Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2017/3173 Esas 2020/663 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
4. Hukuk Dairesi
Esas No: 2017/3173
Karar No: 2020/663
Karar Tarihi: 18.02.2020

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2017/3173 Esas 2020/663 Karar Sayılı İlamı

     Özet:

Davacı, bir gazetenin ve internet sitesinin yayınladığı asılsız bir yazı nedeniyle kişilik haklarının ihlal edildiğini savunarak manevi tazminat talep etmiştir. Mahkeme, dava konusu yazıda gerçeğe aykırı ifadeler kullanıldığı ve güncelliği olmadığı için basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceği gerekçesiyle kısmen kabul etmiştir. Ancak Yargıtay, yazının eleştiri sınırları içinde kaldığına ve kamuoyu gündemini meşgul eden olayların değerlendirildiğine karar vermiş ve davanın tümden reddedilmesi gerektiğine hükmetmiştir.
Kanun maddeleri:
- Anayasa'nın 28. maddesi
- 5187 sayılı Basın Kanunu'nun 1. ve 3. maddeleri
- Türk Medeni Kanunu'nun 24 ve 25. maddeleri
4. Hukuk Dairesi         2017/3173 E.  ,  2020/663 K.

    "İçtihat Metni"


    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
    DAVALILAR : 1-... AŞ 2-... 3-... vekili Avukat ...

    Davacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalılar ... AŞ ve diğerleri aleyhine 28/09/2015 gününde verilen dilekçe ile basın yoluyla kişilik haklarının ihlali nedeniyle manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 30/06/2016 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davalılar vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
    Dava, basın ve internet yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    Davacı vekili, ... A.Ş.’nin yayın sahibi olduğu... Gazetesi’nin 02/05/2015 tarihli nüshası ile www. ... .com isimli internet sitesinde davalı ... tarafından kaleme alınan ‘’AKP’nin Valileri’’ başlıklı yazı içeriğinin asılsız olduğunu, davacıyı küçük düşürme, onur, şeref ve saygınlığını zedeleme amacına yönelik olduğunu, dava konusu yazı içeriğinin davacının kişilik haklarına saldırı mahiyetinde olduğunu belirterek oluşan manevi zararın tazminini talep etmiştir.
    Davalılar, davanın reddi gerektiğini savunmuşlardır.
    Mahkemece, dava konusu yazıda kullanılan ifadelerin gerçeğe aykırı olduğu, güncel olmadığı gibi yapılan haberle özle biçim arasındaki dengenin bozulduğu bu nedenle basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
    Basın özgürlüğü, Anayasa"nın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Kanunu"nun 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın; olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.
    Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp yayınlarında Anayasa"nın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu"nun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da hukuki bir zorunluluktur.
    Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine, basın objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
    AİHM 22 Nisan 2013 tarihli 48876/08 başvuru nolu kararında “İfade özgürlüğünün, demokratik bir toplumun vazgeçilmez esasını ve bu toplumun gelişiminin ve her bireyin kendini gerçekleştirmesinin temel koşulunu oluşturduğunu, 10. maddenin 2. fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla ifade özgürlüğünün sadece kabul edilen, zararsız ya da farklı olan «bilgi» ya da «düşünceler» için değil, ayrıca hoşa gitmeyen, sarsıcı ya da rahatsız edici olanlar için de geçerli olduğunu, bunların, «demokratik toplumun» onlarsız olamayacağı çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gereği olduğunu, 10. maddede açıklandığı gibi bu özgürlüğe yapılan sınırlamaların her halde dar yorumlanması gerektiğini ve herhangi bir sınırlama gereksiniminin ikna edici bir biçimde ortaya koyulması gerektiğini,...” ifade etmektedir. Mahkeme aynı ifadeleri 69698/01 başvuru nolu ve 16354/06 başvuru nolu kararlarında da tekrar etmiştir.
    Davaya konu yayın bir bütün halinde değerlendirildiğinde, davacının vali olarak görevini ifa ettiği süreç içerisindeki uygulamalarının ve davranışlarının eleştirildiği, yazının güncel olduğu, yazının yayınlanmasında kamusal yararın bulunduğu, yazı içeriğindeki konuların kamuoyuna yansıyış biçimi göz önünde tutulduğunda, düşünsel bağlılığın korunduğu, davacının vali olması nedeniyle normal koşullardan daha ağır eleştiriye açık olması gerektiği, davacının kişilik haklarına saldırı niteliğindeki ifadelere yer verilmediği, haberin veriliş biçimi ve bütünlüğü çerçevesinde, kamuoyu gündemini uzun süre meşgul eden olayların değerlendirilerek basının haber verme hakkı ve eleştiri sınırları içerisinde haber yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu itibarla davanın tümden reddine karar verilmesi gerekirken kısmen kabulüne karar verilmesi doğru değildir. Kararın açıklanan nedenlerle bozulması gerekmiştir.
    SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 18/02/2020 gününde oy birliğiyle karar verildi.




    Hemen Ara