Esas No: 2021/141
Karar No: 2022/625
Karar Tarihi: 11.10.2022
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2021/141 Esas 2022/625 Karar Sayılı İlamı
Ceza Genel Kurulu 2021/141 E. , 2022/625 K."İçtihat Metni"
Yargıtay Dairesi : 7. Ceza Dairesi
Kaçak eşyayı ticari amaçla bulundurma suçundan sanık ...'in 5607 sayılı Kanun'un 3/18, TCK'nın 62, 52/2 ve 53. maddeleri gereğince 2 yıl 6 ay hapis ve 80 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve kaçak eşyanın TCK'nın 54. maddesi uyarınca müsaderesine, nakil aracının iadesine ilişkin ... 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 30.04.2015 tarihli ve 539-270 sayılı hükmün, sanık ve katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 7. Ceza Dairesince 29.12.2020 tarih ve 2291-20028 sayı ile;
''I) Suçta kullanılan nakil aracı ile ilgili kurulan hükme ilişkin katılan ... İdaresi vekilinin temyiz isteminin incelenmesinde;
Yapılan duruşmaya, toplanan ve karar yerinde açıklanan delillere, gösterilen gerekçeye ve takdire göre katılan ... İdaresi vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün onanmasına,
II) Sanık ...'in temyiz isteminin incelenmesinde;
Hükümden sonra 15.04.2020 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 7242 sayılı Yasa'nın 61. maddesi ile 5607 sayılı Yasa'nın 3/22. maddesine eklenen 'Eşyanın değerinin hafif olması halinde verilecek cezalar yarısına kadar, pek hafif olması halinde ise üçte birine kadar indirilir.' şeklindeki düzenlemenin sanık lehine hükümler içermesi, yine aynı Yasanın 62. maddesi ile değiştirilen 5607 sayılı Yasa'nın 5/2. maddesine eklenen fıkra uyarınca kovuşturma aşamasında etkin pişmanlık uygulamasının olanaklı hale geldiği anlaşılmakla, 5237 sayılı TCK'nın 7. maddesi ve 7242 sayılı Yasa'nın 63. maddesi ile 5607 sayılı Yasa'ya eklenen geçici 12. maddenin 2. fıkrası gözetilerek ilgili hükümlerin yasal koşullarının oluşup oluşmadığının saptanması ve sonucuna göre uygulama yapma görevinin de yerel mahkemeye ait bulunması zorunluluğu,
Kabule göre ise;
Sanık hakkında suç tarihinde yürürlükte bulunan ve 28.06.2014 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Yasa'nın 89. maddesiyle değişik 5607 sayılı Yasa'nın 3/18-son cümle delaletiyle anılan Yasa'nın 3/5. maddesi uyarınca temel ceza belirlendikten sonra aynı Yasa'nın 3/10. madde ve fıkrası gereğince uygulama yapılması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm tesisi,
"Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK' nın 321. maddesi uyarınca sair yönleri incelemeksizin bozulmasına" şeklinde karar verilmiş,
Daire Üyesi A.Y. Bikirli ise "Sanık ... hakkında, 5607 sayılı Yasa'ya aykırılık suçundan kurulan hükmün, katılan vekili tarafından temyizi üzerine sayın çoğunluğun hükmün müsadereye ilişkin fıkrasının onanmasına dair kararı yerinde değildir. Şöyle ki;
Yerel Mahkemenin 30.04.2015 tarih ve 2015/270 K sayılı kararıyla sanığın 5607 sayılı Yasaya aykırılık suçundan mahkumiyetine, suçta kullanılan aracın müsadere talebinin reddine karar verilmiştir. Temyiz incelemesi yapan Dairemiz, hükmün suçta kullanılan aracın müsadere talebinin reddine ilişkin fıkrasının onanmasına, mahkumiyete ilişkin kısmının ise bozulmasına karar vermiştir.
Esas hükümle birlikte Yargıtay’ın temyiz incelemesine tabi tutulan müsadere kararının, aynı davanın konusunu oluşturan suça doğrudan bağlı olduğu hallerde suça ilişkin mahkumiyet hükmü bozulduğunda, bu hükme bağlı olarak verilen müsadereye ilişkin hüküm fıkrasının onanması ya da düzeltilerek onanması mümkün değildir. Çünkü; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 11.07.2014 tarih ve 2014/66-365 E-K sayılı ilamı ile birçok ilamında, Dairemiz ile diğer Ceza Dairelerinin ilamlarında belirtildiği gibi müsadere kararı bir güvenlik tedbiri olmakla birlikte hükmün bir parçasını oluşturmaktadır. Müsadere kararı esas hükme konu suç ile doğrudan ilişkili ise, yani incelemeye konu dosyada olduğu gibi suçta kullanılan aracın müsaderesi işlenen suça bağlı olarak talep edilmişse, mahkemenin kurmuş olduğu hüküm bir bütün olup, bozma kararı verilmesi halinde hüküm tüm sonuçları ile ortadan kalkacak, yerel mahkemece bozma sonrası yapılacak yargılamada müsadere ile ilgili yeniden değerlendirme yapılarak bu konuda da karar verilecektir. Müsadere kararı esas hükme konu suç ile doğrudan ilişkili ise ancak asıl suç ve hükümle birlikte sonuç doğurabilir. Bu halde sadece müsaderenin infazı mümkün değildir. Hükmün bölünmek suretiyle, asıl suç ve hükümle birlikte sonuç doğuran müsadere ile ilgili fıkranın onanması, hükmün diğer kısımlarının bozulması halinde yerel mahkeme kararının ceza ve güvenlik tedbiri olarak birbirinden ayrıştırılması sonucunu doğuracaktır. Bunların yanı sıra 5237 sayılı Türk Ceza Yasası’nın 54/3. maddesinde belirtildiği gibi müsadere kararının verilip verilmeyeceği mahkemenin takdirine bırakılan hallerde ki, dosyamızdaki müsadere hususu hakimin takdirinde olup, takdir yetkisinin ve mahkemenin direnme hakkının elinden alınması sonucuna neden olacaktır. Bunun tek istisnası müsadere kararı esas hükme konu suç ile doğrudan ilişkili olmayıp müsadere konusu eşyanın üretimi, bulundurulması, kullanılması, taşınması, alım ve satımının suç oluşturmasıdır. Tüm bu anlatılanlar dikkate alındığında hükmün suçta kullanılan aracın müsadere talebinin reddine ilişkin kısmının onanmasına dair sayın çoğunluğun kararına katılmıyorum.“ görüşüyle karşı oy kullanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da 02.02.2021 tarih ve 210513 sayı ile; ''Nakil vasıtasının müsaderesi talebi kaçakçılık suçunun varlığına bağlı olup, bilindiği üzere yasa yolu incelemesini yapacak merciinin kaçakçılık suçunun varlığını tespit etmeden, suçta kullanılan nakil vasıtasının müsaderesi hususunu karara bağlayabilmesi mümkün değildir. Zira birinci adımda kaçakçılık suçunun varlığı kabul edildikten sonra diğer adımda 5607 sayılı Kanun'un 13. maddesinde düzenlenen müsadere şartlarının oluşup oluşmadığı tartışılabilecektir. Bu kapsamda mevcut dosyada olduğu gibi yalnızca müsadere yönünden temyiz edildiği yüksek Daire heyetince değerlendirilen dosyada dahi Daire kaçakçılık suçunun oluşmadığı kanaatine varır ise tutarlı kabul kapsamında kaçakçılık suçunun unsurları itibariyle oluşmadığından bahisle 'nakil vasıtasının müsadere edilmesi gerektiğine dair' temyiz talebini reddedebilecektir. Bu halde yüksek Dairenin unsurları itibariyle oluşmadığını kabul ettiği fakat yerelde kesinleşmiş bir mahkûmiyet hükmü olacaktır ki ulaşabildiğimiz en eski kaynak olarak doktrinde sayın Prof. Dr. E. Kunter Hoca bu durumu 'kısmi kesinleştirme yasağı' olarak açıklamaktadır. Peşinden yazılan eserlerde de aynı hal 'hükmün bölünemezliği', 'hükmün bütünlüğünün korunması zorunluluğu' gibi kavramlarla açıklanmaktadır. Bu nedenlerle müsadereye dair temyiz istemlerinin hükmün bütününe dair olduğunun kabulü gerekir.
Bu nedenle itiraza konu dosyada katılan ... vekilinin temyiz isteminin hükmün bütününe yönelik olduğunun kabulü ile sanık aleyhine kurulu mahkumiyet hükmünün de yalnızca sanık talebi üzerine değil katılan vekilinin talebi üzerine de incelenerek, hükümden sonra yürürlüğe giren 7242 sayılı Yasa'nın 61. maddesi ile değişik 5607 sayılı Kanun maddeleri uyarınca yasa bozması yapılması gerekirken eksik incelenmesi usul ve yasalara aykırıdır." düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK'nın 308/3. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece, 03.03.2021 tarih ve 1288-4364 sayı ile itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; katılan vekilinin temyiz talebinin sanık hakkında verilen mahkûmiyet hükmünü de kapsayıp kapsamadığının ve müsadere (iade) kararı hakkında ayrı inceleme yapılıp yapılamayacağının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
... 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 2014/403 değişik ... sayılı önleme arama kararına istinaden uygulama noktasında durdurulan sanığın kullandığı araçta yapılan aramada 1815 paket kaçak sigaranın ele geçirildiği,
11.10.2014 düzenlenme tarihli kaçak eşyaya mahsus tespit varakasına göre, ele geçen eşyanın CİF değerinin 2.722 TL, gümrük vergilerinin 11.075 TL, gümrüklenmiş değerinin ise 13.798 TL olduğu,
... 1. Sulh Ceza Hâkimliğince 12.10.2014 tarih ve 2014/403 değişik ... sayı ile;....plaka sayılı aracın trafik sicil kaydına 5607 sayılı Kanun’un 10/1. maddesi yollamasıyla CMK’nın 128/4. maddesi uyarınca "satılamaz, devredilemez" şerhi düşülmek suretiyle el konulmasına karar verildiği,
Yürütülen soruşturma sonucunda sanığın kaçakçılık suçundan 5607 sayılı Kanun’un 3/18. maddesi ile TCK’nın 53, 54. maddeleri uyarınca cezalandırılması, 06 GF 829 plaka sayılı aracın ise 5607 sayılı Kanun’un 13/1. maddesi yollamasıyla TCK’nın 54. maddesi gereğince müsadere edilmesi istemiyle kamu davası açıldığı,
Yapılan yargılama neticesinde ... 1. Asliye Ceza Mahkemesince 30.04.2015 tarih ve 539-270 sayı ile; sanığın 5607 sayılı Kanun’un 3/18, TCK’nın 62, 52/2 ve 53. maddeleri gereğince 2 yıl 6 ay hapis ve 80 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, kaçak eşyanın 5607 sayılı Kanun’un 13/1. maddesi yollaması ile TCK’nın 54/4. maddesi uyarınca müsaderesine ve nakil aracının ise ..... plakalı aracın müsaderesi talep edilmişse de, aracın iyi niyetli 3. kişi konumunda olan malen sorumluya ait olduğu, malen sorumlunun aracın suçta kullanılacağına dair bilgi ve rızasının olmadığı, müsadere koşullarının oluşmadığı anlaşılmakla aracın müsaderesine ilişkin talebin reddine, ... üzerindeki tedbirin karar kesinleştiğinde kaldırılmasına," karar verildiği, hükmün sanık ve katılan ... idaresi vekili tarafından temyiz edildiği,
Anlaşılmıştır.
Malen sorumlu ...; suçta kullanılan nakil aracının trafik tescil kaydında sahibi olarak gözüktüğünü, ancak aracın abisi olan sanık ...’a ait olduğunu, ... üzerinde vergi borcu olması nedeniyle devrini yapamadığını, aracın suçta kullanılacağına dair bilgisinin olmadığını beyan etmiştir.
Sanık aşamalarda; dava konusu sigaraları satmak için almadığını, fiyatı uygun olduğundan inşaatta çalışan işçilerine hediye etmek için satın aldığını, nakil aracını da kardeşinden emneten aldığını, oluşan kamu zararını ödeyecek gücünün olmadığını savunmuştur.
765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda yaptırımların tümü "ceza" olarak öngörülmüş olup 11. maddede cürümlere mahsus cezalar; "ağır hapis, hapis, ağır para, kamu hizmetlerinden yasaklılık," kabahat fiillerinin karşılığı olarak da; "hafif hapis, hafif para, muayyen bir meslek ve sanatın tatili icrası" düzenlenmiştir. Bu Kanun'un yürürlükte bulunduğu dönemde, öğretide yaptırımlar; "asıl ve feri cezalar ile tamamlayıcı cezalar" olarak üçe ayrılmış, tamamlayıcı cezalar; "eylemin karşılığında ve ceza hükümlülüğüne bağlı olarak kanundaki açıklama doğrultusunda ve asıl ceza yanında hükümde gösterilmesi gereken cezalardır." biçiminde tanımlanmıştır.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK'da ise yaptırımlar, "ceza" ve "güvenlik tedbirleri" adı altında yeniden düzenlenmiş; ceza olarak yalnızca hapis ve adli para cezasına yer verilmişken, güvenlik tedbirleri; "Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma, eşya ve kazanç müsaderesi, sınır dışı edilme, çocuklara, akıl hastalarına, mükerrirlere ve tüzel kişilere özgü güvenlik tedbirleri" şeklinde sayılmıştır.
Kanun'da "yaptırım" terimine yer verilmek suretiyle, konusu suç teşkil eden eylemler için yalnızca "ceza" değil, cezalarla birlikte veya ayrıca ceza niteliği taşımayan başkaca sonuçların yani "güvenlik tedbirlerinin" de uygulanabileceği belirtilmiş bulunmaktadır. Bu düzenlemeye göre güvenlik tedbirleri; kusurlu olmadıklarından ceza verilmeyenler açısından uygulanabilen bir yaptırım olmanın yanı sıra, ceza sorumluluğu bulunan kişiler bakımından cezanın yanında, tehlikelilik hâliyle bağlantılı ve orantılı olarak uygulanabilen, ceza sistemini tamamlamaya yönelik bir nitelik arz etmektedir.
Öğretide de güvenlik tedbirleri; "Suç işleyen kişiye, suç işlemesi dolayısıyla ve suçun tekrarlanması ihtimali karşısında, gösterdiği tehlikelilik durumu göz önünde bulundurulmak suretiyle uygulanan, kendisini ve toplumu koruyucu nitelikteki ceza hukuku yaptırımlarıdır." şeklinde tanımlanmıştır.
Ceza hukukunda özgürlüğe yönelik yaptırımlar dışında, suçlulukla mücadelede etkin diğer bir yöntem de yaptırımlarla birlikte veya ayrıca hükmolunabilen mal varlığına yönelik müeyyidelerdir. Bu yaptırımlardan birisi de eşya ve kazanç müsaderesidir.
Uyuşmazlığın esasını oluşturan eşya müsaderesi; 5237 sayılı TCK'nın 54. maddesinde bir güvenlik tedbiri olarak düzenlenmiş olup maddenin birinci fıkrasında;
"İyiniyetli üçüncü kişilere ait olmamak koşuluyla, kasıtlı bir suçun işlenmesinde kullanılan veya suçun işlenmesine tahsis edilen ya da suçtan meydana gelen eşyanın müsaderesine hükmolunur. Suçun işlenmesinde kullanılmak üzere hazırlanan eşya, kamu güvenliği, kamu sağlığı veya genel ahlâk açısından tehlikeli olması durumunda müsadere edilir." hükmü yer almaktadır.
Bu düzenleme ile iyi niyetli üçüncü kişilere ait olmamak şartıyla, kasıtlı bir suçun işlenmesinde kullanılan veya suçun işlenmesine özgülenen ya da suçtan meydana gelen eşyanın müsadere edileceği hüküm altına alınmıştır.
TCK'nın 54. maddesinde düzenlenen eşya müsaderesinin hukuksal niteliği itibarıyla bir ceza değil güvenlik tedbiri olduğu hususunda kuşku bulunmamaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 20.12.2011 tarihli ve 219-280 ile 25.04.1983 tarihli ve 92-191 sayılı kararlarında;
"Ceza Kanununda zoralımı meşru kılan başlıca sebep, zoralınacak maddenin bizatihi memnu olmasa bile suçta kullanılmış olması delaletiyle, suçlu tarafından başka suçlarda da aynı veçhile kullanılabilmesi ihtimali karşısında, fail elinde zararlı ve tehlikeli bir mahiyet almış olmasıdır. Kanundaki 'başkasına ait olmadıkça' kaydının tazammun edeceği maksat ve mana budur." açıklamalarına yer verilmiştir.
Niteliği itibarıyla zor alıma tabi bulunmayan bir eşyanın müsadere edilebilmesi için, kasten işlenen suçun varlığı zorunlu olmakla birlikte, bu suçtan dolayı failin cezalandırılması şart değildir. Suçun işlenmesinde kullanılan eşya, failin yaş küçüklüğü veya akıl hastalığı gibi nedenlerle cezalandırılamadığı durumlarda da müsadere edilebilecektir. Yine sanığın ölümü hâlinde kamu davasının düşürülmesine karar verilecek olup suçta kullanıldığı anlaşılan ya da niteliği itibarıyla müsadereye tabi eşya ve maddi menfaatler hakkında davaya devam olunarak bunların müsaderesine hükmolunacaktır.
Bunun yanında, zor alım kararı verilmesi gereken hâllerde bir kamu davası açılmamış veya açılmakla birlikte müsadere isteminde bulunulmamış ya da istemde bulunulmasına karşın bu konuda bir karar verilmemiş ise ayrı bir müsadere yargılamasına ihtiyaç duyulacağı açıktır. Bu nedenle kanun koyucu, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nda güvenlik tedbirlerinden yalnızca eşya müsaderesine ilişkin bir yargılama usulü düzenlemiş ve 256. maddesinde; "Müsadere kararı verilmesi gereken hâllerde, kamu davası açılmamış veya kamu davası açılmış olup da esasla beraber bir karar verilmemiş ise; karar verilmesi için, Cumhuriyet savcısı veya katılan, davayı görmeye yetkili mahkemeye başvurabilir." hükmüne yer vermiştir. Buna göre; eşyanın müsaderesine veya iadesine esas davadan sonra da karar verilebilecektir.
Diğer taraftan, bir kararın temyiz edilebilmesi için, o kararın “hüküm” niteliğini taşıması gerekmektedir. Hangi kararların hüküm sayılacağı 5271 sayılı Kanun'un 223. maddesinde düzenlenmiş olup beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirlerine hükmedilmesi, davanın reddi ve davanın düşmesi kararlarının hüküm oldukları belirtildikten sonra, maddenin son fıkrasında “Adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararı”nın yasa yolu bakımından hüküm sayılacağı vurgulanmıştır. Sayılan hükümlerin verilme koşulları da maddede ayrıntılı olarak düzenlenmiş, 6. fıkrada; “Yüklenen suçu işlediğinin sabit olması halinde, belli bir cezaya mahkûmiyet yerine veya mahkûmiyetin yanı sıra güvenlik tedbirine” hükmolunacağı belirtilmiştir.
Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere bir güvenlik tedbiri olan müsadere kararının hüküm sayılacağı ve temyiz kanun yoluna konu olacağı açıktır.
Bu kapsamda, müsaderesi istenen eşyayı iki gruba ayırmak mümkündür.
Birinci grup eşya; suçun maddî konusunu oluşturan, bulundurulması, kullanılması veya taşınması başlı başına suç oluşturan uyuşturucu madde ve tabanca gibi şeylerdir. Bu grupta yer alan eşyanın müsaderesi "mahkûmiyet" hükmünün bir parçasıdır ve kural olarak mahkûmiyet hükmü ile birlikte incelenir.
İkinci gurup eşya ise suçun işlenmesinde kullanılan veya kullanılmak üzere hazırlanan, bulundurulması, kullanılması veya taşınması başlı başına suç oluşturmayan şeylerdir. Bu grubu da kendi içinde "sanığa ait eşya" ve "üçüncü kişiye ait eşya" olarak ikiye ayırmak mümkündür.
Sanığın cezalandırılmasına ve üçüncü kişiye ait eşyanın iadesine ya da müsaderesine karar verildiği durumlarda birisi mahkûmiyet, diğeri ise müsadere olmak üzere iki ayrı hüküm bulunmaktadır. Mahkûmiyet hükmünün sanık tarafından, müsadere ya da iade hükmünün ise üçüncü kişi konumundaki eşya sahibi veya suçtan zarar gören tarafından temyiz edilmesi durumunda, bu iki hüküm kural olarak birbirinden bağımsız şekilde incelenecektir. Bu nedenlerle, sanık hakkındaki "mahkûmiyet hükmünün bozulması" ve üçüncü kişiye ait eşyanın "iadesine ilişkin hükmün" ayrı ayrı incelenmesi mümkün olup bu durumda mahkûmiyet ve müsadere/iade hükümlerine yönelik ayrı ayrı inceleme yapılmasının hukuka aykırı olduğu ileri sürülemeyecektir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
... 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 2014/403 değişik ... sayılı önleme arama kararına istinaden uygulama noktasında durdurulan sanığın kullandığı araçta 1815 paket kaçak sigaranın ele geçirildiği ve sanık hakkında kaçak eşyayı ticari amaçla bulundurma suçundan 5607 sayılı Kanun’un 3/18, TCK’nın 52/2 ve 62. maddeleri uyarınca cezalandırılması, dava konusu kaçak sigaraların 5607 sayılı Kanun'un 13/1. maddesi yollamasıyla TCK'nın 54/4. maddesi gereğince müsaderesi, 06 GF 829 plaka sayılı aracın ise TCK’nın 54/1. maddesi gereğince müsadere edilmesi istemiyle kamu davası açıldığı, yapılan yargılama neticesinde ... 1. Asliye Ceza Mahkemesince 30.04.2015 tarih ve 539-270 sayı ile; sanığın kaçak eşyayı ticari amaçla bulundurma suçundan mahkûmiyetine, kaçak sigaraların müsaderesine ve 06 GF 829 plaka sayılı nakil aracının iadesine karar verildiği, anılan hükmün sanık ve katılan ... İdaresi tarafından temyiz edilmesi üzerine Özel Dairece sanığın temyizine yönelik yapılan incelemede hükmün sonradan yürürlüğe giren lehe yasal düzenlemeler nedeniyle sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına, katılan ... İdaresi adına Hazine vekilinin nakil aracının iadesi kararıyla sınırlı temyizine yönelik yapılan incelemede ise hükmün onanmasına karar verildiği anlaşılan dosya kapsamında,
5237 sayılı TCK'da yaptırımların "ceza" ve "güvenlik tedbirleri" adı altında ayrı ayrı düzenlenmesi, TCK'nın 54. maddesinde hüküm altına alınan eşya müsaderesinin bir güvenlik tedbiri olarak öngörülmesi, 5271 sayılı CMK'nın 223. maddesinin 1. fıkrasında güvenlik tedbirine ilişkin kararların hüküm olduğunun belirtilmesi, 1412 sayılı CMUK'nın 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesi gereğince karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 305. maddesinin 1. fıkrası uyarınca ceza mahkemelerinden verilen ve hüküm niteliğinde olan güvenlik tedbirleri hakkında temyiz kanun yolunun açık olması karşısında, iyi niyetli üçüncü kişi konumundaki ... malikine ait olup bir suçun işlenmesinde kullanılan aracın, suçun işlenmesine tahsis edilen ya da suçtan meydana gelen bir eşya olmadığı gibi üretimi, bulundurulması, kullanılması, taşınması, alım ve satımı suç oluşturan bir eşya olmaması ve aracın iadesine ilişkin hükmün katılan vekili tarafından ayrıca temyize konu edilmesi hususları birlikte değerlendirildiğinde, 06 GF 829 plaka sayılı aracın iadesine ilişkin hükmün, mahkûmiyet hükmünden bağımsız bir hüküm olduğunun, temyize konu edilmesi nedeniyle de mahkûmiyet hükmünden ayrı olarak incelenebileceğinin, aksi düşüncenin mahkûmiyet ve müsaderenin bağımsız birer hüküm oldukları kuralına aykırılık teşkil edeceğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE;
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 11.10.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.