Esas No: 2022/398
Karar No: 2022/603
Karar Tarihi: 04.10.2022
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2022/398 Esas 2022/603 Karar Sayılı İlamı
Ceza Genel Kurulu 2022/398 E. , 2022/603 K."İçtihat Metni"
Mahkemesi:Ağır Ceza
Sanık ... hakkında beden veya ruh sağlığını bozacak şekilde çocuğun nitelikli cinsel istismarı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ile çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçlarından ayrı ayrı açılan ve birleştirilerek devam olunan kamu davalarında yapılan yargılama sonucunda, sanığın çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçundan TCK’nın 103/1-a maddesi delaletiyle 103/2, 103/4, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 10 yıl hapis; kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan aynı Kanun’un 109/2, 109/3-f, 109/5, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 5 yıl hapis cezaları ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin Iğdır Ağır Ceza Mahkemesince verilen 16.07.2013 tarihli ve 104-190 sayılı hükümlerin sanık müdafisi ve mağdure vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince 23.10.2019 tarih ve 8294-11902 sayı ile;"Sanığın, mağdurenin yaşını on altı olarak bildiğine ilişkin savunması, mağdurenin aşamalarda çelişen beyanları ve tüm dosya içeriği nazara alınarak, olayda 5237 sayılı TCK'nın 30. maddesinde düzenlenen hata hükümlerinin uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığı tartışılıp bu yöndeki savunmanın reddi nedenleri karar yerinde açıklandıktan sonra hükme varılması gerekirken eksik gerekçe ile yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurulması suretiyle 5271 sayılı CMK'nın 230. maddesine muhalefet edilmesi," isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmaya uyan Iğdır 1. Ağır Ceza Mahkemesince 25.06.2020 tarih ve 280-215 sayı ile; sanığın çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçundan TCK’nın 103/1-a maddesi delaletiyle 103/2, 103/4, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 10 yıl hapis; kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan aynı Kanun’un 109/2, 109/3-f, 109/5, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 5 yıl hapis cezaları ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba hükmedilmiştir.
Bu hükümlerin de sanık müdafisi ve mağdure vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince 31.05.2021 tarih ve 8337-3926 sayı ile mağdure vekilinin temyiz istemi reddedilerek sanık müdafisinin temyiz talebine ilişkin yapılan değerlendirmede hükümlerin onanmasına karar verilmiştir.Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 11.11.2021 tarih ve 105746 sayı ile;
"...Sanık hakkında nitelikli cinsel istismar ve hürriyeti tahdit suçlarından verilen hüküm, 14. Ceza Dairesinin 23/10/2019 tarihli ve 2015/8294 Esas ve 2019/11902 Karar sayılı ilâmı ile, sanık hakkında Türk Ceza Kanunu'nun 30. maddesinin uygulama koşullarının olup olmadığının tartışılması için bozulduğu, Mahkemece bozmaya uyma kararı verilerek yargılamaya devam edildiği, 13/03/1995 doğumlu olan mağdur ...'ın, suç tarihi olan 18/02/2010 günü 15 yaşını ikmal etmesine 23 kaldığı, Sanık'ın, savunmasında ısrarla Mağdure'yi 16 yaşında olduğunu bildiğini iddia ettiği, Sanık'ın savunmasının aksine delillerin neler olduğu karar yerinde izah edilmediği ve Mağdure'nin görünümü hakkında bir inceleme yapılmadan veya yaptırılmadan bozma gerekçeleri karşılanmayarak eksik araştırma ve delil takdirinde hata yapılarak yazılı şekilde karar verilmesi," görüşüyle itiraz yoluna başvurmuştur. CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince 15.06.2022 tarih ve 27599-6136 ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında TCK'nın 30. maddesinde düzenlenen hata hükümlerinin uygulanma imkânının bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;Nüfus kaydına göre 13.03.1995 doğumlu olan mağdurenin 26.10.1999 tarihinde nüfusa tescil edildiği, mağdure ile sanığın 08.04.2013-08.01.2021 tarihleri arasında resmi olarak evli kaldıkları ve 2011, 2015 ve 2017 yıllarında dünyaya gelen üç çocuklarının bulunduğu, Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulunun 22.06.2011 tarihli raporunda; mağdurenin film çekilme tarihi olan 12.11.2010'da 16 yaşı içerisinde, suç tarihi olan 18.02.2010’da ise 15 yaşı içerisinde olduğu ve 15 yaşını bitirmediği görüşüne yer verildiği,Mağdurenin ailesinin 26.02.2010 tarihinde mağdure hakkında kayıp müracaatında bulundukları, mağdurenin 27.02.2010 tarihinde saat 01.30 sıralarında kendiliğinden eve dönmesi üzerine aynı gün kayıp bildirimini kaldırmak için annesiyle birlikte gittiği karakolda sanık tarafından kendisine yönelik olarak 18.02.2010 tarihinde gerçekleştiğini iddia ettiği eylemleri anlattığı ve soruşturmanın başladığı,Mağdurenin 27.02.2010 tarihinde Cumhuriyet Savcılığında ve 08.06.2010 tarihinde Mahkemede alınan beyanlarında özetle; yaklaşık 1 yıldır tanışıklıklarının bulunduğu sanıkla bir süre duygusal anlamda arkadaşlık yapıp ayrıldıklarını, olay tarihinde arkadaşıyla beraber . isimli kafede otururken sanığın da bu kafeye geldiğini ve konuşmak istediğini söylediğini, bu esnada sanığın "Benimle gelmezsen seni öldürürüm." şeklinde tehditlerle kendisini .Cafe olarak bilinen, kullanılmayan bir ... yerine götürdüğünü, burada da öldürmekle tehdit ederek zorla kendisine tecavüz ettiğini anlattığı, 06.12.2010 havale tarihli dilekçeyle sanık hakkındaki şikâyetinden vazgeçtiğini bildiren mağdurenin 25.01.2011 tarihli celsede özetle; evlenmeyi düşündüğü sanıkla 18.02.2010 tarihinden önce birden fazla kez rızayla cinsel ilişkiye girdiklerini, 18.02.2010 tarihinde ise cinsel bir birleşmenin yaşanmadığını ancak sanığın .’a gidecek olması nedeniyle tartıştıklarını, bu nedenle kafede yanında olan arkadaşına sanığın, kendisine tecavüz ettiğini anlattığını ifade ettiği, 20.02.2020 tarihli celsede ise özetle; sanığın ilk tanıştıklarında yaşını sorduğunu ve kendisinin de 14 yaşında olduğunu sanığa açıkça söylediğini, tanıştıktan sonra yüz yüze defalarca görüştüklerini, 18.02.2010 tarihinde ayrılmak istediğini söylemesi üzerine sanığın, kendisine zorla cinsel istismarda bulunduğunu, sanığın olaydan sonra uzun bir süre yakalanamadığını, bu süreçte şikâyetten vazgeçmesi konusunda kendisini tehdit ettiğini ve darbettiğini, kaçırarak yine zorla cinsel istismarda bulunduğunu ve bu ilişki sonrasında hamile kaldığını, bu nedenlerle beyanlarını değiştirmek ve şikâyetinden vazgeçmek zorunda bırakıldığını belirttiği, mahkûmiyet hükümlerinin kesinleştirilerek sanığın 02.08.2021 tarihinde hükümlü sıfatıyla cezaevine alınmasından sonra dosyaya sunduğu 03.09.2021 havale tarihli dilekçede ise özetle; sanığın savunmalarının doğru olduğunu, sanıkla rızaen cinsel ilişkiye girdiğini ve yaşını da 16 olarak söylediğini, daha önce boşanma aşamasında olmaları nedeniyle aralarında husumet bulunduğunu ve o nedenle sanığın, gerçek yaşını bildiğini, kendisine zorla tecavüz ettiğini söylediğini bildirdiği, Sanığın aşamalarda özetle; mağdureyle rızasıyla cinsel ilişkiye girdiklerini, cinsel ilişki yaşandığında mağdurenin yaşının 16 olduğunu tahmin ettiğini, bu hususu kendisine mağdurenin ve bir arkadaşının söylediklerini, sonradan evlendiklerini ve üç çocuklarının olduğunu ifade ettiği,Anlaşılmaktadır.1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK'nun "Hata" başlıklı 30. maddesi üç fıkra halinde;"Fiilin icrası sırasında suçun kanunî tanımındaki maddî unsurları bilmeyen bir kimse, kasten hareket etmiş olmaz. Bu hata dolayısıyla taksirli sorumluluk hâli saklıdır. Bir suçun daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli hâllerinin gerçekleştiği hususunda hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanır.Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait koşulların gerçekleştiği hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanır." şeklinde düzenlenmiş iken, 08.07.2005 tarih ve 25869 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5377 sayılı Kanun'un 4. maddesi ile eklenen; "İşlediği fiilin haksızlık oluşturduğu hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, cezalandırılmaz" biçimindeki dördüncü fıkra ile son hâlini almıştır.Maddede çeşitli hata hâlleri düzenlenmiş olup maddenin birinci fıkrasında suçun maddi unsurlarında hataya ilişkin hükme yer verilmiştir.İkinci fıkra ile kişinin, suçun daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli hâllerinin gerçekleştiği hususundaki hatasından yararlanması öngörülmüş, buna göre, kardeşi olduğunu bilmediği bir kişiyi öldüren failin, kasten öldürme suçunun nitelikli hâllerinden olan kardeşini öldürmekten değil, kasten öldürmenin temel şeklinden sorumlu olacağı, değersiz zannederek değerli bir kolyeyi çalan fail hakkında ise değer azlığı hükmünün uygulanacağı ilke olarak kabul edilmiştir.
Üçüncü fıkrada, ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait şartların gerçekleştiği konusunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişinin, bu hatasından yararlanacağı hüküm altına alınmış olup fıkrada hem hukuka uygunluk sebebinin maddi şartlarında hata, hem de kusurluluğu etkileyen hata hâlleri düzenlenmiştir. Failin bu fıkra hükmünden yararlanabilmesi için, bulunduğu durum itibarıyla hatasının kaçınılmaz olması şartı aranmıştır.
Maddeye 5377 sayılı Kanun ile eklenen dördüncü fıkrada ise, kişinin işlediği fiilden dolayı kusurlu ve sorumlu tutulabilmesi için, bu fiilin bir haksızlık oluşturduğunu bilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre fail, işlediği fiilin haksızlık oluşturduğu konusunda kaçınılmaz bir hataya düşmüşse, diğer bir ifadeyle, eyleminin hukuka aykırı olmadığı, haksızlık oluşturmadığı, meşru olduğu düşüncesiyle hareket etmişse ve bu yanılgısı içinde bulunduğu şartlar bakımından kaçınılmaz nitelikte ise artık cezalandırılmayacaktır. Hatanın kaçınılmaz olduğunun belirlenmesinde, kişinin bilgi düzeyi, gördüğü eğitim, içinde bulunduğu sosyal ve kültürel çevre şartları göz önünde bulundurulacaktır.
Üçüncü ve dördüncü fıkraların uygulanması yönüyle kişinin kaçınılmaz bir hataya düşmesi şartı aranmakta olup hatanın kaçınılabilir olması durumunda kişi kusurlu sayılacak, diğer bir ifadeyle fiilden dolayı sorumlu tutulacak, ancak bu hata temel cezanın belirlenmesinde dikkate alınacaktır. Uyuşmazlığa ilişkin olarak maddenin birinci fıkrasının daha ayrıntılı ele alınmasında fayda bulunmaktadır.
Maddenin birinci fıkrasının gerekçesinde; "Kast, suçun kanuni tanımındaki maddî unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir. Bu unsurlara ilişkin bilgisizlik, eksik veya yanlış bilgi sahibi olunması durumu ise, maddî unsurlarda hata olarak adlandırılır. Böyle bir hata kastın varlığına engel olur. Örneğin, kişi vestiyerden kendisinin ki zannederek başkasının paltosunu alır. Keza, kişi gece karanlığında vahşi bir hayvan zannıyla hareketli bir cisme ateş eder. Ancak, gerçekte bu hareket eden cisim bir insandır ve dolayısıyla; bu insan ölür veya yaralanır. Örnek olarak verilen bu olaylarda failin bilgisi gerçeğe uysaydı; işlediği fiil haksızlık teşkil etmeyecekti. Bu nedenle hata hâlinde kasten işlenmiş bir suçtan söz etmek mümkün değildir. Fıkrada ayrıca, maddî unsurlarda hata hâlinde, taksirle sorumluluğa ilişkin hükme yer verilmiştir. Buna göre, meydana gelen neticeye ilişkin olarak gerekli dikkat ve özen gösterilmiş olsaydı böyle bir netice ile karşılaşılmazdı şeklinde bir yargıya ulaşılabiliyorsa; taksirle işlenmiş bir suç söz konusu olur. Ancak bu durumda neticenin taksirle gerçekleştirilmesinin kanunda suç olarak tanımlanmış olması gerekir. Bu nedenle, kendisinin sanarak başkasının çantasını alan kişinin yanılgısında taksirin varlığı kabul edilse bile; kanunda hırsızlık fiilinin ancak yararlanma kasdıyla işlenebileceği belirtildiği için; böyle bir olay dolayısıyla ceza sorumluluğu doğmayacaktır. Buna karşılık, av hayvanı zannederek gerçekte bir insana ateş edip onun ölümüne neden olan kişinin bu hatasında taksiri varsa, adam öldürme kanunda taksirle işlenen bir suç olarak da tanımlandığı için, böyle bir olayda fail, taksirle adam öldürme suçundan dolayı sorumlu tutulacaktır..." açıklamalarına yer verilmiştir.
Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi olup bu unsurlara ilişkin bilgisizlik, eksik ya da hatalı bilgi, maddi unsurlara ilişkin bir hatadır. Bu hatanın kastın varlığına engel olacak düzeyde bulunması hâlinde sanığa ceza verilmeyecektir. Suçun maddi unsurlarına ilişkin hata, eylemin suç teşkil etmesi için bulunması zorunlu hususlara ilişkin bir yanılmadır. Maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde, hata dolayısıyla taksirli sorumluluk hâlinin saklı olduğu belirtildiğinden, taksirle de işlenebilen bir suçun maddi unsurlarında tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu hataya düşülmesi kusurluluğu ortadan kaldırmayacaktır. Örneğin, gerekli dikkat ve özeni göstermeden gece gördüğü karartıya av hayvanı olduğunu düşünerek ateş eden ve bir kişinin ölümüne neden olan fail, taksirle öldürmeden sorumlu olacaktır.
Öğretide bu konuya ilişkin olarak; "Suçun maddi unsurlarına ilişkin hata, eylemin suç teşkil etmesi için bulunması zorunlu hususlara ilişkin bir yanılmadır. Örneğin, arkadaşını ziyarete giden bir kimsenin, arkadaşının olduğu düşüncesiyle bir başkasının konutuna girmesi veyahut onbeş yaşını bitirmiş olan çocukla rızaen cinsel ilişkide bulunanın, mağdurun reşit olduğunu düşünerek bu eylemi gerçekleştirmesi." (M.Emin Artuk - ... Gökcen - A.Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 7. Baskı, s. 522.), "Failin suç tipindeki bir unsurda yanılması, bu suçun kasten işlenmesini engeller. Bu takdirde suç taksirle işlendiği takdirde cezalandırılabilen bir suç ise, sorumluluk taksirli suçtan dolayıdır." (Hakan Hakeri, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 12. Baskı, s. 362.) şeklinde görüşlere yer verilmiştir.
Uyuşmazlığa konu olan "Çocukların cinsel istismarı" suçu, 5237 sayılı TCK’nın 103. maddesinde düzenlenmiş olup suç tarihinde yürürlükte bulunan hâli;
"(1) Çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Cinsel istismar deyiminden;
a) Onbeş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış,
b) Diğer çocuklara karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışlar, anlaşılır.
(2) Cinsel istismarın vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda, sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Cinsel istismarın üstsoy, ikinci veya üçüncü derecede kan hısmı, üvey baba, evlat edinen, vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, ... hizmeti veren veya koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunan diğer kişiler tarafından ya da hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle gerçekleştirilmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(4) Cinsel istismarın, birinci fıkranın (a) bendindeki çocuklara karşı cebir veya tehdit kullanmak suretiyle gerçekleştirilmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(5) Cinsel istismar için başvurulan cebir ve şiddetin kasten yaralama suçunun ağır neticelerine neden olması hâlinde, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
(6) Suçun sonucunda mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulması hâlinde, on beş yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur.
(7) Suçun mağdurun bitkisel hayata girmesine veya ölümüne neden olması durumunda, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur." şeklindedir.Suçun maddi unsurlarından birisi de mağdur olup kanun koyucu 5237 sayılı TCK'nın 103. maddesinde üç grup mağdura yer vermiştir. Birincisi onbeş yaşını tamamlamamış olan çocuklar, ikincisi onbeş yaşını tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklar, üçüncüsü ise onbeş yaşını tamamlayıp onsekiz yaşını tamamlamamış çocuklardır. Birinci ve ikinci grupta yer alan çocuklara karşı cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir neden olmaksızın dahi gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış istismar suçunu oluşturmakta, eylemin bu kişilere karşı cebir veya tehdit kullanılmak suretiyle gerçekleştirilmesi ise anılan maddenin dördüncü fıkrası uyarınca cezanın yarı oranında artırılmasını gerektirmektedir. Üçüncü grupta yer alan çocuklar yönüyle eylemin suç oluşturması için gerçekleştirilen cinsel davranışların cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Nitekim cebir, tehdit ve hile olmaksızın onbeş yaşını bitirmiş olan çocukla cinsel ilişkide bulunan kişi, anılan kanunun 103. maddesinde düzenlenmiş olan çocukların cinsel istismarı suçundan değil, şikâyet üzerine 104. maddede düzenlenen reşit olmayanla cinsel ilişki suçundan cezalandırılacaktır.
Suçun maddi unsurlarında hata hâli faile ilişkin bir durum olduğundan, bu hususun fail veya müdafisi tarafından ileri sürülmesi gerekmekte olup kural olarak mahkemece suçun maddi unsurlarında hataya düşülüp düşülmediğine ilişkin bir araştırma yapılmayacaktır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulunun raporuna göre suç tarihinde on beş yaşının içerisinde olup on beş yaşını bitirmediği mütalaa edilen mağdure ile sanığın arkadaşları vasıtasıyla tanıştıkları, yaklaşık bir yıldır tanışıklıklarının bulunduğu, 9. sınıf öğrencisi olan mağdureyle 20 yaşında olan sanığın yüz yüze çeşitli defalar görüştükleri, 18.02.2010 tarihinde ise mağdurenin ayrılmak istediğini bildirmesi üzerine sanığın mağdureyi bulundukları yerden tehditle bir başka yere götürdükten sonra organ sokmak suretiyle nitelikli cinsel istismarda bulunduğu, yargılama aşamasında 15.11.2012 tarihli celsede alınan savunmasında; rızasına binaen cinsel ilişkiye girdiği mağdurenin o tarihte 16 yaşında olduğunu tahmin ettiğini ifade eden sanığın 20.02.2020 tarihli duruşma beyanında ise arkadaşları aracılığıyla bir kafede tanıştığı mağdurenin o tarihte okula gidip gitmediğini bilmediğini, on altı yaşında olduğunu hem mağdurenin hem de arkadaşının söylediklerini, zorlamanın söz konusu olmadığını belirttiği olayda;
Sanığın mağdureyi uzun süredir tanıması, mağdurenin sanığa tanıştıklarında 14 yaşında olduğunu açıkça söylediğini beyan etmesi ve çeşitli defalar yüz yüze biraraya gelmeleri karşısında, mağdureye yönelik olarak tehditle organ sokmak suretiyle çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçunu işleyen sanığın, mağdurenin on beş yaşından küçük olduğunu bilmemesi hayatın olağan akışına aykırı olup somut olayda TCK'nın 30. maddesinde düzenlenen hata hâlinin uygulanma şartları mevcut değildir.
Bu itibarla, haklı nedenlere dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Öte yandan kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu tehditle ve çocuğa karşı gerçekleştirdiği anlaşılan sanık hakkında TCK’nın 30. maddesinde düzenlenen hata hükümlerinin uygulanıp uygulanmaması sonuca etkili olmayacağından, bu suç yönünden ayrıca bir değerlendirme yapılmamıştır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2) Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 04.10.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.