Esas No: 2013/805
Karar No: 2015/307
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013/805 Esas 2015/307 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Mahkemesi : .... Ağır Ceza
Kasten yaralama suçundan sanık ..."in 5237 sayılı TCK’nun 86/1, 86/3-e, 87/1-d, 29/1, 62/1, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 3 yıl 9 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin, ... Ağır Ceza Mahkemesince verilen ... gün ve ... sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay .. Ceza Dairesince ... gün ve ... sayı ile;
“1- Sanığın, mağduru bıçakla beşi göğüs, biri de batın bölgelerinden olmak üzere toplam altı isabetle yaraladığı olayda, mağdurdaki kesici-delici alet yaralarının niteliği ile ilgili olarak; her bir yaranın ayrı ayrı ve birlikte yaşamsal tehlike yaratıp yaratmadığı ve iç organlarda yaralanma oluşturup oluşturmadığının tespit edilmesi için tüm tıbbi belgelerin Adli Tıp Kurumuna gönderilerek rapor aldırılması ve bunun sonucuna göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmemesi,
2-a) Aynı olay sırasında sanığın da mağdur tarafından yaralanmasına ilişkin, Adana Cumhuriyet Başsavcılığı"nın 18.07.2007 gün ve 2007/621 karar numaralı ayırma kararı ile soruşturmanın yaş küçüklüğü nedeniyle ayrılarak, 2007/33726 hazırlık sırasına kaydedilen soruşturma evrakının,
b) Olaydan yaklaşık bir yıl önce, 10.09.2006 tarihinde, tarafların karıştığı kavgaya ilişkin, Adana Cumhuriyet Başsavcılığının 23.03.2007 gün ve 2006/46455-19 soruşturma, 2007/389 iddianame numaralı soruşturma evrakıyla açılan davanın,
Akıbetlerinin araştırılması, dosyaların denetime olanak sağlayacak şekilde onaylı örneklerinin getirtilmesi ve olayda tahrikin varlığı ve ulaştığı boyutun, bunlar da dikkate alınarak değerlendirilmesi gerektiğinin düşünülmemesi suretiyle eksik soruşturma ile yazılı şekilde hüküm kurulması” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkemece...gün ve ... sayı ile; hazır bulunan sanığa son sözü sorulmadan ve bozma kararına niçin uyulmadığı da açıklanmadan önceki hükmünde direnilmiştir.
Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 01.12.2013 gün ve 175677 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; hükmün eksik araştırmaya dayalı olarak verilip verilmediğinin belirlenmesine ilişkin ise de, Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle;
1- Direnme hükmü kurulurken hazır bulunan sanığa son sözünün sorulmamasının 5271 sayılı CMK"nun 216/3. maddesine aykırılık oluşturup oluşturmadığı,
2- Direnme hükmünün yasal ve yeterli gerekçeyi taşıyıp taşımadığı,
Hususlarının değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Bozmadan sonra yargılama yapan yerel mahkemece, hazır bulunan sanığa son sözü sorulmadan ve direnme nedenleri ile bozmaya niçin uyulmadığı açıklanmadan önceki hükümde direnilmesine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Usule ilişkin uyuşmazlık konularının sırasıyla değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.
1- Bozmadan sonra yapılan yargılamada, hazır bulunan sanığa son sözünün sorulmamasının 5271 sayılı CMK"nun 216/3. maddesine aykırılık oluşturup oluşturmadığı:
Özel Dairenin bozma kararından sonra yerel mahkemece sanığın da hazır bulunduğu oturumda, bozma ilamına karşı önce sanık ve müdafiinin diyeceklerinin tespit edildiği, sonra Cumhuriyet savcısının görüşünün alındığı ve hazır bulunan sanığa son söz hakkı tanınmadan duruşmaya son verilip direnme hükmünün kurulduğu anlaşılmaktadır.
1412 sayılı CMUK’nun 251. maddesine paralel düzenlemeler içeren 5271 sayılı CMK’nun 216. maddesinin son fıkrasında; “Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir” düzenlemesi yer almaktadır. Bu hüküm gereğince, hazır bulunduğu takdirde son söz mutlaka sanığa verilerek duruşma bitirilecektir. Ceza Genel Kurulunun 03.03.2015 gün ve 170-20; 03.06.2014 gün ve 1207-309; 29.01.2013 gün ve 1406-30; 28.04.2009 gün ve 77-111; 29.01.2008 gün ve 193-7; 04.12.2007 gün ve 246-261; 25.04.2006 gün ve 3-124 ile 06.07.2004 gün ve 138-159 sayılı kararlarında da belirtildiği üzere; savunma hakkı ile yakından ilgili bulunan bu usul kuralı emredici nitelikte olup, uyulmaması kanuna mutlak aykırılık oluşturmaktadır. Ceza muhakemesinde sanığın en önemli hakkı savunma hakkı olup, hazır olduğu oturumda son söz sanığa verilmeden hüküm kurulması savunma hakkının sınırlanması sonucunu doğurmaktadır.
Temyiz merciince verilen bozma kararlarından sonra ilk derece mahkemelerince yargılamaya devam olunduğunda dava henüz sonuçlanmamış bulunduğundan, ilk defa hüküm kurulurken “son sözün sanığa verilmesi” kuralı, bozmadan sonra başlayan yargılamada da kamu davasının kesintisizlik ve süreklilik ilkesinin doğal sonucu olarak aynen geçerlidir. Kovuşturmanın sona erdirilmesi ve hükmün tesis ve tefhimine geçilmesi öncesinde, son konuşan tarafın hazır bulunan sanık olması gerektiği şeklinde anlaşılması gereken “en son sözün sanığa verilmesi" kuralına uyulmaması, 5271 sayılı CMK"nun 216. maddesinin 3. fıkrasına aykırılık oluşturacaktır.
Nitekim öğretide; "Son söz sanığındır. Son sözün sanığa verilmesi, müdafaa bakımından çok önemlidir. Bunun içindir ki son sözün hazır bulunan sanığa verilmemesi mutlak temyiz sebebi (hukuka kesin aykırılık) ve dolayısıyla bozma sebebi sayılmaktadır" (Nurullah Kunter, Feridun Yenisey, Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, 18. Bası, Beta Yayınları, İstanbul 2014, s. 1484); "Hüküm (karar) safhasına geçmeden önce son söz hazır bulunan sanığa verilmek zorundadır. Bu hüküm (CMK"nun 216/3) silahların eşitliği ve suçsuzluk karinesi ilkelerinin bir gereği olarak düzenlenmiş ve uyulması zorunlu emredici bir hükümdür... Son söz hakkının sanığa verilmesi, bozmadan sonraki yargılamada da uyulması zorunlu bir usul kuralıdır." (Yener Ünver, Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, 7. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara 2013, cilt: 2, s. 146 ve 149) şeklinde görüşler ileri sürülmek suretiyle, duruşmada hazır bulunan sanığa mutlaka son sözün verilmesi gerektiği düşüncesi ittifakla benimsenmiştir.
Bozmadan sonra yapılan yargılamada Cumhuriyet savcısının bozma ilamına ilişkin görüşünü açıklamasından sonra yargılamanın bitirilerek hükmün tefhim edildiği göz önüne alındığında, hazır bulunan sanığa son sözün verilmemesi 5271 sayılı CMK"nun 216/3. maddesine aykırı olup savunma hakkının kısıtlanması niteliğindedir.
2- Direnme hükmünün yasal ve yeterli gerekçeyi taşıyıp taşımadığı:
Anayasamızın 141 ve 5271 sayılı CMK’nun 34. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının gerekçeli olması zorunludur. Yasal, yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanılmadan karar verilmesi, kanun koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi uygulamada da keyfiliğe yol açacağında kuşku yoktur. Nitekim Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş uygulamalarına göre de, bir karar bozulmakla tamamen ortadan kalkacağından, yerel mahkeme tarafından CMK’nun 34, 230 ve 232. maddeleri uyarınca yeniden usulüne uygun olarak hüküm kurulması, bunun yanında direnmeye ilişkin gerekçenin de gösterilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosyada; yerel mahkemece, Özel Dairenin bozma kararına karşı ilk hükümde direnilirken, bu ilkeler doğrultusunda işlem yapılmamış, bozulmakla tamamen ortadan kalkan ilk hükümde direnilmesine karar verildikten sonra, direnme nedenleri gösterilmemiş, bozmaya niçin uyulmadığı açıklanmadan önceki hükümde direnilmesine karar verilmiştir.
Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün, hazır bulunan sanığa son sözün verilmemesi suretiyle savunma hakkının kısıtlanması ve bozma kararına hangi nedenlerle uyulmadığı belirtilmeden ve direnme gerekçeleri gösterilmeden hüküm kurulması isabetsizliklerinden sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmedir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- .... Ağır Ceza Mahkemesinin...gün ve ... sayılı direnme hükmünün, hazır bulunan sanığa son sözün verilmemesi suretiyle savunma hakkının kısıtlanması ve bozma kararına hangi nedenlerle uyulmadığı belirtilmeden ve direnme gerekçeleri gösterilmeden hüküm kurulması isabetsizliklerinden sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 06.10.2015 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.