Esas No: 2021/892
Karar No: 2022/797
Karar Tarihi: 08.02.2022
Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 2021/892 Esas 2022/797 Karar Sayılı İlamı
7. Hukuk Dairesi 2021/892 E. , 2022/797 K."İçtihat Metni"
7. Hukuk Dairesi
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVALILAR : ... vd.
Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 22.07.2014 gününde verilen dilekçe ile meranın aidiyetinin tespiti talebi üzerine Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin bozma ilamına uyularak yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 04.12.2019 günlü hükmün Yargıtayca, duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle, tayin olunan 08.02.2022 günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı vekili Av. ... ile karşı taraftan davalı köy tüzel kişiliği vekili Av. ... ve davalı ... vekili Av. ... geldiler. Duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelenlerin sözlü açıklamaları dinlenildi. Açık duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare dosya ve içeriğindeki tüm kağıtlar incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR
Dava, kadimlik iddiasına dayalı meranın aidiyetinin tespiti istemine ilişkindir.
Davacı vekili, mera komisyon kararı ile dava konusu 702 parsel sayılı taşınmazın davalı adına mera olarak tahsis edildiğini, dava konusu taşınmazın taraflar arasında düzenlenen hudutnameye göre davacıya bırakılan kısımda kaldığını, taşınmazın kadimden bu yana davacının kullanımında olduğunu belirterek, dava konusu taşınmaza ilişkin mera tahsisinin iptaline ve bu taşınmazın davacı adına mera olarak tahsisine, hudutnamaye göre dava konusu taşınmazı da kapsayan alanların davacı köyün kadim kullanımında olduğunun tespitine karar verilmesi talep edilmiştir.
Davalı köy temsilcisi, dava konusu meranın köylerine ait kadim mera olduğunu beyan ederek davanın reddini savunmuştur.
Davalı ... vekili, davacı tarafından açılan Bayburt Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/351 Esas sayılı men'i müdahale davasının reddedildiğini, bu kararın kesin hüküm oluşturduğunu beyan ederek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın reddine dair verilen ilk kararın temyiz edilmesi üzerine, dava konusu meranın kullanım hakkının hangi köye veya köylere ait olacağının tereddüde yer vermeyecek şekilde saptanması gerektiği gerekçesiyle Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 30.04.2019 tarih, 2016/11237E.-2019/3792K. sayılı ilamıyla bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda, bozma ilamı doğrultusunda mahalli bilirkişi tespitinin mümkün olmadığı, dava konusu taşınmazın sadece bir köyün kullanımında olduğunun ispatlanamadığı, davacının mera sınırının belirlenmesine ilişkin talebi olmadığından mera kullanımına dair tespit hükmü kurulmadığı, hudutnamenin de kadim kullanıma dair fiili durumu belirlediği ve davacının iddiasının yerinde olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.
Bir davanın taraflarının o dava yönünden mahkemece hangi nedenle haklı veya haksız bulunduklarını anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada usûlüne uygun şekilde oluşturulmuş kuşkuya yer vermeyecek açıklık taşıyan direnme ya da uyma kararının bulunması zorunludur.
6217 sayılı Kanunun 30’ncu maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununa eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun, bozma sonrası mahkemece yapılacak işlemleri düzenleyen 429’ncu maddesinin ikinci fıkrasında,“…Mahkeme, temyiz edenden 434'ncü madde uyarınca peşin alınmış olan gideri kullanmak suretiyle, kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra, Yargıtayın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir.” hükmü düzenlenmiştir.
Öte yandan, Hukuk Muhakemeleri Kanununun “Bilirkişinin görevini yapmaktan yasaklı olması ve reddi” kenar başlıklı 272’inci maddesinde ise, “ (1) Hâkimler hakkındaki yasaklılık ve ret sebepleriyle ilgili kurallar, bilirkişiler bakımından da uygulanır. Ancak, bilirkişinin, aynı dava veya işte daha önceden tanık olarak dinlenmiş bulunması, bir ret sebebi teşkil etmez. (2) Hâkimler hakkındaki yasaklılık sebeplerinden biri, bilirkişinin şahsında gerçekleşmişse, mahkeme, hüküm verilinceye kadar, her zaman bilirkişiyi resen görevden alabileceği gibi, bilirkişi de mahkemeden, görevden alınma talebinde bulunabilir. (3) Ret sebeplerinden birinin bilirkişinin şahsında gerçekleşmesi hâlinde taraflar, bilirkişinin reddini talep edebileceği gibi, bilirkişi de kendisini reddedebilir. Ret talebi veya bilirkişinin kendisini reddetmesinin, ret sebebinin öğrenilmesinden itibaren en geç bir hafta içinde yapılmış olması şarttır. Ret sebeplerinin ispatı için, yemin teklif edilemez. (4) Görevden alınma, ret ve bilirkişinin kendisini reddetmesine yönelik talep, bilirkişiyi görevlendiren mahkemece dosya üzerinden incelenir ve karara bağlanır. Kabule ilişkin kararlar kesindir. Redde ilişkin kararlara karşı ise ancak esas hakkındaki kararla birlikte kanun yoluna başvurulabilir.” hükmü yer almaktadır.
Dosya içeriğinden; mahkemece, 05.08.2009 tarihli tensip zaptının 2 numaralı ara kararında bozma kararına uyulup uyulmayacağı hususunun duruşmada dikkate alınmasına, 24.09.2019 tarihli duruşma tutanağının 1 numaralı ara kararında bozma ilamı doğrultusunda mahalli bilirkişilerin tespiti için ilgili kolluğa yazı yazılmasına ve 3 numaralı ara kararında ise bozmaya uyma hususunun gelecek celse değerlendirilmesine karar verildiği, ancak sonraki duruşmalarda bozma ilamına uyulup uyulması hususunda bir karar verilmediği anlaşılmıştır. Ayrıca 24.09.2019 tarihinde kolluğa yazılan yazıda tespiti istenen mahalli bilirkişilerin niteliğinin yeterince açıklanmadığı ve kolluk tarafından taraf köylerde yaşayan bilirkişi isimlerinin bildirildiği, yine mahalli bilirkişi tespitine yönelik 30.09.2019 ve 15.10.2019 tarihinde yazılan yazılara ise kolluk tarafından cevap verilmeden mahallinde 21.10.2019 tarihinde keşif yapıldığı, keşifte kolluk tarafından bildirilenlerden farklı mahalli bilirkişilerin dinlendiği ve dinlenen mahalli bilirkişilerden ...’ın davacı köyde arıcılık yaptığı tespit edilmiştir.
Anılan yasal düzenlemeler ile dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde;
1-Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun 429’uncu maddesinin ikinci fıkrası hükmü karşısında, mahkemece tarafların beyanlarının alınmasından sonra yapılacak iş, açıkça bozma nedenlerine uyulması ya da eski kararda direnilmesine dair ara kararı oluşturmak olmalıdır. Mahkemece, bu usul kuralı göz ardı edilerek, Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 30.04.2019 tarih, 2016/11237 E-2019/3792 K sayılı bozma ilamına uyulup uyulmadığı hususunda bir karar verilmemesi ve bozma ilamına uyulmuş gibi mahalli bilirkişi tespiti için kolluğa müzekkere yazılması doğru olmamıştır.
2-Mahkemece, re’sen belirlenen mahalli bilirkişi isimleri hakkında tarafların beyanları alınmadan ve Hukuk Muhakemeleri Kanununun 272’inci maddesinde belirtilen ret ve çekinme sebepleri ileri sürme imkanı tanınmadan keşif kararı verilerek keşif yapılması da doğru görülmemiştir.
3-Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin bozma ilamı doğrultusunda keşifte dinlenecek yerel bilirkişi ve tanıkların çekişmeli mera veya yayla ile herhangi bir yararlanma ilişkisi bulunmayan, yansız anlatımda bulunabilecek, yöreyi iyi bilen ve çevre köy ya da kasabalarda yaşayan yaşlı kişilerden seçilmesi gerekmektedir. Mahkemece yapılan keşifte dinlenen mahalli bilirkişilerden ... davacı köyde arıcılık yaptığından, diğeri mahalli bilirkişilerin ise uyuşmazlık hakkında yeterli bilgileri bulunmadığından dava konusu meranın kullanım hakkının hangi köye veya köylere ait olduğunun kesin ve tereddüte yer vermeyecek şekilde saptandığından söz edilemeyeceği gibi bozma ilamı doğrultusunda tahkikat yapıldığı da söylenemez.
Bu durumda mahkemece, yukarıda açıklanan hususlar gözetilmek suretiyle belirlenecek mahalli bilirkişiler vasıtasıyla mahallinde keşif yapılmalı, tarafların gösterdikleri tanıklar taşınmaz başında dinlenmeli, fen bilirkişisine keşfi izlemeye elverişli rapor ve kroki düzenlettirilmeli, taşınmazların öncesinde ve hali hazır durumda kimler tarafından kullanıldığı şüpheye yer vermeyecek şekilde saptanmalı, köy sınırlarının kullanım hakkına etki etmeyeceği de gözetilerek, infaza elverişli hüküm kurulması yoluna gidilmelidir.
Mahkemece, değinilen hususlar gözardı edilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmediğinden hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda yazılı nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın yatırana iadesine, Yargıtay duruşma vekalet ücreti 3.815,00 TL’nin davalı köy tüzel kişiliğinden alınarak davacıya verilmesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 08.02.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.