Esas No: 2022/951
Karar No: 2022/6896
Karar Tarihi: 09.06.2022
Danıştay 6. Daire 2022/951 Esas 2022/6896 Karar Sayılı İlamı
Danıştay 6. Daire Başkanlığı 2022/951 E. , 2022/6896 K."İçtihat Metni"
T.C.
D A N I Ş T A Y
ALTINCI DAİRE
Esas No : 2022/951
Karar No : 2022/6896
TEMYİZ EDEN TARAFLAR : I- (DAVALILAR)
1- ... Belediye Başkanlığı
VEKİLİ : Av. ....
2- ... Büyükşehir Belediye Başkanlığı
VEKİLİ : Av. ...
3- ... Genel Müdürlüğü
VEKİLİ : Av. ....
II. (DAVACILAR)
...Mirasçıları
1- .... 2- ....
3- ... 4- ...
5- ... 6- ...
VEKİLLERİ : Av. ...
KARŞI TARAF :
... Büyükşehir Belediye Başkanlığı
....Genel Müdürlüğü.... Başkanlığı
.... Mirasçıları
4- ... 7- ....
5- ... 8- ...
6- ... 9- ...
İSTEMİN KONUSU : .... İdare Mahkemesinin ... tarih ve E:..., K:... sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacıların hisseli maliki olduğu İstanbul İli, Çatalca İlçesi, ... Köyü, ... Mevkii, .. pafta, ... ve ... parsel sayılı taşınmazlardan, ... parsel sayılı taşınmazın kısmen .... Göl Havzası mutlak koruma alanında, kısmen 13.06.2003 tarihli 1/1000 ölçekli Büyükçekmece Göl Havzası Uygulama İmar Planında yol ve rekreasyon alanında kaldığı, ... parselin ise 13/06/2003 tarihli, 1/1.000 ölçekli .... Uygulama İmar Planın da kısmen yol, kısmen rekreasyon alanı olarak ayrıldığı, bu durumun mülkiyet haklarını ihlal ettiği ileri sürülerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 50.000,00-TL (1.ıslah sonrası ...-TL - 2.ıslah sonrası ...-TL) kamulaştırmasız el atma bedelinin adli yargı da dava açma tarihi olan 16/11/2012 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte taraflarına ödenmesi istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: Davanın kabulü yolundaki İdare Mahkemesi kararının Danıştay Altıncı Dairesinin 27/02/2018 tarih ve E:2016/13265, K:2018/1632 sayılı kararıyla bozulması üzerine, bozma kararına uyularak davanın 102.604,75-TL'lik kısmının kabulü, geriye kalan kısmının ise reddine, Dava dilekçesinde talep edilen 50.000,00-TL'nin ilk dava tarihi olan 16/11/2012 tarihinden itibaren, ıslah edilen toplam 52.604,75-TL'nin ise ıslah dilekçesinin Mahkememiz kayıtlarına girdiği tarih olan 13/10/2021 tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faiziyle birlikte (taşınmazın her türlü takyidattan ari bir şekilde tapudan terkini ve davalı idarelere teslimi ve tescili şartıyla) davalı idareler tarafından (imar yolunda kalan ... parsel sayılı taşınmaz için toplam 347,71 m2 alana tekamül eden 33.032,45-TL'lik kısım ile ... parsel sayılı taşınmaz için toplam 107,65 m2 alana tekamül eden 10.226,75-TL'lik kısmının ... Büyükşehir belediye Başkanlığı, Rekreasyon alanında kalan ... parsel sayılı taşınmaz için toplam 152,29 m2 alana tekamül eden 14.467,55-TL'lik kısım ile ... parsel sayılı taşınmaz için toplam 392,35 m2'lik kısmının ... Belediyesi'nce ve ... parsel sayılı taşınmaz için toplam 80,05 m2'lik Mutlak Koruma alanında kalan kısmının da ... İdaresi Genel Müdürlüğü'nce) davacılara hisseleri oranında ödenmesine, karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENLERİN İDDİALARI :
1- Davalı idarelerden ... Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından; sorumluluğun diğer davalılarda olduğu, bedelin aleyhlerine fazla hesaplandığı, fen bilirkişi raporunun temin edilmesi gerektiği, tapu kaydında varsa şerh/beyan/irtifak belirtmelerinin tenzil edilmesi gerektiği belirtilerek, kararın bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.
2- Davalı idarelerden ... Belediye Başkanlığı tarafından; sorumluluğun İSKİ'ye ait olduğu, taşınmazların havza içi konumunun aynı olmadığı, birim değerinin aynı bedel üzerinden hesaplanmasının hatalı olduğu, raporun eksik ve hatalı olduğu, ... sayılı parselin yüzölçümünün 500m2 olduğu, mutlak koruma alanını da içine alan 347,71m2'lik kısmının imar yolunda, 152,29m2'lik kısmının rekreasyon alanında kaldığı, mutlak koruma alanında kalan 80,05m2'lik kısmın 347,71m2'lik kısmın içinde olduğu, Mahkemenin kararının aksine 347,71m2'lik kısmın haricinde olmadığı, matematiksel olarak hesaplandığında, 80,05+347,71+152,29m2'nin toplam 580,05m2 olduğu, taşınmazın 500m2 olduğu, 80,05m2'nin mükerrer hesaplandığı, davanın husumet yönünden reddi gerektiği, tazminat sorumlulukları bulunmadığı, bir kez ıslah yapılabileceği belirtilerek, kararın bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.
3- Davalı idarelerden İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü tarafından; 20.03.2019 tarihli Bakanlık oluru ile havza kuşaklarının yeniden düzenlendiği, havza koruma planı özel hükümlerine göre kamulaştırmaya başlama kararı alındığı, parsellere fiilen el atılmadığı belirtilerek, kararın bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.
4- Davacılar tarafından; raporun eksik ve hatalı olduğu, ıslah tarihinin yanlış değerlendirildiği, arsa bedeli tespiti bakımından 16.01.2015 tarihinin esas alınması gerektiği belirtilerek, kararın bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMALARI : Taraflarca savunma verilmemiştir.
DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ ....'IN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kabulü ile mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince, dosyanın tekemmül ettiği görüldüğünden, yürütmenin durdurulması istemi hakkında karar verilmeksizin, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE:
MADDİ OLAY :
İstanbul İli, Çatalca İlçesi, ... Köyü, ...-Mezarlık Mevkii, ... pafta, ... ve ... parsel sayılı taşınmazların maliki olan davacılar tarafından, ... parsel sayılı taşınmazın kısmen ... Göl Havzası mutlak koruma alanında, kısmen 13.06.2003 tarihli 1/1000 ölçekli Büyükçekmece Göl Havzası Uygulama İmar Planında yol ve rekreasyon alanında kaldığı, ... parselin ise 13.06.2003 tarihli 1/1.000 ölçekli Büyükçekmece Göl Havzası Uygulama İmar Planın da kısmen yol, kısmen rekreasyon alanı olarak ayrıldığı, bu durumun mülkiyet haklarını ihlal ettiği ileri sürülerek, fazlaya ilişkin haklarının saklı kalmak kaydıyla 50.000-TL (1.ıslah sonrası 108.310,00-TL - 2.ıslah sonrası 117.028,95-TL) kamulaştırmasız el atma bedelinin adli yargı da dava açma tarihi olan 16.11.2012 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte taraflarına ödenmesi istemiyle bakılan dava açılmıştır.
İLGİLİ MEVZUAT:
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun "Görevli olmayan yerlere başvurma" başlıklı 9. maddesinin 1. fıkrasında; "Çözümlenmesi Danıştayın, idare ve vergi mahkemelerinin görevlerine girdiği halde, adli yargı yerlerine açılmış bulunan davaların görev noktasından reddi halinde, bu husustaki kararların kesinleşmesini izleyen günden itibaren otuz gün içinde görevli mahkemede dava açılabilir. Görevsiz yargı merciine başvurma tarihi, Danıştaya, idare ve vergi mahkemelerine başvurma tarihi olarak kabul edilir." hükmü yer almaktadır.
3194 sayılı İmar Kanununun 10. maddesinde: "Belediyeler; imar planlarının yürürlüğe girmesinden en geç 3 ay içinde, bu planı tatbik etmek üzere 5 yıllık imar programlarını hazırlarlar. Beş yıllık imar programlarının görüşülmesi sırasında ilgili yatırımcı kamu kuruluşlarının temsilcileri görüşleri esas alınmak üzere Meclis toplantısına katılır. Bu programlar, belediye meclisinde kabul edildikten sonra kesinleşir. Bu program içinde bulunan kamu kuruluşlarına tahsis edilen alanlar, ilgili kamu kuruluşlarına bildirilir. Beş yıllık imar programları sınırları içinde kalan alanlardaki kamu hizmet tesislerine tahsis edilmiş olan yerleri ilgili kamu kuruluşları, bu program süresi içinde kamulaştırırlar. Bu amaçla gerekli ödenek, kamu kuruluşlarının yıllık bütçelerine konulur.
İmar programlarında, umumi hizmetlere ayrılan yerler ile özel kanunları gereğince kısıtlama konulan gayrimenkuller kamulaştırılıncaya veya umumi hizmetlerle ilgili projeler gerçekleştirilinceye kadar bu yerlerle ilgili olarak diğer kanunlarla verilen haklar devam eder." hükmü yer almaktadır.
3194 sayılı İmar Kanununun 04.07.2019 tarihli değişiklikle getirilen "İmar planlarında umumi hizmetlere ve kamu hizmetlerine ayrılan yerler" başlıklı 13. maddesinde; "Özel hukuk kişilerinin mülkiyetinde olup uygulama imar planında düzenleme ortaklık payına konu kullanımlarda yer alan taşınmazlar;
a) Bu kullanımlardan umumi hizmetlere ayrılan alanlar öncelikle 18 inci maddeye göre arazi ve arsa düzenlemesi yapılarak,
b) 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu kapsamında sırasıyla, ilgisine göre Hazine veya ilgili idarelerin mülkiyetindeki taşınmazlar ile trampa yapılmak veya satın alınmak suretiyle,
ilgili kamu kurum ve kuruluşunca kamulaştırılarak kamu mülkiyetine geçirilir.
Düzenleme ortaklık payına konu kullanımlardan yol, meydan, ibadet yerleri, park ve çocuk bahçeleri hariç olmak üzere yapı yapılabilecek diğer alanlarda; alanların kamuya geçişi sağlanıncaya kadar maliklerinin talebi hâlinde ilgili kamu kuruluşunun uygun görüşü alınarak plandaki kullanım amacına uygun özel tesis yapılabilir.
İlgili mevzuat uyarınca hiçbir şekilde yapı yapılamayacak alanlarda muvakkat da olsa yapı yapılmasına izin verilmez. Mevcut yapılar kamulaştırılıncaya kadar korunabilir. Bu alanlarda beş yıllık imar programı süresi içinde, birinci fıkranın (a) ve (b) bentlerine göre işlem tesis edilerek parsel, kamu mülkiyetine geçirilmek zorundadır. Bu süre en fazla bir yıl uzatılabilir.
Parsel maliklerinin hisselerini idareye hibe etmeleri veya bedelsiz devretmeleri durumunda, idare devir işlemlerini bedel almaksızın gerçekleştirmekle yükümlüdür. Bu işlemler için parsel maliklerinden hiçbir vergi, resim, harç, döner sermaye ücreti ve herhangi bir ad altında bedel alınmaz.
Kamu kullanımına ait sosyal, kültürel ve teknik altyapı alanlarının, Hazine veya kamu mülkiyetindeki alanlarla trampa yapılması hâlinde, şahıs veya özel hukuk kişilerinden hiçbir vergi, resim, harç, ücret, döner sermaye ücreti ve herhangi bir ad altında bedel alınmaz.
Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Bakanlıkça hazırlanan yönetmelikle belirlenir.
" düzenlemesi yer almaktadır.
2942 sayılı Kamulaştırma Kanunun Ek 1. maddesinde; "Uygulama imar planlarında umumi hizmetlere ve resmi kurumlara ayrılmak suretiyle mülkiyet hakkının özüne dokunacak şekilde tasarrufu hukuken kısıtlanan taşınmazlar hakkında, uygulama imar planlarının yürürlüğe girmesinden itibaren beş yıllık süre içerisinde imar programları veya imar uygulamaları yapılır ve bütçe imkânları dâhilinde bu taşınmazlar ilgili idarelerce kamulaştırılır veya her hâlde mülkiyet hakkını kullanmasına engel teşkil edecek kısıtlılığı kaldıracak şekilde imar planı değişikliği yapılır/yaptırılır." hükmü yer almaktadır.
2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 11. maddesinde, 15'inci madde uyarınca oluşturulacak bilirkişi kurulunca, kamulaştırılacak taşınmaz mal veya kaynağın bulunduğu yere mahkeme heyeti ile birlikte giderek, hazır bulunan ilgilileri de dinledikten sonra taşınmaz mal veya kaynağın; a) Cins ve nevini, b) Yüzölçümünü, c) Kıymetini etkileyebilecek bütün nitelik ve unsarlarını ve her unsurun ayrı ayrı değerini, d) Varsa vergi beyanını, e) Kamulaştırma tarihindeki resmi makamlarca yapılmış kıymet takdirlerini, f) Arazilerde, taşınmaz mal veya kaynağın kamulaştırma tarihindeki mevkii ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması halinde getireceği net gelirini, g) Arsalarda, kamulaştırılma gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre satış değerini, h) Yapılarda, resmi birim fiyatları ve yapı maliyet hesaplarını ve yıpranma payını, ı) Bedelin tespitinde etkili olacak diğer objektif ölçüleri, esas tutarak düzenleyecekleri raporda bütün bu unsurların cevaplarını ayrı ayrı belirtmek suretiyle ve ilgililerin beyanını da dikkate alarak gerekçeli bir değerlendirme raporuna dayalı olarak taşınmaz malın değerininin tespit edileceği belirtilmektedir.
Aynı Kanunun 15. maddesinde ise; "Bu Kanun uyarınca mahkemelerce görevlendirilen bilirkişiler bilirkişilik bölge kurulları tarafından hazırlanan listelerden seçilirler ve bunlar hakkında Bilirkişilik Kanunu ve 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun ilgili maddeleri uygulanır.
Kamulaştırmaya konu olan yerin cins ve niteliğine göre en az üç kişilik bilirkişi kurulunun oluşturulması zorunludur. Bilirkişilerden birinin taşınmaz geliştirme konusunda yüksek lisans veya doktora yapmış uzmanlar ya da 6/12/2012 tarihli ve 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanununa göre yetkilendirilen gayrimenkul değerleme uzmanları arasından seçilmesi zorunludur..." düzenlemesi yer almaktadır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 16. maddesinin 4. fıkrasında; "Taraflar, sürenin geçmesinden sonra verecekleri savunmalara veya ikinci dilekçelere dayanarak hak iddia edemezler. Ancak, tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktar, süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek suretiyle bir defaya mahsus olmak üzere artırılabilir ve miktarın artırılmasına ilişkin dilekçe otuz gün içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir" hükmüne; Geçici 7. maddesinin 1. fıkrasında ise; "Bu maddeyi ihdas eden Kanunun 16'ncı maddesinin dördüncü fıkrasına eklenen hüküm, kanun yolu aşaması dâhil, yürürlük tarihinde derdest olan davalarda da uygulanır." hükmüne yer verilmiştir.
İSKİ İçmesuyu Havzaları Yönetmeliği'nin "Tanımlar" "başlıklı 4. maddesinde; "İçmesuyu havzaları (Havza): Bir akarsu, göl, baraj rezervuarı veya yeraltı suyu haznesi gibi bir su kaynağını besleyen yeraltı ve yüzeysel suların toplandığı bölgenin tamamıdır. Mutlak Koruma Alanı (0-300 m.): İçme ve kullanma suyu temin edilen ve edilecek olan suni ve tabii göller etrafında en yüksek su seviyesinde, su ile karanın meydana getirdiği çizgiden itibaren yatay 300 metre genişliğindeki kara alanıdır. Bahse konu alanın, havza sınırını aşması halinde mutlak koruma alanı havza sınırında son bulur. Kısa Mesafeli Koruma Alanı (300.-1000 m.): Mutlak koruma alanı üst sınırından itibaren yatay 700 metre genişliğindeki kara alanıdır. Bahse konu alanın, havza sınırını aşması halinde kısa mesafeli koruma alanı havza sınırında son bulur. Orta Mesafeli Koruma Alanı (1000-2000 m.): Kısa mesafeli koruma alanı üst sınırından itibaren yatay 1000 metre genişliğindeki kara alanıdır. Bahse konu alanın, havzasınırını aşması halinde orta mesafeli koruma alanı havza sınırında son bulur.Uzun Mesafeli Koruma Alanı (2000-havza sınırı): Orta mesafeli koruma alanının üst sınırından başlamak üzere su toplama havzasının nihayetine kadar uzanan bütün kara alanıdır." düzenlenmesine "Genel hükümler" başlıklı 5. maddesinde; "Bu Yönetmelikte açıklanmayan tüm hususlarda Su Kirliği Kontrolü Yönetmeliği’nin içmesuyu havzaları ile ilgili hükümleri uygulanır" düzenlemesine yer verilerek, "Özel hükümler" başlıklı 6. maddesinin 1. fıkrasında; İstanbul’a su temin edilen ve edilecek olan içmesuyu havzaları ve derelerin EK-1’de gösterildiği, "İçmesuyu havzalarında imar planlarında uyulması gereken esaslar" başlıklı maddenin 9. fıkrasının (c) bendinde; Mutlak koruma alanlarında İdare tarafından yapılacak veya yaptırılacak arıtma tesisleri hariç, hangi maksatla olursa olsun hiçbir yapılaşmaya izin verilemeyeceği düzenlemesine yer verilerek, aynı fıkranın (g) bendinde de; "İmar planları hazırlanırken, Ek 1'de isimleri verilen derelerin her iki tarafında kadastral sınırlarından itibaren 100 metrelik yapı yaklaşma mesafesi bırakılır. Derelerin yapı yaklaşma mesafesi içinde kalan bu alanlardaki yapılaşma hakları parsel yüzölçümünün %60'ı hesaplanmak kaydıyla Ek 2'de verilen yoğunluk değerlerine göre ait olduğu imar planı sınırı içinde bulunan havza dışındaki alanlar ile orta ve uzun mesafeli koruma alanlarında kullanılır. Bu durumda yapı yaklaşma mesafesi içinde kalan bu alanlar ağaçlandırma, yol, yeşil alan, rekreasyon v.b maksatlarla kullanılmak üzere kamuya bedelsiz terk edilir ve bu alanlarda yapı yapılamaz" düzenlemesine yer verilmiş iken, İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Kurulu'nun 16.01.2013 tarih ve 2 sayılı Kararı ile Yönetmeliğin anılan maddesinde değişikliğe gidilerek "İçme suyu havzalarında Ek 1'de isimleri verilen derelerin, orman alanları ve tarımsal niteliği korunacak alanlar dışında kalan kısımlarında; ıslah projesine uygun olarak bu derelerin ıslah kesitinin her iki yanında temizlik, bakım ve onarımlarının yapılabilmesi maksadıyla imar planlarında en az on metrelik dere işletme bantı ayrılır. Dere ıslah alanı ile dere işletme bantları idarece kamulaştırılır" şeklinde değişiklik yapılmıştır.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Hukuki el atmanın gerçekleşebilmesi için, taşınmazın uygulama imar planıyla kamusal kullanıma ayrılması, taşınmaz üzerinde özel kullanımın ve yapılaşmanın uygulama imar planı gereği hiçbir şekilde mümkün olmaması, uygulama imar planının onayından itibaren en az beş yıl süre geçmiş olması ve taşınmazın bu süre zarfında kamulaştırılmamış olması şartlarının birlikte gerçekleşmiş olması gerekir.
2577 sayılı Kanunun 9. maddesi hükmü uyarınca adli yargıda açılan davanın görev yönünden reddi halinde, bu husustaki kararın kesinleşmesini izleyen günden itibaren otuz gün içinde idari yargı merciilerinde dava açılması durumunda görevsiz yargı merciine başvurma tarihinin, idari yargı merciilerine başvurma tarihi olarak kabul edilmesi gerekmektedir.
Tazminat belirlenirken, aralarında gayrimenkul değerleme uzmanının da bulunduğu bir bilirkişi kurulunca yerinde keşif ve bilirkişi incelemesi yapılarak, taşınmazın dava tarihindeki (bakılan davada idari yargıda açılan dava adli yargıdaki davanın devamı niteliğinde olduğundan adli yargıdaki dava tarihindeki) cins ve nevi, yüzölçümü, kıymetini etkileyecek bütün nitelik ve unsurları, her unsurun ayrı ayrı değeri, varsa vergi beyanı, varsa resmi makamlarca yapılmış kıymet takdirleri, taşınmazın mevkii ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması halinde getireceği net geliri, özel amacı olmayan emsal (uyuşmazlığa konu taşınmazın çevresinin imar planındaki kullanım biçimi, yapılaşma koşulları ve konumları açısından benzer özellikleri olan taşınmazlar arasından seçilmeli, davaya konu taşınmaz kadastro parseli ise; emsal alınacak taşınmaz da kadastro parseli olmalı ya da emsal parsel imar parseli ise, emsal taşınmazda kesilen düzenleme ortaklık payı oranı ölçüsünde davaya konu taşınmaz bedeli düşülerek taşınmazın gerçek bedeli belirlenmeli) satışlara göre satış değeri, bedele etki eden tüm kanuni veriler, imar verileri, taşınmazın özgün nitelik ve kullanım şekli, değeri etkileyen hak ve yükümlülükleri, gayrimenkul üzerinde ayni ve şahsi irtifak hakları ve gayrimenkul mükellefiyetleri vb. bedelin tespitinde etkili olacak diğer objektif ölçülerin belirlenmesi suretiyle taşınmaz bedeli tespit edilerek karar verilmesi gerekmektedir.
Uyuşmazlıkta; yukarıda metnine yer verilen 2577 sayılı Kanunun 9. maddesine göre Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan davanın devamı niteliğindeki davada, hükme esas bilirkişi raporundaki değerlendirmelerde uygun olduğu belirtilerek esas alınan ve adli yargı aşamasında alınan bilirkişi raporu incelendiğinde, 2 adet emsal kıyas kabul edilerek değerlendirme yapıldığı, ilk emsalin davanın ilk olarak adli yargıda açıldığı tarihinden sonra yapılmış bir satış olduğu, diğer emsalin ise farklı mahkemede dava konusu olmuş taşınmaz olduğu, bilirkişi heyeti tarafından emsal alınan taşınmaz için bu dosyada ayrıca bir değerleme yapılmadığı, emsal taşınmazın dava konusu olduğu mahkemede yapılan değerlemenin bu dosyada da kıyasi emsal olarak kabul edildiği ve bu değer üzerinden yapılan kıyaslama ile bu davaya konu taşınmazın değerinin belirlendiği, ancak emsal alınan taşınmazın dava konusu olduğu dosyada verilen kararın (bedel tespitlerinin hukuka uygunluğu yönünden) Danıştay denetiminden geçmiş karar olmadığı, dolayısıyla bu dava bakımından emsal alınmaya elverişli bir değerleme olmadığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda; dava konusu taşınmazla aynı yapılaşma koşullarına sahip, eş değer özellikleri olan ve gerçekleşmiş bir satışa konu olmuş taşınmaz emsal olarak belirlenmek suretiyle ek rapor alınması veya gerekli görülmesi durumunda aralarında gayrimenkul değerleme uzmanının da bulunduğu yeni bir bilirkişi kurulunca, yukarıda ayrıntılı olarak açıklanan hususların dikkate alınması ve değerlemede davanın adli yargıda ilk olarak açıldığı 16/11/2012 tarihi esas alınmak suretiyle, davaya konu taşınmaz bedelinin tespit edilerek uyuşmazlığın esası hakkında yeniden karar verilmesi gerekmektedir.
Öte yandan, hukuki el atma nedeniyle açılan tam yargı davaları, adli yargıdaki fiili el atma nedeniyle açılan davalardan farklı olarak, 3194 ve 2942 sayılı Kanunlar kapsamında açılan davalar olduğundan, hükmedilecek faizin; dava açma tarihi itibarıyla talep edilen miktar için, dava tarihinden geçerli olmak üzere, ıslah edilen kısım için ıslah tarihi itibarıyla hesaplanması gerekmektedir.
Ayrıca, 2577 sayılı Kanunun 16. maddesinin 4. fıkrasında yapılan değişiklik ile Geçici 7. maddesinin, 6459 sayılı Kanunun 30/04/2013 günlü, 28633 sayılı Resmi Gazetede yayımlanması ile yürürlüğe girdiği, bu düzenleme ile yürürlük tarihinde derdest olan tam yargı davalarında (kanun yolu aşaması dahil) bir defaya mahsus miktarın artırılması imkanı tanındığı, yürürlük tarihi olan 30/04/2013 tarihinden sonra ise nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek suretiyle, bir defaya mahsus miktar artırımında (ıslah) bulunulabileceği anlaşılmaktadır.
Bu durumda, bozmaya uyulması halinde, yeniden yapılacak yargılamada, alınacak bilirkişi heyeti raporunda ortaya çıkan bedel ve 04.03.2016 tarihli ilk ıslah dilekçesi dikkate alınarak hüküm kurulması gerektiği açıktır.
UYAP üzerinden yapılan araştırmada, ... İdaresi Genel Kurulu'nun ... tarih ve ... sayılı kararının iptali istemi ile açılan davada, .... İdare Mahkemesi'nin ... tarih ve E:...., K..... sayılı kararıyla, ''...yapılan yeni düzenleme ile dere işletme bandının yüz metrelik kısmının on metreye düşürülmesi neticesinde, dere yoluyla rezervuarlara taşınacak su miktarının etkileneceği, kesit daralmasıyla, taşkınların daha fazla görüleceği, taşkınlar esnasında rezervuarlara su kalitesi açısından istenmeyen maddelerin de taşınabilmesi ihtimali nedeniyle olumsuzluklar yaşanacağı, tüm bu hususlar gözönünde bulundurularak yapılan değerlendirme neticesinde değişikliğin şehircilik ilkeleri, ve kamu yararına uygun olmadığı...'' gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir. Bahsi geçen kararın temyiz incelemesi Danıştay 6. Dairesi'nin E:2021/2941 sayılı dosyası ile devam etmekte olup, bozmaya uyulması durumunda yeniden verilecek kararda, mutlak koruma alanında kalan kısım bakımından bu davanın yargılama sürecinin de dikkate alınması gerektiği tabiidir.
Dosya kapsamındaki belgeler incelendiğinde, 26.10.2015 tarihli bilirkişi raporunda ... sayılı parselin toplam 500 m2 olduğu, 80,05 m2'sinin mutlak koruma alanında kaldığı, mutlak koruma alanını da içine alan 347,71m2'lik kısmının imar yolunda ve 152,29m2'lik kısmının ise rekreasyon alanında kaldığı tespitinin yapıldığı, Mahkeme kararında ise ... parselin toplam 580,05 m2 olduğu kabulü ile tazminat hesaplaması yapıldığı anlaşılmakla, (mükerrer ödemeye sebebiyet verilmemesi bakımından) yeniden yapılacak yargılamada, davalının bu husustaki beyanları da değerlendirilerek, konunun netleştirilmesi sonrasında, yukarıda belirtilen hususlar çerçevesinde taşınmaz bedelinin yeniden hesaplanması gerekmektedir.
Diğer yandan; bozmaya uyularak yeniden yapılacak yargılamada (Dairemizde yapılan 01/03/2022 tarihli ara kararına verilen cevaplar ile davalının 2019 tarihinde davaya konu parsellerin ''kısmen yeşil alan kuşaklama alanı kısmen yakın mesafe koruma alanı'' olarak ayrıldığı, yakın mesafe koruma alanı olarak belirlenen yerlerde kır bahçesi, büfe, günü birlik tesis yapılabileceği beyanı da dikkate alınarak, bu husus davaya parseller yönünden incelenerek, davaya konu taşınmazlarda belirtilen yapıların özel mülkiyete konu olarak ve ruhsatlı şekilde yapılıp yapılamayacağı araştırılarak) davaya konu taşınmaza ilişkin güncel mülkiyet durumu ile yine taşınmazın yürürlükte olan 1/1000 ölçekli uygulama imar planı ve 1/5000 ölçekli nazım imar planında hangi kullanım alanında kaldığı imar planı değişikliği varsa, değişikliğe dava açılıp açılmadığı, açılmış ise sonuçlanıp sonuçlanmadığı, parselasyon işlemi yapılıp yapılmadığı araştırılarak, güncel kısıtlılık durumu belirlendikten sonra elde edilecek sonuca göre karar verilmesi gerektiği açıktır.
Bu itibarla, davanın kısmen kabul, kısmen reddine ilişkin temyize konu İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.
KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1.2577 sayılı Kanunun 49. maddesine uygun bulunan tarafların temyiz istemlerinin kabulüne,
2. Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle kısmen kabulüne, kısmen reddine ilişkin temyize konu .... İdare Mahkemesinin ... tarih ve E:...., K:... sayılı kararının BOZULMASINA,
3. Dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine,
4. Kullanılmayan ...TL yürütmenin durdurulması harcının istemi halinde davalı idarelerden Büyükçekmece Belediye Başkanlığına iadesine,
4. 2577 sayılı Kanunun (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere 09/06/2022 tarihinde, esas yönünden oybirliği, gerekçe yönünden oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY (X):
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “İdari dava türleri ve idari yargı yetkisinin sınırı” başlıklı 2. maddesinin 1. fıkrasında, İdarî işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlâl edilenler tarafından açılan davalar, iptal davaları; İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan davalar da, tam yargı davaları olarak sayılmıştır.
İlgili idarelerin hareketsiz kalarak İmar Kanununda öngörülen sürede kamulaştırma yoluna gitmemek suretiyle taşınmaz sahibinin mülkiyet hakkının süresi belirsiz bir şekilde kısıtlanması idari işlem ve eylem niteliğinde olup bu işlemin iptali ve bu işlem ve eylemden doğan zararın tazmini idari yargıda açılacak iptal ve tazminat davasının konusunu oluşturur.
Bir başka ifade ile, hukuki el koyma kavramı yerine, daha doğru bir tanımlama ile "taşınmazın kamulaştırılmaması" suretiyle tasarruf hakkının kısıtlanmasına ilişkin davalar, idari yargıda açılacak iptal ve tam yargı davasının konusudur. İmar Kanununun 10. maddesinde öngörülen 5 yıllık sürenin sonunda kamulaştırmama işlemi iptal davasının; idarenin hareketsiz kalması nedeniyle 5 yıllık sürenin bitiminden kamulaştırma tarihine ya da mülkiyetin idareye geçtiği tarihe kadar varsa uğranılan zararın tazmini ise idari yargıda açılan tazminat davasının konusudur. Ancak burada söz konusu olan, kişilerin mülkiyet hakları üzerinde süresi belli olmayan sınırlama şeklindeki idarenin işlem ve eyleminden doğan zararın tazmini olup mülkiyetin bedele çevrilmesi ise idari yargıda açılan tazminat davasının değil, adli yargıda açılacak bedel tespiti ve tescil davasının konusuna girer.
Kamulaştırmasız el atma nedeniyle açılan tazminat davaları, taşınmaz mülkiyetinin bedeli karşılığında kamuya aktarılması yoluyla mülkiyete yapılan fiili müdahaleyi sonlandırmayı hedeflemesiyle, sadece idarenin işlem ve eylemlerinden doğan zararın tazminini sağlayan, mülkiyete ilişkin herhangi bir sonuç doğurmayan idari yargıda açılan tam yargı davalarından farklılaşmaktadır. Mülkiyetin bedele çevrilmesi ise, idari eylem ve işlem nedeniyle doğan bir zarar niteliğinde olmadığından idari yargıda görülen tazminat davasının konusuna girmez.
El atmanın önlenmesi davası ile, mülkiyet hakkına yapılan fiili müdahalenin giderilmesi amaçlanmakta iken kamulaştırmama işlemine karşı açılan iptal davasında ise tam tersine idarenin kamulaştırma bedelini ödemek suretiyle taşınmaz mülkiyetini üzerine alması sağlanmaya çalışılmaktadır. İdarenin hukuka aykırı işleminin iptal edilmesi sonucunda kamulaştırma işlemi gerçekleştirileceğinden, kamulaştırma yükümü altında olan idare tarafından bedel tespiti ve tescil için açılacak dava ise iptal davasının dolayısı ile kamulaştırma işleminin sonucu ve tamamlayıcısıdır.
Buna göre, imar planında kamu alanında kalan taşınmazlar için süresinde kamulaştırma yapılmaması nedeniyle mülkiyet hakkının kısıtlanmış olduğu, bu nedenle mülkiyetin bedele dönüştürülmesi suretiyle tazminat verilmesi istemiyle açılan davalar, esasen idarenin kamulaştırmama ya da parselasyon yapmama yolundaki olumsuz idari işleminin iptali yoluyla taşınmaz bedelinin ödenmesine ilişkin davalardır. İdarenin taşınmazı kamulaştırmaması nedeniyle mülkiyet hakkının kısıtlanması durumunda, kişinin bu işlem nedeniyle taşınmazının değerini talep edebilmesi için öncelikle kamulaştırmama işleminin iptalini sağlaması, bunun yasal sonucu olarak da mülkiyetin bedele çevrilmesini talep etmesi gerekmektedir. Zira, imar planının uygulanması nedeniyle, mülkiyet hakkının kısıtlanıp kısıtlanmadığı, idarenin İmar Kanunundaki hükümlere uygun hareket edip etmediği ve kamulaştırma kanunu hükümleri uyarınca kamulaştırma işleminin tesisinin zorunlu olup olmadığı ve bu işlemin hangi idare yada idarelerce gerçekleştirileceğinin tespiti ancak bu konuda açılacak iptal davası ile açıklığa kavuşturulabilecektir. Bedel tespiti ve tescili ise ancak kamulaştırma işleminin gerekliliği ve kamulaştırmayı yapacak idarenin tespitinden sonra kamulaştırma sürecinin bir parçası, tamamlayıcısı niteliğindedir. Nitekim, Kamulaştırma Kanunundaki düzenleme de bu şekilde olup kamulaştırma işleminin uygulanması, gerçekleştirilmesi amacıyla açılan bedel tespit ve tescil davası idarenin taşınmaz mülkiyetini üzerine almasını temine yöneliktir.
3194 sayılı İmar Kanunu ve ilgili mevzuat yönünden yapılacak değerlendirme sonrasında, tasarruf hakkının süresi belirsiz şekilde kısıtlanması nedeniyle idarenin kamulaştırmama işleminin iptaline karar verilmesi halinde, iptal hükmü gereği taşınmazın değerinin belirlenmesi ve taşınmaz malikine ödenmesi için kamulaştırma kanunundaki sürecin işletilerek idarenin işlem yapması, bu kapsamda asliye hukuk mahkemesinde bedel tespiti ve tescil davası açılması sonucunu da doğuracağından, iptal kararından sonra mülkiyetin bedele dönüştürülmesine ilişkin tazminat istemi hakkında ayrıca inceleme yapılarak karar verilmesine gerek yoktur. Bir başka ifade ile, iptal kararının uygulanması bağlamında idarece kamulaştırma kanununa göre gerekli işlemler başlatılacak olup, ihtiyaç duyulması halinde taşınmazın aynına ilişkin ve tescil sonucunu doğuracak olan bedele ilişkin uyuşmazlık iptal kararının sonucu olarak adli yargı yerinde çözümlenecektir.
Bu durumda taşınmazdaki mülkiyet hakkının imar planı nedeniyle süresi belirsiz zaman diliminde kısıtlanması halinde idari yargıda sadece kamulaştırmama işleminin hukuka uygunluğu incelenerek kısıtlılık durumunun mevcut olup olmadığı yönünde değerlendirme yapılarak, kamulaştırma yapılmaması yolundaki olumsuz idari işlem hakkında karar verilmesi; mülkiyetin bedele dönüştürülmesi istemiyle tescil sonucunu doğuracak tazminat taleplerine yönelik ise, ortada idari yargı yetkisi kapsamında incelenecek bir tazminat davasının bulunmaması nedeniyle bu konuda karar verilmesine yer olmadığı şeklinde karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşıldığından, tazminat isteminin esası hakkında da inceleme yapılarak karar verilmesi nedeniyle, temyiz isteminin kabulü ile Mahkeme kararının belirtilen gerekçeyle bozulması gerektiği oyuyla Dairemiz kararına gerekçe yönünden katılmıyoruz.