Esas No: 2020/3499
Karar No: 2020/5703
Karar Tarihi: 07.12.2020
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2020/3499 Esas 2020/5703 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen davada İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesi"nce bozmaya uyularak verilen 20.12.2018 tarih ve 2016/506-2018/959 sayılı kararın Yargıtay"ca incelenmesinin taraf vekilleri tarafından istenildiği ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Asıl davada davacı vekili, taraflar arasında 20.09.2004 tarihli akaryakıt istasyonu işletme sözleşmesi ve aynı tarihli protokol akdedildiğini, davalı bayinin protokolün 3. maddesi gereğince davacı şirketten her yıl sözleşmede belirtilen tonajda madeni yağ ve akaryakıt almayı ve tonaj ihlali yapılması durumunda cezai şart ödemeyi kabul ve taahhüt ettiğini, protokolün 4/b bendi gereği sözleşmede kefil bulunan diğer davalıların da akaryakıt tonaj ihlalinden dolayı müştereken ve müteselsilen sorumlu olduklarını, davalı bayinin 20.09.2009-18.09.2010 dönemindeki akaryakıt tonaj ihlalinde bulunduğunu davacı şirketin 39.818 USD cezai şart alacağının doğduğunu ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000 USD cezai şart alacağının dava tarihinden işleyecek faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Asıl davada davalılar vekili, Rekabet Kurulu kararı ile bu tür sözleşmelerin 5 yıl ile sınırlandırıldığını ve bu nedenle sözleşmenin 18.09.2010 tarihinde sona erdiğini, davalıların sözleşmeye aykırı davranışı olmadığını, sözleşme süresi içinde davalı bayinin elinde olmayan sebeplerle senelik satış taahhüdünü yerine getiremediğini ancak buna rağmen davacının bu duruma sessiz kaldığını, cezai şartın fahiş olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece toplanan deliller ve benimsenen bilirkişi raporları doğrultusunda, davalı bayinin gerek dava konusu dönemde gerekse önceki dönemlerde senelik satış taahhüdünü ihlal ettiği, davacı tarafça cezai şart alacağı saklı tutulmadan ifaların kabul edildiği, dolayısıyla cezai şart talep edilmeyeceği konusunda haklı bir güven oluştuğu gerekçesiyle asıl davanın reddine karar verilmiş, hükmün davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine (Kapatılan) Yargıtay 19.Hukuk Dairesi’nin 2015/9429 esas 2016/2276 karar sayılı 15.02.2016 tarihli ilamı ile “ Taraflar arasındaki uyuşmazlık, akaryakıt bayilik sözleşmesi ve eki asgari alım taahhüdünde öngörülen yıllık asgari ürün alımı taahhüdüne aykırı davranıldığı iddiasına dayalı cezai şart alacağından kaynaklanmaktadır. Davaya konu uyuşmazlığın çözümünde, cezai şarta ilişkin hükümlerin tartışılıp değerlendirilmesi gerekmektedir. Cezai şart, borçlunun alacaklıya karşı mevcut bir borcu hiç veya gereği gibi ifa etmemesi halinde ödemeyi vaat ettiği, hukuki işlem ile belirlenmiş ekonomik değeri olan bir edimdir. Cezai şartın amacı, borçluyu borca uygun davranmaya sevk etmektir. Cezai şart, asıl alacağı kuvvetlendirme amacı güder. Bu bakımdan cezai şart, kuvvetlendirilecek asıl borcun mevcut olmasını gerektirir. Asıl borç yoksa cezai şart da söz konusu olamaz. Bu niteliği itibariyle cezai şart asıl borca bağlı fer"i bir borçtur. Asıl borç, mevcut ve geçerli ise, cezai şart da borç doğurur. Asıl borç sona ermiş ya da geçersiz doğmuşsa, cezai şart bağımsız bir borç oluşturamaz. Cezai şart, asıl borcun bağlı olduğu şekle tabidir. Asıl borç bir geçerlilik şekline bağlanmışsa, cezai şartın borç doğurabilmesi aynı şekilde kararlaştırılmış bulunmasına bağlıdır. Ancak, geçerlilik şekline bağlı olan bir sözleşme bu şekle uygun olarak yapılmadığı halde, şekle aykırılığı ileri sürmenin dürüstlük kurallarıyla bağdaşmaması nedeniyle dinlenmediği hallerde, sözleşme geçerli sayıldığından, onun fer’i niteliğinde olan cezai şart da geçerli sayılacaktır. Cezai şartın fer’ilik niteliği asıl borca bağlı olduğu sürece devam eder. Başka bir anlatımla cezai şartın fer’iliği, muaccel olduğu ana kadar devam eder. Borçlu, borca aykırı davrandığında cezai şart muaccel hale geldiğinden artık fer’i değil, asli (bağımsız) bir alacak niteliğini kazanır. Cezai şart, sağlararası hukuki işlemlerde ve özellikle sonuçlarını hayatta doğuran sözleşmelerde kararlaştırılır. (Bkz.Tunçomağ Kenan; Türk Borçlar Hukuku I.Cilt Genel Hükümler İstanbul 1976 Sh.853 vd., Eren Fikret; Borçlar Hukuku Genel Hükümler 5.Bası, Cilt 2 Sh.1169-1171; Kılıçoğlu M.Ahmet; Borçlar Hukuku Genel Hükümler 4.Bası Sh.575-577; Reisoğlu Safa; Borçlar Hukuku Genel Hükümler 12. Bası Sh. 362.) 818 Sayılı Borçlar Kanunu"nun 158. maddesinin başlığı “cezai şart” iken 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun “Ceza Koşulu” başlığı altında üç çeşit ceza koşulu düzenlenmiştir. Bunlar öğretide ortaya atılan kavramlara göre seçimlik ceza koşulu (TBK. md. 179/I), ifaya eklenen ceza koşulu (TBK md. 179/II) ve ifayı engelleyen ceza koşulu (dönme cezası) (TBK md. 179/III) dur.Akaryakıt bayilik sözleşmelerinde (veya sözleşme eki taahhütnamelerde) yer alan “yıllık asgari alım taahhüdü”ne uymama halinde öngörülen ceza koşulu (cezai şart) hükümleri TBK"nın 179/II. (BK. md. 158/II) maddesindeki ifaya ekli ceza koşulu (cezai şart) niteliğinde olduğundan burada bu tür ceza koşulu üzerinde durulması gerekmektedir. TBK"nın 179/II maddesine göre; “ceza borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi durumu için kararlaştırılmışsa alacaklı, hakkından açıkça feragat etmiş veya ifayı çekincesiz olarak kabul etmiş olmadıkça, asıl borçla birlikte cezanın ifasını da isteyebilir.”anılan yasa hükmünden de açıkça anlaşılacağı gibi, ifaya eklenen ceza koşulunda, şart gerçekleştiği takdirde alacaklı, hem ifayı hem de cezayı talep edebilecektir. Buna öğretide “taleplerin birleşmesi” veya “toplanması” denmektedir. TBK, “borcun belirlenen zamanda veya yerde ifa edilmemesi” hali için kararlaştırılmış ceza koşulunun, ifaya eklenen ceza koşulu niteliğinde olacağına dair bir karine koymuştur. Bu iki olasılık dışında kalacak eksik ifa hallerinde TBK"nın 179/II. md. değil, 179/I. md. hükmü uygulanacaktır. Zira, Kanun, 179. maddenin ikinci fıkrasında bütün eksik ifa hallerini değil, bunlardan sadece zaman veya yer itibariyle aykırılık teşkil edenlerin ifaya eklenen ceza koşulu olduğunu kabul etmiştir. TBK"nın 179/II. md. hükmü emredici yapıda olmayıp düzenleyici nitelikte olduğundan taraflar, yukarıda belirtilen iki hal dışında kalan eksik ifalarla, bütün ifa etmeme hallerinde de ifa ile birlikte cezai şartın istenebileceğini kararlaştırabilirler. (Bkz. Tunçomağ Kenan;age sh. 875 vd.; Eren Fikret age sh. 1173 vd. ; Kılıçoğlu M. Ahmet age sh. 579 vd.; Günay Cevdet İlhan, Cezai Şart Ankara 2002 sh. 83 vd.; Uygur Turgut; Açıklamalı – İçtihatlı Borçlar Kanunu Genel Hükümler, İkinci Cilt 1990 sh. 740) TBK."nın 179/II. maddesine göre, iki halde alacaklı, ceza koşulunu isteyemez. Eğer alacaklı, ceza koşulunu isteme hakkından açıkça vazgeçmişse artık bu yönde bir talepte bulunamaz. Diğer yandan alacaklı, çekince koymadan ifayı kabul etmiş veya sözleşmeden doğan edimlerini ifa etmeye devam etmişse bu takdirde de ceza koşulunu isteyemez. Örneğin; beş yıl süreli bir “akaryakıt bayilik sözleşmesinde (veya eki taahhütnamede) bayinin yıllık asgari ürün alımı taahhüdü bulunmasına rağmen yıllar itibariyle bu taahhüde uyulmamış ise tedarikçi (sağlayıcı) firmanın, TBK"nın 179/II. md. uyarınca hem ifayı hem de ceza koşulunu talep edebilmesi için takip eden yılda henüz bayiye mal vermeden önce ceza koşulu ile ilgili “çekince” (ihtirazi kayıt) bildirmesi ya da bu konuda bayiye noterden bir ihtarname göndermesi gerekir. Çekince için bir şekil şartı getirilmemiştir. Tedarikçi, taahhüde aykırı davranılmış olan yılı takip eden yeni yıldaki ilk fatura ve irsaliyeye koyacağı bir açıklama (şerh) ile bu koşulu yerine getirebilir. Bu şekilde bir çekince (ihtirazi kayıt) konulduktan veya ihtar çekildikten sonra tedarikçi (sağlayıcı) firma, mal vermeye (ifaya) devam etse bile önceki yıla ilişkin ceza koşulu alacağını sözleşme zamanaşımı süresi içinde her zaman talep edebilir. Sonraki yıllarda da aynı kural geçerlidir. Tekrarlamak gerekirse, her yıl sonunda bir önceki yıla dair ceza koşulunun istenebilmesi, takip eden yılda henüz ifaya başlanmadan önce çekince (ihtirazi kayıt) bildirilmesi veya ihtar çekilmesine bağlıdır. Bunlar yapılmadan müteakip yılın ifası gerçekleşmişse artık bir önceki yıla ait ceza koşulu istenemez. Çekince konmuş veya ihtar çekilmiş olan yıllarla ilgili ceza koşulunun istenebileceği ise kuşkusuzdur. Yerel mahkemenin bu hususlara değinen gerekçesinde isabetsizlik yoksa da somut olay bakımından delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülmüştür. Zira, yukarıda açıklanan ve yerel mahkemece de benimsenen gerekçelerle somut olayda önceki yıllara ait cezai şart istenemez ise de, son yıla ilişkin cezai şart talebinin kabulü gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir” gerekçesiyle asıl dava yönünden hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Bozma kararından sonra İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/1212 esas 2016/871 karar sayılı dosyası ile işbu dava dosyasının birleştirilmesine karar verilmiştir.
Birleşen davada davacı vekili, taraflar arasında 20/09/2004 tarihli akaryakıt istasyonu işletme sözleşmesi ve 20.09.2001 tarihli protokol akdedildiğini ..., ..., ..., ..., ..."ın kefil olduklarını, davalı şirketin sözleşme ve protokol gereği davacı şirketten her yıl belli bir tonajda madeni yağ ve akaryakıt almayı ve tonaj ihlali yapılması durumunda cezai şart ödemeyi kabul ve taahhüt ettiğini, ancak sözleşmenin son dönemi olan 20.09.2009 ve 18.09.2010 tarihleri arasındaki dönemde akaryakıt tonaj ihlalinde bulunduğunu, bu nedenle cezai şart alacağı için 10.000 USD üzerinden İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesine dava açtıklarını, davanın reddine dair mahkeme kararının Yargıtayca bozulduğunu ancak bozmadan sonra ıslah yapılamayacağı hususunu gözeterek iş bu ek davayı açtıklarını belirterek taraflar arasındaki sözleşme ve protokol ihlalinden kaynaklanan 29.800- USD cezai şart alacağının davalılardan tahsilini talep ile dava etmiştir.
Birleşen davada davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda, asıl dava yönünden son dönem olan 20.09.2009 -18.09.2010 tarihleri arasında davacının davalıdan cezai şart talep etme hakkının bulunduğu, tüm dosya kapsamında cezai şartın koşullarının oluştuğu gerekçesiyle asıl davanın kabulüne, birleşen dava yönünden Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 20.03.1974 tarih ve 1970/1053 Esas, 1974/222 Karar sayılı içtihadında da belirtildiği üzere, cezai şartın davalının ekonomik olarak yıkımına neden olup olmayacağı, bu kapsamda cezai şartın BK"nın 19 ve 20. maddesine göre değerlendirilmesi gerektiği, mahkemece buna yönelik olarak yapılan değerlendirmede, cezai şartın miktarı, sözleşme ilişkisi ve davalının ekonomik durumu, davalının yıllık kâr oranları, aylık ortalama net gelirleri göz önüne alınarak değerlendirme yapılması gerektiği, ayrıca ceza miktarının nispi olarak yüksek olması, ceza miktarının aynı zamanda o kişinin ekonomik olarak yıkımına neden olacak bir miktara ulaşması halinde cezai şartın geçersizliğinden bahsedileceği, davalının ekonomik durumu, cezai şartın miktarı, sözleşme ilişkisi, davalının geçmiş yıllardaki kâr oranları, aylık ortalama gelirleri göz önüne alındığında sözleşmede kararlaştırılan cezai şartın tamamına hükmedilmesi halinde davalının ekonomik olarak yıkımına neden olacağı gerekçesiyle birleşen davada talep edilen cezai şarttan indirim yapılarak kısmen kabulüne karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
1-Mahkemece alınan 06.01.2015 tarihli bilirkişi raporunda davaya konu edilen cezai şart miktarının davalının ekonomik mahfına sebebiyet vermeyeceği vergi kayıtları da incelenmek suretiyle tespit edilmiştir. Bu durumda cezai şart tutarından indirim yapılması doğru olmadığı gibi mahkemece yapılan takdiri indirim sonucunda reddedilen tutar üzerinden davacı aleyhine vekalet ücreti takdiri de doğru olmamıştır.
2- Taraflar arasındaki sözleşmede cezai şart döviz bazında yazılmışsa da daha sonra cezai şart talebinde bulunan davacının alacağını faturalandırırken TL olarak tercihte bulunduğu gözetilerek hükmün TL bazında kurulması gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte yazılı nedenlerle hükmün davacı yararına BOZULMASINA, (2) nolu bentte yazılı nedenlerle hükmün davalı yararına BOZULMASINA, bozma nedenlerine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, ödedikleri peşin temyiz harcının istekleri halinde temyiz eden taraflara iadesine, 07.12.2020 tarihinde oybirliğiyle karar veridi.