Esas No: 2021/25425
Karar No: 2022/3705
Karar Tarihi: 20.04.2022
Yargıtay 9. Ceza Dairesi 2021/25425 Esas 2022/3705 Karar Sayılı İlamı
9. Ceza Dairesi 2021/25425 E. , 2022/3705 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇ : Reşit olmayanla cinsel ilişki
HÜKÜM : Mahkumiyet
İlk derece mahkemesince bozma üzerine verilen hüküm temyiz edilmekle başvurunun muhtevası ve inceleme tarihine kadar getirilen kanuni düzenlemeler nazara alınarak dosya tetkik edildi, gereği görüşüldü:
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma ile kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Hükümden önce 28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanunun 58, 59, 60 ve 61. maddeleri ile 5237 sayılı Kanunun 102, 103, 104 ve 105. maddelerinde yer alan cinsel dokunulmazlığa karşı suçların yeniden düzenlenmesi karşısında, 5237 sayılı TCK'nın 7/2. madde-fıkrasındaki "Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur" düzenlemesi gözetilerek lehe olan hükmün önceki ve sonraki kanunların ilgili maddeleri olaya uygulanarak ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenmesi ve her iki kanunla ilgili uygulamanın denetime imkan verecek şekilde kararda gösterilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde uygulama yapılması,
Sanığın işlediği kabul edilen eylemlerin suç tarihi itibarıyla lehe sayılıp, 6545 sayılı Kanun değişikliğinden önceki 5237 sayılı TCK'nın 104/1. maddesinde düzenlenen reşit olmayanla cinsel ilişki suçunu oluşturup, öngörülen cezanın üst sınırının iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektirmesi ve mahkemece mahkumiyet hükümleri kurulmasından önce 17.10.2019 tarihinde yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanunla yeniden düzenlenen 5271 sayılı CMK’nın 251. maddesindeki basit yargılama usulüne dair kanuni düzenlemeden sonra 7188 sayılı Kanunun geçici 5. maddesinin 1/c bendine yönelik olarak 19.08.2020 günlü, 31218 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin 25.06.2020 tarih ve 2020/16 Esas-2020/33 sayılı Kararı ile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununa 7188 sayılı Kanunun 31. maddesiyle eklenen geçici 5. maddesinin (d) bendinde yer alan "kovuşturma evresine geçilmiş" ibaresinin, aynı bentte yer alan "basit yargılama usulü" yönünden Anayasaya aykırı bulunarak iptal edilmesi karşısında, anılan karara istinaden sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,
Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün, 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek 1412 sayılı CMUK'nın 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, 20.04.2022 tarihinde üye ...'un karşı oyu ve oy çokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
04.05.2012 günü hamile olduğu ortaya çıkan, 09.09.1995 doğumlu, Kasım 2011 suç tarihinde 16 yaş 3 aylık mağdur ...’a karşı rızasıyla cinsel ilişkiye girmek suçundan sanık ... (18 yaş 8 ay), Giresun 3. Asliye Ceza Mahkemesi 19.02.2021 günü 2020/251 Esas 2021/175 Karar sayılı davasında suçun sübutu kabul edilerek TCK’nun 104/1 fıkradan 2 yıl, 43/1 fıkradan 2 yıl 6 ay ve 62 maddesinden 1 yıl 13 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ancak kazanılmış hakkı gözetilerek sonuçta 6 ay 7 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir.
5237 sayılı TCK'nın 104/1. maddesinde düzenlenen suç, cezasının üst sınırı itibarıyla TCK’nun 66/1-e bendinde belirtilen 8 yıllık asli dava zamanaşımı süresine tabidir.
Görüşülen dava dosyasına göre; Yargıtay 14. Ceza Dairesinin 10.02.2020 tarihli bozma ilamıyla mahkemece verilen 21.11.2013 tarihli önceki mahkumiyet hükmü ortadan kalkmıştır. Suçun en son 30.11.2011 günü işlendiği kabul edilmiştir. Dava zamanaşımını kesen 07.02.2013 günlü sorgu ile 19.02.2021 tarihli son mahkumiyet kararı arasında asli dava zamanaşımı süresi dolmuştur.
Mahkumiyet hükmü dava zamanaşımı sürelerini kesen sebeplerden biri olarak TCK’nun 67/2-d bendinde düzenlenmiştir. Ancak, aynı davada bozma sonrasında da verilen mahkumiyet kararı varsa her mahkumiyet kararının dava zamanaşımı süresini keseceğine veya hangi mahkumiyet kararının dava zamanaşımını keseceğine dair kanunda bir işaret bulunmamaktadır.
Uygulamada, her bir mahkumiyet kararına dava zamanaşımını kesen sonuç bağlanmakta ve temyiz incelemesinde bozulan ve hukuken hiçbir sonuç doğurması mümkün olmayan mahkumiyet kararlarının her birine aynı hukuki kuvvet atfedilmektedir. Bu uygulama hukuka aykırı olup adil değildir.
İlkin dava zamanaşımı kurumu, sanık lehine bir atıfet müessesesi olarak kanunda yer almaktadır. Kanunda zikredilen dava zamanaşımını kesen nedenler yalnızca bir kez süreyi keserek yeniden işlemesine neden olur. Dava zamanaşımı süresini kesen her bir sebep, birden fazla kez gerçekleşse bile ancak bir kez bunu başarabilir. Mesela şüphelinin yeni ortaya çıkan durumlar nedeniyle ifadesine veya mahkemede sanığın sorgusuna birden fazla kez başvurulsa bile ifadelerden veya sorgularından yalnızca ilki süreyi keserken diğer ifade alma veya sorgulama işlemleri süreyi kesmemektedir. Aynı şekilde iddianame hangi sebeple olursa olsun iade edilmişse artık iade edilen iddianamenin hiçbir hukuki değeri kalmaz ve en son düzenlenen ve mahkemenin kabul ettiği iddianame dava zamanaşımı süresini keser. İşte mahkumiyet kararında da bu esaslardan ayrılmak için hiç bir makul neden yoktur. Dava zamanaşımını kural olarak kabul eden bir kanun hükmünün yorumla amaca aykırı olacak şekilde uygulanması hukuk güvenliğini zedeler.
İkinci olarak temyiz kanun yolunda incelenip bozulan ve bozma kararına uyulması ile de hukuken artık hiçbir geçerliliği kalmayan bir mahkumiyet hükmüne hukuki sonuç bağlanmaz. Bozma kararına uyarak yapılan yargılamada önceki mahkumiyet hükmü, hukuk düzenine hiç çıkmamış gibi dava yeniden ele alınıp görülür. Bundan dolayı bozulan mahkumiyet kararına dava zamanaşımını kesen bir hukuki değer verilemez. Dava zamanaşımını kesen mahkumiyet kararı bozularak ortadan kalkan ilk hüküm olmayıp son olarak verilmiş mahkumiyet hükmüdür. Temyiz sonucu verilen bozma kararıyla ortadan kalkmış hukuk dünyasında sonuç doğurması önlenmiş hukuka aykırı olduğunda şüphe olamayan ilk mahkumiyet kararı artık dava zamanaşımını kesen gücünü kaybetmiştir. Hukuken hiçbir sonuç doğurması mümkün olmayan ölü bir mahkumiyet kararına hukuki bir değer verilemez, sonuç bağlanamaz ve sanık aleyhine dava zamanaşımını kestiği kabul edilemez.
Üçüncü bir sebep ise bir ceza davasında birden fazla mahkûmiyet kararı verilmesine sanık kusuruyla yol açmamaktadır. Yargılamayı zamanında gereği gibi yapamayan mahkemelerin geç kalması veya yanlış kararlar vermesi sanık aleyhine sonuç doğuracak şekilde yorumlanamaz.
Dördüncü olarak, gerek istinaf veya gerek temyiz kanun yolunda bozulan her mahkumiyet hükmünün, dava zamanaşımını süresini keseceğine dair kanunda açık bir kural yazmadığı halde yorumla kanuna sanık aleyhine ilave yapılamaz. Ceza hukuku, kanunilik ilkesiyle sıkı sıkıya örülmüştür. Dava zamanaşımını kesen sebepler de kanunilik ilkesine tabidir. Bu ilkeyi aşındıran uygulamalar adil görülemez. Bozulan mahkumiyet hükümlerine dava zamanaşımı süresini kesen sonuçlar bağlayarak kanunun düzenlediği süreleri aşırı uzatmak kanunilik ilkesine aykırıdır.
Neticeten, mahkumiyet kararlarından en sonuncusunun dava zamanaşımını bir kez kestiği kabul edilerek asli dava zamanaşımı süresi ikinci mahkumiyet kararı verildiği anda dolduğundan sanık hakkındaki mahkumiyet hükmünün bozulmasına ve kamu davasının düşürülmesine karar verilmesi gerekirken değişik gerekçeyle bozulmasına dair sayın çoğunluğun görüşüne iştirak etmiyorum.