Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2020/2495 Esas 2021/6591 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
3. Hukuk Dairesi
Esas No: 2020/2495
Karar No: 2021/6591
Karar Tarihi: 15.06.2021

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2020/2495 Esas 2021/6591 Karar Sayılı İlamı

     Özet:

Davacılar, davalının Çin'deki firma ile yaptığı ortaklık sözleşmesinde kendilerini ortak etme taahhüdü sonucu ellerindeki parayı davalının banka hesaplarına havale ettiklerini ancak davalının taahhüdü yerine getirmediğini iddia ederek, uğradıkları zararların tazmini amacıyla davalıdan toplam 277.125 USD'nin tahsiline karar verilmesini talep etmişlerdir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş ancak Yargıtay'ın bozma kararı sonrası sadece zarar miktarına ilişkin hüküm kısmında çelişki meydana gelmiştir.
Kararda geçen kanun maddeleri: HMK'nın 297, Anayasamızın 141. maddesi.
3. Hukuk Dairesi         2020/2495 E.  ,  2021/6591 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
    DAVACILAR : 1-..., 2-...
    VEK.AV....

    Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda; davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen karar, davacılar ve davalı vekili tarafından duruşmalı olarak temyiz edilmekle; duruşma günü olarak belirlenen 15/06/2021 tarihinde davacılar vekili Av... ile davalı vekili Av.... geldiler. Açık duruşmaya başlandı ve hazır bulunan vekillerin sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00"e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:

    Y A R G I T A Y K A R A R I

    Davacılar; mühendis olan davalının alarm sistemleri üretimi ve ticareti ile uğraştığını, ..."deki firmalar ile bu anlamda yoğun ilişkiler gerçekleştirdiğini, yakın akraba olmaları sebebi ile bu işlerdeki karlılığı anlatıp döviz birikimlerini değerlendirmek amacı ile orada birlikte ticaret yapma konusunda kendilerini ikna ettiğini, davacılardan ..."ı Çin"de kuracak şirkete ortak etme taahhüdü sonucu ellerindeki parayı davalının banka hesaplarına havale ettiklerini ancak davalının bu ortaklığı gerçekleştiremediğini, davalının Çinli ortak ile ortak girişim ana sözleşmesi düzenlediğini, kendilerinin bundan 4 yıl sonra haberdar olduklarını, davacı ..."ın payı varmış izlenimi yaratıp banka hesabına para aktarttığını, oysa şirketin hukuken mevcut olmadığını, davalının kendi yarattığı zararlardan sorumlu olması gerektiğini, gönderilen paraları kendi çıkarları için kullanmaya devam ettiğini, sözleşmeden doğan taahhüdü ihlal ettiğini ileri sürerek;, uğradığı zararlarının tazmini amacı ile davalıya çeşitli tarihlerde aktardıkları toplam 277.125 USD’nin davalıdan tahsilini talep etmişlerdir.
    Davalı; uyuşmazlığın tahkim yolu ile giderilmesi gerektiğini, ayrıca yetkili yerin Çin İktisadi Hakem Kurulu olduğunu, kendisinin elektronik güvenlik sistemlerinin yurt içi ve dışında pazarlamasını yapan firmanın yetkili ve büyük hissedarı olduğunu, bu bağlamda Çin"e defalarca gidip geldiğini, orada tanıştığı Çinli birisi ile başlayan güven ilişkisi sonucu ortak girişim sözleşmesi çerçevesinde iş yapmayı kararlaştırdıklarını, aralarında akrabalık ilişkisi bulunan davacılardan Maksut"un bu girişim ortaklığına katılmak istediğini ancak noter olması sebebi ile ortaklığa taraf olamadığı; ilk etapta gönderdiği paranın akabinde, oğlu davacı ..."ın ortak olması yönünde fikir beyanında bulunduğunu, ortak girişim için sözleşme öncesi bir miktar para gönderdiğini, bu paraların Çinli şirket üzerinden kullanıldığını, davacı ..."ın bu süre zarfında defalarca Çin"e gidip geldiğini, kendisinin üzerindeki hissenin bir kısmının davacı ..."a devredilmesi yönünde hem fikir olmalarına karşın Çin mevzuatı sebebi ile bunun resmi olarak yapılamadığını, girişim sözleşmesinin tarafının Maksut değil Sabri olduğunu, gelişen olaylarda her hangi bir kusurunun olmadığını, ortak girişime hissedar olma isteminin aralarındaki adi yazılı belge ile kabul edilmesi ve ...’ın da bunu imzalaması sebebi ile ödediği parayı talep edemeyeceğini savunarak davanın reddini istemiştir.
    Mahkemece; gönderilen paranın, yurt dışında şirket kurulmamasına rağmen iade edilmediği gerekçesiyle, davanın kabulüne dair verilen karar; davalı tarafın temyizi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesince verilen 14/11/2018 tarihli ve 2016/29636 E. 2018/10645 K. sayılı kararla; taraflar arasında, davacıların verdiği katkı payı doğrultusunda kar etmek amacını taşıyan adi ortaklık ilişkisi bulunduğu, davacıların işbu davada katkı paylarını istemeleri nedeniyle adi ortaklığın usulünce tasfiye edilmesi gerektiğinden bahisle bozulmuştur.
    Mahkemece, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; karar, taraflarca temyiz edilmiştir.
    1) Bilindiği üzere, mahkemece verilen kısa karar (hüküm), bir davayı esastan çözümleyen ve uyuşmazlığı sona erdiren nihai kararlardandır. Bu kararla, mahkeme davadan elini çeker ve davayı sona erdirmiş olur. Bu aşamada yapılması zorunlu iş; gerekçeli kararı, kısa karar doğrultusunda ve yasal gerekçeleriyle birlikte hakimin yazmasından ibarettir. Eş söyleyişle, kararın asli unsurlarından olan gerekçenin de hüküm fıkrasına uygun biçimde kararda yer alması gerekir. Esasen, ilamın tefhim edilen kısa karara uygun yazılması ve gerekçe taşıması, kamu düzeni ile doğrudan ilgili temel kurallardan olup, bu kurala yasa koyucu HMK"nın 297 nci maddesiyle varlık kazandırmıştır.
    Yine Anayasamızın "Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması" başlıklı 141 inci maddesinin üçüncü fıkrasında; "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır." hükmüne yer verilmiştir.
    Buna göre, gerekçe, hükümle çelişik olamaz. Aksinin kabulü, mahkemelere güveni sarsacağı gibi Anayasa ve yasalarda yer alan açık kurallara aykırılık oluşturur.
    Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; mahkemece, davacı ... tarafından ortaklık payı dışında gönderilen 49.200 USD payından 13.648,37 USD zarar bakiyesi mahsup edilerek, bakiye 35.551,63 USD’nin davalı taraftan talep edilebileceği yönünde gerekçe oluşturulmasına rağmen, hüküm kısmında 13.648,37 USD’nin dava tarihinden itibaren mevduat faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmek suretiyle, gerekçe ile hüküm arasında çelişki yaratılmış olması usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.
    Ayrıca, dava tarihi 12/10/2012 olmasına rağmen, karar başlığında yazım hatası nedeniyle dava tarihinin 02/03/2016 olarak gösterilmiş olması da doğru değildir.
    2- Bozma nedenine göre, tarafların diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
    SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün HUMK"nın 428 inci maddesi gereğince BOZULMASINA, ikinci bentte açıklanan nedenle tarafların diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, 3.050 TL Yargıtay duruşması vekalet ücretinin yekdiğerinden alınıp yekdiğerine verilmesine,
    peşin alınan temyiz harçlarının istek halinde temyiz edenlere iadesine, 6100 sayılı HMK"nın geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK"nın 440 ncı maddesi gereğince hükmün tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 15/06/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

    Hemen Ara