Esas No: 2017/1621
Karar No: 2020/4347
Karar Tarihi: 08.06.2020
Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 2017/1621 Esas 2020/4347 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalılar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR
Davacı, avukat olduğunu, davalıların vekili sıfatıyla hareket ettiği Silivri 1. Asliye Hukuk Mahkemesi"nin 2010/56 esas sayılı dosyasının Silivri 2. Asliye Hukuk Mahkemesi"nin 2010/73 esas sayılı dosyası ile birleştiğini, birleşen bu dosyalardan Silivri 1. Asliye Hukuk Mahkemesi"nin 2010/56 esas sayılı asıl dosyanın feragat nedeniyle kesinleştiğini ve ilgili dosyada karşıyan vekalet ücretini haksız azledildiği için tahsil edemediğini ve alacağın tahsili amacıyla başlattığı takibe haksız itiraz edildiğini ileri sürerek, itirazın iptali ile takibin devamına ve borçluların %20"den az olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesini istemiştir.
Davalılar, davacının bu takipten evvel defalarca haklarında icra takibi yaptığını, haklı olarak azlettiklerini, haklı azil halinde ücretin ödenmeyeceğini, kaldı ki, ilgili dosya kesinleşmediğinden ücret isteme zamanının muaccel olmadığını savunarak, davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece, davanın kabulü ile takibin kaldığı yerden devamına, icra inkar tazminat talebinin ise reddine karar verilmiş; hüküm, davalılar tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosyanın incelenmesinde; kararın 12.07.2016 tarihinde verildiği, davalılar vekiline tebliğin 18.08.2016 tarihinde yapıldığı ancak, yapılan tebligatın komşusu olduğundan bahisle muhtara bildirilerek ve telefonla haber verilmek suretiyle yapıldığı, oysa ki, muhtar ile davalılar vekilin aynı binada olmadığı ve telefonla haber vermenin tebligat kanuna uygun olmadığı nazara alındığında yapılan tebligatın geçersiz olduğu anlaşılmıştır. Davalılar vekili de tebliğden adli tatil dönüşü itibariyle haberdar olduğunu iddia ederek 06.09.2016 tarihinde kararı temyiz etmiştir. Davalılar vekilinin öğrenme tarihine ilişkin beyanının aksi ispatlanamadığına göre temyiz isteminin süresinde olduğunun kabulü gerekir. O halde, mahkemece verilen 09.11.2016 tarihli ek kararın usul ve yasaya aykırı olması nedeniyle anılan ek kararın kaldırılarak davalılar vekilin temyiz isteminin incelenmesi gerekmiştir.
2-Davacı, davalılarnın vekili olarak takip ettiği asıl dosyanın kesinleştiğini ve haksız azledilmesi nedeniyle ilgili dosyada hükmedilen karşı yan vekalet ücretini tahsil edemediğini ileri sürerek takibe yapılan itirazın iptalini istemiştir. Davalılar ise azlin haklı olduğunu, haklı azil halinde davacının ücret isteme hakkının olmadığını, kaldı ücret istenen dosyanın kesinleşmediğinden alacağında muaccel olmadığını savunmşlardır. Mahkemece, alınan raporda benimsenmek suretiyle işin yapılması ile ilgili davacı avukatın herhangi bir kusur ve ihmalinin olduğunun davalılarca ispatlanamaması nedeniyle azlin haksız olduğu ve ilgili dosyanın davalılarca kesinleştirilmediği gerekçesi ile avukatın ücrete hak kazandığı kabul edilerek davanın kabulüne karar verilmiştir.
Avukatlık Kanununun, 174. maddesinde, “Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez.” hükmü mevcut olup, bu hükme göre azil işleminin haklı nedene dayandığının kanıtlanması halinde müvekkil Avukata vekalet ücreti ödemekle yükümlü değildir. Dairemizin kökleşmiş içtihatlarına göre haklı azil halinde ancak azil tarihi itibariyle sonuçlanıp, kesinleşen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edilebilir. Buna karşılık haksız azil halinde ise avukat, hangi aşamada olursa olsun, üstlendiği işin tüm vekalet ücretini talep etme hakkına sahiptir.
Avukatlık Kanununun 171/1 maddesinde düzenlenen “Avukat üzerine aldığı işi kanun hükümlerine göre ve yazılı sözleşme olmasa bile sonuna kadar takip eder.” ve “Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi”nin 2. maddesinde düzenlenen “...avukatlık ücreti, kesin hüküm elde edilinceye kadar olan dava, iş ve işlemler ücreti karşılığıdır.” hükümleri gereğince de avukat, aksine sözleşme yoksa, işi sonuna kadar takip edip sonuçlandırmadan ücretini talep edemez. (Bkz. Aynı doğrultuda HGK. 23.3.1983 4/562-156; HGK. 3.7.1987 3/92-599; 13. HD. 2005/15433 E. 2008/3694 K.; 13. HD.2008/6280 E. 2008/11580 K.) Ancak haksız azil halinde avukatın işe devam etme olanağı mevcut olmadığından, avukat, azil tarihi itibariyle muaccel olan akdi ve karşı yan vekalet ücreti alacağının ödetilmesini talep edebilir. Öte yandan vekalet ilişkisi bir bütün olup, vekaletten azil taraflar arasındaki tüm dava ve takiplere sirayet eder. Zira, azil yapılmış olmakla vekalet akdinin en önemli unsurlarından olan “güven ilişkisi” de sona ermektedir.
Bu açıklamalardan sonra dava konusu olaya bakacak olursak; eldeki dava ve icra takibinden evvel davacı avukatın ilk olarak davalılar aleyhine Silivri 2. İcra Müdürlüğü’nün 2011/2570 esas sayılı dosyası ile aynı davaya ilişkin olarak 24.03.2010 tarihli ücret sözleşmesinden kaynaklı akdi ücreti için icra takibinde bulunduğu,takip tarihinin 17.05.2011 olup bu takipten haberdar olan davalıların görülen luzum üzerine davacı avukatı 16.06.2011 tarihinde azlettikleri, daha sonra ilgili dosyada yalnızca sözleşme ücretinin ödenmesinin 22.11.2011 tarihinde harici sulh ile çözüme kavuşturulduğu, bu çözüm sonrası ise avukatın karşıyan ücretinin ödenmesi ile ilgili birden fazla takibe geçtiği anlaşılmaktadır. Her ne kadar mahkemece, davacı avukatın kusur ve ihmalinin kanıtlanamaması ve ücret istenen dosyanın davalılarca kesinleştirilmemesi sebebi ile davanın kabulüne karar verilmiş ise de; ilgili kararda azil tarihinden evvel yapılan takibin davalıların güvenini zedelip zedelemediği hususu ile azil tarihi itibariyle ücret istenen dosyanın kesinleşip kesinleşmediği hususu değerlendirilmediği gibi, asıl ve birleşen dosyadan oluşan davada birinin kesinleşmemesinin ücret isteme yönünden diğerine sirayet edip etmeyeceği hususları hiç tartışılmamıştır. Ayrıca mahkemece, benimsenen raporda akdi ücretin tahsiline yönelik yapılan takibin güven zedelemeyeceği belirtilse de muaccel olmayan bir ücretin istenmesinin taraflar arasındaki güveni zedeleyeceği açıktır. Ne var ki, ilgili raporda bilirkişilerce akdi ücretin muaccel olup olmadığı da hiç tartışılmamıştır. Bu durumda, alınan rapor hüküm kurmaya elverişsizdir. O halde mahkemece, avukatlık ücreti konusunda uzman 3 kişilik bilirkişi kurulundan yeni bir rapor alınmalı ve özellikle Silivri 2. İcra Müdürlüğü’nün 2011/2570 esas sayılı dosyasında akdi ücretin muaccel olup olmadığı 24.03.2010 tarihli avukatlık ücret sözleşmesinde hüküm bulunuyorsa bu hükme göre, bulunmuyorsa AAÜT 171/1 maddesi gereği işin bitiminde ücretin istenebileceği nazara alınarak işin bitip bitmediğini belirlenmeli, yapılacak bu belirlemeye göre azil haklı bulunursa ve azil tarihinde ücret talep edilen dosya kesinleşmedi ise davacının ücrete hak kazanamayacağı kabul edilmeli, akdi ücretin muaccel olması halinde azil haksız olacağından dosya hangi aşamada olursa olsun haksız azil halinde kesinleşmemiş işlerden de karşıyan ücreti istenebileceği yönündeki kökleşmiş içtihatlarımız da dikkate alınarak, bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle, temyiz talebinin reddine ilişkin 09.11.2016 tarihli ek kararın kaldırılmasına, ikinci bentte açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün davalılar yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde davalılara iadesine, HUMK’nun 440/I maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 08/06/2020 gününde oybirliğiyle karar verildi.