Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2018/496 Esas 2022/562 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2018/496
Karar No: 2022/562
Karar Tarihi: 20.09.2022

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2018/496 Esas 2022/562 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2018/496 E.  ,  2022/562 K.

    "İçtihat Metni"

    Mahkemesi:Asliye Ceza


    Sanık ... hakkında konut dokunulmazlığının ihlali suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, sanığın eyleminin hakkı olmayan yere tecavüz suçunu oluşturduğu kabul edilerek TCK'nın 37/1. maddesi delaletiyle aynı Kanun'un 154/1, 62/1, 52, 53/1 ve 58. maddeleri uyarınca 5 ay hapis ve 80 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin ... 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 18.09.2014 tarihli ve 292-721 sayılı hükmün, sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 09.01.2018 tarih ve 5149-79 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 18.07.2018 tarih ve 47970 sayı ile;"İtiraza konu uyuşmazlıklar; iddianamede tanımlanmayan eylemden hüküm kurulmak suretiyle 5271 sayılı CMK'nın 225. maddesine aykırı davranılıp davranılmadığı, açılan davaya konu eylemin sübuta erip ermediği ve cezanın ertelenmemesine ilişkin gerekçenin yasal ve yeterli olup olmadığına ilişkindir.
    1- Sanık hakkında 09.03.2012 günlü iddianame ile, '... şüpheli ...'nun yetkilisi olduğu ... İnşaat şirketinin müştekinin villasının da içerisinde olduğu .Park'ı icra ve iflas yoluyla satın aldığı, ancak şüpheli ...'nun müştekiye dönük yasal tahliye işlemi yaptırmadan konut dokunulmazlığını ihlal ederek müştekiye ait villanın kapı anahtarını değiştirdiği, müştekinin suç tarihinde villasına girmek için ....girişine geldiği, girişte bekleyen şüpheliler ... ve ...'ın müştekinin meskene gitmesini engelledikleri, meskenine giremeyen müştekinin daha sonra olay nedeniyle şikâyetçi olduğu, bu şekilde şüphelilerin atılı suçları işledikleri...' iddiasıyla, şüpheli ...'nun 'konut dokunulmazlığını ihlal etme' suçundan TCK'nın 116/1. maddesi, diğer şüphelilerin ise 'kişiyi hürriyetinden yoksun kılma' suçundan TCK'nın 109/1, 109/3-b maddeleri uyarınca cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmıştır.İddianamedeki bu anlatıma göre, sanık ...'in katılanın hak sahibi olduğu villanın kapı kilidini değiştirerek tasarrufunu engellemekten ibaret eylemi nedeniyle TCK'nın 116/1. maddesi uyarınca cezalandırılması talep edilmektedir.
    Katılan ... Sigalova hazırlık aşamasındaki 09.05.2011 tarihli ifadesinde özetle; . numaralı villanın hak sahibi olduğunu, aralıklarla tatil amaçlı olarak kullandığını, mülkiyeti Hazineye ait olan yerin icra müdürlüğü vasıtasıyla ... İnşaat'a satılmasından sonra, şirket sahibi ...'nun içeri giriş ve çıkışları zorlaştırdığı, kapıların kilitlerini habersiz değiştirerek içeri girdiği, en son 09.05.2011 tarihinde yanında avukatı ve temin ettikleri bir çilingir ile birlikte siteye girmek istediklerini, ancak kapıda bulunan iki kişinin yönetim kurulu kararı olduğunu belirterek siteye girişlerini engellediklerini, bunun üzerine aynı gün avukatı ile birlikte suç duyusunda bulunduklarını beyan etmiştir.Sanık ... ise aşamalardaki savunmalarında özetle, kapı kilidinin kendisi tarafından değiştirilmediğini, olay tarihinde mahalde değil ...'da olduğunu, yönetim kurulu kararının siteye aidat borçlarını ödemeyenlerin tesislerden yararlanamayacağına ilişkin olduğunu beyan ederek suçlamaları reddetmiştir.Sanık hakkında yukarıda içeriği aynen aktarılan iddianamedeki dava konusu anlatım, müştekiye dönük yasal tahliye işlemi yaptırmadan konut dokunulmazlığını ihlal ederek müştekiye ait villanın kapı anahtarını değiştirmekten ibarettir. Hatta diğer sanıkların, katılanın siteye girişini engellemekten ibaret eylemleri de, bu eylemden bölünüp ayrı tutulmak suretiyle 'kişiyi hürriyetinden yoksun kılma' suçu olarak nitelendirilmiştir.Bu anlamda, iddianamede eylemlerin tüm sanıklar tarafından TCK'nın 37 ve 38. maddeleri kapsamında işlendiğine ilişkin bir anlatım ve sevk bulunmadığı gibi, gerek eylemlerin nitelendirilmesine ilişkin kabul ve gerekse bu kabulü zorunlu kılacak anlatım içeriğine göre bunun aksini ileri sürebilmek de mümkün görünmemektedir.Şu hâlde sanık ...'nun kamu davasına konu suç teşkil eden eylemi, katılanın hak sahibi olduğu villanın kapı kilidini değiştirerek tasarrufunu engellemek iddiasına dayanmaktadır.18.09.2014 tarihli mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde ise, '...Katılan ...'nın ilçemizde bulunan .Mahallesi, . Caddesi üzerindeki . ...isimli sitede ikametinin bulunduğu, sanıklardan .,.ve ...'nun sitenin sahibi olduğu ... İnşaat Tur. AŞ'nin yönetim kurulu üyeleri olduğu, suç tarihi 09.05.2011 tarihinde katılanın avukatı ile beraber siteye girmek istediği ancak sanık ... ve Veli'nin katılanın evine girmesini engelledikleri, sanık ...'in beyanında tesis yönetim kurulunun almış olduğu karar doğrultusunda ödeme yükümlülüğünü yerine getirmediği için tesise almadıklarını, sanık ...'nin de benzer şekilde savunmada bulunduğu, katılanın siteye olan aidat borcu sebebiyle 26.10.2010 tarihinde haciz işlemi yapıldığı ve kapının çilingir ile açıldığı, her ne kadar sanık ... hakkında konut dokunulmazlığın ihlal etme, diğer sanıklar hakkında kişiyi hürriyetini yoksun kılma suçundan cezalandırılmaları talebi ile kamu davası açılmış ise de sanıkların eyleminin bir bütün olarak bir hakka dayanmaksızın başkasına ait taşınmaz mal ve eklentilerini malikmiş gibi tamamen veya kısmen işgal eden veya hak sahibinin bunlardan kısmen de olsa yararlanmasına engel olma suçu olan hakkı olmayan yere tecavüz suçunu oluşturduğu anlaşılmakta olup sanıkların tevil yollu ikrarları, katılanın beyanları ve dosya içerisindeki tüm tutanak ve belgeler değerlendirildiğinde sanıkların eylemlerine uyan TCK'nın 154/1, 62. maddeleri uyarınca cezalandırılmalarına...' karar verildiği belirtilmektedir.Buna göre, Mahkemece sanık ...'in 'hakkı olmayan yere tecavüz' suçundan mahkûmiyetine konu eyleminin, esasen, katılanın siteye girişinin engellenmesi olarak kabul edildiği görülmektedir.Sanık ... yönünden Mahkemenin kabulüne konu bu eylemin varlığı olayda ancak TCK'nın 37 ve 38. maddelerinin tatbik koşullarının varlığına bağlıdır. İddianamede ise sanıklar tarafından suçun 'iştirak' hâlinde işlendiğine veya diğer sanıkların, sanık ...'in 'azmettirmesi' sonucu bu eylemi gerçekleştirdiklerine dair yahut bu sonucu doğuracak bir anlatım bulunmamaktadır.Aksine, sanık ...'in eylemi ile diğer sanıkların eylemleri ve eylemlere ilişkin suçların nitelendirilmesi, iddianamede birbirinden ayrı tutulduğu gibi, sanık ... hakkındaki eylem sadece kilit değiştirmek suretiyle tasarrufu engellemek olarak belirlenmiştir.
    Şu hâlde, sanık ... hakkında CMK'nın 170 ve devamı maddeleri uyarınca açılmış bir dava bulunmadığı gözetilmeden, 'fail ve fiilde bağlılık kuralı'na aykırı olarak iddianamede tanımlanmayan eylemden hüküm kurulmak suretiyle 5271 sayılı CMK'nın 225. maddesine aykırı davranılmasının usul ve yasaya aykırı olduğu kabul edilmelidir.2- İtiraza konu ikinci husus, davaya konu edilen eylemin kanıtlanmasına ilişkindir. Tüm dosya kapsamına göre, dava konusu kilit değiştirmek suretiyle tasarrufu engellemekten ibaret eylemin sübuta ermediği değerlendirilmiştir.Zira, 26.11.2010 günlü 'haciz tutanağı'na göre, katılanın kullanımında olan villaya, çilingir marifetiyle açılıp girilerek haciz yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu belge dışında, katılan ait villanın kapı kilidinin değiştirildiğine ilişkin bir bilgi, belge ve tutanak dosya içerisinde bulunmamaktadır.Dolayısıyla kilidin değiştirildiğine ilişkin iddia dışında somut bir delil olmadığı davada gözetilmesi gereken bir durumdur.
    3- İtiraza konu üçüncü husus ise, sanık hakkında hükmolunan hürriyeti bağlayıcı cezanın ertelenmesine yer olmadığına karar verilirken, oluşturulan gerekçenin yasal ve yeterli olup olmadığına ilişkindir.Mahkeme, gerekçe ve hüküm fıkrasında, 'sanığın tekerrüre esas sabıkasının olduğu anlaşılmakla CMK'nın 231, TCK'nın 50 ve 51. maddelerinin uygulanmasına yer olmadığına' karar vermiştir.
    Kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezanın ertelenmesine ilişkin olarak, 5237 sayılı TCK'nın 51. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde; sanığın daha önce üç aydan fazla hapis cezası ile cezalandırılmamış olması koşulu ve (b) bendinde ise suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması hükmü getirilmiştir.
    Sanığın cezasının ertelenmesine yer olmadığı gerekçesine konu edilen tekerrüre esas ... 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 21.10.2008 tarihli ve 796-899 sayılı kararı ise doğrudan tayin olunan 6.000 TL adli para cezasına ilişkin olup adli sicil kaydına göre ertelemeye engel sabıkası olmayan sanığın, yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık irdelenmeden, 'tekerrüre esas sabıkası bulunduğundan' bahisle yasal ve yeterli olmayan gerekçeyle cezanın ertelenmesine yer olmadığına karar verilmesinin de usul ve yasaya aykırı olduğu," görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 8. Ceza Dairesince 15.10.2018 tarih ve 8390-10952 sayı ile; (3) numaralı itiraz nedeni yerinde bulunarak oy birliğiyle kabul edilmiş, (1) ve (2) numaralı itiraz nedenleri ise oy çokluğuyla yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    İtirazın kapsamına göre inceleme sanık ... hakkında verilen mahkûmiyet kararı ile sınırlı olarak yapılmıştır.
    Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
    1- Sanık ... hakkında iddianamede tanımlanmayan eylemden hüküm kurulmak suretiyle CMK'nın 225. maddesine aykırı davranılıp davranılmadığı,
    2- CMK’nın 225. maddesine aykırı davranılmadığı sonucuna ulaşılması hâlinde sanığa atılı eylemin sabit olup olmadığı,
    Hususlarının belirlenmesine ilişkindir.İncelenen dosya kapsamından;Katılan . vekili tarafından düzenlenen ve şüpheli olarak ... İnşaat AŞ yetkilileri ile sanık ... ve çalışanlarının gösterildiği 09.05.2011 havale tarihli dilekçede; katılanın 14.05.2001 tarihinden itibaren hak sahibi olarak ...adıyla bilinen ... ili, ... ilçesi, 115 ada, 20 parselde bulunan 44 adet villadan birisi olan "Khimaria ..." numaralı villayı kullandığının, ancak villasının kapı kilitlerinin şüpheliler tarafindan değiştirildiğinden villasına giremediğinin, kapı kilidinin hukuka aykırı olarak hiçbir yargı kararına dayanmaksızın değiştirildiğinin, katılanın anılan villayı yasal hak sahibi olarak kullandığının ve villadan tahliye edilemeyeceğinin ... 9. İcra Hukuk Mahkemesinin 25.10.2010 tarihli ve 1013-1485 sayılı kararı ile tespit edildiğinin, bu kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 14.02.2011 tarihli ve 3625-548 sayılı kararı ile temyiz itirazlarının reddedilerek Yerel Mahkeme kararının onandığının, mahkemeler nezdinde villanın tahliyesini gerçekleştiremeyen ... İnşaat yetkililerinin söz konusu villanın kapı kilitlerini değiştirerek amaçlarına zorla ve hukuka aykırı biçimde ulaşmak istediklerinin, son olarak 09.05.2011 tarihinde katılan ile birlikte yanlarında tercüman ve çilingir bulunduğu hâlde ....'a gittiklerinin, ancak villaya girişlerinin sitenin kapısında bulunan güvenlik görevlileri tarafindan fiilen engellendiğinin, villaya sokmak istedikleri ev eşyalarının da içeri alınmadığının belirtildiği, Dosya arasında bulunan Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi'nin 11.02.2011 tarihli ve 7750 sayılı suretine göre; sanık ...'nun ... İnşaat Turizm AŞ'nin yönetim kurulu başkanı olduğu, anılan Şirketin 04.02.2011 tarihinde yapılan olağan genel kurulu toplantısına ilişkin tutanağın 6. maddesinin "Şirketin ... ili, ... ilçesi, ...Mahallesi, 115 Ada, 19 parselde bulunan tesisin yeni yönetim planının yapılarak tapuya tescil edilmesi, tesiste proje değişikliği yapılarak inşaata başlanması ve inşaat süresince tesisin kapalı kalmasına, inşaat proje değişikliğinin uygulanmasına ara verilmesi, geç başlanılması veya herhangi bir nedenle yönetim kurulunun alacağı karar ile tesisin hizmete açılmasına karar verilmesi hâlinde; tesisi kullananların yönetimin belirlemiş olduğu yıllık aidatı 'Sözleşmenin 7/5 maddesinde yer aldığı üzere' Ocak ayında ya da kararın alındığı tarihi takip eden 30 gün içinde ödemesi gerekmektedir. Ödenmemesi hâlinde tesisten hiçbir şekilde faydalandırılmayacaklardır. Bu madde içeriğindeki düzenlemeler tahliye sürecine kadar olan süreleri kapsayacağından kullanıcılara müktesep bir hak yaratmayacak, sözleşmelerin yasaya aykırı düzenlendiğini ortadan kaldırmayacaktır." şeklinde olduğu, Dosya kapsamında bulunan ... İnşaat Turizm AŞ Yönetim Kurulunun 05.02.2011 tarihli ve 6 sayılı karar suretine göre; 05.02.2011 tarihinde ...tesislerinde toplanıldığı, toplantıya Yönetim Kurulu Başkanı olan sanık ... ile Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı . ve Yönetim Kurulu Üyesi .'nun katıldığı, anılan karar içeriğinin "Hükûmet komiseri.nezaretinde 04.02.2011 tarihinde şirket merkezinde yapılmış olan olağan genel kurulunun toplantı tutanağının 6. maddesinde belirtildiği üzere, 2011 yılına ait aylık katılım payı tutarları, 2010 yılındaki aynı miktarlarda belirlenmiştir.Buna göre, sözleşmenin aynı maddesindeki ödeme yükümlülüğünü (gecikme faizi ile birlikte) yerine getirmeyen tesis kullanıcılarının tesisten yararlandırılmayacağı ve içeri alınmayacağına dair hükûmet komiseri nezdinde yapılan toplantı tutanağı da bu karar ekinde yayınlanarak ilgililere duyurulmasına oy birliği ile karar verilmiştir." biçiminde olduğu,
    23.01.2012 tarihli uzlaşma teklif formuna göre; sanık ...'nun yapılan uzlaşma teklifini kabul etmediği,... İcra Müdürlüğünün 2010/2587 sayılı dosyasına ilişkin sanık ... müdafisi tarafından ibraz edilen 26.11.2010 tarihli haciz tutanağı suretine göre; takip alacaklısının ... İnşaat Turizm AŞ, borçlusunun Agnessa Sigalova, takip miktarının ise 9.798,44 TL olduğu, alacaklı vekilinin haciz talebinin infazı için icra memurunun 26.11.2010 tarihinde kolluk kuvveti ile birlikte .Caddesi, ./... adresine geldiği, site görevlisi olan inceleme dışı sanık ...'den ... numaralı villada katılan ... Sigalova'nın oturduğunun ancak o sırada orada bulunmadığının öğrenildiği, alacaklı vekilinin kapının çilingire açtırılıp katılanın mallarının muhafazasını talep etmesi üzerine kapının çilingir marifetiyle açılıp içeri girildiği, katılanın eşyaları haczedildikten sonra yediemine teslim edildiği, ardından tutanak örneği mahalline bırakılıp kapının uygun olarak kapatıldığı, ... Cumhuriyet Başsavcılığının 09.03.2012 tarihli ve 300-134 sayılı iddianamesinde sanık ...'nun konut dokunulmazlığının ihlali suçundan TCK'nın 116/1 ve 53/1; inceleme dışı sanıklar ... ile ...'in ise kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan aynı Kanun'un 109/1, 109/3-b ve 53/1. maddeleri uyarınca cezalandırılmalarının talep edildiği, bahse konu iddianamenin anlatım kısmının ise "Yukarıda açık kimliği yazılı müştekinin suç tarihinden önce ilçemiz ...Mahallesi, ...içerisinde bulunan 'Khimaria ...' isimli villayı 14.05.2001 tarihinden bu yana kullandığı, şüpheli ...'nun yetkilisi olduğu ... İnşaat şirketinin müştekinin villasının da içerisinde olduğu ....'ı icra ve iflas yoluyla satın aldığı, ancak şüpheli ...'nun müştekiye dönük yasal tahliye işlemi yaptırmadan konut dokunulmazlığını ihlal ederek müştekiye ait villanın kapı anahtarını değiştirdiği, müştekinin suç tarihinde villasına girmek için ...girişine geldiği, girişte bekleyen şüpheliler ... ve ...'ın müştekinin meskene gitmesini engelledikleri, meskenine girmeyen müştekinin daha sonra olay nedeniyle şikâyetçi olduğu, bu şekilde şüphelilerin atılı suçları işledikleri," şeklinde olduğu, 25.03.2013 tarihli oturumda katılan vekili Av. ...; "...İcra müdürlüğünde çilingir yoluyla açılması ile bizim bu şikâyetimizin hiçbir ilgisi yoktur. O icra yoluyla yapılan bir işlemdir, bununla ilgili ... İcra Hukuk Mahkemesine şikâyette bulunduk, şikâyetimiz kabul edildi, dosya numarası sunduğumuz delil listesinde vardır. Bizim iki temel iddiamız vardır, müvekkilimin kapıları sanıklar tarafından icra dosyasından hariç zorla açılmıştır, onun dışında ikinci iddiamız konuta sokulmamamızdır, çünkü tesis girişinde engellenince tesis içindeki eve de girmesi mümkün değildir." şeklinde beyanda bulunduğu,21.02.2014 tarihli oturumda sanık ...'ya TCK'nın 154. maddesinin uygulanması ihtimaline binaen ek savunma hakkı verildiği,... 2. Asliye Ceza Mahkemesince 18.09.2014 tarih ve 292-721 sayı ile hakkı olmayan yere tecavüz suçundan sanık ...'nun TCK'nın 37/1. maddesi delaletiyle aynı Kanun'un 154/1, 62/1, 52, 53/1 ve 58; inceleme dışı sanıklar ... ve ...'in ise TCK'nın 37/1. maddesi delaletiyle aynı Kanun'un 154/1, 62/1 ve 52. maddeleri uyarınca cezalandırılmalarına, inceleme dışı sanıklar ... ve ... hakkında verilen mahkûmiyet hükümlerinin CMK'nın 231/5. maddesi uyarınca açıklanmalarının geri bırakılmasına karar verildiği, anılan kararın gerekçesinin "İddia, sanık savunması, taraf vekilleri beyanları ile dosyadaki bütün tutanak ve belgeler birlikte değerlendirildiğinde; katılan ...'nın ilçemizde bulunan. Mahallesi, .Caddesi üzerindeki . ...isimli sitede ikametinin bulunduğu, sanıklardan .,. ve ...'nun sitenin sahibi olduğu ... İnşaat Tur. AŞ'nin yönetim kurulu üyeleri olduğu, suç tarihi 09.05.2011 tarihinde katılanın avukatı ile beraber siteye girmek istediği ancak sanık ... ve.'nin katılanın evine girmesini engelledikleri, sanık ...'in beyanında tesis yönetim kurulunun almış olduğu karar doğrultusunda ödeme yükümlülüğünü yerine getirmediği için tesise almadıklarını, sanık ...'nin de benzer şekilde savunmada bulunduğu, katılanın siteye olan aidat borcu sebebiyle 26.10.2010 tarihinde haciz işlemi yapıldığı ve kapının çilingir ile açıldığı, her ne kadar sanık ... hakkında konut dokunulmazlığını ihlal etme, diğer sanıklar hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan cezalandırılmaları talebi ile kamu davası açılmış ise de sanıkların eyleminin bir bütün olarak bir hakka dayanmaksızın başkasına ait taşınmaz mal ve eklentilerini malikmiş gibi tamamen veya kısmen işgal eden veya hak sahibinin bunlardan kısmen de olsa yararlanmasına engel olma suçu olan hakkı olmayan yere tecavüz suçunu oluşturduğu anlaşılmakta olup sanıkların tevil yollu ikrarları, katılanın beyanları ve dosya içerisindeki tüm tutanak ve belgeler değerlendirildiğinde sanıkların eylemlerine uyan TCK'nın 154/1, 62. maddeleri uyarınca cezalandırılmalarına karar verilmiş olup..." şeklinde açıklandığı,Anlaşılmaktadır.Katılan ... . kollukta; "Ben .Mahallesi, .20 parsel konutlarının . numaralı villasının hak sahibiyim. 2001 yılından beridir aralıklarla orada tatil amaçlı bulunuyorum. Mülkiyeti Hazineye ait olan .'ın iflas müdürlüğü tarafından ... İnşaata ihale ile satılmasından sonra ... İnşaat ve sahibi ... adamları aracılığı ile beni ve diğer hak sahiplerini taciz etmekte, içeri giriş ve çıkışlarımızı zorlaştırmakta, evimize gelen eşyaların alımına engel olmakta, kapılarımızın kilitlerini bizden habersiz değiştirerek içeri girmekte ve bize her türlü sıkıntıyı yaşatmaktadır, en son bu gün sabah avukatım ..., tercümanım.t Bey ve çilingir ile birlikte eve girmek ve anahtarları değiştirip ... kapı yaptırmak için.'a gittiğimizde bizi karşılayan . isimli top sakallı yetkili olduğunu söyleyen birisi ve 35-40 yaşlarında orta boylu kumral bir şahıs ve güvenlik görevlileri bize '...'dan ... İnşaat yönetiminden haber geldi, içeri giremezsiniz.' dediler. Avukatım yaptıkları işin kanunsuz olduğunu, villaya girişimizin ve kapı kilitlerini değiştirmemizin engellenemeyeceğini söylemesine rağmen hatta ... İnşaatın avukatı ile bu konuyu görüşmesine rağmen avukat da ona '... Bey'in emri var, yönetim kararı gereği içeri giremezsiniz.' dedi, biz de bunun üzerine avukatım aracılığı ile suç duyurusunda bulunduk. Yukarıda söylediğim gibi 11 yıldır kullandığım villaya ve sitenin bahçesine girişim zorla engellenmekte, kilitlerim değiştirilmekte, bu konuda ... İnşaat ve yetkilisi ... ve diğer kişilerden davacı ve şikâyetçiyim.",İnceleme dışı sanık . kollukta; "Ben . Mahallesinde bulunan ...isimli tesisin genel koordinatörlüğünü yapmaktayım. Dün yani 09.05.2011 günü saat l1.30 sıralarında müşteki ...isimli şahıs yanında avukatı ve tercümanı ile birlikte tesisin girişine geldi. Ben de işletme müdürü ... ile birlikte girişteydim, şahıs bize tesise girmek istediğini, tesiste bulunan ... sayılı evinin kilidini ve ... kapısını değiştirmek istediğini söyledi, biz de hükûmet komiseri eşliğinde tesis yönetiminin almış olduğu, Ticaret Sicili Gazetesi'nde yayımlatmış olduğu ayrıca internet aracılığı ile ilan ettiği karar gereği kendisinin de ödeme yükümlülüğünü yerine getirmediği ve borcu olduğundan dolayı tesis içerisine alınmayacağını söyledik. Şahıs bize hitaben öyle olmazsa tesise zorla dövüşerek gireceğini söyledi ve şikâyette de bulunacağını söyleyerek gitti. Şikâyet dilekçesinde belirtilen kapı kilidi değiştirilmesi konusu doğru değildir. Müşteki dilekçesinde içeri alınmadığını açıkça beyan etmesine rağmen daha sonra kapı kilidinin değiştirildiğine değinmiştir. Söz konusu yer için ... İcra Müdürlüğünün 2010/2587 sayılı takip dosyası ile icra takibine başlanılmış ve haciz işlemi yapılarak kapı çilingir vasıtası ile açtırılıp işlem sonrası usulüne uygun olarak yine çilingir tarafindan kapatılmıştır. Müşteki ...tesise olan aidat borcunu ödemesi hâlinde tesisin bütün imkânlarından yararlanmaya devam edebilir. 115 ada 20 parsel Hazine adına kayıtlı olup ... İnşaat Turizm AŞ'ye turizm tesis alanı olarak kullanılmak üzere tahsis edilmiştir. Tapu kaydında .'ya ait herhangi bir şerh bulunmamaktadır. Şahsa karşı tesis girişinde herhangi bir zorlama olmamıştır, hatta ofis içerisinde oturup çayını, kahvesini bile ısmarlamışızdır.",18.06.2012'de istinabe olunan Mahkemede; "Müştekinin bizim firmamıza borcu vardı. Taşınmazı iflas masasından almıştık. Anahtar değişikliği yapmadık. Hükûmet komiserinden şirketimize borcu olan müştekinin taşınmazdan yararlanamayacağına dair belge aldık bunu da kendisine bildirdik. Müşteki taşınmazına gireceği sırada belgeyi gösterdik. Villasına giremeyeceğini söyledik. Yanımda ... vardı.",17.02.2014'te istinabe olunan Mahkemede; "Ben kesinlikle herhangi bir kişiyi hürriyetinden yoksun bırakacak bir suç işlemedim. Ben sadece yönetim kurulunun vermiş olduğu karar gereği işlem yaptım, ...bizim bulunduğumuz sitede kiracıdır, yönetim kurulunca borcu olan kiracıların sosyal faaliyetlerden yoksun bırakılmasına ilişkin bir karar alınmıştır. Biz de bu kararı yerine getirerek müştekiyi sosyal tesislere sokmadık.",İnceleme dışı sanık ... kollukta; "Ben ...Mahallesinde bulunan ...isimli tesisin işletme müdürlüğünü yapmaktayım. Dün yani 09.05.2011 günü saat 11.30 sıralarında müşteki ...isimli şahıs yanında avukatı ve tercümanı ile birlikte tesisin girişine geldi. Bize tesise girmek istediğini, tesiste bulunan ... sayılı evinin kilidini ve ... kapısını değiştirmek istediğini söyledi, biz de hükûmet komiseri eşliğinde tesis yönetiminin almış olduğu Ticaret Sicili Gazetesi'nde yayımlatmış olduğu ayrıca internet aracılığı ile ilan ettiği karar gereği kendisinin de ödeme yükümlülüğünü yerine getirmediği ve borcu olduğundan dolayı tesis içerisine alınmayacağını söyledim. Şahıs bana hitaben öyle olmazsa tesise zorla dövüşerek gireceğini söyledi ve şikâyette de bulunacağını söyleyerek gitti. Şikâyet dilekçesinde belirtilen kapı kilidi değiştirilmesi konusu doğru değildir. Müşteki dilekçesinde içeri alınmadığını açıkça beyan etmesine rağmen daha sonra kapı kilidinin değiştirildiğine değinmiştir. Söz konusu yer için ... İcra Müdürlüğünün 2010/2587 sayılı takip dosyası ile icra takibine başlanılmış ve haciz işlemi yapılarak kapı çilingir vasıtası ile açtırılıp işlem sonrası usulüne uygun olarak yine çilingir tarafından kapatılmıştır. Müşteki ...tesise olan aidat borcunu ödemesi hâlinde tesisin bütün imkânlarından yararlanmaya devam edebilir. 115 ada 20 parsel Hazine adına kayıtlı olup ... İnşaat Turizm AŞ'ye turizm tesis alanı olarak kullanılmak üzere tahsis edilmiştir. Tapu kaydında Agnessa Sigalova'ya ait herhangi bir şerh bulunmamaktadır.",Mahkemede; "Ben ...isimli işletmenin işletme müdürlüğünü yapmaktayım. Müşteki avukatı ve tercümanı ile birlikte tesisin girişine geldi. Tesiste bulunan ... sayılı evinin kilidini ve ... kapısını değiştirmek istediğini söyledi. Biz de hükûmet komiseri eşliğinde tesis yönetiminin almış olduğu ve Ticaret Sicili Gazetesi'nde yayımlattığı, internet aracılığıyla ilan ettiği karar gereği kendisinin ödeme yükümlülüğünü yerine getirmediği ve borcu olduğundan dolayı tesis içerisine alınamayacağını söyledik. Şikâyette bulunacağını söyleyerek gitti. Kapı kilidinin değiştirilmesi söz konusu değildir, müşteki dilekçesinde içeri alınmadığını açıkça beyan etmesine rağmen daha sonra kapı kilidinin değiştirildiğine değinmiştir. Söz konusu yer için ... İcra Müdürlüğünün 2010/2587 takip sayılı dosyası ile icra takibi başlatılmış ve haciz işlemi yapılarak kapı çilingir vasıtasıyla açtırılıp yine çilingir vasıtasıyla kapatılmıştır. Müşteki aidat borcunu ödemesi hâlinde tesisin bütün imkânlarından yararlanabilir. 115 ada, 20 parsel Hazine adına kayıtlıdır, tapu kaydında müştekiye ait herhangi bir şerh bulunmamaktadır. ... İnşaat Turizm AŞ'ye turizm tesis alanı olarak kullanılmak üzere tahsis edilmiştir.",Şeklinde ifade vermişlerdir.Sanık ... kollukta; "Bahse konu şikâyetçinin suçlamalarının tamamı asılsızdır. Kendisinin kullandığı villaya dilediği an gelip gitmektedir. Ancak 2010 ve 2011 yıllarında kendisi aidat ödememek için gelmemektedir. Bu nedenle borçlarından dolayı aleyhine ... İcra Müdürlüğünün 2010/2587 sayılı dosyası ile icra takibi yapılmış ve evinde bulunan bazı eşyalar icra memurları, çilingir ve polis gözetiminde alınarak yediemine teslim edilmişlerdir. Bu durum ilgili dosyadan tespit edilebilir. Kendisinin içeriye girmesini engellemek şöyle dursun tam tersine kendisinin tesise gelmesini ve sürekli devam eden giderlerini ödemesi için gelmesini biz arzu etmekteyiz. Şikâyetçi iyi niyetli değildir. Durumdan şikâyet yoluyla kendisi aleyhine devam eden davalarda lehine avantaj yaratmak amacıyla bu şekilde davranmaktadır. Bugüne kadar yaptığı şikâyetler 10'a yakındır, tamamı asılsız çıkmıştır. Şikâyetçi bu uygulamayı avukatının kendisine önermesi nedeniyle kendisine taktik edinmiştir. Şikâyetçi vekilinin dilekçesinde bahsetmiş olduğu 'Müvekkilimin hak sahipliği mahkeme tarafindan tespit edilmiş olup Yargıtay tarafindan onanmıştır.' ifadesi yalandır. Çünkü şikâyetçinin bahsetmiş olduğu karar tam tersine bozulmuştur. Bu husus ... Adliyesindeki hukuk dosyalarında mevcuttur. Şikâyetçinin kullanmakta olduğu villa Turizm Bakanlığı ve ... Hazinesinin malıdır. Burası hiçbir şekilde 3. şahıslara kiralanamaz, kısmen de olsa devredilemez olan bir mülktür. Turizm tesis alanıdır. Dolayısıyla şikâyetçinin hak sahibi olduğunu iddia ettiği yerin tamamı devlete ait olup kendisi ise üzerinde bulunan bir fuzuli işgalcidir. Bu doğrultudaki tahliye davası çok kısa bir süre de sonuçlanacak olup şikâyetçinin söz konusu yerden tahliyesi yakındır. Bu nedenle şikâyetçi bu tür sayısız ve asılsız şikâyetler yoluna giderek taktik uygulayıp kendisine hukuk davalarında avantaj sağlamak amacındadır. Hakkımdaki suçlamaları kabul etmiyorum, ben kendisinin tesise alınmaması konusunda bir emir vermedim. Ayrıca kapı kilitlerinin değiştirilmesini sağlamadım. Bu iddialar tamamen asılsızdır. Bu nedenle beni ve çalışanlarımı sürekli ve kasıtlı olarak meşgul etmesi ve asılsız suçlamaları nedeniyle kendisinden davacı ve şikâyetçiyim, kendisi hakkında kavuşturma yapılmasını istiyorum. Bu derece asılsız ve çirkin suçlamaların karşılıksız kalmaması gerektiğine inanıyorum, uzlaşmak istemiyorum.",
    Mahkemede; "... İnşaat Şirketinin ortağı olurum. Şirket olarak ....'ı ihale ile satın almıştık. Müşteki de devlete ait olan villada fuzuli işgalci konumundaydı. ... İcra Müdürlüğünün 2010/2587 sayılı dosyası ile müşteki hakkında takipli haciz yapılmıştı. Söz konusu haczin sebebi geçmiş dönemlerine ait olan aidatların ödenmemiş olmasıydı. İddianamede belirtilen müştekinin haberi olmadan villasını kapı kilidinin değiştirildiği hususu doğru değildir. İcra yoluyla resmî merciler huzurunda müştekinin villasının kapı kilidi açılıp içeride bulunan eşyalar haciz edilip yediemine teslim edilmiştir. Kapı kilidinin değiştirilmesi gibi bir durum söz konusu değildir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca 16.03.2012 tarihli kararla müştekinin fuzuli işgalci olduğu gerekçesiyle tahliyesine karar verilmiştir. Ayrıca suç tarihinde ben ...'de değil, ...'da bulunuyordum.", Şeklinde savunmada bulunmuştur.Ceza muhakemesi hukukumuzda mahkemelerce bir yargılama faaliyeti yapılabilmesi ve hüküm kurulabilmesi için, yargılamaya konu edilecek fiille ilgili usulüne uygun olarak açılmış bir ceza davası bulunması gerekmektedir.
    Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Kamu davasını açma görevi, Cumhuriyet savcısı tarafından yerine getirilir." şeklinde düzenlenmiş olan 170. maddesinin birinci fıkrası uyarınca ceza davası, dava açan belge niteliğindeki icra ceza mahkemesine verilen şikâyet dilekçesi, son soruşturmanın açılması kararı gibi istisna hükümler hariç olmak üzere, kural olarak Cumhuriyet savcısınca düzenlenen iddianame ile açılır. Anılan maddenin dördüncü fıkrasında da; "İddianamede yüklenen suçu oluşturan olaylar, mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanır." düzenlemesine yer verilmiş, 14.07.2021 tarihinde Resmî Gazete'de yayımlanmak suretiyle yürürlüğe giren 7331 sayılı Kanun'un 19. maddesiyle, bu fıkrada yer alan "açıklanır." ibaresi "açıklanır; yüklenen suçu oluşturan olaylar ve suçun delilleriyle ilgisi bulunmayan bilgilere yer verilmez." şeklinde değiştirilmiştir.Aynı Kanun'un "Hükmün konusu ve suçu değerlendirmede mahkemenin yetkisi" başlıklı 225. maddesindeki; "Hüküm ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir. Mahkeme fiilin nitelendirilmesinde iddia ve savunmalarla bağlı değildir." şeklindeki düzenleme gereğince de, hangi fail ve fiili hakkında dava açılmış ise ancak o fail ve fiili hakkında yargılama yapılarak hüküm verilebilecektir.Maddedeki özenle seçilen ifade biçiminden anlaşıldığı üzere, hükmün konusu iddianamede gösterilen fiildir. Bir fiil nedeniyle dava açıldığının kabul edilebilmesi için o fiilin iddianamede açıkça gösterilmesi gerekir. İddianamede anlatılan ve çerçevesi çizilen fiilin dışına çıkılarak dava konusu yapılmayan bir fiil nedeniyle yargılama yapılması ve açılmayan davadan hüküm kurulması kanuna mutlak aykırılık hâllerindendir. Bu bakımdan iddianamenin ayrıntılı olması, yüklenen suçun unsurlarını oluşturan fiilin nelerden ibaret olduğunun hiçbir tereddüde mahal bırakmayacak şekilde açıklanması, suçun açık ve net bir biçimde belirtilmesi zorunludur. Böylece sanık, savunma yapmadan önce iddianamede açıklanan, üzerine atılı suçun ne olduğunu ve hangi kanun maddelerinin uygulanacağını anlamalı, buna göre savunmasını yapabilmeli ve delillerini sunma imkânı sağlanarak, savunma hakkı kısıtlanmamalıdır.
    Öğretide "davasız yargılama olmaz" ve "yargılamanın sınırlılığı" olarak ifade edilen ilke uyarınca hâkim ancak hakkında dava açılmış bir fiil ve kişi ile ilgili yargılama yapabilecek ve önüne getirilen somut uyuşmazlığı hukuksal çözüme kavuşturacaktır.CMK'nın 226. maddesinde de; "Sanık, suçun hukukî niteliğinin değişmesinden önce haber verilip de savunmasını yapabilecek bir hâlde bulundurulmadıkça, iddianamede kanunî unsurları gösterilen suçun değindiği kanun hükmünden başkasıyla mahkûm edilemez. Cezanın artırılmasını veya cezaya ek olarak güvenlik tedbirlerinin uygulanmasını gerektirecek hâller, ilk defa duruşma sırasında ortaya çıktığında aynı hüküm uygulanır. Ek savunma verilmesini gerektiren hâllerde istem üzerine sanığa ek savunmasını hazırlaması için süre verilir. Yukarıdaki fıkralarda yazılı bildirimler, varsa müdafie yapılır. Müdafi sanığa tanınan haklardan onun gibi yararlanır." hükmü getirilmiştir.Kanun koyucu bu düzenlemeyle; iddianamede anlatılan fiil değişmemiş olmakla birlikte, o fiilin hukuksal niteliğinde değişiklik olması hâlinde sanığa ek savunma hakkı verilerek değişen suç vasfına göre hüküm kurulmasına imkân sağlamıştır. Bu düzenlemenin sonucu olarak mahkeme, fiilin hangi suçu oluşturacağına ilişkin nitelendirmede iddia ve savunmayla bağlı değildir. Örneğin iddianamede hırsızlık olarak nitelendirilen eylemin suç eşyasının kabul edilmesi suçunu oluşturacağı görüşünde olan ya da anlatım kısmında açıkça belirtilmesine rağmen sevk maddeleri eksik gösterilen iddianame ile karşı karşıya kalan mahkeme, sanığa ek savunma hakkı vermek suretiyle hüküm kurabilecektir. İddianamede anlatılan olayın dışında bir fail ve fiilin yargılanması söz konusu olduğunda ise suç duyurusunda bulunulması ve iddianame ile dava açılması hâlinde de gerekli görüldüğünde her iki iddianame ile açılan davaların birleştirilmesi yoluna gidecektir.Bu açıklamalar ışığında (1) numaralı uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    ... Cumhuriyet Başsavcılığının 09.03.2012 tarihli ve 300-134 sayılı iddianamesinde; sanık ...'nun eyleminin "müştekiye dönük yasal tahliye işlemi yaptırmadan konut dokunulmazlığını ihlal ederek müştekiye ait villanın kapı anahtarını değiştirdiği" şeklinde anlatıldığı ve bu eylemin konut dokunulmazlığının ihlali suçunu oluşturduğu belirtilip sanığın TCK'nın 116/1. maddesi uyarınca cezalandırılmasının talep edildiği, inceleme dışı sanıklar ... ve ...'ın eylemlerinin ise sanık ...'nun eyleminden farklı olarak "müştekinin suç tarihinde villasına girmek için ...girişine geldiği, girişte bekleyen şüpheliler ... ve ...'ın müştekinin meskene gitmesini engelledikleri" biçiminde anlatıldığı ve bu eylemin de kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu oluşturduğu belirtilip inceleme dışı sanıkların aynı Kanun'un 109/1 ve 109/3-b maddeleri uyarınca cezalandırılmalarının istendiği, inceleme dışı sanıklara atılı bu eyleme sanık ...'nun iştirak ettiğine ilişkin bir anlatıma da iddianamede yer verilmediği gibi dosya kapsamına göre katılana ait villanın kapısının 26.11.2010 tarihinde ... İcra Müdürlüğü tarafından haciz işlemi sırasında çilingir marifetiyle açıldığı, öte yandan katılanın bahse konu tesiste bulunan villasına gitmesinin engellenmesi eyleminin ise sanık ...'nun olay yerinde bulunmadığı sırada inceleme dışı sanıklar tarafından 09.05.2011 tarihinde gerçekleştirildiği, bu anlamda iddianamede farklı tarihlerde gerçekleştirilen iki ayrı eylemin anlatıldığı hususları birlikte değerlendirildiğinde sanık hakkında sadece katılana ait villanın kapı anahtarının değiştirilmesi iddiası ile ilgili olarak hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden sanığın iddianamede açıklanan ve suç oluşturduğu ileri sürülen fiilinin dışına çıkılarak katılanın 09.05.2011 tarihinde bahse konu tesiste bulunan villasına gitmesinin engellenmesi eylemi ile ilgili olarak hüküm kurulması suretiyle CMK'nın 225. maddesine aykırı davranıldığı kabul edilmelidir.Bu itibarla, haklı nedene dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına ve Yerel Mahkeme hükmünün, sanık ... hakkında iddianamede tanımlanmayan eylemden hüküm kurulmak suretiyle CMK'nın 225. maddesine aykırı davranılması isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.Ulaşılan sonuç karşısında (2) numaralı uyuşmazlık konusu bu aşamada değerlendirilmemiştir.
    Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyeleri ... ve ...; "Sanık ... hakkında konut dokunulmazlığını ihlal suçundan dava açılmasına karşın; yapılan yargılama sonucunda Yerel Mahkemece hakkı olmayan yere tecavüz suçundan verilen mahkûmiyet kararının temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Yüksek 8. Ceza Dairesinin onama kararına, usulüne uygun dava açılmadığı gerekçesiyle itiraz eden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının anılan suçun unsurlarının oluşmadığından bahisle beraat kararı verilmesi gerekirken mahkûmiyet kararı verilmesinin isabetsizliğine işaret edilerek değişik gerekçeyle kabul edilmesi gerekirken, dava açılmadığından bahisle itirazın kabulüne dair Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğu ile aramızda uyuşmazlık doğmuştur.
    Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle CMK'nın 170. maddesi uyarınca iddianamede yer alması gereken hususlar net bir şekilde tespit edilip sanık hakkında düzenlenen iddianamenin hükmün konusunu kapsayıp kapsamadığı irdelenerek yasal düzenleme, yargı kararları ve öğretideki görüşlerden yararlanılarak belirlenmesinden sonra sayın çoğunluğun somut olayımızda olduğu gibi hakkı olmayan yere tecavüz suçundan dolayı usulüne uygun bir davanın açılmadığının kabul edilmesi hâlinde, tek fiil olduğu hususunda hiçbir kuşku bulunmayan eylemden dolayı konut dokunulmazlığını ihlal suçundan dolayı dava açıldıktan sonra, bu dava sonuçlandırılmadan iddianamedeki anlatım zaafından yola çıkılarak hakkı olmayan yere tecavüz suçundan dolayı yeniden dava açılıp açılamayacağının ceza muhakemesi hukukunun evrensel ilkelerinden olan adil yargılanma hakkının ayrılmaz bir parçası olan 'Non bis in idem' ilkesi ile birlikte lekelenmeme hakkı ile irtibatlandırılarak belirlenmesi gerekmektedir.Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun aşağıda açıklanan 19.01.2016 günlü, 2015/911 E, 2016/1 K. sayılı ilamında; hükmün konusu, eylem kavramı, ceza yargılamasının konusu ayrıntılı bir şekilde açıklandıktan sonra; eylemin nitelendirilmesi değişse de, iddianamede belirtilen olaylar ile bunların içinde olan suçun maddi unsuru, ikinci bir dava konusu yapılamaz denilerek uyuşmazlığa konu somut olayımıza bir anlamda ışık tutulmuştur.
    'A. Hükmün Konusu
    Ceza Muhakemesi Kanunu’nda, iddianamede, yüklenen suçu oluşturan olaylar/eylemlerin, kanıtlarla (mevcut delillerle) ilişkilendirilerek açıklanması gerektiği belirtilmiştir (m. 175/4.). Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 225. maddesine göre ise, hükmün konusu, iddianamede öğeleri gösterilen suça ilişkin eylem(ler) (fiiller)dir. Hükmün konusunu, iddianamede sınırları belirtilerek dava konusu yapılan olay/eylem(ler) oluşturur. Bu madde ile ilgili hükûmet tasarısı gerekçelerinde de belirtildiği gibi, kamu davasının konusu ile hükmün konusu maddi olay bakımından aynıdır. Mahkeme 'davasız yargılama olmaz' ilkesi uyarınca yargılamayı, iddianamede açıklanan eylem/olay ya da eylemler/olaylar konusunda yapabilir. Mahkeme, sanığın (failin), iddianamede ceza davasının konusu yapılmamış eylemlerini kapsayacak biçimde yargılama yapamaz.
    B. Eylem Kavramı
    İddianamede açıklanan eylem ya da eylemler hükmün/ceza davasının konusudur. Bu durumda, ceza yargılamasının/hükmün konusu, iddianamede gösterilen eylem(ler)in ne olduğu gözetilerek belirlenecektir. İddianamede gösterilen eylem (fiil) kavramını geniş anlamak gerekir. İddianamede, failce önceden yaşanan tarihsel olayın; bireyselleştirilerek hikaye/tasvir edilip açıklanan dışa yansımış maddi olayın bütününü, ceza yargılamasının/hükmün konusunu oluşturan eylem ya da eylemler olarak kabul etmek gerekir. Başka bir söyleyişle, iddianamede açıklanan maddi olayın bütünü içinde, ceza hukukuna aykırı düşen ve bu nedenle cezalandırılabilir nitelikte olan eylem(ler), davranış(lar) ceza yargılamasının/ hükmün konusu olacaklardır.
    Böylece, ceza yargılamasının/hükmün konusunu sınırlayan, iddianamede açıklanan dış dünyaya yansımış, maddi insan davranışlarından oluşan olayların bütünüdür. Yargılama makamı, bunların içinden cezai yaptırım konusu olanları açıklayıp yargılayacaktır.
    C. Ceza Yargılamasının Konusu
    Ceza yargılamasının konusu deyince, bir ceza davası açıldığı zaman, bu dava ile ilgili olarak mahkemeden ne istendiği, hangi kişi(ler) ya da olay(lar) yargılamaya konu olacak ve hükmün konusunu oluşturacak, bunlar akla gelmektedir. Bu nedenle, ceza yargılamasının konusu bir ceza uyuşmazlığıdır. Ceza yargılamasında, mahkeme, ancak bir ceza davası açıldığında, bu dava yoluyla önüne getirilmiş ceza uyuşmazlığı konusunda yargılama yaparak karar verebilir (CMK m. 225.). Davasız yargılama yapılamaması başka bir söyleyişle 'davasız yargı olmaz' ilkesi, mahkemenin açılmamış bir davaya bakmasını yasaklamaktadır. Davasız yargılama yapılamaması ilkesinin iki öğesi (unsuru) bulunmaktadır. Bunlar kişi ve eylem öğeleridir.Bir ceza yargılamasının, bir kesin hüküm (yargı) ile sona ermesinin özelliklerinden biri de, kesin hükmün (yargının) otoritesinin korunması ve değerliliğidir. Bu da kesin hükmün (yargının) yerine getirilebilmesi ve göz önünde tutulabilmesi sonucu aynı suçtan dolayı aynı sanık aleyhine tekrar ceza davası açılamamasıdır (CMK m. 223/7.). Bir kimse hakkında aynı eylemden (fiilden) dolayı açılmış bir dava varsa yeni bir dava açılamaz. Yine bir kimse hakkında bir eylemden dolayı yapılan yargılama sonunda verilmiş kesin hüküm (yargı) bulunuyorsa, aynı eylemden dolayı ikinci defa yargılama yapılamaz. Bir kimse hakkında aynı eylemden dolayı bir kez yargılama yapılabilir (Özbek, Veli ..., Ceza Muhakemesi Hukuku, ... 2006, s. 88.). Bu tekrar yargılamama ilkesi Latince 'Ne (non) bis in idem' olarak adlandırılmaktadır. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223. maddesinin 7. fıkrası bunu 'Aynı fiil nedeniyle, aynı sanık için önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa davanın reddine karar verilir.' diye ifade etmiştir. Ne bis in idem ilkesine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 7 numaralı ek protokolünde de yer verilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne Ek 7 numaralı protokolün 4. maddesinde, 'Hiç kimse, bir devletin yasaları veya ceza yargılaması uyarınca daha önce kesin olarak beraat ettiği (aklandığı) ya da hüküm giydiği (mahkûm olduğu) aynı eylemden ötürü aynı devletin ceza mahkemeleri tarafından yeniden yargılanamaz ve cezalandırılamaz.' hükmü bulunmaktadır.
    Gerek Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun yukarıda özetlenen içtihadında gerekse özel dairelerin yerleşik uygulamaya dönüşen ve öğretide karşılık bulan içtihatlarında; 'ceza yargılamasına konu edilen eylem; 'uyuşmazlık konusu olan olay' şeklinde tanımlanmıştır. Eylemin aynı olması, insan davranışı olan olayın aynı olmasıdır. Eylemin hukuksal nitelendirilmesi değildir. Mahkeme, önüne getirilmiş eylemi her bakımdan incelemiş ve ona bir hukuksal tanı koymuştur. Bu demektir ki bütün öteki hukuki nitelendirmelere uymadığını kabul etmiştir. Eylemin aynılığı, iddianame ile bağlantılıdır. İddianamede sınırı çizilen eylem esas alınır. Eylemin nitelendirilmesi değişse de, iddianamede belirtilen olaylar ile bunların içinde olan suçun maddi unsuru, ikinci bir dava konusu yapılamaz. Bir eylemden ceza davası açılmış ise, aynı kişi ve eylem için başka bir ceza davası daha açılması kabul edilemez. Bu da yargılama birliği ilkesinin bir sonucudur. Uyuşmazlık bir mahkemenin önündedir. Bu mahkeme/yargıç yargılama organı adına yargılama yapmaktadır. Yargının değerlilik otoritesinin bir çeşidi olarak 'Ne bis in idem' diye ifade edilen bu kural yargılama hukukunun ana ilkelerindendir. Kanunlarda açıkça yazılı olmadan da yaşayan hukuk normu olarak uygulanan ve doktrinde de kabul olunan bu ilke 1973 yılında yasamıza girmiştir.' denilerek yargılamaya konu edilen eylem ile hüküm arasında olması gereken irtibat, ayrıntılı bir şekilde anlatılmıştır. Uyuşmazlık konusunun daha iyi anlaşılabilmesi için Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun, yukarıda örnek olarak açıklanan içtihadındaki konumuzla ilgili olan tanımlarının öğretide nasıl karşılık bulduğunun kısaca açıklanmasında yarar bulunmaktadır. Doç. Dr. ... Rıza ...; Ceza yargılamasının/hükmün konusunu sınırlayan, iddianamede açıklanan dış dünyaya yansımış, maddi insan davranışlarından oluşan olayların bütünüdür. Yargılama makamı, bunların içinden cezai yaptırım konusu olanları açıklayıp yargılayacaktır. Daha doğrusu, mahkeme, Cumhuriyet savcısının düzenlediği iddianamede açıklanan tarihsel olay içinde kalan, tüm eylem(ler)i/davranış(lar)ı yargılamak zorundadır. İddianamede gösterilen olaylarla bağlantı içinde onun ayrılmaz parçası olan olaylar da, iddianamede gösterilmese de ceza yargılamasının konusunu oluşturur. İddianamede gösterilen olayla sonradan ortaya çıkan olay arasında 'bağlantı bulunup bulunmadığı ya da olayların bir bütünün parçası olup olmadığı yer, zaman, mağdur, nedensellik ilişkisi ve sosyal yönden iç içe geçmişlik gibi' ölçütler gözetilerek belirlenecektir. İddianamede belirtilen olayın bütünü ve bu olayla sıkı bağlantı içinde olan ve sonradan ortaya çıkan tüm olaylar, hükmün/yargılamanın konusunu oluşturur. Örneğin iddianamede belirtilen konut dokunulmazlığını bozma eylemine eksik kalkışmadan dava açıldığı hâlde, konut dokunulmazlığı bozma eyleminin tamamlandığı ortaya çıktığında, cezanın artırılması gerektiğinden, bu olayın hükme konu yapılması için sanığa ek savunma hakkı verilmesi yeterlidir (CYK m. 226/2.). Hukuki açıdan bakıldığında ayrı bir suç görünümü veren sonradan ortaya çıkan olaylar, yargılama konusu olayla ne kadar sıkı bağlantı içinde olurlarsa olsunlar, yeni bir iddianame düzenlenmeden hükmün/yargılamanın konusu yapılamaz.Federal Alman Yargıtayının Kararlarından Tipik Örnek Olay;
    Kasten yangın çıkarma suçu ile bina sigortasının aleyhine dolandırıcılığa kalkışma suçu arasında yaşamın olağan akışına göre nesnel (objektif) bir bağlantı olduğu için, iki suç ortak olay olarak algılanır ve böylece ceza yargılamasında bu iki olay bir eylem olarak kabul edilir. Dolandırıcılık suçunun iddianamede belirlenmemiş olması, bir eksiklik sayılamaz. Böylece, dolandırıcılık eylemi açıkça iddianamede yer almamasına karşın dolandırıcılık suçundan hüküm kurmak olanaklıdır. Sonuç: Alman Ceza Yargılama Kanunu’na (§ 264 StPO) göre, hüküm yalnızca iddianamede gösterilen/belirtilen eylemle ilgili olarak kurulur. Ama yukarıda gösterildiği gibi, istisnaları da göz önünde bulundurmak gerekir. Yani iddianamede belirlenen eylem ile iddianamede belirlenmeyen, sonradan ortaya çıkan eylem arasında nesnel (objektif) bir bağlantı söz konusu ise, bu eylem ile ilgili olarak da hüküm kurmak olanaklıdır. (TBB Dergisi, Sayı 84, 2009.).
    Bizim Yargıtayımız da gerçekte tek olan eylemin ayrılmaz parçasının sırf iddianamedeki anlatım zaafından dolayı iddianameye dahil edilmemesini; yeni bir dava sebebi olarak görmeyerek ek savunma hakkının tanınması suretiyle bu eksikliğin giderilebileceğini kabul ederek bir anlamda adil yargılanma hakkı ile hükmün bölünmezliği prensibine verdiği önemi zaman içerisinde çok net bir şekilde göstermiştir.
    Bu prensip doğrultusunda Yargıtay Yüksek 4. Ceza Dairesinin 2011/8439-19859 K, 5. Ceza Dairesinin 2013/6377 K, 11. Ceza Dairesinin 2013/967 K, 2018/3664 K. sayılı aşağıda örnek olarak gösterilen içtihatlarında; görevi kötüye kullanmak suçundan dolayı açılan davaların; memurun resmî belgede sahtecilik suçuna dönüşebileceğini tereddütsüzce kabul ederek, Yerel Mahkemece verilen hükümlerin görevsizlik kararı verilmesi gerektiğinden bahisle bozulmasına karar vermişlerdir.Hırsızlık ve yağma suçlarından verilen kararların temyiz incelemesini yapan Yargıtay Yüksek 2-6-13-17. Ceza Dairelerinin aşağıda örnek olarak açıklanan kararlarında; iddianamede maddi ya da manevi cebirden bahsedilmemesine karşın, gerek soruşturma aşamasında, gerekse kovuşturma aşamasında; hırsızlığa konu edilen malın alınması sırasında maddi ya da manevi cebrin kullanıldığının iddia edilmesi durumunda; eylemin yağma suçunu oluşturup oluşturmadığına ilişkin delilleri takdir ve münakaşanın üst derecede görevli ağır ceza mahkemesine ait olduğundan bahisle görevsizlik kararı verilmesi gerektiğinden bahisle yerel mahkemelerce verilen kararların bozulmasına karar verilmiştir. Yargıtay Yüksek 6. Ceza Dairesinin 2006/11770 K. sayılı ilamında;
    'Yakınanın, 08.11.2005 günlü oturumda, sanığın beline çöküp etkisiz hâle getirdiğini, motorsiklet üzerinde bulunan diğer şahsın da belinde kılıfı ile takılı bulunan cep telefonunu alıp birlikte kaçtıklarını iddia ettiğinin anlaşılması karşısında; sübutu hâlinde eylemin 5237 sayılı TCK’nın 37/1, 149/1-c maddelerinde düzenlenen birden fazla kişiyle birlikte işlenen yağma suçunu oluşturup oluşturmadığına ilişkin kanıtları takdir ve tartışmanın üst dereceli Ağır Ceza Mahkemesine ait olduğu gözetilerek, görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, duruşmaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması',Yargıtay Yüksek 6. Ceza Dairesinin, 2006/12318, 10823 K. 2007/11869, 9437, 2007/7157, 2010/4145 K, 2295 K, 2012/24682, 2013/19990 K, Yargıtay Yüksek 2. Ceza Dairesinin 2019/15002, 16504, 5791, 847 K, Yargıtay Yüksek 13. Ceza Dairesinin 2019/4232 K, Yargıtay Yüksek 17. Ceza Dairesinin 2019/13167 K. sayılı ilamları aynı doğrultudadır. Aynı şekilde hırsızlık ve konut dokunulmazlığını ihlal suçlarından Asliye Ceza Mahkemesine açılan davalarda; maddi ya da manevi cebirden bahsedilmemesine karşın, gerek soruşturma, gerekse yargılama aşamasında maddi ya da manevi cebrin kullanılmasının iddia edilmesi durumunda; mahkemelerce verilen görevsizlik kararı üzerine üst derecede görevli Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen mahkûmiyet kararını daire kararına itiraz üzerine inceleyen Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulu tarafından aşağıda örnek olarak açıklanan içtihatlarda; yağma suçundan mahkûmiyet kararı verilmesinde bir isabetsizlik görülmeyerek, hırsızlık suçundan açılan davaların iddianamelerdeki anlatım zaafına rağmen yağma suçuna dönüşeceği tereddütsüzce kabul edilmiştir. Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulu 2016/147 K. sayılı ilamında;
    Sanığın hırsızlık yapmak üzere girdiği katılanın evinde katılan ve eşinin eve gelmesiyle üzerindeki çaldığı bir kısım eşyalarla birlikte, kaçmak üzere mutfak penceresine gittiğinde katılan Kenan Derya’nın da bahçeden mutfak penceresinin önüne giderek sanığın evden çıkmasına engel olmaya çalıştığı ve olay günü alınan beyanında sanıkla bir süre boğuştuklarını ifade ettiği gözetildiğinde, sanığın eyleminin, TCK'nın 149/1-d-h maddesinde düzenlenen nitelikli yağma suçunu oluşturup oluşturmayacağının tartışılıp değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu görev ise 5235 sayılı Kanun'un 11. maddesi uyarınca ağır ceza mahkemesine aittir. Bu nedenle Asliye Ceza Mahkemesince 5271 sayılı CMK'nın 4 ve 5. maddeleri uyarınca görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, yargılamaya devamla hüküm kurulması kanuna aykırı olup Özel Dairece hükmün öncelikle görev yönünden bozulmasına karar verilmesi gerekirken onanmasında isabet bulunmamaktadır.
    Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun 2019/461 ve 2020/6 K. sayılı ilamları da aynı doğrultudadır.
    Yukarıda örnek olarak gösterilen çok sayıda içtihatta açıklandığı üzere, yargılamaya konu edilen eylemin tek suçu oluşturacağı konusunda herhangi bir duraksamanın bulunmaması hâlinde; iddianamedeki maddi vakanın anlatımı sırasında suçun unsurlarına etki eden bazı hususlara yer verilmemesine karşın, soruşturma evresinde bu tür iddiaların ya da belgelerin soruşturma evrakı içerisinde bulunması hâlinde; gerek Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulu, gerekse özel daireler tarafından iddianamedeki nitelendirme ve anlatım zaafı ile bağlı kalmaksızın usulüne uygun davanın açıldığı tereddütsüzce kabul edilmiş, hatta yargılama aşamasında ileri sürülen iddiaların dahi zaman zaman yerel mahkemeler tarafından görevsizlik kararı verilmesi suretiyle dikkate alınması gerektiğine dair içtihatlara rastlanılmış, bu doğrultudaki içtihatlar zaman içerisinde istikrar kazanarak yerleşik uygulamaya dönüşmüştür. Aksine kabulün çok daha büyük sorulara yol açacağı, adil yargılanmama hakkının ayrılmaz bir parçası olan 'Non bis in idem' ilkesi ve buna bağlı olarak lekelenmeme hakkı gibi ceza muhakemesi hukukunun evrensel ilkelerinin ihlali ile sonuçlanabileceği gibi evrensel hiçbir hukuk sisteminin izin vermeyeceği kesin hükmün otoritesinin sarsılmasının da kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımıza çıkacağı açıktır.
    Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2019/699 K. sayılı ilamında, 'Non bis in idem' kuralı aşağıdaki şekilde tanımlanmıştır.
    'Ceza muhakemesi yapılabilmesi için bir takım 'olmazsa olmaz' (sine qua non) şartlar bulunmaktadır. Bu bağlamda, muhakeme yapılabilmesinin şartlarından birisi de 'Non bis in idem' olarak ifade edilen, aynı fiilden dolayı verilmiş bir hükmün veya açılmış bir davanın bulunmamasıdır. Bu hâlde, bir kamu davasının görülebilmesi veya davaya devam edilebilmesi için olumsuz anlamda bir dava şartı söz konusudur.Kanunlarda açıkça yazılı olmamakla birlikte uygulamada yeri bulunan ve bir hukuk normu olarak doktrinde de kabul edilen 'Non bis in idem' ilkesi, karar tarihi itibarıyla yürürlükte bulunmayan 1412 sayılı CMUK'nın 253. maddesinin üçüncü fıkrasında; 'Aynı konuda, aynı sanık için evvelce verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava var ise davanın reddine karar verilir.', karar tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 5271 sayılı CMK'nın 'Duruşmanın sona ermesi ve hüküm' başlıklı 223. maddesinin yedinci fıkrasında ise; 'Aynı fiil nedeniyle, aynı sanık için önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa davanın reddine karar verilir.' şeklinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerden anlaşılacağı üzere, aynı fiil nedeniyle, aynı sanık hakkında önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa, sonradan açılmış olan davanın reddine karar verilecektir.'Non bis in idem' ilkesine uluslararası sözleşmelerde de yer verilmiş olup konu, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nin 7 numaralı Ek Protokolünün 'Aynı suçtan iki kez yargılanmama ve cezalandırılmama hakkı' başlıklı 4. maddesinin ilk fıkrasında; 'Hiç kimse bir devletin ceza yargılaması usulüne ve yasaya uygun olarak kesin bir hükümle mahkûm edildiği ya da beraat ettiği bir suçtan dolayı aynı devletin yargısal yetkisi altındaki yargılama usulleri çerçevesinde yeniden yargılanamaz veya mahkûm edilemez.' şeklinde ifade edilmiştir.
    Gelinen aşamada 'Adil yargılanma hakkı' ilkesi de incelenmelidir.
    Adil yargılama, ceza muhakemesi hukukunda sanığa ve mağdura tanınan hakların tümü ve insan hakları ihlal edilmeden yapılan yargılama olarak tanımlanmakta olup soruşturma ve kovuşturma evrelerinin tamamında geçerli olan bir hak olarak karşımıza çıkmaktadır. Daha önce soruşturma veya kovuşturmaya tabi tutulmuş olan bireyin, aynı fiilden dolayı tekrar soruşturmaya veya kovuşturmaya tabi tutulması ve hatta buna tâbi tutulabileceği endişesi taşıması adil yargılanma hakkı ilkesine aykırılık oluşturmaktadır. Anayasamızın 36. maddesinde güvence altına alınan bu ilkenin temelinde insan onurunun korunması yatmaktadır. Kişinin daha önce soruşturma ve kovuşturmaya tabi olduğu fiilden dolayı, önceden kanunla belirlenmiş istisnai şartlar gerçekleşmeden tekrar şüpheli veya sanık statüsüne sokulması, insan olmasından kaynaklanan varlığını yani onurunu zedeleyici niteliktedir.Yargılamaya konu edilen eylemin iki ayrı suçu oluşturacağı konusunda tereddüt bulunması hâlinde; gerek Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulu, gerekse özel daireler, her iki eylemden dolayı dava açıldığını gösteren iradenin yargılamanın dayanağını teşkil eden iddianamede çok net bir şekilde ortaya konmasını aramış, bir olayın anlatılması sırasında başka bir olaydan bahsedilmesinin, başka olaydan da dava açıldığını göstermeyeceği çok net bir şekilde vurgulanarak, bu hususta da herhangi bir tereddüt yaşanmamıştır. Örneğin, hırsızlık suçu anlatılırken konuta ya da ... yerine girildiğinden bahsedilmesine karşın, konut ya da ... yeri dokunulmazlığını ihlal suçuna iddianamenin suç adı bölümünde yer verilmemesi, bu suçun müeyyidesinin sevk maddeleri arasında yer almaması ve anılan suçtan çok net bir şekilde dava açılmak istendiğini gösteren iradenin iddianamenin anlatımına yansıtılmaması hâlinde; konut ya da işyeri dokunulmazlığını ihlal suçundan usulüne uygun davanın açılmadığının tereddütsüzce kabul edilmesine karşın (Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun 10/12/2013 günlü, 2013/699 E, 2013/601 K. sayılı ilamı), hırsızlık suçundan dolayı düzenlenen iddianamede maddi ya da manevi cebirden bahsedilmesine karşın, soruşturma evrakı içerisinde malın alınması ya da alındıktan hemen sonra götürülmesi için maddi ya da manevi cebrin kullanıldığına dair iddianın bulunması hâlinde iddianamedeki anlatım zaafı dikkate alınmaksızın, görevsizlik kararında bu hususun belirtilmesi ile yetinilerek usulüne uygun davanın açıldığı yine tereddütsüzce kabul edilmiştir. Zira eylem tektir. Yargılamaya konu edilen eylemin tek olmasına karşın, ikiye bölünerek hırsızlık suçundan beraat, yağma suçundan mahkûmiyet kararı verilmesi mümkün olmayacaktır. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun aşağıda örnek olarak gösterilen içtihadında açıklandığı üzere; tek eylemin ikiye bölünmesi durumunda yerel mahkemelerce verilen kararların sırf bu nedenle bozulması gerektiğine dair gerek uygulamada, gerekse öğretide herhangi bir duraksama bulunmamaktadır. Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulu, 2017/83 K sayılı ilamında;
    '4733 ve 5607 sayılı Kanunlara muhalefet suçlarından açılan kamu davasında, sanığın iddianamede 'kaçak sigara bulundurma' şeklinde gösterilen ve Mahkemece de bu şekilde kabul edilen fiilinin hukuksal niteliğine göre hüküm kurulması gerekirken, tek olan fiil nitelik yönünden ikiye bölünerek 4733 sayılı Kanun'a muhalefet suçundan beraat, 5607 sayılı Kanun'a muhalefet suçundan mahkûmiyet hükmü kurulması suretiyle hükmün karıştırılması, CMK'nın 225. maddesine aykırıdır.',
    Yukarıdaki içtihatlar ışığında somut olayımıza baktığımızda; yargılamanın dayanağını teşkil eden iddianamede incelemeye konu sanığın eylemi 'müştekiye dönük yasal tahliye işlemi yaptırmadan konut dokunulmazlığını ihlal ederek müştekiye ait villanın kapı anahtarını değiştirmek' şeklinde anlatılırken, gerekçeli kararda; sitenin sahibi olduğu ... İnşaat Tur. AŞ'nin yönetim kurulu üyeleri olan incelemeye konu sanık ile inceleme dışı sanıkların, avukatı ile beraber siteye girmek isteyen katılana inceleme dışı sanıkların ödeme yükümlülüğünü yerine getirmediğinden bahisle yönetim kurulu kararına istinaden engel oldukları, katılanın siteye olan aidat borcu sebebiyle 26.10.2010 tarihinde haciz işlemi yapıldığı ve kapının çilingir ile açıldığı' şeklindeki gerekçeyle sanıkların eyleminin bir bütün olarak bir hakka dayanmaksızın başkasına ait taşınmaz mal ve eklentilerini malikmiş gibi tamamen veya kısmen işgal eden veya hak sahibine bunlardan kısmen de olsa yararlanmasına engel olma suçu olan hakkı olmayan yere tecavüz suçunu oluşturduğu kabul edilerek incelemeye konu sanık ...'nun inceleme dışı diğer sanıkları azmettirdiğine ya da onlarla birlikte iştirak iradesi içerisinde hareket ettiğine dair hiçbir ibareye yer verilmeden, mahkûmiyet hükmü tesis edilmiştir. Görüldüğü üzere, öncelikle sanığın hangi eyleminin mahkûmiyet hükmüne esas alındığı gerekçeli kararda denetime olanak sağlayacak şekilde açıkça belirtilmemiş, incelemeye konu sanığın katılanın siteye girmesine engel olan inceleme dışı sanıklar ile birlikte iştirak iradesi içerisinde hareket ettiğine ya da onları azmettirdiğine dair bilgiye nasıl ulaşıldığı da karar yerinde açıklanmadığı gibi dosya içerisinde de böyle bir bilgi ya da belgeye ulaşılamamıştır. Esasında toplanan delillere göre sanığın katılanın bilgisi dışında site içerisindeki villanın kilidini değiştirme iddiasının dışında başka bir eylemine rastlanılamamıştır. İddianamede isnat edilen eylem de sübuta ermemiştir. Bu durumda mevcut delillere ve dosya içeriğine göre sanık hakkında beraat kararı yerine, dosya içeriğine uygun düşmediği gibi mahkûmiyete esas alınan delillerin nelerden ibaret olduğu karar yerinde açıklanmadan yetersiz gerekçeyle hükmedilen mahkûmiyet kararının bozulmasına karar verilmesi gerekirken, usulüne uygun dava açılmadığından bahisle mahkûmiyet hükmünün bozulmasına karar veren sayın çoğunluğun görüşüne iştirak etmemekle birlikte anılan görüşün bir an için doğru olduğunun kabul edilmesi hâlinde sanığın tek olan eyleminden dolayı ceza muhakemesi kanunumuza göre ek iddianame ile dava açılamayacağı dikkate alındığında aynı eylemin iddianamede anlatıma dahil edilmeyen kısmı için ayrı dava açılmasının 'Non bis in idem' ilkesine aykırı olacağı gibi teoride Doç. Dr. İbrahim Şahbaz tarafından CMK'nın 223 ve 225. maddelerindeki düzenlemeler göstermektedir ki iddianameyi girdi, hükmü de çıktı olarak kabul edersek, iddianameye verilebilecek yanıtın da yasada belirtilen hüküm veya kararlardan birisi olması gerektiği kuralına aykırı olacağı açıktır. (Doç. Dr. İbrahim Şahbaz, Açıklamalı ve İçtihatlı Ceza Muhakemesi Kanunu, Cilt 2, sayfa 2133.). Kaldı ki Anayasamıza göre dava açma yetkisini bazı istisnalar dışında elinde bulunduran Cumhuriyet savcısının kendi takdir yetkisinin dışına çıkacak şekilde dava açmaya zorlanamayacağı tartışmayı gerektirmeyecek kadar açıktır.Sonuç itibarıyla; Anayasa'nın 141/4 ve AİHS'nin 6. maddelerinin davaların makul süre içerisinde bitirilmesini güvence altına alması, Ceza Muhakemesi Kanunu'muzdaki uyuşmazlığa konu benzer düzenlemelere yer veren Alman Ceza Yargılama Kanunu'nu yorumlayan Federal Alman Yargıtayının yukarıda özetlenen içtihadında hükmün yalnızca iddianamede gösterilen eylemle ilgili olarak kurulacağı vurgulanırken iddianamede belirlenen eylem ile iddianamede belirlenmesine rağmen sonradan ortaya çıkan eylem arasında nesnel (objektif) bir bağlantı söz konusu ise, bu eylem ile ilgili olarak da hüküm kurmanın olanaklı olduğunun belirtilmiş olması, gerek Yargıtay Ceza Genel Kurulunun gerekse özel dairelerin eylemin tek olması koşuluyla bu eylemle bağlantılı olan ancak iddianamede anlatılmayan kısmından dolayı dava açılmasına gerek duyulmaksızın ek savunma hakkının tanınması suretiyle hüküm kurulabileceğine dair içtihatlarının zaman içerisinde istikrar kazanarak yerleşik uygulamaya dönüşmesi, mevcut delillere göre herhangi bir suçu oluşturan eylemi tespit edilemeyen sanık hakkında beraat kararı verilmesi gerekirken, aynı konuda yeniden dava açılmasının lekelenmeme hakkını zedeleyeceği hususunda herhangi bir duraksamanın mevcut olmaması karşısında; sanık hakkında beraat kararı verilmesi gerekirken yetersiz gerekçeyle mahkûmiyet kararı veren Yerel Mahkemenin kararını temyizen inceleyen Yargıtay Yüksek 8. Ceza Dairesinin onama kararına yönelik Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının değişik gerekçeyle kabul edilmesi gerekirken, usulüne uygun dava açılmadığından bahisle itirazın kabulüne dair sayın çoğunluğun görüşüne yukarıda arz ve izah edilen nedenlerle iştirak edilmemiştir." görüşüyle,
    Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Ceza Genel Kurulu Üyesi de; benzer düşüncelerle,
    Karşı oy kullanmışlardır.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
    2- Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 09.01.2018 tarihli ve 5149-79 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
    3- ... 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 18.09.2014 tarihli ve 292-721 sayılı hükmünün, sanık ... hakkında iddianamede tanımlanmayan eylemden hüküm kurulmak suretiyle CMK'nın 225. maddesine aykırı davranılması isabetsizliğinden BOZULMASINA,
    4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 20.09.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.





















    Hemen Ara