Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2015/194 Esas 2015/340 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2015/194
Karar No: 2015/340

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2015/194 Esas 2015/340 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2015/194 E.  ,  2015/340 K.
"İçtihat Metni"

Mahkemesi : .... Asliye Ceza
Sanık ..."ın şikâyetçi ...’ı kasten yaralama suçundan hem beraatine hem de 5237 sayılı TCK"nun 86/1, 62/1, 53. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna, sanık ..."in de katılan ..."u kasten yaralama suçundan hem beraatine hem de 5237 sayılı TCK"nun 86/2, 51. maddeleri uyarınca 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve ertelemeye ilişkin, .... Asliye Mahkemesince verilen ... gün ve ... sayılı hükmün katılan ... vekili ve sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay ... Ceza Dairesince ... gün ve ... sayı ile;
"1) Katılan vekilinin temyiz talebinin incelenmesinde;
Katılanın 12.02.2009 tarihinde usulünce kendisine tebliğ edilen hükme karşı, CMUK"nun 310. maddesinde öngörülen 1 haftalık yasal temyiz süresi geçirildikten sonra 20.02.2009 tarihinde temyiz dilekçesi verdiği anlaşılmakla, süresinden sonra yapılan temyiz talebinin CMUK"un 317. maddesi gereğince istem gibi reddine,
2) Sanıklar müdafilerinin temyiz talebinin incelenmesinde;
....Yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Her iki sanık hakkında her iki mağdureye karşı eylemleri sebebiyle cezalandırılmaları talebiyle kamu davası açılmış olması ve mağdurelerin aşamalardaki tutarlı beyanlarına göre, her iki sanığın olayın başından itibaren iştirak iradesi içerisinde her iki mağdureye de vurduklarının anlaşılması; sanık ... hakkında katılan ..."i yaralama suçundan, sanık ... hakkında müşteki ..."ı yaralama suçundan hüküm kurulmaması, her iki sanık hakkında aynı mağdureye karşı eylemleri sebebiyle hem beraat, hem de mahkûmiyet hükmü kurulması suretiyle hükümde çelişki yaratılması" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
.... Asliye Ceza Mahkemesi ise ... gün ve ... sayı ile;
"Yargıtay ... Ceza Dairesinin ... tarih ve 2013/2366 esas ve 2013/4621 karar sayısı ile bildiren bozma ilamının, hükmün sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmiş olmasına göre, sanıkların sonuç olarak aleyhine bulunması nedeniyle CMUK"nun 326/son maddesi uyarınca aleyhe bozma yasağına aykırı bulunduğu" gerekçesiyle direnme kararı vererek önceki şekilde hüküm kurmuştur.
Bu hükmün de sanık ... müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 13.02.2015 gün ve 238773 sayılı "bozma" istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Temyizin kapsamına göre inceleme sanık ... hakkında kurulan hükümlerle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın aynı şikâyetçiye yönelik yaralama eylemi nedeniyle hem beraat hem de mahkûmiyet hükmü kurulması sonucunda kararın sadece sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine Özel Dairenin hükümde çelişki bulunması sebebiyle bozma kararı vermesinin 1412 sayılı CMUK"nun 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 326/son maddesine aykırılık teşkil edip etmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık ... hakkında, katılan ...’un basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek, şikâyetçi ...’ı basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde kasten yaraladığı iddia edilerek 5237 sayılı TCK"nun 86/1, 86/2 ve 53/1. maddeleri gereğince cezalandırılması istemiyle kamu davasının açıldığı,
Yerel mahkemece yapılan yargılama sonucunda hükmün gerekçesinde, şikâyetçi ...’ı sanık ...’in, katılan ...’i sanık ...’ın yaraladığı sonucuna varıldığının belirtildiği halde sanık ...’ın şikâyetçi ...’ı yaralamak suçundan hem beraatine hem de mahkûmiyetine karar verildiği, katılan ...’e yönelik işlendiği iddia olunan ve gerekçede sübutu kabul edilen eyleme ilişkin ise herhangi bir hükmün kurulmadığı,
Kararın sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine Özel Dairece; sanık hakkında her iki mağdureye karşı eylemleri sebebiyle cezalandırılmaları talebiyle kamu davası açıldığı halde, katılan ..."i yaralama suçundan hüküm kurulmaması, şikayetçi ..."a yönelik eylemi sebebiyle ise hem beraat hem de mahkûmiyet hükmü kurulması suretiyle hükümde çelişki yaratıldığı belirtilerek bozma kararı verildiği,
Mahkemece bozma sonrasında yapılan yargılama sonucunda, bozma ilamının sanık aleyhine olup CMUK"nun 326/son maddesinde düzenlenen aleyhe bozma yasağına aykırı bulunduğundan bahisle direnme kararı verilerek önceki hükümde olduğu gibi, sanık ..."ın şikâyetçi ...’ı kasten yaralama suçundan hem beraatine hem de mahkûmiyetine karar verilip katılan ...’e yönelik eylemine ilişkin olarak herhangi bir hüküm kurulmadığı,
Anlaşılmaktadır.
Aleyhe bozma ya da aleyhe değiştirme yasağı; “temyiz davası yalnızca sanık veya müdafii ya da sanık lehine Cumhuriyet savcısı veya sanığın eşi ya da yasal temsilcisi tarafından açıldığında, hükümde, yaptırımın türü ve ağırlığı bakımından sonucu sanığın aleyhine ağırlaştırıcı, diğer bir deyişle, aleyhe sonuç verici düzeltmelerin yapılamaması veya kurulacak yeni hükümdeki cezanın, sanığın aleyhine olarak ilk hükümden daha ağır olamaması” şeklinde tanımlanmaktadır.
Latince “reformatio in pejus” olarak adlandırılan, öğreti ve uygulamada ise, “lehe yasa yolu davası üzerine hükmü aleyhe değiştirmeme zorunluluğu, aleyhe düzeltme yasağı, aleyhe bozma yasağı, aleyhe bozmama zorunluluğu, yaptırımı ve sonuçlarını aleyhe kötüleştirememe yasağı, yaptırımı ve sonuçlarını ağırlaştıramama kuralı” olarak ifade edilen bu ilkenin amacı; hükmün aleyhine de bozulabileceğini düşünen sanığın, bazı davalarda istinaf ya da temyiz yasa yoluna başvurmaktan çekinmesinin önüne geçmek ve yasa yoluna başvurma hakkını daha özgürce kullanabilmesini sağlamaktır.
Anılan kural, 1412 sayılı Ceza Yargılaması Usulü Kanununun 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 326. maddesinin 4. fıkrasında; “hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 291. maddede gösterilen kimseler tarafından temyiz edilmişse, yeniden verilen hüküm, evvelki hükümle tayin edilmiş olan cezadan daha ağır olamaz” şeklinde yasal düzenlemeye kavuşturulmuştur. Ceza yargılama hukukumuzda bu madde dışında yaptırım ve cezayı aleyhe değiştirmeme yasağını düzenleyen başka bir hüküm de bulunmamaktadır. Buna göre ceza hukukunda genel anlamda kazanılmış hak kavramından bahsedilemeyeceği, yalnızca 1412 sayılı CMUK’nun 326. maddesinin son fıkrası uyarınca sınırlı biçimde uygulanabilecek bir “cezayı aleyhe değiştirememe ilkesi” veya “aleyhte düzeltme yasağı”nın söz konusu olduğunun kabulü gerekmektedir.
Bu kuralla ilgili olarak 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı Ceza Yargılaması Kanununun 307/4. maddesinde de; “hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 262. maddede gösterilen kimselerce temyiz edilmişse, yeniden verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamaz” düzenlemesine yer verilmek suretiyle, aleyhe bozmama ilkesi korunmuştur.
Ceza Genel Kurulunun 20.06.2006 gün ve 124-165 sayılı kararında; istinaf ve temyiz kanun yolları bakımından pozitif hukukumuzda yer alan “cezanın aleyhe değiştirilmemesi” ilkesinin, ceza muhakemesinin mutlak ve vazgeçilemez değerleri arasında yer alan ve evrensel hukukun benimsediği bir ilke olmadığı, kanunun düzenleniş biçimi ve amacı itibarıyla, ceza yargılamasında verilen kararlara karşı kesin hükme kadar masumiyet karinesinden yararlanma hakkı bulunan sanığın temyiz kanun yoluna başvurudan çekinmemesini temine yönelik bir prensip olduğu açıklanmıştır.
Kanundaki açık düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere; yaptırımı ve sonuçlarını aleyhe değiştirme yasağının kapsamı yalnızca ceza miktarı ile sınırlı olup, sanık veya onun lehine ilgililer tarafından temyiz davası açıldığında, lehe bozma üzerine yeniden kurulan hükümle belirlenen ceza ve sonuç, önceki hükümle belirlenen ceza ve sonuçtan daha ağır olamayacaktır.
Öte yandan kararların gerekçeli olması zorunluluğu Anayasanın 141/3 ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 34, 230 ve 232. maddelerinde yer almaktadır. Kararda gerekçenin bulunmasının ne anlama geldiği, birçok yargısal kararda açıklanmıştır. Örneğin Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 02.05.2000/11-89-91 gün ve sayılı kararına göre; gerekçe, hükmün dayanaklarının akla, hukuka ve dosya içeriğine uygun açıklamasıdır. Gerekçenin dosyadaki bilgi ve belgelerin yerinde değerlendirildiğini gösterir biçimde geçerli, yeterli ve yasal olması aranmalıdır. Yasal, yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanılmadan karar verilmesi, kanun koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi, uygulamada da keyfiliğe yol açar. Keyfiliği önlemek, tarafları tatmin etmek, denetim yapılmasına olanak sağlamak için, hükmün gerekçeli olması gerekir. Yine Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 17.03.1998/6-18-91 gün ve sayılı kararına göre; hükümde, iki seçenek birbirleriyle çatıştıklarında yekdiğerini çürütecek, bu suretle hüküm gerekçesiz kalmış olacaktır.
Bununla birlikte; Türk Dil Kurumu Sözlüğüne göre “karar” kelimesinin anlamı bir iş veya sorun hakkında düşünülerek verilen kesin yargıdır. Aynı sözlükte, hukukta karar; herhangi bir durum için tartışılarak verilen kesin yargı, hüküm, olarak ifade edilmiştir. Yine, karar kelimesinin ifade ettiği farklı bir anlam olarak; kesin yargıyı bildiren belge belirtildikten sonra, karar; değişmeyen, düzenli durum, düzenlilik, yöntemlilik ve değişmez olma olarak ta tarif edilmiştir. Bu tanımlardan yola çıkıldığında, yargısal karar; bir yargılama işlemi sonunda belli bir yönteme bağlı olarak verilmiş, kesin yargıyı ifade eden belge olarak tanımlanabilir. Bu durumda kararın en önemli özelliği olarak, “kesinlik” karşımıza çıkmaktadır. Kesinlik kelimesinin sözlük anlamı; bir bilginin, bir kanaatin şüpheye düşmeden onaylanması durumudur. Şu halde; bir yargının karar olabilmesi için kesinlik ifade etmesi gerekir, bu itibarla karar çelişki içermemeli, hiçbir kuşkuya yer kalmayacak şekilde anlaşılabilir olmalıdır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 25.01.2006/9-23-3; 22.03.2006/4-87-84 gün ve sayılı kararlarında da vurgulandığı gibi; bu biçim, yargıda açıklık ve netlik ilkesinin bir gereğidir. Aksi halde, kararın infazında ortaya çıkacak tereddüt; ihtilaf ve karışıklığa neden olur.
Bu bağlamda sanık hakkında aynı eylem nedeniyle infazda tereddüt oluşturacak biçimde hem beraat hem de mahkûmiyet kararı verilmesi durumunda, Özel Dairelerce aleyhe temyiz bulunmasa dahi birbirine zıt çelişkili hükümler verilmesi nedeniyle hükmün bozulması ve bu yöndeki bozma ilamlarına uyularak mahkûmiyet hükmü kurulması aleyhe değiştirme yasağının ihlali anlamına gelmeyecek, bu ahvalde kazanılmış hak beraat hükmüne göre değil mahkûmiyet hükmündeki cezanın türü ve miktarına göre belirlenecektir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Katılan ... ve şikayetçi ...’ı kasten yaraladığı iddiasıyla kamu davası açılan sanık hakkında, gerekçeli kararda sadece katılan ..."i yaraladığı, şikâyetçi ..."a yönelik eyleminin bulunmadığı belirtilmesine rağmen kısa kararda katılan ...’e yönelik eylemiyle ilgili hüküm kurulmayıp şikâyetçi ...’ı yaralamak suçundan önce beraatine, sonra mahkûmiyetine karar verilmesine ilişkin yerel mahkeme hükmünün, çelişkiye düşüldüğü gerekçesiyle Özel Dairece bozulması, aleyhe bozma yasağı kapsamında değerlendirilemeyeceğinden anılan kuralın ihlal edildiğinin kabulü mümkün değildir. Dolayısıyla usul ve yasaya uygun bozma kararından sonra yerel mahkemenin, cezanın türü ve miktarı yönünden kazanılmış hakkı saklı tutarak gerekçeli karar ile kısa karar arasında çelişkiye düşmeyecek ve hükümde de karışıklığa sebebiyet vermeyecek şekilde hüküm kurması gerekmektedir.
Bu itibarla, isabetli olmayan yerel mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- .... Asliye Ceza Mahkemesinin ... gün ve ... sayılı direnme kararının, aynı eylem nedeniyle hem beraat hem de mahkumiyet kararı verilmek suretiyle birbirine zıt çelişkili hükümler kurulması isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 20.10.2015 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.

Hemen Ara