Esas No: 2020/5135
Karar No: 2021/5145
Karar Tarihi: 25.02.2021
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2020/5135 Esas 2021/5145 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ : ... 9. Hukuk Dairesi
DAVA TÜRÜ : ALACAK
İLK DERECE MAHKEMESİ : ... 3. İş Mahkemesi
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi taraf vekillerince istenilmekle, temyiz taleplerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı isteminin özeti:
Davacı, kıdem ve ihbar tazminatı ile yıllık ücretli izin alacağının tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı cevabının özeti:
Davalı, davanın reddini talep etmiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararının Özeti:
Mahkemece, yapılan yargılama sonucunda yazılı gerekçeyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
İstinaf Başvurusu:
İlk Derece Mahkemesinin kararına karşı, davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesi Kararının Özeti:
Bölge Adliye Mahkemesince, davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının KALDIRILMASINA, davanın REDDİNE karar verilmiştir.
Temyiz:
Karar, taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre davalının tüm, davacının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Davacı işçinin iş sözleşmesinin feshedilip feshedilmediği noktasında uyuşmazlık bulunmaktadır.
Somut olayda; davacı işçi iş akdinin haksız olarak feshedildiği 12.01.2015 tarihine kadar değişen alt işverenlerde ara vermeden çalıştığını iddia etmiştir. İlk Derece Mahkemesince, akdin haklı nedenle feshedildiğinin ispat külfeti davalı işverende olduğu halde davalının bu külfeti yerine getirmediğinden iş akdinin haksız olarak feshedildiği hususunda vicdani kanaat oluştuğu gerekçesiyle feshe bağlı alacaklar hüküm altına alınmış, davalı tarafın istinaf kanun yoluna başvurusu üzerine Bölge Adliye Mahkemesince, davalının 12.01.2015 tarihli yazı ile davacının çalıştığı son alt işveren ve aynı zamanda kendi taşeronu olan Alnıaçık ünvanlı şirket ile aralarında imzalanan hizmet alım sözleşmesini 12.01.2015 tarihi itibariyle feshettiği, aynı tarihte Alnıaçık ünvanlı şirket tarafından davacının çıkışının verildiği, davacının bir gün sonra 13/01/2015 tarihinde termik santrali özelleştirme yoluyla satın alan Çates Elektrik A.Ş.’nin taşeronu olan Alnıaçık şirketi tarafından işe girişinin bildirildiği, talep edilen kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ve izin ücreti alacaklarının feshe bağlı alacaklar olduğu, bu üç alacak dışında başkaca bir alacak talep edilmediği, delil durumuna göre iş sözleşmesinin feshinin söz konusu olmadığı, somut olayda işyeri devri bulunduğu, davacının işyerindeki çalışmasına ara vermeksizin devam ettiği dolayısıyla feshe bağlı olan kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ve izin ücreti alacaklarına hak kazanmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmiştir.
Ne var ki, dosyada mevcut hizmet döküm cetveli ve işyeri kayıtlarına göre davacı işçinin Alnıaçık unvanlı şirketten 12.01.2015 tarihinde işten ayrılışını müteakip 13.01.2015 tarihinde aynı şirkette tekrar işe girişinin olduğu ve Çates unvanlı işverende yine aynı işyerinde çalışmaya devam ettiği, 31.01.2015 tarihinde işten çıkışının olduğu, işten ayrılış bildirgesinde ayrılış kod numarasının ise “18” (işin sona ermesi) olarak gösterildiği görülmektedir. Buna göre, davacı işçinin iş sözleşmesinin feshinin 31.01.2015 tarihinde olduğu, bu tarihten sonra 18.03.2015 tarihinde bu davanın açıldığı ancak dava dilekçesinde iş sözleşmesinin 12.01.2015 tarihi itibariyle feshedildiği belirtilmiş olmakla taleple bağlı kalınarak 12.01.2015 tarihine kadar hesaplamaya gidilerek isteklerle ilgili hüküm kurulmalıdır.
3-Taraflar arasındaki temel uyuşmazlık, asıl işveren-alt işveren arasındaki ilişkinin kanuna uygun kurulup kurulmadığı veya muvazaaya dayanıp dayanmadığı noktasında toplanmaktadır.
4857 sayılı İş Kanunu’nun 2. maddesinin altıncı fıkrasında asıl işveren-alt işveren ilişkisi; “bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişki” olarak tanımlanmış; aynı maddenin yedinci fıkrasında “asıl işverenin işçilerinin alt işveren tarafından işe alınarak çalıştırılmaya devam ettirilmesi suretiyle hakları kısıtlanamaz veya daha önce o işyerinde çalıştırılan kimse ile alt işveren ilişkisi kurulamaz. Aksi halde ve genel olarak asıl işveren alt işveren ilişkisinin muvazaalı işleme dayandığı kabul edilerek alt işverenin işçileri başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçisi sayılarak işlem görürler. İşletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işler dışında asıl iş bölünerek alt işverenlere verilemez” kuralına yer verilmiştir.
Asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçerli olarak kurulabilmesi için iki işverenin bulunması, mal veya hizmet üretimine ilişkin bir işin varlığı ve asıl işin bölünerek alt işverene verilmesi halinde “işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektirme” unsurunun gerçekleşmiş olması gerekir. Bundan başka asıl işverenin işçilerinin alt işveren tarafından işe alınarak çalıştırılmaya devam ettirilmesi suretiyle haklarının kısıtlanması veya daha önce asıl işveren tarafından o işyerinde çalıştırılan kimse ile alt işveren ilişkisi kurulması gibi muvazaa kriterlerinin bulunmaması icap eder. Aksi halde alt işveren işçisi başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçisi sayılarak işlem görecektir.
İşverenler arasında muvazaalı biçimde asıl işveren alt işveren ilişkisi kurulmasının önüne geçilmek amacıyla 4857 sayılı Kanun"un 2. maddesinde bazı muvazaa kriterlerine yer verilmiştir.
Muvazaa, Borçlar Kanunu"nda düzenlenmiş olup, tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacıyla, kendi gerçek iradelerine uymayan, aralarında hüküm ve sonuç meydana getirmesini arzu etmedikleri, görünüşte bir anlaşma olarak tanımlanabilir. Muvazaada, taraflar arasında üçüncü kişileri aldatma kastı bulunmakta ve sözleşmedeki gerçek amaç gizlenmektedir. Muvazaa genel ispat kuralları ile ispat edilebilir. Bundan başka 4857 sayılı Kanun"un 2. maddesinin yedinci fıkrasında sözü edilen hususların, aksi kanıtlanabilen adi kanuni karineler olduğu kabul edilmelidir.
4628 sayılı Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun"un 15. maddesine 09.07.2008 tarih ve 5784 sayılı Kanun"un 5. maddesiyle eklenen ve 26.07.2008 tarihinde yürürlüğe giren fıkrası; "Elektrik enerjisi üretim, iletim ve dağıtım faaliyeti gösteren kamu tüzel kişileri, gerekli hallerde üretim, iletim ve dağıtım tesislerinin işletilmesi ve bakım onarım işlerini tabi oldukları ihale mevzuatı çerçevesinde hizmet alınması yoluyla yaptırabilirler” şeklindedir. Bu hüküm 30.03.2013 tarihinde yürürlüğe giren 14.03.2013 tarih ve 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu"nun 30. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış olup 6446 sayılı Kanun"un 22. maddesi ile; "Lisans sahibi tüzel kişiler, lisansları kapsamındaki faaliyetlerle ilgili olarak hizmet alımı yapabilirler. Ancak, bu durum ilgili lisans sahibi tüzel kişinin lisanstan kaynaklanan yükümlülüklerinin devri anlamına gelmez. Hangi faaliyetlerin hizmet alımı yoluyla yaptırılabileceği Kurul tarafından belirlenir" şeklinde düzenleme getirilmiştir.
...."nin 27.07.2006 tarih ve 26241 sayılı Resmi Gazete"de yayımlanan Ana Statüsünde, şirketin amacı aynen "kamu yararını gözeterek, karlılık ve verimlilik ilkeleri çerçevesinde, güvenli sürekli, kaliteli, verimli, düşük maliyetli, çevreyi gözetir elektrik enerjisi üretimi ve satışı faaliyetinde bulunmak" olarak belirtilmiş olup, şirketin amaç ve faaliyetleri başlığı altında ise; "İlgili mevzuat hükümleri çerçevesinde üretim tesislerinde elektrik enerjisi üretmek", "Üretim tesislerinin işletilmesi ve kurulmasında diğer gerçek ve tüzel kişilerden bu konulara ilişkin hizmet almak", "Elektrik üretimi için gereken her türlü etüt ve projeler ile inşaat ve tesisleri yapmak, yaptırmak ve söz konusu tesislerin proje, tesis ve işletme aşamalarında ülkemiz çevre mevzuatına uygun olmasını sağlamak amacıyla gerekli her türlü önlemleri almak ve kendi paylarına düşen hukuki ve mali sorumluluk, ilgili şirket veya kuruluşlarda kalmak üzere aldırmak","Üretim tesislerinin yapılması, bakımı ve onarımı, rehabilitasyonu, işletilmesi ve genişletilmesi ile ilgili her türlü mal ve hizmetleri yurt içinden ve/veya yurt dışından tedarik etmek" "Amaç ve faaliyet konuları ile ilgili olarak ve sahip olduğu imkanlar kullanılarak bedeli mukabilinde, gerektiğinde araç ve gereç kiraya vermek ya da üçüncü şahıslardan kiralamak", "Elektrik üretiminde kullanılacak maden tesislerini kurmak, kurdurmak, işletmek veya hizmet alımı yoluyla işlettirmek" "İlgili mevzuatta tanınan tüm hak ve yetkilerle faaliyette bulunmak" "Mevzuat hükümleri, çerçevesindeki diğer görevleri yapmak" olarak belirlenmiştir. 07.10.2020 tarih ve 31267 sayılı Resmi Gazete"de yayımlanan en son yenilenen ana statüsünde de şirket amaç ve faaliyetleri aynı şekilde düzenlenmiştir.
4628 sayılı Kanun gerekli hallerde üretim, iletim ve dağıtım tesislerinin işletilmesi ve bakım onarım işlerinin hizmet alımı yoluyla verilebileceğini düzenlemiş, 6446 sayılı Kanun ise bu hükmü yürürlükten kaldırmış Kurul tarafından belirlenecek işlerin hizmet alımı yoluyla verilebileceği öngörülmüştür. Bu nedenle öncelikle tüm ihale sözleşmeleri ve şartnameler getirtilerek, ihale ile verilen işin yardımcı iş olup olmadığı, asıl işin verilmesi halinde; ihale sözleşmelerinin tarihlerine göre 4628 sayılı Kanun döneminde ise "verilmesi gerekli" ve "üretim, iletim ve dağıtım tesislerinin işletilmesi ve bakım onarım işleri" ya da 6446 sayılı Kanun döneminde ise "Kurul tarafından belirlenen" işlerden olup olmadığının tespit edilmesi gerekir. Alt işverenlik sözleşmeleri bu kanunlara yani kanuni yetkiye uygun olarak yapılmış ise, İş Kanununda öngörülen “işletmenin ve işin gereği ile teknolojik uzmanlık gerektiren iş” ve Alt İşverenlik Yönetmeliğinde yer alan "mal veya hizmet üretiminin zorunlu unsurlarından olan, işin niteliği gereği işletmenin kendi uzmanlığı dışında ayrı bir uzmanlık gerektiren iş" şartı sınırlandırması burada aranamayacağından bu sözleşmeler geçerli olacaktır.
Geçerli olarak yapılmış hizmet alım sözleşmelerinin varlığı halinde; gerekirse işyerinde keşif icra olunarak teknik bilirkişi marifetiyle ve gerekirse tanıklar tekrar dinlenerek, fiilen alt işverene verilen işin ne olduğu araştırılmalı, davacı işçinin ihale ile verilen iş kapsamında çalıştırılıp çalıştırılmadığı belirlenmelidir. İşçinin alt işverene bırakılan işler dışında çalıştırılması yapılan sözleşmeleri muvazaalı hale getirmeyip, bu durum tespit edildiğinde sadece o işçi için asıl işveren alt işveren ilişkisinin unsurlarının oluşmadığı sonucuna varılmalıdır. Bu durumda diğer işçiler açısından geçersizlik veya muvazaanın varlığından söz edilemez.
Somut olayda; davacı taraf davalı ile alt işveren arasında kurulan asıl-alt işveren ilişkisinin muvazaalı olduğunu, baştan itibaren davalı asıl işveren işçisi sayılmasını gerektiğini iddia etmiştir. İlk Derece Mahkemesince gerekçeli kararda, dava konusu olayda davalı ile dava dışı alt işverenler arasındaki ilişkinin muvazaalı olmadığı, hukuken geçerli bir alt işverenlik ilişkisi bulunduğu sonucuna varıldığı belirtilmiş, davalı tarafın istinaf başvurusu üzerine Bölge Adliye Mahkemesince davalı vekilinin istinaf başvurusunu esastan kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı işçinin davalı tarafa karşı aynı iddialarla daha önce 05.06.2014 tarihinde açılmış olan ve Yargıtay temyiz incelemesinden geçen davası bulunmaktadır. ... 9. İş Mahkemesinin 29.05.2018 tarih ve 2018/128 Esas-2018/407 Karar sayılı kararı ile muvazaaya dayalı olarak davacının ilave tediye alacağı ile ücret farkı alacağı taleplerinin kabulü ile davacının toplu iş sözleşmesinden doğan alacak isteklerinin reddine karar verilmiş, söz konusu karar Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesinin 11.09.2018 tarih ve 2018/10476 Esas-2018/18306 Karar sayılı kararıyla düzeltilerek onanmak suretiyle kesinleşmiştir.
Bu durumda, davacı işçinin muvazaa iddiası yönünden (daha önce açılan söz konusu davada muvazaa tespitine dair kesinleşen karar nedeniyle kesinleşen dönem hariç olmak üzere) yukarıda belirtilen hususlar çerçevesinde yapılacak araştırma ile 4857 sayılı İş Kanununun 2. maddesi çerçevesinde davacının çalıştığı alt işverenin yaptığı işin asıl iş olup olmadığı, teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren bir iş olup olmadığının, 4628 sayılı Kanun ile 6446 sayılı Kanunun hukuki çerçevesinde işlem tesis edilip edilmediğinin, davacının ihale ile verilen iş kapsamında çalıştırılıp çalıştırılmadığının tespiti ile geçerli bir asıl-alt işveren ilişkisinin bulunup bulunmadığı değerlendirilmelidir. Bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin eksik inceleme ile karar verilmesi hatalı olmuştur.
Şu husus da gözden kaçırılmamalıdır ki, muvazaanın tespiti ihtimalinde, davacının asıl işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden yararlanması için taraf sendikaya üye olması ve üyeliğin işverene bildirilmesi veya dayanışma aidatı kesilmesini talep etmesi gereklidir. Muvazaanın tespiti halinde, davacının asıl işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden yararlanması için bu şartların gerçekleşip gerçekleşmediği de belirlenmelidir. Bu şartların gerçekleşmemesi halinde ise davacı ile aynı dönem aynı işyerinde çalışan ve aynı işi yapan sendikasız emsal işçi olması halinde emsal işçi ücretlerinin dikkate alınması, sendikasız emsal işçi yoksa davalı ile davacının işverenleri arasındaki sözleşme ve şartnamelerde işçiye ödenecek ücretin belirlenmiş olması ya da işçiyle yapılan bireysel iş sözleşmesinde ücretin gösterilmiş olması halinde bu ücrete göre, böyle bir tespit yapılamadığı takdirde ise davacının almakta olduğu ücret üzerinden değerlendirme yapılması gerekmektedir.
O halde davacı vekilinin bu yönü amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve karar bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının yukarıda yazılı sebeplerle BOZULMASINA, dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, aşağıda yazılı temyiz giderinin davalı tarafa yükletilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde davacı tarafa iadesine, 25.02.2021 tarihinde oybirliği ile karar verildi.