Esas No: 2020/296
Karar No: 2022/563
Karar Tarihi: 20.09.2022
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2020/296 Esas 2022/563 Karar Sayılı İlamı
Ceza Genel Kurulu 2020/296 E. , 2022/563 K."İçtihat Metni"
Yargıtay Dairesi : 8. Ceza Dairesi
Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan sanık ...'ın TCK'nın 109/2, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin ... 11. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 23.05.2013 tarihli ve 109-351 sayılı hükmün, sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 15.10.2019 tarih ve 2308-12330 sayı ile gerekçeli kararın Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına tebliğinin sağlanması için dosya mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdi edilmiş, hükmün Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığınca temyiz edilmemesi üzerine dosyanın gönderildiği Yargıtay 8. Ceza Dairesince 11.02.2020 tarih, 29478-9343 sayı ve oy çokluğuyla onanmasına karar verilmiştir.
Daire Üyesi M. Kaya; "Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun mağduru ... ile sanık ... ve olay anında sanığın yanında olan ...’ün aşamalarda değişmeyen iddia ve savunmaları ile mağdure ...’a ait ... Meslek Hastalıkları Hastanesinin 20.09.2012 günlü raporu ve dosyadaki diğer bilgi, belge ve beyanlar gözönüne alındığında;
Sanık ...’ın olay günü yanında arkadaşı ... olduğu hâlde araçla seyir hâlinde iken daha önce bir süre arkadaşlık yaptıktan sonra ayrıldığı mağdure ...’ı ... isimli şahsın otomobilinde gördüğü ve yanlarına giderek mağdureyi kendi aracına davet ederek bindirdikten sonra kıskançlığın etkisiyle ... içinde iken adli muayene raporunda belirtildiği üzere yumrukla bir kez vurarak dudak sol tarafta 0,3 cm çapında ekimoz oluşacak ve BTM ile giderilebilecek nitelikte hafif ölçüde yaraladıktan sonra evine bıraktığı anlaşılmaktadır.
Olayın oluş şekli ve mağduredeki yaralanmanın niteliği göz önüne alındığında sanığın mağdureyi kendiliğinden evine bırakmış olması karşısında hakkında TCK'nın 110. maddesinin uygulanması gerekmektedir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 08.12.2015 tarihli ve 710-502 sayılı kararı ile birçok kararında '109. maddenin altıncı fıkrasının 'bu suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.' hükmü göz önünde bulundurulduğunda, bu suçun işlenmesi amacıyla, işlendiği süreyle sınırlı bir zaman dilimi içerisinde ve eylemin gerçekleştirilmesi sırasında mağdurun, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun unsurunu oluşturacak ve kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerine ulaşmayacak şekilde yaralanması hâlinde, diğer şartların da varolması kaydıyla etkin pişmanlık hükümleri uygulanabilecektir.' denilmek suretiyle kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun unsurunu oluşturacak ve kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerine ulaşmayacak şekilde yaralanma hâlinde diğer şartların varlığı durumunda etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması gerektiği hususu vurgulanmıştır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2016/55 esasına kayıtlı benzer bir olayda Yargıtay 14. Ceza Dairesinin 30.03.2015 tarihli ve 6144-5037 sayılı kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 11.09.2015 tarih ve 259636 sayı ile itiraz kanun yoluna başvurulmuştur.
Somut olayda, başka bir araçta bulunan mağdureyi kendi otomobiline binmesini sağladıktan sonra yumrukla bir kez BTM ile giderilebilecek nitelikte hafif ölçüde yaraladığı ve devamında mağdureyi evine bırakmış olması karşısında sanık hakkında TCK'nın 110. maddesinin uygulanması gerekmekte ve Yerel Mahkeme kararının da bu nedenle bozulmasına karar verilmelidir." düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 06.03.2020 tarih ve 131250 sayı ile;
"Uyuşmazlık konusunda isabetli bir hukuki sonuca ulaşılması bakımından, hürriyet sözcüğünün anlamına ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu ile ilgili kanuni hükümlere kısaca değinilmesinde fayda bulunmaktadır.
Hürriyet; kişinin dilediği gibi hareket etmesi, onun belirli bir faaliyetini engelleyen veya sınırlayan bir kuralın bulunmaması olarak ifade edilmektedir (Recep Gülşen, Hürriyeti Tahdit Suçları, ... Yayınevi, ... 2002, s. 19.).
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 'Kişi hürriyeti ve güvenliği' başlığını taşıyan 19. maddesinde;
'Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
Şekil ve şartları kanunda gösterilen:
Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; bir mahkeme kararının veya kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması veya tutuklanması; bir küçüğün gözetim altında ıslahı veya yetkili merci önüne çıkarılması için verilen bir kararın yerine getirilmesi; toplum için tehlike teşkil eden bir akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol tutkunu, bir serseri veya hastalık yayabilecek bir kişinin bir müessesede tedavi, eğitim veya ıslahı için kanunda belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirin yerine getirilmesi; usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz.
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hakim kararıyla tutuklanabilir. Hakim kararı olmadan yakalama, ancak suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde yapılabilir; bunun şartlarını kanun gösterir.
Yakalanan veya tutuklanan kişilere, yakalama veya tutuklama sebepleri ve haklarındaki iddialar herhalde yazılı ve bunun hemen mümkün olmaması halinde sözlü olarak derhal, toplu suçlarda en geç hakim huzuruna çıkarılıncaya kadar bildirilir.
Yakalanan veya tutuklanan kişi, tutulma yerine en yakın mahkemeye gönderilmesi için gerekli süre hariç en geç kırksekiz saat ve toplu olarak işlenen suçlarda en çok dört gün içinde hâkim önüne çıkarılır. Kimse, bu süreler geçtikten sonra hakim kararı olmaksızın hürriyetinden yoksun bırakılamaz. Bu süreler olağanüstü hal, sıkıyönetim ve savaş hallerinde uzatılabilir.
Kişinin yakalandığı veya tutuklandığı, yakınlarına derhal bildirilir.
Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir.
Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir.
Bu esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan kişilerin uğradıkları zarar, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre, devletçe ödenir.',
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 'Hürriyet ve güvenlik hakkı' başlıklı beşinci maddesinde de;
'1. Her ferdin hürriyete ve güvenliğe hakkı vardır. Aşağıda mezkûr haller ve kanuni usuller dışında hiç kimse hürriyetinden mahrum edilemez:
a) Salahiyetli bir mahkeme tarafından mahkûmiyeti üzerine usulü dairesinde hapsedilmesi,
b) Bir mahkeme tarafından kanuna uygun olarak verilen bir karara riayetsizlikten dolayı yahut kanunun koyduğu bir mükellefiyetin yerine getirilmesini sağlamak üzere yakalanması veya tevkifi,
c) Bir suç işlediği şüphesi altında olan yahut suç işlemesine veya suçu işledikten sonra kaçmasına mâni olmak zarureti inancını doğuran makul sebeplerin mevcudiyeti dolayısıyla, yetkili adli makam önüne çıkarılmak üzere yakalanması ve hapsi,
d) Bir küçüğün nezaret altında ıslahı veya yetkili merci önüne çıkarılması için verilmiş usulüne uygun bir tevkif kararı bulunması,
e) Bulaşıcı bir hastalık yayabilecek bir kimsenin, bir akıl hastası, bir alkoliğin, uyuşturucu maddelere müptelâ bir kimsenin yahut bir serserinin kanuna uygun mevkufiyeti,
f) Bir kimsenin memlekete usulüne uygun olmıyarak girmekten men'i, veya hakkında bir sınır dışı kılma veya geri verme muamelesine tevessül olunması sebebiyle yakalanmasına veya tevkifine karar verilmesi,
2. Tevkif olunan her ferde, tevkifini icabettiren sebepler ve kendisine karşı vâki bütün isnatlar en kısa bir zamanda ve anladığı bir dille bildirilir.
3. İşbu maddenin I/c fıkrasında derpiş edilen şartlara göre yakalanan veya tevkif edilen herkesin, hemen bir hâkim veya adlî görevi yapmaya kanunen mezun kılınmış diğer bir memur huzuruna çıkarılması lâzım ve mâkul bir süre içinde muhakeme edilmeye yahut adlî takibat sırasında serbest bırakılmaya hakkı vardır. Salıverme ilgilinin duruşmada hazır bulunmasını sağlıyacak bir teminata bağlanabilir.
4. Yakalanması veya tevkif sebebiyle hürriyetinden mahrum bırakılan her şahıs hürriyeti tahdidin kanuna uygunluğu hakkında kısa bir zamanda karar vermesi ve keyfiyet kanuna aykırı görüldüğü takdirde tahliyesini emretmesi için bir mahkemeye itiraz eylemek hakkını haizdir.
5. İşbu maddenin hükümlerine aykırı olarak yapılmış bir yakalama veya tevkif muamelesinin mağduru olan her şahsın tazminat istemeye hakkı vardır.' biçimindeki hükümlere yer verilmiş,
TCK'nın 109. maddesinde kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu;
'1) Bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakan kişiye, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.
2) Kişi, fiili işlemek için veya işlediği sırada cebir, tehdit veya hile kullanırsa, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
3) Bu suçun;
a) Silâhla,
b) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
d) Kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
e) Üstsoy, altsoy veya eşe karşı,
f) Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
İşlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza bir kat artırılır.
4) Bu suçun mağdurun ekonomik bakımdan önemli bir kaybına neden olması hâlinde, ayrıca bin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.
5) Suçun cinsel amaçla işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek cezalar yarı oranında artırılır.
6) Bu suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.' şeklinde düzenlenmiştir.
Görüldüğü üzere maddenin ilk fıkrasında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun temel şekli tanımlanmış, diğer fıkralarında ise nitelikli hâlleri hüküm altına alınmıştır. Madde gerekçesinde açıklandığı üzere, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu ile korunan hukuki değer, kişilerin kendi istek, arzu ve iradeleri kapsamında hareket edebilme özgürlükleridir.
Kişiyi hürriyetinden yoksun kılmayı cezalandıran bu hükümle, kişilerin dış hürriyeti olarak adlandırılan, kendi arzu ve iradeleri çerçevesinde hareket edebilme, yer değiştirebilme hürriyeti korunmak istenmiştir (Mahmut Koca - İlhan Üzülmez, Ceza Hukuku Özel Hükümler, İkinci Baskı, ... Yayınevi, ... 2015, s. 398.).
Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu ile cezalandırılmak istenen eylem, bireylerin hareket özgürlüklerinin hukuka aykırı bir şekilde kaldırılması veyahut kısıtlanmasıdır. Suçun maddi unsuru, kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılmasıdır. Eylem failin doğrudan doğruya veya dolaylı hareketleriyle ve çeşitli araçlar kullanılmak suretiyle gerçekleştirilebilir. Sonuç ise mağdurun hareket veyahut yer değiştirme özgürlüğünün kaldırılması biçiminde kendisini göstermektedir. Bu suç, serbest hareketli bir suç olduğundan, özgürlüğün kısıtlanması ya da kaldırılması neticesini doğurabilecek her türlü hareketle işlenebilir.
Maddenin ikinci fıkrasında; fiili işlemek için veya işlendiği sırada cebir, tehdit ya da hile kullanılması, üçüncü fıkrasında; suçun silâhla, birden fazla kişi tarafından birlikte, yerine getirilen kamu görevi nedeniyle ya da kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle, üstsoya, altsoya veya eşe, çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda olan kişiye karşı işlenmesi, dördüncü fıkrasında; suçun mağdurun ekonomik bakımdan önemli bir kaybına neden olması, beşinci fıkrasında da; cinsel amaçla gerçekleştirilmesi nitelikli hâl olarak kabul edilmiş ve suçun temel şekline göre daha fazla yaptırıma bağlanmıştır.
Altıncı fıkrasında ise, bu suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümlerin uygulanacağı belirtilmiştir.
Bu aşamada etkin pişmanlık üzerinde de durulmalıdır.
Öğreti ve uygulamada; 'bir suçun işlenmesinden sonra failin, herhangi bir dış etken bulunmaksızın kendi hür iradesiyle, meydana gelen neticeyi ortadan kaldırmaya yönelik davranışlarına etkin pişmanlık' denilmektedir.
Türk Ceza Kanunu'nun kabul ettiği suç teorisi uyarınca, suçun kanuni tanımında yer alan unsurların gerçekleşmesiyle, ortaya cezalandırmayı gerektirir bir haksızlık çıkmakta ve kusurluluğu kaldıran bir sebebin bulunmaması hâlinde, fail hakkında bir ceza ya da güvenlik tedbirine hükmolunmaktadır. Fakat bazı hâllerde kanun koyucu, failin cezalandırılması için başka birtakım unsurların da bulunması veyahut bulunmamasını aramıştır. İşte haksızlık ve kusur isnadı dışında kalan bu gibi hususlar 'suçun unsurları dışında kalan hâller' başlığı altında ele alınmaktadır. Bunlardan failin cezalandırılması için gerekli olanlara 'objektif cezalandırılabilme şartları,' bulunmaması gerekenlere ise 'şahsi cezasızlık sebepleri' ya da 'cezayı kaldıran veya azaltan şahsi sebepler' denilmektedir (Mahmut Koca - İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, ... 2015, 8. Baskı, s. 351.). Bu yönüyle etkin pişmanlık, cezayı kaldıran veya cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi sebepler arasında yer almaktadır.
İşledikleri suç nedeniyle şahısların cezalandırılması kural olmakla birlikte, bir kısım şartların gerçekleşmesi durumunda kişi hakkında ceza davasının açılmasından, açılmış olan davanın devamından ve sonuçta ceza verilmesinden veya mahkûm olunan cezanın infazından vazgeçilmesi izlenen suç politikasının bir gereğidir. Bilindiği üzere suç, bir süreç içerisinde işlenmekte olup buna suç yolu ya da 'iter criminis' denilmektedir. Bu süreçte fail, önce belli bir suçu işlemek hususunda karar vermekte, daha sonra bunun icrasına yönelik hazırlıkları yapmakta, son olarak icra hareketlerini gerçekleştirmektedir. Çoğu suç, fiilin icra edilmesiyle tamamlanırken, kanuni tarifte ayrıca bir unsur olarak neticeye yer verilen suçlarda, suçun tamamlanması için fiilin icra edilmesinden başka ayrıca söz konusu neticenin gerçekleşmesi de aranmaktadır. Türk Ceza Kanunu'nun 36. maddesindeki 'gönüllü vazgeçme' düzenlemesi ile failin suç yolundan dönerek, suçun tamamlanmasını veyahut da neticenin gerçekleşmesini önlemesi; etkin pişmanlığa ilişkin düzenlemeler ile de, suç tamamlandıktan sonra hatasının farkına vararak nedamet duyup neden olduğu haksızlığın neticelerini gidermesi için teşvikte bulunulması amaçlanmıştır.
TCK'da etkin pişmanlık tüm suçlarda uygulanabilecek genel bir hüküm olarak değil, özel suç tipleri bakımından uygulanabilecek istisnai bir müessese olarak düzenlenmiştir. Bu bağlamda kanun koyucu bazı suçlara ilişkin etkin pişmanlık düzenlemesini 'etkin pişmanlık' başlığıyla bağımsız bir madde hâlinde (TCK 93, 110, 168, 192, 201, 221, 248, 254, 269, 274, 293.) bazılarını ise suç tipinin düzenlendiği maddenin bir fıkrası şeklinde gerçekleştirmiştir (TCK 184/5, 230/5, 245/5, 275/2, 275/3, 281/3, 282/6, 289/2, 297/4, 316/2.). Bu hükümlerin bir kısmında etkin pişmanlık nedeniyle cezanın tamamen ortadan kaldırılması öngörülmüş, bir kısmında ise sadece belli oranda indirilmesi kabul edilmiştir.
Etkin pişmanlık, kanunun etkin pişmanlığa imkân tanıdığı her suç tipinde, o suçun karakterine uygun bir yapıya bürünmektedir (Yasemin Baba, Türk Ceza Kanunu'nda Etkin Pişmanlık, Oniki Levha Yayınları, ... 2013, s. 22.). Ancak bu durum, etkin pişmanlık hükümleri arasında hiçbir ortak unsur olmadığı anlamına gelmemektedir. Gerek Türk Ceza Kanunu'ndaki gerekse özel ceza kanunlarındaki etkin pişmanlık düzenlemeleri incelendiğinde ve öğreti ile yerleşik yargısal kararlardaki görüşler de değerlendirildiğinde etkin pişmanlığın unsurlarının;
1- Kanunda etkin pişmanlığa imkân tanıyan bir düzenleme bulunması,
2- Suçun tamamlanmış olması,
3- Failin kanunda öngörülen biçimde aktif bir davranışının gerçekleşmesi,
4- Failin bu davranışın iradi olması,
Şeklinde belirlenmesi mümkündür.
Etkin pişmanlığın uygulanabilmesi için öncelikle kanunda o suç ve faili bakımından buna imkân tanıyan özel bir hüküm bulunması gerekir. Her suç açısından etkin pişmanlığın uygulanması mümkün değildir. Esasen niteliği gereği her suç etkin pişmanlığa elverişli de değildir. Bir suç tipi bakımından kanunda etkin pişmanlık düzenlemesi öngörülmemiş ise 'kanunilik ilkesi' uyarınca kıyas veya yorum yoluyla da olsa etkin pişmanlık uygulanamaz. Örneğin TCK'nın 168. maddesinde malvarlığına yönelik bazı suçlar bakımından etkin pişmanlık düzenlemesi öngörülmüştür. Suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçu bu suçlar arasında sayılmadığından, bu suç da malvarlığına yönelik bir suç olmasına karşın TCK'nın 168. maddesinin uygulanması mümkün değildir.
Etkin pişmanlık hükmünün uygulanabilmesi için suçun tamamlanmış olması gerekir. Teşebbüs aşamasında kalan suçlar bakımından etkin pişmanlıktan söz edilemez. Ancak şartları var ise 'gönüllü vazgeçme' gündeme gelebilir.
Etkin pişmanlığın diğer bir şartı, failin kanunda öngörüldüğü biçimde, pişmanlığını gösteren aktif bir davranışının bulunmasıdır. Gerçekten de etkin pişmanlığa ilişkin kanuni düzenlemeler incelendiğinde; 'suçun meydana çıkmasına ve diğer suçluların yakalanmasına hizmet ve yardım etme', 'mağdurun şahsına zararı dokunmaksızın kendiliğinden güvenli bir yerde serbest bırakma', 'mağdurun uğradığı zararı aynen geri verme veya tazmin suretiyle tamamen giderme', 'diğer suç ortaklarını ve sahte olarak üretilen para veya kıymetli damgaların üretildiği veya saklandığı yerleri merciine haber verme', 'örgütü dağıtma ya da verdiği bilgilerle örgütün dağılmasını sağlama', 'iftiradan dönme', 'gerçeği söyleme' gibi çeşitli şekillerde failden işlediği suçla gerçekleşen haksızlığın neticelerini mümkün olduğu ölçüde ortadan kaldırmaya yönelik aktif davranışlarda bulunmasının arandığı görülmektedir. Gerçekleştirdiği haksızlığın neticelerini kanunun aradığı biçimde ortadan kaldırmaya yönelik hiçbir aktif davranışta bulunmayan fail hakkında etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması mümkün değildir. Nitekim kanun koyucu tarafından da etkin pişmanlığın adlandırılmasında sergilenmesi gereken davranışın bu özellikleri gözetilerek 'etkin' kelimesi tercih edilmiştir. Karşılaştırılmalı hukukta da müessesenin isimlendirilmesinde benzer bir vurgunun yapıldığı görülmektedir. Örneğin; Alman, Fransız, İspanyol, İngiliz hukukunda adlandırma sırasıyla; 'Tätige Reue', 'Repentir actif', 'Arrepentimiento activo eficaz', 'Active repentance' şeklinde yapılmıştır. Ancak aktif davranış 'bizzat fail tarafından bir davranışta bulunmasının zorunlu olduğu' şeklinde anlaşılmamalıdır. Failin iradesine dayanan üçüncü kişinin hareketi de, bu hareketin yapılmasına fail tarafından neden olunduğu sürece yeterli kabul edilmelidir.
Etkin pişmanlığın varlığının kabul edilebilmesi için sanığın suç sonrası sergilediği aktif davranışın iradi olması da gerekmektedir. Bu şart, etkin pişmanlığın sübjektif unsurunu teşkil etmektedir. Etkin pişmanlığın var olduğunun kabulü için, tek başına failin haksızlığın sonuçlarını ortadan kaldırmaya yönelik davranışlarda bulunmuş olması yeterli değildir. Etkin pişmanlıkta fail, suç sonrası mağdurun uğradığı zararı gidermeyi, engellemeyi, düzeltmeyi ya da tehlikeyi önlemeyi iradi yani gönüllü olarak gerçekleştirmelidir. Çoğu zaman fail bu tür davranışları, suçu işledikten sonra duyduğu pişmanlığın tesiri ile yapmaktadır. Bu nedenle müessesenin adlandırılmasına tercih edilen ikinci kelime 'pişmanlık' olmuştur. Aynı şekilde karşılaştırılmalı hukukta örnekleri verilen isimlerden anlaşılacağı üzere 'tövbe' kelimesi ile bu vurgunun yapıldığı görülmektedir. Etkin pişmanlıkta ceza verilmesinden vazgeçilmesinin veyahut cezadan bir indirim yapılmasının temelinde failin bu pişmanlığı yatmaktadır. Zira cezalandırılmada güdülen asıl amaç, kişilerin pişmanlık duymasını sağlayıp yeniden topluma kazandırılmasıdır. Failin dışa yansıyan davranışlarının pişmanlığının tezahürü olarak kabul edilebilecek derecede iradi olması yeterli olup, iç dünyasına bakılarak gerçekten samimi olup olmadığı aranmayacaktır. Bu bakımdan sanığın davranışında cezadan kurtulma saiki de etkili olmuş olsa, önemli olan salt bu saikle hareket edilmemiş olmasıdır. Nitekim Türk Ceza Kanunu'nun uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçunda etkin pişmanlığa ilişkin 192. maddesiyle ilgili görüşmelerde, bu Kanun'un hazırlanmasında görevli akademisyenlerden Adem Sözüer; 'Gönüllü vazgeçme veya etkin pişmanlıkta, kişinin iç dünyasında gerçekten nedamet duyup duymadığına bakmıyoruz sadece; yani gönüllü vazgeçme ve etkin pişmanlıkta suç politikası gereğince kişinin suç yolundan kendi iradesiyle dönüp dönmemesine bakıyoruz. O yüzden, kendi iç dünyasında gerçekten pişmanlık duyup duymadığına ilişkin konular, aslında ne gönüllü vazgeçmeyi, suça teşebbüsü ne de buradaki etkin pişmanlığı belirleyici unsuru değildir.' şeklinde açıklamalarda bulunmuştur (Tutanaklarla Türk Ceza Kanunu, ... Bakanlığı Yayın İşleri Dairesi Başkanlığı, ... 2005, s. 697.).
Etkin pişmanlıkla ilgili bu genel şartlar dışında kanun koyucu, ilgili suç tipinde özel olarak etkin pişmanlığın belirli bir zaman dilimi içerisinde gerçekleşmesi veya başka bazı ön şartların varlığını da aramış olabilir.
Bu kapsamda TCK'nın 'etkin pişmanlık' başlığını taşıyan ve uyuşmazlık konusunu ilgilendiren 110. maddesinde; 'Yukarıdaki maddede tanımlanan suçu işleyen kişi bu suç nedeniyle soruşturmaya başlanmadan önce mağdurun şahsına zararı dokunmaksızın onu kendiliğinden güvenli bir yerde serbest bırakacak olursa cezanın üçte ikisine kadarı indirilir.' biçiminde, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçları bakımından cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi bir sebep olarak 'etkin pişmanlık' düzenlemesi getirilmiştir. Madde gerekçesinde de; 'Etkin pişmanlık için suç tamamlandıktan sonra mağdurun güvenli yerde serbest bırakılması gerekir. Bunun kendiliğinden, yani herhangi bir zorlama bulunmadan gerçekleşmesi gerekir. Ayrıca, etkin pişmanlığın, bu suç nedeniyle soruşturmaya başlanmadan önce gerçekleşmesi gerekir. Soruşturma makamlarının işe el koymasından sonra serbest bırakma hâlinde, etkin pişmanlık hükmünden yararlanılamayacaktır.' açıklamalarına yer verilmiştir.
Anılan düzenlemeye göre, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu işleyen kişinin, bu suç nedeniyle hakkında soruşturmaya başlanmadan önce mağduru, şahsına herhangi bir zarar vermeksizin ve kendiliğinden güvenli bir yere serbest bırakması hâlinde hakkında etkin pişmanlık hükmü uygulanacaktır.
Buna göre kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunda etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için aşağıdaki şartların birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.
1- Suçun tamamlanmış olması gerekir. Suç tamamlanmadan, başka bir ifadeyle icra hareketleri devam ederken failin mağduru serbest bırakması durumunda etkin pişmanlık değil gönüllü vazgeçme söz konusu olacaktır.
2- Failin, mağduru suç nedeniyle hakkında soruşturmaya başlanmadan evvel serbest bırakması gerekmektedir. Şüpheli ve sanıkların örneğin etkin pişmanlık gibi bir kısım hak ve imkânlardan yararlanabilmeleri ve buna bağlı haklarının korunması bakımından soruşturma evresinin ne zaman başladığı hususu önem arzetmektedir.
Ceza Muhakemesi Kanunu'nun ikinci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde soruşturma; 'kanuna göre yetkili mercilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar geçen evre' olarak tanımlanmıştır. Maddenin ilgili fıkrasının gerekçesinde; 'Suça ilk müdahaleden başlayarak iddianamenin mahkemeye verilmesine kadar geçen bütün işlemleri kapsayan evre soruşturma olarak isimlendirilmiştir.' şeklindeki açıklamalara yer verilmiş, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca 17.10.2006 tarih ve 165-213 sayı ile, soruşturma evresinin, suç şüphesinin Cumhuriyet savcısı tarafından öğrenilmesi ile başlayacağı kabul edilmiştir.
CMK'nın 160. maddesinde Cumhuriyet savcısının 'suçun işlendiğini öğrenmesi' hâlinden söz edilmiş, kamu davasının açılıp açılmayacağı hususunda araştırma yapma yetki ve yükümlülüğü getirilmiştir. Ceza muhakemesi hukukumuzda 'kovuşturmanın zorunluluğu ilkesi' geçerli olduğundan, soruşturma yapılması mecburiyet olarak düzenlenmiş ve bu görev Cumhuriyet savcısına verilmiştir. Nitekim öğretide bu konuda benzer görüşler ileri sürülerek; 'Ceza muhakemesinin ilk evresi olan soruşturma, suç fiilinin devletin kovuşturma makamı Cumhuriyet savcılığı tarafından öğrenilmesi ve ilk araştırma işleminin yapılması ile başlar.' denilmiştir (Nurullah Kunter - Feridun Yenisey - ... Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, Onsekizinci Baskı, Beta Yayınevi, ... 2010, s. 705.).
CMK'nın 158. maddesinde suça ilişkin ihbar ve şikâyetin kural olarak Cumhuriyet savcılığına veya kolluk makamlarına yapılabileceği kabul edilmiş, istisnai hâllerde mahkeme, valilik, kaymakamlık, yurt dışında elçilik ve konsolosluk gibi mercilere de ihbar ve şikâyette bulunulabileceği kabul edilerek, ihbar veya şikâyetlerin savcılık makamına iletilmesi kurala bağlanmıştır. Hatta bir kamu görevinin yürütülmesiyle bağlantılı olarak işlendiği iddia edilen suç nedeniyle ilgili kurum ve kuruluş idaresine yapılan ihbar veya şikâyetin gecikmeksizin Cumhuriyet savcılığına gönderilmesi zorunluluğu getirilmiştir. Bu düzenleme, soruşturmanın Cumhuriyet savcısının suç şüphesini öğrenmesiyle başlayacağını ortaya koymaktadır.
Sonuç olarak soruşturma, suçun işlendiğinin Cumhuriyet Savcısı tarafından öğrenilmesiyle başlamış olacaktır. Cumhuriyet savcısı ise, suçun işlendiğine kural olarak ihbar veya şikâyet gibi yollarla muttali olabilecektir.
Cumhuriyet savcılığının olaydan haberdar olup soruşturmaya başlamasından sonra failin mağduru serbest bırakmasının ceza sorumluluğu üzerinde bir etkisi bulunmayacaktır. Dolayısıyla mağdurun olay yetkili merciler tarafından öğrenildikten sonra serbest bırakılması durumunda, kanunun aradığı diğer bütün şartlar gerçekleşse bile etkin pişmanlık hükümleri uygulanamayacak, ancak bu husus takdiri indirim nedeni olarak kabul edilebilecektir.
3- Failin, mağduru herhangi bir baskı veya zorlama olmaksızın, gerçek bir pişmanlık sonucu kendiliğinden serbest bırakması gerekir. Failin mağduru hangi nedenlerle bıraktığının önemi yoktur. Önemli olan herhangi bir dış zorlama bulunmaksızın mağdurun özgür iradeyle serbest bırakılmasıdır.
4- Mağdurun fail tarafından serbest bırakılması gerekmektedir. Mağdurun sanığın elinden kaçması veya olayı haber alan kolluk görevlileri veya başkaları tarafından bulunduğu yerden alınması hâlinde bu hüküm uygulanamayacaktır. Ayrıca failin mağduru 'halkın içine çıkabilecek bir hâlde' serbest bırakması gerekir. Örneğin çıplak vaziyette bırakma, kanunun aradığı anlamda serbest bırakma olarak kabul edilemeyecektir.
5- Failin mağduru zarar görmeyeceği ve istediği yere rahatlıkla ulaşabileceği güvenli bir mahalde serbest bırakması gerekmektedir. Mağdurun gece vakti, yerleşim yerlerine uzak ıssız bir yerde veya ormanda serbest bırakması durumunda bu hüküm uygulanamayacaktır.
6- Failin mağdurun şahsına bir zarar vermemiş olması gerekir.
Somut olayda, 'mağdurun şahsına bir zarar verilmemiş olma' şartı üzerinde ayrıca durulmalıdır.
Kanun'da 'mağdurun şahsına zarar verilmemiş olma' şartından söz edildiğine göre, mağdurun malvarlığına ya da başka birisine zarar verilmiş olması, etkin pişmanlık hükmünün uygulanmasına engel teşkil etmeyecektir. Zararın hafif veya ağır, maddi ya da manevi olması arasında fark bulunmamaktadır. Örneğin, mağdura karşı cebir kullanılması, yaralanması, aç, susuz ya da uykusuz bırakılması, cinsel arzuların tatmini amacıyla birtakım eylemlere maruz bırakılması hâlinde etkin pişmanlık hükümleri uygulanamayacaktır. Failin mağduru, şahsına zarar verdikten sonra fakat hakkında soruşturma başlamadan önce kendiliğinden güvenli bir yerde serbest bırakması durumunda da etkin pişmanlık hükümleri uygulanmayacak, ancak bu durum temel cezanın tayininde ya da takdiri indirim nedenlerinin uygulanması sırasında göz önünde bulundurulabilecektir.
TCK'nın 109. maddesinin altıncı fıkrasında; 'Bu suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.' düzenlemesine yer verilmiş, gerekçesinde de; 'Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun işlenmesi amacıyla ya da sırasında, kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler de uygulanır; bu itibarla, kasten yaralama suçunun temel şeklinin gerçekleşmesi hâlinde, maddenin ikinci fıkrasına istinaden cezaya hükmedilmelidir.' denilmiş olup suçun işlenmesi amacıyla ya da suçun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinden birinin meydana gelmesi hâlinde ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümlerin uygulanacağı belirtilmek suretiyle, anılan neticenin gerçekleşmesi durumunda, artık mağdurun şahsına zarar verilmiş olacağından etkin pişmanlık için aranan 'mağdurun şahsına zararı dokunmaksızın serbest bırakma' şartı oluşmadığından, etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanamayacağının kabulü gerekmektedir.
109. maddenin altıncı fıkrasının 'Bu suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.' hükmü göz önünde bulundurulduğunda, bu suçun işlenmesi amacıyla, işlendiği süreyle sınırlı bir zaman dilimi içerisinde ve eylemin gerçekleştirilmesi sırasında mağdurun, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun unsurunu oluşturacak ve kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerine ulaşmayacak şekilde yaralanması hâlinde, diğer şartların da varolması kaydıyla etkin pişmanlık hükümleri uygulanabilecektir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanık ...'ın, mağdure ...'ın eski erkek arkadaşı olduğu, olay günü sanık ...'ın mağdure ...'ı erkek arkadaşı olan ... ile gezerken görüp kıskandığı, mağdure ...'ın içinde bulunduğu aracın önüne aracını çekip durduktan sonra ...'ın oturduğu koltuğun kapısını açarak önce aracın içinde onu darp ettiği, daha sonra zorla aşağıya indirip vurup zorla kendi aracına bindirdiği ve oradan ... ile uzaklaşırken dahi Merve'ye vurmaya devam ettiği, aracın içinde bu şekilde 15-20 dakika kadar onu tuttuktan sonra arkadaşı ... vasıtası ile babasının evine bıraktığı, mağdurenin yaralanmasının hayati tehlike geçirmeyecek ve basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte olduğu, sanığın mağduru soruşturma başlatılmadan teslim ettiği hususları birlikte gözetildiğinde sanık hakkında TCK’nın 110. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükmünün uygulanma şartlarının gerçekleştiği," görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 8. Ceza Dairesince 07.07.2020 tarih, 1738-15085 sayı ve oy çokluğuyla itiraz nedeninin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İtirazın kapsamına göre inceleme sanık ... hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire çoğunluğuyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık ... hakkında TCK'nın 110. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükmünün uygulanma koşullarının oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Kolluk tarafından düzenlenen olay, görgü, tespit, yakalama ve araştırma tutanağına göre; 19.09.2012 tarihinde saat 21.45 sıralarında haber merkezi tarafından ...Sokak üzerinde bıçaklı kavga olduğu yönünde bilgi verilmesi üzerine kolluk görevlilerinin olay yerine gittikleri,
Mağdur ... hakkında ... Meslek Hastalıkları Hastanesi tarafından düzenlenen 20.09.2012 tarihli ve 10966 sayılı rapora göre; mağdurun dudağının sol tarafında 0,3 cm çapında ekimoz bulunduğu, alkollü olmadığı ve kasten yaralama fiilinin mağdur üzerindeki etkisinin basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif olduğu,
23.05.2013 tarihli oturumda sanık ...'a TCK'nın 110. maddesinin uygulanmaması ihtimaline binaen ek savunma hakkı verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Mağdur ... kollukta; "19.09.2012 günü, 21.45 sıralarında arkadaşım olan ... ile birlikte onun kullandığı araba ile dolaşırken Dede Korkut Lisesi yanında beni bırakacağı sırada...Bulvarı üzerindeki ... Pazarı önüne geldiğimizde 06 MTZ ** plakalı ... ile önceden arkadaşlık yaptığım ... ve yanında polis merkezinizde de gördüğüm Burak Köse ve ... isimli şahıslarla birlikte geldiler ve ikimizi darp etmeye başladılar, neden böyle yaptılar bilmiyorum. Daha sonra ... beni kolumdan tutup zorla kendi arabasının arka koltuğuna bindirdi. ... de ona yardım etti. Ben binmek istemediğimi söylememe rağmen beni arabaya bindirdiler, sonra oradan ayrıldık. Beni araba ile biraz dolaştırdılar. ... arabayı kullanıyordu, dolaşırken hem arabayı kullanıyor hem de geriye dönüp bana ... atıyordu. Dudağıma tokatı denk geldi. 'Seninle görüşeceğiz, babana olanları, başkaları ile dolaştığını söyleyeceğim.' diye tehdit ediyordu. Sonra beni ikametime yakın bir yerde indirdi. Ben oradan evime gittim, korktuğum için bu saate kadar polis merkezinize gelmedim daha sonra şikâyetçi olmak için polis merkezinize geldim, olanlardan dolayı beni arabaya zorla bindiren, beni darp eden, tehdit eden ... ile ona yardım eden yanındaki ... ve Burak Köse isimli şahıslardan davacı ... şikâyetçiyim, uzlaşmak istemiyorum.",
Savcılıkta; "Ben ... ile arkadaş idim, ancak aramızda anlaşmazlık çıkınca liseden arkadaşım olan ... ile çıkmaya başladım. Olay tarihinde de ...'in kullandığı 06 HJ *** plakalı araçla...Bulvarı üzerinde dolaşırken ...'nın arkadaşı olan ... bizi gördü, ...'ya haber vermiş olacak ki, ... araçla...Bulvarı'nda yanımıza geldi, önce ...n'la tartıştılar. ...n'ı darp etmeye başladı. Bu ara, beni de arabadan kolumdan zorla çıkartıp benim arabama bineceksin diye, beni zorladı hatta iki de ... vurdu. Ben korkumdan ...'nın arabasına bindim, bu sırada ...'nın arabasında bulunan Yasin sadece arabasının kapısını açtı, ancak herhangi bir şey söylemedi. Oradan uzaklaştık. Beni evime bırakmalarını söyledim. Beni eve bıraktılar. Daha sonra, ... ve arkadaşı ile yine orada bulunan ..., ... ve ... üçü birlikte benim evimin oradan uzaklaştılar, daha sonra ikinci bir kavga olmuş, ben o kavgayı görmedim, daha sonra duydum. Kim kime vurdu bilemiyorum ancak beni ...n'ın aracından alırken, ... ...n'ı darbetti, bunu gördüm, bana da iki ... vurdu." kolluk ifadesi okunup sorulunca "Oradaki ifadem de doğrudur, ancak ... beni arabaya aldıklarında olay yerinde yoktu, daha sonra, beni arabaya bıraktıklarında arabaya bindi. Yasin benim, zorla arabaya bindirilmemde arabada idi. Herhangi bir şekilde bana müdahalesi olmadı, ancak ... beni kolumdan sürükleyerek zorla arabaya bindirdi ve iki de ... vurdu, ben her ne kadar daha önce, her üç şüpheli ..., ... ve ... hakkında şikâyetçi olmuş isem de, ben bu kişilerle barıştığım için şikâyetimden vazgeçiyorum,",
Mahkemede 11.04.2013 tarihinde; "... benim eski erkek arkadaşımdır, ancak ayrılmıştık, ondan ayrıldıktan sonra ...n ile görüşmeye başlamıştım, olay günü ...n ile buluştuk aracı ile dolaştık, ancak kendisi hasta olduğu için 'Seni eve bırakayım.' dedi. Bizim eve giderken ...'nın arkadaşı ... bizi gördü, biraz sonra ... arkadaşı Yasin ile bizim arabamızın önüne arabasını çekti. Yasin de durdu. Arabadan inen ..., hemen bizim olduğumuz arabaya geldi. Önce ...n'ın üzerine gitti onu hırpaladı ve ön sağ kapısını açıp hiçbir şey söylemeden yumruk attı. Ben de daha fazla problem olmasın diyerek arabadan indim ve ...'nın arabasının arka koltuğuna oturdum ve oradan bizim evin üç dört sokak arkasına gittik. Ben ...'ya 'Seninle ayrıldık başkası ile görüşmem seni ilgilendirmez.' dedim. O da kıskançlık krizine girdi, bana bağırdı, ağladım, bir markete gidip bana su aldılar, elimi yüzümü yıkadım. O sırada ... aradı kız arkadaşı ile bizim aracımızın yanına geldi. ... çok sinirliydi bana zarar vereceğini düşünerek ... beni arabadan alıp eve bıraktılar. ...'nın darbesi neticesi dudağım patladı. Biraz sonra ... beni aradı, onlara iyi olduğumu söyledim. Daha sonraki olaylardan haberim yoktur. bana yapılan eylemler nedeniyle şikâyetçi değilim," hazırlıktaki ifadesi okunup kısmen aykırılık nedeniyle sorulunca "Benim hazırlıktaki ifadem doğrudur, ...n'ın arabasından ... kolumdan tutarak beni indirdi ve kendi arabasına bindirdi. Olay pazarın tam ortasında oldu, o gün pazar vardı, kalabalıktı. Ben yardım isteseydim muhtemelen alamazdım, ancak yardım istemedim. ...'nın bana zarar vermeyeceğini biliyorum ilk defa böyle bir şey oldu. Kıskançlık nedeniyle böyle bir şey yaptığını düşünüyorum arabanın içinde 15 dakika kadar kaldım. Daha sonra beni bıraktılar. Aracın içinde bana birkaç ... attı. Ben bu olay nedeniyle karakola gidip şikâyetçi olmadım ancak bu olaydan sonra kavga olmuş benim olayım orada geçince karakola gidip ifade verdim. Yukarıda belirttiğim gibi ben kimseden şikâyetçi değilim, ...'ün bana karşı bir darbesi olmadığı gibi zorlaması da olmamıştır ...", 23.05.2013 tarihinde ise; "Ben poliste ayrıntılı ifade verdim. ...n'ın arabasından ... beni ... vurarak zorla indirdi. ...n'ı da dövdü, beni arabaya bindirdi. Yasin'in aracının ön koltuğunda ...n vardı. Aracın içinde ... bana vurmaya devam etti, sürekli vurdu, hatta dudağım patladı, arabada sürekli beni tehdit etti, on beş dakika kadar aracın içinde kaldım, beni ...'ın içinde gezdirdi, daha sonra evime yakın bir yerde beni arabadan indirdi, dudağım patlamıştı, arkadaşım ... kız arkadaşı ile geldi, beni sakinleştirdi, bana su aldı. Ben sonra eve gittim.",
İnceleme dışı mağdur sanık ... kollukta; "19.09.2012 günü, 21.45 sıralarında annem adına tescili bulunan 06 HJ *** plakalı aracımla yanımda kız arkadaşım olan ... ile birlikte dolaşırken kendisini eve bırakmak için...Bulvarı üzerinde seyir hâlinde idim. ... Pazarı önüne geldiğimde 06 MTZ ** plakalı ... ile önceden tanımadığım bilmediğim orada kız arkadaşımın bana söylediği eskiden erkek arkadaşı olduğunu orada öğrendiğim ... ile yanında isimlerini sonradan polis merkezinizde öğrendiğim ve orada gördüğüm ... ile ... isimli üç şahıs ... ile önümü kestiler. Aracı ... kullanıyordu, ne olduğunu ben anlamadan, Merve'nin oturduğu yerin kapısını ... isimli şahıs açtı ve Merve'ye vurmaya başladı, küfürler etti. 'Senin ananı s...' diye küfür etti, sonra benim tarafıma geçip kapımı zorla açtı, aracın içinde beni darp etti. Kulak ve boyun kısmıma yumruk ve tekmeler attı, sonra arabadan Merve'yi zorla indirdi ve kendi arabasına zorla bindirdi. Onlar ayrıldılar, ben de aracımla oradan ayrıldım. Ben aracımla ....üzerinde Ülker İlköğretim Okulu yanından geçerken tesadüfen arkadaşlarım ..., ... ve ...'ı gördüm, durdum ve araca aldım. Birlikte gezerken kendilerine az önce yaşadıklarımı anlattığım sırada .... Caddesi üzerinde seyir hâlinde idim tesadüfen onları gördüm, aynı araçta aynı şahıslardı, önüme kırdılar ve araçtan indiler. Şahıslardan sarı tişörtlü olan ismini ... olarak öğrendiğim şahıs elinde bir bıçak anlık gördüm, ben geri geri kaçmaya başladım, onlar da arabalarına binip beni takip etmeye başladılar. Ben tekrar.... Caddesine döndüm yine önümü kestiler, araçtan indiler, biz de indik, orada birbirimize girdik, karşılıklı darbettik. Onlar bize biz onlara yumruklar attık, ancak sopa ya da başka suç aleti kullanılmadı. Bu sırada ... isimli şahıs elindeki bıçağı ile bize saldırması üzerine biz aracı orada bırakıp kaçmak zorunda kaldık, bu bıçağın kesici kısmı yaklaşık 15 cm kadardı, sap kısmını tam göremedim çünkü avucunda idi ve karanlıktı göremedim. Biz kaçarken arkamızdan taş attılar, sonra benim aracıma orada taş atmaya başladılar. ... isimli şahsın aracın lastiklerini kesmeye başladığını gördüm, ... ise taş ile aracın camlarını patlatıyordu. Bu sırada arkadaşım ... polisi aradığını söyledi, bir süre sonra polisler gelip bizleri aldılar polis merkezinize getirdiler ...",
İnceleme dışı mağdur sanık ... kollukta; "19.09.2012 günü, 21.45 sıralarında ben arkadaşlarım olan ... ve ... ile birlikte ... Ülker İlköğretim Okulu yanında bulunduğumuz sırada arkadaşımız olan . *** plakalı aracı ile tek başına yanımıza geldi, arabasına bindik. Birlikte araba ile dolaşırken ...n bize kız arkadaşını ve kendisini darbettiklerini söyledi. Tesadüfen ...Caddesi üzerinde seyir hâlinde iken ...n'ı darp eden şahıslar olduklarını ...n'dan öğrendiğimiz tanımadığım bilmediğim ancak isimlerini sonradan polis merkezinizde öğrendiğim ve orada gördüğüm ..., ... ve ... isimli şahıslar ile onların kullandığı...** plakalı aracı gördük. Aracı görünce kaçmak istedik. Aracı önümüze kırmaları üzerine ...n birden kaçmak amacıyla geri geri ...Caddesine tekrar döndük, ancak yine önümüzü kestiler. Araçtan inip üzerimize gelmeleri üzerine biz de araçtan indik orada birbirimize girdik, birbirimizi darp etmeye başladık, onlar bizi biz onları karşılıklı darp ettik, ancak kim kime neresine vuruyordu belli değildi. Olay yerinde ... isimli şahıs elinde bir bıçak çekti üzerimize yürüdü. Bu bıçak yaklaşık kesici kısmı 10-15 cm uzunluğunda idi sap kısmını göremedim, karanlıktı. Bıçağı görünce biz arabayı bırakıp oradan kaçtık aşağı mezarlık tarafına gittik, bu sırada aracımıza vurmaya başladılar. Araca taş attıklarını gördüm, hatta ... isimli şahıs elindeki bıçak ile aracın lastiklerine zarar verirken gördüm, bunun üzerine hemen 155 polis imdatı ben aradım ... sonra polisler geldi ve bizleri alarak polis merkezinize getirdiler ...",
İnceleme dışı mağdur sanık ... kollukta; "19.09.2012 günü, 21.45 sıralarında .... ** plakalı ... isimli arkadaşımın kullandığı araçla yanımda arkadaşlarım ... ile birlikte yakıt almak için gittiğimiz sırada...Bulvarı üzerinde kurulu bulunan ... Pazarı isimli semt pazarı önünden geçerken tesadüfen tanımadığım bilmediğim 06 HJ *** plakalı ... ile karşılaştık. ... aracın içindeki bayanın kendi sözlüsü olduğunu söyledi ve durdu. Araçtan inip yanlarına gitti ve bayana 'Hani sen evde idin, burada ne işin var.' dediğini duydum. Arabaya davet etti, bu sırada sürücü olan ismini sonradan öğrendiğim ... ile tartıştılar sonra ... arabadan kendisi indi ve kendi rızası ile bizim bulunduğumuz araca bindi. Bu sırada kimse zorlamadı, baskı yapmadı. Ben araçtan orada indim ve kız arkadaşımın yanına gittim ...',
Savcılıkta; "Ben, bu hususta daha önce ifade verdim. Karakoldaki ifademi aynen tekrar ederim ... ben, müşteki şüphelilerden ...'ın mağdur ...'ı araca aldığında ben yoktum,",
Mahkemede; "... benim arkadaşımdır kendisini Yasin ile birlikte gezerken gördüm ve onların arabasına bindim benden önce Yasin ve ...'nın Merve'yi ...n'ın arabasından alıp evine bıraktıklarından haberim yoktur, ben orada değildim,",
İnceleme dışı mağdur sanık ... kollukta; "19.09.2012 günü, 21.45 sıralarında 06 MTZ ** plakalı ... isimli arkadaşımın kullandığı araçla yanımda arkadaşım ... ile birlikte yakıt almak için gittiğimiz sırada...Bulvarı üzerinde kurulu bulunan ... Pazarı isimli semt pazarı önünden geçerken tesadüfen tanımadığım bilmediğim 06 HJ *** plakalı ... ile karşılaştık. ... aracın içindeki bayanın kendi sözlüsü olduğunu söyledi ve durdu, araçtan inip yanlarına gitti. Onların tartışmaya başladıklarını görünce tartışmalarını önlemek için yanlarına gittim. Bu sırada ismini orada öğrendiğim ... arabadan kendisi indi ve kendi rızası ile bizim bulunduğumuz araca bindi. Bu sırada kimse zorlamadı, baskı yapmadı. ... arkadaşı ile buluşacağını söyledi, yanımızdan ayrıldı. Sonra biz araba ile biraz dolaştıktan sonra bayanı ikameti olduğunu öğrendiğim yere yakın bir yerde bıraktık. Bana sorduğunuz gibi araba içinde hiçbir darp olayı olmadı. Bayan ile ... konuştular ancak darp olmadı ...',
Savcılıkta; "Suç tarihinde müşteki şüphelilerden ...'ın kullandığı 06 MTZ ** plakalı araçtan ......Bulvarı üzerindeki ... Pazarına geldiğimizde, müşteki ...'ın önceden tanımadığı ...n Kılıç'ın kullandığı 06 HJ *** plakalı araçla birlikte gittiğini ... gördü. Bunun üzerine, o aracı durdurarak, aralarında ...n'la tartışma çıktı. Bunun üzerine, müşteki 'Siz kavga etmeyin, ben senin aracına bineyim.' dedi ve araca bindi. Biz oradan uzaklaştık, bu sırada ... ve ...n ile aramızda bir kavga olmadı, hatta ben, ... ile ...n'ın kavga etmelerini önledim, aracı oldum, Merve de bizim arabaya bindikten sonra biz uzaklaştık. Daha sonra, Merve'yi kendi evine bıraktık, oradan evimize geçerken, ...'yi aldık ... mağdur ...'ı da zorla arabaya bindirmedim, kendi istediği ile bindi ... ",
Mahkemede; "... benim arkadaşımdır, Merve ile daha önceden çıkarlardı ancak ayrılmışlardı. Olay günü ...'nın arabası ile gezerken Merve'yi ...n'ın arabasında gördük. ... kıskandığı ve kızdığı için ...n'ın arabasını durdurdu. ...n ile tartışmaya başladı, ben de aracı olmaya çalıştım. Merve '... sen kızma, ben arabaya binerim.' dedi, ...'nın arabasının arka koltuğuna bindi ve oradan hareket ettik, ... kızgınlıkla arka koltukta oturan Merve'ye bir ... vurdu, daha sonra biraz dolaştıktan sonra, Merve'yi babasının evine bıraktık ...",
Şeklinde beyanda bulunmuşlardır.
Sanık ... kollukta; "19.09.2012 günü saat 21.45 sıralarında tescili adıma kayıtlı olan ve sürücüsü olduğum 06 MTZ ** plakalı aracımla yanımda arkadaşlarım ... ve ... ile birlikte yakıt almak için gittiğimiz sırada...Bulvarı üzerinde kurulu bulunan ... Pazarı isimli semt pazarı önünden geçerken tesadüfen tanımadığım, bilmediğim 06 HJ *** plakalı ... ve içinde kız arkadaşım olan, ileriye dönük evlilik planlarımız olan hatta ailesi ile görüştüğüm kız arkadaşım ...'ı gördüm, şok oldum. Aracımı durdurup kendisi ile konuşmak için yanına gittim, ben Merve ile konuşacağım sırada aracın sürücüsü olan ismini sonradan öğrendiğim ... isimli şahıs bana hitaben 'Aracımdan kimseyi alamazsın, git.' dedi. Ben kendisine Merve'nin sözlüm olduğunu söylememe rağmen 'Alamazsın git.' dedi ve tartıştık. İtiş kakış oldu, bu sırada Merve bana 'Tamam geliyorum.' dedi, araçtan kendisi indi ve rızası ile hiçbir zorlama olmaksızın benim aracıma bindi, oradan ayrıldık. Biraz dolaştık. Merve'yi evlerine götürmek istediğimde 'Biraz dolaşalım, iyi değilim.' dedi, hatta ağlıyordu. Ben su aldım ve biraz dolaştıktan sonra inmek istediğini söylemesi üzerine evinin önünde indirdim ...',
Savcılıkta; "Olay tarihinde benim kullandığım 06 MTZ ** plakalı araçla ......Bulvarı üzerindeki ... Pazarı'na geldiğimizde aile arasında söz kestiğimiz ...'ı şüpheli ...'in arabasında gördüm. Benim yanımda ... vardı. Bunu görünce gittim araca Merve'yi almak istedim. ...n'la aramızda münakaşa çıktı. Merve'yi kolundan tutarak aracıma bindirdim. Merve önce binmek istemedi, aramızda kavga olmasın diye kendi rızasıyla bindi. Yanımda bulunan ...'ün olaya bir müdahalesi olmadı, sadece kavga etmemizi önledi. Ben Merve'yi daha sonra evine bıraktım ... ayrıca ben, Merve'ye de araca bindirirken bir ... vurdum, benim sözlümken niçin başkasının aracında geziyorsun diye vurdum.",
Mahkemede 11.04.2013 tarihinde; "Mağdur ... ile daha önceden konuşuyorduk, evlenecektik, ancak ayrıldık. Olay günü Yasin ile birlikte araba ile geziyorduk. Merve'yi ...'in arabasında gördüm, arabayı durdurdum. Eski kız arkadaşımın başka birisinin arabasında olması nedeniyle kıskandım. Merve'yi arabadan indirdim ve kızgınlık ile bir ... vurdum. Kendisi arabadan indi, benim arabama bindi. Onu ailesinin evine götürüp bıraktım ... Merve'yi zorla araçtan indirmedim ve zorla kendi aracıma bindirmedim. Bu nedenle üzerime atılı suçlamayı kabul etmiyorum ... Ben Merve'ye sadece bir ... vurmuştum, arabayı alınca da kendisine vurmuş değilim. Arabaya binen Merve ağlıyordu. Markete gidip su aldı, daha sonra evine bıraktım." mağdur ...'ın Mahkemece alınan ifadesi okunup sorulunca "Mağdur ...'nin ifadesini kabul etmem, kendisi isteği ile arabaya bindi, birkaç defa ... attım.", 23.05.2013 tarihinde ise; "Ben Merve'yi alarak kendi arabama bindirdiğimi kabul ediyorum ancak daha sonra kendi evine götürüp bıraktım ... Ben Merve'yi evinin önüne bıraktım, arabamda on beş yirmi değil, sadece beş dakika beklemiştir.",
Şeklinde savunmada bulunmuştur.
TCK’nın “Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” başlıklı 109. maddesi;
“(1) Bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakan kişiye, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Kişi, fiili işlemek için veya işlediği sırada cebir, tehdit veya hile kullanırsa, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Bu suçun;
a) Silahla,
b) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
d) Kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
e) Üstsoy, altsoy veya eşe karşı,
f) Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
İşlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza bir kat arttırılır.
(4) Bu suçun mağdurun ekonomik bakımdan önemli bir kaybına neden olması halinde, ayrıca bin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.
(5) Suçun cinsel amaçla işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek cezalar yarı oranında artırılır.
(6) Bu suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.” şeklinde düzenlenmiş iken 14.07.2021 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanmak suretiyle yürürlüğe giren 7331 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 9. maddesiyle anılan maddenin 3. fıkrasının (e) bendine "eşe" ibaresinden sonra gelmek üzere "ya da boşandığı eşe" ibaresi eklenmek suretiyle madde son şeklini almıştır.
Maddenin birinci fıkrasında; kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun temel şekli düzenlenmiş, ikinci fıkrasında; suçun cebir, tehdit veya hile ile işlenmesi ve üçüncü fıkrasında ise; altı bend hâlinde, suçun silahla, birden fazla kişi ile birlikte, kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle, kamu görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle, üstsoy, altsoy veya eşe ya da boşandığı eşe karşı, çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı işlenmesi nitelikli hâller olarak yaptırıma bağlanmış, dördüncü fıkrasında; suçun netice sebebiyle ağırlaşmış hâline, beşinci fıkrasında; cinsel amaçla işlenen özgürlüğü kısıtlama suçuna yer verilmiş, altıncı fıkrasında ise; suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun sonucu itibarıyla ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi hâlinde, ayrıca bu suça ilişkin hükümlerin de uygulanacağı belirtilmiştir.
Bu suç tipi ile bireylerin hareket özgürlüğünün hukuka aykırı biçimde kaldırılması veya sınırlanması eylemleri cezalandırılmak istenmiştir. Nitekim bu husus madde gerekçesinde; "Bu suç ile korunan hukuki değer, kişilerin kendi arzusu ve iradesi çerçevesinde hareket edebilme hürriyetidir." şeklinde belirtilmiştir. Suçun maddi unsuru, kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılmasıdır. Bu fiil, failin doğrudan doğruya veya dolaylı hareketleriyle ve çeşitli araçlar kullanılarak gerçekleştirilebilir. Sonuç ise mağdurun hareket etme ya da yer değiştirme özgürlüğünün kaldırılması biçiminde kendini gösterir.
Fail, kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılmasına yönelik fiili, doğrudan doğruya veya dolaylı hareketleriyle ve çeşitli araçlar kullanarak gerçekleştirebilir. Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu, serbest hareketli bir suç olduğundan, bir yere gitme veya bir yerde kalma özgürlüğünün kaldırılması neticesini doğurabilecek her türlü hareket ile işlenebilecektir. Maddede sadece "bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakmak"tan söz edilmiş, fiilin işleniş şekli, yeri, zamanı ve süresi konusunda bir sınırlama yapılmamıştır. Bu nedenle suç mağdurun bir yere gitme veya bir yerde kalma özgürlüğünün ihlal edilmesi sonucunun doğması kaydıyla, her zaman her yerde işlenebilir. Fiilin herkesin girebileceği bir yerde, özel, kapalı veya açık alanda gerçekleştirilmesinin yahut uzun veya kısa süreli olmasının bir önemi bulunmamaktadır. Suçun oluşması için mutlaka mağdurun bir yere kapatılmış olması gerekmeyip aleni bir yerde tutma veya böyle bir yere götürme hâlinde dahi diğer unsurlar da var ise kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu oluşacaktır. Kesintisiz bir suç olması sebebiyle suçun tamamlanma ve bitme zamanları farklı olabilmektedir. Mağdurun hürriyetinin kısıtlanması ile suç tamamlanır, ancak sona ermez. Mağdurun tekrar hürriyetine kavuştuğu an suçun sona erme zamanıdır. Suç tamamlandıktan sonra kısa sürede sona erdirilebileceği gibi günlerce de sürdürülebilir. Öte yandan özgürlükten yoksun bırakma kavramı, anlık olmayan bir süreyi zorunlu olarak içerdiğinden, suçun tamamlanması için fiil ile sonucun hukuken kabul edilebilecek bir zaman müddetince sürmesi gerekmektedir. Sürenin çok kısa olup olmadığı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma niteliği taşıyıp taşımadığı, hareketin ağırlığı, önemi ve ciddiyeti ile birlikte hâkim tarafından değerlendirilip belirlenecektir. Sonuç ise, mağdurun bir yere gitme ya da bir yerde kalma özgürlüğünün kaldırılması biçiminde ortaya çıkmaktadır.
Suçun manevi unsuru; failin, mağduru şahsi özgürlüğünden yoksun bırakmaya yönelik hareketleri gerçekleştirmeyi bilmesi ve istemesi, yani genel kasttır. Kanun'un metni ve ruhundan anlaşılacağı üzere, suçun temel şeklinin oluşumu için saik (özel kast) aranmamıştır. Nitekim bu görüş öğretide (Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, ... Özek-Sahir Erman, ... 1994, s. 130; Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Ayhan Önder, 4. Bası, ... 1994, s. 31; Teorik-Pratik Ceza Hukuku, Durmuş Tezcan-... Ruhan Erdem-... Önok, ... 2008, s. 363; Ceza Hukuku Özel Hükümler, ... Emin Artuk-... Gökcen, ... 2018, ... Yayınevi, 17. Baskı, s. 368.) ve yargısal kararlarda da (Ceza Genel Kurulunun 29.06.2010 tarihli ve 110-161, 23.01.2007 tarihli ve 275-9, 03.12.2002 tarihli ve 288-419 sayılı ile bu güne kadar süreklilik arz eden çok sayıdaki kararları) benimsenmiştir. Suçun oluşabilmesi için kişiyi hürriyetinden yoksun kılma yönündeki ihlalin hukuka aykırı olarak yapılması, diğer bir deyişle eylemde hukuka uygunluk nedenlerinin bulunmaması zorunludur. Hukuka aykırılık, öğretide genel olarak hukuk düzeninin izin vermediği hâlleri ifade etmektedir.
Uyuşmazlık konusunun açıklığa kavuşturulabilmesi için Türk Ceza Kanunu'ndaki tehdit ve cebir kavramları üzerinde durulmalıdır.
Türk Dil Kurumunun Büyük Türkçe Sözlüğüne göre, "gözdağı verme" anlamına gelen tehdit, bir kimsenin bir zarara veya kötülüğe uğratılacağının bildirilmesidir. Bu bildirimin sözlü olması mümkün olduğu gibi başka yollarla ve bu bağlamda davranışlar yoluyla da yapılması mümkündür. Bu nedenle tehdit suçu, söz, yazı veya herhangi bir işaretle işlenebilecek bir suç olup önemli olan gerçekleştirileceği belirtilen haksızlığın mağdurun bilgisine ulaştırılmasıdır (M. Emin Artuk- A. Gökcen- M. Emin Alşahin-Kerim Çakır, Ceza Hukuku Özel Hükümler, ... Kitabevi, ... 2019, 18. Bası, s. 405.).
Tehdidin, mağdurun iç huzurunu bozmaya, onda korku ve endişe yaratmaya objektif olarak elverişli olması yeterli olup, saldırının kişinin veya başkasının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına, belirli bir ağırlıkta olmak kaydıyla malvarlığına veya bunlar dışındaki sair bir kötülüğe yönelik olması gereklidir. Suçun oluşabilmesi için de mağdurun iç huzurunun bozulup bozulmadığının veya mağdurun bundan korkup korkmadığının ayrıca araştırılmasına gerek yoktur. Önemli olan failin tehdidi oluşturan fiili "korkutmak amacıyla" yapmış olmasıdır (MAJNO, C. II, s. 127; A. Pulat Gözübüyük, Mukayeseli Türk Ceza Kanunu, 5. Bası, C. II, s. 517 ve 873.).
Türk Dil Kurumunun Büyük Türkçe Sözlüğüne göre, "zor, zorlayış" anlamlarına gelen cebir ise; suç olarak düzenlendiği TCK'nın 108. maddesinin gerekçesinde "kişiye karşı fiziki güç kullanmak suretiyle, onun veya bir üçüncü kişinin iradesi ve davranışları üzerinde zecrî bir etki meydana getirilmesidir." şeklinde tanımlanmıştır.
Bu aşamada etkin pişmanlık üzerinde de durulmalıdır.
Öğreti ve uygulamada; "Bir suçun işlenmesinden sonra failin, herhangi bir dış etken bulunmaksızın kendi hür iradesiyle, meydana gelen neticeyi ortadan kaldırmaya yönelik davranışlarına etkin pişmanlık" denilmektedir.
Türk Ceza Kanunu'nun kabul ettiği suç teorisi uyarınca, suçun kanuni tanımında yer alan unsurların gerçekleşmesiyle, ortaya cezalandırmayı gerektirir bir haksızlık çıkmakta ve kusurluluğu kaldıran bir sebebin bulunmaması hâlinde, fail hakkında bir ceza ya da güvenlik tedbirine hükmolunmaktadır. Fakat bazı hâllerde kanun koyucu, failin cezalandırılması için başka birtakım unsurların da bulunması veyahut bulunmamasını aramıştır. İşte haksızlık ve kusur isnadı dışında kalan bu gibi hususlar "suçun unsurları dışında kalan hâller" başlığı altında ele alınmaktadır. Bunlardan failin cezalandırılması için gerekli olanlara "objektif cezalandırılabilme şartları" bulunmaması gerekenlere ise "şahsi cezasızlık sebepleri" ya da "cezayı kaldıran veya azaltan şahsi sebepler" denilmektedir (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, ... 2015, 8. Baskı, s. 351.). Bu yönüyle etkin pişmanlık, cezayı kaldıran veya cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi sebepler arasında yer almaktadır.
İşledikleri suç nedeniyle şahısların cezalandırılması kural olmakla birlikte, bir kısım şartların gerçekleşmesi durumunda kişi hakkında ceza davasının açılmasından, açılmış olan davanın devamından ve sonuçta ceza verilmesinden veya mahkûm olunan cezanın infazından vazgeçilmesi izlenen suç politikasının bir gereğidir. Bilindiği üzere suç, bir süreç içerisinde işlenmekte olup, buna suç yolu ya da "iter criminis" denilmektedir. Bu süreçte fail, önce belli bir suçu işlemek hususunda karar vermekte, daha sonra bunun icrasına yönelik hazırlıkları yapmakta, son olarak icra hareketlerini gerçekleştirmektedir. Çoğu suç, fiilin icra edilmesiyle tamamlanırken, kanuni tarifte ayrıca bir unsur olarak neticeye yer verilen suçlarda, suçun tamamlanması için fiilin icra edilmesinden başka ayrıca söz konusu neticenin gerçekleşmesi de aranmaktadır. Türk Ceza Kanunu'nun 36. maddesindeki "gönüllü vazgeçme" düzenlemesi ile failin suç yolundan dönerek, suçun tamamlanmasını veyahut da neticenin gerçekleşmesini önlemesi; etkin pişmanlığa ilişkin düzenlemeler ile de, suç tamamlandıktan sonra hatasının farkına vararak nedamet duyup neden olduğu haksızlığın neticelerini gidermesi için teşvikte bulunulması amaçlanmıştır.
TCK'da etkin pişmanlık tüm suçlarda uygulanabilecek genel bir hüküm olarak değil, özel suç tipleri bakımından uygulanabilecek istisnai bir müessese olarak düzenlenmiştir. Bu bağlamda kanun koyucu bazı suçlara ilişkin etkin pişmanlık düzenlemesini "etkin pişmanlık" başlığıyla bağımsız bir madde hâlinde (TCK'nın 93, 110, 168, 192, 201, 221, 248, 254, 269, 274, 293.) bazılarını ise suç tipinin düzenlendiği maddenin bir fıkrası şeklinde gerçekleştirmiştir. (TCK'nın 184/5, 230/5, 245/5, 275/2, 275/3, 281/3, 282/6, 289/2, 297/4, 316/2.) Bu hükümlerin bir kısmında etkin pişmanlık nedeniyle cezanın tamamen ortadan kaldırılması öngörülmüş, bir kısmında ise sadece belli oranda indirilmesi kabul edilmiştir.
Etkin pişmanlık, kanunun etkin pişmanlığa imkân tanıdığı her suç tipinde, o suçun karakterine uygun bir yapıya bürünmektedir (Yasemin Baba, Türk Ceza Kanununda Etkin Pişmanlık, Oniki Levha Yayınları, ... 2013, s. 22.). Ancak bu durum, etkin pişmanlık hükümleri arasında hiçbir ortak unsur olmadığı anlamına gelmemektedir. Gerek Türk Ceza Kanunu'ndaki gerekse özel ceza kanunlarındaki etkin pişmanlık düzenlemeleri incelenip öğreti ile yerleşik yargısal kararlardaki görüşler birlikte değerlendirildiğinde etkin pişmanlığın unsurlarının;
1- Kanunda etkin pişmanlığa imkân tanıyan bir düzenleme bulunması,
2- Suçun tamamlanmış olması,
3- Failin kanunda öngörülen biçimde aktif bir davranışının gerçekleşmesi,
4- Failin bu davranışın iradi olması,
Şeklinde belirlenmesi mümkündür.
Etkin pişmanlığın uygulanabilmesi için öncelikle kanunda o suç ve faili bakımından buna imkân tanıyan özel bir hüküm bulunması gerekir. Her suç açısından etkin pişmanlığın uygulanması mümkün değildir. Esasen niteliği gereği her suç etkin pişmanlığa elverişli de değildir. Bir suç tipi bakımından kanunda etkin pişmanlık düzenlemesi öngörülmemiş ise "kanunilik ilkesi" uyarınca kıyas veya yorum yoluyla da olsa etkin pişmanlık uygulanamaz. Örneğin TCK'nın 168. maddesinde malvarlığına yönelik bazı suçlar bakımından etkin pişmanlık düzenlemesi öngörüldüğü hâlde suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçu maddede sayılmadığından, bu suç açısından anılan maddenin uygulanması mümkün değildir.
Etkin pişmanlık hükmünün uygulanabilmesi için suçun tamamlanmış olması gerekir. Teşebbüs aşamasında kalan suçlar bakımından etkin pişmanlıktan söz edilemez ancak şartları var ise "gönüllü vazgeçme" gündeme gelebilir.
Etkin pişmanlığın diğer bir şartı, failin kanunda öngörüldüğü biçimde, pişmanlığını gösteren aktif bir davranışının bulunmasıdır. Gerçekten de etkin pişmanlığa ilişkin kanuni düzenlemeler incelendiğinde; "Suçun meydana çıkmasına ve diğer suçluların yakalanmasına hizmet ve yardım etme", "Mağdurun şahsına zararı dokunmaksızın kendiliğinden güvenli bir yerde serbest bırakma", "Mağdurun uğradığı zararı aynen geri verme veya tazmin suretiyle tamamen giderme", "Diğer suç ortaklarını ve sahte olarak üretilen para veya kıymetli damgaların üretildiği veya saklandığı yerleri mercine haber verme", "Örgütü dağıtma ya da verdiği bilgilerle örgütün dağılmasını sağlama", "İftiradan dönme", "Gerçeği söyleme" gibi çeşitli şekillerde failden işlediği suçla gerçekleşen haksızlığın neticelerini mümkün olduğu ölçüde ortadan kaldırmaya yönelik aktif davranışlarda bulunmasının arandığı görülmektedir. Gerçekleştirdiği haksızlığın neticelerini kanunun aradığı biçimde ortadan kaldırmaya yönelik hiçbir aktif davranışta bulunmayan fail hakkında etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması mümkün değildir. Nitekim kanun koyucu tarafından da etkin pişmanlığın adlandırılmasında sergilenmesi gereken davranışın bu özellikleri gözetilerek "etkin" kelimesi tercih edilmiştir. Karşılaştırılmalı hukukta da müessesenin isimlendirilmesinde benzer bir vurgunun yapıldığı görülmektedir. Örneğin; Alman, Fransız, İspanyol, İngiliz Hukukunda adlandırma sırasıyla; "Tätige Reue", "Repentir actif", "Arrepentimiento activo eficaz", "Active Repentance" şeklinde yapılmıştır. Ancak aktif davranış, "Bizzat fail tarafından bir davranışta bulunmasının zorunlu olduğu" şeklinde anlaşılmamalıdır. Failin iradesine dayanan üçüncü kişinin hareketi de, bu hareketin yapılmasına fail tarafından neden olunduğu sürece yeterli kabul edilmelidir.
Etkin pişmanlığın varlığının kabul edilebilmesi için sanığın suç sonrası sergilediği aktif davranışın iradi olması da gerekmektedir. Bu şart, etkin pişmanlığın sübjektif unsurunu teşkil etmektedir. Etkin pişmanlığın var olduğunun kabulü için, tek başına failin haksızlığın sonuçlarını ortadan kaldırmaya yönelik davranışlarda bulunmuş olması yeterli değildir. Etkin pişmanlıkta fail, suç sonrası mağdurun uğradığı zararı gidermeyi, engellemeyi, düzeltmeyi ya da tehlikeyi önlemeyi iradi yani gönüllü olarak gerçekleştirmelidir. Çoğu zaman fail bu tür davranışları, suçu işledikten sonra duyduğu pişmanlığın tesiri ile yapmaktadır. Bu nedenle müessesenin adlandırılmasına tercih edilen ikinci kelime "pişmanlık" olmuştur. Aynı şekilde karşılaştırılmalı hukukta örnekleri verilen isimlerden anlaşılacağı üzere "tövbe" kelimesi ile bu vurgunun yapıldığı görülmektedir. Etkin pişmanlıkta ceza verilmesinden vazgeçilmesinin veyahut cezadan bir indirim yapılmasının temelinde failin bu pişmanlığı yatmaktadır. Zira cezalandırılmada güdülen asıl amaç, kişilerin pişmanlık duymasını sağlayıp yeniden topluma kazandırılmasıdır. Failin dışa yansıyan davranışlarının pişmanlığının tezahürü olarak kabul edilebilecek derecede iradi olması yeterli olup iç dünyasına bakılarak gerçekten samimi olup olmadığı aranmayacaktır. Bu bakımdan sanığın davranışında cezadan kurtulma saiki de etkili olmuş olsa, önemli olan salt bu saikle hareket edilmemiş olmasıdır. Nitekim Türk Ceza Kanunu'nun uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçunda etkin pişmanlığa ilişkin 192. maddesiyle ilgili görüşmelerde, bu kanunun hazırlanmasında görevli akademisyenlerden Adem Sözüer; "Gönüllü vazgeçme veya etkin pişmanlıkta, kişinin iç dünyasında gerçekten nedamet duyup duymadığına bakmıyoruz sadece; yani gönüllü vazgeçme ve etkin pişmanlıkta suç politikası gereğince kişinin suç yolundan kendi iradesiyle dönüp dönmemesine bakıyoruz. O yüzden, kendi iç dünyasında gerçekten pişmanlık duyup duymadığına ilişkin konular, aslında ne gönüllü vazgeçmeyi, suça teşebbüsü ne de buradaki etkin pişmanlığı belirleyici unsuru değildir." şeklinde açıklamalarda bulunmuştur (Tutanaklarla Türk Ceza Kanunu, ... Bakanlığı Yayın İşleri Dairesi Başkanlığı, ... 2005, s. 697.).
Etkin pişmanlıkla ilgili bu genel şartlar dışında kanun koyucu, ilgili suç tipinde özel olarak etkin pişmanlığın belirli bir zaman dilimi içerisinde gerçekleşmesi veya başka bazı ön şartların varlığını da aramış olabilir.
Örneğin Türk Ceza Kanunu'nun kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarına ilişkin 110. maddesinde etkin pişmanlığın soruşturmaya başlanmadan önce ve mağdurun şahsına bir zarar dokunmaksızın gerçekleşmiş olması aranmıştır. Bu hâllerde etkin pişmanlık hükmünün uygulanabilmesi için, zaman şartının yanında diğer şartların da gerçekleşmiş olması gerekir.
TCK'nın "etkin pişmanlık" başlığını taşıyan ve uyuşmazlık konusunu ilgilendiren 110. maddesinde de; "yukarıdaki maddede tanımlanan suçu işleyen kişi bu suç nedeniyle soruşturmaya başlanmadan önce mağdurun şahsına zararı dokunmaksızın onu kendiliğinden güvenli bir yerde serbest bırakacak olursa cezanın üçte ikisine kadarı indirilir." biçiminde, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçları bakımından cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi bir sebep olarak "etkin pişmanlık" düzenlemesi getirilmiştir. Madde gerekçesinde de; "Etkin pişmanlık için suç tamamlandıktan sonra mağdurun güvenli yerde serbest bırakılması gerekir. Bunun kendiliğinden, yani herhangi bir zorlama bulunmadan gerçekleşmesi gerekir. Ayrıca, etkin pişmanlığın, bu suç nedeniyle soruşturmaya başlanmadan önce gerçekleşmesi gerekir. Soruşturma makamlarının işe el koymasından sonra serbest bırakma hâlinde, etkin pişmanlık hükmünden yararlanılamayacaktır." açıklamalarına yer verilmiştir.
Anılan düzenlemeye göre, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu işleyen kişinin, bu suç nedeniyle soruşturma başlamadan önce mağduru şahsına zarar vermeksizin kendiliğinden güvenli bir yerde serbest bırakması hâlinde hakkında etkin pişmanlık hükmü uygulanacaktır.
Buna göre kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunda etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için aşağıdaki şartların birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir:
1- Suç tamamlanmalıdır. Suç tamamlanmadan, başka bir ifadeyle icra hareketleri devam ederken failin mağduru serbest bırakması durumunda etkin pişmanlık değil gönüllü vazgeçme söz konusu olacaktır.
2- Fail, mağduru suç nedeniyle hakkında soruşturmaya başlanmadan evvel serbest bırakmalıdır.
Soruşturmanın başlamasından sonra failin mağduru serbest bırakmasının ceza sorumluluğu üzerinde bir etkisi bulunmayacaktır. Dolayısıyla mağdurun olay yetkili merciler tarafından öğrenildikten sonra serbest bırakılması durumunda, kanunun aradığı diğer bütün şartlar gerçekleşse bile etkin pişmanlık hükümleri uygulanamayacak, ancak bu husus takdiri indirim nedeni olarak kabul edilebilecektir.
3- Fail, mağduru herhangi bir baskı veya zorlama olmaksızın, kendiliğinden serbest bırakmalıdır. Failin mağduru hangi nedenlerle bıraktığının önemi yoktur. Önemli olan herhangi bir dış zorlama bulunmaksızın mağdurun özgür iradeyle serbest bırakılmasıdır.
4- Mağdur fail tarafından serbest bırakılmalıdır. Mağdurun sanığın elinden kaçması veya olayı haber alan kolluk görevlileri veya başkaları tarafından bulunduğu yerden alınması hâlinde bu hüküm uygulanamayacaktır. Ayrıca failin mağduru "Halkın içine çıkabilecek bir hâlde" serbest bırakması gerekir. Örneğin çıplak vaziyette bırakma, kanunun aradığı anlamda serbest bırakma olarak kabul edilemeyecektir.
5- Fail mağduru zarar görmeyeceği ve istediği yere rahatlıkla ulaşabileceği güvenli bir mahalde serbest bırakmalıdır. Mağdurun gece vakti, yerleşim yerlerine uzak ıssız bir yerde veya ormanda serbest bırakması durumunda bu hüküm uygulanamayacaktır.
6- Failin mağdurun şahsına bir zarar vermemiş olması gerekir.
Somut olayda, sanığın mağduru soruşturma başlamadan önce güvenli bir yerde kendiliğinden serbest bırakması karşısında hakkında etkin pişmanlık hükmünün uygulanıp uygulanmayacağının belirlenmesi açısından, "Mağdurun şahsına bir zarar verilmemiş olma" şartı üzerinde durulmalıdır.
Kanun'da "Mağdurun şahsına zarar verilmemiş olma" şartından söz edildiğine göre, mağdurun malvarlığına ya da başka birisine zarar verilmiş olması, etkin pişmanlık hükmünün uygulanmasına engel teşkil etmeyecektir. Zararın hafif veya ağır, maddi ya da manevi olması arasında fark bulunmamaktadır. Öte yandan mağdurun şahsına zarar verilmesi, onun bedensel olarak herhangi bir zarar görmemiş olmasını ifade eder (Prof. Dr. Mahmut Koca-Prof. Dr. İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Dördüncü Baskı, ... Yayınevi, ... 2017, s. 419.). Örneğin, mağdura karşı cebir kullanılması, mağdurun yaralanması, aç, susuz ya da uykusuz bırakılması, cinsel arzuların tatmini amacıyla birtakım eylemlere maruz bırakılması hâlinde etkin pişmanlık hükümleri uygulanamayacaktır. Failin mağduru, şahsına zarar verdikten sonra fakat hakkında soruşturma başlamadan önce kendiliğinden güvenli bir yerde serbest bırakması durumunda da etkin pişmanlık hükümleri uygulanmayacak, ancak bu durum temel cezanın tayininde ya da takdiri indirim nedenlerinin uygulanması sırasında göz önünde bulundurulabilecektir.
TCK'nın 109. maddesinin altıncı fıkrasında; "Bu suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır." düzenlemesine yer verilip gerekçesinde de "Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun işlenmesi amacıyla ya da sırasında, kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler de uygulanır; bu itibarla, kasten yaralama suçunun temel şeklinin gerçekleşmesi hâlinde, maddenin ikinci fıkrasına istinaden cezaya hükmedilmelidir." denilerek, suçun işlenmesi amacıyla ya da suçun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinden birinin meydana gelmesi hâlinde ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümlerin uygulanacağı belirtilmek suretiyle, anılan neticenin gerçekleşmesi durumunda, mağdurun şahsına zarar verilmiş olması nedeniyle, etkin pişmanlık için aranan "Mağdurun şahsına zararı dokunmaksızın serbest bırakma" şartı oluşmadığından, etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanamayacağının kabulü gerekmektedir.
109. maddenin altıncı fıkrasının "Bu suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır." hükmü göz önünde bulundurulduğunda, bu suçun işlenmesi amacıyla, işlendiği süreyle sınırlı bir zaman dilimi içerisinde ve eylemin gerçekleştirilmesi sırasında mağdurun, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun unsurunu oluşturacak ve kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerine ulaşmayacak şekilde yaralanması hâlinde, diğer şartların da var olması kaydıyla etkin pişmanlık hükümleri uygulanabilecektir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
19.09.2012 tarihinde saat 21.45 sıralarında sanık ...'ın ... ** plaka sayılı aracı ile ... ili, ... ilçesi,...Bulvarı üzerinde seyir hâlinde bulunduğu sırada eski kız arkadaşı olan mağdur ...'ı inceleme dışı mağdur sanık ...'in kullandığı ....*** plaka sayılı ... içinde görmesi üzerine aracını bahse konu diğer aracın önünde durdurduğu, ardından aracından inerek öncelikle inceleme dışı mağdur sanık ...'i darbettiği, daha sonra mağdur ...'ın yanına giderek onu da darbettikten sonra kolundan tutup zorla bulunduğu araçtan indirip kendi aracına bindirdiği, akabinde kendi kullandığı aracın içinde seyir hâlinde iken arka koltukta bulunan mağdur ...'a ... atmak suretiyle birkaç kez vurduğu, yaklaşık 15-20 dakika bu şekilde hürriyetinden yoksun bıraktığı mağduru daha sonra evinin yakınlarında serbest bıraktığı, mağdur ...'ın bu olay nedeniyle dudağının sol tarafında 0,3 cm çapında ekimoz oluşacak şekilde ve basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte yaralandığı, bu olaydan sonra sanık ... ve arkadaşları ile inceleme dışı mağdur sanık ... ve arkadaşları arasında meydana gelen kavga olayı sırasında inceleme dışı mağdur sanık ...'ın 155 polis imdat hattının araması üzerine kolluk kuvvetinin sanık ...'ın kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma eyleminden haberdar olduğu anlaşılan somut olayda;
Her ne kadar sanık ... tarafından gerçekleştirilen fiilin mağdur ... üzerindeki etkisi basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif ise de sanığın eski kız arkadaşı olan mağduru cebirle aracına bindirip hürriyetinden yoksun bıraktıktan sonra araçla seyir hâlinde iken onu başka bir erkek ile birlikte görmesinin oluşturduğu kızgınlıkla birkaç kez ... atmak suretiyle darbetmesi eyleminin kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun doğal sonucu olarak değerlendirilemeyeceği, bu anlamda söz konusu eylemi ile mağdurun şahsına zarar verdiği anlaşılan sanık hakkında TCK'nın 110. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükmünün uygulanma koşullarının oluşmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi ...; "Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2020/296 esas sayılı dosyasında Genel Kurulun sayın çoğunluğu ile aramızda, mağduredeki basit yaralanmanın mağdurenin şahsına bir zarar verme olarak kabul edilip edilmeyeceği, bağlantılı olarak sanık hakkında TCK’nın 110. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağı konusunda görüş ayrılığı doğmuştur.
Sanık ...’ın olay günü yanında arkadaşı ... olduğu hâlde araçla seyir hâlinde iken daha önce bir süre arkadaşlık yaptıktan sonra ayrıldığı mağdure ...’ı ... isimli şahsın otomobilinde gördüğü ve yanlarına giderek mağdureyi kendi aracına davet ederek bindirdikten sonra kıskançlığın etkisiyle ... içinde iken adli muayene raporunda belirtildiği üzere yumrukla bir kez vurarak dudak sol tarafta 0,3 cm çapında ekimoz oluşacak ve BTM ile giderilebilecek nitelikte hafif ölçüde yaraladıktan sonra evine bıraktığı anlaşılmaktadır.
Olayın oluş şekli ve mağduredeki yaralanmanın basit oluşu göz önüne alındığında sanığın mağdureyi şahsına bir zarar vermeden kendiliğinden evine bırakmış olması karşısında hakkında TCK'nın 110. maddesinin uygulanması gerekmektedir.
Yargıtay CGK'nın 08.12.2015 tarihli ve 2014/14-710(E), 2015/502(K) sayılı kararında özetle '…109. maddenin altıncı fıkrasının 'bu suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.' hükmü karşısında, bu suçun işlenmesi amacıyla, işlendiği süreyle sınırlı bir zaman dilimi içerisinde ve eylemin gerçekleştirilmesi sırasında mağdurun, özgürlüğünün kısıtlanması sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerine ulaşmayacak şekilde yaralanması hâlinde, diğer şartların da olması kaydıyla etkin pişmanlık hükümleri uygulanabilecektir…' denilmek suretiyle kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun unsurunu oluşturacak ve kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerine ulaşmayacak şekilde yaralanma hâlinde diğer şartların varlığı durumunda etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması gerektiği hususu vurgulanmıştır.
Yine Yargıtay CGK’nın 11/05/2022 tarihli ve 2019 /611 E 2022/340 sayılı kararında özetle '…Sanıklar ... ve ... ile inceleme dışı suça sürüklenen çocuk Furkan’ın fikir ve irade birliği içerisinde hareket ederek mağdurlar ... ve ...'u cebirle araca bindirip ... olarak bilinen mevkiye götürdükten sonra sanık ...'in ...'ı araçtan indirmesi, bir müddet uzaklaştıktan sonra da mağdure ...'le aralarındaki ilişkiyi sorgulamak amacıyla ...'ı tekme ... atmak suretiyle darp etmesi, daha sonra araca dönüp 'Ne bakıyorsun?' diyerek ... içerisinde bulunan ...'a ... atması, sanık ...'in 'Defolun gidin.' biçimindeki sözleri üzerine ... ile ...’un koşarak olay yerinden uzaklaşmaları, yol üzerinde durdurdukları bir kamyon vasıtasıyla şehir merkezine dönmeleri, 22.01.2013 tarihinde ... Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından mağdur ... hakkında düzenlenen raporda; darp ve cebir izine rastlanılmadığının bildirilmesi, sanık ...'in ...'a ... atması eyleminin kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun işlenmesi amacıyla, işlendiği süreyle sınırlı bir zaman dilimi içerisinde ve eylemin gerçekleştirilmesi sırasında meydana gelmesi ve dolayısıyla kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun unsurunu oluşturması hususları birlikte gözetildiğinde, sanıkların mağdur ...'a yönelik gerçekleştirdikleri eylemler yönünden haklarında TCK'nın 110. maddesinin uygulanma koşullarının bulunduğu kabul edilmelidir…' denilmek suretiyle hürriyeti kısıtlama suçu içerisinde işlenen basit yaralama içeren fiillerin mağdurun şahsına bir zarar verilme olarak değerlendirilemeyeceği dolayısıyla TCK'nın 110. maddesi uygulamasına bir engel oluşturmayacağı vurgulanmıştır.
Yukarıdaki açıklamalar ve Yargıtay uygulaması karşısında somut olayda, başka bir araçta bulunan mağdureyi kendi otomobiline binmesini sağladıktan sonra yumrukla bir kez BTM ile giderilebilecek nitelikte hafif ölçüde yaraladığı ve devamında mağdureyi evine bırakmış olması karşısında, sanığın mağdureyi kendisine herhangi bir zarar vermeden kendiliğinden onu güvenli bir yerde bıraktığının kabulü gerektiği ve sanık hakkında bu nedenlerle TCK'nın 110. maddesinin uygulanması gerektiği," düşüncesiyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Ceza Genel Kurulu Üyesi de; benzer gerekçelerle,
Karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 04.07.2022 tarihinde yapılan birinci müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından 20.09.2022 tarihinde yapılan ikinci müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.