Esas No: 2021/2443
Karar No: 2022/1270
Karar Tarihi: 22.02.2022
Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 2021/2443 Esas 2022/1270 Karar Sayılı İlamı
7. Hukuk Dairesi 2021/2443 E. , 2022/1270 K."İçtihat Metni"
7. Hukuk Dairesi
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
...
Davacılar vekili tarafından, davalı aleyhine 25.12.2006 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil talebi üzerine Yargıtay 14. Hukuk Dairesi bozma ilamına uyularak yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 09.09.2020 günlü hükmün Yargıtayca, duruşmalı olarak incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmekle, tayin olunan 22.02.2022 günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacılar ve asli müdahiller vekili Av. ... ile karşı taraftan davalı Hazine vekili Av. ... geldiler. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelenlerin sözlü açıklamaları dinlenildi. Açık duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare dosya ve içeriğindeki tüm kağıtlar incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR
Dava, inançlı işleme dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Davacılar vekili, dava konusu 452 (462) parsel sayılı taşınmazın Serik Sulh Hukuk Mahkemesinin 1966/7 sayılı satış dosyası ile satışa çıkarıldığını, hissedarların taşınmazın gerçek bedelinin altında satılacağı, yersiz yurtsuz kalacakları korkusu ile Antalya Valisinden önlem alması için ricada bulunduklarını, hissedarların hisselerini il özel idaresine devretmeleri ve kendilerine müstakil parseller verilmesi konusunda anlaşıldığını, Valinin oluru ile yapılan işlemin inançlı işlem olduğunu, il özel idaresinin amacının mülk edinmek değil, ifrazdan sonra tapu sahiplerine hisselerini iadeden ibaret olduğunu, bu anlaşmaya istinaden hissedarların hisselerini Antalya İl Özel İdaresine devrettiklerini, müvekkillerinin murisi ...'nın hissesini 01.04.1968 tarihinde devrettiğini, bu anlaşmaya göre 01.08.1968 tarihli kura listesi hazırlandığını, daha sonra Serik Noterliğinin 19.10.1972 tarih ve 4710 yevmiye numaralı kura listesi düzenlendiğini, müvekkillerinin murisi ...'nın vefat etmesi nedeni ile kendisine düşen parselin devrini alamadığını, ancak mirasçılarının kura sonucu kendilerine düşen yerleri kura tarihinden bu yana kullanmaya devam ettiklerini, muris ...'nın ...'ın hissesini Serik Noterliğinin 02.11.1965 tarih 2161/9 yevmiye numaralı re’sen ferağa vekaletname ile satın aldığını, yine murisin ...'nun hissesini Antalya 1.Noterliğinin ... (1963) tarih ve 7155 yevmiye numaralı satış vaadi sözleşmesi ile satın aldığını belirterek, dava konusu ... parsel ve 103 ada 8 parsel sayılı taşınmazlarda davalı adına kayıtlı hisselerin müvekkilleri adına miras hak ve hisseleri oranında tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı İl Özel İdaresi vekili, davacıların kadastro tespitine itiraz etmediklerini ve zamanaşımı süresinin dolduğunu beyan ederek davanın reddini savunmuştur.
Davalı Hazine vekili ise, davacılar tarafından yazılı delil sunulmadığını beyan ederek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine dair verilen ilk kararın temyiz edilmesi üzerine, davacı kadastrodan sonraki hukuki sebeplere dayandığından 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3’üncü maddesinin somut olayda uygulanma olanağı olmadığı gerekçesiyle Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 07.07.2009 tarih, 2009/4137 E-8525 K sayılı ilamıyla bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda; davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davacılar vekili temyiz etmiştir.
İnançlı işlemler, inananın teminat oluşturmak veya yönetilmek üzere mal varlığı kapsamındaki bir şey veya hakkını, inanılana devretmesi ve inanılanın da inanç anlaşmasındaki koşullara uygun olarak inanç konusu şeyi kullanmasını, amaç gerçekleştiğinde ise belirlenen şekilde inanana iade etmesini içeren işlemlerdir.
İnançlı bir işlem ile inanan, sahibi olduğu bir mülkiyet veya alacak hakkını inanılana kazandırıcı bir işlemle devretmekte ancak borçlandırıcı bir sözleşme ile de onu bazı yükümlülükler altına sokmaktadır.
İnançlı işlemin taraflarını, inanan ve inanılan oluşturur. Bir hakkı ya da nesneyi, güvendiği bir kişiye inançlı olarak devreden kimseye “inanan” adı verilir. Devredilen hak veya nesneyi, kendisine ait bir hak olarak kendi yararına, doğrudan doğruya ve dolaylı olarak kullanan kişiye de “inanılan” denir. İnananın, inanılana inançlı olarak kazandırdığı hak ya da nesne ise “inanç konusu şey” olarak nitelenir. İnançlı bir işlemde, kazandırıcı işlemin tarafları ile borç doğuran anlaşmanın tarafları aynıdır.
İnançlı işlemde inanılan, hakkını kullanırken kararlaştırılan koşullara uymayı, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hak veya nesneyi tekrar inanana (veya onun gösterdiği üçüncü kişiye) devretmeyi yüklenmektedir. İnançlı işlem, kazandırmayı yapan kişiye yani inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandırmanın iadesini isteme hakkı sağlayan bir sözleşmedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.
İnanç sözleşmesi, 5.2.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır.
Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, taraflar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) “delil başlangıcı” niteliğinde bir belge varsa 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 202.maddesi uyarınca inanç sözleşmesi “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebilir.
Yazılı delil veya “delil başlangıcı” yoksa inanç sözleşmesinin ikrar (HMK m.188) yemin (HMK m.225 vd) gibi kesin delillerle de ispat edilmesi olanaklıdır. Davacının yemin deliline dayanması halinde hakimin davacıya bu hakkını hatırlatması gerekir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09.12.2015 tarihli, 2014/14-516 E. 2015/2838 K. sayılı kararı da bu doğrultudadır.)
İnanç sözleşmesinden doğan davalar için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediğinden Borçlar Kanununun 125. maddesi hükmü gereğince inanç sözleşmesinden kaynaklanan davalarda zamanaşımı süresi on yıl olarak kabul edilmektedir.
Bu ilkeler ışığında somut olaya gelince;
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; Vali tarafından kaymakamlık makamına hitaben yazılan 24.02.1969 havale tarihli yazıda 462 parsel sayılı taşınmazla ilgili olarak, “...Çekilen kur’a numarası sırasına göre ve ekli listede gösterilen şahıslara ekli haritasında gösterildiği veçhile ifraz, taksim ve temlik ile yola ayrılan kısımların yola terkini ile gereğinin yapılmasını rica ederim” ibaresi yer aldığı; Serik 1. Noterliğinin 19.10.1972 tarih, 4710 yevmiye numarası ile tanzim ve tasdikli re’sen keşide zabıt varakası örneğinin incelenmesinde; söz konusu zabıt varakasının Antalya Valiliğinin 16.10.1972 tarih ve 1083 sayılı emirlerinden bahisle Serik Kaymakamlığının köy/3-360 sayılı ve 18.10.1972 tarihli Gedik Köyünün belediye imar planı içerisinde kalan arazilerinin noter huzurunda kur’a ile dağıtımı yapılmasındaki yazılı davetleri üzerine düzenlendiği, ilgili taşınmazların 460, 462, 660 ve 662 parsel sayılı taşınmazlar olduğu, ...’nın taşınmazlarda işgali olanlar grubunda 565/4871 hisse sahibi olduğu tespit edilmiştir. Bu belgelerin iddianın dinlenebilmesine olanak sağlayabilecek yazılı delil ya da en azından, iddianın tamamen ispatına yeterli olmamakla beraber bunun vukuuna delalet eden delil başlangıcı niteliğinde olduğunun kabulü gerekir.
Öte yandan, dosya içerisinde 462 parsel sayılı taşınmazın tapu kütük sayfasının sadece birinci sayfası yer aldığından davacılar murisi ...’nın taşınmazda hissesi olup olmadığı ve hissesini temlik edip etmediği belirlenememiştir. Tapu kütük sayfasının birinci sayfasında adı geçen maliklerin tamamının ise hissesini 01.04.1968 tarihinde devrettiği ve taşınmazın kaydının 14.07.1964 tarihli ifraz işlemi ile oluştuğu anlaşılmıştır. Serik Sulh Hukuk Mahkemesi 26.07.1966 tarih, 1965/145 E-221 K sayılı tavzih kararında, satış yoluyla ortaklığının giderilmesine karar verilen 452 parsel sayılı taşınmazın istimlak edilmek suretiyle geçirilen turistik asfalt yolun dava konusu taşınmazı iki parçaya böldüğü ve yerin tapuda 460 ve 462 parsel olarak kayıt ve tescilli olduğu belirtilmiştir. Her ne kadar mahkemece, gerekçeli kararda zabıt varakasına konu 660 ve 662 parsel sayılı taşınmazların dava konusu taşınmazlar ile ilgisi bulunmadığı belirtilmişse de 452 parsel sayılı taşınmazın tüm geldi-gitti kayıtları denetlenebilir tedavüllü kayıtları getirtilmediğinden dosyada bulunan kayıtların bu tespitin yapılmasında yeterli olduğu söylenemez.
Diğer taraftan, mahallinde yapılan keşifte dinlenen davacı tanıkları dava konusu taşınmazların sağlığında davacılar murisi ..., ölümünden sonra ise mirasçıları tarafından yaklaşık 40 yıldır kullanıldığını, 1970’li yıllarda o dönemin valisi tarafından taşınmazların ...’ya tahsis edildiğini, bunun amacının taşınmazların taksiminin mümkün olmamasından dolayı taksime elverişli hale getirmek olduğunu beyan etmişlerdir.
Bu durumda mahkemece açıklanan yönler gözetilerek, 452 parsel sayılı taşınmazın tedavüllü tapu kayıtları eksiksiz getirtilmeli ve davaya konu işlemin gerçek yönü kuşkuya yer bırakmayacak açıklıkla ortaya çıkarılıp, varılacak sonuca göre bir karar verilmelidir.
SONUÇ: Yukarıda yazılı nedenlerle davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın yatırana iadesine, Yargıtay duruşma vekalet ücreti 3.815,00 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 22.02.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.