Danıştay 10. Daire 2017/2011 Esas 2022/3173 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
10. Daire
Esas No: 2017/2011
Karar No: 2022/3173
Karar Tarihi: 09.06.2022

Danıştay 10. Daire 2017/2011 Esas 2022/3173 Karar Sayılı İlamı

Danıştay 10. Daire Başkanlığı         2017/2011 E.  ,  2022/3173 K.

    "İçtihat Metni"

    T.C.
    D A N I Ş T A Y
    ONUNCU DAİRE
    Esas No : 2017/2011
    Karar No : 2022/3173

    TEMYİZ EDEN (DAVALILAR): 1- … Genel Komutanlığı
    VEKİLİ: Av. …
    2- … Bakanlığı
    VEKİLİ: Hukuk Müşaviri …

    DİĞER DAVALILAR : 1- … Bakanlığı / ANKARA
    2- … Bakanlığı / ANKARA
    VEKİLİ : Hukuk Müşaviri Av. …

    KARŞI TARAF (DAVACILAR): 1- …
    2- …
    3- …
    VEKİLLERİ : Av. …

    İSTEMİN_KONUSU: Davacı … ve ..'in oğulları ve davacı …'in kardeşi …'in Uludağ 2. Gelişim Bölgesi'nde kayak yaparken 19/01/2009 tarihinde kaybolması ve akabinde vefat etmesi olayında davalı idarelerin hizmet kusurunun bulunduğundan bahisle her biri için 60.000,00 TL olmak üzere toplam 180.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılan dava sonucunda, Danıştay Onuncu ve Ondördüncü Dairelerinden oluşan Müşterek Kurul'un 07/04/2016 tarih ve E:2015/4254, K:2016/1847 sayılı bozma kararına uyularak … İdare Mahkemesince; davalılar Sağlık Bakanlığı ile Tarım ve Orman Bakanlığı yönünden davanın reddi, davacılardan anne için 45.000,00 TL, baba için 45.000,00 TL, kardeş için 27.000,00 TL olmak üzere davanın toplam 117.000 TL'lik kısmının kabulü ve söz konusu miktarın dava açma tarihi olan 18/01/2010 tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faiziyle birlikte davalı Jandarma Genel Komutanlığı ve Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından davacılara ödenmesi, anılan idareler yönünden fazlaya ilişkin tazminat talebinin reddi yolunda verilen … tarih ve E:…, K:… sayılı kararın kabule ilişkin kısmının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

    TEMYİZ_EDENLERİN_İDDİALARI :
    1-Jandarma Genel Komutanlığı tarafından, idarelerinin sorumluluğunun bulunmadığı, ödenmesine karar verilen manevi tazminat miktarının fahiş olduğu, faiz talebinin reddi gerektiği belirtilerek İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.
    2- Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından, idarelerinin kusurunun bulunmadığı, manevi tazminatın sebepsiz zenginleşmeye yol açmayacak şekilde belirlenmediği belirtilerek İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.

    KARŞI_TARAFIN_SAVUNMALARI : Davacılar tarafından savunma verilmemiştir.

    DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ : …
    DÜŞÜNCESİ : Temyiz istemlerinin reddi ile usul ve yasaya uygun olan İdare Mahkemesi kararının faizin başlangıcı yönünden düzeltilerek onanması gerektiği düşünülmektedir.

    TÜRK MİLLETİ ADINA
    Karar veren 2575 sayılı Danıştay Kanun'un Ek 1. maddesi uyarınca Danıştay Altıncı ve Onuncu Dairelerinden oluşan Müşterek Kurulca Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

    HUKUKİ DEĞERLENDİRME :
    İdare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür. Ayrıca, anılan Kanun'un 50. maddesinin 4. fıkrasında, Danıştayın bozma kararına uyulduğu takdirde, bu kararın temyiz incelemesinin bozma kararına uygunlukla sınırlı olarak yapılacağı kuralına yer verilmiştir.
    Dosyadaki belgeler ile temyiz dilekçesindeki iddiaların, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 50. maddesinin 4. fıkrası uyarınca bozma nedenlerine uygunlukla sınırlı olarak incelenmesinden, kabulüne karar verilen manevi tazminat miktarına işletilecek yasal faizin başlangıç tarihine ilişkin kısmı dışındaki kısımları usul ve hukuka uygun olup, dilekçelerde ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bu kısmının bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
    Temyiz istemine konu Mahkeme kararının, kabulüne karar verilen tazminat tutarına dava tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine ilişkin kısmı yönünden incelenmesinde;
    2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Temyiz incelemesi üzerine verilecek kararlar" başlıklı 49. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde, temyiz incelemesi sonunda Danıştay'ın, kararda yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmayan maddi hatalar ile düzeltilmesi mümkün eksiklik veya yanlışlıklar varsa kararı düzelterek onayacağı hükme bağlanmıştır.
    Faiz en basit biçimiyle; idarenin tazmin borcu bağlamında, kişilerin, idarenin eylem ve/veya işlemlerinden dolayı uğradıkları zararların giderilmesi istemiyle başvurmalarına karşın, idarenin zararı kendiliğinden ödemeyip yargı kararıyla tazminata mahkûm edilmesi sonucunda, idarenin temerrüde düştüğü tarihten tazminatın ödendiği tarihe kadar geçen süre için 3095 sayılı Kanun'a göre hesaplanacak tutarı ifade etmektedir.
    2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 13. maddesinde, idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gerektiği; bu isteklerinin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren dava süresi içinde dava açılabileceği kuralı yer almakta olup, anılan maddede, idari eylemler nedeniyle uğranılan zararın tazmini için idareye başvuruda bulunulmasının, dava ön şartı olarak öngörülmesi ve zararın idare tarafından en erken bu tarihte sulhen ödenebilecek olması nedeniyle yargı yerince hükmedilecek tazminat miktarına, ön karar için idareye yapılan başvuru tarihi, adli yargıda dava açılması halinde ise adli yargıda dava açıldığı tarih itibariyle yasal faiz uygulanması, Danıştay'ın yerleşik içtihatlarıyla kabul edilmiştir.
    Dosyanın incelenmesinden, davanın ilk olarak 18/01/2010 tarihinde açıldığı, dava açılmadan önce davalı idareye ön başvuru yapılmadığından bahisle dava dilekçesinin davalı idareye tevdiine karar verildiği, bu kararın 13-14/04/2010 tarihlerinde davalı idarelere tebliğ edildiği, tazminat isteminin reddine ilişkin 28/05/2010 tarihli işlemin tesis edildiği, diğer davalı idarelerce herhangi bir cevabın verilmediği, bunun üzerine de bakılan davanın açıldığı, dava dilekçesinde toplam 180.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesinin istenildiği, işbu temyiz incelemesine konu Mahkeme kararında faizin ilk davanın açıldığı 18/01/2010 tarihinden itibaren işletildiği görülmektedir.
    Bu durumda, Mahkeme kararında yer alan, "olayda kusuru bulunan davalı Jandarma Genel Komutanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından ilk dava açılan 18.01.2010 tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faiziyle birlikte müştereken ve müteselsilen davacılara ödenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır." kısmının "olayda kusuru bulunan davalı Jandarma Genel Komutanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından merciine tevdi kararının davalı idarelere ilk tebliğ edildiği 13/04/2010 tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faiziyle birlikte müştereken ve müteselsilen davacılara ödenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır." şeklinde; Mahkeme kararının hüküm fıkrasında yer alan, "söz konusu miktarın 18/01/2010 tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faiziyle birlikte davalı Jandarma Genel Komutanlığı ve Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından davacılara ödenmesine" kısmının "söz konusu miktarın 13/04/2010 tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faiziyle birlikte davalı Jandarma Genel Komutanlığı ve Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından davacılara ödenmesine" şeklinde düzeltilmesi gerekmektedir.

    KARAR SONUCU :
    Açıklanan nedenlerle;
    1. Davalı idarelerin temyiz istemlerinin REDDİNE,
    2. Davanın kısmen kabulü, kısmen reddi yolundaki … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı temyize konu kararının yukarıda belirtilen şekilde DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
    3. Temyiz yargılama giderlerinin istemde bulunanlar üzerinde bırakılmasına,
    4. Artan posta ücretinin istemi halinde davalı idarelere iadesine,
    5. 2577 sayılı Kanun'un (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren 15 (on beş) gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 09/06/2022 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

    (X) - KARŞI OY :
    Gerek idare hukuku teorisine ve gerekse yerleşik idari yargı içtihatlarına göre, idarenin hukuki sorumluluğundan söz edilebilmek için, ortada bir zararın bulunmasının yanında, bunun idareye yüklenebilecek bir işlem veya eylemden doğması; başka bir ifade ile, zararla idari faaliyet arasında nedensellik bağının kurulabilmesi gerekir. Zararla idari faaliyet arasında nedensellik bağının bulunmaması, zararın idari faaliyetten doğmadığını gösterir. Meydana gelen zararda, üçüncü kişinin kusuru varsa, idarenin tazmin sorumluluğu ya tamamen ortadan kalkar ya da kusur ölçüsünde yazılır.
    Olayda, … tarih ve … sayılı Uludağ Meteoroloji İstasyon Müdürlüğü yazısına göre, 19/01/2009 tarihinde Türkiye saati ile 11.55-24.00 arası kuvvetli sis olduğu ve görüş mesafesinin zaman zaman 10 metrenin altına düştüğü, kar kalınlığının ise 175 cm olduğu belirtilmiş olup, Uludağ 2. Oteller bölgesindeki maden pistinde snowboard yaparken sisin ve tipinin de etkisiyle kaybolan ve bu nedenle de saat 12:37 sıralarında jandarmanın 156 imdat telefonuna kayıp ihbarı yapılan davacılar yakını …'in, ihbar sonrası Osmangazi İlçe Jandarma Komutanlığı Uludağ Karakol Komutanlığına bağlı DAK (Dağ Arama Kurtarma) tim elemanlarından Uzm. J. Çvş. … ve Uzm. J. Çvş. … tarafından o bölgedeki otellerde ve pistte çalışan sivil kişileri de yanlarına almak suretiyle iki ayrı koldan arama faaliyetine başlanıldığı ve arama sırasında zaman zaman da kaybolan …'le cep telefonundan iletişim kurularak nerede olduğuna ilişkin bilgiler alınıp ne yapması, nasıl hareket etmesi gerektiğine ilişkin talimatlar verildiği; telefon görüşmeleri sırasında bulunduğu yeri tarif eden şahsın tarif ettiği yerlere ulaşıldığında ise, talimatlara rağmen yer değiştirmesi nedeniyle bulunamadığı; jandarma personeli tarafından 12.56.24'te yapılan ilk arama ile son kez irtibat kurulan 17.26.10 arası zaman dilimi içerisinde şahsın telefonunun jandarma personelince dokuz (9) kez aranıldığı ve bir (1) adet mesaj gönderildiği; olay günü jandarma personeli dışında şahsa ait cep telefonuyla on dört (14) farklı şahısla karşılıklı görüşme ve mesajlaşmasının bulunduğu, söz konusu iletişim hareketlerinin Uludağ oteller bölgesinde bulunan beş (5) ayrı baz istasyonu yanında on (10) ayrı daha baz istasyonu üzerinden gerçekleştirildiği, şahsın tüm bu zaman dilimi içerisinde hareket halinde bulunduğu, şahsın yaptığı görüşmelerin 7 dakika 44 saniyelik kısmı arama kurtarmayı yürüten jandarma personeli iken, 52 dakika 55 saniyelik kısmının ise, belirtilen diğer on dört (14) şahısla yapıldığı anlaşılmaktadır.
    Ayrıca, davacılar yakını …'in, kış sporları hakkındaki bilgi ve deneyimi ile hava şartları ve pist durumunu gereği gibi değerlendirmeksizin, gerekli ve yeterli ekipmana sahip olmaksızın hareket ettiği, kaybolması sonrasında cep telefonuyla irtibat kurduğu jandarma personelinin talimatlarına aykırı davrandığı, telefonun şarjını iktisatlı kullanmadığı, korunaklı alanlara ulaşmasına karşın buralarda beklemeyerek sürekli hareket halinde bulunmak suretiyle arama çalışmalarını zorlaştırdığı, arama çalışmaları sürecinde kendisini korumaya çalışmadığı, üzerindeki giysileri çıkartmak suretiyle can güvenliğini ciddi tehlikeye attığı dikkate alındığında, davacılar yakını …'in eylemleri sonucu oluşan zarar ile idarenin faaliyeti arasındaki illiyet bağı kesilmiş görülmektedir.
    Bu durumda, idarenin tazmin sorumluluğundan (kusurlu sorumluluk veya objektif sorumluluk ilkeleri uyarınca) bahsedilmesine hukuksal olanak bulunmamaktadır.
    Açıklanan gerekçeyle, davalı idarelerden Jandarma Genel Komutanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın temyiz isteminin kabulü ile temyize konu İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşüncesiyle Müşterek kurulca verilen karara katılmıyorum. 09/06/2022

    (XX) - KARŞI OY :
    Davacıların yakını olan …'in vefat ettiği olay nedeniyle otel işleten şirket ile pist işleten şirkete karşı 18/01/2010 tarihinde maddi ve manevi tazminat istemiyle … Asliye Hukuk Mahkemesinde ... esas sayısı ile maddi ve manevi tazminat istemiyle dava açıldığı, olayda kusur oranlarının ortaya konulabilmesi amacıyla Mahkemece bilirkişi incelemesi yaptırıldığı, 18/06/2012 tarihli rapora göre müteveffanın %50, pistin işletilmesinden sorumlu UYB şirketinin %15, Jandarma Genel komutanlığının %35 kusurunun bulunduğunun belirtildiği, 11/02/2013 tarihli ek raporda, müteveffanın %30, UYB şirketinin %35, Jandarma Genel Komutanlığının %35 kusurunun bulunduğunun belirtildiği, 29/12/2014 tarihli farklı bilirkişi heyetince düzenlenen raporda ise müteveffanın %33,3 UYB şirketinin %66,7 oranında kusurlu olduğunun belirtildiği görülmekte, temyiz incelemesine konu Mahkeme kararında 11/02/2013 tarihli ek raporun esas alındığı ve Mahkemece takdiren belirlenen müteveffanın %10 oranında kusuru dikkate alınarak davacılara ödenecek manevi tazminat tutarının belirlendiği görülmektedir.
    2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 31. maddesinin yollamada bulunduğu 1080 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nu yürürlükten kaldıran ve 01/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun "Bilirkişiye başvurulmasını gerektiren hâller " başlıklı 266. maddesinde, "(1) Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. (Değişik cümle: 3/11/2016-6754/49 md.) Ancak genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukukî bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz. (Ek cümle: 3/11/2016-6754/49 md.) Hukuk öğrenimi görmüş kişiler, hukuk alanı dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduğunu belgelendirmedikçe, bilirkişi olarak görevlendirilemez." hükmü; "Bilirkişi açıklamalarının tespiti ve rapor" başlıklı 279. maddesinde, "....(4) (Değişik: 3/11/2016-6754/54 md.) Bilirkişi, raporunda ve sözlü açıklamaları sırasında çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hususlar dışında açıklama yapamaz; hâkim tarafından yapılması gereken hukuki nitelendirme ve değerlendirmelerde bulunamaz." hükmü; "Bilirkişinin oy ve görüşünün değerlendirilmesi" başlıklı 282. maddesinde," (1) Hâkim, bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir." hükmü yer almıştır.
    Yukarıda yer verilen Hukuk Muhakameleri Kanunu hükmü incelendiğinde; Mahkemenin çözümü hukuk dışında özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar vereceği, bilirkişinin hâkim tarafından yapılması gereken hukuki nitelendirme ve değerlendirmelerde bulunamayacağı ve hakimin bilirkişi raporuyla doğrudan bağlı olmadığı anlaşılmaktadır.
    Uyuşmazlıkta dava dışı şirketlerin, davalı idarelerin ve müteveffanın kusur oranlarını belirten farklı bilirkişi raporlarının olduğu anlaşılmakta olup yukarıda yer verilen Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümleri uyarınca hakim tarafından yapılması gereken kusur değerlendirmesinin bilirkişilerce yapılamayacağı açıktır.
    Mahkemece olayın meydana gelmesinde kusuru olan idarelerin, şirketlerin ve şahısların kusur oranlarının gerekçeleriyle birlikte ortaya konulması üzerine ulaşılan sonuca göre yeniden karar verilmesi gerektiğinden, İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşüncesi ile çoğunluk kararına katılmıyorum.

    (XXX) - KARŞI OY :
    İdarenin hukuki sorumluluğunun bir sonucu olan tam yargı davalarındaki amaç, idarenin bir eylemi ya da işlemi nedeni ile uğranılan zararın giderilmesidir. Bu türden bir uyuşmazlık çözümlenirken kesin ve gerçek bir zarar oluşup oluşmadığının ve bu zararın idari hizmetin eksik ya da kusurlu işlemesinden kaynaklanıp kaynaklanmadığının, zarar idarenin kusurlu eyleminden kaynaklanıyorsa kusur oranının tam olarak ortaya konulması gerekmektedir. Zararın oluşmasında zarara uğrayan ya da üçüncü kişinin kusuru varsa, kusurun ağırlığına göre, idarenin tazmin sorumluluğunun ortadan kalkacağı ya da kusur ölçüsünde azalacağı açıktır.
    Dosyanın incelenmesinden, vefat olayında davalı idarelerden Jandarma Genel Komutanlığı personelinin kaybolma ihbarının yapılması üzerine üstlerine haber vermekte geciktiği, hipotermi tehdidi altında olan biri için yeterli teçhizatların bulunmadığı, arama kurtarma faaliyetlerinin operasyon şeklinde yürütülmediği hususları dikkate alındığında kamu hizmetinin gereği gibi işletilememesi nedeniyle Jandarma Genel Komutanlığının hizmet kusurunun bulunduğu, davalı idarelerden bir diğeri Kültür ve Turizm Bakanlığının ise işletme belgesi bulunmayan tesiste gerekli denetimlerin yapılmamasından ötürü hizmet kusurunun bulunduğu anlaşılmakla birlikte, işletme izin belgesi bulunmayan tesisi işleten şirketin ve hava şartlarını değerlendirmeyen, Jandarma ekiplerinin talimatlarını yerine getirmeyen, üzerindeki kıyafetleri çıkartmak suretiyle hipotermi riskini artıran müteveffanın da zararlı sonucun doğmasında kusurunun bulunduğu anlaşılmaktadır.
    Uyuşmazlığa konu olay nedeniyle davacılar tarafından, 18/01/2010 tarihinde müteveffanın kayak yaptığı pisti işleten "… Otelcilik Turizm İnşaat Yat. ve Tic. A.Ş." ile konakladığı otel işletmesi "… Otel Sönmez Tur./ Eml. Teks. Eğl. Yat. Tic. A.Ş." husumetiyle … Asliye Hukuk Mahkemesi'nde … esas sayısıyla açılan maddi ve manevi tazminat davasından 06/03/2017 tarihli dilekçe ile feragat edilmiş ve Mahkemece feragat nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.
    Temyizen incelenen kararda, Mahkeme tarafından müteveffanın müterafik kusuru takdiren hesaplanan manevi tazminat miktarında gözetilmiş iken, işletme izin belgesi olmadan ve gerekli güvenlik önlemlerini almadan pist işleten dava dışı şirketin/şirketlerin kusurunun dikkate alınmadığı görülmektedir.
    Mahkemece, … Asliye Hukuk Mahkemesinin … esas sayılı dava dosyası ile ... Asliye Ceza Mahkemesinin … esas sayılı dosyasında yer alan bilgi ve belgelerin bakılmakta olan dava dosyasında yer alan bilgi ve belgelerin birlikte değerlendirilmesi sonucunda zararlı olayın meydana gelmesinde yahut zararın artmasında kusuru bulunan şirketin/şirketlerin kusur oranının belirlendikten sonra takdiren hesaplanan manevi tazminat tutarından mahsup edilmesi neticesinde belirlenen tutarın davacılara ödenmesine karar verilmesi gerekmektedir.
    Öte yandan, bir maddi zararın giderilmesine yönelik açılan tam yargı davalarında, tazminat kişinin mal varlığındaki zararın oluştuğu an itibariyle karşılanması gerektiğinden, istenilecek olan tazminatın gecikerek ödenmesi nedeniyle para değerinde enflasyondan dolayı meydana gelebilecek azalmayı karşılamaya yönelik olarak faize hükmedilmelidir.
    Maddi zararlar, mal varlığında meydana gelen ve para ile değerlendirilebilen bir azalmayı ifade ettiklerinden, bu azalma miktarının idare tarafından telafi edilmediği süre içinde ayrıca enflasyon nedeni ile de kayba uğrayacağı açıktır. Manevi zararlar ise, mal varlığında meydana gelen somut bir azalma olmayıp, kişinin manevi varlığında ortaya çıkan olumsuzluklar olduğundan, manevi tazminat değerinin yargılama sonucu para olarak belirlenmesi zarara uğrayanı tatmin ve de bu zararın meydana getireni cezalandırma aracı olarak kullanılmasından kaynaklanmaktadır. Bu itibarla, ilk defa yargı kararıyla para olarak değerlendirilebilen bir manevi tazminatın önceden davalı idarece belirlenmesi ve de ödenmesinin mümkün olmaması nedeniyle, ödemede gecikmeden bahsedilemeyeceği gibi, manevi tazminat, esasen bütün hususlar dikkate alınarak "takdiren" belirlendiğinden manevi tazminata faiz uygulanmaması gerekmektedir.
    Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz istemlerinin kabulü ile İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği oyuyla müşterek kurul kararına katılmıyorum.

    Hemen Ara