Esas No: 2020/414
Karar No: 2022/3505
Karar Tarihi: 01.06.2022
Danıştay 4. Daire 2020/414 Esas 2022/3505 Karar Sayılı İlamı
Danıştay 4. Daire Başkanlığı 2020/414 E. , 2022/3505 K.Özet:
Danıştay 4. Dairesi, şirket adına davacı adına kanuni temsilci sıfatıyla düzenlenen vergi borçlarının ödeme emirlerinin iptali istemiyle açılan davada, öncesinde şirket adına ödeme emirlerinin düzenlenip tebliğ edildiğinden tahsil zamanaşımı süresinin kesildiği ve hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle, davanın kısmen reddine karar verilmesini onaylayan Bölge İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiğine karar verdi. Kanunlar olarak, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 10. maddesi ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun'un “Terimler” başlıklı 3. maddesi uygulanmaktadır.
"İçtihat Metni"
T.C.
D A N I Ş T A Y
DÖRDÜNCÜ DAİRE
Esas No : 2020/414
Karar No : 2022/3505
TEMYİZ EDEN (DAVACI) : ...
VEKİLİ : Av. ...
KARŞI TARAF (DAVALI) : ... Vergi Dairesi Başkanlığı
(... Vergi Dairesi Müdürlüğü)
VEKİLİ : Av. ...
İSTEMİN KONUSU : ... Bölge İdare Mahkemesi ... Vergi Dava Dairesinin ... tarih ve E:..., K:... sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacı adına, kanuni temsilci sıfatıyla ... Gıda San. ve Tic. AŞ'nin muhtelif vergi borçlarının tahsili amacıyla düzenlenen ... tarih ve ..., ..., ..., ..., ... sayılı ödeme emirlerinin iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: ... Vergi Mahkemesince verilen ... tarih ve E:..., K:... sayılı kararda; davacı adına kanuni temsilci sıfatıyla düzenlenen; asıl borçlu şirketin beyanı üzerine tahakkuk eden 2010/08,09 dönemleri katma değer vergileri ile 2010/09,10 dönemleri özel tüketim vergilerine ilişkin 2 sayılı, 2011 /08,10 dönemleri özel tüketim vergisine ilişkin 4 sayılı, 2012/06 dönemi katma değer vergisi ile özel tüketim vergisine ilişkin 5 sayılı ve asıl borçlu şirketin 6111 sayılı Kanun hükümleri gereğince 2011 takvim yılı için yaptığı matrah ve vergi arttırım talepleri üzerine tahakkuk eden vergilere ilişkin 6 sayılı ödeme emirlerinde; öncesinde şirket adına ödeme emirlerinin düzenlenip tebliğ edildiği, şirket hakkında malvarlığı araştırması, e-haciz işlemleri ile taşıt hacizleri ve satış işlemlerinin yapıldığı, dolayısıyla tahsil zamanaşımı süresinin kesildiği anlaşıldığından hukuka aykırılık bulunmadığı; davalı idare tarafından mükerrer olarak tanzim edildiği gerekçesiyle iptal edildiği görülen 7 sayılı ödeme emri hakkında ise karar verilmesine yer olmadığı sonucuna varılmıştır.
Belirtilen gerekçelerle davanın kısmen reddine, dava hakkında kısmen karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: Bölge İdare Mahkemesince; istinaf başvurusuna konu Vergi Mahkemesi kararının usul ve hukuka uygun olduğu ve davacı tarafından ileri sürülen iddiaların söz konusu kararın kaldırılmasını sağlayacak nitelikte görülmediği belirtilerek 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 45. maddesinin 3. fıkrası uyarınca istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : 2013 yılında şirket yöneticiliğinden ayrıldığını, halen görevde bulunan müdürün sorumluluğuna gidilmesi gerektiği, amme alacağının asıl mükellef tüzel kişilikten tahsil edilemeyeceği iddiasının delillendirilmediği, tahsil yollarının tüketilmediği, haczedildiği belirtilen asıl mükellef mallarının motorlu araçlardan ibaret olduğu, asıl mükellefin markalarına da 5 yıl önce haciz konduğu ama markaların kıymet takdirinin ibraz edilmediği, envanter listesi çıkarılıp mallarının dökümü ve kıymet takdirinin yapılmadığı, adreste menkul malların haczine gidilmediği, şirketin aleyhinde yürüyen borca batıklıktan iflas davasının derdest olduğu, şirket varlıklarının işbu davada listelenmiş olduğu ve şirket tarafından borca batık olunmadığının beyan edildiği, varlıklarının tüm borçlarını karşılayacağının iddia edildiği ancak davalı idarece bu malvarlığının araştırılmadığı ileri sürülmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Cevap verilmemiştir.
TETKİK HÂKİMİ : ...
DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kabulü ile kararın bozulması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Dördüncü ve Yedinci Dairelerince, 2575 sayılı Danıştay Kanunu'nun Ek 1. maddesi uyarınca birlikte yapılan toplantıda, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 17. maddesinin 2. fıkrası uyarınca duruşma istemi yerinde görülmeyerek işin gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE :
213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 10. maddesinde; tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, vakıflar ve cemaatlar gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mükellef veya vergi sorumlusu olmaları halinde bunlara düşen ödevlerin kanuni temsilcileri, tüzel kişiliği olmayan teşekkülleri idare edenler ve varsa bunların temsilcileri tarafından yerine getirileceği, yazılı olanlarca bu ödevlerin yerine getirilmemesi yüzünden mükelleflerin veya vergi sorumlularının varlığından tamamen veya kısmen alınamayan vergi ve buna bağlı alacakların kanuni ödevleri yerine getirmeyenlerin varlıklarından alınacağı, tüzel kişilerin tasfiye haline girmiş veya tasfiye edilmiş olmalarının kanuni temsilcilerin tasfiyeye giriş tarihinden önceki zamanlara ait sorumluluklarını kaldırmayacağı düzenlenmiştir.
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun'un “Terimler” başlıklı 3. maddesinde, amme borçlusu veya borçlu teriminin, amme alacağını ödemek mecburiyetinde olan hakiki ve hükmi şahısları ve bunların kanuni temsilci veya mirasçılarını ve vergi mükelleflerini, vergi sorumlusunu, kefili ve yabancı şahıs ve kurumlar temsilcilerini ifade ettiği belirtilmiş, tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağı terimi ise, amme borçlusunun bu Kanun hükümlerine göre yapılan mal varlığı araştırması sonucunda haczi kabil herhangi bir mal varlığının bulunmaması, haczedilen mal varlığının satılarak paraya çevrilmesine rağmen satış bedelinin amme alacağını karşılamaması gibi nedenlerle tahsil edilemeyen amme alacakları şeklinde tanımlanmıştır.
Bu çerçevede, 213 sayılı Kanunun 10. maddesi hükmüne göre kanuni temsilci sıfatıyla ilgili kişilerin takip edilebilmesi için, asıl borçlu şirket nezdinde vergi borcunun usulüne uygun bir biçimde tarh, tahakkuk ve tebliğ safhalarından geçerek kesinleştirilmesi ve amme alacağının vergi borçlusundan kısmen veya tamamen tahsil imkanının bulunmadığının somut biçimde ortaya konulması, bir başka ifadeyle, asıl borçlu hakkında 6183 sayılı Kanun ile belirlenen takip ve tahsil yollarının tüketilmesi gerekmektedir.
Uyuşmazlıkta; davacı tarafından dosyaya sunulan temyiz dilekçesinde asıl borçlu şirket hakkında yeterli mal varlığı araştırmasının yapılmadığının ileri sürüldüğü, işbu dosyadaki bilgi belgeler ile ve asıl borçlu şirket kanuni temsilcilerinden ...'nın taraf olduğu Danıştay Dördüncü Dairesinin 2020/6205 esas sayılı dosyanın birlikte incelenmesinden; bu iddiaya yönelik olarak ... Asliye Hukuk Mahkemesi'nin ... esas sayılı dosyasında yer alan bilirkişi raporunun, asıl borçlu şirketin borca batık olup olmadığının tespiti amacıyla düzenlendiği, raporun sonuç kısmında şirketin varlıkları ve borçları dikkate alınarak, rayiç değer bilançolara göre hesaplanan öz varlığının ise 220.672,24 TL olduğu, dolayısıyla şirketin borca batık durumda olmadığının tespit edildiği anlaşılmaktadır.
Bu durumda, amme alacağının tahsil edilemediği veya tahsil edilemeyeceğinin ortaya koyulup koyulmadığı hususunun araştırılarak bir karar verilmesi gerekeceğinden temyize konu kararda isabet görülmemiştir.
KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Temyiz isteminin kabulüne,
2. Temyize konu ... Bölge İdare Mahkemesi ... Vergi Dava Dairesinin ... tarih ve E:..., K:... sayılı kararının BOZULMASINA,
3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın Vergi Dava Dairesine gönderilmesine, 01/06/2022 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
(X) KARŞI OY :
Temyiz dilekçesinde öne sürülen iddialar temyize konu kararın dayandığı hukuksal nedenler ve gerekçe karşısında bozulmasını sağlayacak nitelikte bulunmadığından temyiz isteminin reddi gerektiği görüşüyle karara katılmıyoruz.