Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 2021/768 Esas 2022/795 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
7. Hukuk Dairesi
Esas No: 2021/768
Karar No: 2022/795
Karar Tarihi: 08.02.2022

Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 2021/768 Esas 2022/795 Karar Sayılı İlamı

7. Hukuk Dairesi         2021/768 E.  ,  2022/795 K.

    "İçtihat Metni"

    7. Hukuk Dairesi


    MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi


    Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 10.07.2006 tarihinde verilen dilekçeyle tapu iptali ve tescil, 2. kademede tazminat talep edilmesi üzerine Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin bozma ilamına uyularak yapılan duruşma sonunda; davanın kısmen kabulüne ve kısmen reddine dair verilen 15.02.2019 tarihli hükmün Yargıtayca, duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili ve davacı vekili tarafından istenilmekle, tayin olunan 18.01.2022 günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı vekili Av. ... ile davalı vekili Av. ... geldiler. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:

    KARAR

    Dava, tapu iptali ve tescil ikinci kademede tazminat istemine ilişkindir.
    Davacı vekili, müvekkili şirketin tasfiye halinde olduğunu, tasfiye davasının İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 1992/1052 E. sayılı dosyası ile derdest olduğunu, İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2003/216 E. - 2004/366 K. sayılı kararı ile ... 'ın kayyım olarak tayin edildiğini, şirketin tasfiyesinin yapılabilmesi için şirketin tüm aktif ve pasiflerinin toplanması gerektiğini, İzmir 7. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1998/491 E - 1999/513 K sayılı kararıyla, "... da bulunan tapuda davalı adına kayıt olan dükkanın şirketin parası ile alındığına kanaat getirildiğinden" müvekkili şirkete ait olduğunun tespitine karar verildiğini, ancak o dönemde davaya konu dükkanın kooperatifin malı olması ve limited şirketlerinin kooperatif ortağı olmasının hukuken mümkün olmaması nedeni ile mahkeme kararının devamında "dükkanın bedeli olan 26.300.000.000 ETL'nin dava tarihi olan 26/12/1997 tarihinden itibaren reeskont faizi ile davalından alınıp davacıya verilmesine karar verildiğini", bu kararın 24/05/2000 tarihinde kesinleştiğini, müvekkili şirketin uzun süre organsız kalmasından dolayı bu bedelin tahsil edilemediğini, bu nedenle müvekkili şirketin hiçbir kusur yokken çok ciddi boyutta zararı olduğunu, davalının da aynı oranda haksız kazancının olduğunu, mahkeme kararında açıkça dükkanın müvekkili şirkete ait olduğunun belirtildiğini, bu nedenle öncelikle dükkanın tapusunun iptal edilip davacı şirket adına tescilinin gerektiğini, mümkün olmadığı taktirde bilirkişiler marifeti ile dükkanın değerinin tespit edilmesi ve davacının munzam zararı hesaplanarak davalından alınarak davacı şirkete verilmesi gerektiğini belirterek, dava konusu dükkanın tapusunun iptali ile müvekkili şirket adına tapuya tesciline, mümkün olmadığı taktirde fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 10.000,00 TL munzam zararın faizi ile birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
    Davacı vekili, 21.02.2014 tarihli ıslah dilekçesiyle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 428.690,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
    Davalı vekili, İzmir 7. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1998/491 E., 2009/93 K. sayılı davanın yetkisiz vekil tarafından açıldığını, İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 1992/1050 E. sayılı dosyasının konusunun tespit, tedbir, kayyım istemli fesih ve tasfiye davası olduğunu, 16/10/1994 tarihinden sonra şirketin organsız kaldığını, Av. ...'a verilen vekaletnamenin usulüne uygun sayılamayacağını, buna göre kayyım tayini kararının usulüne uygun olmayan vekaletnameyle açılmış olması nedeniyle geçersiz olduğunu, Bornova 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1995/828 E.-1996/1067 K. sayılı dosyalarının incelenmesi gerektiğini beyan ederek davanın reddini savunmuştur.
    Mahkemece, davanın kısmen kabulüne dair verilen ilk kararın temyiz edilmesi üzerine, hükme dayanak alınan bilirkişi raporunda belirlenen güncel değer hesabının denetime elverişli olmadığı gerekçesiyle Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 09.04.2013 tarih, 2013/340 E-5518 K sayılı ilamıyla bozulmasına karar verilmiştir. Karar düzeltme istemi Dairenin 10.10.2013 tarih, 2013/11002 E.-2013/13030 K. sayılı ilamıyla reddedilmiştir.
    Mahkemece, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda; bozmadan sonra yapılan ıslah nazara alınarak 428.690,00 TL tazminatın dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine dair verilen ikinci kararın temyiz edilmesi üzerine ise, konusunda uzman olmayan mimar bilirkişi tarafından düzenlenen ve gerekçesi yetersiz bilirkişi raporuna itibar edilerek ve bozma sonrasında davacının sunduğu ıslah dilekçesi dikkate alınarak karar verilmesinin doğru olmadığı gerekçesiyle Dairenin 11.11.2014 tarih, 2014/7847 E-12660 K sayılı ilamıyla bozulmasına karar verilmiştir. Karar düzeltme istemi de Dairenin 14.10.2015 tarih, 2015/7408 E.-8886 K. sayılı ilamıyla reddedilmiştir.
    Mahkemece, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda; Hukuk Muhakemeleri Kanununun 177/1’inci maddesi ve Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 04/02/1948 tarih, 1944/10 E.- 1948/3 K. sayılı ilamına göre bozmadan sonra ıslahın mümkün olmaması nedeniyle talep edilen miktar üzerinden davanın kısmen kabulüne 10.000,00 TL'nin dava tarihi olan 10/07/2006 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, davacının yapmış olduğu ödeminin kararın infazı sırasında dikkate alınmasına karar verilmiştir.
    Hükmü, davacı vekili ve davalı vekili temyiz etmiştir.
    1)Davalı vekili 18.01.2022 tarihli dilekçesi ile temyizden feragat etmiş, dosyada mevcut 12.03.2014 tarihli 03775 yevmiye numaralı vekaletnamede temyizden feragate yetkili bulunduğu anlaşılmış olmakla, davalı vekilinin temyiz dilekçesinin reddine karar vermek gerekmiştir.
    2)Davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;
    Usul hukuku alanında geçerli temel ilke, yargılamaya ilişkin kanun hükümlerinin derhal yürürlüğe girmesidir. Bu ilkenin benimsenmesinin nedeni ise, bu kanun hükümlerinin kamu düzeni ile yakından ilgili olduğu, daima eskisinden daha iyi ve amaca en uygun olduğu fikri ile kanun koyucunun, fertlere ait olan hakların yeni usul hükümleri ile daha önce yürürlükte olan kanundan daha iyi ve daha adil bir şekilde korunacağına ilişkin inancıdır.
    Usul kurallarının zaman bakımından uygulanmasında derhal uygulanırlık kuralı ile birlikte dikkate alınması gereken bir husus da yeni usul kuralı yürürlüğe girdiğinde, ilgili "usul işleminin tamamlanıp tamamlanmadığı"dır.
    Hemen belirtilmelidir ki, dava; dava dilekçesinin mahkemeye verilmesiyle başlayan ve bir kararla (veya hükümle) sonuçlanıncaya kadar devam eden çeşitli usul işlemlerinden ve aşamalarından oluşmaktadır. Yargılama sırasındaki her usul işlemi, ayrı ayrı ele alınıp değerlendirmeye tabi tutulmalıdır.
    Bir usul işlemi yargılama sırasında yapılmaya başlanıp tamamlandıktan sonra, yeni bir usul kuralı yürürlüğe girerse, söz konusu işlem geçerliliğini korur. Başka bir deyişle, tamamlanmış usul işlemleri, yeni yürürlüğe giren usul hükmünden (veya kanunundan) etkilenmez. Buna karşın, bir usul işlemine başlanmamış veya başlanmış olup da henüz tamamlanmamış ise, yeni usul hükmü (veya kanunu) hemen yürürlüğe gireceğinden etkilenir. Çünkü, usule ilişkin kanunlar -tersine bir kural benimsenmediği takdirde- genel olarak hemen etkili olup, uygulanırlar (Üstündağ, S.: Medeni Yargılama Hukuku, Cilt:I, İstanbul 1997, s. 73 ilâ 78).
    01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun "Zaman Bakımından Uygulanma" başlığını taşıyan 448/1. maddesi de yapılan açıklama ve ilkelere uygun olarak;
    "(1) Bu Kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhâl uygulanır” hükmünü içermektedir.
    Bu madde hükmüne göre, kanunda aksine bir düzenleme getirilmediği takdirde, yeni usul hükümlerinin tamamlanmış usul işlemlerine bir etkisi olmayacak, önceki kanuna göre yapılmış ve tamamlanmış olan işlemler geçerliğini koruyacaktır. Buna karşın, tamamlanmamış usul işlemleri yeni kanun hükümlerine göre yapılacaktır. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 18.11.2015 tarih, 2014/11-21 E.-2015/2657 K.; 18.03.2021 tarih 2017/1397 E.-2021/292 K.)
    Öte yandan; 22/07/2020 tarihinde kabul edilen ve 31199 sayılı Resmi Gazete’de 28/07/2020 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe giren 7251 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 18. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 177. maddesinin birinci fıkrasından sonra gelmek üzere, "Yargıtayın bozma kararından veya bölge adliye mahkemesinin kaldırma kararından sonra dosya ilk derece mahkemesine gönderildiğinde, ilk derece mahkemesinin tahkikata ilişkin bir işlem yapması halinde tahkikat sona erinceye kadar da ıslah yapılabilir. Ancak bozma kararına uymakla ortaya çıkan hukuki durum ortan kaldırılamaz." fıkrası eklenmiştir. Bu yasal düzenleme ile Yargıtay’ın bozma kararı veya bölge adliye mahkemesinin kaldırma kararı sonrası dosya ilk derece mahkemesine gönderildiğinde, ilk derece mahkemesinin tahkikata ilişkin bir işlem yapması halinde tahkikat sona erinceye kadar ıslah yapılabilmesine imkân getirilmiştir.
    Somut olayda; mahkemece verilen ilk kararın Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 09.04.2013 tarih, 2013/340 E.-5518 K. sayılı ilamıyla eksik inceleme nedeniyle bozulduğu, bozma sonrası davacı vekilinin 21.02.2014 tarihli dilekçesiyle davayı ıslah ettiği anlaşılmıştır. Mahkemece verilen ikinci karar ise, bozmadan sonra ıslah yapılamayacağı ve yetersiz bilirkişi raporuna dayalı olarak karar verilmesinin doğru olmadığı gerekçesiyle Dairenin 11.11.2014 tarih, 2014/7847 E-12660 K sayılı ilamıyla bozulmuştur. Her ne kadar bozma ilamında bozmadan sonra ıslah yapılamayacağı belirtilmiş ise de Hukuk Muhakemeleri Kanununun 177. maddesinde 7251 sayılı Yasa ile yapılan değişikliğe göre bozmadan sonra ıslah yapılması mümkün olup, tahkikat devam ettiğinden ve usul hükümlerinde yapılan değişikliklerin derhal uygulanması gerektiğinden davacı vekilinin 21.02.2014 tarihli ıslah dilekçesi dikkate alınarak yargılama yapılıp sonuca göre karar verilmesi için hükmün bozulması gerekmiştir. (Yargıtay 23. Hukuk Dairesi, 22.12.2020 tarih 2018/1014 E-2020/4477 K, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2020/2768 E-2020/3649 K; Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 14.09.2020 tarih, E. 2018/3982 E- 2020/5088 K.)
    SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz dilekçesinin feragat nedeniyle REDDİNE, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın yatıranlara iadesine,Yargıtay duruşma vekalet ücreti 3.815,00TL'nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 08.02.2022 tarihinde oy birliği ile karar veridi.






    Hemen Ara