Danıştay 8. Daire 2021/5733 Esas 2022/4410 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
8. Daire
Esas No: 2021/5733
Karar No: 2022/4410
Karar Tarihi: 24.06.2022

Danıştay 8. Daire 2021/5733 Esas 2022/4410 Karar Sayılı İlamı

Danıştay 8. Daire Başkanlığı         2021/5733 E.  ,  2022/4410 K.

    "İçtihat Metni"

    T.C.
    D A N I Ş T A Y
    SEKİZİNCİ DAİRE
    Esas No : 2021/5733
    Karar No : 2022/4410

    TEMYİZ EDEN (DAVALI) : … Belediye Başkanlığı
    VEKİLİ : Av. …

    KARŞI TARAF (DAVACI) : … Oteli Turizm Yatırımları San. ve Tic. A.Ş.
    VEKİLİ : Av. …

    İSTEMİN KONUSU : … Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesinin … gün ve E:…, K:… sayılı kararının, temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

    YARGILAMA SÜRECİ :
    Dava konusu istem: Zonguldak ili, … ilçesinde, sahilde bulunan davacı şirkete ait otelin deniz kenarındaki kısmının yasalara aykırı olarak doldurulması nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen 200.000,00-TL maddi zararın olay tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalı idarelerden müştereken ve müteselsilen tazmini istenilmektedir.
    İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesince verilen … tarih ve E:…, K:… sayılı kararda; olayın üzerinden geçen zaman, olay mahallinin değişmiş bulunması, keşif yapılmasının yargılamaya herhangi bir fayda sağlamayacak olması, taraf sorumluluklarının mevzuat ve dosya içindeki belgelerden tayininin mümkün olması da gözönüne alınarak, Mahkemesince yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılmasına gerek görülmeyerek, … Asliye Hukuk Mahkemesinin E:… sayılı dava dosyasına sunulan iki farklı bilirkişi raporu hükme esas alınmış; söz konusu raporlardan 21/07/2011 havale tarihli bilirkişi raporunda; davalı belediyenin izin almaksızın dolgu işlemine başladığı dönemden izin alma sürecine kadar davacının uğradığı zarardan, belediyenin kusurlu davranışının sebep olduğu ve aradaki süreçte davacının uğradığı zararın belediyece karşılanması gerektiği sonuç ve kanaatine varıldığının belirtildiği, yine aynı dosyaya sunulan 03/04/2012 havale tarihli bilirkişi raporunda; otelde meydana gelen fiziki değer kaybının deniz dolgusunun başlatıldığı olay tarihi olan 15/06/2005 tarihi itibariyle %12 olarak tespit edildiği, buna göre oteldeki fiziki değer kaybının 1.400,000 TL*%12= 168,000.00-TL olduğunun belirtildiği, bu raporlar hükme esas alınarak davanın 168.000,00 TL yönünden kabulüne, kalan kısmı yönünden reddine karar verilmiştir.
    Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: … Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesinin … gün ve E:…, K:… sayılı kararında; istinaf başvurusuna konu İdare Mahkemesi kararının hukuka ve usule uygun olduğu ve davalı tarafından ileri sürülen iddiaların söz konusu kararın kaldırılmasını sağlayacak nitelikte görülmediği belirtilerek 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 45. maddesinin 3. fıkrası uyarınca istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.

    TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davalı idare tarafından, kıyıların ve kıyılardaki tasarruf hakkının devlete ait olduğu, söz konusu alanda kamu yararına bir faaliyet gerçekleştirildiği, bu nedenle davacının zararından bahsetmenin mümkün olmadığı ileri sürülmektedir.

    KARŞI TARAFIN SAVUNMASI :Davacı tarafından istemin reddi gerektiği savunulmuştur.

    DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ … DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin reddi ile usul ve yasaya uygun olan Bölge İdare Mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

    TÜRK MİLLETİ ADINA
    Karar veren Danıştay Sekizinci Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

    İNCELEME VE GEREKÇE:
    MADDİ OLAY :
    Davacı şirket yetkilisi tarafından Zonguldak Valiliği İl Çevre ve Orman Müdürlüğü'ne verilen 16/06/2005 tarihli dilekçeyle, Alaplı Belediye Başkanlığı tarafından Alaplı Deresi-Erdem Yuva sahil şeridinin herhangi bir hukuki dayanak olmadan doldurulduğu belirtilerek bir an önce durdurulmasının talep edildiği, anılan müdürlük elemanlarınca 04/07/2005 tarihinde mahallinde yapılan inceleme neticesinde, alanda 20.000 m²'lik dolgu işleminin yapıldığı ve yapılmaya devam edildiği, kıyı şeridinde yaklaşık 120.000 m²'lik dolgu yapılacağı, Alaplı Deresi'nin Akçakoca tarafında ise 180.000 m² dolgu yapılacağı, böylelikle kazanılacak 300.000 m²'lik dolgu alanının rekreasyon amaçlı kullanılacağı, projenin ÇED Yönetmeliği hükümlerine tabi bir proje olduğu, bu konuda bir karar alınmadan yatırıma başlanıldığı, ayrıca dolgu yapılması planlanan alanın 1/25000 ölçekli Karasu-Kurucaşile Kıyı Kesimi Çevre Düzeni Planı sınırları içinde kalması nedeniyle anılan plan değişikliğinin yapılması gerektiği hususlarının tespit edildiği, Zonguldak Valiliği'nin 13/07/2005 tarihli oluruyla ÇED Yönetmeliği'nin 19. maddesine ve Çevre Düzeni Planına aykırılık göstermesi nedeniyle gerekli işlemler tamamlanıncaya kadar dolgu proje faaliyetlerinin durdurulmasına karar verildiği, bu kararın 21/07/2005 tarihinde Alaplı Kaymakamlığı'na tebliğ edildiği ve Alaplı Belediye Başkanlığı ile Alaplı Orman İşletme Şefliği'ne de bildirildiği, Alaplı Belediye Başkanlığı'nın … tarih ve … sayılı yazısıyla faaliyetin durdurulduğunun Alaplı Kaymakamlığı'na bildirildiği, Alaplı İlçe Emniyet Müdürlüğü'nün … tarih ve … sayılı yazısında da dolgu çalışmaları yapılmadığının bildirildiği, Alaplı Kaymakamlığı tarafından da dolgu faaliyetlerinin durdurulduğunun … tarih ve … sayılı yazıyla Zonguldak Valiliği'ne bildirildiği, bilahare yapılan inceleme neticesinde Zonguldak Valiliği'nce … tarih ve … sayılı "ÇED Gerekli Değildir Belgesi" verildiği, aynı zamanda Çevre Düzeni Plan Değişikliği ile ilgili sürecin başlatılarak konunun … tarih ve … sayılı Belediye Başkanlığı yazısıyla Valiliğe bildirildiği, Valilik tarafından konunun intikal ettirildiği Çevre ve Orman Bakanlığı Çevresel Etki Değerlendirmesi ve Planlama Genel Müdürlüğü'nün … tarih ve … sayılı yazısında konunun Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nın yetkisinde olduğunun belirtildiği, bu yazının Zonguldak Valiliği'nce tesis edilen … tarih ve … sayılı yazıyla Alaplı Belediye Başkanlığı'na bildirildiği, sonrasında davacı tarafından, otelin deniz kenarındaki kısmının yasalara aykırı olarak doldurulması nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen 200.000,00-TL maddi zararın tazmini istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
    İLGİLİ MEVZUAT:
    Anayasanın "Kıyılardan yararlanma" başlıklı 43. maddesinde "Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Deniz, göl ve akarsu kıyılarıyla, deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir. Kıyılarla sahil şeritlerinin, kullanılış amaçlarına göre derinliği ve kişilerin bu yerlerden yararlanma imkân ve şartları kanunla düzenlenir." hükmü yer almaktadır.
    3621 sayılı Kıyı Kanunu'nun "Genel Esaslar" başlıklı 5. maddesinde "Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Kıyılar, herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açıktır, kıyı ve sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir. Kıyıda ve sahil şeridinde planlama ve uygulama yapılabilmesi için kıyı kenar çizgisinin tespiti zorunludur. Kıyı kenar çizgisinin tespit edilmediği bölgelerde talep vukuunda, talep tarihini takip eden üç ay içinde kıyı kenar çizgisinin tespiti zorunludur. Sahil şeritlerinde yapılacak yapılar kıyı kenar çizgisine en fazla 50 metre yaklaşabilir. Yaklaşma mesafesi ve kıyı kenar çizgisi arasında kalan alanlar, ancak yaya yolu, gezinti, dinlenme, seyir ve rekreaktif amaçla kullanılmak üzere düzenlenebilir. Sahil şeritlerinin derinliği, 4 üncü maddede belirtilen mesafeden az olmamak üzere, sahil şeridindeki ve sahil şeridi gerisindeki kullanımlar ve doğal eşikler de dikkate alınarak belirlenir. Taşıt yolları, sahil şeridinin kara yönünde yapı yaklaşma sınırı gerisinde kalan alanda düzenlenebilir. Sahil şeridinde yapılacak yapıların kullanım amacına bağlı olarak yapım koşulları yönetmelikte belirlenir." hükmüne yer verilmiştir.
    HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
    Yukarıda yer verilen mevzuatın incelenmesinden, kıyılar Devletin hüküm ve tasarrufunda bulunup, bu alanlardan herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasının mümkün olduğu, kıyılardan yararlanmada öncelikle kamu yararının gözetileceği anlaşılmaktadır.
    Anayasa Mahkemesi'nin 24.09.2008 tarih ve E:2008/26, K:2008/147 sayılı kararında da, 3621 sayılı Kıyı Kanunu'nun 5. maddesinin 1. fıkrasının "Kıyılar devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Kıyılar herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açıktır." bölümünün iptali isteminin Anayasaya aykırı olmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiştir. Bu kararda itiraz başvurusunda değinilen uygulama sorununun (iyi niyetli olarak tapu edinen kişilerin korunmaması hususunun) son yıllarda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararları çereçevesinde kıyı kenar çizgisi içinde kalan tapu siciline kayıtlı taşınmazların karşılıklı hak dengesini sağlamak amacıyla mülk sahibine tazminat niteliğinde bir bedelin ödenmesi gerektiği yolundaki yargı kararları ile ortadan kalktığı belirtilmiştir.
    Başka bir ifadeyle, kıyıların Devlete ait olduğu ve hiçbir zaman özel mülkiyet konusu edilemeyecekleri, bu alanda kamu yararının öncelikli olduğu açık olduğundan, kıyı ile ilgili tapuların iptal edilmesi dahi hukuka aykırı görülmemekte ise de, mülkiyet hakkı kapsamında iptal edilen taşınmazlara karşılık tazminat ödenmesi gerektiği kabul edilmektedir.
    Bununla birlikte, dava konusu uyuşmazlıkta herhangi bir taşınmazın tapu kaydının iptali söz konusu olmayıp, kamu yararı ve halkın genel kullanımı maksadıyla yapımına başlanılan dolgu ve rekreasyon alanı söz konusudur.
    Bu itibarla, yukarıda yer verildiği üzere, kıyılar üzerindeki tasarruf hakkı ve bu alanların özelliği gereği kamu yararının öncelikli olması nedeniyle, söz konusu alanda kamu yararı gözetilerek davalı belediyece gerçekleştirilen dava konusu çalışmalar nedeniyle, bu çalışmalardan kaynaklanan davacının doğrudan uğradığı (çalışmalar sırasında otelin zarar görmesi gibi) bir zarar da meydana gelmediğinden, olayda davacıya tazminat ödenmesini gerektirecek bir durumun bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
    Bu nedenle, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, davacının tazminat isteminin kısmen kabulüne ilişkin temyize konu kararda hukuki isabet bulunmamıştır.

    KARAR SONUCU:
    Açıklanan nedenlerle;
    1. 2577 sayılı Kanun'un 49. maddesine uygun bulunan temyiz isteminin kabulüne,
    2. … Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesinin … gün ve E:…, K:… sayılı kararının BOZULMASINA,
    3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın … Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesine gönderilmesine, 24/06/2022 tarihinde kesin olarak esasta oybirliği, gerekçede oyçokluğu ile karar verildi.

    GEREKÇEDE KARŞI OY :
    (X)- Dava, Zonguldak ili, … ilçesinde, sahilde bulunan davacı şirkete ait otelin deniz kenarındaki kısmının yasalara aykırı olarak doldurulması nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen 200.000,00-TL maddi zararın olay tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalı idarelerden müştereken ve müteselsilen tazmini istemiyle açılmıştır.
    Anayasanın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmış; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1-b maddesinde ise, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında sayılmıştır.
    Kamu idareleri, yapmakla yükümlü oldukları kamu hizmetlerini yürütürken hizmetin işleyişini sürekli olarak denetlemek ve hizmetin ifası esnasında gerekli önlemleri almakla yükümlüdürler. İdarenin bu yükümlülüğü yerine getirmeyerek hizmetin kötü veya geç işlemesi veyahut gereği gibi işlememesi ve bu yüzden zarara neden olunması halinin idareye bu zararın hizmet kusuru kriterlerine göre tazmini sorumluluğunu yükleyeceği; bireylerin uğradıkları özel nitelikteki zararların, idari faaliyet ile zarar arasında nedensellik bağının bulunması koşuluyla tazmin edilebileceği sorumluluk hukukunun genel ilkeleri ve Anayasa gereğidir.
    Prensip olarak, idarenin bir eylem ya da işleminden dolayı tazminatla yükümlü kılınabilmesi için o olayda hizmet kusurunun ya da kusursuz sorumluluğunun bulunması zorunludur.
    Kıyıların Devlete ait olduğu ve bu alanlarda öncelikle kamu yararının gözetilmesi gerektiğinde herhangi bir şüphe bulunmamaktadır. Ancak söz konusu yararlanmanın, kıyılardan yararlanılması sırasında uyulması zorunlu hukuki sorumlulukların ihmal edilmesi sonucunu doğurmaması gerektiği de tabiidir.
    Bu bakımdan, uyuşmazlık özelinde davalı idarece halkın kullanımı için birtakım çalışmalar yapılmış ise de, bu çalışmaların hukuk sınırları içerisinde gerçekleşip gerçekleşmediğinin tespiti elzemdir.
    Uyuşmazlıkta, İdare Mahkemesince hükme esas alınan 21/07/2011 havale tarihli bilirkişi raporunda; davalı belediyenin izin almaksızın dolgu işlemine başladığı dönemden izin alma sürecine kadar davacının uğradığı zarara belediyenin kusurlu davranışının sebep olduğu ve aradaki süreçte davacının uğradığı zararın belediyece karşılanması gerektiği belirtilmiş, farklı bir ifadeyle, olayda bir kusur sorumluluğu bulunduğu tespit edilmiştir.
    Yine, İdare Mahkemesince hükme esas alınan 03/04/2012 havale tarihli bilirkişi raporunda; otelde meydana gelen fiziki değer kaybı hesaplanmıştır. Bununla birlikte, kusur nedeniyle otelin müşteri kaybından kaynaklı bir zararının bulunup bulunmadığından, varsa bu zararın miktarından bahsedilmemiş olup, davalı belediyece gerçekleştirilen rekreasyon çalışmalarının usulüne uygun tamamlanmış olması halinde dahi fiziki değer kaybının meydana geleceği kabul edilmiştir.
    Bu durumda, davacının tazminat talebinin, hem otelin fiziki değer kaybı hem de müşteri azalmasından kaynaklı olması nedeniyle, öncelikle, İdare Mahkemesince yapılacak yeni bir keşif ve bilirkişi incelemesi suretiyle, rekreasyon çalışmalarının tamamlanması sonucunda otelin fiziki değer kaybının ya da değer kazancının meydana gelip gelmediğinin (03/04/2012 havale tarihli bilirkişi raporunun aksine farazi olarak değil) somut olarak ortaya konulması, sonrasında davalı belediyenin kusuru sabit olduğundan, davacının müşteri kaybı bulunup bulunmadığının araştırılarak zarar hesaplaması yapılması gerekmektedir.
    Bu nedenle, eksik inceleme ve araştırma sonucunda verilen İdare Mahkemesi kararına karşı yapılan istinaf başvurusunun reddine dair Bölge İdare Mahkemesi kararının bu gerekçe ile bozulması gerektiği oyu ile çoğunluk kararına gerekçe yönünden katılmıyorum.

    Hemen Ara