın çağrılmadığını, tanık ...'ın, sanıkla aynı dönemde Yargıtay üyesi seçildiklerini, seçildikten sonraki süreçte nezaket ziyaretleri çerçevesinde sanığı tanıdığını, önceye dayalı tanışıklığının veya bir araya gelmişliğinin bulunmadığını, sanığın yapıyla ilgili olduğunu duyduğunu, tanık ...'in, kendisinin Personel Genel Müdürlüğünde çalıştığı esnada sanığı gıyaben tanıdığını, 2011 yılındaki Yargıtay üyeliği seçimlerinden önce HSYK Genel Sekreteri .'nın "Adayları özellikle Yargıtay tetkik hâkimlerini ve savcılarını tanıtacağız" şeklindeki daveti üzerine onun evine gittiklerini, 350-400 kişilik bir listenin hazırlandığını ve ağırlıklı olarak yapı mensuplarından oluştuğunu anladıklarını, bu listede ismi geçenlerden birisinin de sanık olduğunu, sanığın ismi üzerinde çok fazla tartışma yaşanmadığını, seçim sonrasında yapının organize hareket ederek Yargıtaydaki yönetim ve seçim işlerinde etkili olmaya başlaması nedeniyle duyulan rahatsızlıktan ötürü bir ön toplantı yaparak yapı mensubu olmayan üyeleri bir araya getirmeye karar verdiklerini, bu amaçla liste taraması yaptıklarını ve sanığın bu kapsamda düzenlenen toplantılara çağrılmadığını ifade ettikleri görülmekle sanığın, örgüt içerisinde yer aldığı, örgüt mensuplarının toplantılarına katıldığı, yapının etkin isimlerinden ... Kaya ve ...'le piknik adı altında örgütsel faaliyetlere iştirak ettiği, örgüt mensuplarının 2010 yılında HSYK'da çoğunluğu ele geçirmelerini müteakiben örgüt liderinin talimatıyla kendi aralarında yaptıkları toplantılar sonucunda Yargıtay üyeliğine seçilmesine karar verilen isimlerden olduğu, üye seçildikten sonra da örgüt mensuplarıyla birlikte hareket ettiği, örgüt talimatlarının eski Yargıtay Üyesi Selahattin Atalay tarafından sanığa ulaştırıldığı, 2013 yılında yapı mensubu olmayanları bir araya getirmek amacıyla düzenlenen toplantılara yapıyla irtibatı değerlendirilerek çağrılmadığı anlaşılmasına karşın tüm unsurlarıyla oluşan atılı suçtan mahkumiyeti yerine beraatine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu,
    Hususlarını beyan etmiştir..VI) USULE İLİŞKİN İTİRAZLAR, RE'SEN İNCELENMESİ GEREKEN HUSUSLAR VE GENEL AÇIKLAMALAR:
    1) SORUŞTURMA USULLERİ VE KOVUŞTURMA MERCİSİ:
    a) Genel Olarak:Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır. Anayasa'nın 142. maddesinde, mahkemelerin kuruluşunun, görev ve yetkilerinin, işleyişinin ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceği öngörülmekle birlikte; yargı kollarında yer alan Yüksek Mahkemeler yönünden kanunilik esasının ötesinde bu mahkemelerin niteliklerine, üyelerin ne şekilde atanacağına ya da seçileceğine, görev ve yetkilerinin neler olduğuna dair konular doğrudan doğruya Anayasa'da hüküm altına alınmıştır.
    Ülkemizdeki yargı kolları arasında yer alan adli yargı; diğer yargı kollarının (anayasa yargısı ve idari yargının) görevine girmeyen davaların çözümlendiği olağan ve genel yargı kolu olup teşkilât yapısı ilk derece mahkemeleri, bölge adliye mahkemeleri ve Yargıtay olmak üzere üç derecelidir. Kamu görevinin etkin ve kesintisiz biçimde sürdürülmesi ve soruşturulmasında kamu yararı bulunmayan kimi iddialarla ilgili gereksiz işlem yapılmasının önüne geçilmesi amacıyla kamu görevlilerinin bağlı bulundukları yasalara göre özel soruşturma usulleri öngörülmüştür.Hâkimlerin suç işlemeleri hâlinde cezai sorumluluklarının bulunduğu, çağdaş hukuk sistemlerinin ortak kabulüdür. Bir hâkimin göreviyle ilgili ya da kişisel bir suç işlemesi mümkün olup bu durumda kişinin hâkim olması nedeniyle işlediği suçun yaptırımsız kalması düşünülemez. Bu nedenledir ki, hukuk sistemimiz içinde hâkimlerin görevleriyle ilgili ya da kişisel nitelikte işledikleri ve suç oluşturan eylemlere ilişkin Anayasa, 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu, 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kurulu Kanunu, 2575 sayılı Danıştay Kanunu ve 2797 sayılı Yargıtay Kanunu gibi kanunlarla kural olarak özel soruşturma ve kovuşturma usulleri ve mercileri öngörülmüştür.Suçun görev sebebiyle işlendiğinin kabulü için, eylemin memuriyet işleriyle ilgili olması, diğer bir anlatımla suçu doğuran fiil ile görev arasında illiyet bağı bulunması, görevle bağlantılı olması ve görevin sağladığı imkânlardan faydalanılarak işlenmesi gerekir. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 17.02.2004 tarihli ve 2004/2-10 Esas 2004/40 Karar sayılı kararında "Görev sebebiyle işlenen suç kavramının, memuriyet görevinden doğan, görev ile bağlantılı ve görevden yararlanılarak işlenebilen suçları ifade eder." şeklinde kabul edilmiştir. Yargıtayın yerleşik uygulamasına göre kamu görevlilerinin herhangi bir suç örgütüne üye veya yönetici olmaları kişisel suç niteliğindedir. Özel soruşturma ve kovuşturma usulleri öngören düzenlemelerden; yasama dokunulmazlığına ilişkin Anayasa'nın 83. maddesi, hâkim ve Cumhuriyet savcılarına ilişkin 2802 sayılı Kanun'un 94. maddesi, Hâkimler ve Savcılar Kurulunun seçimle gelen üyelerine ilişkin 6087 sayılı Kanun'un 38. maddesi, 2797 sayılı Kanun'un 46. maddesi ile diğer kamu görevlilerine ilişkin 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun'un 2. maddesinde "ağır cezalık suçüstü hâli" ortak bir kavram olarak kullanılmaktadır. Aynı kavram, suç tarihinden sonra 2797 sayılı Kanun'un 46. maddesine 680 sayılı KHK ile eklenen ve 7072 sayılı Kanun'la aynen kabul edilerek kanunlaşan altıncı fıkrada da yer almaktadır.
    5271 sayılı CMK'nın "Tanımlar" başlıklı 2. maddesinin (j) bendinde de "Suçüstü hâli"nin;
    "1. İşlenmekte olan suçu,
    2. Henüz işlenmiş olan fiil ile fiilin işlenmesinden hemen sonra kolluk, suçtan zarar gören veya başkaları tarafından takip edilerek yakalanan kişinin işlediği suçu,
    3. Fiilin pek az önce işlendiğini gösteren eşya veya delille yakalanan kimsenin işlediği suçu" ifade ettiği öngörülmüştür.
    Belli bir suçun bulunması, failin yakalanmış olması ve failin suçu işlediği an ile yakalandığı an arasında uzun sürenin geçmemiş olması, suçüstü hâlidir. Öte yandan, suçüstü hâlinin varlığı açısından hukukî düzenlemelerde açıkça bir zaman sınırı öngörülmediği göz önüne alındığında, bir zaman sınırlaması getirmek mümkün değildir. Bir olayın hangi ana kadar "suçüstü" olarak nitelendirilebileceği, o olayın özelliklerine, işlenen suça, türüne, işlenme biçimine, icra ile yer ve zaman bakımından gerçekleşen illiyet bağına göre takdir edilmelidir.
    Suçüstü hâli doktrinde, dar anlamda ve geniş anlamda suçüstü olmak üzere ikili ayrıma tabi tutulmuştur (Faruk Erem, Ceza Usulü Hukuku, 5. Bası, Sevinç Matbaaası, ..., 1978, .... 692, 693). Konumuza ilişkin olarak, asıl suçüstü ya da dar anlamda suçüstü, CMK'nın 2. maddesinin (j) bendinde yer alan (1) numaralı alt bentteki "işlenmekte olan suç"u ifade etmektedir.
    b) Mütemadi Suçlarda Suçüstü Hâli:Doktrinde genel kabul gören görüş; mütemadi suçlar suçüstü hâlinde işlenebilen suçlardır. Mütemadi suçlarda, temadi devam ettikçe suçüstü hâlinin devam ettiği, icra hareketlerinin tamamlanmasının gerekmediği, mütemadi suçu oluşturan icra hareketlerinin bir kısmında sanığın geniş anlamda yakalanmasının yeterli olduğu, kanuni düzenlemelerde bu konuda bir ayrıma gidilmediği ve suçüstü hâlinde temadinin sona ereceğine ilişkindir.Türk Hukukundaki silahlı örgüt suçuna ve usul hukukuna ilişkin düzenlemelere ayrıca değinilecek olmakla birlikte, faile atılı mütemadi suçun niteliği, suçun işlenme şekli ve geniş anlamda yakalama şartlarının her olayda ayrı ayrı değerlendirilmesi koşuluyla, mütemadi suçlarda genel olarak failin o suça ilişkin devam eden icra hareketlerinin, bu hareketlerin meydana getirdiği hukuka aykırılığın devam ettiğinin, böylelikle o suçun işlenmekte olan bir suç olduğunun ve geniş anlamda yakalama sonucunda somut olayda dar anlamda suçüstü hâlinin var olabileceğinin kabulü gerekmektedir.
    c) Terör Suçlarında Özel Soruşturma Usulleri: Kamu görevlilerinin görev nedeniyle işledikleri suçlar bakımından haklarında doğrudan soruşturma yapılabilmesi, fiilin ağır ceza mahkemesinin görevine girmesi ve failin suçüstü hâlinde yakalanması terör suçları bakımından gerekli görülmemiştir. Demokratik yaşama ciddi tehdit oluşturan terör suçlarının soruşturulması usulüne ilişkin uzun yıllardan beri yürürlükte olan özel düzenlemeler söz konusudur. Nitekim, 16.06.1983 tarih ve 2845 sayılı yasa ile kurulan Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Görev" başlıklı ikinci bölümünün "Devlet güvenlik mahkemelerinin görevleri" başlıklı 9. maddesi;
    "Devlet Güvenlik Mahkemeleri aşağıdaki suçlarla ilgili davalara bakmakla görevlidir.
    a) Türk Ceza Kanununun 125 ila 139 uncu maddelerinde; 146 ila 157 nci maddelerinde; 161, 168, 169, 171, 172, 174 üncü maddelerinde; 312 nci maddenin 2 nci fıkrasında; (...); 499 uncu maddenin ikinci fıkrasında yazılı suçlar,
    Yukarıda belli edilen suçları işleyenler ile bunların suçlarına iştirak edenler, sıfat ve memuriyetleri ne olursa olsun Devlet Güvenlik Mahkemelerinde yargılanırlar.
    Ancak, Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay'ın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler ile savaş ve sıkıyönetim hali dahil Askeri Mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler saklıdır."
    Şeklindedir."Soruşturma usulü" başlıklı 10. maddesinde;
    "...Bu Kanun kapsamına giren suçlar hakkında, suç görev sırasında veya görevden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılıklarınca doğrudan doğruya takibat yapılır." hükmü yer almaktadır.
    5271 sayılı CMK'nın 6352 sayılı Kanun'un 105. maddesi ile ilga edilen 250. maddesi;
    "(1) Türk Ceza Kanununda yer alan;
    c) İkinci Kitap Dördüncü Kısmın Dört, Beş, Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar (305, 318, 319, 323, 324, 325 ve 332 nci maddeler hariç),
    Dolayısıyla açılan davalar; ... Bakanlığının teklifi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca yargı çevresi birden çok ili kapsayacak şekilde belirlenecek illerde görevlendirilecek ağır ceza mahkemelerinde görülür.
    (3) Birinci fıkrada belirtilen suçları işleyenler sıfat ve memuriyetleri ne olursa olsun bu Kanunla görevlendirilmiş ağır ceza mahkemelerinde yargılanır. Anayasa Mahkemesi ve Yargıtayın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler ile (…) askerî mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler saklıdır.", Aynı Kanun'un 6352 sayılı Kanun'un 105. maddesi ile ilga edilen "Soruşturma" başlıklı 251. maddesi ise;"(1) 250 nci madde kapsamına giren suçlarda soruşturma, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca bu suçların soruşturma ve kovuşturmasında görevlendirilen Cumhuriyet savcılarınca bizzat yapılır. Bu suçlar görev sırasında veya görevden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır. Cumhuriyet savcıları, Cumhuriyet Başsavcılığınca 250 nci madde kapsamındaki suçlarla ilgili davalara bakan ağır ceza mahkemelerinden başka mahkemelerde veya işlerde görevlendirilemez...."
    Şeklindedir. "Görev ve yargı çevresinin belirlenmesi, soruşturma ve kovuşturma usulü" başlıklı 3713 sayılı Terörler Mücadele Kanunu'nun 10. maddesinin 21.02.2014 tarihli 6526 sayılı Kanun'un 19. maddeleriyle yürürlükten kaldırılmadan önceki hâli;
    "Bu Kanun kapsamına giren suçlar dolayasıyla açılan davalar; ... Bakanlığının teklifi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca yargı çevresi birden çok ili kapsayabilecek şekilde belirlenecek illerde görevlendirilecek ağır ceza mahkemelerinde görülür. Bu mahkemelerin başkan ve üyeleri adlî yargı ... komisyonunca, bu mahkemelerden başka mahkemelerde veya işlerde görevlendirilemez.
    Anayasa Mahkemesi ve Yargıtayın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler ile askeri mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler saklıdır.
    Bu Kanun kapsamına giren suçlarla ilgili olarak;a) Soruşturma, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca bu suçların soruşturma ve kovuşturmasında görevlendirilen Cumhuriyet savcılarınca bizzat yapılır. Bu Cumhuriyet savcıları, Cumhuriyet başsavcılığınca başka mahkemelerde veya işlerde görevlendirilemez.b) Türk Ceza Kanununun 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 316'ncı maddelerinde düzenlenen suçlar hakkında, görev sırasında veya görevinden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır. 01.11.1983 tarihli ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 26'ncı maddesi hükmü saklıdır" biçimindedir. Mülga hükümlerin incelenmesinde de görülmektedir ki; silahlı terör örgütüne üye olma suçuyla ilgili olarak Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'la kural olarak, soruşturmanın genel hükümlere göre, bu kanun uyarınca kurulmuş mahkemelerde görev yapan Cumhuriyet savcıları tarafından yapılacağı kabul edilmektedir. Devlet güvenlik mahkemelerinin kaldırılmasından sonra yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK'nın 250. maddesi ile de bu genel kural aynen korunmuştur.
    05.07.2012 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun'un 105. maddesi ile 3713 sayılı Kanun'un 10. maddesinin 3. fıkrasının (b) bendi ile TCK'nın 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315, 316 maddelerinde yazılı olup 3713 sayılı Kanun'un 3. maddesi uyarınca doğrudan terör suçu kabul edilen suçlar hakkında görev sırasında veya görevinden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet Savcıları tarafından doğrudan soruşturma yapılacağı hüküm altına alınmış olup aynı Kanun maddesinin bendinde 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu'nun 26. maddesi hükmünü saklı tutmuştur.
    Daha sonra 06.03.2014 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6526 sayılı Kanun'un 19. maddesi ile 3713 sayılı Kanun'un 10. maddesi yürürlükten kaldırılmış ve aynı Kanun'un 15. maddesi ile 5271 sayılı CMK'nın 161. maddesine "Türk Ceza Kanununun 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 316 ıncı maddelerinde düzenlenen suçlar hakkında, görev sırasında veya görevinden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır. 1/11/1983 tarihli ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 26 ncı maddesi hükmü saklıdır." hükmü 8. fıkra olarak eklenmiştir. Suç tarihinde bu hüküm yürürlüktedir. Dolayısıyla suç tarihinde 5271 sayılı CMK'nın 161. maddesinin 8. fıkrasında yazılı terör suçları yönünden yapılacak soruşturmalarda görev ya da kişisel suç olup olmadığına bakılmaksızın Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay ve HSK üyelerine yönelik kendi özel kanunlarına ilişkin özel bir koruma öngörülmemiştir.Suç tarihinde yürürlükte bulunan 5235 sayılı Kanun'un "Ağır ceza mahkemesinin görevi" başlıklı 12. maddesinde ağır ceza mahkemesinin görevine giren davaların istisnası olarak yer verilen "Anayasa mahkemesi Yargıtayın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler askeri mahkemelerin görevine giren hükümler ile çocuklara özgü kovuşturma hükümleri saklıdır." şeklindeki hüküm de kovuşturma aşamasında görevli mahkemenin belirlenmesine ilişkin olup soruşturmanın usulüne ilişkin düzenleme içermemektedir. Bu bağlamda ele alınması gereken ve 2575 ile 2797 sayılı Kanun'ların yürürlük tarihinden sonra, somut olayımızda suç tarihinden önce 06.03.2014 tarihli ve 28933 sayılı mükerrer Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6526 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 15. maddesiyle, 5271 sayılı CMK'nın 161. maddesine eklenen sekizinci fıkrada "Türk Ceza Kanununun 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 316 ncı maddelerinde düzenlenen suçlar hakkında, görev sırasında veya görevinden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır. 1/11/1983 tarihli ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 26 ncı maddesi hükmü saklıdır." hükmüne ilişkin düzenlemede, aralarında silahlı örgüt suçunun da sayıldığı bazı suçların vahameti ve bu suçlarla korunan hukuki değer dikkate alınarak 2937 sayılı Kanun'da sayılan kişilere yönelik istisna haricinde, bu suçların soruşturmasının genel hükümlere göre yürütüleceği açıkça hüküm altına alınmıştır. Buna göre Yargıtay Kanunu'nun 46. maddesinin 6. fıkrasında belirtilen kişisel suç ağır cezalık olmasa ve fail suçüstü hâlinde yakalanmasa dahi, CMK'nın 161. maddesinin 8. fıkrası gereğince doğrudan soruşturulabilecektir. Dolayısıyla TCK'nın 314. maddesinde yazılı silahlı terör örgütüne üye olma suçu nedeniyle genel hükümlere göre soruşturma yapabilmek için suçüstü hâlinin bulunmasına gerek yoktur.
    Ayrıca, 15.07.2016 tarihinde ülke genelinde başlayan ve 19.07.2016'e kadar devam eden hükûmeti devirmeye ve Anayasal düzeni cebren ilgaya teşebbüs edilmesi sebebiyle ve demokrasinin, hukuk devleti ilkesinin, vatandaşların hak ve özgürlüklerinin korunmasına yönelik tedbirlerin etkin bir şekilde uygulanabilmesi amacıyla ilan edilen olağanüstü hâlin varlığı, ülkede terör saldırılarının yoğunlaştığı bir dönemde gerçekleşen 15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe teşebbüsünün ulusal güvenlik üzerinde oluşturduğu tehdit ve tehlikenin boyutu, darbe teşebbüsünde bulunan terör örgütünün tüm unsurlarıyla ve süratle bertaraf edilmesi amacıyla yapılan işlemlerin uygulanabilmesi ve demokrasinin korunarak hukuk devleti ilkesine bağlılığın sağlanması için ihtiyaç duyulan süre darbenin yapıldığı günle sınırlı olmamıştır. Mevcut iktidar tarafından Anayasal düzeni korumakla görevli kolluk güçleri ile soruşturma ve yargılama organları üzerindeki terör örgütünün kontrolünün boyutu bilinmediğinden zira üst düzey yöneticilerin en yakınındaki görevlilerin örgüt mensubu olduğunun anlaşıldığı ortamda, çağrı üzerine halkın günlerce meydanlarda demokrasi nöbeti tutarak güvenliğin sağlanmaya çalışıldığı bir süreçte; 15.07.2016 tarihinde başlayan ve sonrasında da devam eden darbe teşebbüsünün savuşturulması sürecinde sanığın yakalanıp gözaltına alındığı ve tutuklandığı hususları dikkate alındığında; sanığa isnat edilen suça ilişkin suçüstü hâlinin bulunduğu yönünde soruşturma ve kovuşturma mercilerince yapılan değerlendirmelerin olgusal ve hukuki temelden yoksun ve keyfî olduğu kabul edilemeyecektir.
    d) Hâkim ve Savcılar Sınıfı: Hâkim ve savcılarla ilgili olarak 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu'nun 82 ve müteakip maddelerine göre "görevden doğan veya görev sırasında işlenen suçlardan dolayı" soruşturma yapılması izne bağlanmış, aynı Yasa'nın 90. maddesi gereğince birinci sınıfa ayrılmış hâkim ve savcılar için Yargıtayın ilgili ceza dairesi, birinci sınıfa ayrılmayan hâkim ve savcılar için de bağlı bulundukları yargı çevresindeki Ağır Ceza Mahkemesi kovuşturma mercisi olarak belirlenmiştir. Hâkim ve savcıların kişisel suçları ile ilgili soruşturma, görev yerlerine en yakın Ağır Ceza Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılır. Bu suçlar yönünden kovuşturma mercisi aynı yargı çevresindeki Ağır Ceza Mahkemesidir. (2802 sayılı Kanun'un 93. maddesi). Ağır Ceza Mahkemesinin görevine giren suçüstü hâlinde ise soruşturma genel hükümlere göre bizzat Cumhuriyet savcısı tarafından yapılacaktır. (Aynı Yasa'nın 94. maddesi) Hâkim ve savcıların görev suçları yanında görev sırasında işledikleri suçlar yönünden de özel soruşturma usulü benimsenmiştir. Ancak bu kuralın iki istisnası bulunmaktadır: ağır cezalık suçüstü hâli ve Türk Ceza Kanunu'nun 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 316. maddelerinde yer alan suçların işlendiği iddiasıyla yapılan soruşturmalardır. (CMK'nın 161/8. maddesi)
    Görev suçlarında soruşturma sırasında alınması gerekli koruma tedbirleri bakımından 2802 sayılı Yasa'nın 85. maddesinde "Soruşturma sırasındaki tutuklama istemleri, son soruşturma açılmasına karar vermeye yetkili merci tarafından incelenir ve karara bağlanır." şeklinde açık biçimde düzenlenmiş iken, şahsi suçlar yönünden özel bir hüküm bulunmadığından kanun koyucu burada genel kuraldan ayrılmamış olup bu hâlde soruşturma yapan Cumhuriyet Başsavcılığının yargı çevresindeki sulh ceza hâkimleri yetkili olacaktır.
    e) Yargıtay Başkanı ve Üyeleri:Hukuk devletinin en önemli unsurlarından birini kanuni hâkim güvencesi oluşturmaktadır. Bu ilke Anayasal bir hak olarak korunmuş olup Anayasa'nın 37. maddesinde "Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz. Bir kimseyi kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarma sonucunu doğuran yargı yetkisine sahip olağanüstü merciler kurulamaz" şeklinde ifade edilmiştir.Yargıtay, adli yargı içerisinde Anayasal boyutta bağımsız ve tarafsız bir mahkeme olarak düzenlenmiş olup adliye mahkemelerince verilen ve kanunun başka bir adli yargı mercisine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme mercisidir. Kanunla gösterilen belli davalara da ilk ve son derece mahkemesi olarak bakmakla görevli kılınmıştır. Yargıtay Başkan ve Üyeleri ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekili ve özel kanunlarında belirtilen kimseler aleyhindeki görevden doğan tazminat davalarına ve kişisel suçlarına ait ceza davalarına ve kanunlarda gösterilen diğer davalara ilk ve son derece mahkemesi olarak bakmak bu görevler kapsamındadır.
    Bilindiği üzere, 15.07.2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsünün savuşturulmasından hemen sonra Milli Güvenlik Kurulu 20.07.2016 tarihinde yaptığı toplantıda "demokrasinin, hukuk devleti ilkesinin, vatandaşların hak ve özgürlüklerinin korunmasına yönelik tedbirlerin etkin bir şekilde uygulanabilmesi amacıyla" hükûmete olağanüstü hâl ilan edilmesi tavsiyesinde bulunmayı kararlaştırmıştır. Bunun üzerine, Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu 20.07.2016 tarihinde, ülke genelinde 21.07.2016 Perşembe günü saat 01.00'den itibaren doksan gün süreyle olağanüstü hâl ilan edilmesine karar vermiştir. Anılan karar 21.07.2016 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Olağanüstü hâl ilan edilmesine ilişkin karar, aynı gün TBMM tarafından onaylanmıştır.
    Türkiye Cumhuriyeti 21.07.2016 tarihinde Avrupa Konseyi Genel Sekreterliğine İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'ne; Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine ise Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme'ye (MSHUS) ilişkin derogasyon (askıya alma/yükümlülük azaltma) beyanında bulunmuştur. Olağanüstü hâlin uzatılmasına ilişkin kararlar da Avrupa Konseyi Genel Sekreterliğine ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine bildirilmiştir. Olağanüstü hâl, Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu tarafından 05.10.2016, 03.01.2017 ve 17.04.2017 tarihlerinde alınan kararlarla üçer ay daha uzatılmıştır.
    Olağanüstü hâl döneminde çıkarılan KHK'lar ile bazı yasalarda değişiklikler yapılmıştır.
    2797 sayılı Kanun'un; Yargıtay Birinci Başkanı, birinci başkanvekilleri, daire başkanları, üyeleri, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekilinin görevleriyle ilgili veya kişisel suçlarından dolayı yapılacak inceleme, soruşturma ve kovuşturma usullerini düzenleyen 46. maddesi suç tarihi itibarıyla;"Yargıtay Birinci Başkanı, birinci başkanvekilleri, daire başkanları, üyeleri, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekilinin görevleriyle ilgili veya kişisel suçlarından dolayı haklarında soruşturma yapılabilmesi Birinci Başkanlık Kurulunun kararına bağlıdır. Ancak, ağır cezayı gerektiren suçüstü hallerinin hazırlık ve ilk soruşturması genel hükümlere tabidir. Birinci Başkanlık Kurulu kendisine intikal eden veya ettirilen ihbar ve şikayetleri inceleyerek soruşturma açılmasını gerektirir nitelikte gördüğü takdirde, ilk soruşturma yapılması için ceza dairesi başkanlarından birini görevlendirir. Aksi takdirde dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verir. Bu karar kesindir.
    Soruşturma ile görevlendirilen başkan, soruşturmayı ikmal ettikten sonra evrakı Birinci Başkanlık Kuruluna gönderir.
    Soruşturmayı yapan ceza dairesi başkanı sorgu hakiminin yetkisini haiz olup Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun ilk soruşturmaya ait hükümlerini uygular. Vereceği tutuklama ve tutuklamanın kaldırılması veya kefaletle salıvermeye ait kararları Birinci Başkanlık Kurulunun onaması ile tekemmül eder. Birinci Başkanlık Kurulu, incelediği evrakı eksik bulursa soruşturmayı yapan başkana tamamlattırır. Son soruşturmanın açılmasına gerek görmediği takdirde evrakın işlemden kaldırılmasına, aksi halde son soruşturmanın açılmasına karar verir ve görevle ilgili suçlarda Anayasa Mahkemesine, kişisel suçlarda Yargıtay Ceza Genel Kuruluna tevdi olunmak üzere dosyayı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderir. Evrakın işlemden kaldırılmasına dair verilen kararlar kesindir.
    Sanık, Ceza Genel Kurulunca verilen kararın tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde yeniden incelenmesini isteyebilir." şeklinde düzenlenmişken, bu maddenin beşinci fıkrasında 680 sayılı KHK'nın 5. maddesiyle değişiklik yapılarak bu kişilerin kişisel suçlarında kovuşturma makamı "Yargıtay Ceza Genel Kurulu" yerine "Yargıtay ilgili ceza dairesi" olarak yeniden belirlenmiş ve maddenin altıncı fıkrası da yürürlükten kaldırılmıştır. Bu değişiklik 7072 sayılı Kanun'un 4. maddesiyle aynen kabul edilerek kanunlaşmıştır.
    Son olarak, 2797 sayılı Kanun'un 46. maddesinin yürürlükten kaldırılan altıncı fıkrası bu kez 690 sayılı KHK'nın 2. maddesiyle yeniden düzenlenmiş ve bu fıkra; "Ağır ceza mahkemesinin görevine giren kişisel suçlarla ilgili suçüstü halinde genel hükümlere göre yürütülen soruşturma sonucunda dosya, düzenlenen fezlekeyle birlikte Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir. Hâkim kararı gerektiren işlemlere dair Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının talepleri ile kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlara yapılan itirazlar hakkında, soruşturma konusu suçların en ağırına bakmakla görevli Yargıtay ceza dairesini numara itibarıyla izleyen ceza dairesi başkanı tarafından karar verilir. Suçun son numaralı ceza dairesinin görevine girmesi halinde talebi inceleme yetkisi Birinci Ceza Dairesi Başkanına aittir. Hâkim kararı gerektiren işlemlerde başkanın verdiği kararlara karşı yapılan itirazı numara itibarıyla izleyen ceza dairesi başkanı inceler. Son numaralı daire başkanının kararı, Birinci Ceza Dairesi Başkanı tarafından incelenir. İddianame hazırlanması hâlinde kovuşturma Yargıtay ilgili ceza dairesince yapılır." biçiminde son hâlini almış ve bu düzenleme de 7072 sayılı Kanun'un 4. maddesiyle aynen kabul edilerek kanunlaşmıştır. Söz konusu değişikliklerle birlikte, 2797 sayılı Kanun'un "Dairelerin Görevleri" başlıklı 14. maddesinde yine 680 sayılı KHK'nın 3. maddesiyle yapılan ve 7072 sayılı Kanun'un 2. maddesiyle aynen kabul edilerek kanunlaşan değişiklik sonucunda bu maddeye "Yargıtayın ilk derece mahkemesi olarak bakmakla görevli olduğu davalarda, ... yoğunluğunun zorunlu kılması halinde Birinci Başkanlık Kurulu bir veya birden fazla daireyi sadece bu işlere bakmak amacıyla görevlendirebilir. Bu durumda, görevlendirilen dairenin bakmakta olduğu işler, bir sonraki takvim yılı beklenmeksizin Birinci Başkanlık Kurulu tarafından başka dairelere verilebilir." biçiminde (f) bendi eklenmiştir.2797 sayılı Kanun'un 14 ve 46. maddelerinde yapılan değişiklikler üzerine toplanan Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunca öncelikle 11.07.2017 tarih ve 245 sayı ile; söz konusu düzenlemelere yer verildikten sonra "kovuşturma işlemlerini yürütmek üzere Yargıtay 9. Ceza Dairesinin görevlendirilmesine" karar verilmiş ve bu karar 18.07.2017 tarihli ve 30127 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.Gelinen aşamada, suç tarihi itibarıyla Yargıtayın ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılayacağı kişilerin, şahsi suçları bakımından kovuşturma makamı Yargıtay Ceza Genel Kurulu iken, sonradan olağanüstü hâl döneminde yürürlüğe konulan 680 sayılı KHK ile bu makamın Yargıtay ilgili ceza dairesi olarak değiştirilmesinin ve yargılamanın bu doğrultuda Yargıtay 9. Ceza Dairesince yapılmasının tabii hâkim ilkesi bağlamında incelenmesi gerekmektedir.Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 09.10.2018 tarihli ve 389-420 sayılı kararında; Yargıtay Daireleri arasındaki görev ilişkisinin, adli yargı ilk derece mahkemeleri arasında var olan ve kamu düzenine ilişkin bulunan görev ilişkisi niteliğinde olmayıp 2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nun 6545 sayılı Kanun'la değişik 14. maddesinde yer alan "hukuk daireleri ile ceza daireleri kendi aralarında ... bölümü esasına göre çalışır" şeklindeki düzenlemeden de anlaşılacağı üzere idari nitelikte ... bölümü ilişkisi olduğu, ancak kamu düzenine ilişkin görev ve bu husustaki uyuşmazlığın değerlendirilmesi açısından ilk derece yargılamasına konu dosyayı ele alan ve davaların birleştirilmesi hususunda farklı görüş bildiren Özel Dairelerin birbirinden farklı mahkemeler değil, istisnai hâllerde ilk derece yargılaması yapan "Yargıtay", dolayısıyla tek mahkeme olarak değerlendirilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Terör suçlarına ilişkin davalara yönelik kanun yolu incelemeleri Yargıtay 16. Ceza Dairesince yapılmakta iken, bu suçlardan kaynaklanan davalardaki artış, bu artışın Yargıtayın tali ve istisnai görevi olan ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapma görevine de yansıması ve bu nedenle oluşan ciddi ... yoğunluğu, beraberinde daireler arasında bu hususta da ... bölümü yapılması sonucunu doğurmuştur. Bu bağlamda 2797 sayılı Kanun'da ve diğer özel kanunlarda sayılan kişilerin kişisel suçlarında ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapılması hususunda Yargıtay 9. Ceza Dairesi görevlendirilmiş, Yargıtay 9. Ceza Dairesi Başkanınca hazırlanan Çalışma Yönergesi'ne göre ise ... yoğunluğu nedeniyle Dairede birden fazla heyet oluşturularak çalışma usulüne gidilmiştir.Suç tarihinden önce ve sonrasında da 2018 yılının Eylül ayına kadar Yargıtay Ceza Genel Kurulu ise 2797 sayılı Kanun'da ve Yargıtay İç Yönetmeliği'nde düzenlenen çalışma usulleri gereğince, değişken üyelerle haftada ancak bir kez toplanabilen ve zamanaşımı yakın, tutuklu ... niteliğinde, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının mahiyeti ve infaza dair olası hukuki sonuçları vb. nedenlerle önceliği bulunan dosyaların yoğun olarak görüşüldüğü bir karar organı olarak faaliyet göstermekteydi. Söz gelimi, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla temin edilen sayısal verilere göre; 2017 yılında özetle 271'i itiraz, 877'si direnme olmak üzere esasa kaydedilen toplam 1148 dosyanın toplam 524'ü karara bağlanmış, karara bağlanan dosya sayısı 2018 yılında da 698 olarak ortaya çıkmaktadır. Yargıtay Ceza Genel Kurulunda suç ayrımı yapılmaksızın tüm dairelerden gelen dosyaların karara bağlanmasına, derdest dosyaların çokluğu ve niteliğine, çalışma usulleri gereği önceden değişken tek heyet, sonradan ise sabit tek heyet hâlinde ve haftada en fazla 1-2 gün toplanabilmesine karşın, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin bir uzmanlık mahkemesi biçiminde faaliyet göstermesi, bu Dairenin dahi yargılamaların makul sürede tamamlanabilmesi için haftanın bir çok günü ve birden fazla heyetle toplanarak yargılama yapıyor olması, mevcut çalışma prensipleri ve suç tarihinden sonra ortaya çıkıp belirginleşen ... yoğunluğu da dikkate alındığında, kişisel suçları nedeniyle Yargıtayda yargılanacak kişilerin kovuşturma makamının Yargıtay Ceza Kurulu olarak belirlenmesi, bu Kurulun önceden istisnai görevi olarak öngörülen yargılama yapma yetkisini asli görevi hâline getireceği, bu nedenle hem derdest dosyaların hem de kovuşturma yapılmak üzere gelen dosyaların adil yargılanma hakkına uygun olarak makul sürede tamamlanmasının imkânsızlaşacağı, dolayısıyla kovuşturma yapma yetkisinin Yargıtay ilgili ceza dairesine devredilmesine dair düzenlemenin, salt Yargıtay Ceza Genel Kurulunca bu görevin yerine getirilmesindeki zorluk yerine adil yargılanma hakkının sağlanması ve davaların makul süre içinde sonuçlandırma gibi evrensel hukuk ilke ve kuralları açısından uluslararası üst normlardan kaynaklanan zorunluluğun gereği olarak ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla, söz konusu değişiklik üzerine kovuşturmanın Yargıtay ilgili ceza dairesince yapılmasının usul ve kanuna uygun olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bu nedenle; dava konusu olayda sanığa atılı suç nedeniyle yargılamanın Yargıtay 9. Ceza Dairesince yapılmasında hukuka aykırılık bulunmadığı anlaşılmaktadır.
    f) Danıştay Başkanı ve Üyeleri: Danıştay üyelerinin hukukî durumları 2575 sayılı Kanun'da düzenlenmiştir. Anılan Kanun'un 3. maddesinde Danıştay Başkanı, Danıştay Başsavcısı, Danıştay başkanvekili, daire başkanları ile üyelerin "Danıştay Meslek Mensupları"nı ifade ettiği, 4. maddesinde de bu görevlilerin yüksek mahkeme hâkimleri olarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve kanunların kendilerine sağladığı teminat altında görev yapacakları belirtilmiştir.
    2575 sayılı Kanun'un "Soruşturma" başlıklı 76. maddesi;
    "1-Danıştay Başkanı, Başsavcı, başkanvekilleri, daire başkanları ve üyelerin görevlerinden doğan veya görevleri sırasında işlemiş bulundukları suçlardan dolayı, Danıştay Başkanının seçeceği bir daire başkanı ile iki üyeden oluşan bir kurul tarafından ilk soruşturma yapılır.2-Danıştay Başkanı hakkında soruşturma, kendisinin katılmayacağı Başkanlık Kurulunca seçilecek bir daire başkanı ile iki üyeden oluşan bir kurul tarafından yürütülür.3-Kurul, soruşturma sonunda düzenleyeceği fezlekeyi ve buna ilişkin evrakı Danıştay Başkanına, soruşturma Danıştay Başkanı hakkında ise fezlekeyi ve evrakı başkanvekiline verir. Bu husustaki dosya Danıştay Başkanı veya vekili tarafından gerekli karar verilmek üzere İdari İşler Kurulu Başkanlığına tevdi edilir. Bu Kurulun vereceği kararlar sanığa ve varsa şikayetçiye tebliğ olunur.
    4-Yargılamanın men'i kararı kendiliğinden ve son soruşturmanın açılmasına dair kararlar itiraz üzerine İdari İşler Kurulu Başkan ve üyelerinin katılmayacağı Danıştay Genel Kurulunda incelenir.
    5-Danıştay Genel Kurulunun bu toplantılarında yeter sayı en az otuzbirdir. Toplantıda hazır bulunanlar çift sayıda ise en kıdemsiz üye toplantıya katılmaz." ,Aynı Kanun'un "Soruşturma dosyasının yargı yerlerine gönderilmesi" başlıklı 79. maddesi;
    "76 ncı madde gereğince verilen son soruşturmanın açılmasına dair kararlar üst kurulca onanmak veya itiraz olunmamak suretiyle kesinleştikten sonra, soruşturma dosyası, gereği yapılmak üzere Danıştay Başkanı veya vekili tarafından Cumhuriyet Başsavcısına gönderilir.",Aynı Kanun'un "Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun uygulanacağı haller" başlıklı 81. maddesi;
    "...belirtilen bu maddelere göre yapılacak soruşturmalarla verilecek kararlarda, bu Kanun'da hüküm bulunmayan hallerde, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun soruşturmaya ilişkin hükümleri uygulanır.
    2. Soruşturma kurulları sorgu hakiminin yetkilerini haizdir."
    Şeklinde düzenlenmiştir."Şahsi suçların kovuşturma usulü" başlıklı 82. maddesinin birinci fıkrasında ise Danıştay Başkanı, Başsavcı, başkanvekilleri, daire başkanları ve üyelerin şahsi suçlarının takibinde Yargıtay Başkanı, Cumhuriyet Başsavcısı ve üyelerinin şahsi suçlarının takibiyle ilgili hükümlerin uygulanacağı öngörülmüştür.
    Söz konusu hukuki düzenlemeler ile yukarıda Yargıtay üyelerine ilişkin kısımda yer verilen açıklamalar bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde; Danıştay üyelerine atılı kişisel suçun, suçüstü hâli bulunup bulunmadığına bakılmaksızın, CMK'nın 161. maddesinin 8. fıkrasında yazılı suçlardan olması ya da "ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâli" kapsamında işlenmesi durumunda, soruşturma ya da kovuşturma izinleri alınmasına gerek bulunmaksızın, dolayısıyla 2797 sayılı Kanun'da düzenlenen güvenceler uygulanmaksızın genel hükümlere göre soruşturma yürütülmesi gerekmektedir.
    g) Hâkimler ve Savcılar Kurulunun Seçimle Gelen Üyeleri:
    Hâkimler ve Savcılar Kurulunun seçimle gelen üyelerinin hukukî durumları 6087 sayılı Kanun'da düzenlenmiştir. Anılan Kanun'un "Haklarındaki Soruşturma ve Kovuşturmalar" başlıklı beşinci kısmında yer alan "Üyelerin Hukuki Durumları" başlıklı birinci bölümünde düzenlenen 34. maddesi uyarınca, Kurulun seçimle gelen üyelerinir görevleri süresince Yargıtay daire başkanı için ilgili mevzuatta öngörülen tüm malî ve sosyal haklardan yararlanacakları hüküm altına alınmıştır.
    Yine, 6087 sayılı Kanun'un Beşinci Kısmında yer alan "Üyeler Hakkındaki Soruşturma ve Kovuşturmalar" başlıklı İkinci Bölümde, üyeler hakkında disiplin ve adli yönden yürütülecek soruşturma ve kovuşturma işlemlerine dair düzenlemelere yer verilmiştir.
    6087 sayılı Kanun'un "Üyelerin adli suçlarıyla ilgili soruşturma ve kovuşturma usulü" başlıklı 38. maddesi;
    "(1)(Değişik: 18/6/2014-6545/100 md.) Kurulun seçimle gelen üyelerinin görevleriyle ilgili suçları ile kişisel suçları hakkındaki soruşturma ve kovuşturma izni işlemleri Genel Kurul tarafından, kovuşturma açılması kararı ve kovuşturma mercilerinin belirlenmesi ise gösterilen yetkili merciler tarafından bu Kanun hükümleri uyarınca yapılır.
    (2) Kurulun seçimle gelen üyeleri hakkında yapılan ihbar ve şikâyetlerde Başkan, işi Genel Kurula götürmeden önce daire başkanlarından birine ön inceleme yaptırabilir. Görevlendirilen bu daire başkanı, incelemesini yaptıktan sonra, durumu bir raporla Başkana bildirir.(3) Başkan suç ihbar veya şikâyetini doğrudan ya da inceleme yaptırdıktan sonra Genel Kurula sunar. Yapılan görüşme sonucunda; soruşturma açılmasına yer olmadığına ya da soruşturma açılmasına karar verilir. Soruşturma açılmasına karar verilmesi hâlinde, Genel Kurul tarafından soruşturma yapmak üzere gizli oyla bir üye seçilir.
    (4) Soruşturma için seçilen üye, 5271 sayılı Kanuna göre işlem yapar ve kanunların Cumhuriyet savcısına tanıdığı bütün yetkileri kullanır. Soruşturma sırasında hâkim kararı alınması gereken hususlarda ilgililer hakkında isnat edilen suçun niteliğine göre belirlenmiş bulunan kovuşturma mercilerine başvurur.
    (5) Soruşturmayı yürüten üye, soruşturmayı tamamladıktan sonra kovuşturma açılmasına yer olup olmadığı hakkındaki kanaatini belirten bir rapor hazırlayarak, rapor ve eklerini Genel Kurula sunulmak üzere Başkana verir.
    (6) Genel Kurul, dosyayı inceledikten ve varsa eksiklikleri tamamlattıktan sonra, kovuşturma yapılmasına gerek görmediği takdirde evrakın işlemden kaldırılmasına karar verir; aksi hâlde kovuşturma yapılmasına izin verir.
    (7) Kovuşturma yapılmasına ilişkin verilen iznin kesinleşmesi üzerine dosya;
    a) Görevle ilgili suçlarda Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesine,
    b) Kişisel suçlarda Yargıtay ilgili ceza dairesine,
    kamu davası açılmak üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir.
    (8) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı iddianamesini düzenleyerek evrakı, görevle ilgili suçlarda Yüce Divan sıfatıyla yargılama yapmak üzere Anayasa Mahkemesine, kişisel suçlarda ise Yargıtay ilgili ceza dairesine gönderir.
    (9) Ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâllerinde soruşturma genel hükümlere göre yürütülür ve durum hemen Kurula bildirilir. Soruşturma sonucunda dosya, düzenlenen fezleke ile birlikte Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir. Başsavcılık tarafından yerine getirilecek müteakip ... ve işlemlerde 4/2/1983 tarihli ve 2797 sayılı Yargıtay Kanununun 46 ncı maddesinin altıncı fıkrası hükümleri uygulanır. İddianame hazırlanması hâlinde kovuşturma, görevle ilgili suçlarda Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesince, kişisel suçlarda Yargıtay ilgili ceza dairesince yapılır...."
    Biçiminde son hâlini almıştır.Söz konusu hukuki düzenlemeler ile yukarıda Yargıtay üyelerine ilişkin kısımda yer verilen açıklamalar incelendiğinde;Hâkimler ve Savcılar Kurulunun seçimle gelen üyelerine atılı suçun, suçüstü hâli bulunup bulunmadığına bakılmaksızın, CMK'nın 161. maddesinin 8. fıkrasında yazılı suçlardan olması ya da "ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâli" kapsamında işlenmesi durumunda, görev suçu ya da kişisel suç olup olmadığının önemi bulunmamaktadır. Bu hâlde soruşturma ya da kovuşturma izinleri alınmasına gerek bulunmaksızın, dolayısıyla 6087 sayılı Kanun'da düzenlenen güvenceler uygulanmaksızın genel hükümlere göre soruşturma yürütülmesi gerekmektedir.ğ) AİHM Kararı Işığında Suçüstü Hâlinin Uygulanmaması Durumunda Uygulanacak Usul Hükümleri:
    Suçun işlendiği tarihte yüksek yargı mensubu olarak görev yapan sanığın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin suçüstü hâline ve mütemadi suça ilişkin kararı doğrultusunda, örgüt üyeliği eylemini suçüstü koşulları altında gerçekleştirmediğinin kabulü hâlinde hakkında uygulanacak hükümlerin değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.
    Kişisel suçlar bakımından 2802 sayılı Hâkimler Savcılar Kanunu'nda olduğu gibi Yargıtay Kanunu, Danıştay Kanunu ile Anayasa Mahkemesinin Kuruluş Ve Yargılama Usulleri Hakkındaki Kanun'da özel düzenlemelere yer verilmiştir. Sanık, anılan kanunlar gereğince yukarıda açıklandığı üzere özel soruşturma usulüne tabidir. Suç işlediği şüphesinin Yargıtay veya Danıştay Birinci Başkanlık Kurulu tarafından öğrenilmesi hâlinde bu işin ön incelemesini yapmak üzere ilgiliden daha kıdemli bir üye veya başkan görevlendirilerek gerekli soruşturmanın yapılacağı, soruşturma sonrasında adli veya idari yönden bir suç işlendiği kanaatine varılması hâlinde düzenlenecek raporların Birinci Başkanlık Kuruluna sunulacağı, Başkanlık Kurulunca düzenlenecek talepnameyle ilgili hakkında dava açılacağı anlaşılmakta ise de sanığın mensup olduğu iddia edilen terör örgütünün Anayasal düzene yönelik darbe girişimi sonrasında açığa alınan ve hakkında disiplin soruşturması başlatılan sanık istifaya davet edilmiş, bu daveti kabul etmemesi üzerine görevine son verilmek suretiyle disiplin suçu bakımından en ağır yaptırım uygulanmıştır. Bu arada ... Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma yürütülüp sevk edildiği Sulh Ceza Hâkimliğince de tutuklandığı anlaşılmaktadır. Yargılamada gelinen bu aşamada yukarıda izah edilen özel soruşturma hükümlerinin uygulanmamasının, yargılamanın durması için bir neden teşkil edip etmeyeceği değerlendirildiğinde; usule ilişkin hakkın özüne dokunan ihlal gerçekleşmediği takdirde kovuşturma aşamasından soruşturma aşamasına dönülemeyeceği ilkesi gözetilip diğer taraftan ilgili mevzuata göre en ağır yaptırım gerektiren fiili işlemiş olması nedeniyle görevden sürekli şekilde uzaklaştırılmış bulunan sanık hakkında tekrar soruşturma izninin verilmesini talep etmenin yargılamayı uzatacağı ve yasanın kamu görevlileri hakkında özel soruşturma usulü konulmasındaki amacına hizmet etmeyeceği açık olup bu nedenle yargılamanın durdurulmasına gerek görülmemiştir.
    2) SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ SUÇUNUN HUKUKİ NİTELENDİRİLMESİ:
    Yargıtayın yerleşik uygulaması ve öğretideki ağırlıklı görüşlere göre örgüt kurma, yönetme ve üyelik suçları;
    a) Genel Olarak:
    Yapılanma biçimi ne olursa olsun kanunlarda suç olarak tanımlanan fiillerin işlenmesi amacıyla oluşturulmuş örgütlere suç örgütü denmektedir.
    Örgüt kurma ve yönetme suçunda genel hükümlerden ayrı olarak kanun koyucu hazırlık hareketlerini suç sayarak kamu düzeninin ve güvenliğinin korunmasını sağlamak amacıyla bağımsız bir suç düzenlemesi yapmıştır. Bu suç somut tehlike suçudur.
    Düzenleme ile amaç suçtan bağımsız olarak, hazırlık hareketlerini cezalandıran bir suç tipine yer verilmiştir.
    Devletin şahsiyetine karşı cürümlere müteveccih çok kişinin iradesinin birleşmesinin doğuracağı ağır tehlikeyi ve ciddi bir suçun işlenmesi ihtimalinin muhakkaklığını göz önünde bulundurarak bu kolektif suç tehlikesini müstakil suç olarak cezalandırmış ve icra hareketlerine geçilmeden bir fiilin cezalandırılmayacağı prensibinden ayrılmıştır.
    Devletin şahsiyetine karşı suçların çoğu teşebbüs suçudur, teşebbüs dahi tamamlanmış suç gibi kabul edildiğinden, zaten tehlike suçudur; bu bakımdan hazırlık hareketlerinin cezalandırılması "tehlike tehlikesinin cezalandırılması" şeklinde kabul edilmektedir. (Manzini, 1950, 606, atfen, Özek, .... .... 348)
    b) Örgüt kurma:Örgüt, soyut bir birleşme olmayıp bünyesinde hiyerarşik bir yapının, ast-üst ilişkisinin, emir-komuta zincirinin hâkim olduğu yapılanmayı ifade eder. Böylece örgüt, mensupları üzerinde hakimiyet tesis eden bir güç kaynağı mahiyetini kazanmaktadır. Bu bağlamda bir organize güç aracından, organize güç enstrümanından söz edilebilir.
    Suç örgütünün varlığından söz edebilmek için belli bir amaç, maksat etrafındaki bir fiili birleşme yeterlidir. Bu örgütler mahiyetleri itibariyle devamlılık arz ederler. Bu itibarla belli bir suçu işlemek için bir araya gelme hâlinde bir suç örgütünün varlığından bahsedilemez.
    Suç işlemek amacıyla örgüt kurma, somut bir tehlike suçu olduğu için oluşturulan örgütün üye sayısı ve malzeme donanımı itibariyle güdülen amaçları gerçekleştirme açısından somut bir tehlike arzedip arzetmediği hâkim tarafından yapılacak değerlendirmeyle belirlenecektir. Somut zarar tehlikesini oluşturmaya uygunluk için "amacı gerçekleştirmeye yeterli üye"nin, "hiyerarşik örgüt yapısı"nın, "şiddete dayanan eylem programı"nın varlığını aramak gerekir.
    Örgütün silahlı olup olmaması ve sahip olunan silahların cins, nitelik ve miktarı somut tehlikenin belirlenmesinde dikkate alınmalıdır. Örgütün, silahlı örgüt vasfını kazanması için mensuplarının silah sahibi olmaları gerekmez. Silahlar üzerinde gerektiğinde tasarruf imkânının olması gerekli ve yeterlidir.
    c) Örgüt yönetme:Fail, hiyerarşik olarak örgüt üyeleri üzerinde bulunuyor, geniş bir alanda ... bölümü yapabiliyor, örgüt üyeleri üzerinde sevk ve idarede bulunabiliyor, örgütsel faaliyetlerin organizasyonunda ve icrasında harekete geçiren, engelleyen veya durduran olarak rol üstlenebiliyor, bu faaliyetleri denetleyebiliyor ise yönetici olarak kabul edilebilecektir.
    Örgüt yönetme, örgütün amaçları doğrultusunda örgütü idare etmeyi, emir ve direktif vermeyi, örgüt içinde inisiyatif ve karar verme gücüne sahip olmayı gerektirir. Örgütün varlığının, etkinliğinin ve gelişiminin sağlanması, hedeflerinin belirlenmesi, program ve stratejilerinin saptanmasını ifade eder. Ancak örgütün faaliyetleri çerçevesinde sadece belirli bir suçun işlenmesini organize edenler bu suçun işlenmesini planlayıp yönetenler örgüt yöneticisi olarak kabul edilemez.
    Geniş bir alanda faaliyet yürüten örgütlerin yöneticileri, örgüt yapılanması da dikkate alınarak somut olayın özelliklerine, bu kişilerin örgütün hiyerarşik yapısı içerisindeki konum ve görevlerine göre belirlenmelidir. Bu tür örgütlenmelerde her yöneticinin örgütün tamamını yönetmesi mümkün olmadığından, örgütün bölge, il, ilçe sorumlularının yönetici olup olmadıklarının sorumluluk sahalarındaki örgütsel faaliyetlerin yoğunluğu da gözetilerek belirlenmesi gerekir.
    d) Örgüt üyeliği:Örgüt üyesi, örgüt amacını benimseyen, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olan ve bu suretle verilecek görevleri yerine getirmeye hazır olmak üzere kendi iradesini örgüt iradesine terk eden kişidir. Örgüt üyeliği; örgüte katılmayı, bağlanmayı, örgüte hâkim olan hiyerarşik gücün emrine girmeyi ifade etmektedir. Örgüt üyesi örgütle organik bağ kurup faaliyetlerine katılmalıdır. Organik bağ; canlı, geçişken, etkin, faili emir ve talimat almaya açık tutan ve hiyerarşik konumunu tespit eden bağ olup üyeliğin en önemli unsurudur. Örgüte yardımda veya örgüt adına suç işlemede de örgüt yöneticileri veya diğer mensuplarının emir ya da talimatları vardır. Ancak örgüt üyeliğini belirlemedeki ayırt edici fark, örgüt üyesinin örgüt hiyerarşisi dahilinde verilen her türlü emir ve talimatı sorgulamaksızın tamamen teslimiyet duygusuyla yerine getirmeye hazır olması ve öylece ifa etmesidir.
    Örgüt üyesinin bu suçtan cezalandırılması için örgüt faaliyeti kapsamında ve amacı doğrultusunda bir suç işlemesi gerekmez ise de örgütün varlığına veya güçlendirilmesine nedensel bir bağ taşıyan maddi ya da manevi somut bir katkısının bulunması gerekir. Üyelik mütemadi bir suç olması nedeniyle de eylemlerde bir süre devam eden yoğunluk aranır.
    Bu ilkeler ışığında iç hukukumuzdaki düzenlemelere göz atıldığında;
    Terör konusunu özel bir kanunla düzenleme yoluna giden kanun koyucu, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 1. maddesinde terörü; "Cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir." aynı Kanun'un 2. maddesinin birinci fıkrasında terör suçlusunu; "Birinci maddede belirlenen amaçlara ulaşmak için meydana getirilmiş örgütlerin mensubu olup da, bu amaçlar doğrultusunda diğerleri ile beraber veya tek başına suç işleyen veya amaçlanan suçu işlemese dahi örgütlerin mensubu olan kişi..." şeklinde tanımlamış, aynı maddenin ikinci fıkrasında ise terör örgütüne mensup olmasa da örgüt adına suç işleyenlerin de terör suçlusu sayılacağını hüküm altına almıştır.
    Bu genel terör ve terör suçlusu tanımları dışında 3713 sayılı Kanun'un 3. maddesinde doğrudan terör suçları, 4. maddesinde de dolaylı terör suçları düzenlenmiştir.
    TCK'nın 314. maddesi bakımından bir oluşumun veya yapılanmanın, silahlı terör örgütü sayılabilmesi için;
    Yöntem: Terör örgütü, cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle hareket eden bir örgüt tipidir. Amaç-Saik: Silahlı terör örgütü, siyasi maksatla faaliyet gösteren örgütleri ifade eder. Bu bakımdan 3713 sayılı Kanun'un birinci maddesinde sayılan amaca yönelik ve Devletin Anayasal düzenine veya güvenliğine karşı bir suç işlemek amacıyla faaliyet gösterir.Elverişlilik: Silahlı terör örgütünün, TCK'nın İkinci Kitabının Dördüncü Kısmının Dördüncü ve Beşinci Bölümlerinde yer alan suçları amaç suç olarak işlemek üzere kurulmuş ve amaca matuf bir eylem gerçekleştirmeye yeterli derecede silahlı olması ya da bu silahları kullanabilme imkânına sahip bulunması gerekir. Amaca matuf kavramı ise silahlı terör örgütünün yapısının, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olmasını ifade eder.
    Araç-gereç: Örgüt mensuplarının tamamı olmasa bile bir kısmının silahlı olması silahlı terör örgütünün oluşması için yeterlidir. Örgüt, bu silahları gerektiğinde kullanma imkânına sahip ise silahlı olduğu kabul edilmelidir. Silahlı terör örgütünün elinde bulunan silahın devlete ait olması ya da bu silahların hukuka aykırı yollardan elde edilmesi bu suçun oluşması açısından önem taşımaz.
    Türk halkı 40 yılı aşkın süredir etnik, ideolojik veya dini temellere dayalı çeşitli terör örgütleri tarafından yapılan saldırılara muhatap olmuş, binlerce insan hayatını kaybetmiş veya ağır şekilde yaralanmıştır. İnsanların refahı için harcanması gereken parasal kayıp hesap edilemeyecek boyuttadır. Örgütün baskısı yüzünden bazı insanlar en temel hak ve özgürlüklerini kullanamaz hâle gelmiş, yaşadıkları yerleri terk etmek ya da örgütün talimatları doğrultusunda hareket etmek zorunda kalmışlardır. Devlet, bu tehdidin devam ettiği zamanlarda dahi insan haklarına ilişkin uluslararası sözleşmeleri imzalayarak kişisel hak ve özgürlükleri korumak iradesini ortaya koymuştur. Nitekim bu sözleşmelerdeki hakların, hiyerarşik olarak kanunlar üstü biçimde uygulanacağına dair Anayasal hüküm kabul edilmiş olması ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yargı yetkisinin tanınması bu iradenin somut örneklerinden birisidir. 1991 yılında yürürlüğe giren Terörle Mücadele Kanunu'nda 29 kez genel olarak özgürlükleri genişletme yönünde değişiklik yapılmıştır. Amaç suçlar bakımından tehlikelilik hâlinin somutlaşıp yakınlaşması durumunda halkta oluşan güvenlik kaygısının artmasına paralel kısıtlayıcı tedbirlere başvurulduğu görülmekle birlikte kişilerin barış ve güven içinde yaşama hakkına yönelik tehdidin azaldığı dönemlerde özgürlükleri genişleten düzenlemeler hız kazanmıştır.Terörle Mücadele Kanunu'nun terör örgütlerini tanımlayan 7/1. maddesinde 29.06.2006 tarihinde 5532 sayılı Kanun'un 5. maddesiyle yapılan değişiklik sonrası oluşan hukuki durumun değerlendirilmesinde fayda görülmektedir. İlgili maddenin önceki hâli "Madde 7- “3 ve 4 üncü maddelerle Türk Ceza Kanununun 168. 169, 171, 313, 314 ve 315 inci maddeleri hükümleri saklı kalmak kaydıyla bu Kanunun 1 inci maddesinin kapsamına giren örgütleri her ne nam altında olursa olsun kuranlar veya bunların faaliyetlerini düzenleyenler veya yönetenler beş yıldan on yıla kadar ağır hapis ve ikiyüzmilyon liradan beşyüzmilyon liraya kadar ağır para cezası, bu örgütlere girenler üç yıldan beş yıla kadar ağır hapis ve yüzmilyon liradan üçyüzmilyon liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılırlar" şeklindeki iken 2006 yılında yapılan değişiklik sonrası "7/1. cebir ve şiddet kullanılarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemleriyle, 1 inci maddede belirtilen amaçlara yönelik olarak suç işlemek üzere, terör örgütü kuranlar, yönetenler ile bu örgüte üye olanlar Türk Ceza Kanununun 314 üncü maddesi hükümlerine göre cezalandırılır. Örgütün faaliyetini düzenleyenler de örgütün yöneticisi olarak cezalandırılır." hâlini almıştır.Bu değişiklik karşısında; Terörle Mücadele Kanunu'nunda yapılan örgüt tanımı ile TCK'nın 314/1-2. maddesindeki örgüt tanımı çelişmekte midir; mevzuatta silahlı veya silahsız iki ayrı örgüt varlığını sürdürmekte midir soruları gündeme gelmektedir. Başka deyimle Terörle Mücadele Kanunu'nun 7/1. maddesinin, TCK'nın 314. maddesine atfının unsur atfı mı yoksa ceza yaptırımına mı olduğu ortaya konulmalıdır. Silahlı terör örgütü suçunun unsurlarına TCK'nın 314. maddesinde yer verilmiştir. Yukarıda izah edildiği şekilde örgüt kurma, yönetme ya da üye olma, amaç suç bakımından hazırlık hareketi niteliğinde somut tehlike suçudur. Somut tehlike suçları zarar suçu niteliğinde olmayıp hazırlık hareketlerini cezalandıran istisnai düzenlemeler olması nedeniyle cebir ve şiddet içeren faaliyetlerde bulunma zorunluluğu yoktur, yeter ki cebre yönelik bir irade ortaya konulsun. Zira 5237 sayılı TCK'nın 221. maddesinin 1. bendinde örgüt kuran kişilerin, herhangi bir suç işlemeden örgütü dağıtmaları hâlinde cezai yaptırıma muhatap olmayacakları şeklindeki düzenleme bu görüşü doğrulamaktadır. Bu nedenle 3713 sayılı Kanun'un 7/1. maddesinde yapılan değişiklikle, failin örgüt üyesi olduğunun kabulü için cebir ve şiddet gerektiren fiili işlemesi zorunluluğu getirildiği ileri sürülemeyecektir. Bu değişiklik TMK'nın 1. maddesinde yazılı amaç suçların gerçekleştirilmesinde şiddetin gerekliliğini vurgulamanın yanında kurulan, yönetilen veya üyesi olunan örgütün cebir ve şiddeti araç olarak kullanma gerekliliğini ifade etmektedir. Aksi takdirde bu suçun tehlike suçu olma vasfını ortadan kaldırmış ve TCK'nın 220 ve 314. maddelerindeki unsurlarla çelişilmiş olacaktır. e) Hata Hükümleri Çerçevesinde Silahlı Terör Örgüt Üyeliği Suçunun Değerlendirilmesi:
    FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün aşağıda açıklanan yapı ve görüntüsü itibariyle suçların manevi unsurunun tespiti bağlamında kusur ilkesi ve suçun kast unsurunun değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır. 5237 sayılı TCK'ya esas alınan suç teorisi üç ilkeye dayanmaktadır. Bunlar: kusur ilkesi, hukuk devleti ilkesi ve insanilik ilkeleridir.Kusur ilkesi; kusursuz ceza olmaz prensibine dayanmaktadır. Failin işlemiş olduğu suçtan dolayı şahsen kınanabildiği hâllerde cezalandırılmasını ifade eder. İlke ile amaçlanan, cezanın kusuru gerektirdiği ve kusurlu hareket etmeyen kişinin cezalandırılmayacağıdır. Bu ilkeden çıkarılacak birinci sonuç, netice sorumluluğunun kaldırılmış olması; ikinci sonuç ise cezanın kusur derecesini aşmayacağı yani ceza hukukunda kusurla orantılı ceza tayininin esas alınacağıdır.Hata (yanılma); genel olarak kişinin tasavvuru ve zihinden geçirdikleri ile gerçeğin birbirine uymaması anlamına gelen bir kavramdır. Hata kural olarak iradenin oluşum sürecine etki eder ve gerçeğin yanlış biçimde tasavvuru veya bilinmesi nedeniyle irade bozulmuş olarak doğar. Failin tasavvurunun konusu, dış dünyaya ait bir şeye ilişkin olabileceği gibi normatif dünyaya (kurallar alanına) dair de olabilir. Dış dünyayla ilgili şeyin olduğundan farklı bir biçimde algılanması hâlinde unsur yanılgısından (tipiklik hatası), normatif dünyaya ait gerçekliğin farklı biçimde değerlendirilmesi hâlinde ise yasak hatasından bahsedilir. Kısaca unsur hatası, bir algılama hatası olduğu hâlde; yasak hatası, bir değerlendirme hatasıdır. Failin ceza sorumluluğuna gidilebilmesi için kusurlu olması şarttır. Kusur, kınanabilirliktir. Kusurun ifade ettiği değersizlik yargısı ile fail hukuka uygun davranmaması, haklı olan lehine karar verebilme ve hukuka uygun davranma imkânına sahip olmasına rağmen haksız olan davranışı tercih etmesi nedeni ile kınanmaktadır. Kusur yargısının temeli insanın özgür iradesidir. İnsan, özgür iradeye sahip bir varlık olması nedeniyle haklı olan davranış ile haksızlık arasında bir tercih yapma ve haklı olan davranış lehine karar verebilme, davranışlarını hukuk düzeninin gereklerine göre yönlendirebilme ve hukuk düzeninin yasakladığı davranışlardan sakınma yeteneğine sahiptir. Kusur yargısının temelini oluşturan irade özgürlüğü, haksızlık bilincinin varlığını gerekli kılar. Çünkü insanın haklı olan davranış ile haksızlık arasında tercih yapabilmesi için bunu bilmesi şarttır. Fail, haksızlık bilincine sahipse ve özgür iradesiyle haksız olan davranışı tercih ediyor ise kusurludur. Fakat yasak yanılgısı her zaman failin kusurunu tamamen ortadan kaldırmaz. İnsan, hukuk toplumunun bir üyesi olarak hukuka uygun davranmak ve haksız olan davranışlardan sakınmak yükümlülüğü altındadır. Failin açıkça yasak olduğunu bildiği davranışlardan sakınması bu yükümlülüğü yerine getirdiği anlamına gelmez. Fail, aynı zamanda davranışlarının hukuk düzeninin gerekleri ile uyumlu olup olmadığını sorgulamakla yükümlüdür. Fail bu husustaki şüphesini tefekkür etmek veya bir uzmana danışmak yoluyla bertaraf etmek zorundadır. Ayrıca fail vicdan muhasebesi de yapmalıdır. Failden beklenen vicdan muhasebesinin ölçüsü, somut olayın koşulları ile onun sosyal ve mesleki çevresidir. Fail kendisinden beklenen vicdan muhasebesine rağmen davranışının haksızlığını idrak etmeye muktedir değilse yanılgısı kaçınılmazdır. Bu durumda fail kusurlu addedilemez. Buna karşılık fail kendisinden beklenen vicdan muhasebesiyle davranışının haksızlığını idrak edebilecek idiyse yasak yanılgısı kusurunu tamamen ortadan kaldırmaz; fail kusurludur, ancak kusuru azalmıştır.
    Hata, kastı ortadan kaldıran veya kusurluluğu etkileyen hata olmak üzere ikiye ayrılır. Suçun maddi unsurlarında (TCK'nın 30/1. maddesi), suçun nitelikli hâllerinde (TCK'nın 30/2. maddesi), hukuka uygunluk nedenlerinin maddi şartlarında (TCK'nın 30/1-3. maddesi) hata kastı kaldırır. Kusurluluğu ortadan kaldıran veya azaltan sebeplerin maddi şartlarında hata (TCK'nın 30/3. maddesi) ile haksızlık yanılgısı (yasak hatası) (TCK'nın 30/4. maddesi) kusurluluğu etkileyen hata şekilleridir. Kastı kaldıran hata türüne hukuka uygunluk nedenlerinin sınırındaki yanılgıyı da eklemek gerekmektedir. (TCK'nın 27/1. maddesi)
    İlgisi nedeniyle suçun maddi unsurlarında hata (unsur yanılgısı) üzerinde durmak gerekecektir.
    TCK'nın 30/1. maddesinde "suçun kanuni tanımındaki maddi unsurlara ilişkin bilgisizliğin kastı ortadan kaldıracağı" belirtilmiştir. Unsur yanılgısının konusunu suçun maddi unsurları oluşturmaktadır. Unsur yanılgısı kastı ortadan kaldırdığına göre, böyle bir yanılgı ancak kastın kapsamında kalan konular hakkında olabilir. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilinmesini gerektirdiğinden, maddi unsurların bilinmemesi hâlinde kasten işlenen bir haksızlıktan bahsedilemez.
    Unsur yanılgısı; haksızlığa temel teşkil eden, haksızlığı tipikleştiren objektif unsurlarda, yani suçun maddi unsurlarında yanılgıdır. Bu durumda haksızlığın kasten işlendiğinden söz edilemez. Fiilin taksirle işlenmiş şekli suç olarak tanımlanmış ise fail ancak taksirli suçtan sorumlu olur.Bir suç örgütü, baştan itibaren suç işlemek üzere kurulmuş illegal bir yapı olduğunu eylem ve söylemleriyle açıkça ortaya koyabileceği gibi legal olarak faaliyet göstermekte olan bir sivil toplum örgütünün sonradan bir suç örgütüne, hatta terör örgütüne dönüşmesi de mümkündür. Bu kapsamda önceden var olan ancak hakkında karar verilmediği için kamuoyu tarafından varlığı bilinmeyen örgütün hukuki varlık kazanması mahkemeler tarafından verilecek karara bağlı ise de örgütün kurucusu, yöneticileri ya da üyeleri, kuruluş tarihinden veya meşru amaçlarla kurulup daha sonra suç örgütüne dönüştüğü andan itibaren ceza hukuku bakımından sorumlu olacaklardır.Failin, isnat olunan suçun maddi unsurlarına ilişkin hatası esaslı, diğer bir ifadeyle kabul edilebilir bir hata olursa, bu takdirde fail TCK'nın 30. maddesinin birinci fıkrası uyarınca bu hatasından yararlanacak, bunun sonucu olarak yüklenen suç açısından kasten hareket etmiş sayılmayacağından ve suçun taksirle işlenmesi hâli de kanunda cezalandırılmıyor ise CMK'nın 223. maddesinin ikinci fıkrasının (c) bendi gereğince beraatına karar verilmesi gerekecektir.Ceza Genel Kurulunun 26.09.2017 tarihli ve 956-370 sayılı kararında da belirtildiği üzere;FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün, Devletin Anayasal düzenini cebir ve şiddet kullanarak değiştirmek olan nihaî amacını gerçekleştirmek için "mahrem alan" şeklinde örgütlenmesi ve Devletin silahlı kuvvetlerindeki unsurları dikkate alındığında gerekli ve yeterli örgütsel güce sahip olduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Örgütün bu amaç ve yöntemlerini bilen örgüt mensuplarının örgütteki konumları gözetilerek cezalandırılacağı da açıktır. Örgütlenme piramidine göre beş, altı ve yedinci kat ve kural olarak üç ve dördüncü katlarda bulunan örgüt mensuplarının bu durumda olduklarının kabulü gerekmektedir. Ancak önce dinî bir kült, ardından da terör örgütü hâline dönüşen FETÖ/PDY'nin, başlangıçta bir ahlâk ve eğitim hareketi olarak ortaya çıkması ve genellikle böyle algılanması, örgütün gayrı meşru amaçlarını gizleyip alenen kriminalize olmamaya çalışması ve örgütün kurucusu ve yöneticisi Fetullah ... hakkında ... 11. Ağır Ceza Mahkemesince verilen beraat kararının onanarak kesinleşmesi karşısında, özellikle örgütün sözde meşruiyet vitrini olarak kullanılan diğer katlardaki örgüt mensupları tarafından bilinip bilinmediğinin olaysal olarak TCK'nın 30. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.Bu bağlamda söz konusu değerlendirme yapılırken, ülke çapında yürütülen soruşturma ve kovuşturmalar, FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü ile ilgili dava dosyalarında yer alan belgeler, mahkemelerce karara bağlanan davalar, bu davalarda dinlenen itirafçı sanıkların savunmaları, tanık beyanları ve benzer pek çok kaynakta yer aldığı üzere; örgüt mensubu olan kamu görevlileri tarafından örgütün nihaî amacının açıkça ortaya konularak devleti ve hükûmeti açıkça hedef alan terör faaliyetlerinin icra edilmesi, bu faaliyetlerin örgüt liderinin açıklamaları ve basın yayın araçlarıyla üstlenilmesi gibi sansasyonel olayların kamuoyunun gündemini uzunca bir süre meşgul edip yoğun bir şekilde tartışılması, Milli Güvenlik Kurulu'nun 30 Ekim 2014, 29 Nisan 2015 ve 26 Mayıs 2016 tarihli toplantılarında alınan ve kamuoyu ile paylaşılan kararlarda sözde "hizmet hareketi" adlı legal görünümlü illegal yapının, paralel bir devlet kurma amacında olan, devletin varlığına ve Anayasal düzenine karşı ciddi tehdit oluşturan bir örgüt olarak kabul edilmesi, aynı tespit ve açıklamaların Devlet ve Hükûmet yetkililerince de en üst düzeyde benimsenip kamuoyu ile paylaşılması gibi olguların da gözardı edilmemesi gerekir.
    3) FETÖ/PDY SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ YAPILANMASI:
    a) Genel olarak: Ceza Genel Kurulunun 24.01.2019 tarihli ve 417-44 sayılı, 20.12.2018 tarihli ve 419-661 sayılı ile 26.09.2017 tarihli ve 956-370 sayılı kararları ve bu suçların temyiz incelemesi ile görevli 16. Ceza Dairesinin kararlarında ayrıntılarıyla belirtildiği üzere;
    FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü, paravan olarak kullandığı dini, din dışı dünyevi emellerine ulaşma aracı hâline getiren; siyasi, ekonomik ve toplumsal yeni bir düzen kurma tasavvuruna sahip örgüt liderinden aldığı talimatlar doğrultusunda hareket eden; bu amaçla öncelikle güç kaynaklarına sahip olmayı hedefleyip güçlü olmak ve yeni bir düzen kurmak için şeffaflık ve açıklık yerine büyük bir gizlilik içerisinde olmayı şiar edinen; bir istihbarat örgütü gibi kod isimler, özel haberleşme kanalları, kaynağı bilinmeyen paralar kullanıp böyle bir örgütlenmenin olmadığına herkesi inandırmaya çalışarak ve bunda başarılı olduğu ölçüde büyüyüp güçlenen, bir yandan da kendi mensubu olmayanları düşman olarak görüp mensuplarını motive eden; "Altın Nesil" adını verdiği kadrolarla sistemle çatışmak yerine sisteme sahip olma ilkesiyle devlete tabandan tavana sızan; bu kadroların sağladığı avantajlarla devlet içerisinde belli bir güce ulaştıktan sonra hasımlarını çeşitli hukuki görünümlü hukuk dışı yöntemlerle tasfiye eden; böylece devlet aygıtının bütün alt bileşenlerini ünite ünite kontrol altına almayı ve sisteme sahip olmayı planlayıp ele geçirdiği kamu gücünü de kullanarak toplumsal dönüşümü sağlamayı amaçlayan; casusluk faaliyetlerini de bünyesinde barındıran atipik/suigeneris bir terör örgütüdür.
    İstişare kurulu, ülke, bölge, il, ilçe, semt, ev imamları gibi hiyerarşik bir yapı içeren insan gücünü ve finans kaynaklarını örgütsel menfaat ve ideolojisi çerçevesinde kullanıp Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin tüm Anayasal kurumlarını ele geçirme amacı taşıyan FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü "gizli yaşamak, her zaman korkmak, doğruyu söylememek, gerçeği inkâr etmek" üzerine kuruludur.
    FETÖ/PDY'nin Türk Silahlı Kuvvetlerine, Emniyet Teşkilatına ve MİT'e sızan militanları, şeklen kamu görevlisi gibi gözükse de bu kişilerin örgüt aidiyetleri diğer tüm aidiyetlerinden önce gelmektedir. FETÖ/PDY'nin devletin tasarrufunda bulunması gereken kamu gücünü, kendi örgütsel çıkarları lehine kullanmakta olduğu anlaşılmaktadır. Çeşitli aşamalardan geçirildikten sonra güçlü örgütsel bağlarla bağlandığı FETÖ/PDY'nin bir neferi olarak TSK, Emniyet Teşkilatı ve Milli İstihbarat Teşkilatında meslek hayatlarına başlayan örgüt mensupları, sahip oldukları silah ve zor kullanma yetkilerini FETÖ/PDY'deki hiyerarşik üstünden gelen emir doğrultusunda seferber etmeye hazır olacak şekilde bir ideolojik eğitimden geçirilmektedir. Nitekim hiyerarşik ilişki bakımından sıkı bir disiplinin hâkim olduğu Türk Silahlı Kuvvetlerinde dahi FETÖ/PDY mensuplarının darbeye teşebbüs sırasında genel olarak öğretmenlerden oluşan mahrem imam olarak adlandırılan sivil kişilerden aldıkları talimatlara göre hareket ettikleri veya alt rütbedeki subayların emirlerine uydukları birçok dava dosyasında görülmüştür. Emniyet Genel Müdürlüğü kadrolarının etkin birimlerinde ve TSK'da yapılanan FETÖ/PDY, Emniyet ve TSK birimlerinin doğasında var olan cebir ve şiddet kullanma yetkisinin verdiği baskı ve korkutuculuğu kullanmaktadır. Örgüt mensuplarının silahlar üzerinde gerektiğinde tasarruf imkânının bulunması, silahlı terör örgütü suçunun oluşması için gerekli ve yeterli olmakla birlikte; 15.07.2016 tarihinde meydana gelen kalkışma esnasında TSK içerisinde yapılanıp görünürde TSK mensubu olan ve ancak örgüt liderinin emir ve talimatları ile hareket eden örgüt mensuplarınca silah kullanılmış, birçok sivil vatandaş ve kamu görevlisi öldürülüp yaralanmıştır.
    Söz konusu terör örgütü, nihaî amaçlarına ulaşmak gayesiyle öncelikle askeriye, mülkiye, emniyet, yargı ve diğer stratejik öneme sahip kamu kurumlarını ele geçirmek için kendilerine engel olacaklarını düşündüğü bürokrat ve personelin sistem dışına çıkarılmasını sağlayarak örgüt elemanlarını bu makamlara getirmiştir.Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin tüm Anayasal kurumlarını ele geçirmeye yönelik nihaî hedefi bulunan FETÖ/PDY, söz konusu ele geçirme süreci tamamlandıktan sonra devlet, toplum ve fertlere dair ne varsa ideolojisi doğrultusunda yeniden dizayn ederek oligarşik özellikler taşıyan bir zümre eliyle ekonomik, toplumsal ve siyasal gücü yönetmek ve aynı zamanda uluslararası düzeyde büyük ve etkili siyasi/ekonomik güç hâline gelmek amacıyla hareket etmektedir.
    Örgütte sıkı bir disiplin ve eylemli bir işbirliğinin bulunduğu, örgütün kurucusu, yöneticileri ve üyeleri arasında sıkı bir hiyerarşik bağın mevcut olduğu, gizliliğe riayet edildiği, illegal faaliyetleri gizleyebilmek için hiyerarşik yapıya uygun hücre sistemi içinde yapılanarak grup imamları tarafından emir talimat verilmesi ve üyeleri arasında haberleşmenin sağlanması için ByLock gibi haberleşme araçlarının kullanıldığı, görünür yüzüyle gerçek yüzü arasındaki farkın gizlendiği, amaca ulaşabilmek için yeterli eleman, araç ve gerece sahip olduğu, amacının Anayasa'da öngörülen meşru yöntemlerle iktidara gelmek olmayıp örgütün yarattığı kaos ortamı sonucu, demokratik olmayan yöntemlerle cebir şiddet kullanmak suretiyle parlamento, hükûmet ve diğer Anayasal kurumları feshedip iktidarı ele geçirmek olduğu, bu amaçla Emniyet, Jandarma, MİT ve Genelkurmay Başkanlığı gibi kuvvet kullanma yetkisini haiz kurumlara sızan mensupları vasıtasıyla, kendisinden olmayan güvenlik güçlerine, kamu görevlilerine, halka, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi ve Meclis binası gibi simge binalar ve birçok kamu binasına karşı ağır silahlarla saldırıda bulunmak suretiyle amaç suçu gerçekleştirmeye elverişli öldürme ve yaralama gibi çok sayıda vahim eylem gerçekleştirdiği, anılan örgüt mensupları hakkında 15 Temmuz darbe girişiminden ya da örgüt faaliyetleri kapsamında işlenen diğer bir kısım eylemlere ilişkin bir kısmı derdest olan ya da mahkemelerce karara bağlanan davalar, bu davalarda dinlenen itirafçı sanıkların savunmaları ve gizli-açık tanık anlatımları, bu davalarda verilen mahkeme ve Yargıtay kararları, örgüt lider ve yöneticilerinin açık kaynaklardaki yazılı ve sözlü açıklamaları gibi olgu ve tespitler dikkate alındığında;
    FETÖ/PDY, küresel güçlerin stratejik hedeflerini gerçekleştirmek üzere kurulan bir maşa olarak; Anayasa'da belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik ve ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini yıkıp ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini bozmak amacıyla kurulmuş bir terör örgütüdür. Bu örgüt, kuruluşundan 15 Temmuz sürecine kadar örgüt lideri arafından belirlenen ideoloji doğrultusunda amaçlarını gerçekleştirmek için hareket etmiştir. Gerçekleştirilen eylemlerde kullanılan yöntem, bir kısım örgüt mensuplarının silah kullanma yetkisini haiz resmi kurumlarda görevli olması, örgüt mensuplarının bu silahlar üzerinde tasarrufta bulunma imkânlarının var olması ve örgüt hiyerarşisi doğrultusunda emir verilmesi hâlinde silah kullanmaktan çekinmeyeceklerinin anlaşılması karşısında tasarrufunda bulunan araç, gereç ve ağır harp silahları bakımından 5237 sayılı TCK'nın 314. maddesi kapsamında bir silahlı terör örgütüdür.
    b) Örgütün Yargı ve Yargıtay Yapılanması, HSK ve Yüksek Mahkeme Üyelikleri Seçimleri:
    Örgütsel kadrolaşma açısından; FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü tarafından kendi mensuplarına hâkimlik ve Cumhuriyet savcılığı sınavlarına girmeleri konusunda telkinlerde bulunulduğu, örgüt mensubu öğrencilere hâkimlik ve savcılık sınavını kazanmaları hâlinde örgütün kendilerine referans olacağının söylendiği, mülakatı geçip staja başlayan örgüt mensubu hâkim ve Cumhuriyet savcısı adaylarının ... Akademisi ve staj döneminde de yine örgüt tarafından koordine edildiği, söz konusu adayların örgüt mensubu olduklarının anlaşılmaması için kendi başlarına fakat örgütle irtibatı koparmayacak şekilde ev tutmalarının tavsiye edildiği, adayların beşer kişilik kapalı gruplar hâlinde örgüt tarafından finanse edilen evlerde kalmalarının sağlandığı, bu kapsamda örgüt kurallarına göre iki evin irtibat hâlinde olmasının istendiği, bu evlere murakıp adı verilen örgüt mensubu kişilerin gelerek evde kalan adaylardan bilgi alıp tavsiyelerde bulundukları, bununla birlikte örgüte ait ışık evlerinin il bazında eyalet adı altında birden çok bölgeye ayrıldığı, her bölgenin sekiz ilâ on evi kapsadığı, bölgelerden sorumlu kişilere bölge abisi/ablası adı verildiği, örgütün Türkiye ... Akademisi stajındaki adayları staj dönemlerine göre ayırdığı, bazı örgüt mensubu adaylara Türkiye ... Akademisi yurdunda kalmaları tavsiye edilerek bu kişilerden, örgüt lehine ya da aleyhine konuşan aday arkadaşlarının bildirilmesinin istendiği, her dönemin sorumlu abisinin/ablasının bulunduğu, evlere gelen örgüt mensubu murakıpların adaylara dinsel ve sosyal davranışları açısından telkinde bulundukları, örgüt mensubu hâkim ve Cumhuriyet savcılarının T1, T2, T3, T4 ve T5 şeklinde kategorize edilerek taşra ve devre yapılanmasının oluşturulduğu, bu yapılanmalarda belirli aralıklarla organizasyon ve görüşmelerin gerçekleştirildiği,Eski Yargıtay üyelerinin görev yapmakta oldukları hukuk ve ceza dairelerine göre gruplar oluşturulduğu, eski yüksek yargı üyelerinin kod isimleri dikkate alındığında (H1, H2, H3, C1, C2, C3, C4) şeklinde gruplandırıldıkları, eski Yargıtay üyelerinin görevde bulundukları zaman içerisinde görev yaptıkları Yargıtay Daireleri göz önünde bulundurulduğunda "H" kod adı ile isimlendirilenlerin Yargıtay Hukuk Dairelerinde, "C" kod adı ile isimlendirilenlerin Yargıtay Ceza Dairelerinde görev yaptıkları, isimlendirmelerde yer alan 0, 1, 2, 3 rakamlarının grup içerisindeki hiyerarşiye ilişkin sıralamayı, "0" ile kodlamanın ise grup sorumlusunu gösterdiği, harf ve rakam ile gruplandırmalardan sonra (C3, H2 vb.) bazı isimlendirmelerde kullanıcının adı ve soyadının baş harflerinin eklenmesi suretiyle kod adı oluşturulduğu anlaşılmıştır.
    c) 15 Temmuz 2016 Tarihli Darbe Teşebbüsü:
    Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 14.07.2017 tarihli ve 2017/1443-4758 sayılı kararında açıklandığı üzere;
    15 Temmuz 2016 günü Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Anayasal düzeninin değiştirilmesi amacıyla, Türk Silahlı Kuvvetlerine sızmış FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensubu olan ve/veya bu örgütsel faaliyeti destekleyen 8.000'in üzerinde askeri personel tarafından savaş uçakları dahil 35 uçağın, 3 geminin, 37 helikopterin, 74'ü tank olmak üzere 246 zırhlı aracın ve 4.000'e yakın hafif silahın kullanılarak; Cumhurbaşkanına suikasta teşebbüs edilmiş, TBMM ve Cumhurbaşkanlığı Külliyesi başta olmak üzere birçok stratejik merkez bombalanmış, Başbakanın konvoyuna silahlı saldırı gerçekleştirilmiş, kalkışmaya karşı koyan güvenlik görevlileri ile sokaklara çıkan sivillere Devletin silahlı kuvvetlerine ait bu uçak, helikopter, tank ve silahlarla saldırılarak 4'ü asker, 63'ü polis ve 183'ü sivil olmak üzere toplam 250'den fazla kişi şehit edilmiş; 23'ü asker, 154'ü polis ve 2.558'i sivil olmak üzere toplam 2.735 kişi de yaralanmıştır.
    Somut darbe teşebbüsü, TCK'nın 309. maddesinde sayılan amaçlara matuf zarar tehlikesi doğuran vahim eylem vasfını aşarak Anayasal düzeni doğrudan ortadan kaldırma neticesine yönelmiş, örgütün ülke genelindeki organik bütünlüğünden ve etkinliğinden istifade edilerek planlanıp uygulanmış, neticesi ve başarısı eş zamanlı, senkronize hareketlere bağlı hukuki anlamda tek bir fiil olarak ortaya çıkmıştır.
    d) 15 Temmuz 2016 Tarihindeki Darbe Teşebbüsünün FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü İle İlişkisi:
    Anayasa Mahkemesinin 30.06.2017 tarihli ve 30110 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 20.06.2017 tarihli ve 2016/22169 başvuru numaralı kararında ayrıntılı olarak yapılan tespitler, ... Cumhuriyet Başsavcılığının 03.03.2017 tarihli ve E.2017/7327 sayılı, E.2017/26 sayılı ve 2006/103583 soruşturma sayılı iddianamelerindeki belirlemelere göre; "Yurtta Sulh Konseyi" üyesi olan, "sıkıyönetim komutanı" olarak görevlendirilen, "sıkıyönetim mahkemeleri"ne ve "kritik önemdeki askerî ve sivil makamlara" ataması planlanan kişilerin büyük bölümünün FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensubu olduğunun, bu görevlendirmelerin yapılmasında örgüt içindeki hiyerarşinin dikkate alındığının ve haklarında örgüte üye olma suçundan işlem yapılan bazı emniyet mensupları ile mülki idare yetkililerinin darbe girişimi sonrasında ilan edilecek sıkıyönetim döneminde atanacakları resmî devlet kuruluşlarına gittiklerinin saptandığına dair bulgular, tanık olarak dinlenen Genelkurmay Başkanı ile ... Cumhuriyet Başsavcılığınca dinlenen gizli tanıklar (Şapka ve Kuzgun)'ın anlatımları, şüpheli olarak dinlenen Deniz Piyade Tugay Komutanı Tuğamiral H. İ. Y., Genelkurmay Başkanı'nın emir subayı olan Yarbay L. T., Jandarma Genel Komutanlığında görev yapmakta olan Binbaşı H. H., Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanlığında görev yapmakta olan Yarbay F. E., Yüzbaşı F. T. Ç., Müşterek İstihbarat Koordinasyon Merkezi Başkanlığında görev yapan Jandarma Yarbay A. K., Hava Kuvvetleri Komutanlığı Müşterek Hedef Analiz Yönetim Başkanı Tuğgeneral G. Ş. ...., Hava Kuvvetleri Komutanlığı Müşterek Hedef Üretim Analiz Merkezinde görev yapmakta olan Yüzbaşı A. P., Kara Kuvvetleri Tayin Daire Başkanlığında astsubay olarak görev yapmakta olan T. F. D., TSK'da pilot olarak görev yapan Yarbay İ. A., Akıncı 4. Ana Jet Üssü Komutanlığında pilot olarak görev yapan Teğmen M. M. gibi çok sayıda şüphelinin itiraf içeren beyanları, açık kaynak bilgileri, 15 Temmuz darbe kalkışması ile ilgili verilen mahkeme kararları, derdest bulunan dava dosyaları ve yürütülen soruşturmalar ile resmî kurumların tespitleri değerlendirildiğinde; 15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe teşebbüsünün, daha önce de bir çok kez yaşandığı üzere uluslararası güç odaklarının da desteğiyle, esas itibariyle Türk Silahlı Kuvvetlerine sızmış FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensuplarınca gerçekleştirildiği, kalkışmaya başka unsurların da katılmış olma ihtimalinin darbe teşebbüsünün bu karakterini değiştirmeyeceği değerlendirilmiştir. (Yargıtay 16. CD'nin 14.07.2017 tarihli ve 2017/1443-4758 sayılı kararı)
    4) HÜKME ESAS ALINAN BAZI DELİLLERİN HUKUKİ NİTELİĞİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ:
    A) BYLOCK İLETİŞİM SİSTEMİ:
    Ceza Genel Kurulunun 24.01.2019 tarihli ve 417-44 sayılı ile 20.12.2018 tarihli ve 419-661 sayılı kararlarında da ayrıntılarıyla belirtildiği üzere; Gelişen teknolojiyle beraber hayatın her alanında kullanılan bilişim teknolojisi, muhakeme konusu olayların aydınlatılmasında etkin rol oynayan deliller arasında ön sıralarda yer almaktadır. Kural olarak kişiler arasındaki haberleşme gizlidir. Ancak terör örgütlerinin yasa dışı amaçlarını gerçekleştirirken, mensuplarının ve faaliyetlerinin kolluk güçleri tarafından tespit edilememesi için çağın şartlarına uygun teknik olarak daha gelişmiş haberleşme sistemleri kullandıkları sıklıkla görülmektedir. Nitekim ByLock iletişim sistemi, global bir uygulama görüntüsü altında belli bir tarihten sonra yenilenen ve geliştirilen hâliyle münhasıran FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensuplarının kullanımına sunulmuş bir programdır. Benzer iletişim araçlarında olduğu gibi sisteme dahil olup kullanmak kişilerin istekleriyle değil örgüt yöneticilerinin inisiyatifi ile gerçekleşmiştir. Üyeler arasındaki haberleşmede zaman zaman gündelik işlerle ilgili mesajlar paylaşılsa da ağırlıklı olarak örgütsel talimatların iletildiği, faaliyetlerin değerlendirildiği, örgüt mensupları arasındaki bağlılığı artırıcı ve motive edici haberlerin paylaşıldığı bir sisteme dönüştüğü anlaşılmış olup ByLock iletişim sisteminin FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensuplarının kullanmaları amacıyla oluşturulan ve münhasıran bu terör örgütünün bir kısım mensupları tarafından kullanılan bir ağ olması nedeniyle; örgüt talimatı ile bu ağa dahil olunduğunun ve gizliliği sağlamak için haberleşme amacıyla kullanıldığının, her türlü şüpheden uzak, kesin kanaate ulaştıracak teknik verilerle tespiti hâlinde kişinin örgütle bağlantısını gösteren bir delil olacağı kabul edilmiştir.
    ByLock sisteminin kullanılması için indirilmesi yeterli olmayıp özel bir kurulum gerektiren, güçlü bir kriptolama yoluyla internet bağlantısı üzerinden iletişim sağlamak üzere, gönderilen her bir mesajın farklı bir kripto anahtarı ile şifrelenerek iletilmesine dayanan bir tasarıma sahiptir. Bu şifrelemenin, kullanıcıların kendi aralarında bilgi aktarırken üçüncü kişilerin bu bilgiye izinsiz şekilde (hack) ulaşmasını engellemeye yönelik bir güvenlik sistemi olduğu tespit edilmiştir. 2014 yılı başlarında işletim sistemlerine ait uygulama mağazalarında yer alıp bir süre herkesin ulaşımına açık olan ByLock'un, bu mağazalardan kaldırılmasından sonra geliştirilen ve yenilenen sürümünün ancak örgüt mensuplarınca harici bellek, hafıza kartları ve Bluetooth yoluyla yüklenildiği yürütülen soruşturma ve kovuşturma dosyalarındaki ifadeler, mesajlar ve e-postalardan anlaşılmıştır.ByLock iletişim sisteminin hukuki alt yapısı; 2937 sayılı MİT Kanunu'nun 6. maddesinin "g" bendinde; telekomünikasyon kanallarından geçen dış istihbarat, millî savunma, terörizm ve uluslararası suçlar ile siber güvenlikle ilgili verileri toplayabileceği, 4. maddesinin "i" bendinde ise dış istihbarat, millî savunma, terörle mücadele ve uluslararası suçlar ile siber güvenlik konularında her türlü teknik istihbarat ve insan istihbaratı usul, araç ve sistemlerini kullanmak suretiyle bilgi, belge, haber ve veri toplamak, kaydetmek, analiz etmek ve üretilen istihbaratı gerekli kuruluşlara ulaştırmakla görevli olmanın yanında Devletin güvenliğini ilgilendiren ve suç işlendiği şüphesi doğuran somut verileri terörle mücadele konusunda görevli idari ve adli birimlere ulaştırmakla yükümlüdür. Nitekim, ByLock uygulamasına ait sunucular üzerindeki veriler hakkında düzenlenen teknik analiz raporu ve dijital materyallerin ... Cumhuriyet Başsavcılığına ve Emniyet Genel Müdürlüğüne ulaştırıldığı görülmektedir. Bu aşamadan sonra adli sürecin başlatılması ve bu noktadan sonra CMK hükümlerine göre soruşturma işlemlerinin yapılması zorunludur. Nitekim ... Cumhuriyet Başsavcılığı ByLock ile ilgili dijital materyallerin teslim edilmesi üzerine 2016/104109 sor. ve 2016/180056 numara üzerinden başlattığı soruşturma kapsamında, CMK'nın 134. maddesine göre gönderilen dijital materyallerle ilgili 09.12.2016 tarihli ve 2016/104109 soruşturma sayılı yazısı ile ... 4. Sulh Ceza Hâkimliğine Milli İstihbarat Teşkilatınca teslim edilen 1-1 adet Sony marka HD-B1 model, üzerinde bBW3DEK69121056 seri numaralı ve ön yüzünde 1173d7a09195cf0274ce24f0d69ede96 yazılı harddisk, 2-1 adet Kingston marka DataTraveler, uç kısmında DTIG4/8GB 04570- 700.A00LF5V 0S7455704 yazılı flash bellek üzerinde CMK'nın 134. maddesi gereğince inceleme yapılmasına, 2 adet kopya çıkartılmasına, kopya üzerinde kayıtların çözülerek metin hâline getirilmesine karar verilmesini istendiği, ... 4. Sulh Ceza Hâkimliğince bu talep kabul ederek 09.12.2016 tarihli ve 2016/6774 D. ... nolu karar ile dijital materyaller üzerinde inceleme yapılması, kopya çıkarılması ve kopya üzerinde bilirkişi incelemesi yapılarak metin hâline getirilmesine ve bir kopyasının ... Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar vermiştir. Soruşturma aşamasında olayın aydınlatılması amacıyla el konulan veya talep edilen elektronik verilerden doğrudan suçla ilgili olanlar elektronik delil olarak kabul edilmektedir. Bir suçun işlendiği iddiasıyla başlatılan soruşturma kapsamında, dijital veri ve delil elde etmek amacıyla bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında, bilgisayar kütüğünde, bilgisayar ağları ve diğer uzak bilgisayar kütüklerinde ve çıkarılabilir donanımlarda arama yapılması gerekebilir. Bu konuda uygulanacak iki kural vardır. Birisi CMK'nın 134. maddesi, diğeri de 27.07.2016 tarihinde ilan edilen olağanüstü hâl kapsamında çıkartılan 667 ve 668 sayılı KHK'larla Türk Ceza Kanunu'nun ikinci kitap, dördüncü kısım, dördüncü, beşinci, altınca ve yedinci bölümde tanımlanan suçlar, Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar ve bu suçlar kapsamına girip girmediğine bakılmaksızın, toplu yani en az üç kişinin iştiraki ile işlenen suçlarda uygulanabilecek 668 sayılı KHK'nın 3. maddesinin 1. fıkrasının (j) bendidir. Bu düzenleme, 6755 sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler İle Bazı Kurum Ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun'un 3. maddesinin 1. fıkrasının (j) bendinde aynen yer almıştır. Bu sebeple bilgisayarda arama, kopyalama ve el koyma konusunda CMK'nın 134 ve 6755 sayılı Kanun'un 3. maddesinin 1. fıkrasının (j) bendi birlikte uygulanacaktır. Bu uygulama sırasında 6755 sayılı Kanun'un "soruşturma ve kovuşturma işlemleri" başlıklı 3. maddesinin 1. fıkrasında sayılan suçlar yönünden öncelik aynı Kanun'un 3/1-j maddesi olacak, burada hüküm bulunmayan hâlde CMK'nın 134. maddesine göre hareket edilecektir. Olağanüstü hâl kaldırıldığı anda bilgisayarda arama, kopyalama ve el koyma konusunda öngörülen istisnai tedbirin uygulaması son bulacaktır. Bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında ve kütüklerinde arama, kopyalama ve elkoyma koruma tedbiri, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 134'üncü maddesinde düzenlenmiştir. Bu koruma tedbiri, CMK'nın 116 ve 123. maddelerinde düzenlenen "arama" ve "el koyma" koruma tedbirlerinin özel bir görünümünü oluşturmaktadır. Buna göre, bir suç dolayısıyla yapılan soruşturmada, başka surette delil elde etme imkânının bulunmaması hâlinde Cumhuriyet savcısının istemi üzerine şüphelinin kullandığı bilgisayar ve bilgisayar programları ile bilgisayar kütüklerinde arama yapılmasına, bilgisayar kayıtlarından kopya çıkarılmasına ve bu kayıtların çözülerek metin hâline getirilmesine hâkim tarafından karar verilir. Bilgisayar, bilgisayar programları ve bilgisayar kütüklerine şifrenin çözülememesinden dolayı girilememesi veya gizlenmiş bilgilere ulaşılamaması hâlinde çözümün yapılabilmesi ve gerekli kopyaların alınabilmesi için bu araç ve gereçlere el konulabilir. CMK'nın 134. maddesindeki "bilgisayar kütükleri" ifadesi teknik anlamda sadece masaüstü ve dizüstü bilgisayarlarda bulunanları değil; CD, DVD, flash disk, disket, harddisk vs. tüm çıkarılabilir bellekler, telefon vb. dijital tabanlı mobil cihazlarda dahil olmak üzere herhangi bir bilgi işlem veya veri toplama araç ya da gerecinde bulunabilecek tüm dijital dosyaları kapsamaktadır. Adli Ve Önleme Aramaları Yönetmeliği'nin "bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında ve kütüklerinde arama, kopyalama ve el koyma" kenar başlıklı 17. maddesinde el koyma sırasında zorunlu kılınan yedekleme işleminin, "bilgisayar ağları ve diğer uzak bilgisayar kütükleri ile çıkarılabilir donanımlar hakkında da" uygulanmasının dayanağı budur.10 Kasım 2010 tarihinde Türkiye tarafından imzalanan, 22.04.2014 tarihinde ve 6533 sayılı "Sanal Ortamda İşlenen Suçlar Sözleşmesi" adı ile onaylanıp 02.05.2014 tarihinde yürürlüğe giren ve Anayasa'nın 90. maddesi gereğince iç hukukumuzun bir parçası olarak kabul edilen Avrupa Siber Suçlar Sözleşmesi'nde bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında, bilgisayar kütüklerinde, bilgisayar ağları ve verilerin saklandığı depolarda ve uzak bilgisayar kütüklerinde arama, kopyalama ve el koyma tedbirlerinin uygulanabileceği kabul edilmiştir. Bilgisayar kütükleri (computer files) yalnızca kullanıcının kendi bilgisayarında yer alan bir bilgisayar programı aracılığıyla kullanılabilen, verilerin saklandığı depolama araçlarıyla sınırlı değildir. Bunun yanında bir bilgisayar aracılığıyla ağ üzerinden ulaşılabilen gerek kullanıcıya ait gerekse kullanıcıya ait olmayıp ancak ortak paylaşıma ve kullanıma açık diğer bilgisayarlardaki veri depolama araçlarına ulaşabilmek mümkündür. CMK'nın 134/1. maddesinde "şüphelinin kullandığı bilgisayar ve bilgisayar programları ile bilgisayar kütüklerinde" arama ve kopyalama işleminin yapılabileceği belirtilmiştir. Kanun koyucu, söz konusu maddede arama ve kopyalama işlemlerinin yapılacağı araçların şüpheliye ait olmasını aramamış, şüphelinin fiilen bu araçları kullanıyor olmasını yeterli görmüştür. Maddede özellikle "şüphelinin kullandığı" ifadesine yer verilmiştir; zira üzerinde arama ve kopyalama işlemi yapılacak bilişim sisteminin şüpheliye ait olması gerekmez. Şüphelinin maliki olduğu, kiraladığı, ödünç aldığı ya da ortak kullanıma açık bir bilgisayarı eylemini gerçekleştirirken kullanması bu tedbirin uygulanması için yeterlidir. Ancak delile ulaşmak için sadece failin kullandığı bilişim sisteminde arama yapılması yeterli değildir. Bilgisayarlarda, bilgisayar programları, bilgisayar kütükleri veya diğer araçlarda yapılacak aramanın konusu "elektronik veri"dir. Bu araçlarda arama işleminde amaç suçla bağlantılı her türlü elektronik veriye ulaşmaktır. Bu kapsamda bilgisayardaki mevcut klasördeki dokümanların tümü taranabilir. Bilgisayarda, şüpheli veya sanığın internet ortamında çeşitli programlar ya da sosyal iletişim siteleri (Msn Messenger, Facebook, Twitter vb.) vasıtasıyla gerçekleştirdiği iletişime ilişkin kayıtların aranması, CMK'nın 135. maddesine göre değil CMK'nın 134. maddesine göre yapılabilir. Zira CMK'nın 135. maddesinde düzenlenen telekomünikasyon yoluyla iletişimin denetlenmesi koruma tedbiri, teknik araçlarla iletişimin tespitini, dinlenmesini ve kayda alınmasını kapsamaktadır. CMK'nın 135. maddesine göre yapılan iletişimin dinlenmesi ve kaydı, geçmişe dönük olarak değil geleceğe dönük olarak yapılabilir. Diğer bir ifadeyle geçmişte gerçekleşen iletişimin dinlenebilmesi, kayda alınabilmesi mümkün değildir. Ancak internet ortamında gerçekleştirilen iletişime ilişkin kayıtlar, bilgisayar kütüğünde kayıt altına alındığından bu iletişim kayıtları hakkında CMK'nın 134. maddesindeki koruma tedbiri kapsamında arama, kopyalama ve elkoyma tedbirleri uygulanabilir. Bireyin e-posta, yazışma ve haberleşmeleri CMK'nın 135. maddesi kapsamında değerlendirilirken, bireyin kendisine e-posta ile gelen bir yazı, resim, görüntü veya ek dosyayı kullandığı bilgisayara veya taşınır belleğe kaydettiğinde, artık bu belge haberleşme hürriyetinin dolayısıyla iletişimin denetlenmesinden çıkıp CMK'nın 134. maddesi kapsamında bilişim cihazına kayıtlı bilgi ve belgeye dönüşecektir. Kriptolu haberleşme sonucunda silinmiş mesajların gerek bilgisayarda gerekse sistem üzerinde ele geçirilmesi de telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişim denetimi kapsamında olmayıp bu gibi hâllerde CMK'nın 134. maddesinde düzenlenen bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında ve kütüklerinde arama, kopyalama ve el koyma tedbiri söz konusu olabilir.Sonuç olarak, ... Cumhuriyet Başsavcılığının dijital materyaller üzerinde CMK'nın 134. maddesi gereğince ... 4. Sulh Ceza Hâkimliğinden aldığı inceleme kopyalama ve çözümleme kararına istinaden Emniyet Genel Müdürlüğü KOM Daire Başkanlığı uzmanlarınca düzenlenen 18.02.2017 tarihli ByLock raporu, açık kaynaklar, dosyadaki diğer bilgi ve belgeler, yasa, Anayasa ve uluslararası sözleşmeler göz önüne alınarak yapılan tespit ve değerlendirmeler sonucunda; MİT tarafından yasal olarak elde edildiği kabul edilen dijital materyaller üzerinde ... Cumhuriyet Başsavcılığının talebi ile CMK'nın 134. maddesi gereğince ... 4. Sulh Ceza Hâkimliğinden alınan "inceleme kopyalama ve çözümleme" kararına istinaden bilgisayardaki ve bilgisayar kütüklerindeki iletilerin tespiti işleminde herhangi bir hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
    Haklarında soruşturma işlemi başlamamış ya da soruşturması devam eden yüz binden fazla şüphelinin delil niteliğinde kişisel bilgisi bulunan Emniyet Genel Müdürlüğü KOM Daire Başkanlığı uzmanları tarafından üzerinde çalışma yapılan ByLock ana serverının, henüz haklarında soruşturma işlemlerine başlanmamış kişiler açısından terör örgütü soruşturmasının selameti, diğer kişilerin ise masumiyet karinesinin korunması bakımından, ana serverdeki bilgilerin sanıklara teslim edilmemesinde yasaya aykırılık görülmemiştir. Ancak yargılama sürecinde tarafların bu delile karşı somut itirazlarının inceleme ve değerlendirmeye tabi tutulması, gerektiği takdirde bilirkişi incelemesi yapılması zorunluluğu gözden kaçırılmamalıdır.
    B) TANIKLIK:
    a) Genel Olarak:
    Ceza Muhakemesinde önemli yer tutan tanıklık, yargılamaya konu fiilin fail tarafından işlenip işlenmediği ya da nasıl işlendiği konusunda yargılama makamının kanaate ulaşmasını sağlayan kanıtlardan birisidir.
    Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 12.11.2013 tarihli ve 2013/1-251 Esas 2013/454 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere tanık, kendisine karşı yürütülmeyen bir ceza soruşturmasında, olay hakkında beş duyu ile edindiği algılamaları ifadesiyle açığa vuran kişidir.
    Kural olarak ceza muhakemesinde taraf sıfatı bulunanların tanık olarak dinlenmemesi gerekir. Bu nedenle davanın tarafı olan sanık ve şüphelinin tanık olarak dinlenmesini Ceza Muhakemesi Kanunu düzenlememiş ancak şeriklerin tanıklığına imkân sağlamıştır.
    Ceza Muhakemesi Kanunu'na göre, görülmekte olan davada yargılanan sanığın, suç ortağı hakkında tanık olarak dinlenilmesi mümkündür. CMK'nın 50. maddesinde soruşturma veya kovuşturma konusu suçlara iştirakten veya bu suçlar nedeniyle suçluyu kayırmaktan ya da suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirmekten şüpheli, sanık veya hükümlü olanlar tanık olarak dinlenebilirler, ancak bu tanıkların yeminsiz olarak dinlenmeleri gerekmektedir. Suç ortağının vereceği ifade, kendisinin de suçlanması sonucunu doğuracaksa tanıklıktan çekinme olanağına sahiptir. CMK'nın 48. maddesinde temelini Anayasa'nın 38/5. maddesinden alan ve adil yargılanma hakkını güvenceye bağlayan bir düzenlemeye yer verilmiştir.
    Çekinme hakkı hatırlatılmadan tanığa bu tür soruların yöneltilmesi sonucu alınan cevaplar hukuka aykırı biçimde elde edilen kanıt niteliğindedir, (CMK'nın 206/a ve 217/2. maddeleri) hukuka aykırı delil de hükme esas alınamaz. (Yargıtay CGK'nın 12.11.2013 tarihli ve 2013/1-251, 2013/454 sayılı kararı)
    Sanığın kendisinin de katıldığı suçlarla ilgili tanık sıfatıyla dinlenmemesi, sanığın açıklamalarının delil niteliği taşımayacağı anlamına gelmemektedir. Örneğin, diğer örgüt üyeleri kabul etmediği hâlde örgüt üyelerinden birisinin suçu birlikte nasıl işlediklerini samimi olarak anlatması ve destekleyici kanıtların da bulunması hâlinde elbetteki bu beyan delil olarak değerlendirilecektir. Bu bakımdan bir anlatımın "tanık beyanı" veya "sanık beyanı" olarak adlandırılmasının çok önemi de bulunmamaktadır.
    b) Çağrı ve dinleme:
    Sanık duruşmaya tanık getirebileceği gibi mahkemeye davet de ettirebilir. (CMK'nın 179. maddesi)
    Mahkeme tanığın dinlenmesi için belirlenen gün ve saati sanığa ve müdafisine bildirmelidir. (CMK'nın 181/1. maddesi)
    Olayın delili, bir tanığın açıklamalarından ibaret ise bu tanık duruşmada mutlaka dinlenir. Daha önce yapılan dinlenme sırasında düzenlenmiş tutanağın veya yazılı bir açıklamanın okunması dinleme yerine geçmez. (CMK'nın 210/1. maddesi)
    Sanık ancak suç ortaklarının veya tanığın gerçeği söylemeyeceğinden endişe edilmesi hâlinde, dinleme sırasında mahkeme salonundan çıkarılabilir, ancak tekrar getirildiğinde tutanaklar okunup ve gerektiğinde içeriği anlatılır. (CMK'nın 200. maddesi)
    Tanıktan, tanıklık edeceği konulara ilişkin bildiklerini söylemesi istenir ve tanıklık ederken sözü kesilmez. Tanıklık edilen konuları aydınlatmak, tamamlamak ve bilgilerinin dayandığı durumları gereğince değerlendirebilmek için tanığa ayrıca soru yöneltilebilir. (CMK'nın 59. maddesi)Tanık, bir hususu hatırlayamadığını söylerse önceki ifadesini içeren tutanağın ilgili kısmı okunarak hatırlamasına yardım edilir. Tanığın duruşmadaki ifadesiyle önceki ifadesi arasında çelişki bulunduğunda, evvelce alınmış ifadesi okunarak çelişkinin giderilmesine çalışır.CMK'nın 201. maddesine göre, Cumhuriyet savcısı, müdafi veya vekil sıfatıyla duruşmaya katılan avukat; sanığa, katılana, tanıklara, bilirkişilere ve duruşmaya çağrılmış diğer kişilere duruşma disiplinine uygun olarak doğrudan soru yöneltebilir. Sanık ve katılan da mahkeme başkanı veya hâkim aracılığı ile soru yöneltebilir. Yöneltilen soruya itiraz edildiğinde sorunun yöneltilmesinin gerekip gerekmediğine mahkeme başkanı karar verir. Gerektiğinde ilgililer soru sorabilir. Heyet hâlinde görev yapan mahkemelerde, heyeti oluşturan hâkimler birinci fıkrada belirtilen kişilere soru sorabilir.
    c) Gizli tanıklık: Kovuşturmanın aleniliği, yargılamanın doğrudan doğruyalığı ve kovuşturma aşamasında tüm yargılama süjeleri huzurunda delillerin tartışılıp maddi hakikate ulaşılması ilkelerine aykırı olmakla beraber kanun koyucu, suç örgütlerinin faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili yapılacak soruşturma ve kovuşturmalarda maddi gerçeğe ulaşmak adına bu prensiplerden vazgeçmeyi göze almıştır.
    Örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suçların ortaya çıkarılması için başvurulabilecek tanıkların, muhatap oldukları tehlike nedeniyle temininde zorluk yaşanmaktadır. Bu nedenledir ki 5726 sayılı Tanık Koruma Kanunu'nda ve CMK'nın 58/2-5. fıkralarında tanıkların korunmasına ilişkin hükümlere yer verilmiş ve gizli tanıklığın esasları düzenlenmiştir. Gizli tanıklığa başvurabilmek için CMK'nın 58/5. maddesinde tanıklığa konu eylemin bir suç örgütünün faaliyeti çerçevesinde işlenmiş bir eylem olması aranırken örgütün faaliyeti dışında işlenen tüm suçlar kapsam dışı bırakılmıştır. Tanık Koruma Kanunu'nda örgütlü suçlar için cezanın alt sınırının iki yıl ve daha fazla olması şartı getirilmiştir. Sadece terör örgütünün faaliyetleri kapsamında değerlendirilen suçlar için alt sınır konulmamıştır. (TKK'nın 3/1-b maddesi) Bunun yanında örgüt kapsamında işlenmese bile ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis ve alt sınırı on yıl veya daha fazla hapis cezasını gerektiren tüm suçlar Tanık Koruma Kanunu kapsamında değerlendirilmiştir.
    Tanığın taraflar huzurunda dinlenilmesi, tanık ya da yakınları adına ağır tehlike oluşturmalı ve bu tehlike başka türlü önlenemiyor olmalıdır. Tanık Koruma Kanunu'nun 1. maddesi uyarınca tehlikenin ağır ve ciddi olması gerekmektedir. Tehlikenin niteliği, tanığın subjektif algılaması ile değil yetkili makamlarca her somut olayın özelliğine göre yapılacak değerlendirmeyle saptanmalıdır.
    CMK'nın 58/2. maddesine göre gizli tanığın kimliğinin ortaya çıkmaması için mahkeme 5726 sayılı Tanık Koruma Kanunu'nun 9. maddesinde belirtilen tedbirlere başvurabilir.Gizli tanık kovuşturma aşamasında, hazır bulunma hakkına sahip bulunanlar olmadan dinlenilebileceği gibi tarafların huzurunda ancak, duruşma salonunun dışında başka bir odada görüntü ve sesi salona aktarılarak gerektiğinde ses ve görüntüsü değiştirilerek ya da duruşma salonunda bulunmakla birlikte kabin, perde gibi tanınmasını engelleyecek şekilde tedbirler alınarak dinlenebilir.Gizli tanık, tanıklık ettiği olayları hangi nedenle öğrenmiş olduğunu açıklamakla yükümlü olduğu gibi bu bilgiyle de beyanının gerçeğe uygunluğu denetlenmeli, bunun yanında sanık ve tarafların tanığın kimliğini ortaya çıkaracak soru sorması engellenmelidir.Tanık Koruma Kanunu'nun 9/8. maddesine göre gizli tanık beyanı tek başına hükme esas alınamaz. Özellikle mahkumiyet kararı, ek başka delil olmadıkça, yalnızca gizli tanık beyanı esas alınarak verilemez. Dinlenen gizli tanığın birden fazla olmasının da önemi yoktur. Delil türü olarak yalnızca gizli tanık beyanına dayanılarak mahkumiyet kararı kurulamaz.
    Kovuşturma aşamasında bütün kanıtların tartışılabilmesi için, kural olarak bu kanıtların aleni bir duruşmada ve sanığın huzurunda ortaya konulması gerekir. Bu kural istisnasız olmamakla beraber eğer bir mahkumiyet sadece veya belirleyici ölçüde, sanığın soruşturma veya kovuşturma aşamasında sorgulama ve sorgulatma olanağı bulamadığı bir kimse tarafından verilen ifadelere dayandırılmış ise sanığın hakları AİHS'nin 6. maddesindeki güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmış olabilir. Olayın tek tanığı varsa ve sadece bir tanığın ifadesine dayanılarak hüküm kurulacak ise bu tanık mutlaka duruşmada dinlenmeli ve taraflara soru sorma imkânı sağlanmalıdır.
    AİHS'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ve aynı maddenin (3) numaralı fıkrasının (d) bendi sanığa, aleyhte ifade veren tanığın beyanlarına, tanık ifadesinin alındığı sırada ya da yargılamanın daha sonraki bir aşamasında itiraz imkânı tanınması gerektiğine işaret etmektedir. (Sadak ve diğerleri/Türkiye; B. no;29900/96, 29901/96, 29902/96, 29903/96, ....67)
    Yargılama makamları, yargılamanın taraflarınca ileri sürülen iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ışığında, taraflara iddialarını sunmak hususunda uygun olanakların sağlanması şarttır. Taraflara tanık delili de dahil olmak üzere delillerini sunma ve inceletme noktasında da uygun imkânların tanınması gerekir. Bu anlamda, delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddialarının da yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmesi zorunludur. Ancak bu noktada dikkat edilmesi gereken önemli husus, tarafların tanık ve bilirkişi incelemesi de dahil dermeyan ettikleri delillerin değerlendirilmesi ve özellikle bu taleplerin reddi hâlinde yargılama makamınca bu karara ilişkin tutarlı şekilde gerekçe gösterilmesi gereğidir. (AİHM Vidal/Belgium, B.No. 12351/86, 22/04/1992)
    d) Etkin Pişmanlık Hakkından Yararlanan Sanıkların Tanıklığı:Örgütsel faaliyetlerin büyük bir gizlilik içinde yürütülmesi nedeniyle örgüt mensuplarının ve eylemlerinin tespitinde önemli zorluklar yaşanmaktadır. Bu suçların ispat araçlarından birisi de bizzat örgüt mensuplarının beyanlarıdır. Uygulamada itirafçı olarak adlandırılan bu tanıklar suçların aydınlatılması açısından önemli bir kaynaktır. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 08.04.2008 tarihli ve 9-18-78 sayılı kararında; etkin pişmanlık hükümlerinin amacı, bir yandan terör ve örgütlü suçlarla mücadele bakımından stratejik önemi nedeniyle en etkili bilgi edinme ve mücadele araçlarından olan örgütün kendi mensuplarını kullanmak, diğer taraftan da suç işlemeyi önlemek, mensup olduğu yasa dışı örgütün amaçladığı suçun işlenmesine engel olanları ve işlediği suçtan pişmanlık duyanları cezalandırmayarak ya da cezalarında belli oranlarda indirim yaparak yeniden topluma kazandırmaktır şeklinde açıklanmıştır.
    Örgüt mensubu olup etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmak amacı ile tanıklık yapanların hukuki durumlarının değerlendirilmesi gerekecektir.CMK'nın "Kendisi veya yakınları aleyhine tanıklıktan çekinme" başlıklı 48. maddesi "Tanık, kendisini veya 45 inci maddenin birinci fıkrasında gösterilen kişileri ceza kovuşturmasına uğratabilecek nitelikte olan sorulara cevap vermekten çekinebilir. Tanığa cevap vermekten çekinebileceği önceden bildirilir" şeklinde hükümler içermektedir.
    Tanıklıktan çekinmede, bütün hâlinde tanığın çekinme hakkı gündeme gelmekte; burada ise tanık, kendisine sorulan sorulardan kendisi ya da sayılan yakınlarını ceza kovuşturmasına uğratabilecek nitelikte olanlar bakımından cevap vermeme takdirine sahiptir. Bu kapsam dışında kalan hususlarda tanığın, salt bu madde uyarınca çekinme hakkı bulunmamaktadır.
    Diğer yandan, CMK'nın "Yemin verilmeyen tanıklar" başlıklı 50. maddesi;
    "(1) Aşağıdaki kimseler yeminsiz dinlenir:a) Dinlenme sırasında onbeş yaşını doldurmamış olanlar.
    b) Ayırt etme gücüne sahip olmamaları nedeniyle yeminin niteliği ve önemini kavrayamayanlar.
    c) Soruşturma veya kovuşturma konusu suçlara iştirakten veya bu suçlar nedeniyle suçluyu kayırmaktan ya da suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirmekten şüpheli, sanık veya hükümlü olanlar" şeklinde hüküm altına alınmıştır.
    Doktrinde genel kabul gören görüşe göre örgütlü suçlar, anlaşma suçlarının bir türü olup çok failli suçlardandır. Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olmak da genel iştirak hükümlerinin ötesinde örgüt kurmak ve yönetmekten ayrı bir suç olarak düzenlenmiş ve cezai yaptırıma bağlanmıştır. Dolayısıyla, bu suç tipi açısından müşterek faillik suretiyle iştirak söz konusu olamayacaktır.
    Bu bağlamda, suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olduğu iddiasıyla farklı yürütülen bir muhakemenin şüpheli ya da sanık sıfatıyla süjesi olan failin, aynı örgüte üye olduğu iddiasıyla yargılanan diğer kişilerin varsa örgüt içerisindeki konumlarının ve örgütsel faaliyetlerinin tanığı konumunda olup bu kişiler hakkında görülmekte olan davalarda tanık sıfatıyla dinlenmesinde bir sakınca bulunmadığı gibi diğer sanığa atılı örgüt üyeliği suçuna müşterek fail sıfatıyla iştiraki de mümkün olmadığından, bu kişilerin eylemlerine ilişkin tanıklık yaptığı noktada tanıklıktan ve yeminden çekinme hakkı da söz konusu olmayacaktır.
    Diğer yandan, 5237 sayılı TCK'nın "Etkin pişmanlık" başlıklı 221. maddesinde; suç işlemek amacıyla örgüt kurma, yönetme veya bu amaçla kurulmuş örgüte üye olma suçlarını işledikten sonra soruşturma veya yargılama aşamasında etkin pişmanlık gösteren failler hakkında şahsi cezasızlık veya cezada indirim yapılmasını gerektiren hâller olarak kabul edilmiştir.
    05.06.1985 tarihli ve 3216 sayılı Bazı Suç Failleri Hakkında Uygulanacak Hükümlere Dair Kanun, 25.03.1988 tarihli ve 3419 sayılı Kanun ve 29.07.2003 tarihli 4959 sayılı Topluma Kazandırma Kanunu'na benzer şekilde 5237 sayılı TCK'nın 221. maddesinde yapılan düzenlemeyle; kanun koyucu, örgütlerle etkin mücadele edebilmek için, örgütleri ortaya çıkarıp dağıtmayı, örgüt elemanlarını devletin yanına çekerek bir yandan zayıflatıp diğer yandan da örgütlerin deşifre olmasını sağlayarak örgüt bünyesinde faaliyet gösteren failleri yakalamayı, "etkin pişmanlık" hükümlerinden yararlanan sanıkları topluma kazandırmayı, örgüt bünyesinde gerçekleştirilen eylemleri açığa çıkarmayı ve benzer suçların tekrar işlenmesini önlemeyi amaçlamaktadır.
    Etkin pişmanlık hükümleri kanunda failin cezasının kaldırılmasını veya cezada indirim yapılmasını öngören bir şahsi hâl olarak düzenlendiğinden, örgütlü suçluluk kapsamında savunmasının alınması sırasında kişiye bu hükümlerin hatırlatılması CMK'nın 148. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "kanuna aykırı bir vaat" niteliğinde olmadığı gibi kişinin de kendi iradesiyle bu hükümlerden yararlanmayı kabul ederek ifade vermesinde ve bu ifadenin başka kişiler hakkında görülmekte olan davalarda adil yargılanma hakkına uygun olarak o davaların sanığına etkin itiraz yolları tanınması suretiyle delil olarak kullanılmasında hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
    Dosyanın incelenmesinde; beyanları hükme esas alınan tanıkların kendi haklarında yürütülen soruşturmalarda müdafileri huzurundaki ifadelerinde kendi iradeleriyle beyanda bulunmuş olmaları, aşamalarda herhangi bir kimse tarafından kendilerine kanuna aykırı vaatte bulunulduğuna ya da bu yönde zorlandıklarına dair delile dayanan somut iddialarının bulunmaması, kovuşturma aşamasındaki oturumlarda ayrıntıları SEGBİS kayıtlarından da anlaşılacağı üzere söz konusu tanıkların sanığa atılı suça ilişkin beyanda bulunmaları ve bu suça müşterek fail sıfatıyla iştirak etmemeleri nedeniyle tanıklıktan ve yeminden çekinme haklarının bulunmaması, bununla birlikte sanık ve müdafisinin de hazır olduğu ortamda beyanda bulunan tanıklara karşı sanık ve müdafisine tanıklara soru sorma ve bu beyanlara karşı savunma yapma haklarının etkin şekilde tanınmış olması hususları birlikte değerlendirildiğinde tanıkların dinlenilme usulleri ve bu beyanların değerlendirilerek hükme esas alınması açısından mahkeme hükmünün hukuka aykırı delile dayanmadığı anlaşılmaktadır.
    Bazı hâllerde müdafisi huzurunda veya yargılandığı mahkemede etkin pişmanlık kapsamında beyanda bulunan şüpheli veya sanıklar, tanık sıfatıyla başka mahkemelerde dinlendiğinde, örgütten korkması veya değişik sebeplerle önceki anlatımından vazgeçtiği görülmektedir. Bu durumda hâkim önünde verilmiş bulunan ifadenin delil değeri yargılamayı yapan mahkemece tartışılıp değerlendirilmelidir.
    Diğer delillerin ibrazında olduğu gibi beyan delili niteliğindeki tanıklar; kanuna aykırı olarak elde edilmiş ise, delille ispat edilmek istenen olayın karara etkisi yoksa veya istem sadece davayı uzatmak maksadıyla yapılmışsa mahkemece reddedilebilecektir. (CMK'nın 206/2. maddesi)
    Delilin ortaya konulması istemi, bunun veya ispat edilmek istenen olayın geç bildirilmiş olması nedeniyle reddedilemez. (CMK'nın 207/1. maddesi)
    Somut olayda, bir kısım tanıkların dinlenilmesinin reddedilmesi, ispatı gereken olayın karara etkisi bulunmadığından hukuka aykırı görülmemiştir.
    VII) HÜKMÜN İSABETLİ OLUP OLMADIĞI HUSUSUNDA MADDİ HUKUKA İLİŞKİN YAPILAN TEMYİZ İNCELEMESİ:
    Temyiz edenlerin sıfatı, başvuruların süresi ve temyiz nedenleri bu şekilde değerlendirildikten sonra sanık hakkındaki beraat hükmünün; sanığın fiilinin suç oluşturup oluşturmadığı, fiilin hangi suçu oluşturduğu, eksik araştırmaya dayalı olarak hüküm kurulup kurulmadığı, hükmün doğru tesis edilip edilmediği, gerekçenin dosya kapsamına uygun olup olmadığı, dosyaya yansıyan ve hükme etki edebilecek delillerin karar yerinde tartılışıp tartışılmadığı, bu bağlamda maddi sorunun isabetli bir şekilde tespit edilip edilmediği gibi dosyaya yansıyan tüm maddi hukuka aykırılık iddiaları ile usul hükümlerine uygunluk bakımından ve 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesinde yazılı bulunan hukuka kesin aykırılık hâllerinin mevcut olup olmadığı yönlerinden temyiz denetimine geçilmiş; silahlı terör örgütü suçunun özellikleri, FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün mahiyeti ve yargı yapılanması, hükme esas alınan bazı delillerin hukuki niteliği hususlarında Ceza Genel Kurulunun 17.03.2021 tarihli ve 495-116 sayılı kararında belirtilen açıklamalara atıfla yetinilmiştir.
    Özel Dairece yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaate ve incelenen dosya kapsamına göre sanığa atılı silahlı terör örgütüne üye olma suçundan verilen beraat kararı isabetli bulunduğundan Yargıtay Cumhuriyet savcısının temyiz dilekçesinde ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmemiştir.
    Bu itibarla temyiz davasının esastan reddiyle beraat kararının onanmasına karar verilmelidir.
    Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi ...; "Somut davada sayın çoğunluğun sanık ... hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan verilen beraat kararının onanması yönündeki görüşüne katılmıyorum. Şöyle ki;
    Ayrıntıları Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 08.12.2020 tarihli ve 2019/9821 Esas 2020/6051 Karar ve 19.07.2019 tarihli ve 2019/3288 Esas 2019/5054 karar sayılı ilamlarında belirtildiği üzere; örgüt üyesi, örgütün amacını benimseyen, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olan ve bu suretle verilecek görevleri yerine getirmeye hazır olmak üzere kendi iradesini örgütün iradesine terk eden kişidir. Örgüt üyeliği; örgüte katılmayı, bağlanmayı, örgüte hâkim olan hiyerarşik gücün emrine girmeyi ifade etmektedir. Örgüt üyesi, örgütle organik bağ kurup faaliyetlerine katılmalıdır. Organik bağ; canlı, geçişken, etkin, faili emir ve talimat almaya açık tutan ve hiyerarşik konumunu tespit eden bağ olup üyeliğin en önemli unsurudur. Silahlı terör örgütüne üye olma suçunun oluşabilmesi için örgütle organik bağ kurulması ve kural olarak süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk gerektiren eylem ve faaliyetlerin bulunması aranmaktadır. Ancak niteliği, işleniş biçimi, meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı, örgütün amacı ve menfaatlerine katkısı itibariyle süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk özelliği olmasa da sadece örgüt üyeleri tarafından işlenebilen suçların faillerinin de örgüt üyesi olduğunun kabulü gerekir. Örgüte sadece sempati duymak ya da örgütün amaçlarını, değerlerini, ideolojisini benimsemek, buna ilişkin yayınları okumak, bulundurmak ve örgüt liderine saygı duymak gibi eylemler örgüt üyeliği için yeterli değildir. Örgüt üyesinin, örgüte bilerek ve isteyerek katılması, katıldığı örgütün niteliğini ve amaçlarını bilmesi, onun bir parçası olmayı istemesi ve katılma iradesinin devamlılık arz etmesi gerekir. Örgüte üye olan kimse, örgüte girerken örgütün kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla kurulan bir örgüt olduğunu bilerek üye olma kastı ve iradesiyle hareket etmelidir.Bu açıklamalar ışığında sanık savunması, tanık beyanları ve dosya kapsamındaki diğer bilgi ve belgeler hep birlikte değerlendirildiğinde;Sanığın, örgütün düzenlediği sohbet toplantılarına ve örgüt mensubu olmaları nedeniyle haklarında kovuşturma bulunan ... Kaya ve ... ile Simav'da görev yaptıkları dönemde piknik adı altındaki örgütsel faaliyete katıldığı, 2010 yılındaki HSYK seçimleri sonrasında örgüt liderinin talimatı üzerine örgüt mensuplarının yaptıkları toplantılar sonucunda Yargıtay üyeliğine seçildiği, Yargıtaydaki seçimlere ilişkin örgüt talimatlarının eski Yargıtay Üyesi Selahittin Atalay tarafından sanığa ulaştırıldığı ve ayrıca örgüte mensup olmayan Yargıtay üyelerini bir araya getirmek amacıyla 2013 yılında tanıklar ... ve ... tarafından düzenlenen toplantılara yapı ile irtibatı olduğu değerlendirilerek çağrılmadığı anlaşılmakla FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü ile organik bağ kurup örgütün hiyerarşisi içinde yer aldığı ve süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk gösteren faaliyetlerde bulunduğu nazara alınarak unsurları itibarıyla oluşan silahlı terör örgütüne üye olma suçundan TCK'nın 314/2. maddesi uyarınca cezalandırılması gerektiği gözetilmeden beraatine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.Yukarıda arz ettiğim nedenlerle;İlk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 9. Ceza airesince yapılan yargılama neticesinde sanık ... hakkında verilen beraat kararının bozulması gerektiği düşüncesinde olduğumdan sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum." şeklindeki,Çoğunluk görüşüne katılmayan altı Ceza Genel Kurulu Üyesi ise; benzer biçimdeki düşüncelerle karşı oy kullanmışlardır.Açıklanan nedenlerle;
    1)Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 12.12.2019 tarihli ve 74-166 sayılı; sanık ... hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan kurulan beraat hükmünün ONANMASINA,
    2)Özel Dairece yapılan yargılama sırasında bazı oturumlarda heyetteki en kıdemli üye yerine kıdemsiz üyenin heyete başkanlık yapmasının usul ve yasaya uygun olup olmadığına ilişkin ön sorun bakımından söz konusu uygulamanın hükmün esasını etkileyecek nitelikte olmadığına,
    3)Dosyanın, Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 22.06.2021 tarihli ve 196 sayılı kararı ile Yargıtay 9. Ceza Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla baktığı terör suçlarından kaynaklanan davalara ilişkin dosyaların devredildiği Yargıtay 3. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 18.05.2022 tarihinde yapılan birinci müzakerede yeterli çoğunluk sağlanamadığından 22.06.2022 tarihinde yapılan ikinci müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.

































    Hemen Ara