Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2017/262 Esas 2022/516 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2017/262
Karar No: 2022/516
Karar Tarihi: 04.07.2022

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2017/262 Esas 2022/516 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2017/262 E.  ,  2022/516 K.

    "İçtihat Metni"

    Mahkemes:Ağır Ceza


    Taksirle birden fazla kişinin ölümüne ve yaralanmasına neden olma suçundan, sanıklar ... ve ...’ün, TCK'nın 85/2, 62 ve 53/6. maddeleri uyarınca 5 yıl hapis cezası; sanık ...’in TCK'nın 85/2, 62 ve 53/6. maddeleri uyarınca 6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına ve mahkûmiyetine sebep olan ... kolunda meslek ya da sanatın icrasından 1 yıl süre ile yasaklanmalarına ilişkin ... 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 31.10.2014 tarihli ve 191-216 sayılı hükümlerin, sanıklar müdafileri ve bir kısım katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 29.04.2016 tarih ve 14953-7517 sayı ile vekâlet ücreti yönünden düzeltilerek onamasına karar verilmiştir.Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 02.11.2016 tarih ve 143525 sayı ile; "1- Türkiye Taş Kömürü Karadon Müessese Müdürlüğünde müessese müdürü olarak görevli sanık ...; etüt şube müdürü, teknik nezaretçi ve yapı denetim sorumlusu sanık ...; elektrik servisi elektromekanik servisinden sorumlu müdür yardımcısı ...'ün Türkiye Taş Kömürü İşletmesinde görevli memur oldukları, sanıkların üzerlerine atılı taksirle birden fazla kişinin ölümüne ve birden fazla kişinin yaralanmasına sebebiyet verme suçundan mahkûm oldukları, sanıkların atılı suçu ifa ettikleri görev nedeniyle işledikleri, 4483 sayılı Yasa uyarınca görevleri nedeniyle suç işleyen ve 5271 sayılı CMK’nın 2/1-j maddesinde tanımı yapılan suçüstü hâli olarak kabulünde olanak bulunmayan inceleme konusu eylemden dolayı devlet memuru olan sanıklar hakkında 4483 sayılı Yasa uyarınca ön inceleme yapılarak soruşturma izni alınması ve müteakip işlemlerin buna göre yapılması gerekirken soruştuma şartı yerine getirilmeden sanıklar hakkında mahkûmiyet hükmü tesisi, usul ve yasaya aykıdır.Nitekim; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2010/58 esas, 2011/46 karar sayılı ilamında; Başbakanlık Denizcilik Müsteşarlığı ... Bölge Müdürlüğü ... Liman Başkanlığı’nda 'denetleme memuru' olarak görev yapan sanığın, nöbetçi olduğu gün ve saatte meydana gelen deniz kazası ile ilgili olarak yargılanabilmesi için, 4483 sayılı Yasa'nın 2. maddesine göre izin alınmasının gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkin olarak verdiği kararda ...kamu görevlisi olan sanığın, görevi sebebiyle işlediği ve CYY’nın 2/1-j maddesinde tanımı yapılan suçüstü hâli olarak kabulünde olanak bulunmayan inceleme konusu eyleminden dolayı yargılanabilmesi için 4483 sayılı Yasa hükümleri uyarınca ilgili merciden izin alınmasının zorunlu olduğunun belirtildiği anlaşılmıştır.
    2- Soruşturma ve kovuşturma aşamalarında alınan bilirkişi raporları kapsamında hükme esas alınan 25.06.2011 tarihli bilirkişi heyeti raporu ve bu raporu açıklayan 22.05.2014 tarihli bilirkişi heyeti raporlarına göre sanıkların tali kusurlu olduğunun kabul edildiği, Yargıtay 12. Ceza Dairesinin uygulamalarına göre 5237 sayılı TCK'nın 50. maddesinin uygulanıp uygulanmamasına karar verilirken, sanığın kişiliği sosyal ve ekonomik durumu, suçun işlenmesindeki özellikler nazara alınarak, dosyaya yansıyan bilgi ve kanıtlar isabetle değerlendirilip, denetime olanak verecek ve somut gerekçeler de gösterilmek suretiyle takdir hakkının kullanılmasının gerektiği, iyi hâli nedeni ile haklarında TCK 62. madde uygulanan, sabıkası bulunmayan, tali kusurlu ve olayın oluşumunda tek başına etken olmayan sanıklar hakkında 'yasal koşulları oluşmadığından' şeklindeki yasal ve yeterli olmayan dosya kapsamı ile de bağdaşmayan gerekçe ile paraya çevirme hükümlerinin uygulanmamasına karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.Nitekim, Yargıtay 12. CD sinin 2013/10591 esas, 2014/9467 sayılı ilamında 5237 sayılı TCK'nın 50. maddesinin uygulanıp uygulanmamasına karar verilirken, sanığın kişiliği sosyal ve ekonomik durumu, suçun işlenmesindeki özellikler nazara alınarak, dosyaya yansıyan bilgi ve kanıtlar isabetle değerlendirilip, denetime olanak verecek ve somut gerekçeler de gösterilmek suretiyle takdir hakkının kullanılmasının gerektiği, sabıkası bulunmayan tali kusurlu ve olayın oluşumunda tek başına etken olmayan sanık hakkında 'suçun işleniş biçimi göz önünde tutularak' şeklindeki yasal ve yeterli olmayan dosya kapsamı ile de bağdaşmayan gerekçe ile paraya çevirme hükümlerinin uygulanmamasına karar verilmesi, nedeniyle hüküm bozulmasına karar verdiği,
    Yargıtay 12. CD sinin 2014/19514 esas, 2015/ 7996 sayılı ilamında iki kişinin ölümüne tali kusurlu olarak sebep olan sanık hakkında, meydana gelen zararın ağırlığı gözetildiğinde, temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak belirlenmesinde bir isabetsizlik bulunmamakla birlikte, TCK'nın 50/4, 50/1-a maddelerinde, taksirli suçlardan dolayı hükmolunan uzun süreli hapis cezasının, suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre, adli para cezasına çevrilebileceği belirtildiği halde, meydana gelen olayda tali kusurlu olduğuda dikkate alınarak, dosyada bulunan adli sicil kaydına göre mahkumiyeti bulunmayan ve yargılama sürecindeki davranışları lehine değerlendirilen sanık hakkında, kişilik ve sosyo ekonomik durumu dikkate alınarak, tayin edilen cezanın paraya çevrilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek, yazılı şekilde hüküm kurulması nedeniyle hüküm bozulmasına karar verdiği anlaşılmıştır.Yukarıda izah edildiği üzere sanıklar, ..., ... ve ...'ün görevli memur oldukları, sanıkların üzerlerine atılı taksirle birden fazla kişinin ölümüne ve birden fazla kişinin yaralanmasına sebebiyet verme suçuna ilişkin 4483 sayılı Yasa uyarınca ön inceleme yapılarak soruşturma izni alınması ve müteakip işlemlerin buna göre yapılması gerekirken soruşturma şartı yerine getirilmeden yazılı şekilde hüküm tesis edilmesi ve sabıkası bulunmayan tali kusurlu ve olayın oluşumunda tek başına etken olmayan sanıklar hakkındaki hapis cezasının paraya çevrilmesi gerekirken, paraya çevirme hükmünün uygulanmamasına dair Yerel Mahkeme hükmünün bozulması yerine kararın onanmasına karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu," düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
    CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece, 01.02.2017 tarih ve 11365-632 sayı ile itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Taksirle birden fazla kişinin ölümüne ve yaralanmasına neden olma suçundan sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... hakkında kurulan beraat hükümleri ile ... ve ... hakkında verilen mahkûmiyet hükümleri Özel Dairece düzeltilerek onanmak suretiyle kesinleşmiş, sanıklar ..., ..., ... ve ... hakkında verilen beraat hükümleri ise Özel Dairece bozulmuş olup itirazın kapsamına göre inceleme, sanıklar ..., ... ve ... hakkında taksirle birden fazla kişinin ölümüne ve yaralanmasına neden olma suçundan kurulan mahkûmiyet hükümleri ile sınırlı olarak yapılmıştır.
    Suçun sübutuna, fiilin nitelendirilmesine, sanıkların kusurlu olduklarına ilişkin bir uyuşmazlık bulunmayan olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
    1- Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğü Karadon Taşkömürü İşletme Müessese Müdürlüğünde, müessese müdürü olarak görev yapan ..., müesese müdür yardımcısı olarak görev yapan ... ve Karadon Etüd Şube müdürü teknik nezaretçi ve yapı denetim ekibi başkanı olarak görev yapan ... hakkında taksirle birden fazla kişinin ölümüne ve yaralanmasına neden olma suçundan 4483 sayılı Kanun’un 2. maddesine göre soruşturma izni alınmasının gerekip gerekmediği,
    2-Soruşturma izni alınmasının gerekmediğinin kabulü hâlinde, sanıklar hakkında hükmedilen hapis cezalarının TCK’nın 50. maddesi gereğince adli para cezasına çevrilmemesinin,
    İsabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    Türkiye Taşkömürü Kurumu ile . İnşaat Sanayi A.Ş. arasında 30.03.2005 tarihinde yapılan sözleşme ile yüklenici şirket olan . şirketinin yükümlendiği işlerinin ifası sırasında Türkiye Taşkömürü Kurumuna bağlı . Müessesesi yer altı maden ocağında 17.05.2010 tarihinde meydana gelen grizu patlaması sonucu 30 kişinin hayatını kaybettiği 11 kişinin ise yaralandığı,
    Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğü. Taşkömürü İşletme Müessese Müdürlüğünün 03.09.2010 tarihli yazına göre; . Taşkömürü İşletme Müessese Müdürlüğünde sanık ...’in müessese müdürü, sanık ...’ün Karadon etüt şube müdürü, teknik nezaretçi ve yapı denetim ekibi başkanı, sanık ...’ün ise müessese müdür yardımcısı olarak görev yaptığı; sanıkların görev tanımlarına ilişkin yönergelerin dosya içerisinde bulunduğu,
    ODTÜ Maden Mühendisliği Bölümü ile ... Üniversitesi Hukuk Fakültesinde görevli öğretim üyeleri tarafından 22.05.2014 tarihinde düzenlenen ve hükme esas alınan bilirkişi heyeti raporuna göre; kazanın degaj sonucu metan gazının açığa çıkması ve bu gazın herhangi bir ısı kaynağı ile teması sonucu patlaması neticesinde meydana geldiği,
    Tarafların kusur durumuna ilişkin olarak;
    Ocağın eski ve yeni tüm şartlarından, çalışma biçim ve usullerinden, eksikliklerinden haberdar olan, çalışacağı ocağı, yeri görerek tespitlerini yapmak suretiyle işe başlamış olan yüklenici .an gazının açığa çıktığı, ayrıca çalışma yerinde gerekli ... güvenliği ve işçi sağlığına ilişkin önlemlerdeki diğer eksiklik ve yanlışlıkların bulunması sebebiyle . İnşaat Sanayi ve Ticari. A.Ş.’nin grizu patlaması konusunda asli kusurlu olduğu,Degaj sondajları konusunda, yapı denetim elemanlarının, defalarca sondajlara ilişkin görülen eksiklikleri amirlerine bildirmiş olmasına, yapı denetim grup başkanı ile müdürünün de birkaç kez firmayı uyarmasına karşın bu uyarının takipçisi olmadığı, yüklenicinin ... güvenliği kurallarının uygulanmasındaki özensizliğinden büyük sıkıntı duyduğu yazışmalardan anlaşılmış olmasına rağmen eksiklik ve aksaklıkların giderilmesini sağlayamadıkları, sağlanamıyorsa çalışmaların durdurulmasına karar veremediği, bu konuda yetkili kişi ve kurulları harekete geçirmediği, yine elektro-mekanik işlekme müdürlüğü elemanlarının patlamaya sebep olabilecek hatalar için müesseseye gereken gerekli uyarıları yapmış olmasına rağmen bu eksikliklerin giderilip giderilmediğinin yeterince takibi yapılmadığı, hatalar devam ettiği hâlde çalışmaları durdurma yoluna gitmeyerek gerçekleşen olayda Müessese Müdürlüğünün tali kusurlu olduğu,
    Bu kapsamda sanıkların kusur durumuna ilişkin olarak,Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğü . Taşkömürü İşletme Müessese Müdürlüğünde, müessese müdürü olarak görev yapan sanık ...’in; müessese ocaklarında çalışan ve aynı zamanda hem yapı denetim grup başkanlığı hem de etüd tesis şube müdürü olarak görev yapan sanık ...’ü teknik nezaretçi olarak atamak suretiyle söz konusu görevlerin layıkıyla yapılmasının önüne geçmesi, sondaj konusunda tespit edilen aksaklık ve eksiklikler konusunda uyarıda bulunulmasına karşın caydırıcı bir tutum ve davranış göstermemesi, bu uyarılar neticesinde çalışmayı durdurmak veya yeni uygulamalar tespit etmek için gerekli kararları almaması ve karar alınması yönünde girişimde bulunmaması, elektro-mekanik işletme müdürlüğü elemanlarının hem görevlerini, hem de sistemin çalışmasını engelleyebilecek önemli konularda müesseseye gereken gerekli uyarıları yapmış olmasına rağmen bu eksikliklerin giderilip giderilmediği hususunda yeterli takibi yapmaması ve hatalar devam ettiği hâlde çalışmaları durdurma yoluna gitmemesi nedenleriyle tali kusurlu olduğu,Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğü . Taşkömürü İşletme Müessese Müdürlüğünde Karadon etüd şube müdürü teknik nezaretçi ve yapı denetim ekibi başkanı olarak görev yapan sanık ...’ün; mevzuat gereği tutulması zorunlu olan “Teknik Nezaretçi Rapor Defteri”ni yoğun işleri arasında tutmaması ve bu nedenle adı geçen sanık tarafından gerekli denetimlerin bu anlamda yapılmayarak alınması gerekli öneri ve önlemlerin bu deftere yazılmasının önüne geçmesi, sondaj konusunda tespit edilen aksaklık ve eksiklikler konusunda uyarıda bulunulmasına karşın caydırıcı bir tutum ve davranış göstermemesi, bu uyarılar neticesinde çalışmayı durdurmak veya yeni uygulamalar tespit etmek için gerekli kararları almaması ve karar alınması yönünde girişimde bulunmaması nedeniyle tali kusurlu olduğu,Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğü . Taşkömürü İşletme Müessese Müdürlüğünde, müesese müdür yardımcısı olarak görev yapan sanık ...’ün; elektro-mekanik işletme müdürlüğü elemanlarının hem görevlerini, hem de sistemin çalışmasını engelleyebilecek önemli konularda müesseseye gereken gerekli uyarıları yapmış olmasına rağmen bu eksikliklerin giderilip giderilmediği hususunda yeterli takibin yapmaması ve hatalar devam ettiği hâlde çalışmaları durdurma yoluna gidilmemesi konusunda azda olsa kusurlu olduğu,Anlaşılmaktadır.Sanık ...; ... Güvenliği ve Eğitim Şube Müdürlüğünün üretimden sorumlu Müessese Müdür Muavinine bağlı olarak görev yaptığını, genelgenin genel müdürlükçe yapıldığını ve kendilerine yalnızca uygulama için gönderildiğini, merkezi gaz izleme yönergesinin gaz izlemeye yönelik olup herhangi bir yerde gaz oranında artış olduğu zaman görevli arkadaşların telefonla ilgili yerleri uyardıklarını, ihale işlemlerini kendilerinin yapmadıklarını, genel müdürlüğün yaptığını ve ihale sonucunda alınan malzeme geldiğinde görevlerinin bunu çalıştırmaktan ibaret olduğunu,Sanık ...; 2004 yılından itisaren TTK Etüt Tesis Şube Müdürü olarak görev yaptığını, firma ile 2005 yılında sözleşme imzalandıktan sonra kurulan Yapı Denetim Biriminin başkanlık görevini de yürüttüğünü, Yapı Denetim Birimi olarak 24 saat süre ile ve 3 vardiya olarak Yapı Denetim Elemanı, Birim başkanı olarak kendisinin, firmanın teknik elemanı ve bir yetkilisi ile yapmış oldukları denetimleri şantiye günlük defterine birlikte kayıt altına alındığını, bu denetimlerde tespit ettikleri eksiklikler yönünden firmaya bazen sözlü uyarı ve yaptırımlarda bulunduklarını, bazı eksiklikleri zaman zaman da kayıt altına alıp yazı ile ilgililere bildirdiklerini, 2007 yılından itibaren teknik nezaretçi olarak atandığını, teknik nezaretçi olarak görevinin, gördüğü denetimleri 15 günde bir rapor etmekten ibaret olduğunu, ancak yapı denetim işinin teknik nezaretçinin üstünde ve ayrıntılı bir ... ve işlem olduğundan ve her gün yapı denetim birimi olarak şantiye günlük defterlerine göre denetimleri kayıt altına aldıklarından teknik nezaretçi olarak 15 günlük raporları tutmadığını, yaptıkları yapı denetimleri sonunda tespit ettikleri eksiklikleri ilgili firmaya zaman zaman yazı ile bildirdiklerini, denetim ve kontrol anlamında herhangi bir eksik ve kusurları olmadığını, dolayısıyla suçlarının bulunmadığını, bildirdikleri eksikliklerin firma tarafından giderildiğini, giderilmediği takdirde yeniden yazı yazıp istişare de ettiklerini ve eksikliklerin giderildiğini, kaza günü de yapı denetim elemanı olan diğer arkadaşları ile firma yetkilisinin, ocağa inip gerekli denetimleri yaptıklarını ve kazadan bir iki saat önce ocaktan ayrıldıklarını, ancak yaptıkları denetimde herhangi bir eksiklik ve aksaklık tespit edilmediğini, söz konusu işin iki kısımdan oluştuğunu, ilk kısmının süresinde bitirilemediğini, bu nedenle 4 kez firmaya para cezası yazıldığını, bu nedenle birinci kısım işin cezalı şekilde tamamlandığını, ikinci kısım işin de süresinde bitmediğini ve hâlen devam ettiğini, ibraz ettiği belgeler arasında yalnızca eksiklikler yönünden şirkete yazılan yazı örneklerinin olmadığını, aynı zamanda kurumun ilgili birimlerine yazılan yazı örneklerinin de mevcut olduğunu, kendi kurumlarıyla ilgili eksikliklerin giderildiğini, teknik nezaretçi rapor defterlerinin noter tasdikli olması gerektiğini, ancak yapı denetim birimi başkanı olarak denetime ilişkin kayıtları tuttukları için teknik nezaretçi defterini düzenlemediğini, olaydan önce Çalışma Bakanlığı Müfettişleri tarafından yapılan denetimlerde de teknik nezaretçi defteri istenilmediğini, ilgililer tarafından denetimlere ilişkin kayıtların istenildiğini ve teknik nezaretçi defterinin tutulmamasının eksiklik olduğu veya tutulması gerektiği hususlarının söylenmediğini, Sanık ...; 1978 yılında makine mühendisi olarak TTK'da göreve başladığını, Ağustos 2000 tarihinde elektro mekanikten sorumlu müdür yardımcılığı görevine getirildiğini, olay tarihinde ... yerinde olmadığını, .ilçesinde yıllık iznini kullandığını, televizyonda alt yazı olarak olayı öğrenince olay mahalline gelerek kurtarma çalışmalarına katıldığını, olayda herhangi bir kusurunun bulumadığını,
    Savunmuşlardır.
    1- Sanıklar hakkında taksirle birden fazla kişinin ölümüne ve yaralanmasına neden olma suçundan 4483 sayılı Kanun'un 2. maddesine göre soruşturma izni alınmasının gerekip gerekmediği;
    Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yargılanmasına ilişkin usuller, 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun’un 1. maddesinde; "Bu Kanunun amacı, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikeri suçlardan dolayı yargılanabilmeleri için izin vermeye yetkili mercileri belirtmek ve izlenecek usulü düzenlemektir", 2. maddesinde; “Bu Kanun, Devletin ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürüttükleri kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri ifa eden memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlar hakkında uygulanır.
    Görevleri ve sıfatları sebebiyle özel soruşturma ve kovuşturma usullerine tabi olanlara ilişkin kanun hükümleri ile suçun niteliği yönünden kanunlarda gösterilen soruşturma ve kovuşturma usullerine ilişkin hükümler saklıdır.
    Ağır cezayı gerektiren suçüstü hali genel hükümlere tabidir.
    Disiplin hükümleri saklıdır.765 sayılı Türk Ceza Kanununun 243 ve 245 inci maddeleri ile 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 154 üncü maddesinin dördüncü fıkrası kapsamında açılacak soruşturma ve kovuşturmalarda bu Kanun hükümleri uygulanmaz.” şeklinde düzenlenmiştir.765 sayılı TCK’nın uygulaması yönünden kimlerin memur sayılacağı, anılan Kanun’un 279. maddesinde hüküm altına alınmış, belirtilen maddenin birinci fıkrasında iki bent hâlinde yapılan düzenlemeyle “kamu görevi” yapanlar, aynı maddenin ikinci fıkrasında iki bent hâlinde yapılan düzenlemeyle de “kamu hizmeti” yapanlar şeklinde bir ayırıma yer verilmiştir. Bu düzenleme ile “kamu görevi” yapanların Ceza Kanunu uygulamasında memur sayılacakları, buna karşın “kamu hizmeti” yapanların “memur” sayılmayacakları ilke olarak benimsenmiştir.
    5237 sayılı TCK’da ise, 765 sayılı TCK’nın uygulamasında duraksamalara neden olan “kamu görevi” ve “kamu hizmeti” gibi ikili ayırımı reddeden görüş benimsenerek, 765 sayılı TCK’daki “memur” tanımının doğurduğu sakıncaları gidermek amacıyla, memur kavramını da kapsayacak biçimde “kamu görevlisi” tanımına yer verilmiş, 5237 sayılı TCK’nın 6. maddesinin 1. fıkrasının ( c ) bendinde; “Kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi” denilmek suretiyle de “kamu görevlisi”nin tanımı yapılmıştır. Yapılan bu tanıma göre, kişinin kamu görevlisi sayılması için aranacak ölçüt, görülen işin bir kamusal faaliyet olmasıdır.Yapılan yeni tanıma göre, kişinin kamu görevlisi sayılması için aranacak yegâne ölçüt, gördüğü işin bir kamusal faaliyet olmasıdır.Kamusal faaliyet de, anılan maddenin gerekçesinde; "Anayasa ve kanunlarda belirlenmiş olan usullere göre verilmiş olan bir siyasal kararla, bir hizmetin kamu adına yürütülmesidir." şeklinde tanımlanmış ve “Kamusal bir faaliyetin yürütülmesinin ihaleye dayalı olarak özel hukuk tüzel kişilerince üstlenilmesi durumunda, bu kişilerin kamu görevlisi sayılmayacağı” belirtilmiştir.
    Ayrıca kamuya ait yetki ve gücü kullanacak organların bu kamusal faaliyetlerine genel idare esaslarına göre katılan ve yardım edenlerin de "kamu görevi" yaptıklarının kabulünde zorunluluk vardır.Bu nedenle; 5237 sayılı TCK'nın 6. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendindeki "kamu görevlisi" tanımında yer alan "katılan kişi" ibaresi ile madde gerekçesinde yer alan "kamusal faaliyet" açılımından hareketle, bir kimsenin Ceza Kanunu uygulamasında "kamu görevlisi", yapılan faaliyetin de "kamusal faaliyet" sayılabilmesi için, kamu adına yürütülen bir hizmetin bulunması, bunun da Anayasa ve kanunlarda belirlenmiş usullere göre verilmiş bir siyasal karara dayalı olması ve ayrıca faaliyetin kamuya ait güç ve yetkilerin kullanılması suretiyle gerçekleştirilmesi gerekmektedir.Diğer yandan Ceza Kanunu bakımından kamu görevlisi sayılan her kişinin 4483 sayılı Kanun kapsamında ceza kovuşturmasında da kamu görevlisi (memur) sayılmasına imkân yoktur. Zira Ceza Kanunu’nun kamu görevlisi saydığı kişiler devlet veya kamu kuruluşu çalışanı olabileceği gibi devlete veya böyle bir kuruluşa bağlı olmadan çalışan kimseler de olabilir. Örneğin, 5237 sayılı TCK'nın, "kamu görevlisi" kavramının tanımının yapıldığı 6. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinin gerekçesinde belirtildiği üzere tanıklar, tanıklık faaliyeti kapsamında kamu görevlisi sayıldıkları hâlde, bu kişiler hakkındaki ceza soruşturma ve kovuşturması 4483 sayılı Kanun'a göre yapılmayacaktır.Uyuşmazlığın sağlıklı bir hukuki çözüme kavuşturulması bakımından sanıkların olay tarihinde görev yaptıkları Türkiye Taşkömürü Kurumunun hukuki statüsü üzerinde de durulmasında yarar bulunmaktadır.
    Türkiye Taşkömürü Kurumu 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) hükümlerine tabi bir kamu iktisadi teşebbüsü olup günümüzde kamu iktisadi teşebbüsleri, iktisadi devlet teşekkülü ve kamu iktisadi kuruluşunun ortak adıdır. Anayasa’nın 165. maddesinde; “Sermayesinin yarısından fazlası doğrudan doğruya veya dolaylı olarak devlete ait olan kamu kuruluş ve ortaklıkları” şeklinde tanımlanmış olan kamu iktisadi teşebbüslerinin yapısı, işleyişi ve temel faaliyetleri 233 sayılı Kanun Hükmündeki Kararname’de; aynı KHK’ya tabi kamu iktisadi teşebbüsleri ve bunlara bağlı ortaklıklara ait personelin hizmete alınmaları, görev ve yetkileri, nitelikleri, atanma, ilerleme, yükselme, hak ve yükümlülükleri ile diğer özlük hakları ise 399 sayılı KHK’da düzenlenmiştir.29.01.1990 tarihli ve 20417 Mükerrer sayılı Resmî Gazete’de yayınlanan 22.01.1990 tarihli ve 399 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Personel Rejiminin Düzenlenmesi ve 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname’nin “Teşebbüs Personelinin Yükümlülük ve Sorumlulukları” başlıklı 11. maddesi;“Teşebbüs ve bağlı ortaklıkların genel müdür, müessese müdürü, yönetim ve danışma kurulu veya yönetim komitesi üyeleri ile her çeşit personeli;
    a) Teşebbüs ve bağlı ortaklıklara verilen sermayeyi ve sağlanan diğer kaynakları verimlilik ve karlılık esaslarına göre kullanmak ve değerlendirmek hususunda gereken gayret ve basireti göstermekle sorumlu ve yükümlü olup, görevleri ile ilgili olarak mensup oldukları teşebbüs ve bağlı ortaklığa verdikleri zarardan dolayı özel hukuk hükümlerine tabidirler.
    b) (İptal : Ana. Mah.nin 4/4/1991 tarih ve E. 1990/12, K.1991/7 sayılı Kararıyla; yeniden düzenleme: 5/2/1992 - 3771/3 md.) Teşebbüslerin ve bağlı ortaklıkların paralarına ve para hükmündeki evrak ve senetlerine ve diğer mevcutlarına karşı işledikleri suçlar ile bilanço, tutanak, rapor ve benzeri her türlü belge ve defterleri üzerinde işledikleri suçlar ile ifa ettikleri görevlerinden doğan suçlardan dolayı memur sayılarak haklarında Türk Ceza Kanununun 2 nci kitap üçüncü ve altıncı baplarındaki hükümler uygulanır.
    c) (İptal : Ana.Mah.nin 4/4/1991 tarih ve E. 1990/12, K.1991/7 sayılı Kararıyla; yeniden düzenleme: 5/2/1992 - 3771/3 md.) Görevlerini yaptıkları sırada öğrendikleri gizli bilgileri, görevden ayrılmış olsalar bile, yetkili amirin izni olmadan açıklayamazlar. Aksi halde haklarında Türk Ceza Kanununun 229 uncu maddesi hükümleri uygulanır.
    d) (Değişik: 2/12/1999 - 4483/17 md.) Teşebbüs genel müdürü ve yönetim kurulu üyelerinin görevlerini icra sırasında işledikleri suçlardan dolayı yargılanmaları, ilgili bakanın iznine bağlı olup; bu konuda Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümleri uygulanır.”Şeklindedir.
    Yasal düzenlemeden de açıkça anlaşılacağı üzere kurum personeli maddenin (a) bendi uyarınca mensup oldukları teşebbüs ve ortaklığa verdikleri zarardan dolayı özel hukuk hükümlerine tabi olduklarından haklarında soruşturma yapılması için 4483 sayılı Kanun’a göre izin alınmasına gerek yoktur. Ancak maddenin (d) bendinde belirtilen teşebbüs genel müdürü ve yönetim kurulu üyelerinin görevlerini icra etmeleri sırasında işledikleri suçlardan dolayı soruşturma izni alınması zorunlu olup Yargıtay Özel Dairelerinin yerleşik uygulaması da bu şekildedir.
    Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Türkiye Taşkömürü Kurumu ile .İnşaat Sanayi A.Ş. arasında 30.03.2005 tarihinde yapılan sözleşme ile yüklenici şirket olan Yapı Tek şirketinin yükümlendiği işlerinin ifası sırasında Türkiye Taşkömürü Kurumuna bağlı .Müessesesi yer altı maden ocağında 17.05.2010 tarihinde meydana gelen grizu patlaması sonucu 30 kişinin hayatını kaybettiği 11 kişinin ise yaralandığı, alınan bilirkişi raporlarında Türkiye Taşkömürü Kurumu Karadon Müessese Müdürlüğü görevlilerinin, asli kusurlu olduğu ifade edilen yüklenici şirketin ... güvenliği ve sağlığına ilişkin eksiklik ve yetersizliklerini giderme konusunda harekete geçmemeleri, çalışmaları durdurmamaları ve yüklenici firmayı gerektiği şekilde uyarmamaları sebebiyle tali kusurlu olduklarının belirtildiği ve Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğü . Taşkömürü İşletme Müessese Müdürlüğünde, müessese müdürü olarak görev yapan sanık ..., müesese müdür yardımcısı olarak görev yapan sanık ... ve . Etüd Şube müdürü teknik nezaretçi ve yapı denetim ekibi başkanı olarak görev yapan sanık ... hakkında 4483 sayılı Kanun’un 2. maddesine göre soruşturma izni alınmaksızın doğrudan yürütülen soruşturma neticesinde taksirle birden fazla kişinin ölümüne ve yaralanmasına neden olma suçundan kamu davası açıldığı, Yerel Mahkeme tarafından da sanıkların mahkûmiyetlerine karar verildiği anlaşılan olayda;
    Türkiye Taşkömürü Kurumunun tabi olduğu 399 sayılı KHK’nin 11. maddesinin (d) bendinde sayılan teşebbüs genel müdürü ve yönetim kurulu üyeleri arasında bulunmadıkları anlaşılan ve aynı maddenin (a) bendi uyarınca Kuruma verdikleri zarardan dolayı özel hukuk hükümlerine göre sorumlu tutulmaları gereken sanıklar hakkında 4483 sayılı Kanun’a göre soruşturma izni alınmasına gerek olmaksızın genel hükümlere göre soruşturma yapılabileceğinde kuşku bulunmamaktadır.
    Bu itibarla sanıklar hakkında soruşturma izni alınması gerektiğine ilişkin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
    Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Ceza Genel Kurulu Üyesi; itirazın kabulüne karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
    2- Sanıklar hakkında hükmedilen hapis cezalarının TCK’nın 50. maddesi gereğince adli para cezasına çevrilmemesinin isabetli olup olmadığı;
    Maden mühendisi olan sanık ...’in suç tarihi itibarıyla aylık gelirinin 3.400 TL; maden mühendisi olan sanık ...’ün suç tarihi itibarıyla aylık gelirinin 3.000 TL; makine mühendisi olan sanık ...’ün ise suç tarihi itibarıyla aylık gelirinin 3.200 TL olduğu,
    Yerel Mahkemece TCK'nın 50. maddesinin uygulanmamasına ilişkin olarak; “Yasal koşulları oluşmadığından verilen hapis cezası yönünden TCK’nın 50. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına,” şeklinde gerekçe gösterildiği,
    5237 sayılı TCK'nın "Kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar" başlıklı 50. maddesinin 1. fıkrasına göre; "Kısa süreli hapis cezası, suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre;
    a) Adlî para cezasına,
    b) Mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle, tamamen giderilmesine,
    c) En az iki yıl süreyle, bir meslek veya sanat edinmeyi sağlamak amacıyla, gerektiğinde barınma imkânı da bulunan bir eğitim kurumuna devam etmeye,
    d) Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, belirli yerlere gitmekten veya belirli etkinlikleri yapmaktan yasaklanmaya,
    e) Sağladığı hak ve yetkiler kötüye kullanılmak suretiyle veya gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranılarak suç işlenmiş olması durumunda; mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, ilgili ehliyet ve ruhsat belgelerinin geri alınmasına, belli bir meslek ve sanatı yapmaktan yasaklanmaya,
    f) Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle ve gönüllü olmak koşuluyla kamuya yararlı bir işte çalıştırılmaya,
    Çevrilebilir."
    Aynı maddenin 4. fıkrasındaki; "Taksirli suçlardan dolayı hükmolunan hapis cezası uzun süreli de olsa; bu ceza, diğer koşulların varlığı halinde, birinci fıkranın (a) bendine göre adlî para cezasına çevrilebilir. Ancak, bu hüküm, bilinçli taksir halinde uygulanmaz" şeklindeki düzenleme uyarınca taksirli suçlarda diğer şartların da varlığı hâlinde hapis cezasının uzun süreli de olsa adli para cezasına çevrilmesi mümkündür.TCK'nın 50. maddesinin gerekçesinde, “...Kişi gördüğü eğitim, yaşadığı sosyal çevre, psişik ve ahlaki eğilimleri itibarıyla tesadüfi suçlu özelliği taşıyabilir. Bu kişilerin mahkûm oldukları cezanın infaz kurumunda çektirilmesi toplum barışı açısından bir zorunluluk göstermeyebilir...” denilmek suretiyle şartların oluşması hâlinde hapis cezasına mahkûm olan kişinin infaz kurumuna girmesini önleyecek adli para cezası seçenek yaptırımına ya da seçenek tedbirlerden birine hükmedilebileceği açıklanmıştır. Kanun koyucu taksirli suçlarda hürriyeti bağlayıcı cezanın para cezasına çevrilmesi hususunda bir sınırlama da getirmemiş, sanık lehine hareketle şartların oluşması hâlinde hapis cezasının uzun süreli de olsa adli para cezasına çevrilebileceğini kabul etmiştir.
    Ayrıntıları 07.06.1976 tarihli ve 4-3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile Yargıtay Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş kararlarında açıklandığı üzere, hürriyeti bağlayıcı cezanın para cezasına çevrilmesi, cezanın doğrudan doğruya sanığın kişiliğine uydurulmasını öngören kişiselleştirme kurumudur.Kanun koyucu, cezaların kişiselleştirilmesi kapsamında hâkime TCK'nın 50. maddesinde yer alan şartlar çerçevesinde hükmolunan hapis cezasının adli para cezası seçenek yaptırımına ya da diğer seçenek tedbirlere çevrilip çevrilmeyeceğini belirleme yetki ve görevini yüklemiştir. Hâkimin, hükmolunan hürriyeti bağlayıcı cezanın TCK'nın 50/1. maddesindeki adli para cezası seçenek yaptırımına ya da seçenek tedbirlerden birisine çevrilmesi ya da çevrilmemesi konusundaki dayandığı gerekçenin dosya içeriğine uygun, kanuni ve yeterli olması gerekir.Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Ayrıntıları yukarıda (1) numaralı uyuşmazlık konusunda açıklandığı şekilde gerçekleşen olayda, taksirli suçlarda hapis cezasının uzun süreli de olsa adli para cezasına çevrilmesinin mümkün olması, sanıkların adli sicil kayıtlarının ve yargılama sürecinde dosyaya yansıyan olumsuz bir durumlarının bulunmaması da dikkate alındığında; sanıkların kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumları, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlıkları ve suçun işlenmesindeki özellikler dikkate alınarak hükmolunan hapis cezasının adli para cezasına çevrilip çevrilmeyeceğine karar verilmesi gerekirken; Yerel Mahkemece "Yasal koşulları oluşmadığı” şeklindeki kanuna aykırı ve yetersiz gerekçe ile sanıklar hakkında hükmolunan hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesine yer olmadığına karar verilmesi isabetsizdir.
    Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının bu uyuşmazlık yönünden kabulüne, Yerel Mahkeme hükmünün sanık hakkında hükmedilen hapis cezasının yasal ve yeterli gerekçe gösterilmeden adli para cezasına çevrilmesine yer olmadığına karar verilmesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
    SONUÇ:Açıklanan nedenlerle;
    1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının,
    a) Birinci uyuşmazlık bakımından REDDİNE,
    b) İkinci uyuşmazlık bakımından KABULÜNE,
    2- Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 29.04.2016 tarihli ve 14953-7517 sayılı düzeltilerek onama kararının KALDIRILMASINA,
    3- ... 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 31.10.2014 tarihli ve 191-216 sayılı mahkûmiyet kararının, sanıklar hakkında hükmedilen hapis cezasının yasal ve yeterli gerekçe gösterilmeden adli para cezasına çevrilmesine yer olmadığına karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
    4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 04.07.2022 tarihinde yapılan müzakerede birinci uyuşmazlık bakımından oy çokluğuyla, ikinci uyuşmazlık bakımından ise oy birliğiyle karar verildi.

































    Hemen Ara