Esas No: 2021/2241
Karar No: 2022/1107
Karar Tarihi: 16.02.2022
Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 2021/2241 Esas 2022/1107 Karar Sayılı İlamı
7. Hukuk Dairesi 2021/2241 E. , 2022/1107 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi
MAHKEMESİ : Bakırköy 8. Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 27.11.2017 tarihinde verilen dilekçeyle inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil, ikinci kademede alacak talep edilmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 16.05.2019 tarihli hükmün istinaf yoluyla incelenmesi davalı vekili tarafından talep edilmiştir. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesince istinaf talebinin esastan reddine, harçlar yönünden kararın kaldırılmasına dair verilen kararın davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içeriğindeki tüm kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü.
KARAR
Dava, inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil, ikinci kademede alacak isteğine ilişkindir.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulü ile İstanbul ili, ... Mah., 53 pafta, 432 ada, 6 parsel sayılı mesken nitelikli 30/408 arsa paylı, 2. kat, 5 no'lu bağımsız bölümün davalı adına olan tapu kaydının iptali ile davacı adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.
Davalı vekilinin istinaf başvurusu üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesince, ilk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu gerekçe gösterilerek, davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine, harç kamu düzenine ilişkin olduğundan 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 353/1-b-2 maddesi gereğince harç yönünden Bakırköy 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin 16/05/2019 tarih ve 2017/577 Esas-2019/241 sayılı Kararının kaldırılmasına karar verilmiştir.
Hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
İnançlı işlemler, inananın teminat oluşturmak veya yönetilmek üzere mal varlığı kapsamındaki bir şey veya hakkını, inanılana devretmesi ve inanılanın da inanç anlaşmasındaki koşullara uygun olarak inanç konusu şeyi kullanmasını, amaç gerçekleştiğinde ise belirlenen şekilde inanana iade etmesini içeren işlemlerdir.
İnançlı bir işlem ile inanan, sahibi olduğu bir mülkiyet veya alacak hakkını inanılana kazandırıcı bir işlemle devretmekte ancak borçlandırıcı bir sözleşme ile de onu bazı yükümlülükler altına sokmaktadır.
İnançlı işlemin taraflarını, inanan ve inanılan oluşturur. Bir hakkı ya da nesneyi, güvendiği bir kişiye inançlı olarak devreden kimseye “inanan” adı verilir. Devredilen hak veya nesneyi, kendisine ait bir hak olarak kendi yararına, doğrudan doğruya ve dolaylı olarak kullanan kişiye de “inanılan”denir. İnananın, inanılana inançlı olarak kazandırdığı hak ya da nesne ise “inanç konusu şey” olarak nitelenir. İnançlı bir işlemde, kazandırıcı işlemin tarafları ile borç doğuran anlaşmanın tarafları aynıdır.
İnançlı işlemde inanılan, hakkını kullanırken kararlaştırılan koşullara uymayı, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hak veya nesneyi tekrar inanana (veya onun gösterdiği üçüncü kişiye) devretmeyi yüklenmektedir. İnançlı işlem, kazandırmayı yapan kişiye yani inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandırmanın iadesini isteme hakkı sağlayan bir sözleşmedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.
İnanç sözleşmesi, 5.2.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır.
Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, yanlar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) yazılı delil başlangıcı niteliğinde bir belge varsa 1086 sayılı HUMK’nun 292., 6100 sayılı HMK’nun 202.maddeleri uyarınca inanç sözleşmesi “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebilir.
Burada öncelikle, yazılı delil başlangıcının hukuki niteliği hakkında bir açıklama yapılması gerekmektedir. Uygulamada, iddianın senetle ispat edilmesi gereken hallerde senet bulunmamakta ise bu iddiaya komşu olan vakaları somutlaştırılan belgelere yazılı delil başlangıcı denilmektedir ve bu belgeler de hiç kuşkusuz delil niteliğindedir. Bir başka anlatımla, senet iddia edilen hukuki işlemin doğrudan doğruya delilini teşkil ettiği halde, yazılı delil başlangıcı ihtilaflı hukuki işlemin tam ve doğrudan doğruya delilini teşkil etmez. Bu haliyle yazılı delil başlangıcı işlemin varlığını ihtimal dahilinde gösteren bir belgedir. Fakat, bir hususun yazılı delil başlangıcı kabul edilebilmesi için onun karşı taraftan sadır (karşı taraf elinden çıkmış) bir belge olması ve bu belgenin muhtevası iddianın tamamen ispatına yetmemekle beraber bu iddianın vukuunu ihtimal dahilinde göstermesi gerekir. Örnek olmak üzere hasım tarafın kaleme aldığı fakat imzalamadığı bir belge senet sayılmasa da o belge yazılı delil başlangıcı olarak kabul edilebilir.
Bu genel açıklamalardan sonra somut olaya gelince; mahkemece, bankadan gönderilen dekont yazılı delil başlangıcı kabul edilmiş, iddianın ispatı için aranan sözleşme olmadığı halde tanık dinlenmek suretiyle dava kabul edilmiştir. Ne var ki, yukarıda da belirtildiği üzere bir belgenin yazılı delil başlangıcı kabul edilebilmesi için o belgenin üçüncü bir kişi tarafından değil, hasım elinden çıkması (eli mahsulü olması) zorunludur. Dolayısıyla, banka dekontlarının yazılı delil başlangıcı olarak kabulüne olanak yoktur. Bunun sonucu olarak da tanık sözlerine başvurularak davanın çözümü yoluna gidilemez.
Ancak; davacı, dava dilekçesinde ve delil listesinde yemin deliline de dayanmıştır. Öncelikle davacıya bu hakkı hatırlatılmalı, inançlı işlemin bir tarafı olan davalıya yönelteceği yemine göre inançlı işlemin var olup olmadığı hususu üzerinde durulmalıdır.
Mahkemece, değinilen bütün bu yönler bir yana bırakılarak ve delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek istemin yazılı olduğu şekilde hüküm altına alınması doğru olmamıştır. Karar, açıklanan nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle HMK 373/1. maddesi gereğince Bölge Adliye Mahkemesi kararının KALDIRILMASINA, temyiz olunan hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın yatırana iadesine, dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin ilgili Bölge Adliye Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 16/02/2022 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
I- Kanunlarımızda, gerek inançlı işlemi gerekse inanç sözleşmesini doğrudan düzenleyen bir hüküm bulunmamaktadır.
5.2.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında, “mülkiyet hakkına dayanan” tapu iptal ve tescil davalarında inançlı işlemin ispatı için yazılı delil aranmış olup, inançlı işlemin geçerliliği için şekil şartı aranmamıştır.
II- 12.01.2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun;
1- "İspat hakkı" kenar başlıklı 189. maddesinin üçüncü fıkrasında, "(3) Kanunun belirli delillerle ispatını emrettiği hususlar, başka delillerle ispat olunamaz.",
2- "Kanunda düzenlenmemiş deliller" kenar başlıklı 192. maddesinde, "(1) Kanunun belirli bir delille ispat zorunluluğunu öngörmediği hâllerde, Kanunda düzenlenmemiş olan diğer delillere de başvurulabilir.",
3- "Senetle ispat zorunluluğu" kenar başlıklı 200. maddesinde, "(1) Bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri ikibinbeşyüz Türk Lirasını geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekir. Bu hukuki işlemlerin miktar veya değeri ödeme veya borçtan kurtarma gibi bir nedenle ikibinbeşyüz Türk Lirasından aşağı düşse bile senetsiz ispat olunamaz.
(2) Bu madde uyarınca senetle ispatı gereken hususlarda birinci fıkradaki düzenleme hatırlatılarak karşı tarafın açık muvafakati hâlinde tanık dinlenebilir.",
4- "Senede karşı tanıkla ispat yasağı" kenar başlıklı 201. maddesinde, "(1) Senede bağlı her çeşit iddiaya karşı ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler ikibinbeşyüz Türk Lirasından az bir miktara ait olsa bile tanıkla ispat olunamaz.",
5- "Delil başlangıcı" kenar başlıklı 202. maddesinde, "(1) Senetle ispat zorunluluğu bulunan hâllerde delil başlangıcı bulunursa tanık dinlenebilir.
(2) Delil başlangıcı, iddia konusu hukuki işlemin tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte, söz konusu hukuki işlemi muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş belgedir.",
6- "Senetle ispat zorunluluğunun istisnaları" kenar başlıklı 203. maddesinin birinci fıkrasının "a" bendinde "(1) Aşağıdaki hâllerde tanık dinlenebilir:
a) Altsoy ve üstsoy, kardeşler, eşler, kayınbaba, kaynana ile gelin ve damat arasındaki işlemler.",
Hükümlerine yer verilmiştir.
“Mülkiyet hakkına” dayanarak, inançlı işlem iddiasıyla açılan tapu iptal davası ile “şahsi hakka” dayanarak inançlı işlem iddiasıyla açılan tapu iptali davası arasında farklılık bulunmaktadır. Şöyle ki, mülkiyet hakkına dayalı tapu iptal davasında, davaya konu taşınmazın mülkiyetinin önceden davacıda bulunduğu, teminat amacıyla veya başka bir sebeple davalıya devredildiği ve yapılan inanç sözleşmesi gereğince taşınmazın mülkiyetinin davacıya iadesi gerekirken, davalı tarafın bu inanç sözleşmesine aykırı davranması nedeniyle iadeye yanaşmadığından tapunun iptali ile davacı adına tescili talep edilmektedir. Mülkiyet hakkına dayanan tapu iptali davasında, davacı taraf mülkiyetinde bulunan taşınmazı resmi akit ile davalıya devrettiğinden senede karşı tanıkla ispat yasağını düzenleyen HMK'nın 201. maddesi nazara alınarak, taraflar kardeş olsalar bile resmi sözleşmenin aksi tanıkla ispat edilemez.
Ancak, resmi sözleşmeye konu olan olayların gerçekte farklı olduğu veya resmi sözleşme dışında, taraflar arasında yapılmış gizli bir inanç sözleşmesi bulunduğu iddia edilir ise bu durumun mevcudiyetini aynı kuvvetteki bir delille, yani resmi bir sözleşmeyle ispat edilmesini beklemek hayatın olağan akışına ters düştüğünden, 1947 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararıyla, hiç olmazsa bu durumun yazılı delille ispatlanabilmesine imkân tanınmıştır. Böylece, resmi sözleşmenin aksini ispat yükü zorlaştırılmamış, aksine kolaylaştırılmıştır.
III- Dava konusu olaya gelince; davacı ile davalı arasındaki akrabalık ilişkisi “kardeş” yakınlığındadır. Davaya konu olay, “mülkiyet hakkına” dayanmayıp, “şahsi hakka” dayalı tapu iptal ve tescil davasıdır. Tapu iptal davasının şahsi hakka dayanması halinde, davalı tarafın iddianın aksini ispat amacıyla senet ileri sürmemesi halinde, HMK'nın 201. maddesi uyarınca bir senedin varlığından ve senede karşı tanıkla ispat yasağından söz edilemeyecektir.
Yukarıda yapılan açıklamalar gereğince, şahsi hakka dayanan ve kardeşler arasında yapılan inanç sözleşmesinin ispatı için yazılı belge şart olmayıp dava, şahitler ve diğer delillerle de ispat edilebileceğinden, mahkemenin yazılı delil sunulmadığı için davayı reddetmeyerek tanık beyanları ve diğer delilleri birlikte değerlendirerek dosya kapsamına göre davanın kabulüne karar vermesinde bir hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Bölge Adliye Mahkemesince, davalı tarafın istinaf talebinin esastan reddedilmesi doğru ise de, ilk derece mahkemesi kararı, karar ve ilam harcı eksik alındığından tasdik edilmediği ve kaldırılarak yeniden hüküm tesis edildiğinden, hükmün 10. bendiyle mükerrer harç alınması hatalı olmuştur. Bölge Adliye Mahkemesinin kararının harç yönüyle düzeltilerek onanması görüşünde olduğumdan, hükmün bozulması yönündeki sayın çoğunluğun kararına katılamıyorum.