Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2021/361 Esas 2022/577 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2021/361
Karar No: 2022/577
Karar Tarihi: 22.09.2022

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2021/361 Esas 2022/577 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2021/361 E.  ,  2022/577 K.

    "İçtihat Metni"



    Yargıtay Dairesi : 9. Ceza Dairesi


    Sanık ... hakkında katılan mağdur ...’a yönelik çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçundan TCK’nın 103/1-a maddesi delaletiyle 103/2, 103/4, 43/1, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 18 yıl 9 ay hapis; aynı Kanun’un 103/1-a maddesi delaletiyle 103/2, 103/4, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 15 yıl hapis cezalarıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin ... 3. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 12.07.2018 tarihli ve 154-291 sayılı resen istinafa tabi hükümlerin, katılan mağdur ... vekili, Cumhuriyet savcısı ile sanık müdafisi tarafından da istinaf edilmesi üzerine ... Bölge Adliye Mahkemesi 15. Ceza Dairesince 21.02.2019 tarih ve 2542-238 sayı ile duruşma açılarak yapılan yargılama sonucunda Yerel Mahkemece sanık hakkında katılan mağdur ...’a yönelik çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçundan kurulan hükümlerin kaldırılarak, sanığın çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçundan TCK’nın 103/1-a maddesi delaletiyle 103/2, 103/4, 103/6, 43/1, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 23 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba karar verilmiştir.
    Bu hükmün de katılan mağdur ... vekili, katılan ..., Cumhuriyet savcısı ile sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince 17.02.2020 tarih ve 4381-1216 sayı ile;
    "...sair temyiz itirazlarının reddine,
    Ancak;
    Mağdurun aşamalardaki samimi ifadeleri, savunma ile doktor raporları nazara alındığında, mevcut zekâ geriliği nedeniyle kendisine yönelik eylemin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan ve ruhsal yönden fiile mukavemet edemeyen mağdurun komşusu olan sanığın, bir suç işleme kararının icrası kapsamında muhtelif zamanlarda değişik yerlere götürdüğü mağduru tehdit ederek cinsel organını birden fazla kere makatına soktuğu ve bir süre sonra askere gitmesi nedeniyle müsnet suçu işleme imkanı ortadan kalkan sanığın, terhis olmasının ardından mahalleye döndüğünde sokakta gördüğü mağduru tehdit ederek tekrar cinsel organını makatına soktuğu tüm dosya içeriğinden anlaşıldığından, askerlik görevi nedeniyle yaşanan fiili kesinti sonrası sanığın suç işleme kastının yenilendiği nazara alınarak son eyleminden dolayı ayrı hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden eylemlerin bütün halinde zincirleme şekilde çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçunu oluşturduğu gerekçesiyle yazılı şekilde karar verilmesi," isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
    Bozmaya uyan Bölge Adliye Mahkemesince 17.06.2020 tarih ve 340-436 sayı ile duruşma açılarak yapılan yargılama sonucunda sanık hakkında katılan mağdur ...’a yönelik çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçundan TCK’nın 103/1-a maddesi delaletiyle 103/2, 103/4, 103/6, 43/1, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 23 yıl hapis; aynı Kanun’un 103/1-a maddesi delaletiyle 103/2, 103/4, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 15 yıl hapis cezalarıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba karar verilmiştir.
    Bu hükümlerin de katılan mağdur ... vekili, katılan ..., katılan ... Hizmetler Bakanlığı vekili, Cumhuriyet savcısı ile sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince 22.02.2021 tarih ve 7028-1329 sayı ile;
    "...sair temyiz itirazlarının reddine,
    Ancak;
    Sanığın, hafif derecede mental retardasyonu olup mevcut zekâ geriliği nedeniyle kendisine yönelik eylemin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayıp, ruhsal yönden fiile mukavemet edemeyen mağduru bir suç işleme kararının icrası kapsamında muhtelif tarihlerde değişik yerlere götürüp tehdit ederek anal yoldan organ sokma eylemlerinde bulunduğu gözetilerek zincirleme olarak beden veya ruh sağlığını bozacak şekilde çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçundan cezalandırılması gerekirken sanığın askere gittiği tarih ile terhis tarihi arasındaki dönemde fiili kesinti olduğu ve suç işleme kastının yenilendiği gerekçesiyle eylemler bölünerek yazılı şekilde mahkumiyet hükümleri kurulması suretiyle fazla ceza tayini," isabetsizliğinden hükümlerin bozulmasına karar verilmiştir.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 19.03.2021 tarih ve 68217 sayı ile;.
    İtirazın konusu sanığın askere gitmeden önce gerçekleştirdiği zincirleme çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçu ile askerlik sonrası gerçekleştirdiği nitelikli çocuğun cinsel istismarı suçunun fiili kesinti nedeniyle ayrı suçlar olduğu ve istinaf mahkemesinin uygulamasının yasaya uygun olduğuna dairdir.
    İlamın Başsavcılığımıza teslim tarihi, 11/03/2021'dir.
    İtiraz nedenleri: Sanık hakkında TCK'nın 103/2, 43/1 maddeleri gereğince cezalandırılması talebiyle açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonucunda ... 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 12/07/2018 gün ve 2017/154 Esas, 2018/291 Karar sayılı kararı ile 'Sanık ... ile mağdur ... ın aynı mahallede yaşadıkları, mağdurda hafif düzeyde mental retardasyon bozukluğu olduğu, ... Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim tarafından düzenlenen ek raporda mağdurun maruz kaldığı fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama veya davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişmediğinin tespit edildiği, yine mağdurun anlatımına göre 18 yaşından küçük olduğu dönemde sanığın kendisini korkutarak ve tehdit ederek anal yoldan kendisi ile 3 kez cinsel ilişkide bulunduğu, sanığın bu arada askere gittiği ve sanığın 22.11.2013 tarihinde askerden döndüğü, döndükten kısa bir süre sonra yine mağdur ile anal yoldan tehdit ile cinsel ilişkide bulunduğu' şeklindeki kabulle sanığın TCK'nin 103/1-a maddesi yollaması ile 6545 sayılı yasa ile yapılan değişiklik öncesi TCK'nın 103/2, 103/4, 43/1, 53 maddeleri gereğince 18 yıl 9 ay hapis cezası ile, TCK'nın 103/2, 103/4, 53 maddeleri gereğince 15 yıl cezalandırılmasına karar verilmiştir.
    Hükmün istinaf edilmesi üzerine ... Bölge Adliye Mahkemesi 15. Ceza Dairesi'nin 21/02/2019 gün ve 2018/2542 Esas, 2019/238 Karar sayılı kararı ile ilk derece mahkemesinin kararı kaldırılarak TCK'nın 103/2,103/4,103/6, 43, 53 maddeleri gereğince 23 yıl hapis cezası ve hak yoksunluğuna hükmedilmiştir.
    Bu kararın lehe - aleyhe temyizi üzerine Yargıtay 14. Ceza Dairesinin 17/02/202 gün ve 2019/4381 Esas, 2020/1216 Karar sayılı kararı ile 'Mağdurun aşamalardaki samimi ifadeleri, savunma ile doktor raporları nazara alındığında, mevcut zekâ geriliği nedeniyle kendisine yönelik eylemin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan ve ruhsal yönden fiile mukavemet edemeyen mağdurun komşusu olan sanığın, bir suç işleme kararının icrası kapsamında muhtelif zamanlarda değişik yerlere götürdüğü mağduru tehdit ederek cinsel organını birden fazla kere makatına soktuğu ve bir süre sonra askere gitmesi nedeniyle müsnet suçu işleme imkanı ortadan kalkan sanığın, terhis olmasının ardından mahalleye döndüğünde sokakta gördüğü mağduru tehdit ederek tekrar cinsel organını makatına soktuğu tüm dosya içeriğinden anlaşıldığından, askerlik görevi nedeniyle yaşanan fiili kesinti sonrası sanığın suç işleme kastının yenilendiği nazara alınarak son eyleminden dolayı ayrı hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden eylemlerin bütün halinde zincirleme şekilde çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçunu oluşturduğu gerekçesiyle yazılı şekilde karar verilmesi' gerekçesi ile hükmün oy birliği ile bozulduğu anlaşılmıştır.
    ... Bölge Adliye Mahkemesi 15. Ceza Dairesi bozmaya uyarak temyize konu hükümleri vermiş, bu karar Yüksek Dairece yukarıda yazılı gerekçe ile bozulmasına karar verilmiştir.
    Oluşa ve suç vasfına dair bir ihtilaf bulunmamakla birlikte sanığın eylemleri arasında fiili kesinti olup olmadığı hususunda Başsavcılığımız ile Yüksek Daire arasında ihtilaf bulunmaktadır.
    5237 sayılı TCK’ya hakim olan ilke gerçek içtimadır. Bunun sonucu olarak, 'kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza' söz konusu olacaktır. Nitekim bu husus ... Komisyonu raporunda da; 'Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, 'kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır' şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır' şeklinde ifade edilmiştir. Bu kuralın istisnalarına ise, 5237 sayılı TCK’nın 'suçların içtimaı' bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir.
    TCK'nın 43/1. maddesinde düzenlenen zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için,
    a- Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi,
    b- İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,
    c- Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.
    Uyuşmazlığa konu olayda, çocuğun cinsel istismarı suçunu oluşturduğu kabul edilen eylemlerin değişik zamanlarda gerçekleştirilmesi ve suçların mağdurunun aynı olması şartlarının mevcut olduğu konusunda bir tereddüt bulunmaması nedeniyle, zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının belirlenmesi açısından, (c) bendinde yer alan 'suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi'ne ilişkin şartın gerçekleşip gerçekleşmediği üzerinde durulmalıdır.
    Aynı suç işleme kararı altında suç işlenmesi her biri ayrı ayrı suç teşkil eden fiilleri birbirine bağlayan ve olaya zincirleme suç özelliğini veren subjektif bir bağdır. Sanığın çıkan fırsatlardan yararlanmak suretiyle suç işlediği ya da suç işleme kararının yenilendiği durumlarda aynı suç işleme kararından söz edilemeyeceğinden, zincirleme suç hükümleri uygulanmayacaktır.
    Zincirleme suçtan söz edebilmek için failin, başlangıçta genel bir niyet ve suç işleme kararı ile aynı suçu aynı mağdura karşı birden fazla kez işlemesi gerekmektedir. Buna göre 'suç işleme konusunda tek kararı' olmayıp, ikinci eylemde suç işleme kararı yenilenmiş ise her bir fiil bağımsız suç olarak kabul edilecek ve zincirleme suç söz konusu olmayacaktır. Sanığın iç dünyasına ilişkin olan bu gereklilik sübjektif bir şarttır.
    Suç işleme kararının yenilenip yenilenmediği, birden çok suçun aynı karara dayanıp dayanmadığı, aynı zamanda suçlar arasındaki süre ile de ilgilidir. İşlenen suçların arasında kısa zaman aralıklarının olması suç işleme kararında birlik olduğuna; uzun zaman aralıklarının olması ise suç işleme kararında birlik olmadığına karine teşkil edebilir. Failin iç dünyasını ilgilendiren bu kararın varlığının her olayın özelliğine göre suçun işleniş biçimi, suçun işlenmesindeki özellikler, fiillerin işlendikleri yer ve işlenme zamanı, fiiller arasında geçen süre, korunan değer ve yarar, hareketin yöneldiği maddi konunun niteliği, olayların oluşum ve gelişimi ile dış dünyaya yansıyan diğer tüm özellikler değerlendirilerek belirlenmesi gerekecektir.
    Yargıtay Ceza Genel Kurulu 14/01/2014 gün ve 2013/14-384 Esas, 2014/2 Karar sayılı kararında 'Sanığın, yatılı bölge ilköğretim okulunda 5. sınıf öğrencisi olan ve ayda bir defa üç gün süreyle izinli olarak eve gelip kalan kız kardeşi katılana yönelik olarak ilk defa 2009 yılı Ağustos ayında cebir ve şiddet kullanmak suretiyle basit cinsel istismar suçunu işlediği, ikinci olarak da 2010 yılı ara tatilinde Şubat ayında basit istismar suçunu işlediği sabit olan somut olayda, ilk eylemle ikinci eylem arasında geçen ve makul sayılamayacak olan yaklaşık 6 aylık uzunca bir süre, sanığın aynı suç işleme kararıyla değil, çıkan fırsatlardan yararlanmak suretiyle ikinci suçu işlediğini göstermektedir. Zira iki eylem arasında geçen 6 aylık sürede birden fazla kez eve gelerek kalan katılana karşı, sanığın herhangi bir eylem gerçekleştirmemiş olması, aynı suç işleme kararı altında hareket etmediği anlamına gelmektedir.' şeklindeki kabulü ile 6 aylık süreyi makul kabul etmemiştir.
    Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; mevcut zekâ geriliği nedeniyle kendisine yönelik eylemin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan ve ruhsal yönden fiile mukavemet edemeyen mağdurun komşusu olan sanığın, bir suç işleme kararının icrası kapsamında muhtelif zamanlarda değişik yerlere götürdüğü mağduru tehdit ederek anal yoldan organ sokmak suretiyle çocuğun cinsel istismarı suçunu işlediği, 22/08/2012 günü askere giden sanığın 22/11/2013 tarihinde terhis olduğu, askere gitmesi nedeniyle müsnet suçu işleme imkanı ortadan kalkan sanığın, terhis olmasının ardından mahalleye döndüğünde sokakta gördüğü mağduru tehdit ederek tekrar anal yoldan mağdurun vücuduna organ sokmak suretiyle çocuğun cinsel istismarı suçunu işlediği, aradan geçen 1 yıl 3 aylık zaman diliminin fiili kesinti oluşturduğu, bu nedenle askerlik sonrası gerçekleştirdiği eylemin, sanığın eylemin yenilenen suç işleme kararının bir sonucu olarak işlendiğinin kabul edilmesi ve bu nedenle sanığın 2010 yılından askere gittiği tarihe kadar işlediği çocuğun zincirleme nitelikli cinsel istismarı suçu ile askerlik sonrası gerçekleşen aynı mahiyetteki tek eyleminin bir birinden farklı suçlar olarak kabulünde ve ayrı ayrı ceza tayin edilmesinde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı," gerektiği görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
    CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince 06.10.2021 tarih ve 22376-8222 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın katılan mağdura yönelik eylemlerinin zincirleme şekilde işlenen tek suç mu yoksa iki ayrı suç mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkindir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    Sanık ... ile katılan mağdur ...’ın aynı mahallede ikamet ettikleri,
    Katılan mağdurun ... 11. Sulh Hukuk Mahkemesinin 29.11.2012 tarih ve 1636-1626 sayılı kararı ile kısıtlanarak velayetinin ergin olduktan sonra sonuç doğurmak üzere annesi katılan ...’a bırakıldığı, sanık tarafından mağdura yönelik olarak 2010 yılı yaz ayları ile 2012 yılı Ağustos ayı arasında birden fazla defa gerçekleştirilen ve 2013 yılı Kasım-Aralık ayında tarihi belirlenemeyen bir günde yinelenen çocuğun nitelikli cinsel istismarı eylemleriyle ilgili olarak müracaatın 02.12.2016 tarihinde yapıldığı,
    05.11.2013 tarihli terhis belgesine göre; sanığın 22.08.2012 ile 22.11.2013 tarihleri arasında askerlik görevini ifa ettiği, 15 aylık bu süreçte 20.10.2012 tarihinden itibaren yol hariç 9 gün dağıtım izni, 23.02.2013 tarihinden itibaren yol dahil 12 gün yıllık izin, 05.08.2013 tarihinden itibaren yol hariç 10 gün yıllık izin kullandığı,
    27.02.2015 tarihinde ...... Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından mağdur hakkında düzenlenen özürlü ... kurulu raporuna göre; mağdurda hafif düzeyde mental retardasyon bulunup özür durumuna göre tüm vücut fonksiyon kaybı oranının %50 olduğu,
    05.12.2016 tarihinde ... Adli Tıp Şube Müdürlüğünce mağdur hakkında düzenlenen raporda; diz dirsek pozisyonunda yapılan anal muayenede; anal mukoza ve anal sfinkter tonusu doğal olup anal yoldan organ veya sair cisim sokma eyleminin tıbbi bulgularına rastlanmadığının ancak kişinin yaşı ve vücut gelişimi dikkate alındığında rıza, tehdit ve kayganlaştırıcı madde kullanımı gibi direncin kırıldığı durumlarda herhangi bir bulgu oluşmadan da anal yoldan organ veya sair cisim sokma eyleminin gerçekleşmiş olabileceğinin, ayrıca olay üzerinden zaman geçmiş olduğundan olay anında herhangi bir bulgu oluşmuşsa bile muayene tarihine kadar iz bırakmadan iyileşmiş olabileceğinin, mağdurun vücudunda olayla ilgili herhangi bir travmatik lezyon görülmediğinin, ruh sağlığının bozulup bozulmadığı hakkındaki raporun tam teşekküllü bir hastanenin psikiyatri servisinden alınmasının uygun olacağının belirtildiği,
    18.10.2017 tarihinde ...... Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından mağdur hakkında tanzim edilen ... kurulu raporuna göre; zekâ geriliği bulunan mağdura vasi tayininin gerektiği, mağdurun kendisine karşı yapılan kötülüğü ayırt edebilecek ve kendisine yapılan kötülüğe karşı ruhsal bakımdan kendini savunabilecek durumda olmadığı ve beyanlarına kısmen itibar edilebileceği,
    16.11.2017 tarihli duruşma tutanağında; mağdurun sorulan sorulara mantıklı ve düzgün cevap verdiğinin, ifade sırasında özrünün ifadesine engel olduğuna ilişkin bir durum gözlenmediğinin kayıt altına alındığı,
    26.01.2018 tarihinde ... Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı tarafından mağdur hakkında düzenlenen ek rapora göre; mağdur ... annesiyle yapılan görüşmede; mağdurun aynı mahallede yaşayan komşusu tarafından "Oyun oynayacağız" ya da "Gezmeye gideceğiz" denerek dört farklı yere götürülüp anal ilişkiye girmek için zorlandığını, 1 yıl önce diğer kişilerin bu olayı öğrenip söylemeleri üzerine mağdurun bu olayın ne anlama geldiğini öğrendiğini beyan ettikleri, kendisinde hafif düzeyde mental retardasyon olduğu düşünülen mağdurun, mağduru bulunduğu fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama veya davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişmediği,
    21.01.2019 tarihinde Adli Tıp 6. İhtisas Kurulu tarafından mağdur hakkında düzenlenen raporda; yapılan muayenesi ve dava dosyasının incelenmesi sonucunda mağdurda hafif derecede zekâ geriliği saptandığının, bu zekâ geriliğinin, mağdurun olay tarihindeki yaşı da dikkate alındığında mağduru bulunduğu fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılamasına ve fiile ruhsal yönden mukavemete muktedir olmasına engel teşkil edecek mahiyet ve derecede olduğunun, dolayısıyla mağdur Umuntcan Aslan’ın 2010 Haziran ve 02.12.2016 tarihleri arasında mağduru bulunduğu fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayacağının, fiile ruhsal yönden mukavemete muktedir olamayacağının, kendisinde mevcut olan bu zekâ geriliğinin hekim olmayanlarca anlaşılamayacağının ve beyanlarına itibar edilebileceğinin, mağduru bulunduğu olaydan kaynaklanmış ruh sağlığını bozacak mahiyet ve derecede olan travma sonrası stres bozukluğu denilen psikiyatrik bozukluğun tespit edildiğinin, bu duruma göre ...’ın 2010 Haziran ve 02.12.2016 tarihleri arasında mağduru bulunduğu olay nedeniyle ruh sağlığının bozulduğunun bildirildiği,
    Anlaşılmaktadır.
    Katılan mağdur ... 02.12.2016 tarihinde Kollukta; "Annem ve babam ile birlikte ikamet etmekteyim. ... durumum yerinde olmadığı için ve algılama sıkıntısı yaşadığımdan ...... Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma hastanesine tedavi için gittim ve sonucunda adıma Özürlü ... Kurulu Raporu düzenlendi. Bu raporda %50 Hafif Düzeyde Mental Retardasyon tanısı konuldu. Ben halen devamlı zihinsel engelli raporu olan birisiyim. ...'u küçüklüğümden beri tanımaktayım. Aynı sokakta oturmaktayız, ...'un evi bizim evimizin hemen çaprazında bulunmaktadır. 2010 yılı yaz aylarında tam tarihini hatırlayamadığım gündüz vakti beni yanına çağırdı, bana kendi evini göstererek içeriye girmemi söyledi. Ben ...’u tanıdığım için tepki vermeden evine girdim, peşimden ... da geldi. ... beni yatak odasına götürdü, ben herhangi bir tepki vermedim, yatak odasına girince ... benim üzerimde bulunan pantolonumu indirdi ve sonrasında iç çamaşırımı çıkartarak yatağa doğru fırlattı, ben 'Ne yapıyorsun?' diye sordum, 'Sus sesini çıkarma.' dedi, ben konuşamadım, beni yüzüstü çevirerek arkama geçti ve kendi üzerini çıkardı ve cinsel organını arkama değdirmeye başladı, ben korkmaya başladım, sonrasında organını, genital bölgeme sokmaya başladı, canım yanmaya başladı, tam bağıracağım sırada ağzımı eli ile kapattı ve arkamdan zorlamaya başladı, cinsel organını tamamen içime soktu. Ben ağzım kapalı olduğu için tepki veremiyordum, arkamda git yaparak bir iki dakika durduktan sonra cinsel organını çıkartarak üzerini giyindi, ben de kalktım ve üzerimi giyindim. 'Bu olayı kimseye anlatmayacaksın yoksa seni keserim.' demesi üzerine ben bu olaydan kimseye bahsedemedim. O tarihten itibaren ... beni her defasında denk getirdiği takdirde değişik değişik yerlere götürerek cinsel birleşme eylemini gerçekleştirmeye başladı. Bir ara askere gitti, gitmeden bir gün önce tekrardan benimle birlikte oldu ve dönene kadar bu olayı kimseye anlatmamamı, dönünce devam edeceğimizi söyledi. Askere gitti, ben bu olay biter diye düşündüm ve korkumdan kimseye herhangi bir şey söyleyemedim. Askerden döndükten hemen sonra yine beni yanına çağırarak birlikte olmak istediğini söyledi ve beni Çamlık bölgesine götürerek orada yine birliktelik yaşadık. Bu birlikteliklerimiz evde, çamlık bölgesinde, yeni köy mezarlığına gelmeden sağda bulunan yıkık evin içerisinde, evimizin hemen yukarısında bulunan eskiden fırın olarak kullanılan ancak şu an boş bulunan dükkanda gerçekleşiyordu. Bu birleşme olayları devam ederken komşum olan ... abi beni yanına çağırarak nasıl öğrenmiş bilmiyorum bana ... yanımızdayken 'Bu deli sana bir şey yapıyor mu?' diye sordu, ben ... yanımda olduğu için tabi ki 'Hayır.' dedim, benim cevabımı hayır olarak duyan ... yanımdan ayrılarak kendi evine gitti, ben de fırsat bu fırsat diyerek ... abiye ...'un bana yapmış olduğu eylemleri anlattım. Bu olayları duyan ... abi yine komşumuz olan aynı zamanda gazetecilik yapan ... isimli abiye anlatmış. Ben mahallede dolaştığım sırada ... beni gördü ve yanına çağırarak ... abiden duyduğu olayların gerçek olup olmadığını sordu. Ben doğru olduğunu söylememle karakola giderek şikayetçi olmamız gerektiğini söyledi ve ben de bunun üzerine polis merkezine geldim. Ben bu zamana kadar söz konusu olayları polise ...'un esrar, ekstazi, roj, jamaika isimli uyuşturucu maddelerini içerek, sürekli belinde ekmek bıçağı ile cebinde sustalı bıçağıyla gezmesinden dolayı ayrıca bu bıçaklarla beni her defasında tehdit etmesi üzerine, ben olayı kimseye anlatamadım, hatta kullanmış olduğu esrar maddesini bana birkaç kez zorla içirdi ve maddenin etkisindeyken benimle birliktelik yaşadı. Bu olaylarla alakalı olarak doktor raporu almak istiyorum. Beni her defasında bıçakla tehdit ederek cinsel ilişkiye zorlayan ve birliktelik yaşatan ...'dan davacı ... şikayetçiyim.",
    Mahkemede; "Sanık bizim evimizin çaprazında oturur. Yani aynı mahallede oturuyoruz. Ben o zaman 17 mi 18 yaşında mıydım tam hatırlamıyorum. Yaz aylarıydı. Sanık beni evine çağırdı. Benim donumu indirdi. Beni yatağa attı. Sanık benimle zorla ters olarak vücuduma organ sokmak suretiyle ilişkiye girdi. Ayrıca elinde de bıçak vardı, beni bıçakla tehdit edip bu şekilde popo bölgemden cinsel organını popoma soktu. O gün bir kez benimle bu şekilde cinsel ilişkiye girdi. Bana bu olayı kimseye söylemememi, söylediğim taktirde evi yakarım, seni keserim şeklinde sözler söyledi. O zaman ben bu durumu kimseye söylemedim. Takip eden zamanlarda bizim evimizin arka taraflarında bulunan yanık bir fırın vardır. Beni sokakta gördü, bana direk yanık fırına gidelim dedi. Ben gitmek istemediğimi söyledim, üzerinde hep bıçak taşıyordu, üzerinde her zaman ekmek bıçağı ya da rambo bıçağı dediğimiz bıçaktan taşıyordu. Bana gelmezsen seni keserim dedi. Bu şekilde yanık fırına gittik. Orada yine benim pantolonumu indirdi, yine arka bölgeme cinsel organını sokarak benimle tekrar ilişkiye girdi, bağırmayayım diye de bir eliyle ağzımı kapatıyordu. İlk olaydan ne kadar sonra beni yanık fırına götürdüğünü hatırlamıyorum, ancak havalar hala sıcaktı. Sonbahar gelmemişti, yapraklar dökülmemişti. Bu olaydan sonra yine hatırlamadığım bir gün beni bu kez mahallemize yakın çamlık olan yere götürdü, yine bıçak tehdidiyle götürdü. Yine aynı şekilde benimle zorla cinsel ilişkiye girdi. Yine havalar sıcaktı. Bu olay üç kez oldu. Daha sonra sanık askere gitti. Sanık askerden döndükten sonra yine dışarıda beni gördü. Yine bıçak tehdidiyle beni bir kez daha kendi evine götürdü. Orada yine bıçak tehdidiyle pantolonumu çıkararak aynı şekilde cinsel organını benim popoma sokarak benimle ilişkiye girdi. Bu sanığın benimle girdiği son ilişki oldu. Yine kimseye söylememem konusunda beni tehdit etti. Bu olayı komşumuz olan ... Kuş duymuş. Ancak kimden duyduğunu bilmiyorum. ... Kuş beni yanına çağırdı. ... bana bu olayı sordu. Ancak sanık da yanımızda olduğu için kendisine bu olayı anlatmadım. Sanığın karakolda imzası vardı. Yanımızdan ayrıldıktan sonra ben bu olayı ... Kuş'a anlattım. Sonra başka bir komşumuz daha var, ismi ...'dır. Beni ... yanına çağırdı, ben olayı ...'e de anlattım. Bunun üzerine ... beni karakola götürdü, olayı anlattı. Ben de olayı anlattım. Sanıktan şikayetçiyim, davaya katılma talebim vardır.", sorulması üzerine; "Söylemeyi unuttum, sanık benim vücuduma sigara bastırdı, beni ısırdı, bana jamaika denen uyuşturucudan içirtti, esrar maddesi içirtti. Bunları hep zorla bana yaptırdı.", sorulması üzerine; "Sanık askerden geldikten sonra bir kez benim genital bölgeme organ sokmak suretiyle benimle ilişkiye girdi. Mahkemedeki beyanım doğrudur.", sorulması üzerine; "Ben son olayın tarihini hatırlayamıyorum. Ancak sanık askerden yeni gelmişti, o tarihlerde oldu.", sorulması üzerine; "Sanık organını benim vücuduma sokarken herhangi bir şey sürmüyordu, ben acı hissediyordum.", sorulması üzerine; "Sanık askerden geldikten sonra benimle bir kez ilişkiye girdi.",
    Şeklinde beyanda bulunmuştur.
    Sanık ... 06.12.2016 tarihinde Kollukta; "Ben bekar olarak ailem ile birlikte ikamet eder ve pvc doğrama işinde işçi olarak çalışırım. Bana sormuş olduğunuz ... isimli şahsı uzun zamandan beri tanırım. Kendisi komşumuzun oğlu olur. Bildiğim kadarıyla kendisi zihinsel özürlüdür. ... ailesi ile birlikte kalmaktadır. Babası ... ... Bey gece bekçisi olarak çalışmaktadır. Annesi...Hanım ev hanımıdır. Zaman zaman Nuray Hanım benden oğlunun eve geç gelmesi sebebiyle bulmamı istemiştir. Böyle durumlarda geceleyin geç saatlerde ...’ı ikametimizin yakınında çevreden arayarak bulup getirip ailesine teslim etmişliğim vardır. ... ayrıca zaman zaman evimize gelip annem babam ile ya da benle ayaküstü konuşmaktadır. Ben kesinlikle ...’a yönelik bir cinsel saldırı olayında bulunmadım. Bu şahısla bir cinsel ilişki ya da temas kurmadım. Suçlamalar asılsızdır. Tarihten yaklaşık 2 yıl kadar önce bir yaz gününde ... bana evimizin önünde sokak üzerinde yine mahallemizde ikamet eden ... isimli şahsın kendisinin arkasına geçtiğini pislik yaptığını, akabinde 'Sen de beni yap.' şeklinde söylemde bulunduğunu söylemişti. Ben de ...’a 'Tamam. Sen bu konuyu kimseye anlatma. Ben ...’le konuşurum.' demiştim. Aynı gün birkaç saat sonra ... ile sokakta karşılaştım. Kendisini yanıma çağırdım ve ...’a 'Bak ... ona arkasına geçerek pislik yaptığını söylüyor.' dedim. ... bana 'Hayır ben yapmadım.' şeklinde karşılık verdi. Ben de o tarihte ...’a kızgınlıkla bir ... attım, 'Bir daha böyle yaparsan seni babana söylerim, o seni fena döver.' dedim. Bu olayı ailelerine sıkıntı yaşamasınlar diye anlatmadım. Sadece mahallemizde ikamet eden, esrar ve uyuşturucu madde kullandığını bildiğim ... Kuş isimli şahsa tesadüfen ...’la olayı konuşurken yanımıza gelmesinden dolayı anlattım. Aradan birkaç ay geçtikten sonra ...’a tekrardan ...’ın kendisine pislik yapıp yapmadığını sorduğumda ... bana 'Hayır yapmıyor.' diye cevap vermişti. Ben suçlamaları kesinlikle kabul etmiyorum. Kimse ile cinsel bir ilişkiye girmedim, kimseyi bu yönde tehdit etmedim. ... ve ... arasında bir olaya şahit olmadım. ...’ın ikameti ...’ın ikametinin hemen karşısındadır. ... manav olan babası ile birlikte çalışır, bildiğim kadarıyla akli dengesi yerindedir ve yaklaşık 17-18 yaşlarındadır.",
    Mahkemede; "Mağdur ... bizim komşumuz olur. Kendisini tanıyorum. Kendisinde zekâ geriliği vardır, biliyorum. Umutcan bizim mahallede alkol ve uyuşturucu madde kullanan kişilerin yanına sürekli gider. Geceleyin saat 23.30 sıralarında hala eve gitmediği için Umutcan'ın annesi benim anneme seslenir. Benim evde olup olmadığımı sorar ve Umutcan'ı bulmamı ister. Sürekli gider, Umutcan'ı içki ve uyuşturucu kullanan şahısların yanında bulup getirirdim. Mağdur ...'ın babası bir inşaatta gece bekçiliği yapmaktadır. Mağdurla sürekli biz ilgileniriz. Mağdur sürekli evine geç gitmektedir. Annesine bağırıp küfretmektedir. Benden biraz çekindiği için annesi bu konuda yardımcı olmamı benden istemektedir. Benim aynı şekilde zekâ özürlü yeğenim vardır. Mağdura biraz da yardımcı olmamın sebebi buradan kaynaklanmaktadır. Hatta mahallede kendisine bir şey yapıldığında mağdur benim yanıma gelerek o kişileri bana şikayet etmektedir. Bu yüzden de kaç kişiyle kavga ettim. Ben bu suçlamaları kabul etmiyorum. Ben bayramda başka suçtan halen cezaevindeydim. Geçtiğimiz ... bayramında da Umut'un babası benim ailemi ziyarete gitmiş. Ben böyle bir şey yapmış olsam ziyarete gitmezlerdi. Suçlamaları kabul etmem.", kolluk beyanının okunarak sorulması üzerine; "Bu beyanım da doğrudur, ifade verdiğim tarihten iki yıl kadar önce bir yaz gününde Umutcan bana yine aynı mahallede olan ... isimli şahsın kendisinin arkasına geçip pislik yaptığını söylemişti. Ben de ...'ı uyarmıştım. Hatta kendisine bir ... atmıştım, o sırada ... Kuş da arkamızda içki içiyordu. O da olayı duydu. Ancak alkollüydü, ne dediğimi anlamadığı için 'Ne oldu?' diye sormuştu.",
    21.02.2019 tarihinde Bölge Adliye Mahkemesinde; "Ben daha önceki hazırlık ve mahkeme ifadelerimi tekrar ediyorum, kesinlikle böyle bir şey yapmadım, bana iftira atıyor, Umutcan askerden geldikten sonra yazın kendisine cinsel istismarda bulunduğumu belirtmesine rağmen ben kışın yani kasım ayında askerden geldim, onu evime götürmem mümkün değildir, evde Umutcan gibi özürlü öz yeğenim var, sürekli annem evde olur, bunlar varken eve birini götürmem mümkün değildir, yine mağdur fırından bahsediyor, böyle bir yere götürsem köpekler havlar ve çevreden herkes duyup müdahale eder, yine mağdur ifadesinde Çamlık denilen yere götürdüğümü söylüyor, burası açık bir alandır, orada herkes bulunur, yine orada ona bıçak dayayıp bir elimle ağzını tutmam ve bunu kimse görmemesi mümkün değildir. Umutcan özürlü olduğu için bazen kayboluyordu, annesi benden zaman zaman yardım isterdi, onu bulup getiriyor, yine eve girmek istemediğinde eve girmesini sağlıyordum, bunun dışında ben bonzai veya başka bir uyuşturucu kullanmam, içsem bir kaydım olurdu, mağduru bir yere götürürken ya da getirirken gören yoktur, benim böyle bir suçlamayla yargılanmak zoruma gidiyor, neden iftira atıldığını da bilmiyorum, suçsuzum beraatimi talep ederim.",
    17.06.2020 tarihinde Bölge Adliye Mahkemesinde; "Ek savunma için süre talep etmiyorum, eski savunmalarımı tekrar ederim, ben 4 yıldır tutukluyum, ceza evinde düşünmek için zamanım oldu, benim başıma bu olaylar niye geldi diye düşündüm, ben mağdur ...'ı her zaman korudum kolladım, ona ve ailesine her zaman yardım ettim, Umutcan uyuşturucu ve alkol kullanan kişilerin yanına gidiyordu, ben hep onun yanına gidip onu alıp geliyordum hatta oradakiler ile bu nedenle tartıştım, Umutcan'ın onlarla görüşmesini engellemek istediğim için bana bu şekilde iftira edilmiş olabileceğini düşünüyorum.",
    Şeklinde savunmada bulunmuştur.
    Uyuşmazlık konusunun isabetli bir biçimde çözümlenmesi için "zincirleme suç" hükümleri üzerinde durulmalıdır.
    5237 sayılı TCK’ya hâkim olan ilke gerçek içtima olduğundan, bunun sonucu olarak, "kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza" söz konusu olacaktır. Nitekim bu husus ... Komisyonu raporunda da; "Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır.' şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır." biçiminde ifade edilmiştir. Bu kuralın istisnalarına ise, 5237 sayılı TCK’nın "suçların içtimaı" bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir.
    Konumuza ilişkin olan zincirleme suç, 765 sayılı Kanun’un 80. maddesinde; "Bir suç işlemek kararının icrası cümlesinden olarak kanunun aynı hükmünün bir kaç defa ihlâl edilmesi, muhtelif zamanlarda vaki olsa bile bir suç sayılır. Fakat bundan dolayı terettüp edecek ceza altıda birden yarıya kadar artırılır." şeklinde düzenlenmiştir. Buna karşın 5237 sayılı Kanun’un 43. maddesinin ilk fıkrasında; "Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır." biçiminde zincirleme suç düzenlemesine yer verilmiş, ikinci fıkrasında; "Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır." denilmek suretiyle aynı neviden fikri içtima kurumu hüküm altına alınmış, üçüncü fıkrasında ise; "Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence, ... ve yağma suçlarında bu madde hükümleri uygulanmaz." düzenlemesi ile zincirleme suç ve aynı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanamayacağı suçlar belirtilmiştir.
    5237 sayılı TCK'nın 43/1. maddesindeki düzenlemeden anlaşılacağı üzere, zincirleme suç hükümlerinin uygulandığı hâllerde aslında işlenmiş birden fazla suç olmasına karşın, fail bu suçların her birinden ayrı ayrı cezalandırılmamakta, buna karşın bir suçtan verilen ceza belirli bir miktarda arttırılmaktadır.
    5237 sayılı TCK'nın 43/1. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için;
    a- Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla kez işlenmesi,
    b- İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,
    c- Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.
    Zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için gerekli olan unsurların üzerinde ayrıntılı olarak durulmasında yarar bulunmaktadır.
    a) Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla kez işlenmesi;
    Aynı suç, 5237 sayılı TCK’nın 43. maddesinde; “Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır.” denilmek suretiyle açıklığa kavuşturulmuştur. Öğretide de aynı suçtan anlaşılması gerekenin, aynı suç tipi olduğu, kanunda düzenlenen suçların ismi aynı ise aynı suçtan söz edileceği, suçun ismi farklı ise artık aynı suçtan bahsedilemeyeceği kabul edilmektedir. Örneğin, dolandırıcılık ile nitelikli dolandırıcılık eylemleri aynı suç sayılır iken, dolandırıcılık ile güveni kötüye kullanma, hırsızlık ile dolandırıcılık, hırsızlık ile suç eşyasını satın alma aynı suç kavramı içerisinde değerlendirilemeyecektir. Aynı suç kavramına, suçun teşebbüs aşamasında kalmış hâli de dahildir. Zincirleme suç oluşturan eylemlerden bir kısmı tamamlanmış, bir kısmı da teşebbüs aşamasında kalmış olsa bile, işlenen suçların isimleri değişmediği sürece, aynı suç sayılacaktır (Nevzat Toroslu, Ceza Hukuku Genel Kısım, Savaş Yayınevi, 18. Bası, ..., 2012. s. 339; ... Yaşar-... Tahsin Gökcan-... Artuç, Türk Ceza Kanunu, 1. Cilt, ..., 2014, s. 1241-1242; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümleri, 9. Bası, ..., 2016, s. 500-507; Türkan Sancar Yalçın, Yeni Türk Ceza Kanununda “Zincirleme Suç”, TBB Dergisi, sayı 70, Mayıs/Haziran 2007, s. 253.).
    765 sayılı TCK’da yer alan "muhtelif zamanlarda vaki olsa bile" ifadesi karşısında, aynı suç işleme kararı altında birden fazla suçun aynı zamanda işlenmesi durumunda diğer şartların da varlığı hâlinde zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi mümkündür. Nitekim, 765 sayılı TCK'nın yürürlüğü zamanında bu husus yargısal kararlarla kabul edilmiş ve uygulama bu doğrultuda yerleşmiştir.
    5237 sayılı TCK'nın 43/1. maddesinde bulunan "değişik zamanlarda" ifadesinin açıklığı karşısında, zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için suçların farklı zamanlarda işlenmesi gerektiği konusunda öğreti ve uygulamada tam bir görüş birliği bulunmaktadır. Bunun sonucu olarak, aynı mağdura, aynı zamanda, aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda tek suçun oluşacağı kabul edilmiştir. Bu hâlde zincirleme suç hükümleri uygulanarak artırım yapılamayacak, ancak bu husus 5237 sayılı TCK'nın 61. maddesi uyarınca temel cezanın belirlenmesinde göz önünde bulundurulacaktır.
    b) İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması;
    Mağdur; Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde, "haksızlığa uğramış kişi" olarak tanımlanmaktadır. Ceza hukukunda ise mağdur kavramı, suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdur, ancak gerçek bir kişi olabilecektir. Tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün ise de bunlar mağdur olamayacaklardır. Suçtan zarar gören ile mağdur kavramları da aynı şeyi ifade etmemektedir. Mağdur, suçun işlenmesiyle her zaman zarar görmekte ise de, suçtan zarar gören kişi her zaman suçun mağduru olmayabilir. Bazı suçlarda mağdur belirli bir kişi olmayıp; toplumu oluşturan herkes (geniş anlamda mağdur) olabilecektir (M. Emin Artuk-... Gökcen-M. Emin Al...-Kerim Çakır, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. Bası, ..., 2017, s. 303-306; İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. Bası, ..., 2015, s. 214-216; Koca-Üzülmez, s. 507-508; ... Yaşar-... Tahsin Gökcan-... Artuç, Türk Ceza Kanunu, 6. Cilt, ..., 2014, s.7958-7959.).
    Yapılan açıklamalara göre, Kanun’un aynı hükmünün farklı zamanlarda ihlâli aynı kişiye karşı olmalıdır. Kanun’daki bu açık ifade nedeniyle, aynı suçu işleme kararı ile Kanun’un aynı hükmünün farklı zamanlarda, ancak farklı kişilere karşı ihlâl edilmesi hâlinde müteselsil suçtan söz edilemeyecektir. Örneğin, aynı suçu işleme kararı ile farklı zamanlarda birden fazla kişinin malına kasten zarar verilmesi hâlinde zincirleme suça ilişkin hükümler uygulanamayacaktır. Bunun yerine fail, her bir fiilinden dolayı ayrı ayrı cezalandırılacaktır. Bununla birlikte bir fiil ile aynı suçun birden fazla kişiye karşı işlenmesi durumunda TCK'nın 43. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca hareket tek olduğu için, fail hakkında bir cezaya hükmolunacağı, ancak bu cezanın Kanun'un 43/1. maddesine göre artırılacağı öngörülmüştür.
    c) Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi;
    Ceza Genel Kurulunun 14.01.2014 tarihli ve 384-2, 03.12.2013 tarihli ve 1475-577, 30.05.2006 tarihli ve 173-145, 08.07.2003 tarihli ve 189-207, 13.10.1998 tarihli ve 205-304, 20.03.1995 tarihli ve 48-68 ile 02.03.1987 tarihli ve 341-84 sayılı kararlarında "aynı suç işleme kararı" kavramından, kanunun aynı hükmünü birçok kez ihlâl etme hususunda önceden kurulan bir plan, genel bir niyetin anlaşılması gerektiği, bu bağlamda failin suçu işlemeden önce bir plan yapmasının veya bu suça niyet etmesinin, fakat fiili bir defada yapmak yerine, kısımlara bölmeyi ve o surette gerçekleştirmeyi daha uygun görmesinin, her hareketinin birbirinin devamı olmasının ve tüm hareketleri arasında sübjektif bir bağlantı bulunmasının anlaşılması gerektiği kabul edilmiş, ilk eylemle ikinci eylem arasında makul sayılamayacak uzunca bir sürenin geçmesinin, sanığın aynı suç işleme kararıyla değil, çıkan fırsatlardan yararlanmak suretiyle suçu işlediğini gösterdiği belirtilmiştir.
    Öğretide ise aynı suç işleme kararının, kanunun aynı hükmünü birden fazla ihlâl etmek hususunda önceden kurulan bir plan ve genel bir niyet anlamında bulunduğu (Sulhi Dönmezer- Sahir Erman, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, Cilt 1, 14. Bası, ..., 1999, s. 398 vd.), çok genel bir birliğin, genel bir saik birliği sonucuna götüreceği, saik birliğinin, kararda birliği meydana getiremeyeceği, suç saiki, niyeti, amacı ile kararının karıştırılmaması gerektiği, yine fırsat çıktığı zaman suç işlemek için verilen genel bir kararın, müteselsil suçun bu sübjektif şartını oluşturmayacağı (Türkan Yalçın Sancar, Müteselsil Suç, Seçkin Yayınevi, ..., 1995, s.70 vd.), failin çıkacak her fırsattan yararlanmak hususunda genel ve soyut bir kararının varlığının aynı suç işleme kararının kabulünü gerektirmeyeceği (Kayıhan İçel, Suçların İçtimaı, ..., 1972, s. 136-137; Koca-Üzülmez, s. 508-510.), Kanun'da kullanılan karar tabirinden anlaşılması gerekenin, failin daha baştan itibaren birden fazla suçu kısım kısım işlemeye yönelik tasavvuru olduğu, önceden bir plan yapmış, niyetini oluşturmuş, fakat bunu bir defada gerçekleştireceği yerde, kısımlara bölmeyi ve o suretle gerçekleştirmeyi daha uygun görmüş ve bu plana göre hareket etmiş olduğu için zincirleme suçun kabul edildiği (Hakan Hakeri, Ceza Hukuku Genel Hükümler, ... Yayınevi, 18. Bası, ..., 2015, s. 612-613.), zincirleme suç hâlinde failin somut fiiline ve fiillerin bütününe yönelik olmak üzere iki iradesinden söz edilebileceği, zincirleme suç işlemeye yönelik iradenin, yani bir suç işleme kararının her bir suça ilişkin kasıttan önce geldiği (Hamide Zafer, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayımcılık, 4. Bası, ..., 2015, s. 456.), zincirleme suçun sübjektif şartının bir suç işleme kararının icrası kapsamında işlenen suçlar arasında manevi bir bağ bulunması olduğu (Özgenç, s. 564.), suçların işleniş biçimindeki benzerlik, aynı türden fırsatları değerlendirme, suçla korunan hukuki değer, hareketin yöneldiği maddi konunun nitelik ve başkalıkları ve suçlar arasındaki zaman aralığı gibi dışa yansıyan veri ve davranışlardan yararlanılarak tespit edilecek olan bir suç işleme kararının kanunun aynı hükmünü ihlâl etmek hususundaki failin genel planı olduğu (Artuk-Gökcen-Al...-Çakır, s. 718-719.) görüşleri ileri sürülmüştür.
    Suç kastından daha geniş bir anlamı içeren suç işleme kararı, suç kastından daha önce gelen genel bir karar ve niyeti ifade etmektedir. Önce suç işleme kararı verilmekte ve bundan sonra bu genel kararın icrası farklı zamanlardaki suçlarla gerçekleştirilmektedir. Kararın gerçekleştirilmesi için gerekli suçların her birinde ayrı suç kastları, bir başka deyişle bir suç için gerekli olan maddi ve manevi unsurlar ayrı ayrı yer almaktadır. Böylece suç işleme kararı denilen genel plân, niyet veya karar, zinciri oluşturan ve her biri birbirinden bağımsız olan suçları birbirine bağlayan ortak bir zemini oluşturur.
    Suç işleme kararının yenilenip yenilenmediği, birden çok suçun aynı karara dayanıp dayanmadığı, aynı zamanda suçlar arasındaki süre ile de ilgilidir. İşlenen suçların arasında kısa zaman aralıklarının olması suç işleme kararında birlik olduğuna; uzun zaman aralıklarının olması ise suç işleme kararında birlik olmadığına karine teşkil edebilecektir. Yine de çeşitli suçlar arasında az veya çok uzun zaman aralığının var olması, bu suçların aynı suç işleme kararının etkisi altında işlendiğini ya da işlenmediğini her zaman göstermeyecektir. Diğer bir anlatımla, sürenin uzunluğu kararın yenilendiğini düşündürebileceği gibi, kısalığı da her zaman kararın yürürlükte olduğunu göstermeyebilecektir. Diğer taraftan, hukuki veya fiili kesintiler olduğunda farklı değerlendirmeler yapılması mümkündür. Ancak bu değerlendirme her olayda ayrı ayrı ve diğer şartlar da dikkate alınarak yapılmalıdır. Bu nedenle, başlangıçta belirli bir süre geçince suç işleme kararı yenilenmiş ya da değişmiş olur demek, soyut ve delillerden kopuk bir değerlendirme olacaktır. Failin iç dünyasını ilgilendiren bu kararın varlığının her olayın özelliğine göre suçun işleniş biçimi, suçun işlenmesindeki özellikler, fiillerin işlendikleri yer ve işlenme zamanı, fiiller arasında geçen süre, korunan değer ve yarar, hareketin yöneldiği maddi konunun niteliği, olayların oluşum ve gelişimi ile dış dünyaya yansıyan diğer tüm özellikler değerlendirilerek belirlenmesi gerekecektir.
    Yapılan açıklamalara göre, zincirleme suçun oluşumu için işlenen suçlar arasında ne kadar zaman geçmesi gerektiği konusunda genel ve mutlak bir kural koymak mümkün olmadığından, hangi süre içerisinde işlenirse işlensin, işlenen suç başlangıçtaki genel niyete veya suç işleme konusundaki tek karara dayanıyor ise zincirleme suç hükümleri uygulanacak, ancak işlenen suç failin yeni bir suç işleme kararına dayanıyorsa artık zincirleme suç söz konusu olmayacaktır.
    Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Sanık ile Adli Tıp 6. İhtisas Kurulunun 21.01.2019 tarihli raporuna göre; kendisinde hafif derecede zekâ geriliği olup mağduru bulunduğu fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayacağı ve fiile ruhsal yönden mukavemete muktedir olamayacağı tespit edilen mağdurun aynı mahallede ikamet ettikleri ve uzun süreli tanışıklıklarının bulunduğu, sanığın 2010 yılı yaz aylarından itibaren 2012 yılı Ağustos ayında askere gidinceye kadar 13-15 yaş aralığında olan mağdura yönelik olarak birden fazla defa cebir ve tehdit kullanarak anal yoldan organ sokmak suretiyle nitelikli cinsel istismarda bulunduğu, son eylem esnasında mağdura, askerden dönünceye kadar yaşadıklarını kimseye anlatmamasını, döndükten sonra da aynı şeyleri yapmaya devam edeceklerini söylediği, 2013 yılı Kasım ayında askerlik görevini bitirdikten hemen sonra tam olarak belirlenemeyen bir günde o tarihlerde 17 yaşında olan mağdura bir defa yine cebir ve tehdit kullanarak anal yoldan organ ithal ettiği, mağdurun aynı mahallede oturan tanık ...’a sanığın eylemlerini anlattığı, Bülent’in de duyduklarını yine aynı mahallede ikamet eden ve daha önce gazetecilikle uğraşan tanık ... ile paylaştığı, tanık ...’in kendisine anlatılanların doğru olup olmadığını sorduğu mağdurun eylemlerin gerçekleştiği bilgisini teyit etmesi üzerine 02.12.2016 tarihinde tanık ...’in de yönlendirmesiyle intikalin gerçekleştiği anlaşılan olayda;
    22.08.2012 tarihinde askere gitmeden önce mağdura birden fazla defa cebir ve tehdit kullanarak anal yoldan organ sokmak suretiyle nitelikli cinsel istismarda bulunan sanığın, son eylem sırasında mağdura yaşadıklarını kimseye anlatmamasını tembihleyerek döndükten sonra da aynı şeyleri yapmaya devam edeceklerini söylemesi, 22.11.2013 tarihinde terhis olduktan kısa bir süre sonra mağdura tekrar cebir ve tehdit kullanarak anal yoldan organ sokmak suretiyle nitelikli cinsel istismarda bulunması karşısında, eylemler arasında yaklaşık 15 aylık bir süre bulunsa da sanığın başlangıçtaki genel plan ve niyetine dayanarak aynı suç işleme kararıyla eylemleri gerçekleştirdiği, bu nedenle hakkında TCK’nın 43. maddesinde düzenlenen zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gerektiği kabul edilmelidir.
    Bu itibarla, haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
    Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyeleri ..., ... ve ...; "Yüksek Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğu ile sanığın işlediği eylemler hakkında oluşa ve suç vasfına dair bir ihtilaf bulunmamakla birlikte sanığın askere gitmeden önceki eylemleri ile askerlik sonrası mağdura yönelik eylemi arasında fiili kesinti olup olmadığı hususunda ihtilaf oluşmuştur.
    5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 'Zincirleme suç' başlıklı 43. maddesinin 1. fıkrasında; 'Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır.' biçiminde zincirleme suç düzenlemesine yer verilmiştir.
    Aynı Kanunun 43. maddesinin 2. fıkrasında; 'Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır.' denilmek suretiyle, zincirleme suçtan farklı bir müessese olan aynı nev’iden fikri içtima düzenlenmiş, tek fiil ile aynı suçun birden fazla kişiye karşı işlenmesi durumunda, fail hakkında bir cezaya hükmolunacağı, ancak bu cezanın TCK’nın 43/1. maddesine göre artırılacağı öngörülmüştür.
    TCK'nın 43/1. maddesi düzenlemesinden anlaşılacağı üzere, zincirleme suç hükümlerinin uygulandığı hâllerde aslında işlenmiş birden fazla suç olmasına karşın, fail bu suçların her birinden ayrı ayrı cezalandırılmamakta, buna karşın bir suçtan verilen ceza belirli bir miktarda arttırılmaktadır.
    TCK'nın 43/1. maddesinde düzenlenen zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için,
    a- Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi,
    b- İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,
    c- Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.
    Zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağı hususunda suçların aynı suç işleme kararı altında işlenip işlenmediğinin belirlenmesi önemlidir. Eylemlerin aynı suç işleme kararı altında işlenmesi her biri ayrı ayrı suç teşkil eden fiilleri birbirine bağlayan ve olaya zincirleme suç özelliğini veren subjektif bir bağ olduğu için bu durumun tespiti çoğu zaman kolay olmamaktadır.
    Suç kastından daha geniş bir anlamı içeren suç işleme kararı, suç kastından daha önce gelen genel bir karar ve niyeti ifade etmektedir. Suç işleme kararı verildikten sonra bu genel kararın icrası için gerekli suçların her birinde ayrı suç kastları bulunmalıdır.
    Aynı suç işleme kararı ile hareket edilip edilmediğinin belirlenmesi suçlar arasındaki süre ile de ilgilidir. Çoğu zaman suçlar arasında kısa zaman aralığı suç işleme kararında birlik olduğuna; uzun zaman aralığı ise suç işleme kararında birlik olmadığına işaret etse de bu zaman aralıkları suçların aynı suç işleme kararı altında işlendiğini ya da işlenmediğini her zaman belirlemeye olanak vermemektedir.
    Aynı suç işleme kararının varlığı, olaysal olarak suçun işlenmesindeki özellikler suçun işleniş şekillerindeki benzerlik eylemlerin gerçekleştiği yer, zamanlarındaki benzerlik, suça iştirak edenlerin aynı failler olup olmadığı, fiiller arasında geçen süre, mağdurların farklı olup olmadıkları, ihlal edilen değer ve yarar ile korunan değer ve yarar olayların oluşum ve gelişimi ile dış dünyaya yansıyan diğer tüm özellikler değerlendirilerek belirlenecektir.
    Görüldüğü üzere, zincirleme suçun oluşumu için işlenen suçlar arasında ne kadar zaman geçmesi gerektiği konusunda genel ve mutlak bir kural koymak mümkün olmadığından, hangi zaman aralığıyla işlenirse işlensin, işlenen suç başlangıçtaki genel niyete veya suç işleme konusundaki tek karara dayanıyor ise zincirleme suç hükümleri uygulanacak, ancak işlenen suç failin yeni bir suç işleme kararına dayanıyorsa artık zincirleme suç söz konusu olmayacaktır.
    Suçların zincirleme biçimde işlenip işlenmediğini belirlemede 'hukuki' ve 'fiili' kesintilerin oluşup oluşmadığı önemlidir. Cumhuriyet savcısınca şüpheli hakkında CMK'nın 170. maddesi uyarınca iddianamenin düzenlenmesiyle hukuki kesinti oluşmaktadır. Fiili kesinti ise failin eylemine ara vermesi veya tutuklanması, askere gitmesi, uzun bir süre hastanede yatması gibi nedenlerle eylemini sürdürememesi hallerinde meydana gelebilecektir. Ancak bu durumlarda eylemlerin gerçekleştirildiği yer ve araya giren zaman aralığı gibi somut olay özellikleri göz önünde bulundurularak suç işleme kararının yenilenip yenilenmediği ve bu bağlamda fiili kesintinin gerçekleşip gerçekleşmediği belirlenmelidir. Hukuki ve fiili kesintinin varlığı, sanığın çıkan fırsatlardan yararlanmak suretiyle suç işlediği ya da suç işleme kararının yenilendiği durumlarda aynı suç işleme kararından söz edilemeyeceğinden, zincirleme suç hükümleri uygulanmayacaktır.
    Yüksek Kurulu birçok kararında yaptığı benzer tespitler ile birlikte inceleme konusu somut olayımızda ki sanığın eylemleri arasında uzunca bir ara girmesine neden olan ve sanığın suç işleme kararını yenileyip yenilemediği hususunu değerlendirme konusunda bir ölçüt olabilecek askerlik hizmet süresine değinmekte fayda olduğunu düşünmekteyiz. Ülkemizde belirli bir yaşa gelen erkeklerin zorunlu olarak yaptığı askerlikte geçirilen süre, diğer sonuçları yanında kişisel, kültürel ve sosyal anlamda önemli sonuçlar doğurmaktadır. Alınan eğitimler ve toplum içerisinde yaşama alışkanlığı kişinin bu süre sonunda farklılaşmasını sağladığı, kişisel olgunluğa erişmesine katkı sağladığı, düşüncelerinde değişikliklere neden olduğu bilinen bir olgudur.
    İnceleme konusu olayda mağdur, zekâ geriliği nedeniyle kendisine yönelik eylemin hukuki anlam ve sonuçlarını algılanamayacak ve ruhsal yönden fiile mukavemet edemeyecek durumdadır. Sanığın komşusu olan mağduru askere gitmeden önce bir suç işleme kararının icrası kapsamında muhtelif zamanlarda değişik yerlere götürüp tehdit ederek anal yoldan organ sokmak suretiyle çocuğun cinsel istismarı suçunu işlediği sabittir. 22/08/2012 günü askere giden ve 22/11/2013 tarihinde terhis olan sanık yaklaşık 1 yıl 3 ay süre ile eylemlerine ara vermiş askerlik izin sürelerinde de mağdura karşı bir eylem gerçekleştirmemiştir. Askerlikten terhis olmasının ardından mahalleye döndüğünde tarihi tam olarak tespit edilemeyen 2013 yılı kasım veya aralık ayı içerisinde bir gün sokakta gördüğü mağduru tehdit ederek tekrar anal yoldan mağdurun vücuduna organ sokmak suretiyle çocuğun cinsel istismarı suçunu işlediği tüm dosya kapsamı ile anlaşılmaktadır. Sanığın askerlik süre öncesi son eylemi ile askerlik sonrası eylemi arasında yaklaşık 1 yıl 3 aylık bir süre geçmiştir. Askerlikte geçirilen bu uzun bir zaman diliminin askerlik hizmetinin kapsamı da düşünüldüğünde ruh dinginliğine fazlası ile yeter boyutta bulunduğu alınan kararların yeniden gözden geçirilmesini sağlayan bir süreç olduğu bir gerçektir. Bu sürenin eylemler arasında fiili kesinti oluşturduğu hususunda kuşku bulunmamaktadır.
    Sanığın askere gitmeden önce mağdura söylediği kabul edilen askerden gelince eylemlerine devam edeceği şeklindeki tehdit içeren sözlerin o tarih itibariyle içerisinde bulunduğu durumu ve o an için suç işleme kararını yansıtan iradesi olduğu açıktır. Sanığın askerlik öncesi zincirleme biçimde işlediği son eylemi sonrası hiçbir biçimde makul sayılamayacak olan yaklaşık 1 yıl 3 aylık uzunca bir süre sonunda, sokakta gördüğü mağdura cinsel istismarda bulunması aynı suç işleme kararıyla değil, önüne çıkan fırsattan yararlanmak suretiyle yeni bir suç işleme kararı ile eylemi gerçekleştirdiğini göstermektedir.
    Açıklanan nedenlerle askerlik öncesi ve sonrası eylemleri arasında oluşan fiili kesinti sebebiyle suç işleme kararını yenileyen sanığın son eyleminden dolayı çocuğa karşı cinsel istismar suçundan ayrı bir mahkumiyet kararı verilmesi gerektiği ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığnın itirazının yerinde bulunduğunu düşündüğümüzden sayın çoğunluğun görüşüne iştirak etmek mümkün olmamıştır. " düşünceleriyle,
    Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi ...; "Sayın çoğunluk ile aramızdaki ihtilaf sanığın eylemlerinin bütün halinde zincirleme şekilde çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçunu mu, yoksa ayrı ayrı nitelikli cinsel istismar suçunu mu oluşturduğu konusundadır.
    Zincirleme suçu düzenleyen hüküm TCK’nın 43. maddesinde düzenlenmiş olup madde metni '(1) Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. (Ek cümle: 29/6/2005 – 5377/6 md.) Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır.
    (2) Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır.
    (3) Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence ve yağma suçlarında bu madde hükümleri uygulanmaz' şeklindedir.
    Zincirleme suçun şartları kısaca belirtilmek gerekirse;
    a-Birden fazla suç işlenmiş olmalı,
    b-Fail aynı suç işleme kararını yerine getirmek amacıyla hareket etmeli,
    c-Kanunun aynı hükmü ihlal edilmeli,
    d-Failin eylemi,aynı mağdura karşı ise farklı zamanlarda olmalı,farklı mağdurlara karşı ise aynı zamanda gerçekleştirilmelidir.
    Suç kastından daha geniş bir anlamı içeren suç işleme kararı, suç kastından daha önce gelen genel bir karar ve niyeti ifade etmektedir. Önce suç işleme kararı verilmekte ve bundan sonra bu genel kararın icrası farklı zamanlardaki suçlarla gerçekleştirilmektedir. Kararın gerçekleştirilmesi için gerekli suçların her birinde ayrı suç kastları, bir başka deyişle bir suç için gerekli olan maddi ve manevi unsurlar ayrı ayrı yer almaktadır. Böylece suç işleme kararı denilen genel plân, niyet veya karar, zinciri oluşturan ve her biri birbirinden bağımsız olan suçları birbirine bağlayan ortak bir zemini oluşturur.
    Suç işleme kararının yenilenip yenilenmediği, birden çok suçun aynı karara dayanıp dayanmadığı, aynı zamanda suçlar arasındaki süre ile de ilgilidir. İşlenen suçların arasında kısa zaman aralıklarının olması suç işleme kararında birlik olduğuna; uzun zaman aralıklarının olması ise suç işleme kararında birlik olmadığına karine teşkil edebilecektir. Yine de çeşitli suçlar arasında az veya çok uzun zaman aralığının var olması, bu suçların aynı suç işleme kararının etkisi altında işlendiğini ya da işlenmediğini her zaman göstermeyecektir. Diğer bir anlatımla, sürenin uzunluğu kararın yenilendiğini düşündürebileceği gibi, kısalığı da her zaman kararın yürürlükte olduğunu göstermeyebilecektir. Diğer taraftan, hukuki veya fiili kesintiler olduğunda farklı değerlendirmeler yapılması mümkündür. Ancak bu değerlendirme her olayda ayrı ayrı ve diğer şartlar da dikkate alınarak yapılmalıdır. Bu nedenle, başlangıçta belirli bir süre geçince suç işleme kararı yenilenmiş ya da değişmiş olur demek, soyut ve delillerden kopuk bir değerlendirme olacaktır. Failin iç dünyasını ilgilendiren bu kararın varlığının her olayın özelliğine göre suçun işleniş biçimi, suçun işlenmesindeki özellikler, fiillerin işlendikleri yer ve işlenme zamanı, fiiller arasında geçen süre, korunan değer ve yarar, hareketin yöneldiği maddi konunun niteliği, olayların oluşum ve gelişimi ile dış dünyaya yansıyan diğer tüm özellikler değerlendirilerek belirlenmesi gerekecektir.
    Yapılan açıklamalara göre, zincirleme suçun oluşumu için işlenen suçlar arasında ne kadar zaman geçmesi gerektiği konusunda genel ve mutlak bir kural koymak mümkün olmadığından, hangi süre içerisinde işlenirse işlensin, işlenen suç başlangıçtaki genel niyete veya suç işleme konusundaki tek karara dayanıyor ise zincirleme suç hükümleri uygulanacak, ancak işlenen suç failin yeni bir suç işleme kararına dayanıyorsa artık zincirleme suç söz konusu olmayacaktır.
    Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Mağdurun aşamalardaki ifadeleri, savunma, doktor raporları ve tüm dosya kapsamı dikkate alındığında, mevcut zekâ geriliği nedeniyle kendisine yönelik eylemin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan ve ruhsal yönden fiile mukavemet edemeyen mağdurun komşusu olan sanığın, askerlik öncesinde bir suç işleme kararının icrası kapsamında muhtelif zamanlarda değişik yerlere götürdüğü mağduru tehdit ederek cinsel organını birden fazla kere makatına soktuğu ve bir süre sonra askere gitmesi ve fiili kesinti nedeniyle müsnet suçu işleme imkanı ortadan kalkan sanığın, terhis olmasının ardından ikametine döndüğünde sokakta gördüğü mağduru tehdit ederek tekrar cinsel organını makatına soktuğu tüm dosya içeriğinden anlaşıldığından, askerlik görevi nedeniyle yaşanan ve uzun süren fiili kesinti sonrası sanığın suç işleme kastının yenilendiği nazara alınarak son eyleminden dolayı nitelikli cinsel istismar suçundan ayrı hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden tüm eylemlerin bütün halinde zincirleme şekilde çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçunu oluşturduğu gerekçesiyle yazılı şekilde karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu görüşü ile sayın çoğunluğun kararına iştirak edilmemiştir." görüşüyle,
    Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Ceza Genel Kurulu üyesi de; benzer düşüncelerle karşı oy kullanmışlardır.
    SONUÇ :
    Açıklanan nedenlerle,
    1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
    2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 22.09.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.




    ...



    ...



    ...
    İtiraz kabul



    ...



    ...



    ...



    ...



    ...



    ...



    ...



    ...



    ...



    ...
    İtiraz kabul



    ...
    İtiraz kabul



    ...
    İtiraz kabul



    ...
    İtiraz kabul



    ...



    ...
    İtiraz kabul


    Yazı İşleri Müdürü

    ...A










    Hemen Ara