Esas No: 2015/179
Karar No: 2015/195
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü 2015/179 Esas 2015/195 Karar Sayılı İlamı
T.C. UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ HUKUK BÖLÜMÜ ESAS NO : 2015 / 179 KARAR NO : 2015 / 195 KARAR TR : 06.04.2015 |
ÖZET: Jandarma eri olarak vatani görevini ifa etmekteyken mülki görev esnasında meydana gelen trafik kazası nedeniyle yaralanan davacının, uğradığı maddi ve manevi zararın tazmini istemiyle açtığı davanın, ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk. |
K A R A R
Davacı :S.P.
Vekili : Av. E.Ö.
Davalı : İçişleri Bakanlığı (Jandarma Genel Komutanlığına İzafeten)
Vekili : Av. S.B. (Adli Yargıda)
O L A Y : Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacının 04.10.2010 tarihinde Ağrı İli, Diyadin İlçesi, İpekgeçidi Jandarma Karakol Komutanlığı’nda, Doğubayazıt - Diyadin karayolu üzerinde yol kontrolü yapmak üzere bulunurken durdurmak istediği davalı M.A.S.’nin sevk ve idaresindeki aracın durmayarak kaçmaya çalıştığı ve bu esnada davacıya çarparak yaralanmasına sebebiyet verdiğini belirterek geçirmiş olduğu trafik kazası nedeni ile davalılardan İçişleri Bakanlığı ve M.A.S.’den 100.000,00 TL manevi tazminat ile yine davalılar İçişleri Bakanlığı, M.A.S. ve limitle sorumlu olmak üzere HDI Sigorta A.Ş.’den 125.000,00 TL maddi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsiline ve Mehmetçik Sigortası yapan Anadolu Sigorta A.Ş.’den limit ile sınırlı kalmak üzere tahsilde tekerrür olmamak üzere 10.000,00 TL maddi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal avans faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesi istemiyle İçişleri Bakanlığı, HDI Sigorta A.Ş., Anadolu Anonim Türk Sigorta Şirketi ve Mehmet Ali Sökmenci aleyhine adli yargı yerinde dava açmıştır.
ANKARA 22. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ: 23.01.2014 gün ve E:2011/9 sayılı tefrik kararında; “… Davalı İçişleri Bakanlığı ile diğer davalılar hakkında uygulanacak yargılama usulünün farklılığı göz önüne alınarak davalı İçişleri Bakanlığı yönünden HMK’nun 167. maddesi gereğince davanın tefrikine karar vermek gerekmiştir…” şeklindeki gerekçesi ile 2011/9 Esas sayılı dava dosyasından davalı İçişleri Bakanlığı yönünden açılan davanın HMK. 167. maddesi uyarınca ayrılmasına karar vermiştir.
2011/9 Esas sayılı dosyasında verilen 23.01.2014 tarihli tefrik kararı üzerine davalı İçişleri Bakanlığı yönünden dava tefrik edilerek dava dosyası 2014/64 Esasa kaydedilmiştir.
ANKARA 22. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ: 26.03.2014 gün ve E:2014/64 K:2014/152 sayılı kararında; “… davalı yönünden davanın hizmet kusuruna dayalı istemi içerdiğinin kabulü gerektiği ve davalı İdarenin hizmet kusuruna dayalı olarak açılabilecek tazminat davalarının tam yargı davası olarak İdare Mahkemelerinde açılması gerektiği hizmet kusuruna dayalı tazminat istemi yönünden davaya bakma görevinin mahkememize ait olmadığı anlaşılmakla…” şeklindeki gerekçe ile davaya bakma görevinin İdare Mahkemelerine ait olduğu hususun tespiti ile dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar vermiş ve verilen karar temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.
Davacı vekili bu kez 83.882,21 TL maddi ve 100.000,00 TL manevi tazminat istemiyle İçişleri Bakanlığı aleyhine Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde dava açmıştır.
ASKERİ YÜKSEK İDARE MAHKEMESİ İKİNCİ DAİRE BAŞKANLIĞI: 09.07.2014 E:2014/1176 K:2014/1126 sayılı kararında; “…1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanununa göre, davanın görevli yargı yerinde açılıp açılmadığı ilk inceleme sırasında davanın esasına girilmeden incelenecek hususlar arasında sayılmıştır. Zira görev kamu düzeni ile ilgili olup davanın her safhasında dikkate alınması hukuk alanında ihtilafsız kabul edilen bir keyfiyettir. Bu nedenle işin esasına girilmeden davanın görevli yargı yerinde açılıp açılmadığı hususu incelenmiştir.
19.01.2011 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanan 6099 sayılı Tebligat Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 14’üncü maddesi ile 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 110’uncu maddesi başlığı ile birlikte değiştirilerek; “Görevli ve Yetkili Mahkeme” Madde 110; "işleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanlar dahil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez, 2918 sayılı Kanuna eklenen Geçici Madde 21; Bu Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrasının göreve ilişkin hükmü, yürürlüğe girdiği tarihten önce idari yargıda ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde açılmış davalara uygulanmaz.” hükmünü düzenlemiştir.
Bu yasal mevzuat çerçevesinde davacının durumu incelendiğinde davacının yapılan bir ihbar üzerine Doğubayazıt- Diyadin Karayolu üzerinde yol kontrolü amacıyla görevlendirildiği bu görev esnasında karayolunda seyir halinde olan sivil bir aracın çarpması sonucu yaralandığı, dolayısıyla zarar doğurucu olayın trafik kazası sonucu meydana geldiği, 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Kanun ile 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 110’uncu maddesinde yapılan değişiklik gereğince davacı tarafından 27.06.2014 tarihinde açılan bu davanın görev ve çözüm yerinin mahkememiz olmayıp adli yargı yeri olduğu…” şeklindeki gerekçe ile davanın görev yönünden reddine karar vermiş ve görevsizlik kararına karşı karar düzeltme talebinde bulunulmaması üzerine kesinleşmiştir.
Davacı vekilinin talebi üzerine dosya mahkememize gönderilmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE :
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Eyüp Sabri BAYDAR, Ali ÇOLAK, Nurdane TOPUZ, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Ayhan AKARSU ve Mehmet AKBULUT’un katılımlarıyla yapılan 06.04.2015 günlü toplantısında:
l-İLK İNCELEME:Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; Adli ve idari yargı yerleri arasında 2247 sayılı Yasa"nın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, idari ve adli yargı dosyalarının 15. maddede belirtilen yönteme uygun olarak davacının istemi üzerine son görevsizlik kararını veren mahkemece Uyuşmazlık Mahkemesi"ne gönderildiği ve usule ilişkin işlemlerde herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasın incelenmesine oy birliği ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Filiz BUDAK’ın, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Uğurtan ALTUN ile AYİM Savcısı Hüsnü ERCAN’ın davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, davacı S.P.’ın 04.10.2010 tarihinde Ağrı İli Diyadin İlçesi İpekgeçidi Jandarma Karakol Komutanlığı’nda jandarma er olarak görev yaptığı yol kontrolünde, seyir halindeki sivil bir aracın çarparak yararlanmasına sebebiyet vermesi nedeniyle meydana gelen maddi ve manevi zararın tazmini istemiyle açılmıştır.
Dosyalar kapsamında yapılan incelemede; Doğubeyazıt-Diyadin karayolu üzerinde şüpheli bir araca kaçak sigara yüklendiğinin ihbar edilmesi üzerine, davacı ile birlikte görevlendirilen personelin verilen emir ve talimat gereğince yol kontrolü yapmak üzere gece saat 02:00 sıralarında üzerinde “Jandarma Trafik” ibaresi taşıyan reflektörlü yeleği ve el feneri ile ihbar yerine geldikleri, M.A.S.’nin sevk ve idaresindeki 34 UM 104 plakalı aracın hızını kesmeyerek üzerine gelmesi nedeniyle davacının el feneri ve elle aracın durması yönünde uyarılarda bulunduğu, ancak tüm uyarılara rağmen aracın hızını kesmeden davacının ve yanında bulunan komutanın üzerine gelmeye devam ettiği, komutanın yoldan diğer tarafa kendisini atarak kaçtığını, davacının da aracın çarpmaması için çift şeritli yolun menfezinden diğer tarafa atmasına rağmen hızla gelen aracın davacının üzerine doğru gelip çift şeritli yolun karşıdan gelen araçlar için ayrılmış bölümünde davacıya çarparak yaralanmasına sebebiyet verdiği; kazanın oluşumunda araç sürücüsünün tam kusurlu olduğunun bilirkişi raporu ile belirlendiği; davalı İçişleri Bakanlığı’na bağlı Jandarma Genel Komutanlığı karakolunda görev yapan davacının komutanlarının emir ve talimatları doğrultusunda hareket ettiği, bu sebeple davalı kurumun kazanın meydana gelmesinde kusuru bulunduğu ileri sürülerek dava açıldığı anlaşılmaktadır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 3. maddesinde, her türlü idari eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerin yol açtığı vücut bütünlüğünün kısmen veya tamamen yitirilmesine yahut kişinin ölümüne bağlı maddi ve manevi zararların tazminine ilişkin davalara asliye hukuk mahkemelerinin bakacağı hükmüne, geçici 1. maddesinde ise, bu Kanunun yargı yolu ve göreve ilişkin hükümlerinin, Kanunun yürürlüğe girmesinden önceki tarihte açılmış olan davalarda uygulanmayacağı hükmüne yer verilmiş, bu Kanunun 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin iptali amacıyla açılan davada, Anayasa Mahkemesi, 16.2.2012 tarih ve E:2011/35, K:2012/23 sayılı kararıyla: dava konusu kuralla, sadece kişinin vücut bütünlüğüne verilen maddi zararlar ile buna bağlı manevi zararların ve ölüm nedeniyle oluşan maddi ve manevi zararların tazmini konusunun kapsama alındığı ve bu tazminat davalarına bakma görevinin asliye hukuk mahkemelerine verildiği; buna göre, aynı idari eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerden kaynaklanan zararların kapsama alınmadığı; sorumluluk sebebi aynı olsa da bu zararların tazmini davalarının idari yargıda görülmeye devam edeceği; bu durumda, idarenin aynı yapı içinde aldığı kararın bir bölümünün idari yargıda bir bölümünün adli yargıda görülmesinin yargılamanın bütünlüğünü bozacağı ayrıca iki ayrı yargı kolunda görülen davalarda, idarenin sorumluluğu, bu sorumluluğun kapsamı, idarenin tazmin yükümlülüğü konularında farklı sonuçlara ulaşabileceği; esasen idare hukukunda var olan hizmet kusuru ve kusursuz sorumluluk kavramlarının, kişilerin gördüğü zararların tazmininde kullanılan ve kişilerin idare karşısında korunma kapsamını genişleten kavramlar olduğu; idare hukukunda, idarenin hiçbir kusuru olmasa da sosyal risk, terör eylemleri, fedakarlığın denkleştirilmesi gibi kusursuz sorumluluğa ilişkin kavramlara dayanılarak kişilerin uğradığı zararların tazmin edilmesinin mümkün olduğu, özel hukuk alanındaki kusursuz sorumluluk hallerinin ise, belirli konular için düzenlendiği ve sınırlı olduğu; idarenin idare hukuku esaslarına dayanarak tesis ettiği tartışmasız bulunan eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerden kaynaklanan zararlara ilişkin davaların idari yargı yerlerinde görülmesi gerektiği; bu nedenle, yukarıda belirtildiği gibi, aynı idari eylem, işlem veya sorumluluk sebebinden kaynaklanan zararların tazminine ilişkin davaların farklı yargı yerlerinde görülmesinde kamu yararı ve haklı neden olduğunun söylenemeyeceği gerekçesiyle iptaline karar vermiştir.
Anayasa’nın 157. maddesinde, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin, askeri olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların yargı denetimini yapan ilk ve son derece mahkemesi olduğu; ancak, askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda ilgilinin asker kişi olması şartının aranmayacağı belirtilmiş; 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun 25.12.1981 tarih ve 2568 sayılı Yasa ile değişik 20. maddesinin birinci fıkrasında, “Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Türk Milleti adına; askeri olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların ilk ve son derece mahkemesi olarak yargı denetimini ve diğer kanunlarda gösterilen, görevleri yapar. Ancak, askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda; ilgilinin asker kişi olması şartı aranmaz” denilmiştir.
Buna göre, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin bir davaya bakabilmesi için dava konusu idari işlem veya eylemin “asker kişiyi ilgilendirmesi” ve “askeri hizmete ilişkin bulunması” koşullarının birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.
1602 sayılı Yasa’nın değişik 20. maddesinde, Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli bulunan veya hizmetten ayrılmış olan subay, askeri memur, astsubay, askeri öğrenci, uzman çavuş, uzman jandarma çavuş, erbaş ve erler ile sivil memurlar asker kişi sayılmaktadır.
Davacının 1602 sayılı Yasa’nın 20. maddesinde sayılan asker kişilerden olduğu ve bu nedenle dava konusu eylemin asker kişiyi ilgilendirdiği tartışmasızdır.
Olayda, eylemden dolayı zarar görenin asker kişi olduğunda tartışma yok ise de, tazminatın konusunu oluşturan zararın jandarmanın eyleminden doğması nedeniyle, yürütülen hizmetin niteliğinin incelenmesi gerekmektedir.
2803 sayılı Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanunu’nun, 3. maddesinde, jandarma “silahlı askeri bir güvenlik ve kolluk kuvveti” olarak tanımlanmış, 7. maddesinde, görevleri: a)Mülki, b)Adli, c)Askeri ve d)Diğer görevler başlıkları altında tasnif edilmiş; “Askeri görevleri”, askeri kanun ve nizamların gereği görevlerle Genel Kurmay Başkanlığınca verilen görevleri yapmak olarak belirtilmiş; “Mülki görevleri” ise, emniyet ve asayiş ile kamu düzenini sağlamak, korumak, kollamak, kaçakçılığı men, takip ve tahkik etmek, suç işlenmesini önlemek için gerekli tedbirleri almak ve uygulamak, ceza infaz kurumları ve tutukevlerinin dış korunmalarını yapmak olarak sayılmıştır.
Davacının, olay tarihinde Ağrı İli Diyadin İlçesi İpekgeçidi Jandarma Karakolu’nda Jandarma Er olarak görev yaptığı sırada, karakola Doğubeyazıt ve Çaldıran İlçeleri yol ayırımında şüpheli bir araca kaçak sigara yüklendiği, muhtemel bu aracın İpekgeçidi Jandarma Karakolu’ndan geçeceğinin ihbarı üzerine, davacının da aralarında bulunduğu birkaç askerin görevlendirilerek araç kontrolleri için gerekli tedbirlerin alınmasına rağmen Mehmet Ali Sökmenci’nin sevk ve idaresindeki 34 UM 104 plakalı aracın hızını kesmeyerek davacıya çarparak yaralanmasına sebebiyet verdiği, meydana gelen yaralanmanın mülki bir görev olan kaçakçılığı men ve takibine ilişkin verilen görev sırasında meydana geldiği, davacının görevinin, askeri kanun ve nizamların gereği olan görevler kapsamında Kanun’un 7. maddesinin b bendinde belirtilen “askeri” görev olarak değerlendirilmesi söz konusu olmadığından, söz konusu eylemin askeri hizmete ilişkin olduğu kabul edilemez.
Davada, davacının jandarma er olarak görevli olduğu sırada mülki görevini yaparken meydana gelen trafik kazası nedeniyle uğradığı maddi ve manevi zararın tazmini istenilmiştir.
2918 sayılı Kanunun 19.1.2011 günlü Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6099 sayılı Kanunun 14. maddesiyle değişik 110. maddesinde “ İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dahil, bu yasadan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez. Hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafik kazalarında da bu Kanun hükümleri uygulanır.
Motorlu araç kazalarından dolayı hukuki sorumluluğa ilişkin davalar, sigortacının merkez veya şubesinin veya sigorta sözleşmesini yapan acentenin bulunduğu yer mahkemelerinden birinde açılabileceği gibi kazanın vuku bulduğu yer mahkemesinde de açılabilir.” denilmiş olup, geçici 21.maddesinde ise “ Bu Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrasının göreve ilişkin hükmü, yürürlüğe girdiği tarihten önce idari yargıda ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde açılmış bulunan davalara uygulanmaz. ” denilmiştir.
Belirtilen yasal düzenleme karşısında, 2918 sayılı Kanun’un Geçici 21.maddesi nazara alındığında, davacının, uyuşmazlığa konu olaya ilişkin olarak Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’ne dava açtığı tarih 29.01.2013 olup, dolayısıyla 2918 sayılı Kanun’un 110.maddesinin 1.fıkrasının göreve ilişkin hükmü yürürlüğe girdiği tarihten önce idari yargıda veya Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde açılmış bir dava bulunmadığından, 2918 sayılı Kanun’un 110.maddesinin somut olaya uygulanacağı tartışmasızdır.
2918 sayılı Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrasının iptali istemiyle Bursa 3.Asliye Hukuk Mahkemesi ve Batman 2.Asliye Hukuk Mahkemesince yapılan itiraz başvuruları üzerine konuyu inceleyen Anayasa Mahkemesi, şu gerekçesi ile anılan kuralı Anayasaya aykırı görmemiş ve iptal istemini oy birliğiyle reddetmiştir: “… Anayasa Mahkemesi’nin daha önceki kimi kararlarında da belirtildiği üzere, tarihsel gelişime paralel olarak Anayasa’da adli ve idari yargı ayırımına gidilmemiş ve idari uyuşmazlıkların çözümünde idare ve vergi mahkemeleriyle Danıştay yetkili kılınmıştır. Bu nedenle, genel olarak idare hukuku alanına giren konularda idari yargı, özel hukuk alanına giren konularda adli yargı görevli olacaktır. Bu durumda, idari yargının görev alanına giren bir uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevlendirilmesi konusunda kanun koyucunun mutlak bir takdir yetkisinin bulunduğunu söylemek olanaklı değildir. Ancak, idari yargının denetimine bağlı olması gereken idari bir uyuşmazlığın çözümü, haklı neden ve kamu yararının bulunması halinde kanun koyucu tarafından adli yargıya bırakılabilir. İtiraz konusu kural, trafik kazasında zarar görenin asker kişi ya da memur olmasına, aracın askeri hizmete ilişkin olmasına veya olayın hemzemin geçitte meydana gelmesi durumlarına göre farklı yargı kollarında görülmekte olan 2918 sayılı Kanun’dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görüleceğini öngörmektedir. İtiraz konusu düzenlemenin gerekçesinde de ifade edildiği gibi, askeri idari yargı, idari yargı veya adli yargı kolları arasında uygulamada var olan yargı yolu belirsizliği giderilerek söz konusu davalarla ilgili olarak yeknesak bir usul belirlenmektedir. Aynı tür davaların aynı yargı yolunda çözümlenmesi sağlanarak davaların görülmesi ve çözümlenmesinin hızlandırıldığı, bu suretle kısa sürede sonuç alınmasının olanaklı kılındığı ve bunun söz konusu davaların adli yargıda görüleceği yolunda getirilen düzenlemenin kamu yararına yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan, 2918 sayılı Kanun’da tanımlanan Karayolu şeridi üzerindeki araç trafiğinden kaynaklanan sorumlulukların, özel hukuk alanına girdiği konusunda bir tartışma bulunmamaktadır. İdare tarafından kamu gücünden kaynaklanan bir yetkinin kullanılması söz konusu olmadığı gibi, aynı karayolu üzerinde aynı seyir çizgisinde hareket eden, bu nedenle aynı tür risk üreten araçlar arasında özel-kamu ayırımı yapılmasını gerektiren bir neden de yoktur. Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa’nın 2.,125. ve 155. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir…” (Any. Mah.nin 26.12.2013 tarih ve E.2013/68, K.2013/165 sayılı kararı; R.G. 27.3.2014, Sayı: 28954, s.136-147.)
Anayasa’nın 158 inci maddesinin son fıkrasında “ Diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında, Anayasa Mahkemesi’nin kararı esas alınır.” denilmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin yukarıda gerekçesine yer verilen kararı, yasa koyucunun idari yargının görevine giren bir konuyu adli yargının görevine verebileceğine, dolayısiyle 2918 sayılı Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrası ile öngörülen, bu Kanun’dan doğan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görülmesi düzenlemesinin Anayasa’ya aykırı bulunmadığına dair olup, esas itibariyle görev konusunda verilmiş bir karardır ve Anayasa’nın 158 inci maddesi uyarınca, başta Mahkememiz olmak üzere diğer yargı organları bakımından da uyulması zorunlu bir karar mesabesindedir.
Bu durumda, 2918 sayılı Yasanın 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 110. maddesi ile Anayasa Mahkemesi’nin işaret edilen kararları gözetildiğinde, bahsi geçen Kanun maddesinin karayollarında, can ve mal güvenliği yönünden trafik düzeninin sağlanarak trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri kapsadığı ve Kanunun, trafikle ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri, bunların uygulanmasını ve denetlenmesini, ilgili kuruluşları ve bunların görev yetki ve sorumlulukları ile çalışma usullerini kapsadığı, dolayısıyla meydana gelen zararın tazmini istemiyle açılan bu davanın da adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle davanın görüm ve çözümü adli yargı yerinin görevine girdiğinden Ankara 22. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 26.03.2014 gün ve E:2014/64 K:2014/152 sayılı görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.
S O N U Ç : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Ankara 22. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 26.03.2014 gün ve E:2014/64 K:2014/152 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 06.04.2015 gününde üye Eyüp Sabri BAYDAR’ın KARŞI OYU ve OYÇOKLUĞU İLE KESİN OLARAK karar verildi.
Başkan Serdar ÖZGÜLDÜR
|
Üye Eyüp Sabri BAYDAR
Üye Alaittin Ali ÖĞÜŞ |
Üye Ali ÇOLAK
Üye Ayhan AKARSU |
Üye Nurdane TOPUZ
Üye Mehmet AKBULUT |