Esas No: 2021/3718
Karar No: 2022/2464
Karar Tarihi: 30.03.2022
Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 2021/3718 Esas 2022/2464 Karar Sayılı İlamı
7. Hukuk Dairesi 2021/3718 E. , 2022/2464 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi
MAHKEMESİ : İstanbul Anadolu 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 12/07/2016 tarihinde verilen dilekçeyle zilyetliğe dayanan elatmanın önlenmesi, ecrimisil ve muhdesatın aidiyetinin tespiti talep edilmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 05/03/2019 tarihli hükmün istinaf yoluyla incelenmesi davalı vekili tarafından talep edilmiştir. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesince istinaf talebinin esasa ilişkin hususlar bakımından reddine, kamu düzenine ilişkin hususlar nedeniyle kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, yeniden hüküm tesisi ile davanın kabulüne dair verilen kararın davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içeriğindeki tüm kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü.
K A R A R
Dava, taşınmaz açısından zilyetliğe, taşınmaz üzerinde bulunan ev açısından hakka dayalı müdahalenin önlenmesi ve ecrimisil, bunun yanında muhdesatın aidiyetinin tespiti isteklerine ilişkindir.
Davacı vekili, 886 ada 3 parsel sayılı taşınmazda bulunan ve mülkiyeti Hazineye ait arsa üzerine 2 katlı 3 bağımsız bölümden oluşan gecekondu yaptırdığını 3 numaralı dairenin kardeşi tarafından kullanıldığını, arsanın Hazine tarafından, üzerinde yapısı bulunan hak sahiplerine satışının kararlaştırıldığını, görevliler tespite geldiğinde davalının sanki hak sahibi kendisiymiş gibi tutanak tutturmuş olduğunu ileri sürerek dava konusu arsa üzerindeki binanın müvekkiline ait olduğunun tespitine, şimdilik 500,00 TL ecrimisil ödenmesine, davalının dava konusu taşınmazdaki müdahalesinin men-i ile taşınmazdan tahliyesine, karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkili davalının bina yapılırken mermer dükkanı olduğunu, davacının da yanında çalıştığını, binayı davalının yaptırdığını, davacının durumu iyi olmadığından dairenin birinde oturmasına ve diğer dairelerin kirasını almasına müsaade ettiğini, Defterdarlık Milli Emlak Müdürlüğünün 23.02.2010 tarihli tespit tutanağında üç katlı binanın ... ve ... tarafından müştereken 1992 yılından beri kullanıldığının belirtildiğini ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulüne, binanın davacıya ait olduğunun tespitine, davalının 3 nolu daireyi ikametgah olarak kullanmak suretiyle yaptığı müdahalenin men'ine, ecrimisil talebi yönünden talep ile bağlı kalınarak kabulüne, 500,00 TL ecrimisilin davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Davalı vekilinin istinaf isteminde bulunması üzerine, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesince, davalı vekilinin istinaf nedenlerinin esasa ilişkin hususlar bakımından reddine, kamu düzenine ilişkin hükmün düzeltilmesine yönelik husus nedeniyle kabulü ile, yerel mahkeme kararının HMK.nun 353/1-b.2 maddesi gereğince kaldırılmasına, yeniden hüküm tesisi ile, davanın kabulüne, binanın davacının zilyetliğinde olduğunun tespitine, davalının 3 nolu daireyi ikametgah olarak kullanmak suretiyle yaptığı müdahalenin men'ine, ecrimisil talebi yönünden talep ile bağlı kalınarak kabulüne, 22/06/2016 - 12/07/2016 tarihleri arası için 500,00 TL ecrimisilin davalıdan tahsiline, karar verilmiştir.
Hükmü, davalı vekili temyiz etmiştir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 982 ve 983. maddelerinde düzenlenen zilyetliğe dayalı davalar ile zilyet, zilyetliğinin bir hakka dayandığını ispat külfetine katlanmadan yalnızca zilyetliğini öne sürerek, zilyetliğinin korunmasını isteyebilir. Ancak, zilyetliğinin arkasında bulunan nesnel veya kişisel bir hakka dayanıldığında ise dava, bir hak davası niteliğini kazanır. (HGK'nin 25.11.2009 tarihli ve 2009/8-518 Esas, 573 Karar). TMK'nin 981. maddesinde; zilyet, her türlü gasp veya saldırıyı kuvvet kullanarak defedebilir, denilmektedir. Aynı Kanunun 973. maddesinde ise; bir şey üzerinde fiili hakimiyeti bulunan kimse onun zilyedidir, biçiminde tanımlama getirilmiştir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanununun (TMK) 683. maddesinde; malikin hukuk düzeninin sınırları içerisinde o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, tasarrufta bulunma, yararlanma yetkilerine sahip olduğu, malını haksız olarak elinde bulunduran kişiye karşı her türlü elatmanın önlenmesi davası açabileceği öngörülmüştür.
Bir şeye malik olan kimse, o şeyin bütünleyici parçalarına da malik olur (4721 sayılı TMK m.684/1). Arazi üzerindeki mülkiyet, kullanılmasında yarar olduğu ölçüde, üstündeki hava ve altındaki arz katmanlarını kapsar. Bu mülkiyet kapsamına, yasal sınırlamalar saklı kalmak üzere kalıcı yapılar, bitkiler ve kaynaklar da girer (TMK m.718). 22.12.1995 tarih ve 1/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da vurgulandığı gibi eşya hukukunda, muhdesattan, bir arazi üzerinde kalıcı yapı ve tesisler ile bağ ve bahçe şeklinde dikilen ağaçları anlamak gerekir. Muhdesat, şahsi bir hak olup (TMK m.722, 724 ve 729), sahibine arazi mülkiyetinden ayrı bağımsız bir mülkiyet veya sınırlı bir ayni hak bahşetmez. Taşınmaz üzerindeki kalıcı yapı, ağaç gibi bütünleyici parça niteliğindeki muhdesatların taşınmazın arzından ayrı bir mülkiyetinin varlığından söz edilemez. Açıklanan bu ilke ve esaslara göre, kural olarak muhdesatın arz malikinden başkasına aidiyetinin tespiti istenemez.
Tespit davası, kendine özgü davalardan olup dava sonucunda istihsal edilecek ilamın icra ve infaz kabiliyeti bulunmamaktadır. Bunun doğal sonucu olarak da bu davaların uygulama alanı sınırlıdır. Bilindiği üzere, tespit davalarının görülebilmesi için güncel hukuki yararın bulunması (6100 s.lı HMK 106/2 m) ve dava sonuçlanıncaya kadar da güncelliğini kaybetmemesi gerekir. Tespit davaları eda davalarının öncüsüdür, bu nedenle eda davası açılmasının mümkün olduğu hallerde, tespit davası açılmasında hukuki yararın bulunmadığı kabul edilmektedir. Hukuki yararının bulunması dava şartı olup, yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülebileceği gibi, hakim tarafından da re'sen gözetilir. Hukuki yararın bulunmadığının tespiti halinde davanın, dava şartı yokluğu gerekçesiyle usulden reddine karar verilmelidir (HMK 114/1-h, 115 m.).
Öğretide ve Yargıtay'ın devamlılık gösteren uygulamalarında, taşınmaz hakkında derdest ortaklığın giderilmesi davasının, kentsel dönüşüm uygulamasının ya da kamulaştırma işleminin bulunması gibi istisnai durumlarda muhdesatın tespiti davasının açılmasında güncel hukuki yararın bulunduğu kabul edilmektedir.
Somut olayda;
1-Dava konusu 886 ada 3 parsel sayılı taşınmaz arsa vasfı ile Hazine adına kayıtlıdır, davacı üzerindeki yapının kendisine ait olduğunu davalının dairenin birinde işgalci olduğunu ileri sürerek müdahalenin önlenmesi, ecrimisil ve yapının kendisine aidiyetinin tespitini istemiş mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir. Davalı vekilinin istinaf isteminde bulunması üzerine, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesince, davalı vekilinin istinaf nedenlerinin esasa ilişkin hususlar bakımından reddine, kamu düzenine ilişkin hükmün düzeltilmesine yönelik husus nedeniyle kabulüne, yerel mahkeme kararının kaldırılmasına, yeniden hüküm tesisi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dava dilekçesi kapsamı ve dosyadaki bilgi ve belgelere göre, uyuşmazlık, Hazineye ait arsa üzerinde yapılan kalıcı nitelikli yapıya ilişkindir. Taşınmaz üzerindeki bina bakımdan açılan dava TMK'nin 683. maddesi gereğince mülkiyet hakkına dayalı olarak açıldığı anlaşılmaktadır.
Defterdarlık Anadolu Yakası Milli Emlak Daire Başkanlığının 24/02/2010 - 25/09/2013 ve 13/05/2016 tarihli taşınmaz tespit tutanaklarında taşınmaz üzerindeki 3 katlı yapının 1992 yılından beri ... ve ... tarafından müştereken kullanıldığının tespit edildiği ve Sancaktepe Belediyesinin 07.06.2017 tarihli yazısında ...’ün kapı no:39/A-1 , 39 B 1 , 39/2, 39/3, 39/4, kapı numaralı daireler, ...’ün 5/4 kapı nolu daire için emlak beyanında bulunduğu bildirilmiş olup, davacının, davalının oturduğu daire yönünden emlak beyanında bulunmadığı gibi tanık ve diğer delillerle de davalının oturduğu dairenin davacıya ait olduğu hususunun ispatlanamadığı anlaşıldığından, dava konusu bölüm yönünden tarafların birbirine üstün hakları bulunmamaktadır. Bu nedenlerle elatmanın önlenmesi ve ecrimisil istemine yönelik davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir.
2- Davacının diğer talepler yanında taşınmaz üzerinde bulunan yapının kendisine aidiyetinin tespiti istemi de bulunmaktadır. Muhdesatın aidiyeti istemli davalar, tespit davası mahiyetinde olduğundan tapu kayıt maliki dışında üçüncü kişi konumunda olan davacının dava açmasında hukuki yararının bulunması ve bu yararın devam ediyor olması gerekir. Hazineye ait taşınmaz üzerindeki binanın kendisine ait olduğunun tespitini istemekte davacının güncel hukuki yararının bulunduğundan söz edilemez. Bu nedenle bu talep yönünden de açılan davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir.
İzah edilen nedenlerle, hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile HMK 371. maddesi gereğince bölge adliye mahkemesi kararının BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın yatırana iadesine, HMK 373/2. maddesi gereğince dosyanın İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesine GÖNDERİLMESİNE, 30.03.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.