Esas No: 2017/8581
Karar No: 2020/4368
Karar Tarihi: 09.06.2020
Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 2017/8581 Esas 2020/4368 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki maddi ve manevi tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacılar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR
Davacılar, davacı ...’i kadın doğum doktoru olan davalı ..."ın gebeliği boyunca özel muayenehanesinde takip ettiğini, doğumun ise davalının çalıştığı devlet hastanesinde 25.12.2007 tarihinde gerçekleştiğini, ancak bebeğin el ve ayaklarının olmadığı, ayrıca kalbinde delik kulaklarında işitme sorunu bulunduğunu, bu hususların gebelik takibinde anlaşılabilecek hususlar olduğunu fakat davalı doktorun görevini gereği gibi yapmadığını ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla Salih için işgücü kaybı nedeniyle 15.000,00 diğer davacılar için ayrı ayrı 5.000,00 maddi ve her bir davacı için 100.000,00 manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, bozmaya uyularak davanın reddine karar verilmiş; karar, davacılar tarafından temyiz edilmiştir.
Davanın temeli, doktor ve özel hastanenin sorumluluğuna ilişkin olup, bir davada dayanılan olguları hukuksal açıdan nitelendirmek ve uygulanacak yasa hükümlerini arayıp bulmak hâkimin doğrudan görevidir. (1086 sayılı HUMK. 76.md., 6100 sayılı HMK. 33.md.). Dava, davalı özel hastane ve doktorun vekillik sözleşmesinden kaynaklanan özen borcuna aykırılık olgusuna dayanmaktadır (dava tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı BK. 386, 390. md.). Vekil, iş görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden değil de bu sonuca ulaşmak için yaptığı uğraşların özenle görülmemesinden sorumludur. Vekilin sorumluluğu, genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır.(BK.390/11) vekil, işçi gibi özenle davranmak zorunda olup, hafif kusurundan bile sorumludur. (BK.321/1) o nedenle doktorun meslek alanı içinde olan bütün kusurları (hafifte olsa) sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Doktor, hastanın zarar görmemesi için yalnız mesleki değil, genel hayat tecrübelerine göre herkese yüklenebilecek dikkat ve özeni göstermek zorundadır. Doktor tıbbi çalışmalarda bulunurken bazı mesleki şartları yerine getirmek hastanın durumuna değer vermek, tıp biliminin kurallarını gözetip uygulamak tedaviyi her türlü ihtiyat tedbirlerini alarak yapmak zorundadır. Doktor ufak bir tereddüt gösteren durumlarda bu tereddüdü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve orada koruyucu tedbirler almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında seçim yaparken hastanın özelliklerini gözönünde tutmalı onu gereksiz risk altına sokmamalı en emin yolu tercih etmelidir. Gerçekte de mesleki bir iş gören; doktor olan vekilden, ona güvenen müvekkil titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemekte haklıdır. Titiz, özen göstermeyen bir vekil, BK. 394/1 uyarınca vekâleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır. Somut olayda, davacılar gebeliğin takibi sırasında doktorun görevini gereği gibi yapmadığını, çocuktaki anormalliklerin gebelik takibinde anlaşılabilecek hususlar olduğunu iddia etmişlerdir. Davalı doktor davacı annenin gebeliğin 4.ayında muayene geldiğini, bulguların normal olduğunu, 3. test önerdiğini ancak pahalı diye yaptırmadıklarını, kusur ve ihmalinin olmadığını savunmuştur. Adli Tıp Kurumu raporunda; bebekte tespit edilen el ve ayak anomalilerinin gebelik takipleri sırasında yapılan Ultrason incelemesiyle tespit dilemeyebileceği, bunun tespit edilmemesinin bir eksiklik ya da kusur olmadığı, bu anomalinin gebelik takiplerinde tespit edilmiş olması halinde dahi intrauterin tedavisinin mümkün olmadığı, dolayısıyla Dr. ...’a atfı kabil kusur tespit edilmediği şeklinde görüş bildirilmiş ve mahkemece bilirkişi kurulundan alınan ropar ve Sulh Ceza Mahkemesinde yapılan yargılama sırasında alınan Yüksek ... Şurası kararı esas alınarak hüküm verilmiştir. Ancak, anılan rapor yetersiz olup davacı tarafın iddia ve itirazlarını karşılamamaktadır. Olayda davalının kusurlu olup olmadığının tespiti için bu raporlara dayanılarak hüküm kurulamaz. Bu durumda mahkemece yapılması gereken iş, Üniversitelerin ilgili ana bilim dallarından seçilecek, konularında uzman bilirkişilerden oluşmuş bir kurul aracılığı ile, davalının hukuki konum ve sorumlulukları, dosyada mevcut delillerle birlikte bir bütün olarak değerlendirilip, yapılması gerekenle yapılan müdahale ve işlemlerin ne olduğu, tıbbın gerek ve kurallarına göre olayda davalıya kusur izafe edilip edilmeyeceğini gösteren, nedenlerini açıklayıcı, taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınmak ve böylece hasıl olacak sonuca uygun karar vermektir. Mahkemece değinilen bu yön gözardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün davacılar yararına BOZULMASINA, HUMK’nun 440/I maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 09/06/2020 gününde oybirliğiyle karar verildi