Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 2022/532 Esas 2022/2314 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
7. Hukuk Dairesi
Esas No: 2022/532
Karar No: 2022/2314
Karar Tarihi: 28.03.2022

Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 2022/532 Esas 2022/2314 Karar Sayılı İlamı

7. Hukuk Dairesi         2022/532 E.  ,  2022/2314 K.

    "İçtihat Metni"

    7. Hukuk Dairesi
    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
    ASIL VE BİRLEŞTİRİLEN DAVADA DAVACI-KARŞI
    ASIL VE BİRLEŞTİRİLEN DAVADA DAVACI-KARŞI


    Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 29.12.2008 gününde verilen dilekçe ile asıl davada gayrimenkul satış vaadi sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil; ıslah ile, tapu iptali ve tescil olmazsa tazminat; karşı davada sözleşmenin iptali, birleştirilen davada elatmanın önlenmesi ve ecrimisil talebi üzerine Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin bozma ilamına uyularak yapılan duruşma sonunda; asıl ve birleştirilen davaların ve karşı davanın reddine dair verilen 12.11.2020 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle; süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:

    K A R A R

    Asıl dava, taşınmaz satış vaadi sözleşmesine dayalı tapu iptal ve tescil, karşı dava sözleşmenin iptali, birleştirilen dava elatmanın önlenmesi ve ecrimisil istemlerine ilişkindir.
    Asıl davada davacı; 13.06.2003 tarihli gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi ile, 940 ada 13 parsel sayılı taşınmazda zemin kat 5/100 arsa paylı 43/A No'lu dükkanın davalı tarafından satışının vaat edildiğini, bedelin ödendiğini, tapu iptali ve tesciline karar verilmesini, 14.05.2015 tarihli ıslah dilekçesi ile; ikinci kademede ödenen bedelin güncellenmiş değerinin tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
    Birleştirilen davada, dava konusu dükkana elatmanın önlenmesi ve ecrimisil talebinde bulunmuştur.
    Davalı; davanın reddini savunarak karşı davada, sözleşmenin gabin nedeniyle iptalini talep etmiştir.
    Mahkemece ilk hükümde; asıl davanın reddine, sözleşmenin iptaline ilişkin karşı davada karar verilmesine yer olmadığına, birleştirilen davada elatmanın önlenmesi ve ecrimisil taleplerinin reddine karar verilmiş ve hükmü davacı- karşı davalı vekili temyiz etmiştir.
    Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 07.12.2010 tarih, 2010/1135 Esas, 2010/13585 Karar sayılı ilamı ile, karşı dava bakımından temyiz itirazları reddedilmiş, asıl dava ve birleştirilen dava bakımından hüküm "Asıl davada dayanılan 13.08.2003 tarihli satış vaadi sözleşmesinin 2. sayfasında “… 940 ada 13 parsel sayılı 293.78 m2 miktarındaki taşınmazımın tamamını 100 pay kabul ederek 5/100 payını ve kat irtifakı kurulduğunda bunun karşılığı olan 5/100 arsa paylı zemin kat 43/A No’lu bağımsız bölüm numarasını alacak olan inşaatı bitmiş olan dükkanımı alıcısı bulunan …” hükmü bulunmaktadır. Amacına uygun yorumlandığında, bu hüküm ile davalı kayıt malikinin 940 ada 13 sayılı parseldeki 43/A numaralı bağımsız bölümü, 5/100 arsa payını geçmemek koşuluyla davacıya satmayı vaat ettiği ve vaat edilen taşınmazın tapu kaydını (kat irtifakı kurulduğunda) davacıya devretmeyi taahhüt ettiği görülmektedir. Gerçekten, Borçlar Kanununun 149. maddesi gereğince bir aktin, taliki şarta bağlı olarak yapılması mümkündür. Eğer bir aktin konusunu teşkil eden borç, ileride tahakkuk edecek bir hadiseye bağlanmışsa, o akit şarta bağlı akit olacağından, aktin ifası ancak o şartın tahakkuku anında istenebilir.
    Somut olayda da, 940 ada 13 sayılı parsel üzerinde bu aşamada henüz kat irtifakı kurulmadığından davacı taliki şarta bağlı aktin icrasını isteyemez. Ne var ki, Borçlar Kanununun 154. maddesine göre şartın tahakkukuna iki taraftan her biri iyiniyet kurallarına aykırı şekilde mani oluyorsa o şart gerçekleşmiş kabul edilir. O yüzden mahkemece, taşınmaz üzerinde kat irtifakı kurulmasını engelleyen bir neden olup olmadığı, neden yoksa davalının kötüniyetli olup olmadığı, bu konudaki taraf delilleri istenerek gerekirse keşif ve bilirkişi incelemesi de yaptırılarak araştırılmalı, asıl davadaki istem ile birleşen davadaki istemler hakkında sonucuna uygun bir hüküm kurulmalıdır." gerekçeleriyle bozulmuştur.
    Mahkemece ilk bozma üzerine yapılan yargılama sonucunda; tapu kaydının iptaline yönelik davanın reddine, gayrimenkul satış vaadine yönelik edim yerine getirilemediğinden ödenen bedelin bilirkişi tarafından belirlenen güncel değeri olan 22.500,00 TL'nin dava tarihinden itibaren ticari faizi ile birlikte davalı ...'den tahsili ile davacı tarafa verilmesine, davalı karşı davacı tarafça açılan davadaki sözleşmenin iptali talebinin davacı tarafça açılan davada da verilen karar kapsamında değerlendirilerek; sebepsiz zenginleşme hükümleri kapsamında alınan bedelin iadesine yönelik hüküm kurulmakla, bu konuda yeniden hüküm tesisine yer olmadığına karar verilmiştir.
    Hüküm, Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 30.05.2016 tarih, 2016/1649 Esas, 2016/6411 Karar sayılı ilamı ile, "HMK'nın 177. maddesi uyarınca ıslahın ancak tahkikatın sona ermesine kadar yapılabileceği, bozma kararı sonrası yapılan yargılamada taşınmazda kat irtifakının kurulmayacağı anlaşıldığından davanın reddine karar verilmesi gerekirken, davacının bozma kararı sonrasında sunduğu ıslah dilekçesi dikkate alınarak hüküm kurulması doğru değildir.
    Ayrıca 6100 sayılı HMK'nın 297/2 maddesi gereğince hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. Mahkemece, HMK'nın 297/2 maddesi hükmüne aykırı şekilde davacının elatmanın önlenmesi ve ecrimisil istemine ilişkin birleştirilen dava hakkında olumlu olumsuz bir karar verilmemesi doğru görülmemiş, bu sebeplerle hükmün bozulması gerekmiştir." gerekçeleriyle bozulmuştur.
    İkinci bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda mahkemece asıl dosyada davanın reddine, asıl dosyada davalı-karşı davacı tarafın sözleşmenin iptali talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına, birleşen davada el atmanın önlenmesi ve ecri misil taleplerinin reddine karar verilmiş, Hüküm, Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 02.04.2018 tarih, 2017/3463 Esas, 2018/2578 Karar sayılı ilamı ile; ''...somut olayda; Ümraniye Belediye Başkanlığı İmar ve Şehircilik Müdürlüğünün 16.12.2011 tarih ve 1645077 sayılı yazısında, "... Mahallesinde yapılan uygulama çalışmaları sonucunda oluşan kadastral yapı ile ıslah imar planı yapıldığı tarihte var olan kadastral yapı ve yine bölgede kalan bazı yollara ilişkin 16.06.2007 tarihinde onaylanan 'Kadıköy- 3004 Cadde D-100 yan yol arası kavşak ve yollara ait 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planı arasındaki uyuşmazlıklar nedeniyle uygulamada sorunlar yaşandığından, 11.04.2008 tarih, 31-923771-484 sayılı Başkanlık oluruyla söz konusu bölgeye ait 1/5000 ve 1/1000 ölçekli imar planları yapılıp yürürlüğe girene kadar 26.03.1987 tasdik tarihli ve 1/1000 ölçekli M. Kemal Mahallesi Islah İmar Planı doğrultusunda yapılan uygulamalar durdurulduğu" hususları bildirilmiştir. Söz konusu yazıya göre, dava konusu taşınmazla ilgili imar planı çalışmalarının devam ettiği anlaşılmaktadır.
    Bu durumda; Mahkemece, aradan geçen zaman ve yapılan plan çalışmaları gözetilerek, taraflar arasında düzenlenen taşınmaz satış vaadi sözleşmesinde yer alan edinme koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediği, bu itibarla taşınmaz üzerindeki binanın imara, projesine, ruhsata uygun hale getirilip getirilemeyeceği, kat irtifakının kurulup kurulmayacağı araştırılmalı, sonuca göre yönelik hüküm kurulmalıdır.
    Öte yandan, Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 07.12.2010 tarihli 2010/1135 Esas, 2010/13585 Karar sayılı bozma ilamında, karşı dava bakımından temyiz itirazlarının yerinde görülmediğine karar verildiği gözönüne alınmaksızın karşı dava hakkında davanın reddine karar verilmesi gerekirken karar verilmesine yer olmadığına yönelik hüküm kurulması doğru değildir.
    Noksan inceleme ve araştırmaya dayalı hükmün açıklanan nedenlerle bozulması gerekmiştir.'' denilerek bozulmuştur.
    Mahkemece, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda asıl ve birleştirilen dava ile karşı davanın ayrı ayrı reddine karar verilmiştir.
    Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.
    Yapılan yargılamaya, topla dosya içeriğine göre davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddine,
    Türk Medeni Usul Hukukuna yön veren en önemli ilkelerden biri teksif ilkesidir. Teksif ilkesi; tarafların bütün iddia ve savunma sebeplerini belli bir usul kesitine kadar mahkemeye sunmalarını öngörmektedir. Bu ilke uyarınca taraflar dava malzemelerini yargılamanın herhangi bir aşamasında değil, ancak kanunca öngörülen süre dâhilinde mahkemeye hasredeceklerdir. Teksif ilkesiyle davaların gereksiz ve kötü niyetli olarak uzamasının önlenmesi ve yargılamanın sürüncemede bırakılmasının önüne geçilmesi amaçlanmaktadır.
    Teksif ilkesi hem tarafları hem de Hâkimleri kanunda belirtilen süreye uymaya zorlayarak yargılanmanın hızlanmasını sağladığından usul ekonomisi ilkesinin gerçekleşmesine de hizmet etmektedir. Teksif ilkesinin yargılamadaki en önemli yansıması iddia ve savunmanın değiştirilmesi ve genişletilmesi yasağıdır. 6100 sayılı HMK’nın 141/1. maddesinde tarafların yargılamada iddia ve savunmalarını ne zamana kadar değiştirebilecekleri düzenlenmiştir. Buna göre, taraflar cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Bu düzenleme ile kural olarak dilekçeler aşamasında tarafların iddia ve savunmalarını sunmaları istenmektedir. İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi yasağının ancak ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati ile aşılabileceği yine HMK’nın 144/2. maddesinde belirtilmiştir. Karşı tarafın rızasının olmadığı durumlarda ıslah, yasağın başladığı andan itibaren iddia ve savunmaları değiştirme noktasında taraflar için tek enstrüman olacaktır.
    Islah, iddia ve savunma yasağının kapsamına giren taraf usul işlemlerini tamamen veya kısmen düzeltmeye yarayan bir hukukî imkândır. Taraflar ihmal, unutma, yetersiz bilgi ve benzeri sebeplerle eksik ya da hatalı şekilde iddia ve savunmada bulunmuş olabilirler. Yine, yargılama sırasında meydana gelen gelişmeler neticesinde taraflar yargılamanınbaşında sundukları iddia ve savunmalarında değişiklik yapma ihtiyacı duyabilirler. Teksif ilkesinin sert bir biçimde uygulanması ve belli bir zaman kesitinden sonra taraflara iddia ve savunmada değişiklik yapma imkânının tanınmaması halinde, şekilcilik esası engeller hale gelir ve yargılamanın adaletli bir karar ile sonuçlanmama tehlikesi doğabilir. Bu noktada ıslah, iddia ve savunmanın değiştirilmesi yasağı başladıktan sonra tarafların kendi usul işlemlerini kısmen ya da tamamen değiştirmelerine imkân tanımak suretiyle, Medeni Usul Hukukunun katı şekilciliğini yumuşatan ve adaletli bir yargılamanın tesis edilmesini sağlayan bir kurum olarak Hukukumuzda ön plana çıkmaktadır. Kanundaki koşullara riayet edilmesi durumunda ıslahın sonuç doğurması için tek taraflı irade beyanı yeterli olacak, mahkemenin veya karşı tarafın rızası aranmayacaktır. HMK’da ıslah ile ilgili öngörülen koşullardan biri de zamanla ilgilidir. HMK’nın 177/1. maddesinde tahkikatın sona ermesine kadar ıslaha başvurulabileceği düzenlenmiştir. Islahın zaman bakımından sınırı, bozmadan sonra ıslahın yapılıp yapılamayacağı meselesi ile doğrudan alakalıdır. Bu noktada yargılamanın hangi aşamasına kadar ıslahın mümkün olacağını daha net ortaya koymak için tahkikat kavramının ve tahkikatın ne zaman başlayıp ne zaman sona erdiğinin üzerinde durmak uygun olacaktır.
    Tahkikat, yazılı yargılama usulünde de basit yargılama usulünde de ön inceleme aşamasının sona ermesi üzerine başlamaktadır. HMK’nın 147. maddesinde ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra tarafların tahkikat için duruşmaya davet edileceği düzenlenmiştir. Tarafların duruşmaya çağrılmasıyla tahkikat başlayacaktır.
    Tahkikat evresi, taraflar arasındaki ihtilaflı vakıaların incelenip hakikatin ortaya çıkarılması için yapılan işlemlerin zaman itibariyle işgal ettiği yargılama aşamasıdır. Mahkeme bu aşamada tarafların talep sonucunu dayandırdıkları, davanın halli bakımından önem taşıyan ve ön inceleme tutanağında çekişmeli olarak belirtilen vakıaların, yine kural olarak tarafların sunduğu deliller çerçevesinde doğruluğunu araştırır. Taraflarca getirilen delillerin değerlendirilmesi ve ispat faaliyeti neticesinde uyuşmazlığın aydınlanmasıyla birlikte, Hâkimin davayı sonlandıracak kararı vermesi mümkün hale gelmektedir. Bu yönüyle tahkikat, davanın en önemli ve uzun aşaması olarak nitelendirilmektedir. Tahkikat aşamasından sonra taraflara yargılamayla ilgili son sözlerinin sorulacağı sözlü yargılama aşamasına geçilecek ve ardından mahkeme nihai kararını verecektir. HMK’nın “Tahkikatın Sona Ermesi” başlığı altındaki 184. ve 185. maddelerinde, tahkikatı gerektiren bir husus kalmadığında Mahkemenin, tahkikatın bittiğini taraflara tefhim edeceği düzenlenmiştir. Tahkikat aşamasının bitimi bu tefhim ile birlikte gerçekleşecektir.
    Bu bağlamda, 22.07.2020 yürürlük tarihli 7251 sayılı Kanun ile değişen 6100 sayılı HMK’nın 177/2. maddesinde; “Yargıtayın bozma kararından veya bölge adliye mahkemesinin kaldırma kararından sonra dosya ilk derece mahkemesine gönderildiğinde, ilk derece mahkemesinin tahkikata ilişkin bir işlem yapması halinde tahkikat sona erinceye kadar da ıslah yapılabilir. Ancak bozma kararına uymakla ortaya çıkan hukuki durum ortadan kaldırılamaz.” düzenlemesine yer verilerek bozmadan sonra ıslah konusuna yasal açıklık getirilmiştir.
    Bu noktada aydınlatılması gereken diğer bir husus da usulü kazanılmış hak kavramıdır. Karar tarihinde yürürlükte olan 6100 sayılı HMK'da (ayrıca mülga 1086 sayılı HUMK içeriğinde) “usulî kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır. Bu kurum, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrarı sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez ana ilkelerinden biri haline gelmiştir. Usulî müktesep hak, anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
    Mahkemenin, Yargıtay’ın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usulî kazanılmış hak doğabileceği gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usulî kazanılmış hak gerçekleşebilir. Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usulî kazanılmış hak oluşturur (04.02.1959 gün ve 13/5 sayılı YİBK).
    Kazanılmış haklar “Hukuk Devleti” kavramının temelini oluşturan en önemli unsurlardandır. Kazanılmış hakları ortadan kaldırıcı nitelikte sonuçlara yol açan yorumlar Anayasa'nın 2. maddesinde açıklanan “Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir” hükmüne aykırılık oluşturacağı gibi toplumsal kararlılığı, hukuksal güvenceyi ortadan kaldırır, belirsizlik ortamına neden olur ve kabul edilemez.
    Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usulî kazanılmış hak” olgusunun, bir çok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır. Örneğin Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı YİBK) ya da geçmişe etkili yeni bir kanun çıkması karşısında, Yargıtay bozma ilamına uyulmuş olmakla oluşan usulî kazanılmış hak hukukça değer taşımayacaktır.
    Usulî kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için; bir davada ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir. (HGK.nun 12.07.2006 T., 2006/4-519 E, 2006/527 K, 03.12.2008 T., 2008/10-730 E., 2008/732 K.) Zira usulî kazanılmış hak ilkesi kamu düzeniyle ilgilidir. (09.05.1960 T., 21/9; 04.02.1959 gün 13/5 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı)
    Bu açıklamalar ışığında, 28.07.2020 yürürlük tarihli 7251 sayılı Kanun ile değişen 6100 sayılı HMK’nın 177/2. maddesi ile Yargıtayın bozma kararından sonra tahkikata ilişkin bir işlem yapılması halinde, tahkikat sona erinceye kadar da ıslah yapılabileceğine dair açık düzenleme yapıldığı gözetilerek, yukarıda açıklandığı üzere usulî kazanılmış hakkın istisnası niteliğindeki yasa değişikliği uyarınca karar verilmesi gerekliliği hasıl olmuştur.
    Somut olayda; mahkemece, davalı-karşı davacı ...'in açtığı satış vaadi sözleşmesinin iptaline ilişkin karşı davada, satış vaadi sözleşmesi geçerli olduğundan ve dava ispatlanamadığından davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik yoktur.
    Birleştirilen davada; davacı ... tarafından açılan el atmanın önlenmesi ve ecrimisil istemine ilişkin talep bakımından ise; tapu maliki davalı olup satış vaadi sözleşmesinde zilyetliğin devredildiğine ilişkin bir açıklama bulunmadığından ve bozma ilamına uygun olacak şekilde davanın reddine karar verilmesi de doğru görülmüştür.
    Asıl davada; davacının satış vaadi sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil, ıslah ile ikinci kademede güncellenmiş satış bedelinin tahsili talebi bakımından davanın reddine karar verilmişse de; davacının tapu iptali ve tescil isteminin kabulüne olanak bulunmasa da, 28.07.2020 yürürlük tarihli ve 7251 sayılı Kanun ile değişen 6100 sayılı HMK’nın 177/2. maddesi gereği bozma sonrası da ıslah mümkün olduğundan ve bozma ilamı ile usulî kazanılmış hak kazanılamayacağı anlaşıldığından, davacı tarafın ıslah dilekçesine değer verilerek sözleşmede ödenen bedelin güncellenmiş değerinin ödenmesine ilişkin talebinin kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
    SONUÇ: Yukarıda 1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının REDDİNE, 2) numaralı bent uyarınca temyiz itirazının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 28.03.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.








    Hemen Ara