Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2020/265 Esas 2022/503 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2020/265
Karar No: 2022/503
Karar Tarihi: 29.06.2022

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2020/265 Esas 2022/503 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2020/265 E.  ,  2022/503 K.

    "İçtihat Metni"

    Mahkemesi:Ağır Ceza


    Sanık ... hakkında nitelikli kasten öldürme suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda ... 12. Ağır Ceza Mahkemesince 10.12.2013 tarih ve 146-434 sayı ile sanığın eyleminin taksirle öldürme suçunu oluşturduğu kabul edilerek TCK'nın 85/1 ve 62. maddeleri uyarınca 4 yıl 2 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.Hükmün sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 09.11.2015 tarih ve 914-17317 sayı ile;"...08.11.2009 tarihinde saat 08.00 sıralarında . ilçesine sınırı bulunan. Baraj Gölü'nde cesedi bulunan 01.03.1949 doğumlu ...'in akli dengesi yerinde olmayan bakıma muhtaç bir kişi olduğu, oğlu ...'in parasını vermesi karşılığında ... ... isimli kişi tarafından bakımının üstlenildiği, ancak ...'in, cezaevine girmesi sonucu bakım parasının verilmemesi üzerine ... ...'in, ...'i diğer oğlu olan ve . ilçesinde sanık ...'in yanına bırakmak istediği, ...'in ilk önce annesini kabul etmemesine rağmen, ... ...'in kendisini şikâyet edeceğini söylemesi üzerine annesini kabul ettiği, annesinin bir hafta boyunca evinde bakımını sağladığı ancak annesinin rahatsızlığı nedeniyle eşiyle ve çocuklarıyla sorun yaşaması üzerine annesini memlekete götürmek için yola çıktığı, yolda annesiyle tartışması sonucu aracıyla gece saat 02.30-03.00 sularında geri dönerek annesini ... . Mahallesi'nde taş ocaklarının bulunduğu yere bıraktığı ve sabah da annenin baraj gölünde ölü olarak bulunduğu olayda; şüphelinin kolluk birimlerince alınan beyanında annesini ölmesi için buraya bıraktığını ve evine döndüğü şeklindeki anlatımı, ölene ait tıbbi belgelerdeki tespitler karşısında, ölenin kafasında meydana gelen yaralanma sanık tarafından meydana getirilmemiş olsa dahi annesini ölümü muhakkak olan bir ortamda, ölüm sonucunu isteyerek terk eden sanığın eyleminin TCK'nın 82/1-d maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşerek taksirle adam öldürme suçundan hüküm kurulması," isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.Bozmaya uyan ... 12. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda 12.04.2016 tarih ve 28-189 sayı ile sanığın TCK'nın 82/1-d, 21/2, 62, 53 ve 5320 sayılı Yasa'nın 8. maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK'nun 326/son maddesi uyarınca 4 yıl 2 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna hükmedilmiştir.Bu hükmün de katılan ... Politikalar Bakanlığı vekili ve sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 23.10.2019 tarih, 2920-4560 sayı ve onanmasına oy çokluğu ile karar verilmiş,Daire Üyesi .; "Sanığın eyleminin 5237 sayılı TCK'nın 83. maddesinde düzenlenen kasten öldürmenin ihmali davranışta işlenmesi suçunu oluşturduğu," düşüncesi ile karşı oy kullanmıştır.Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 27.02.2020 tarih ve 380828 sayı ile;"...Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; karşı oy kullanan Yüksek Yargıtay 1. Ceza Dairesi üyesi Cengiz Topaktaş'ın muhalefet şerhinde belirttiği üzere; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunundaki düzenlemede, suçlar hareket esas alınmak üzere icra suçları, ihmal suçları, ihmal suretiyle icra suçları olarak ayrılmıştır. Kasten işlenen suçlar icra suçları olup, olası kastta, kastın bir türü olduğu için icra suçları kapsamındadır. TCK'un 83. maddesindeki kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi suçu ise ihmal suretiyle işlenen icra suçları kapsamındadır. İcra hareketi ile işlenebilen bir suçun ihmal suretiyle işlenmesi hallerinde ihmal suretiyle icra suçu söz konusu olmaktadır. Somut olayda maktul bakıma muhtaç olup, tek başına hayatını idame ettiremeyecek durumdadır. Sanık Medeni Kanundaki düzenleme gereğince annesine bakmakla yükümlüdür. Yani sanığın yükümlülüğü kanundan kaynaklanmaktadır. Sanık annesinin bakıma muhtaç olduğunu ve ona bakmakla yükümlü olduğunu bilmektedir. Buna rağmen sanık annesini ölmesi için . Baraj'ı kenarında ıssız bir yere bırakmış, maktul suda boğulma sonucu ölmüştür. Maktulün kafasında meydana gelen yaralanmanın ve suda boğulmanın bizzat sanık tarafından gerçekleştirildiği tespit edilememiş olup, Dairemiz, maktulün düşme sonucu kafasını sert bir zemine çarparak yaralanmış olabileceğini ve suda boğulmanında maktulün kendiliğinden suya düşmesi sonucu olabileceğini kabul etmiştir. Maktulün ölüm nedeni Adli Tıp Kurumunun raporuna göre suda boğulma olarak belirlenmiştir.
    Sanığın hasta ve bakıma muhtaç annesini baraj gölü kenarına götürerek bırakması öldürmeye yönelik icrai davranışın bizzat sanık tarafından gerçekleştirilmemesi nedeniyle kasten öldürme olarak değerlendirilemez. Olası kastla öldürme suçunun icra suçlarından olması nedeniyle sanığın eylemi olası kastla öldürme olarakta kabul edilemez. Ancak 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda kanun koyucunun ihmal suretiyle kasten öldürme olarak düzenlediği 83. madde kapsamında değerlendirilebilir. Zaten madde başlığına bakıldığında da 'kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi' şeklinde düzenlenmesinden bu sonucun çıkartılması gerekir.Kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi suçunda ihmali davranışın icrai davranışa eşdeğer olması gerekliliği vardır. Sanığın annesini bakımsız bırakarakta öldürmeyi sağlayabileceği düşünüldüğünde, öldürmenin icra hareketinden sayılmayan bir yere götürüp bırakma kasten öldürme veya olası kastla öldürme olarak değerlendirilemez. Kasten öldürme ve olası kastla öldürmede bizzat ölüm neticesini doğuran hareketin sanıktan sadır olması aranır. Kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi suçunda ise sanık bizzat ölüm neticesini doğuran hareketi yapmamaktadır. Bizzat ölüm neticesini doğuran hareket sanık tarafından yapılmadığı için kanun koyucu TCK'nin 83. maddesinin uygulandığı bazı hallerde daha az bir cezai yaptırım öngörmüştür. Belirtilen nedenlerle sanığın eylemi 5237 sayılı TCK'un 83/3. Maddesindeki suçu oluşturduğu kuşkusuzdur." düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
    CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 03.06.2020 tarih, 1050-1142 sayı ve oy çokluğuyla itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Yargıtay 1. Ceza Dairesi çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık ...'in eyleminin olası kasıtla nitelikli öldürme suçunu mu yoksa kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkindir.İncelenen dosya kapsamından;09.11.2009 tarihli tutanakta; aynı tarihte saat 09.43'te . numaralı telefon ile ... . Barajı'nda bir kişinin boğulduğuna dair ihbar gelmesi üzerine gruptan 1 ... ve 3 personel ile hareket edildiği, olay mahalline saat 09.49'da ulaşıldığı, itfaiye ve dalgıç ekiplerince yapılan çalışmalar sonucu kimliği tespit edilemeyen 60-65 yaş arası ölü hâldeki kadın cesedi çıkartılarak olay mahallinde bulunan polis ve olay yeri inceleme ekiplerine teslim edildiğinin belirtildiği,
    08.11.2009 tarihli olay yeri inceleme raporunda; olayın 1.. Sokak sonundan toprak patika yolun sonunda . Baraj Gölü'nün kenarı olduğu, cesedin bulunduğu yer yolun kenarından 10 metre aşağıda ve uçurum şeklinde dik vaziyette olduğu, cesedin üzerinin giyinik, suyun içerisinde yüzüstü yatar vaziyette olduğu, cesedin sadece sırt kısmının göründüğü, baş kısmının yol tarafına güneye bakar vaziyette olduğu, rüzgarın güneyden kuzeye doğru estiği, esmeye de devam ettiğinin tespit edildiği, İtfaiye ve Deniz Liman Şube Müdürlüğü Sualtı Grup Amirliğine bağlı ekiplerce bot yardımıyla cesetin bulunduğu yerden çıkarıldığı, Cumhuriyet savcısı ve Adli Tabiple beraber ceset üzerinde yapılan incelemede, ceset üzerinde herhangi bir darp ve cebir izine rastlanmadığı, cesedin tahmini 55-60 yaşlarında kısa siyahlı ve beyazlı olduğu, cesedin ilk hâliyle ve sudan çıkartılırken fotoğraf ve kamera çekimleri yapıldığının, cesedin üzerinde kimliğini tespit edecek herhangi bir bulguya rastlanmadığı, çevrede bulunan vatandaşlara cesedin gösterildiği, cesedin kimliğinin tespit edilemediğinin belirtildiği,
    08.11.2009 tarihli ölü muayene ve otopsi tutanağında; aynı tarihte saat 09.30 sıralarında Sultangazi ilçesi, Gazi Polis Karakolu memurları tarafından Alibeyköy Barajı'nda su içerisinde bir kadın cesedinin bulunduğunun bildirilmesi üzerine Cumhuriyet savcısının olay yerine gittiği, cesedin üzerinde koyu kahverengi çiçek desenli uzun elbise olduğu, altında mavi desenli beyaz içlik (Pijama altı) olduğunun görüldüğü, cesedin 55-60 yaşlarında, 160-165 cm boylarında, yaklaşık 80-85 kg ağırlığında kahverengi gözlü beyazlaşmış kahverengi saçlı bir kadına ait olduğu, alt ve üst çenede ön dişlerinin olmadığı, dilin dişler arasında sıkışık hâlde olduğu, çenede ölü katılığının bulunduğu, boyun belgesinde herhangi bir telem izi, boğma izi görülmediği, kulaklarının, dudaklarının ve yüzünün mor renkte olduğu, cesedin göğüs, karın bölgesinde yapılan muayenede herhangi bir darp cebir izi ateşli ateşsiz silah yaralanması izi, kesici delici alet yaralanması izi ile darp cebir izine rastlanmadığı, genital bölgede herhangi bir iz ve emare görülmediği, bacaklarda ve ayaklarda bir ize rastlanmadığı, cesedin yüzü koyun çevrildiği, sırt bölgesinde, bel, kalça, bacaklar ve ayaklarda bir iz ve emareye rastlanmadığı, ense bölgesinde telem izi, boğma izinin görülmediği, baş bölgesinde ve vücudunun diğer bölgelerinde elle yapılan muayenede kemik kırığı bulgusuna rastlanmadığı, cesedin elbiselerinde kimliğini ortaya çıkaracak herhangi bir belge ve paraya rastlanmadığı, ayrıca cesedin ellerinde ve kulaklarında küpe ve yüzük görülmediği, kesin ölüm sebebinin tespiti açısından cesede klasik otopsi yapılmasının gerekli olduğu bilgilerine yer verildiği,
    Adli Tıp Kurumu Birinci Adli Tıp İhtisas Kurulunca düzenlenen 26.10.2011 tarihli otopsi raporunda; Adli Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesinin 09.02.2010 tarih ve 62224/3497 sayılı otopsi raporunda; 158 cm boyunda, 84 kg ağırlığında, 55-60 yaşlarında, kahverengi gözlü, kırlaşmış kahverengi kısa saçlı, şişman kadın cesedinde ölü katılığının devam ettiği, ölü lekelerinin vücut arka yüzde, bası görmeyen yerlerde oluştuğu, saçlı deri altında fronto-paryetal ortada 6x4 cm'lik ve solda 8x7 cm'lik iki adet ekimoz izlendiği, sol temporal adale grubu ön yarası kanamalı, sağ temporal adale grubunun sağlam bulunduğunun, kafa kubbe kemiklerinin sağlam olduğunun, sol tentorium serebelleyle ilişkili 3x3x2,5 cm boyutlarda iyi sınırlı açık kahve renkli yumuşak, kesit yüzü homojen tümoral kütle bulunduğunun belirtildiği, sorulan hususlar konusunda adli tahkikat dosyasının gönderilerek Adli Tıp Kurumu Birinci Adli Tıp İhtisas Kurulundan görüş alınmasının uygun olduğunun belirtildiği, maktulün alınan kimyasal incelenme raporuna göre, otopside alınan örneklerde aranan toksik maddelerin bulunamadığı, maktulün vücudunda tarif edilen travmatik lezyonların ölüm meydana getirir nitelikte olmadığı, beyin tümörü meninggeal hemonjioblastom bulunan kişinin ölümünün suda boğulma sonucu meydana gelmiş olduğunun belirtildiği, Müşteki ... Sultangazi Cumhuriyet Başsavcılığına yazdığı 05.02.2011 tarihli dilekçesinde; 08.11.2009 tarihinde saat 09.00'da cesedi bulunan kadının annesi olduğunu, adının ... olduğunu, dilekçesine eklediği evraklardan da anlaşılacağı üzere 15.08.2009 tarihinde annesinin ev sahibi ile tartışmasının olduğu, bu tartışmada ev sahibini silahla yaraladığını, 25.10.2009 tarihinde yakalanarak ... Cezaevine konulduğunu, bu tarihe kadar annesi Yeter'in kendisinin kontrolünde bakıcısı ... ... tarafından bakıldığını, bu suçtan tutuklanınca bakıcının annesini kardeşi ...'e teslim ettiğini, 12.02.2010 tarihinde tahliye olduğunu, annesinin kardeşi ...'nin kontrolünde bakıldığını bildiğini, 15 gün önce maddi olarak kendisini düzelttiğini, annesini yanına almak için kardeşinin yanına gittiğini, kardeşinin kendisine, "Annem nerede bilmiyorum." dediğini, annesini aramaya başladığını, 03.02.2011 tarihinde Emniyete geldiğini, şüpheli ölümler albümünde annesinin resmiyle karşılaştığını, bu vahim olayın araştırılmasını talep ettiğini,
    Müşteki ...'in dilekçesine ekli ... Cumhuriyet Başsavcılığının 16.12.2009 tarih ve 33458-28258 sayılı iddianamesinin incelenmesinde; müştekinin ., şüphelinin mağdur ... olduğu, 15.08.2009 tarihinde müşteki Erdam'ı silahla yaralama ve 6136 sayılı Yasa'ya muhalefet suçlarından hakkında kamu davası açıldığı, üzerine atılı suçlardan 25.10.2009 tarihinde ... Sulh Ceza Mahkemesince tutuklandığı,
    09.02.2011 tarihli yer gösterme ve basit kroki tutanağında; 08.11.2009 tarihinde. Polis Merkezi idaresinde suç no: 2009/879 sayıya istinaden işlem gören şüpheli ölüm olayında kimliği belirsiz cesetle ilgili yapılan çalışmalarda ...'e ait olduğunun oğlu ...'in teşhis ve beyanından anlaşıldığının, olaydan önce annesini krokide belirtilen .Mahallesi, .Sokak, 8 numaralı yere tarihini hatırlamadığı bir zamanda bıraktığını beyan ettiğini, refakete alınarak yer gösterme işleminin yapıldığının belirtildiği,Olay mahallinde keşif yapıldığı, keşif sonrası bilirkişinin dosyaya sunduğu 02.06.2013 tarihli raporda; maktulün sanık tarafından araçtan indirildiği yer olarak gösterilen yer ile baraj arasındaki en yakın mesafenin 1500 metre olduğu, maktulün sanık tarafından araçtan indirildiği yer olarak gösterilen yer ile cesedin bulunduğu yer arasındaki patika tabir edilen yaya yürüyüş mesafesinin 500 metre olduğu, keşifte maktulün bulunduğu yere ulaşmak için kullanılan ... yolu mesafesinin 3000 metre olduğu, bakıcı tanık ... (...)'nun Kolluktaki beyanında maktulü tam tarihini hatırlamadığı ancak 2009 Eylül ayının sonlarında bir tarihte sanık ...'ye teslim ettiğini, sanık ... Kolluktaki beyanında, annesi maktulü 1 hafta kadar evde baktıktan sonra tarihini hatırlamadığı bir gece Gazi Mahallesi'ne götürerek ölmesi için bıraktığını, 1,5 ay sonra yalnızca eşine söylediğini, incelenen telefon dökümlerinde sanık ...'nin bakıcı ... ile 03.11.2009, 04.03.2009 ve 05.11.2009 tarihlerinde telefon görüşmesi olduğu, 05.11.2009 tarihli görüşmelerinde baz sinyallerinin tanık ...'nın maktulü teslim ettiği adres olarak beyan ettiği Kağıthane ilçesi, Gültepe adresi olarak tespit edildiği, ayrıca bakıcı ...'nın Mahkemedeki beyanında, maktulün suya düşkün olduğunu söylemesi, maktulün barajı gördüğü zaman kendisini suya atabileceği izlenimini Mahkemeye yansıtmak istemesi olarak değerlendirildiği, ayrıca olay yeri keşfi esnasında maktulün suda bulunduğu yerin üst taraflarının çok sarp ve dikenliklerle kaplı olduğu, maktulün sol şakak ve saçlı deri kısmında meydana gelen ekimozların buradan suya düşmesi esnasında meydana gelmiş olabileceğinin belirtildiği, Anlaşılmaktadır.Müşteki ... Mahkemede; maktulün öz oğlu olduğunu, sanık ...'nin öz kardeşi olduğunu, olay tarihlerinde maktulün ayrı bir evde tek başına bir odada kaldığını, tanık ...'ya para ile baktırdığını, o arada kendisinin bir suçtan dolayı cezaevine girdiğini, bakıcının kendisine gelip, "Ne yapacağım?" dediğini, bakıcıya kardeşi sanığın telefon numarasını verdiğini, kardeşine gitmesini söylediğini, cezaevinde olduğu için bu süreçten sonraki ayrıntıları bilmediğini, cezaevinden çıktıktan sonra 4-5 ay ...'da kaldığını, annesi maktulü bakıcıya sorduğunu, sanığı kast ederek, "... Abiye bıraktım." dediğini, o arada sanıkla konuşmadığı için maktulü sormadığını, tekrar ...'a geldiğinde bakıcıdan maktulün nerede olduğunu öğrenmesini istediğini, sanığın bakıcıya, "Annem kaçtı." dediğini, kendisinin de, "Nasıl bulacağız." diye endişelendiğini, kendisinin de başka suçlardan arandığı için resmi bir kuruma başvuru yapamadığını, maktulün bulunması için mektup yazdığını, daha sonra bulunduğunu, sanıktan şikâyetçi olmadığını, kardeşinin kanatince böyle bir işi yapacak insan olmadığını, Tanık.; emekli olduğunu, zaman zaman gelip baraj gölünde yürüyüş yaptığını, 08.11.2009 tarihinde saat 08.00 sıralarında yürüyüş yapmak için evden çıktığını,.. Sokak'ın sonunda bulunan toprak yoldan . Barajı'na doğru inerken toprak yolun bitimine yaklaşık 50-60 metre kala sağ tarafta kenara vurmuş bir şekilde ceset gördüğünü, üzerinde telefon olmadığı için geri döndüğünü, vatandaşlardan yardım istediğini, vatandaşların yardımı ile polisi aradığını, durumu bildirdiğini,Tanık ... Kollukta; fotoğrafından kendisine gösterilen bayanın ... olduğunu, bu bayana yengesi tanık ... ...'in 2,5 yıl boyunca baktığını, 2009 yılı Eylül ayı sonlarında bayanı kendisinin yanında oğlu ...'e teslim ettiğini, ...'nin annesi .'i teslim aldığında yanında ... isimli bir şahsın olduğunu, Mahkemede; olayla ilgili görgüye dayalı bir bilgisinin olmadığını, bu konuda bildiklerini daha önceki ifadesinde anlattığını,Tanık ... ... Kollukta; fotoğrafı gösterilen bayana 2,5 yıl boyunca baktığını, isminin ... olduğunu, Yeter'e kendi evinde baktığını, son iki ay kadar da kendi evinde baktığını, bakım parasını oğlu mağdur ...'in verdiğini, İbrahim'in 2009 tarihinde Ağustos ayında işlediği bir suçtan dolayı firari olarak arandığından annesinin evine gelmez olduğunu, bunun üzerine maktulün yakınlarını kendi imkânları ile aradığını, ... isimli bir oğlu daha olduğunu öğrendiğini, oğlunun yanına gittiğini, annesinin bakıma muhtaç olduğunu, bakan kimsenin olmadığını söylediğini, oğlu ...'nin, "Annemi şu an alamayacağım." dediğini, ısrarla kendisini aradığını, 2009 tarihinde Eylül aylarının sonlarında ...'nin yanında ... isimli bir şahısla evine geldiğini, yanında bulunan kaynı tanık ... ile maktulü oğlu ... ve ... isimli şahıslara teslim ettiğini, maktulü oğluna teslim ettikten sonra Kağıthane Polis Merkezi'ne giderek maktulü teslim ettiğini söylediğini, ancak teslim ettiğine dair bir belge almadığını, maktulü teslim ettikten sonra bir daha görmediğini, nerede olduğunu bilmediğini, 09.02.2011 tarihinde polislerden öldüğünü öğrendiğini,Mahkemede; maktulün bakıcısı olduğunu, yaklaşık 2 yıl boyunca maktule baktığını, maktulün akli dengesinin yerinde olmadığını, tıbbi olarak rahatsızlığını bilmediğini, kullandığı bir ilaç olmadığını, kendi kendisine konuştuğunu, kapılar açık olduğu zamanda evden kaçıp gittiğini, iki sefer kaçtığını, maktulün kendisinin evinde kaldığını, 2 yıl boyunca ücret karşılığı maktule baktığını, bakım ücretini oğlu mağdur ...'in ödediğini, hatırladığı kadarıyla 2009 yılının 7 ya da 8. ayında maktule bakmayı bıraktığını, maaşının ödenmediğini, bakımda zorlandığını, maktulü oğlu sanığa teslim ettiğini, maktulü teslim ettikten 1,5 yıl sonra öldüğünü öğrendiğini, maktulün suya karşı bir eğilimi olduğunu, evini 2 kez su bastığını, banyo yaparken her yeri tıkadığını, duş almayı çok sevdiğini, zaruri ihtiyaçlarını kendisinin giderebildiğini, tuvalete kendisinin çıkabildiğini, üstünü başını kendisinin giyebildiğini, Tanık ... beyanlarında; aynı evde birlikte kaldığımız tanık ... maktule 2,5 yıl boyunca baktığını, 2009 tarihinde Eylül aylarının sonuna doğru maktulü kendisinin yanında oğlu ...'ye teslim ettiğini, ...'nin yanında ... isimli bir şahıs olduğunu, Mahkemede; tanık ...'nın evinde bir süre kaldığını, maktulün bakıcılığını yaptığını, tarihini tam hatırlamadığını ancak sanığın maktulü alıp götürdüğünü, maktulün kendi ihtiyaçlarını karşılayabildiğini, ağır bir hastalığı olmadığını, 2-3 kez evden kaçtığını, olay tarihlerinde eşinden ayrıldığı için tanık ...'nın yanında geçici kaldığını, maktulün sadece kendi kendisine konuştuğunu, onun dışında akıl ve ruh sağlığı ile ilgili bir bilgisinin ve gözleminin olmadığını, Tanık ... Kollukta; fotoğrafta gösterilen kişinin kayınvalidesi ... olduğunu, kayınvalidesini kaynı ...'in bakıcı tutup baktırdığını, İbrahim'in bir suçtan dolayı cezaevine girdiğini, 2009 yılı içerisinde hatırlayamadığı bir günde kayınvelidesini eşi ... ve eşinin halasının oğlu ... Höbek'in evine getirdiklerini, 1 hafta kadar kayınvelidesinin evinde kaldığını, bir hafta sonra eşinin annesini ...'a götürüyorum diyerek araçlarına bindirerek ...'a gitmek üzere evden ayrıldıklarını, eşinin bir sonraki gün yalnız başına eve geldiğini, eşinin eve geldiğinde annesini Gazi Mahallesi'ne bıraktığını, annesinin aklının başına geleceğini söyleyip konuyu kapattığını, eşinin ... dolasıyla ... dışına çıktığını, bir daha kayınvelidesinin eve gelmediğini, kendisinden haber alamadıklarını, Mahkemede; sanığın eşi olduğunu, sanığın annesi maktulün yaklaşık 20 yıldır dışarıda yaşadığını, sokaklarda yaşadığını, maktulü bakıcının son 5-6 yıldır baktığını, olay tarihinde sanığın maktulü .'deki evlerine getirdiğini, maktulün bir hafta kadar kendileriyle kaldığını, olaydan 5-6 yıl önce ...'den kayınbiraderi müşteki İbrahim'e, "Ölmek üzere olan bir kadın bulundu." diye telefon geldiğini, sanık ... dışında olduğu için müşteki İbrahim'in gidip aldığını, birkaç gün onunla kaldığını, daha sonra ... Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine yatırıldığını, 10-15 gün kadar kaldığını, hastane kayıtlarının olduğunu, hastaneden "Bakamıyoruz." diye çıkardıklarını, .Mahallesi'nde bir ev tuttuklarını, orada yaşamaya başladığını, evden kaçmaya başladığını, maktule bakıcı tutulduğunu, maddi durumları olmadığı için bakıcı masrafını müşteki İbrahim'in karşıladığını, İbrahim cezaevine girdiği için bakıcı kadının kendilerini aradığını, maktulün daha sonra kendilerine geldiğini, 1 hafta kadar kaldığını, maktulü evde tutamadıklarını, sanığın annesi maktulü köye götüreceğini söylediğini, köyde babasının evine götüreceğini, maktulün de bunu kabul ettiğini, maktulün yolda gitmekten vazgeçtiğini, sanığın da maktulü Gazi Mahallesi'nde kaldığı eve yakın bir yere bıraktığını, olanları eşi sanığın ertesi günü kendisine anlattığını, sokakta yaşamaya alışkın olduğu için böyle bir şey başına geleceğini bilmediklerini, sokakta yaşadığı için herkesin onun bir yerden çıkıp geleceğini bildiğini, bu nedenle herhangi bir yere kayıp müracaatı yapılmadığını, maktulün kendilerinde kaldığı bir haftalık süre içerisinde yemeğini kendisi alıp yiyebildiğini, yürüyebildiğini, tuvalet ihtiyacına kendisinin gidebildiğini, bu süre içerisinde kanser olduğu yönünde bir bilgilerinin olmadığını, maktulün de kendisinin bildiği kanısında olmadığını, maktul ilaç kullansa haberlerinin olacağını, İfade etmişlerdir.Sanık ... müdafi huzurunda Kollukta; fotoğrafı gösterilen kişinin öz annesi ... olduğunu, annesi ile babasının resmî olarak 15 yıl önce boşandıklarını, babasının 2005 yılında vefat ettiğini, annesinin boşandıktan sonra biraz dayılarının yanında kaldığını, son üç yıldır da abisi ...'in annesinin bakımını üstlendiğini, abisinin tuttuğu bir bakıcının annesine baktığını, abisinin 2009 yılı içerisinde bir suçtan dolayı cezaevine girdiğini, annesinin bakıcısının hatırlayamadığı bir tarihte evine geldiğini, annesini götürmesini söylediğini, ilk kabul etmediğini, daha sonra şikâyet edeceğini söylemesi üzerine kabul ettiğini, 2009 yılında Eylül aylarının sonunda halasının oğlu ... ile bakıcının evine giderek annesini teslim aldığını, bakıcı Kağıthane Polis Merkezi'nde annesini kendisine teslim ettiğini, teslime dair herhangi bir tutanak alıp vermediğini, annesini Sarıyer'de bulunan ikametine götürdüğünü, annesine evinde 1 hafta kadar baktığını, annesi hasta olduğu ve bağırdığı için eşi ve çocukları ile sorun yaşayınca annesini ...'a akrabalarının yanına bırakmak için hatırlayamadığı bir tarihte aracıyla ...'a gitmek üzere annesi ile birlikte yola çıktıklarını, annesi ile yolda kavga ettiklerini, ... ilçesinden tekrar ...'a döndüğünü, gece saat 02.00-03.00 sıralarında Gazi Mahallesi'ne geldiğini, burada annesi ile tekrar tartıştığını, annesini taş ocaklarının olduğu bir yere aracından aşağıya indirip ölmesi için yalnız başına sokağın başına bırakıp arkasına bakmadan evine gittiğini, annesini sokağa bırakırken yanında kimse olmadığını, annesini sokağa bıraktığını 1,5 ay sonra eşine annesini sokağa bıraktığını söylediğini, eşi ve kendisinden başka kimsenin durumu bilmediğini, polise giderek kayıp müracaatı yapmadığını, olayı ve annesini unutmak için olaydan kimseye bahsetmediğini, annesinin ölmesini istediğini, annesi ölmesi için baraja atmadığını, kendi hâline sokağa bıraktığını, abisi İbrahim'in kendisini aradığını, abisine, "Annemi . Mahallesi'ne bıraktım." dediğini, annesinin öldüğünü 09.02.2011 tarihinde polislerin araması ile öğrendiğini,
    Mahkemede; maktulün öz annesi olduğunu, maktulün abisi İbrahim tarafından tutulan hasta bakıcı tarafından bakıldığını, .'de hasta bakıcının evinde bakıldığını, orada durmadığı gerekçesiyle maktulü alıp evine getirdiğini, bir hafta kadar evinde baktığını, maktulün evinde durmak istemediğini, maktulün ... ili, ... ilçesi, . köyünde bulunan annesinden babasından kalma evine gitmek istediğini, bunun üzerine maktulü köye götürmeye karar verdiğini, kendisine ait . plakalı . marka aracıyla maktulü aldığını ve köye gitmek üzere yola çıktıklarını, maktulün yolda fikir değiştirdiğini, gitmek istemediğini, maktulün bakıcının evinde kalmadan önce . Mahallesi'nde adresini bilmediği bir ev tuttuğunu, o evde iki ay kadar kaldığını, maktulü o evde 2-3 defa ziyaret ettiğini, maktulün o eve gitmek istediğini söylediğini, maktulün babasının ayrılalı 20 yıl olduğunu, sokaklarda yattığını, evde pek tutamadıklarını, ... iline kadar gittiğini, oradan tekrar ...'a döndüğünü, saat 21.00 sıralarında yola çıtıklarını, tekrar ...'a döndüklerinde gece saat 02.00 sıraları olduğunu,. Mahallesi'nde belirttiği adrese götürdüğünü, arabadan indiğini, tekrar arabaya bindiremediğini, maktulle tartışırken sokaktan gelip geçenlerin kendilerine baktığını, maktulün belirttiği adrese 50 metre mesafede bıraktığını, arabaya binip döndüğünü, 20 dakika sonra tekrar bıraktığı yere geldiğini, 3-4 sokağa baktığını, maktulü bulamadığını, abisi İbahim cezaevinde olduğu için ona bir şey söylemediğini, daha önce annesi maktulün kiraladığı evde o tarihte başkasının oturduğunu, ertesi günü de gidip aramadığını, herhangi bir kuruma resmi bir kayıp başvurusu yapmadığını, Kolluktaki ifadesindeki, "Ölmesi için bıraktım." kısmını kabul etmediğini, Bozmadan sonra Mahkemede; avukatının beyanına katıldığını,
    Savunmuştur.5237 sayılı TCK'nın "Kast" başlıklı 21. maddesi;
    "(1) Suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir.
    (2) Kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi halinde olası kast vardır. Bu halde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda müebbet hapis cezasına, müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur; diğer suçlarda ise temel ceza üçte birden yarısına kadar indirilir" şeklinde düzenlenerek maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde doğrudan kast, ikinci fıkrasının birinci cümlesinde de olası kast tanımlanmıştır.
    Olası kastın tanımlandığı TCK’nın 21. maddesinin 2. fıkrasının gerekçesinde; “...Olası kast durumunda suçun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda gerçekleşebileceği öngörülmesine rağmen, kişi fiili işlemektedir. Diğer bir deyişle, fail unsurların meydana gelmesini kabullenmektedir. Mevzuatımıza giren yeni bir kavram olan olası kastla ilgili uygulamadan bazı örnekler vermek yararlı olacaktır.
    Yolda seyreden bir otobüs sürücüsü, trafik lambasının kendisine kırmızı yanmasına rağmen, kavşakta durmadan geçmek ister; ancak kendilerine yeşil ışık yanan kavşaktan geçmekte olan yayalara çarpar ve bunlardan bir veya birkaçının ölümüne veya yaralanmasına neden olur. Trafik lambası kendisine kırmızı yanan sürücü, yaya geçidinden her an birilerinin geçtiğini görmüş; fakat, buna rağmen kavşakta durmamış ve yoluna devam etmiştir. Bu durumda otobüs sürücüsü, meydana gelen ölüm veya yaralama neticelerinin gerçekleşebileceğini öngörerek, bunları kabullenmiştir.Düğün evinde törene katılanların tabancaları ile odanın tavanına doğru ardı ardına ateş ettikleri sırada, bir kişinin aldığı alkolün de etkisi ile elinin seyrini kaybetmesi sonucu, yere paralel olarak yaptığı atışlardan bir tanesinden çıkan kurşun, törene katılanlardan birinin alnına isabet ederek ölümüne neden olur. Bu örnek olayda kişi yaptığı atışlardan çıkan kurşunların orada bulunan herhangi birine isabet edebileceğini öngörmüş; fakat, buna rağmen silâhıyla atışa devam etmiştir. Burada da fail silâhıyla ateş ederken ortaya çıkacak yaralama veya ölüm neticelerini kabullenmiştir.Verilen bu örneklerde kişinin olası kastla hareket ettiğinin kabulü gerekir.” şeklinde açıklamalara yer verilmiş ve olası kasta ilişkin örnek olaylar gösterilmiştir.Buna göre, doğrudan kast; öngörülen ve suç teşkil eden fiili gerçekleştirmeye yönelik irade olup, kanunda suç olarak tanımlanmış eylemin bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi ile oluşur. Fail hareketinin kanuni tipi gerçekleştireceğini bilmesi ve istemesi hâlinde doğrudan kastla hareket etmiş olacak, buna karşın işlemiş olduğu fiilin muhtemel bazı neticeleri meydana getirebileceğini öngörmesine ve bu neticelerin gerçekleşmesini mümkün ve muhtemel olarak tasavvur etmesine rağmen muhtemel neticeyi kabullenerek fiili işlemesi hâlinde olası kast söz konusu olacaktır.
    Olası kasıt ile doğrudan kasıt arasındaki farkı ortaya koyan en belirgin unsur, doğrudan kasıttaki bilme unsurudur. Fail hareketinin kanuni tipi gerçekleştireceğini biliyorsa doğrudan kasıtla hareket ettiğinin kabulü gerekmektedir. Yine failin hareketiyle hedeflediği doğrudan neticelerle birlikte, hareketin zorunlu veya kaçınılmaz olarak ortaya çıkan sonuçları da, açıkça istenmese dahi doğrudan kastın kapsamı içinde değerlendirilmelidir. Belli bir sonucun gerçekleşmesine yönelik hareketin, günlük hayat tecrübelerine göre diğer bir kısım neticeleri de doğurması muhakkak ise, failin bu sonuçlar açısından da doğrudan kasıtla hareket ettiği kabul edilmelidir.
    Olası kastı doğrudan kasıttan ayıran diğer ölçüt; suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşmesinin muhakkak olmayıp muhtemel olmasıdır. Fail, böyle bir durumda muhakkak değil ama, büyük bir ihtimalle gerçekleşecek olan neticenin meydana gelmesini kabullenmekte ve "olursa olsun" düşüncesi ile göze almakta; neticenin gerçekleşmemesi için herhangi bir çaba göstermemektedir. Olası kasıtta fiilin kanunda tanımlanan bir sonucun gerçekleşmesine neden olacağı muhtemel görülmesine karşın, bu neticenin meydana gelmesi fail tarafından kabul edilmektedir.
    TCK'nın "Kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi" başlıklı 83. maddesinde;
    "(1) Kişinin yükümlü olduğu belli bir icrai davranışı gerçekleştirmemesi dolasıyla meydana gelen ölüm neticesinden sorumlu tutulabilmesi için, bu neticenin oluşumuna sebebiyet veren yükümlülük ihmalinin icrai davranışa eşdeğer olması gerekir.
    (2) İhmali ve icrai davranışta eşdeğer kabul edilebilmesi için, kişinin;
    a) Belli bir icrai davranışta bulunmak hususunda kanuni düzenlemelerden veya sözleşmeden kaynaklanan bir yükümlülüğün bulunması,
    b) Önceden gerçekleştirdiği davranışın başkalarının hayatı ile ilgili olarak tehlikeli bir durum oluşturması,
    gerekir.
    (3) Belli bir yükümlülüğün ihmali ile ölüme neden olan kişi hakkında, temel ceza olarak, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine onbeş yıldan yirmi yıla kadar, diğer hâllerde ise on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunabileceği gibi, cezada indirim de yapılmayabilir." şeklinde düzenlenmiştir.
    Gerekçesinde; "Madde metninde kasten öldürme suçunun ihlâli davranışla işlenmesi düzenlenmiştir.
    İhmal, kişiye belli bir icraî davranışta bulunma yükümlülüğünün yüklendiği hâllerde, bu yükümlülüğe uygun davranılmamasıdır. Belli bir icraî davranışta bulunma yükümlülüğüne aykırı olarak bu davranışın gerçekleştirilmemesi sonucunda, bir insan ölmüş olabilir. Örneğin, bir ... kuruluşunda görev yapan tabip, durumu acil olan hastaya müdahale etmez ve sonuçta hasta ölür.
    İhmali davranışla sebebiyet verilen ölüm neticesinden dolayı sorumlu tutulabilmek için, neticeyi önlemek hususunda soyut bir ahlakî yükümlülüğün varlığı yeterli değildir; bu hususta hukukî bir yükümlülüğün varlığı gereklidir.
    Neticeyi önleme yükümlülüğü, bazı durumlarda koruma ve gözetim yükümlülüğüne dayanmaktadır. Bu yükümlülüğün kaynağı önce kanundur. Kişilere belli durumlarda belli bir yönde icraî davranışta bulunma konusunda kanunla yükümlülük yüklenmektedir. Örneğin velayet ilişkisinin gereği olarak ana ve babanın çocukları üzerinde koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunmaktadır. (22.11.2001 tarih ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu, madde 335 vd.). Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi, başlı başına bir haksızlık ifade etmektedir.
    Koruma ve gözetim yükümlülüğünün iradî biçimde üstlenilmesi, neticeyi önleme yükümlülüğünün ikinci bir kaynağını oluşturmaktadır. Bir başka ifadeyle, koruma ve gözetim yükümlülüğü, bir sözleşme ilişkisinden kaynaklanabilir.
    Bu konudaki üçüncü grubu, öngelen tehlikeli fiilden kaynaklanan neticeyi önleme yükümlülüğü oluşturmaktadır. Örneğin, taksirle bir trafik kazasına neden olan kişi, kaza sonucunda yaralanan kişilerin bir an önce tedavi edilmelerini sağlama konusunda bir yükümlülük altına girmektedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi sonucunda yaralı kişinin ölmesi hâlinde, bu neticeden dolayı kazaya sebebiyet veren kişiyi de sorumlu tutmak gerekir.Kasten öldürme suçu gibi, kanunî tanımında belli bir fiilin icrasının yanı sıra bir neticeye de unsur olarak yer verilmiş olan suçlarda, söz konusu netice , ihmali bir davranışla da gerçekleştirilebilir. Bu itibarla, bir ... kuruluşunda görev yapan tabibin, durumu acil olan bir hastaya müdahale etmemesi sonucunda hastanın ölmesi hâlinde; ihmalî davranışla öldürme suçunun işlendiğini kabul etmek gerekir. Ancak, ihmalî davranışla öldürme suçu, kasten işlenebileceği gibi taksirle de işlenebilir. Belli bir yönde icraî davranışta bulunma yükümlülüğü altında bulunan kişi, bu yükümlülüğün gereği olan icraî davranışta bulunmaması sonucunda bir insanın ölebileceğini öngörmüş ise, olası kastla işlenmiş olan öldürme suçunun oluşturduğunu kabul etmek gerekir. Buna karşılık, belli bir yönde icraî davranışta bulunan yükümlülüğü altında bulunan kişi, bu yükümlülüğe aykırı davrandağının bilincinde olduğu hâlde, bunun sonucunda bir insanın ölebileceğini objektif özen yükümlülüğüne aykırı olarak öngörmemiş ise; taksirle işlenmiş öldürme suçundan dolayı sorumlu tutulmak gerekir.
    Maddenin ikinci fıkrasında, kasten öldürme suçunun ihmali davranışla işlenmesi hâlinde, suçun icraî davranışla işlenmesine nazaran temel cezada indirim yapılmasına ilişkin olarak mahkemeye takdir yetkisi tanınmıştır." şeklinde açıklamalara yer verilmiştir.
    Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;Maktul ...'in 01.03.1949 doğumlu olup, akli dengesi yerinde olmayan bakıma muhtaç bir kişi olduğu, sanık ... ve müşteki ...'in maktulün öz oğulları olduğu, maktulün bakımının müşteki İbrahim'in parasını vermesi karşılığında tanık ... ... tarafından yapıldığı, müşteki İbrahim'in 15.08.2009 tarihinde işlediği kasten yaralama suçundan dolayı kaçak olduğu, 25.10.2009 tarihinde bu suçtan tutuklanarak cezaevine girdiği, bakım parasının verilmemesi üzerine tanık ...'nın maktulü Sarıyer ilçesinde oturan diğer oğlu sanık ...'nin yanına bırakmak istediği, sanığın ilk maktulü kabul etmediği, tanığın sanığa kendisini şikâyet edeceğini söylemesi üzerine maktulü kabul ettiği, maktule bir hafta kadar evinde baktığı, maktulün rahatsızlığı nedeniyle eşiyle ve çocuklarıyla sorun yaşaması üzerine maktulü memleketleri ...'a götürmek üzere kendi kullanımındaki aracı ile yola çıktığı yolda maktulle tartışması üzerine geri dönerek maktulü ... ili, . ilçesi, .Mahallesi'nde bulunan taş ocaklarının bulunduğu yere gece saat 02.30-03.00 sıralarında bıraktığı, 08.11.2009 tarihinde sabah saat 08.00 sıralarında sanığın maktulü bıraktığı yere 1500 metre mesafe uzaklıktaki . Baraj Gölü'nde yürüyüşe çıkan tanık ... tarafından cesedinin bulunduğu, otopsi raporuna göre saçlı deri altında fronto-paryetol ortada 6x4 cm'lik ve solda 8x7 cm'lik iki adet ekimoz bulunduğu, kafa kubbe kemiklerinin sağlam olduğu, maktulün vücudunda tarif edilen travmatik lezyonların ölüm meydana getirir nitelikte olmadığı, beyin tümörü meninggeal hemonjioblastom bulunan kişinin ölümünün suda boğulma sonucu meydana geldiği, maktulün kimliğinin ve failinin meçhul kaldığı, maktulün cezaevinden çıkan oğlu müşteki İbrahim'in 05.02.2011 tarihinde .Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği dilekçe ile aydınlanan olayda;Yaşlı ve bakıma muhtaç olan annenin yaşanan tartışma sonucu kızgınlıkla; "Gece saat 02.00-03.00 sıralarında aracılıyla. Mahallesi'nde bulunan taş ocaklarının olduğu yere bırakılması neticesinde ölüm sonucunun gerçekleşeceği muhakkak olmayıp muhtemel bulunduğu, sanığın bu durumu öngörebilecek halde olmasına rağmen muhtemel sonucu kabullenmesi" şeklinde gerçekleşen icra-i hareketlerin olası kastla ölüme sebebiyet vermek suçunu oluşturacağı kabul edilmelidir.
    Bu itibarla haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddine karar verilmelidir.
    Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Ceza Genel Kurulu üyesi ise; Sanığın eyleminin bilinçle taksirle öldürme suçunu oluşturduğu gerekçesiyle karşı oy kullanmıştır.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Sanığın maktule yönelik eylemi olası kastla öldürme suçunu oluşturduğundan, haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
    2- Dosyanın, mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 29.06.2022 tarihinde yapılan müzarekede oy çokluğu ile karar verildi.


























    Hemen Ara