Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü 2015/9 Esas 2015/17 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Hukuk Bölümü
Esas No: 2015/9
Karar No: 2015/17

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü 2015/9 Esas 2015/17 Karar Sayılı İlamı

                    T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

            HUKUK BÖLÜMÜ

            ESAS NO      : 2015 / 9

            KARAR NO             : 2015 / 17

            KARAR TR  : 26.1.2015

ÖZET: Davacının, tutuklu ve gözaltında kaldığı sürelerin cezasından mahsup edilmesinden sonra, geriye 2 günlük cezası kalmışken müddetname tanzim edilmeden ceza infaz kurumuna alınması sonucu fazladan 16 gün cezaevinde kalarak özgürlüğünün kısıtlanmış olması nedeniyle hürriyetinden yoksun bırakıldığı iddiasıyla açılan manevi tazminat davasının, ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

 

 

 

K  A  R  A  R

 

            Davacı            : E. Ç.

            Vekili              : Av. B. S. B.

            Davalı             : Adalet Bakanlığı

 

O  L  A  Y      : Davacı vekili, müvekkilinin Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesi"nin E:2006/215,  K:2007/52  sayılı ilamı ile 4 yıl 2 ay hapis cezasına ve 100,00-TL para cezasına çarptırıldığını, dosya kapsamında 25.12.2002 tarihinde gözaltına alınarak tutuklandığını, 09.11.2004 tarihinde tahliye olduğunu, Ağır Ceza Mahkemesi"nin kararı kesinleştikten sonra müvekkilinin, 2007/5-2512 ilamat numaralı idari işlemle, müddetname tanzim edilmeden cezasını çekmek üzere Mersin E Tipi Kapalı Cezaevine götürüldüğünden, toplam 2 gün hükümlü kalması gerekirken, 19.07.2009 ile 03.08.2009 tarihleri arasında olmak üzere toplam 16 gün cezaevinde özgürlüğünden mahrum edildiğini öne sürerek, fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla, olay tarihi olan 21.07.2009 tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte, 2.250.00 TL maddi, 5.000,00 ­TL manevi tazminata hükmedilmesi  istemiyle idari yargı yerinde dava açmıştır.

            Mersin 1.İdare Mahkemesi: 07.05.2010 gün ve E:2010/877, K:2010/863 sayı ile, davacının tazminini istediği zararın, idari eylem ve işlemlerden kaynaklanan bir zarar olmadığı, Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesinin kesinleşmiş 20.03.2007 tarih ve E:2006/215, K:2007/52 sayılı kararı gereğince cezaevine müddetname tanzim edilmeden gönderildiği iddia edilen davacının, cezaevinde hükümlü kalması gereken süreden fazla olarak 16 gün haksız ve yasal dayanaktan yoksun olarak özgürlüğünden mahrum edildiği iddiasına dayandığı, yani yargısal kararın uygulanmasından doğduğu iddiasına dayandığı sonucuna varıldığından, yargısal karardan dolayı uğranıldığı ileri sürülen zararın tazmini istemiyle açılan davanın görüm ve çözüm yerinin adli yargı yeri olduğu gerekçesiyle;  davanın 2577 sayılı idari Yargılama Usulü Kanunu"nun 15/1-a maddesi uyarınca görev yönünden reddine karar vermiş; yapılan itiraz Adana Bölge İdare Mahkemesinin 07.07.2010 gün ve E:2010/3241, K:2010/3024 sayılı kararıyla reddedilerek onanmış ve karar kesinleşmiştir.

Davacı vekili bu kez, aynı istekle, adli yargı yerinde dava açmıştır.

Mersin 1.Ağır Ceza Mahkemesi: 20.12.2012 gün ve E:2012/319, K:2012/424 sayı ile özetle; “Adana 6 ACM’nin 20.03.2007 tarih ve 2006/215 Esas, 2007/52 Karar sayılı ilamına göre uyuşturucu madde ticareti suçundan 4 yıl 2 ay hapis ve 100 TL adli para cezası ile cezalandırıldığı, kararın kesinleştiği, infaz aşamasında Mersin 3 ACM’nin 03.08.2009 tarih ve 2009/649 D.İş sayılı kararı ile ödenmeyen adli para cezası da bir gün hapis cezasına çevrilerek sonuç cezanın 4 yıl 2 ay 1 gün hapis cezası olarak infazına karar verildiği, Mersin 3 ACM’nin 03.08.2009 tarih ve 647 D.İş sayılı kararı ile hükümlü E. Ç.’in 21.07.2009 tarihinden geçerli olacak şekilde şartla tahliyesine karar verildiği ve bihakkın tahliye tarihinin de 18.01.2012 tarihi olduğu, hükümlü vekilinin dilekçesine göre hükümlünün gereken şartla tahliye tarihinden sonra tahliye edilmiş olsa bile, bihakkın tahliye tarihi olan 18.01.2012 gününden önce tahliye edilmiş olması nedeniyle tazminat isteme koşulları oluşmadığı” gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.

İşbu karara karşı yapılan temyiz başvurusu üzerine Yargıtay 12.Ceza Dairesi 30.06.2014 gün ve E:2014/2121, K:2014/16123 sayılı ilamı ile özetle; “Davaya konu hak ihlalinin CMK’nın 141. maddesinde düzenlenen suç soruşturması ve kovuşturması sırasında yapılan bir işlemden kaynaklanmadığı, aksine kesinleşmiş kararı ile hükümlü durumunda bulunan davacının cezasının infazı sırasında idari merciinin hatalı işleminden kaynaklandığı, bu tür hukuka aykırılıkların idari yargı görev alanında kaldığı ve bu mahkemeler önünde tazminat isteminde bulunabileceği gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerektiği,ancak daha önce davacı tarafından bu konuda açılmış olan davanın Mersin 1.İdare Mahkemesinin 07.05.2010 tarihli kararı ile reddedildiği de gözetilerek görev uyuşmazlığının çözümlenmesi için görevsizlik kararı ile birlikte dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesi yerine yargılamaya devamla yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi kanuna aykırı olup, 5320 sayılı Kanunun 8.maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321.maddesi gereğince, hükmün isteme uygun olarak BOZULMASINA” karar vermiştir.

Mersin 1.Ağır Ceza Mahkemesi: Yargıtay’ın bozma ilamına uyduktan sonra 21.10.2014 gün ve E:2014/379, K:2014/339 sayılı kararı ile özetle; davanın idari yargı yerinde görülmesi gerektiğinden bahisle, davanın görev yönünden reddine ve dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine karar vermiş ve bu karar kesinleşmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Eyüp Sabri BAYDAR, Ali ÇOLAK, Nurdane Topuz, Mehmet Ali DURAN, Ayhan AKARSU ve Mehmet AKBULUT’un katılımlarıyla yapılan 26.1.2015 günlü toplantısında:

l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre;

Olay kısmında belirtildiği üzere, tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davada; idari yargı yerince adli yargı yerinin görevli olduğu gerekçesiyle verilmiş ve kesinleşmiş bir görevsizlik kararı bulunmakta olup, bunun üzerine kendine gelen davayı inceleyen adli yargı yerinin sahip olduğu seçenekler ile verdiği karar bakımından bir değerlendirme yapılması gerekmektedir.

1-2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde yer alan, “Olumsuz görev uyuşmazlığının bulunduğunun ileri sürülebilmesi için adli, idari veya askeri yargı mercilerinden en az ikisinin tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davada kendilerini görevsiz görmeleri ve bu yolda verdikleri kararların kesin veya kesinleşmiş olması gerekir.

Bu uyuşmazlığın giderilmesi istemi, ancak davanın taraflarınca ve ceza davalarında ise ayrıca ilgili makamlarca ileri sürülebilir” hükmüne göre, idare mahkemesinin kesinleşmiş görevsizlik kararı üzerine adli yargı yerince de görevsizlik kararı verilmesi ve bu kararın kesinleşmesi halinde, olumsuz görev uyuşmazlığı doğmuş olacak; hukuk alanında doğmuş bulunan bu uyuşmazlığın giderilmesi istemi ise, ancak davanın taraflarınca ileri sürülebilecektir.

2-2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesindeki “Adli, idari, askeri yargı mercilerinden birisinin kesin veya kesinleşmiş görevsizlik kararı üzerine kendine gelen bir davayı incelemeye başlayan veya incelemekte olan  bir yargı mercii davada görevsizlik kararı veren merciin görevli olduğu kanısına varırsa, gerekçeli bir karar ile görevli merciin belirtilmesi için Uyuşmazlık Mahkemesine başvurur ve elindeki işin incelenmesini Uyuşmazlık Mahkemesinin karar vermesine değin erteler.” hükmüne göre ise, adli yargı yeri, davaya bakma görevinin daha önce görevsizlik kararı veren idari yargı yerine ait olduğunu belirten gerekçeli bir karar ile doğrudan Uyuşmazlık Mahkemesine başvurma olanağına sahiptir. Şu kadar ki,  başvuru kararının, görev konusunda Uyuşmazlık Mahkemesince karar verilmesine değin işin incelenmesinin ertelenmesi hususunu da ihtiva etmesi gerekir.

Yasa koyucu, 14. maddeye göre hukuk alanında olumsuz görev uyuşmazlığı doğması halinde her iki yargı merciince işten el çekilmiş olduğundan başvurma iradesini davanın taraflarına bırakmış iken, bu yönteme nazaran daha kısa zamanda çözüme ulaşılmasını amaçladığı 19. madde ile, daha önce görevsizlik kararı veren yargı merciinden sonra davayı inceleyen yargı merciine, işten el çekmeden doğrudan Uyuşmazlık Mahkemesine başvurma olanağını tanımıştır.

Olayda, adli yargı yerince, öncelikle görevsizlik kararı verilmekle birlikte, bununla yetinilmemiş ve görevli merciin belirtilmesi için re’sen Uyuşmazlık Mahkemesine başvurulmasına da karar verilmiştir.

Bu haliyle, Mersin 1. Ağır Ceza Mahkemesince re’sen yapılan başvuru, 2247 sayılı Yasa’da öngörülen yönteme uymamaktadır.

Ancak,idari ve adli yargı yerleri arasında olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, idari yargı dosyasına ilişkin evrakın, davacı vekilinin görev uyuşmazlığının giderilmesi için dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesi istemine ilişkin dilekçesi ile birlikte son görevsizlik kararını veren Mahkemece Uyuşmazlık Mahkemesine gönderildiği ve sonuçta usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından, görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Selim Şamil KAYNAK’ın, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Uğurtan ALTUN’un davada adli yargının, Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın ise davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesi"nin E:2006/215,  K:2007/52  sayılı ilamı ile 4 yıl 2 ay hapis 100,00-TL adli para cezası ile cezalandırıldığını ifade eden davacının, dosya kapsamında 25.12.2002 tarihinde gözaltına alınarak tutuklandığı, 09.11.2004 tarihinde tahliye olduğu, Ağır Ceza Mahkemesi"nin kararı kesinleştikten sonra, 2007/5-2512 ilamat numaralı işlem ile, müddetname tanzim edilmeden cezasını çekmek üzere Mersin E Tipi Kapalı Cezaevine götürüldüğü, toplam 2 gün hükümlü kalması gerekirken, 19.07.2009 ile 03.08.2009 tarihleri arasında olmak üzere toplam 16 gün cezaevinde özgürlüğünden mahrum edildiğini öne sürerek, fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla, olay tarihi olan 21.07.2009 tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte, 2.250.00-TL maddi, 5.000,00­TL manevi tazminata hükmedilmesi istemiyle açılmıştır.

Dosya kapsamında yapılan incelemede; Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesinin E:2006/215,  K:2007/52 sayılı ilamı ile atılı ‘’Teşekkül halinde uyuşturucu madde ticareti yapmak‘’ suçundan neticeten 4 yıl 2 ay hapis ve 100,00-TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilen davacının, iş bu dosyaya ilişkin olarak atılı suçtan 25.12.2002 tarihinde gözaltına alınarak tutuklandığı, 24.08.2004 tarihinde tahliye olduğu, Ağır Ceza Mahkemesi"nin mahkumiyet kararının 30.05.2007 tarihinde kesinleştiğine ilişkin olarak, 13.06.2007 tarihinde kesinleşme şerhi tanzim edildiği ve ilamın infazı için Adana Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği, Adana Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından davacı hakkında 13.06.2007 tarihinde 2007/ 390, 391, 392, 393 ilamat numaralı Ceza Fişinin düzenlendiği, 19.07.2009 tarihinde davacının cezasının infazına başlandığı, bu aşamadan sonra Mersin Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından davacı hakkında 2007/5 – 2512 – 2508 ilamat numaralı ve 03.08.2009 tarihli müddetnamenin (süre belgesi) tanzim edildiği, bu belgede davacının koşullu salıverilme tarihinin 21.07.2009 olarak belirtildiği, buna istinaden Mersin 3.Ağır Ceza Mahkemesi’nin 03.08.2009 gün ve 2009/647 Değişik İş sayılı kararı ile davacının 21.07.2009 tarihinden geçerli olmak üzere koşullu salıverilmesine karar verildiği anlaşılmıştır. 

5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un amacı, Kanun’un 1.maddesinde de belirtildiği üzere ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazına ilişkin usul ve esasları düzenlemektir. Kişi hakkında verilmiş olan bir mahkumiyet ilamının infaz edilebilmesi için temel şart ise 4.maddede de belirtildiği gibi bu mahkumiyet ilamının kesinleşmiş olmasıdır.

Kesinleşen mahkumiyet ilamına ilişkin olarak, infazın dayanakları ve infaz işlemini kimin takip edeceği ise Kanun’un 5.maddesinde düzenlenmiştir. 5.maddede; ‘’Mahkeme, kesinleşen ve yerine getirilmesini onayladığı cezaya  ilişkin hükmü Cumhuriyet Başsavcılığına gönderir. Bu hükme göre cezanın infazı Cumhuriyet savcısı tarafından izlenir ve denetlenir. ‘’ hükmü yer almakta olup, böylece Mahkemece kesinleştirmesi yapılarak yerine getirilmesi onaylanan mahkumiyet ilamının ilgili Cumhuriyet başsavcılığına gönderilmesinden sonra,  ilamın infazının Cumhuriyet başsavcılığı tarafından yerine getirileceği belirtilmiştir.

Bu aşamadan sonra hakkında verilen mahkumiyet ilamı kesinleşmiş olan hükümlünün ceza infaz kurumuna kabulü aşamasına geçilir ki, bu da Kanun’un Cumhuriyet başsavcılığınca Yapılacak İşlemler başlıklı 20.maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre 20.maddede; ‘’ (1) Hapis cezasını içeren kesinleşmiş mahkûmiyet kararları, mahkemece, hangi hükümlü ve hangi cezanın infazına ilişkin olduğu açıkça belirtilmek suretiyle Cumhuriyet Başsavcılığına verilir.

(2) Cumhuriyet Başsavcılığınca infaz defterine kaydedilen ilâmdaki cezanın süresi gözetilerek hükümlü hakkında çağrı kâğıdı veya yakalama emri çıkarılır.

(3) Çağrı kâğıdı, hükümde gösterilen adrese tebliğ edilir. Hükümlü, adres değişikliklerini mahkemeye veya Cumhuriyet Başsavcılığına bildirmekle yükümlüdür. Aksi hâlde hükümde gösterilen adreste yapılan tebligat geçerlidir.

(4) Hükümlüye, Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen ceza infaz kurumuna alındığı ve salıverileceği tarih ile ceza süresini ve cezanın hangi hükme ilişkin bulunduğunu belirten bir belge verilir.’’ hükmü yer almaktadır. 5275 sayılı Kanun’un 20.maddesinin (4) numaralı fıkrasında bahsi geçen belge müddetname olup, maddeye göre bu belgede hükümlünün ceza infaz kurumuna alındığı, salıverileceği tarih ile cezanın süresi ve hangi hükme esas teşkil ettiğinin belirtilmesi gerekmektedir.

5275 sayılı Kanun’un ‘’Koşullu Salıverilme’’ başlıklı 107.maddesinin (11) numaralı fıkrasında; ‘’ Bir hükümlünün koşullu salıverilmesi hakkında ceza infaz kurumu idaresi tarafından hazırlanan gerekçeli rapor, hükmü veren mahkemeye;  hükümlü başka bir yerde bulunuyorsa o yerde bulunan aynı derecedeki mahkemeye verilir. Mahkeme, bu raporu uygun bulursa hükümlünün koşullu salıverilmesine dosya üzerinden karar verir. Mahkeme, raporu uygun bulmadığı takdirde gerekçesini kararında gösterir. Bu kararlara karşı itiraz yoluna gidilebilir. ‘’ denilmek suretiyle koşullu salıverilmenin usulü anlatılmıştır.

Belirtilen yasal düzenlemeler dikkate alındığında, mahkumiyet ilamının infazı aşamasında hükümlüye verilen müddetnamede hükümlünün koşullu salıverilme tarihi de belirtilmekte olup, hükümlü hakkında koşullu salıverilmeye karar verecek olan makam ise,  hükmü veren mahkeme, hükümlü başka bir yerde bulunuyorsa o yerde bulunan aynı derecedeki mahkeme olarak belirtilmiştir. Burada hükmü veren mahkemenin adli yargı düzeni içerisindeki bir ceza mahkemesi olduğunda kuşku bulunmamaktadır.

Ayrıca, 06.08.2013 gün, 28730 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren

Cumhuriyet Başsavcılıkları ve Adli Yargı İlk Derece Ceza Mahkemeleri Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmeliğin ‘’ Süre Belgesi ‘’ başlıklı 55. maddesinde;  ‘’İlâmı infaz eden Cumhuriyet başsavcılığınca, ceza infaz kurumuna tesliminde hükümlüye; infaz kaydı numarasını, ceza infaz kurumuna alındığı ve salıverileceği tarihi, ceza süresi ile cezanın hangi mahkeme ve hükme ilişkin olduğunu ihtiva eden belge verilir. Hükümlünün ceza infaz kurumuna kabulünde de belgenin bir örneği kurum idaresine gönderilir.’’ hükmü, 06.04.2006 gün, 26131 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük’ün ‘’Cumhuriyet başsavcılığınca yapılacak işlemler’’ başlıklı 66.maddesinin (3) numaralı fıkrasında; ‘’(3) Kuruma alındıktan sonra Cumhuriyet başsavcılığınca hükümlüye bir süre belgesi verilir.Düzenlenecek bu belgede hükümlünün:

a-Kimlik, tebligat ve iletişim bilgileri,

b-İnfaz defteri numarası,

c-Kuruma alındığı tarih,

d-Tutuklulukta veya göz altında geçirdiği süre,

e-Ceza süresi, hak ederek ve koşullu salıverileceği tarih,

f-Cezanın hangi hükme ilişkin olduğu belirtilir. ’’ denilmek suretiyle süre belgesinin kapsamı ve unsurları sayılmıştır.

Süre belgesinin tanzimine ilişkin sürece bakıldığında, adli yargı mercii olan ceza mahkemesi tarafından verilen mahkumiyet ilamının kesinleşmesinden sonra, cezanın infazı aşamasına geçilmekte olup, Cumhuriyet savcısı tarafından tanzim edilen süre belgesi ceza infaz kurumuna alınacak olan hükümlüye bu aşamada verilir. Bu belge, yukarıda belirtildiği üzere adli yargı mercii tarafından verilen ve kesinleşen mahkumiyet ilamının infazına ilişkin bir takım bilgileri içermekte ve adli yargı mercii tarafından icra edilen işlemler silsilesinin bir parçası olduğundan, bu yargı merciince icra edilen ve birbirinin sonucunu doğuran işlemlerin idari bir işlem olarak değerlendirilmesi, bu işlemlerin sonuçlarının farklı bir yargı kolu tarafından denetlenmesi sonucunu doğuracak, bu da bir yargı koluna ait işleminin başka bir yargı kolu tarafından denetimi anlamına gelecektir. Dolayısıyla adli yargı mercii tarafından tesis edilen ve öncesinden gelen adli süreçten kaynaklanan süre belgesi tanzimine ilişkin işlemin adli bir işlem olduğu sonucuna varılmıştır.    

Somut olayda, dava konusu; davacının, tutuklu ve gözaltında kaldığı sürelerin cezasından mahsup edilmesinden sonra, geriye 2 günlük cezası kalmışken müddetname tanzim edilmeden 19.07.2009 tarihinde ceza infaz kurumuna alınması nedeniyle, 21.07.2009 tarihinde koşullu salıverilmesi gerekirken, müddetnamenin tanzim edildiği 03.08.2009 tarihine kadar fazladan 16 gün cezaevinde kalarak özgürlüğünün kısıtlanmış olmasıdır.

Bu kabuller ve belirtilen yasal düzenlemeler neticesinde; adli yargı mercilerinden olan Cumhuriyet savcısı tarafından 5275 sayılı Kanun’un 20. maddesinin (4) numaralı fıkrası uyarınca düzenlenen ve cezanın infazına ilişkin bilgiler içeren, bununla birlikte bir adli yargı işlemi niteliğinde olan müddetnamenin geç tanzim edilmesi sebebiyle şartla tahliye kararının da gecikmeli olarak (geçmişe yürürlü biçimde) verildiği, dolayısıyla buna bağlı olarak kişinin hürriyetinden yoksun bırakıldığı iddiasının ve bundan kaynaklanan zararın tazmini isteminin de adli yargı mercii tarafından değerlendirilmesi gerektiği infaz aşamasında tesis edilen Savcılık işlemi ile Ağır Ceza Mahkemesince verilen şartlı tahliye kararının birer idari işlem olarak kabulüne hukuken imkan bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, davanın görüm ve çözümünde adli yargı görevli olduğundan, Mersin 1.Ağır Ceza Mahkemesince yapılan başvurunun reddine karar verilmesi gerekmiştir.

S O N U Ç      : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Mersin 1.Ağır Ceza Mahkemesince yapılan BAŞVURUNUN REDDİNE, 26.1.2015 gününde Üye Eyüp Sabri BAYDAR’ın KARŞI OYU ve OY ÇOKLUĞU İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

Başkan

Serdar

ÖZGÜLDÜR

 

 

 

Üye

Eyüp Sabri

BAYDAR

 

 

 

Üye

Mehmet Ali

DURAN

Üye

Ali

ÇOLAK

 

 

 

Üye

Ayhan

AKARSU

Üye

Nurdane

TOPUZ

 

 

 

Üye

Mehmet

AKBULUT

 

Hemen Ara